Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@zamansizim84

Barlas'tan


Başımı yastığa koyduğumda uykunun beni bulmayacağını biliyordum. Ne zaman Benan ile çıkmazda hissetsem derin bir gölün dibine vuruyordum. Zeminden destek alıp yükselmek istedikçe kendimi daha çok balçığa batmış gibi hissediyordum. Bu çaresizliğin sebebi ona açamadığım duygularımdı. Onunla kafamda yaptığım her hayali itiraf konuşması beni kötü olasılığın büyük yüzdesinde boğuyordu.


Annemin söyledikleri kafamda ki dağınıklığı düzene sokmuştu, ya Benan bende ki yerini görecekti, yada ben onun bana biçtiği yeri kabul edecektim. Arada olmak çok daha yorucuydu, araf cehennemden beterdi.


Telefonumu elime alıp müdür beye önümüzdeki üç gün okula gelemeyeceğimi bildirdim. Gelen diğer mesajlara göz attığımda Benan'ın mesaj attığını fark ettim. İçimde tuhaf bir heyecanla açtım,


"Barlas iyi misin? Merak ettim seni."


Barlas yazıyordu Barlas hoca değil.


Onun da içinde çelişkiler vardı, annem doğru söylüyordu. Belki çok erkendi bu geri çekiliş için ama dün bana kısmetine mani olacağımı söylemesi çok ağır gelmişti. Tamam beni görmesin o yeşilin en güzel tonu olan gözleri razıyım. Gel gör ki benden başkasına da değmesin...


Bencilce mi?


Evet...


Ne yapıyorum peki bunun karşılığında sadece uzak durmak. Belki hiç farkına bile varmayacağı bir pasif direniş.


Yine de yakınındayken farkında olmadığına göre uzağında olmayı deneyecektim.


İzin aldığıma ve bu hafta okulda olmayacağıma dair mesaj yazıp telefonu kenara bıraktım. Uzak duracağım durmasına da bu benim için de hiç kolay olmayacak. Sabah onu beklemek, arabanın içine sinen çiçek kokusu ile nefeslenmek, her gülümsediğinde gülüşünden öptüğümü hayal etmek... Kısacık zaman da o kadar alışmışım ki, beş gün onu görmeyecek olmak geçen dört yıldan daha zordu.


Ertesi sabah aynı saatte uyanmamı sağlayan biyolojik saatim sayesinde kendimle savaşarak geçti. İnsan nefsi her zaman peşin lezzete daha müptela oluyor, bu sabah onu görmeyeceğime kendimi tekrardan ikna etmem oldukça uzun sürdü. Bunun geleceğe yatırım olmasını umarak, deli gibi Benan'ı okula götürmek isteyen yanımı susturdum.


Gün boyu kitabımı okuyup, zihnimi meşgul etmek istesem de aklım hep ondaydı, onun gözü de benim yokluğuma takılıyor muydu?


Kendimi bağımlı gibi hissediyordum, düşünmemeye çalıştıkça daha çok aklıma takılıyordu. Bu uzak durma işi sandığımdan da zor olacaktı. Bana asır gibi gelen beş günün sonunda sabahı zor ettiğimi ezan vakti hâlâ açık olan gözlerimin şahitliği ile ilan ettim.


Her zamanki saatimden de erken kapısındaydım, okulun gerçek anlam da ilk günüydü. Muhtemelen o da bunun heyecanı ile uyuyamamıştır.


Gözlerimi binanın kapısından bir an ayırmadan bekledim, onu gördüğüm an nefesimin kesilmesi hiç normal değildi. Gözlerini açığa çıkaracak uçuk yeşil tek düğme ile beline oturan takım elbisesinin içinde belini az da olsa açıkta bırakan krem bluzu o kadar yakışmıştı ki aklım uçup gitti. Bir kadın herşeyi ile etkileyici olabilir miydi?


Gözlerimi ondan alamazken dalga dalga uçuşan saçları omuzlarına dökülüyordu. Yeşil gözleri gözlerime değdiğinde tuttuğum nefesimi belli etmemeye çalışarak soluklandım. Gülümsemesi öyle içtendi ki gelip bana sarıldığını kokusunu içime çektiğimi hayal etmekten kendimi alamadım. Ben şimdiden uçan aklımla uzak durma planına nasıl sadık kalacaktım.


"Günaydın Barlas hocam, özlettin kendini." dedi.


Bir cümle de iki duyguyu aynı anda yaşattı bana, hem ismime hocam ekliyip, hemde özledim diyor... Bu kız beni Araf'ın her tepesinde gezdirmeye niyetli. O zaman plana devam.


"Günaydın Benan" dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle.


Arabanın kapısını açarken pek de sohbet edecek gibi değildim. İçimde ki çatışma beni çok çok zorluyordu.


Yola çıktığımızda tavrımı hissetmiş gibi yüzü düştü, bende mutlu değildim de üzülmesi bana ayrı eziyet oldu. Ben sohbet başlatmayınca,


"Nasılsın? Merak ettim seni?" dedi sesinde ilk defa çekingen bir tonlama vardı,


"İyiyim Benan, kafa dinlemek gerekiyor bazen." dedim düz bir tonda.


Kafamı dinlemiştim doğruydu, sürekli Benan diyen kafamı.


"Canını sıkan birşey mi oldu?" dedi ama çekingenlik hiç ona göre değildi, "Yani, o sabah iyiydin, sonra ne olduğunu anlayamadım. Seni kıracak birşey mi yaptım?" diye sordu.


Kafasına taktığı için sevinsem mi? Üzülsem mi karar veremezken,


"Sence beni kıracak birşey yaptın mı?" dedim.


Kısa bi sessizlik oldu,


"Yapmadım sanırım, en azından bilerek yaptığım birşey bulamadım. Bilmeden yaptıysam da özür dilerim." dediğinde kendime çekip sarılmak alnımı alnına dayayıp, 'bana kapılarını aç Benan' dememek için zor tuttum kendimi.


Arabayı park ettiğimde okula varmıştık. Başımı çevirdiğimde göz göze geldik. Benan'ın hiç alışık olmadığım tedirgin hali beni zorlasa da duruşumu bozmamaya çalışıyordum,


"Senin fark ettiğin birşey yoksa seninle ilgili değildir." dedim aklımdan geçenlerin yerine, duraksadığım da ekleme gereği duydum.


"Belki benimle ilgilidir." deyip indim arabadan.


Etrafımızı saran öğrencilerle konu dağılırken, kafasında bir soru işareti kalsın istemiştim. Yüz ifadesinden başarılı olduğumu anladım.


Okulun bahçesine girdiğimizde gözler yine üzerimizdeydi. Özellikle son sınıflar Benan'ı dikkatle izlerken, o Merve ve Zahide'nin yanına doğru yöneldi. Bende tören için hazırlıklara ilgilendim. Defne ve Pelin'in hararetli fısıldaşmaları dikkatimi çekse de birazdan olacakları tahmin edemezdim.


İstikbal marşı ile başlayan kısa törenin ardından öğretmenler yukarı çıkarken Defne, Müdür beye yaklaşarak odasına doğru konuşarak ilerlerken, Pelin onları takip ediyordu. Bütün öğrencileri sınıflarına yönlendirdikten sonra konuyu merak ederek Müdür odasına geçtim. Beni gördüklerine ayrıca memnun oldukları belli olan hanımlardan Defne konuyu anlamama yardımcı olacak cümlesini esirgemedi,


"Hocam Benan hanımın kıyafeti


okul için uygun değil. Bu konuda her zaman hassasiyet gösteren biri olduğunuz için sessiz kalmayacağınıza eminim." deyip bakışlarını bana çevirdi.


Müdür bey kıyafet konusunda titiz davransa da kimse ile zıtlaşmak istemediği için hep sessiz kalırdı. Fakat Defne'nin gazına gelmesi de an meselesiydi.


Benan'ın kıyafeti onların çoğu zaman tercih ettikleri kıyafetlere göre oldukça usturuplu olsa da göbek kısmında ki dekolte ile ellerine koz vermişti.


Müdür bey tam da beklediğim gibi,


"Barlas hocam nöbetçi öğrenciyi yollayıp Benan hanımı çağırtın." buyurdu.


İlk günden bütün enerjisini yerle bir edecek bu olayı yaşamasını istemiyordum, ama okulun kuralları vardı. Şimdi yapacağım en ufak müdahale ise onu daha zora sokabilirdi.


El mecbur nöbetçiyi yukarı yollayıp Benan'ı beklemeye başladık. Kapı açıldığında karşımda gördüğüm manzara ile gülmemek için yanaklarımı ısırdım.


Defne ve Pelin birbirine bakarken,


"Buyrun Müdür Bey beni çağırmışsınız." diyen Benan üzerinde düğmeleri iliklenmiş beyaz önlüğüyle karşımda ki kadınlardan çok daha fazla tecrübeli bir öğretmen imajı veriyordu.


Müdür bey ne diyeceğini toparlamak için bir süre sessiz kaldı, devamında,


" Benan hanım ilk gününüz olduğu için iyi dersler dileyeyim istedim. Her hangi bir şeye ihtiyacınız olursa çekinmeden kapımı çalabilirsiniz." Diyerek ustaca bir geri vites yaptı.


Şaşkınlığını gizlemeye çalışan Benan'ın gözü Defne ile Pelin'in üzerinde dolaşsa da,


"Teşekkür ederim hocam. Başka birşey yoksa derse gecikmek istemiyorum. Malum ilk izlenim önemlidir." dedi imâlıca.


Ben de onun peşinden çıktığım da merdivenlerde durup bekledi,


"Az evvel ne yaşadık, bana ne söyleyecekti de vazgeçti." diye sorduğunda farkındalığı hoşuma gitti.


"Boşver önemli birşey değildi." dedim gülümsememe engel olamamıştım.


Daha sorgulayacaktı ki, ortalığı karıştırmaya çalışan Defne ve Pelin'i gördüğünde, ters bi bakış atıp merdivenleri çıkmaya devam etti.


İlk gün hızla geçerken, kitapları dağıtmak için Benan'ın sınıfına yöneldik, müdür bey sessizliğe şaşırarak kapıyı açtığında zor sınıf diye kimsenin almak istemediği 8A mum olmuş Benan'ın anlattıklarını dinliyordu. Tahta da sınıf kuralları yazısının altına maddeler sıralanmış, ilgiyi tamamen kendi üzerine toplamış öğrencilerle tek tek tanışıp sohbet ediyordu.


Bizi görünce destek aldığı öğretmen masasından bedenini ayırıp gülümsedi. Yardım eden öğrenciler ile hızlıca kitapları dağıtırken, gözlerimi ona değdirmeden işimi yapmaya çalışıyordum, mıknatısın zıt kutupları gibi ona çekilirken zorlandığım gerçekti. Saçlarını küçük bi toka ile yarıdan tuttursa da yüzüne dökülen tutamlar ona yakışıyordu. Kahve saçlarının ışıltısı, derin yeşil gözlerini ortaya çıkartıyordu.


Sınıftan çıktığımızda müdür bey şaşkındı,


"Barlas hocam on yıllık öğretmenler çıkışamadı bu sınıfla, hoca hanım ilk günden mum etmiş beklemezdim doğrusu." diye itiraf etti.


" Öğrencilere baskı kurmak yerine iletişimi tercih ettiği için amacına ulaşmış hocam. Tatlı Sert olmayı beceremeyen arkadaşlarımız çok malesef. Duygusal bağ kurmak her zaman işe yarar." diyerek fikrimi beyan ettim.


Dersler bittiğinde ilk günün yorgunluğu üzerimize çökmüştü. Masamda oturmuş evraklarla uğraşıyor görünsem de aklımda, fark ettirmeden takip eden gözlerimde Benan'daydı. Önlüğünü çıkarıp askıya astı, ceketini giyerken duru güzelliği gözlerimin önündeydi. Çıkmadan önce bana döndüğün de bakışlarım bilgisayardaydı, vedalaşmadan çıkmayacağını biliyordum.


"Ben çıkıyorum Barlas" dediğin de göz göze geldik. Bakışları hâlâ tedirgin olsa da moralini yüksek tutmaya çalışıyordu belli ki,


Deli gibi sohbet etmek günün kritiğini yapmak, o zor sınıfı nasıl dize getirdiğini dinlemek istiyordum. Burdan çıkıp onunla eve gitmek, beraber sofra kurup onun gözlerine bakarak yemeğimi yemek, kollarımda dinlendirmek. Başkaları için rutin olan herşey Benan ile olunca büyülü geliyordu kulağıma. Kafamdaki düşünceleri susturup düz bir sesle,


"Tamam, yarın sabah görüşürüz." dediğim de gözlerinde bir kırgınlık gördüm. Yine de bana "Görüşürüz" deyip çıktı okuldan. Odamın camından gözden kaybolana kadar izledim onu.


Aradan geçen iki gün de öğrenciler Benan'a alışmıştı. Hatta dersine girmediği halde beşinci sınıflar etrafında pervane oluyordu. Sabah törenden sonra öğretmenler derse çıktığında müdür bey, yanında kumral uzun boylu, hatta yapılı sayılabilecek yirmili yaşlarının sonunda olduğunu tahmin ettiğim bir adamla öğretmenler odasına giriş yaptı.


"Barlas hocam, yeni müzik öğretmenimiz Melih bey evrak işlerini halledip gelmiş sağolsun siz gerekli işlemleri yaparsınız. Benim il milli eğitim de toplantıya yetişmem gerekiyor." diyerek kendince bizi tanıştırıp işten sıyrılarak uzaklaştı.


Onun kaçar gibi gidişini izleyen Melih beyle tokalaştıktan sonra karşımdaki sandalyeyi işaret ederek,


" Buyurun hocam. Hoş geldiniz hayırlı olsun." dedim.


" Hoş buldum hocam, biraz geç geldim ama izin hakkımı kullanmam gerekiyordu. Yeniden bir şehirde düzen kurmak kolay olmadı." diye açıklama yaptı.


"Seminer haftası çok önemli değil, arkadaşlarla tanışırsınız. Burda çok dersiniz olmaz zaten, bilirsiniz bu durum da muhtemelen sizi bir okula daha görevlendirirler." dedim.


"Aslında burası ilk görev yerim. Açıkçası öğretmenlik yapmak hiç aklımda yoktu. Şimdiye kadar bir çok mekanda canlı müzik yaptım ama düzenli bir hayat istiyorum artık." dediğinde şaşırmadım desem yalan olur.


"Anlıyorum sizi, umarım seçiminizden pişmanlık duymazsınız." deyip bilgisayardan işlemleri hallederken elindeki telefonla ilgilenen adama gözüm takıldı. Bu kadar dikkat çekici olması mesleki olarak iyi değildi. Ergenlik döneminde olan öğrencilerin hayallerinde yer edecek bir duruşu vardı. Giyim tarzı, bileğinden yukarı devam eden dövmesi ile farklı bir hava estiriyordu.


Teneffüs zilinin çalması ile öğretmenler de odaya gelmeye başladı. Herkes toplansın da tanıştırayım derken hiç beklemediğim bir şey oldu. Kapıdan giren Benan ve onu gören Melih birbirlerinin adını söyleyerek bir süre kalakaldılar,


"İnanmıyorum! Melih senin burda ne işin var?" dedi Benan şaşkın sesiyle,


"Yeni müzik öğretmeniyim Benan hanım." Dedi bizim dövmeli müzikçi.


Benan dolu dolu bir kahkaha atarken,


"Sen ve öğretmenlik? Bu günleri de mi görecektik Allah'ım?" dedi oyunbaz bir tavırda.


Melih kollarını açarak Benan'ın yanına adımlarken,


"Hadi Ordan deli kız senden olduysa benden haydi haydi olur." deyip bitirdiği cümle ile birbirlerine sarılmalarını izledim.


Hatta Benan, Melih'in saçlarını bozarak,


"Saçları da kısaltmışsın, annen nasıl izin verdi?" dedi.


Melih bozulan saçlarını düzeltirken odada ki herkesi unutmuş gibi ikisi sohbet ediyorlardı. Çenemin kasıldığını hissettiğimde dişlerimi sıktığımın farkına vardım. Bu samimiyet nerden geliyordu ki?


"Benim saçları bırak da asıl sen Zerrin hanımdan nasıl kaçtın onu anlat." deyince birbirlerini sandığından da eski tanıyor olduklarını anladım.


"Uzun hikaye anlatırım bi ara." dediğinde nerde olduğunu hatırlamış olacak ki bakışlarımız kesişti. Onun sessizliği ile oluşan fırsattan istifade,


" Yeni müzik öğretmenimiz Melih Bey" diyerek arkadaşlara tanıtıp odadan çıktım.


Kalsam kendimi tutamayacağımı hissediyordum. Fakat ne tepki verebilirdim ki. Hangi sıfatla, ne hakla. Okulun yanında ki parka geçip bulduğum ilk banka oturdum. Sigaramı yakarken ellerim titriyordu. Yaşadığım şey kıskançlık krizi değildi. Bir karış yol gidememiş olmam canımı yakıyordu.


Devam eden iki hafta boyunca Melih ve Benan'ın samimi ilişkilerine şahit olmak benim için gittikçe zor oluyordu. Benim koyduğum mesafeyi kabullenmiş görünen Benan, yokluğumu fark etmeyecek kadar dolu dolu vakit geçiriyordu.


Sevinç, Canan ve Yasemin ile samimiyeti ilerletmiş hatta sık sık Benan'ın evinde toplanır olmuşlardı.


Sabahları beraber okula gelmek dışında pek ortak noktamız kalmamıştı. Kısa araba sohbetlerimiz tam iki iş arkadaşını yansıtır seviyedeydi. Bir kaç hafta önce onunla türkülerden, aşktan bahsetmiş olduğumuzu düşününce sanki hayal alemindeymişim gibi hissediyordum.


Melih Bey ikinci bir okulda daha görevlendirilince, okula sadece iki gün gelir olmuştu. Geldiği günlerde ise öğlen araları gitarını getiren beyefendiye Benan da eşlik ederek şarkı söylerken Zahide ve Merve de, Melihle çok iyi anlaşmışlardı.


Hatta o kadar neşeli bir ortamları vardı ki Pelin ve Defne bile bazen onları dinlemek için kalıyordu.


Yalan söyleyecek değilim adamın sesi çok güzel, işinde oldukça iyi. Hatta çocuklara işaret dili öğretecek bir de kurs açtı. 29 Ekim törenlerinde Benan'ın sınıfının işaret dili ile İstiklal marşına eşlik etmesi için yoğun çalışıyorlardı. Melih'in olmadığı günler de Benan öğle arası bile çalışma yaptırıyordu.


Benan'ın sesi zaten çok güzeldi, hatta bazen gitarı alıp şarkı söylediğinde öyle bir ışık saçıyordu ki, o âna sadece ben şahitlik edeyim istiyordum. Sadece benim gözlerime bakarak şarkı söylesin...


Yine bir öğle arası yemek dönüşü öğretmenler odasından keyifli sesler geliyordu.


"Ama bu haksızlık ben türkü de dinlemek istiyorum" diyen Zahide sahte bir sitem içindeydi.


"Ben sizin ustalarınızın eline su dökemem Zahide hocam haddimi bilirim." diyen Melih ile arada Benan olmasa iyi anlaşırdık aslında.


Onların sohbetini bölmeden masama geçtiğimde Zahide'nin sözü banaydı,


"Barlas ben türkü dinlemek istiyorum. Bir gün toplansak ya Hakan çalar, Mert söyler." dedi hevesle.


Bakışlar bana döndüğün de,


"Olur Zahide ayarlarız." diye geçiştirdim.


Melih ile sohbetimiz sınırlıydı, o konuşmak istese de ben uzak duruyordum. Fakat o kararlı bi şekilde arkadaşlık etmekte ısrarcıydı,


"Barlas hocam sizin istediğiniz bir şarkı varsa onu çalayım." dediğinde


sözlerin de hiç bi art niyet olmadığını bilsem de bu ona gıcık olmama engel değildi. Derin bir nefes aldım, belki onlara daha yakın olmalıydım.


Çoğunlukla türkü dinlesem de sevdiğim şarkılar vardı, özellikle Benan'ı hatırlatan onun için yazılmış gibi dinlediğim. Madem burdaydı ilk defa beraber dinleyebilirdik.


"Aşk-ı Kıyamet" dedim Benan'ın gözlerine bakarak, Melih beğeniyle onayladı. Sevdiği bir şarkıydı belki de,


Gitarın tellerinden ustaca notalar döküldü önce peşi sıra bana elçi olsun istediğim sözler,


Herkes aşkını yazmış duvarlara kağıtlara


Ben seni sardım sakladım yarınlara


Beklerim günüm gelecektir nihayet


Sonu yok bunun bu aşkı kıyamet


Yar elinden ölüm, olacak benim sonum


Sonu yok bunun bu aşkı kıyamet

Sen ister al ister yere vu

Sana hasret gönül sana kul


Bak haykırışlarım bir hiç bitmiyor


Sen olmasan da sensiz olmuyor


Melih'in yanındaki sandalyede benimle beraber şarkıyı dinleyen Benan'dan gözlerimi çekemedim. Uzak durmak için çok yanlış bir zamanı seçmiştim sanki. Ellerimin içinden uçup gidişini seyrediyordum.


Şarkıyı Benan söylemeye başladığında o da benim gözlerimin içine bakıyordu. Biz olmalıydık, biz çok güzel olurduk, nasıl böyle uzak düştük. O mu beni görmek istemedi? Ben mi çok erken geri çekildim?


Arkadaşlar ilginize teşekkür ederim.


Kitabın konusunu, gidişatı nasıl buluyorsunuz.

Her gün bölüm gelsin mi?


Loading...
0%