@zamansizim84
|
Buse'den içim rahat bir şekilde ayrılıp kendi dersliğime yürüdüm. Anfiye girince Hande ve Selin'i görsem de yanlarına gitmedim. Dilruba'nın yanına gidip onu darlamakta istemiyordum.
Arka tarafta ki boş yerlerden birine geçip oturdum. İlk dersi kaçırsam da ikinciye yetişmiştim.
Gerçi laptop olmadan ders anlamsız oluyordu ama Buse'nin bilgisayarımı kaçırıp bana ulaştıracağına inancım tamdı.
Alabildiğim kadar not alıp bu akşam ne yapacağımı kara kara düşündüğüm saatlerden sonra hızla boşalan anfide en yavaş toparlanan bendim.
Yanımda beliren gölge ile başımı kaldırınca Dilruba'yı gördüm.
"Hiç ısrar etme Dilruba misafirlik bir yere kadar, size fazlasıyla yük oldum." deyip onu mecbur kaldığı durumdan kurtarmak istedim.
Önümdeki sıraya oturup kolunu aramızdaki masaya dayadı,
"İşin aslı seni bize davet etmeye gelmemiştim." deyince utançla yanaklarım kızardı. Yüzsüz misafir de tam benim gibi olurdu...
Benden ses çıkmayınca,
"Abim seninle konuşmak istiyormuş ama çıkışa yatişememiş, okulda beklememizi rica etti." Deyince kalbim ağzımda atmaya başladı.
"Şey..." dedim anın şokuyla " olur tabii bekleyelim. Ne konuşacak ki?" dediğimde dudak büktü. O sıra da kapıda Şule belirdi,
"Hadi Dilruba gitmiyor muyuz? Yavuz gelmiştir çoktan." dedi bana bakarak. Derdi neydi bu kızın?
"Canım abim geç kalacak sen bizi bekleme istersen." dese de.
"Ay yok beklerim eve gidipte ne yapıcam sanki?" deyip saçma bir savunma yaptı.
Sabahın köründen beri okuldaydık ne demek evde ne yapacağım, şahsen ben eve gidebilsem güzel bir banyo, peşi sıra cilt bakımı ardından güzel bir yemek...
Evsiz Zümra, hayaller hayatlar...
Binanın çıkışına mecburen beraber yürüdüğümüz sırada sessize aldığım telefonumun sesini açıp bildirimlere baktım.
Selim'den gelen arama ve mesajları gördüğüm sırada, şaka gibi ama sesi de yanı başımdaydı,
"Merhaba Zümra." deyip dikkatimi çekmek için elini uzattığını gördüm.
Elini sıkarken tek düşündüğüm bu adamın nasıl başımdan savacağımdı.
"Merhaba." Diye mırıldandım.
O ise hedefe kilitlenmiş gibi benim memnuniyetsizliğimi görmezden geldi,
"Yarın konuşuruz demiştik ama ulaşamadım sana." Diye buraya niye geldiğine açıklık getirdi kendince.
Aramışsın açmamışım işte, daha neyin ısrarı bu?
"Konuşulacak birşey yok Selim, buraya kadar boşuna yorulmuşsun." dedim kestirmeden giderek.
Konuyu uzatacağını tahmin edince ilk cümleden önünü kapatmak için.
Kızlara bir bakış attı, bende istemsiz anlık kızlara döndüm. Şule meraklı gözlerle bizi izlerken, Dilruba Selim'in varlığından rahatsız Yavuz'un geleceği yönü kontrol ediyordu.
Abisinin hoşlanmadığı dahası güvenmediği bir adamla yan yana olmak istememesi anlaşılır bir durumdu.
"Dün biraz ısrarcı oldum, seni huzursuz ettiysem özür dilerim niyetim asla seni üzmek, yormak değildi. Aksine yardımcı olmak istiyorum." dediğinde yanımızda kızların olmasını umursamıyor gibiydi.
Dilruba neyse de Şule'nin hayatımın detaylarına hakim olmasını asla istemezdim.
"Selim bak-" Diyerek konuşmaya başlamıştım ki önümüzde acı bir fren sesi ile duran taksi hepimizin dikkatini çekmeyi başardı.
Yavuz üzerinde beyaz keten gömleği, koyu lacivert kotu ve güneş gözlüğü ile arabadan inince bir düşmedim değil...
Böyle havalı havalı bir spor arabadan veya lüks bir jipten inse...
Aman Allah'ım didim...
Yine de etrafa bir göz gezdirdim, huzursuz olarak. Üzerimizde gözler vardı evet... Selim baştan ayağa marka kıyafetleri, saati, gözlüğü ve hatta jipiyle özgüveni tavan omuzları dik, dün akşamın kiniyle Yavuz'a bakıyordu.
Yavuz'da onun özgüvenine meydan okuyan tavrıyla Selim'e.
Etrafta olan kızların hepsi de Beyzade'ye...
Yavuz bakışlarını Selim'den çekmeden,
"Dilruba arkadaşını da al arabaya geç abim." Dedi.
Ona da arkadaşın dedi, Şule demedi diye sevinen, aciz tarafımın ağzına elimin tersiyle çarpmak istedim.
Arkadaşım abisini ikiletmeden, tilki gibi mevzu dinlemeye çalışan Şule'yi de alıp arabaya geçti.
Yavuz, Selim'den gözlerini çekmeden,
"Zümra, Selim Bey ile konuşacakların bittiyse gidelim." Dediğinde inanılmaz cool duruyordu.
Selim,
"Bence sen yoluna git arkadaşım, Zümra hanım ile benim konuşmamız gereken önemli bir konu var." Diyerek diklenen Selim'e cevap verecektim.
Eğer ki Yavuz'un söyledikleri ile şok olmasaydım... Ne mi dedi?
"Nişanlım ile benden bağımsız ne konuşacağını sorabilir miyim?" Dedi.
Nişanlım dedi bana...
Daha dün sabah nikah oyun değildir diye nutuk çektiği bana...
Nikâhsız bir evde yaşayamayız dediği bana...
Selim'den daha büyük bir şok yaşadığım için ilkten tepki veremedim, boş boş gözlerimi kırpıştırdım.
Hâlâ yüzüme bakmadığı gerçeği bir kenardan beni izliyordu.
Sevindim mi? Üzüldüm mü? Seçemedim, içim karma karışık oldu.
Neden karar değiştirmişti?
Ben ve o nasıl bir çift gibi davranabilirdik ki?
Oyunu teklif ettiğimde aklıma gelmeyen milyon tane soru beynimi işgal etti.
"Zümra bu doğru mu?" diyen Selim ile toparlanmam gerektiğini anladım.
Tek kaşımı havalandırdım,
"Neden yalan olsun?" Diye sordum.
Ben iyi savunma saldırıydı değil mi? Bunu nerden duydum bilmiyorum ama şuan çok mantıklı gelmişti.
"Daha dün akşam böyle bir şey yoktu, onun için olabilir mi?" Dedi kinayeli bir şekilde.
Haklı...
Mantıklı bir hikaye bul Zümra çalıştır o kafanı. Yavuz'u zerre tanıdıysam yalan söyleyip de bizi bu ortamdan kurtarmaz. Benim yalan söylememden de haz etmeyeceği kesin.
"Nişandan Yavuz'un arabasıyla ayrılmam tesadüf mü sence?" Diyerek büyük oynamaya karar verdim.
Sonuçta soru cümlesi olunca yalan olmazdı, cevabı kendi seçiyordu.
Kaşları çatıldı Selim'in,
"Bu adamın oyununa gelme Zümra." Dediğinde sözünü kestim.
Ne oyunu...?
"Bundan sonrası benim sorunum Selim." dememle omuzları yenilgi ile çöktü.
Arabaya yönelip arka koltuğa oturdum, Yavuz ve Selim restleşir gibi bir zaman birbirine baktı.
Beyzade arabaya yönelip meydan okuduğu adamı arkasında bıraktığında, Şule ve Dilruba konuyu anlayamadıkları için ikimize meraklı bakışlar attılar.
Açıklama bekliyor olabilirlerdi ama ben kendim konuya hakim değilken onlara ne açıklayabilirdim ki?
Yavuz arabaya binip hareket ettiğinde, Selim arkamızda kaldı.
Dilruba,
"Abi?" dediğinde
"Sonra güzelim" diyerek konuyu kapatmasıyla rahatlıklamıştım. Şule'nin yanında özelim konuşulsun istemezdim, ki Yavuz da bunu yapmayacak kadar aklı başında biriydi.
İçim hem karma karışık, hem de kelebekler vadisi gibi kıpır kıpır yolun nasıl bittiğini anlamadım. Yavuzların evinden iki apartman önce durduk, Şule gönülsüz bir şekilde iyi akşamlar dileyerek indi.
Araba tekrar hareket etti ama onların evini de geçtik, Dilruba ile birbirimize baktık şaşkınca.
Çok sürmeden İstanbul'un güzel manzarasına hakim, deniz kenarında cafeden çok çay bahçesini andıran bir mekânın önünde durduk.
"Siz geçin, ben geliyorum." diyen Beyzâde ile arabadan inip deniz kenarında bir masaya oturduk.
"Zümra ne oluyor, hiç birşey anlamadım." dedi arkadaşım haklı isyanıyla.
"Sanırım evlenecek benimle." dedim kendimde söylediğime inanamayarak.
"Şaka?" dedi Dilruba inanamayarak.
Ben cevap vermeden Yavuz gelip karşımda ki sandalyeye oturdu.
Gelen garsona üç çay söylendi ki şuan da bunun hiç birimizin umrunda olmadığı kesin.
Çaylar gelene kadar kimseden ses çıkmadı, önümüze bırakılan çaylar ile gözlerimi denizden çekip ince belli bardağa çevirdim.
Ah sümbül sultan ah beni ne hallere düşürdün...
Dilruba çayına şeker atıp karıştırınca çıkan ses ortamda ki tek hareket oldu.
Yavuz küçük bir öksürük ile boğazını temizleyince anlık bakışlarımız kesişti,
"Dün kesin bir dille reddettiğim şeyi nasıl kabul ettiğimi sorguluyor olmalısın?" deyince tekrar baktım gözlerine koyu bir kahveydi, siyaha yakın.
"Haksız mıyım?" Dedim içimde tutmayarak.
"Oldukça haklısın." Deyip sustu yine...
Derin bir nefes alıp verdi nerden başlayacağını kestirememiş gibi,
"Zümra başımıza gelenleri biliyor musun yada olayların ne kadarına hakimsin bilmiyorum ama benim babam şuan hapiste." dediğinde kaşlarım havalandı.
Şaşkınlığım ona onay olmuş olacak ki,
"Hiç birşey bilmiyorsun..." Diyerek emin oldu.
"Bilmiyordum..." Dedim sadece.
"Şirketimiz iflasa sürüklendi, planlı ve organize bir saldırıydı. Çıkmak için çabaladıkça daha da battık. Bu çalkantılı döneme annemin sağlık sorunları ve vefatı da eklenince babam kontrolü bir yerden sonra kaybetti. En sonunda elimizde annannemle dedemin ahir ömürlerinde oturdukları ev ve yine onların yatırımı olan bir taksi dışında hiç bir şeyimiz kalmadı." Diyerek şuanki durumlarını anlattı.
"Ben bilmiyordum, başınız sağolsun. Çok üzüldüm..." deyip Dilruba'nın elini tuttum.
Buruk bir tebessüm sundu bana, Yavuz ise küçük bir baş hareketi ile kabul etti taziyemi.
"Gelelim senin teklifine..." deyip saçlarını geriye doğru tarar gibi yapıp başına baskı uyguladı parmakları ile.
Bense sessiz bir şekilde konunun nereye bağlanacağını bekliyordum.
"Evliliğe asla oyun olarak bakacak ve nikahı göz boyamak için kullanacak bir insan değilim, bunu sana nedenleriyle anlattım." Dediğinde gelecekteki eşine olan saygısı ve bağlılığı tekrar aklımı işgal etti.
Ne kadar şanslı bir kadındı o...
"Anlatmıştın." Diyerek kısaca onayladım hatırladığımı belli etmek için.
Burnundan derin bir nefes çekti içine geniş omuzları ve göğsü daha da heybet kazandı,
"Aslına bakarsan fikrim değişmiş değil, değişmezde... Ancak bugün babam ilk defa beni acil olarak görüşe çağırdı ve konu bir şekilde sen oldun." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Nasıl yani?" dedim istemsiz bir refleks ile.
Dilruba'nın da merakla kaşları havalanmıştı. Abisini can kulağı ile dinlediğini fark ettim.
Yavuz devam etti,
"İlk önce şunu bil Zümra, babamı ve ortağını iflasa sürükleyen senin baban ve Vural'ın babası." dediğinde gözlerim yıkımla kapandı.
Dirseklerimi masaya koyup başımı ellerimin arasına aldım. Yapmamıştır diyemem tam babamlık bir iş. Büyümek için herşeyi yapar. Felsefesi büyük balık küçük balığı yutar olan bir adamdır...
"Bana inanmaya bilirsin, haklısın da ama biraz araştırırsan gerçeğe ulaşman çok kolay olur." dedi tavrımı yanlış anlayarak.
İkisinin de yüzüne bakacak yüzüm yoktu gözlerim kapalı konuştum,
"Sana mı inanayım, para için beni sokaklarda savunmasız bırakan babama mı?" diye sordum.
İkisi de sessiz kaldı bir süre sonunda Dilruba kendini toparlayıp,
"Babam Zümra ile evlenmeni mi istedi?" diye sordu.
"Evet." diye net bir cevap aldı abisinden.
"Bize yıllardır o adamlardan uzak durmamızı söylerken şimdi neden bu evliliğe destek versin ki?" diyerek çok mantıklı bir soru yöneltti.
Cevap Yavuz'dan önce benden geldi,
"Daha güzel bir intikam olamaz da ondan." dedim aklıma ilk gelen ama aşırı mantıklı gerekçe buydu.
Babamdan benim üzerimden intikam alacaklardı, dahası babamın yıllardır uğruna yapmadığı pislik kalmadığı serveti de bir şekilde gelinleri olan bana geçecekti.
Yavuz'un dudağı alayla kıvrıldı,
"İşte bunun için bu evlilik olmaz, olmamalı. Sen bile böyle düşünürken kim inanır ki bana." deyip sandalyesini biraz daha çevirdi denize doğru. Benimle zaten göz göze gelmiyordu, an itibariyle beden dili olarak da kendini kapatmıştı.
Dilruba daha ılımlıydı,
"Babam intikam planı yapmaz Zümra, hele de ortada evlilik olacak bir plan... Başka bir amacı olmalı." dediğinde dudak büktüm.
Haklı olabilirdi ama ben aslında hiç birini tanımıyordum. Sadece iki gündür hayatımda olan ve yaşam tarzı büyüdüğüm çevre ile taban tabana zıt olan insanlar hakkında doğru fikirler yürütemiyor olmam çok normaldi.
"Kötü bir niyetle söylemedim Dilruba, intikam almak benim için sizin kadar uzak bir kavram değil. Canımı yakanın canını yakmak isterim bu insani bir duygu." dedim suçlamadığımı belli etmek amacıyla.
Babalarının yerinde olsam önüme altın tepside sunulan bu fırsatı asla kaçırmazdım.
"Kin tutmak dinimizde hoş görülen bir duygu değildir Zümra, haklı olan için kin tutmak günah değildir ama yine de affedip Allah'a havale etmek bizi hafifletir. Şeytana fırsat olacak fitnelerden uzak tutar." diyerek Yavuz biraz evvelkine göre daha sakin bir dille konuştuğunda tam anlayamasamda haklı olduğu noktalar olduğunu kabullendim.
Amaçları intikam değildi, o zaman bu evlilikten amaç neydi?
"O zaman amaç ne?" dedim açık olarak.
"Senin de dün söylediğin gibi o gece bizim karşılaşmamız tesadüf değildi ilahi bir işaretti, senin kim olduğunu bile bilmezken olayın içinde buldum kendimi. Babam seni korumam gerektiğini söylüyor ve bunun için haklı nedenleri var." dediğinde taşlar biraz daha yerine oturdu.
"Selim de bu nedenlerin içinde mi?" diye sordum az önce ki tavrını göz ardı etmeyerek.
Bunun farkına varmam hoşuna gitmiş olacak bu kez gerçekten memnuniyet dolu bir tebessüm yerleşti biçimli dudaklarına,
"Akıllı bir kızsın Zümra, babannen doğru kişiyi seçmiş babanın ipini çekmek için." dedi.
Akıllı bir kız olmayı iltifat olarak sayabilir miyiz?
Ben kafam da saçma salak kuraduruken,
"Babanların yeni hedefi Selim'in ailesi... Bu kez küçük balık babam kadar küçük değil ama hedefe ulaşmayı kafaya koydukların da er geç bunu yapacaklarını tüm piyasa bilir." Diyerek durumu özetledi.
"Ve Selim de beni bu işin önüne siper ederek kurtulmak derdinde." Diyerek çıkarım da bulundum.
Başını salladı usulca,
"Hakkını yemeyelim sana ilgisi olduğu açık, bir taş ile iki kuş vuracak kendince planı bu."
Dudaklarımı birbirine bastırdım,
" Beni korumak zorunda değilsin Yavuz, senin sorumlu olduğun bir kız kardeşin ve annannen var. Başına benim yüzümden bir şey gelirse kahrolurum. İnan bana ne babam nede Vural ve ailesi bu yenilgiyi hazmedip köşeye çekilecek insanlar değiller."dedim aklıma dolan komplo teorileri ile.
Deri ceketinin cebinden bir dosya çıkarıp önüme bıraktı,
"Ben hesabımı kitabımı yaptım Zümra, sen varsan ben kabul ediyorum bu bir yıllık evliliği. Önündeki evrak evlilik sözleşmesi, bana vaad edilen hiçbirşeyi istemediğimi detaylı bir şekilde yazdırdım. Bir yıl sonra mirasını alırsın, sen yoluna ben yoluma..." Dediğinde içimde bir yer derinden sızladı.
Neydi bu his, çok çok garipti. Yavuz'un varlığını tatmamışken yokluğunu yadırgamıştı tüm ruhum.
|
0% |