Yeni Üyelik
22.
Bölüm

21. Bölüm

@zamansizim84

Kaderim tam kurtuldum dediğim anda kendini tekrar ediyordu. Yasemin'in dolu dolu gözleri ile bir kere daha elimi sıkan iplerden kurtulmaya çalıştım. Bu kez olmazdı, bir kere daha yenilemezdim, nasıl karşı koyacaktım ki Yasemin'i de kaçırmalarının sebebi buydu, bana karşı onu kullanacaklarını anlamam uzun sürmedi. Kayseri'den çıktığımızı anladım belli ki İzmir'e götüreceklerdi bizi.

 

Yanımda ki adam telefonunu çıkarıp kulağına götürdü,

 

"Cenk bey, sorunsuz hallettik. On dakika sonra kararlaştırdığımız noktada kızları size teslim edeceğiz."

 

Cenk'in ismini duymamla daha çok ağlayıp çırpınmaya başladım. Daha bir kaç gün önce bana zorla dokunduğu anlar aklıma üşüştü. Bütün bedenim titremeye başladı. Barlas ve Derya yetişmeseydi ya katil olacakdım yada düşünmek bile istemiyorum. Midem bulanmaya başladığın da kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Soğuk kanlı olup buradan ikimizi de kurtarmalıydım ama nasıl?

 

Yasemin'in göz yaşları yanaklarından süzülürken, onun benim yüzümden bu halde olduğunu bilmek daha da kötü hissetmeme sebep oluyordu. En başından Barlas ve ailesinden uzak dursaydım bunlar belki de hiç yaşanmayacaktı. Zerrin hanımdan kurtulabileceğime gerçekten inanmıştım ve yine yanılmış olmak çok can yakıcıydı.

 

İçin de olduğumuz minibüs şehri çıkınca yolun kenarında ki park alanında girdi. İki koca tır arka arkaya park etmiş yoldan bulunduğumuz noktanın görüşünü kapatmıştı. Geri de ise siyah bir jip ve siyah sedan bir arada park halindeydi. Minibüs de onların arkasına park ettiğinde içinden inmemiz için yanımda oturan adam kolumdan çekti. Kolumu ondan kurtarmaya çalışırarak indim arabadan, Yasemin'ini de indirip yanıma getirdiklerinden jipin kapısı açıldı. Cenk içinden her zaman ki itici gülüşü ile inip, adamlara bizi ona doğru götürmeleri için işaret etti.

 

Sırtımdan itmeleri ile düşmemek için sendeleyerek yürümeye başladım. Ben duraksadıkça yanımdaki adam kolumdan tutup itiyordu. Cenk'in önüne geldiğimizde tek kaşını kaldırarak beni rahatsız edici bakışları ile baştan ayağa süzdü. Sonra aynı şeyi Yasemin içinde yaptığında çaresizce elimdeki ipleri tekrar zorladım. Gözümden akmaya başlayan yaşlara mani olamıyordum.

 

Cenk çenemden tutup ona bakmamı sağladı,

 

"Hoş geldin sevgilim. Bu şekilde getirilmeni istemezdim ama beni mecbur bıraktın. Hem bak yanın da böyle bir güzellikle gelmiş olman İki gündür beklememe değdi doğrusu."

 

Allah'ım biz nasıl bir kapana yakalanmıştık kimse görmüyordu ki yardım etsin. Telefonum çalmaya başlayınca korumalardan biri ekranı Cenk'e çevirdi.

 

" Barlas arıyormuş sevgilim. Ne kadar yazık hem senden hem kız kardeşinden bi daha haber alamayacak. Çok üzülecek kahramanın, ama benim olana göz dikmekle bunu haketmişti."

 

O konuştukça içimdeki kusma isteği artarken, Barlas'ın yaşayacaklarını düşünmek bile istemiyordum.

 

Yasemin'in duydukları ile göz yaşları daha da artarken, onu yüzünü okşamaya çalışan Cenk'e bağlı olan ellerimle saldırdım. Kollarımdan beni tutup durdurduğunda sinirlendiğini gizlemeye çalışıyordu. Ta ki parmağımdaki yüzüğü görene kadar.

 

"Seni küçük sürtük, benden kurtulduğunu sanıp bir de yüzük taktın demek."

 

Adeta tıslayatak yüzümü iki parmağı ile sıkarken, bi anda bırakıp parmağımda ki yüzüğü çıkarmaya çalıştı. Ağlayarak elinden kurtulmaya çalışırken arabaların çıkacağı yönü beyaz bir jip park ederek çıkışı tamamen kapattı.

 

Ben ellerimi yumruk yaparak Barlas'a ait olan yüzüğümü korumaya çalışıyordum. O ise yüzüğü çıkaramadıkça parmağımı koparmaya niyet etmiş bir güçle zorlamaya devam ediyordu. O kadar kendini kaybetmişti ki korumaların seslenmelerini bile duymayacak haldeydi. Adamlardan biri gelip,

 

"Cenk bey o yüzükten daha önemli bir sorunumuz var" dediğinde beni iterek bıraktı.

 

Düşmemek için sendeleyerek dengemi zar zor sağladığımda beyaz arabaya sırtını dayamış, kollarını göğüs hizasında bağlamış, bir ayağını değerinin önünde ayakkabısının ucundan destek alacak şekilde rahat bir tavırla bizi izleyen adamla göz göze geldim. Uzun boylu ve kumral bir adamdı, ben daha önce görmediğim bu adamın karşımızda ne aradığını bilmiyordum.

 

Korumalar adama silah doğrulup yolu açması için tehdit etse de o umursamaz bir tavırla gözlerini Cenk'in üzerinden çekmiyordu.

 

Cenk ise ilk şaşkınlığını atınca,

 

"Sana söylüyorum, her kimsen hemen çek arabanı yolumuzdan."

 

Yerinden sakince doğrulup,

 

"Çekilecek olsam yolunuzu kesmezdim." dedi alaycı bir tavırla

 

Yanındakilere sessizce fısıldadı Cenk,

 

"Sakın ateş etmeyin, başımıza insan toplamayalım."

 

Sonra korumaların başı olduğunu tahmin ettiğim adama,

 

"Ne olur, ne olmaz sen susturucu tak."

 

Uzak da olan adam bizi dikkatle gözlemlerken Yasemin'in işareti ile ona döndüm. Sanırım adamın kim olduğunu o biliyordu. Yanımda ki arabanın plakasını işaret ettiğinde boş bakışlarla ona baktım. Sonra tekrar yolu kapatan arabayı işaret etti. Plakaya baktığım da 47 olduğunu gördüm.

 

Bu tarafın sessizliği canını sıkmış olacak ki,

 

"Kızları bırakın kimsenin canı yanmasın. Beni geçip burdan gidemezsiniz. İki araba daha peşinizde." dedi gayet sakin bir ses tonuyla.

 

Korumalardan biri Cenk'e yaklaşıp,

 

"Araba Mardin plaka Cenk bey aşiret falansa bizi burdan çıkarmazlar."

 

Mardin mi?

 

Gözlerimi kısıp bizden on, onbeş metre ilerde ki adama daha dikkatli baktım. Siyah gözleri, kirli sakalı Derya'nın eşi Boran karşımızdaydı. Fotoğrafını görmüştük ama böyle bir durumda karşımıza çıkacak son kişi olarak bile aklıma gelmezdi.

 

Cenk benim kolumdan tutarak iki adım öne çekti,

 

"Bu kadın benim nişanlım ve benimle gelecek."

 

"Madem nişanlın niye kaçırmaya çalışıyorsun?" dedi yine alaycı bir sesle.

 

Yaseminle göz göze geldik ikimizin gözünde de umut pırıltıları vardı.

 

Cenk yumruk olan ellerini gizlemek için arkasına alırken,

 

"Orası seni ilgilendirmez, bu kadar adamın karşısına tek başına dikilmek iyi cesaret ama yetmez, ben Benan'ı bırakmam" deyip Yasemin'i kolundan tutup iterek Boran'a doğru ilerletti. "Bu kızı al çekil yolumuzdan" dediğinde en azından onun kurtulacağına sevinmiştim.

 

Benim bu adamdan kurtuluşum yoktu belli ki. İçime dolan sızıyı görmezden gelerek bana bakan Yasemin'e gözlerimi kapatarak gitmesini işaret ettim. Başını iki yana sallayarak reddetti isteğimi. O sırada Boran'ın sesini duydum,

 

"Ben pazarlık yapmam, sana seçenek sunmadım. Kızları bırakın gidin bu mesele büyümesin." dedi kendine silah doğrultmuş adamların üzerinde gözlerini gezdirip, Cenk'te sabitledi "Ben, silahımı çekersem kimseyi değil seni vururum."

 

Sesinin tonu oldukça tehditkardı ve Cenk'in aslında korkağın teki olduğunu bilir gibi konuşmuştu.

 

Korumaların hepsi gözlerini yanımızda ki korkağa diktiğin de sinirle arkasına döndü.

 

Yasemin'e yaklaşıp,

 

" Seni serbest bırakıyorum, sen de gidip o adamı Benan'ı almadan gitmeye ikna edeceksin. Tamam mı? Yoksa vururum yine teslim etmem Benan'ı haberi olsun." dediğin de başını kabul ettiğini belli ederek salladı.

 

Cenk bu kadar aptal bir adam değildi, tamam korkaktır ama işini şansa bırakmayacak kadar da kurnazdır.

 

Yasemin, Boran'a doğru ilerlemeye başlayınca silahına susturucu takdırdığı korumaya döndü,

 

"Kız adamın yanına vardığında kızı vur. Ağır yaralamalısın ki onunla uğraşıp peşimize düşemesin."

 

Duyduklarımla çılgına dönsemde bantlı olan ağzım, bağlı olan ellerimle hiçbirşey yapamıyordum.

 

Deli gibi çırpınıp ağlasam da Yasemin'i kurtaramayacağıma emindim. Dizlerimin üzerine düştüm, başımı iki yana sallayarak çaresizliğimle ölüme yürüyüşünü izliyordum. Boran'ın kendine yaklaşan Yasemin'de olan bakışları beni bulduğunda gizlice nişan alan adamı işaret ederek çırpındım.

 

Tam o sırada silahını çekip, aynı anda Yasemin'in üzerine kapanarak siper oldu. Sırtına isabet eden kurşunla gerilen bedenine rağmen hızla dönerek Cenk'i karın boşluğundan yaraladı. Silah sesi ile geriden gelen bir araba havaya ateş açarak Boranla Yasemin'in önüne geçti.

 

Cenk korku ile karnında ki kana dokundu. Bu adam doktordu ama yüzündeki ifade ilk defa kan görür gibiydi. Bir küfür savururken onu tutan adamlara gidelim dediğini duydum. Beni tutmaya çalışan adama tüm gücümle direndim.

 

O sırada,

 

"Bırak onu yoksa hepinizi vururum" diyen sesin sahibi kimdi hiç bilmiyorum.

 

Adam beni bırakmaya mecbur kaldığında hızla arabalara binip giriş yaptığımız yönden uzaklaştılar. Yanıma gelen adam ellerimi çözdü. Ağzımdaki bandı açtım hızla,

 

"Yarasına bakmalıyız." diyerek Boran ve Yasemin'in yanına koştum.

 

Sırt üstü yatan adamı çevirip kurşunun girdiği yeri açtım. Sonradan gelen adama ilk yardım çantasını ver diye bağırdım.

 

"Ağam kurbanın olayım ölme, ben nasıl seni dinleyip geri de kaldım." diye başı ellerinin arasında dolanıp duruyordu.

 

"İlk Yardım çantasını ver, çabuk ol be adam şok geçirecek zaman değil."

 

Sözlerimle kendine gelir gibi oldu. Arabasının bağajından ilk yardım çantasını çıkarıp getirdi.

 

Kurşunun girdiği yere bakılırsa akciğere gelmiş olabilirdi. Çok kan kaybediyordu.

 

" Korkma hastaneye yetiştireceğiz seni. "

 

Bir şeyler söylediğini fark ettiğim de kanamasını durdurmak için baskı uygularken ona kulak verdim.

 

"Kız... çok korktu... ellerini çözün"

 

Yasemin'in şok olmuş halini gördüğüm de, onu anın telaşı içinde unuttuğumu fark ettim. Ben unutmuştum da bu adam vurulmuş halinde nasıl unutmamıştı?

 

"Murat... kızı çöz... su ver." dediğin de müdahale ettim.

 

"Sen gücünü bunlara harcama lazım olacak." dedim otoriter bir sesle. Bana göz devirdi.

 

Adının Murat olduğunu öğrendiğim adam Yasemin'i çözerken,

 

"Hemen hastaneye gitmeliyiz, kurşun ciğere gelmiş olabilir." diyerek Boran'ı kaldırmaya çalıştım, tabii ki başaramadım. Adamlarının desteği ile arabaya taşıdık. Adının Murat olduğunu öğrendiğim adam direksiyona geçtiğinde telaşlı hali devam ediyordu. Ben Boran'ın yarasına baskı uygularken Yasemin ön koltuktaydı.

 

" Derya hanım... "dediğini duyduğum da gözlerim hızla Murat'a döndü. Şuan da Derya'yı aradığına inanamıyordum gerçekten, zaten konuşamayınca telefonu Yasemin'e uzattı.

 

" Derya abla..." diyen kız ağlamaya başladı. Derya'nın Boran iyi mi? diyerek bağırdığını ben bile duyuyordum.

 

"Boran abi vuruldu..." diyen Yasemin'in telefonu kapatıp hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

"Deryam'ı niye korkuttunuz?" dedi yaralı haline bakmadan hâlâ konuşan Boran, "Murat... Sakın konaktakilere haber verme." dediğinde,

 

"Olur mu öyle ağam?" dedi arabayı sürerken, Boran'ı aynadan görmeye çalışarak.

 

Bilinci kan kaybıyla kapanmaya başlarken,

 

"Derya'yı tehlikeye atarsın... sana eman..." derken bilinci kapandı.

 

Gözlerinin kapandığını gören Murat gaza basarken direksiyona bir yumruk geçirdi,

 

"Derya diyerek ölecek bu adam!" dedi bize belli etmemeye çalıştığı göz yaşını koluyla silmeye çalışırken.

 

Hastaneye geldiğimizde hızla acile alındı. Kısa bir süre sonra da ameliyata aldılar. Ameliyathanenin kapısında Murat, Yasemin ve ben bekliyorduk. Ellerim kan içindeydi, kıyafetlerim de öyle. Ne kadar zaman öylece ellerime baktım bilmiyorum,

 

"Derya ablaaa..." diyen Yasemin'in sesiyle başımı çevirdim. Suçlu bir çocuk gibi bakışlarımı tekrar kanlı ellerime düşürdüm. Barlas ve Derya beraber gelmişlerdi.

 

Barlas gelip önüm de diz çöktü,

 

" Benan! Boran'ın durumu nasıl? Yarası ağır mı?" dediğinde ellerimde ki kana bakarak yutkundum sesim çıkmadı. Barlas incitmekten korkar gibi çenemi tutup bizi göz göze getirdi. "Kurban olduğum, bana bak yüzüme bak. Kimseye birşey olmayacak korkma. Sadece bize ne olduğunu anlat." dedi yalvaran bir ses tonuyla.

 

Gözümden düşmeye başlayan yaşlara rağmen konuşmaya başladım.

 

"Sağ kürek kemiğine yakın girdi kurşun, akciğerine zarar vermiş olabilir. Kanamasını durdurmaya çalıştım ama..." deyip kan olmuş ellerime kıyafetlerine baktım.

 

Barlas hemen yanıma oturup sarıldığın da gözleri Derya'nın üzerindeydi. Yasemin de Derya'yı tutup bir sandalyeye oturttu.

 

Korkulu bir bekleyiş bizi esir aldı.

 

Saatler geçti, yanımdaki adam hiç birşey sormadan sorgulamadan elimi avuçlarının içinden bir saniye bırakmadan bana destek oldu. Fakat bu bende ki suçluluk duygusundan zerre eksiltmezken, daha da kötü hissediyordum. Yasemin'e benim yüzümden zarar gelmiş olsaydı hiç kimsenin yüzüne bakamazdım. Ailelerine dahil olduğum güne lanet ederlerdi herhalde.

 

Derya daha fazla yerinde oturamamış olacak ki ayağa kalkıp sağa sola yürümeye başladı.

 

Murat duvara sırtını dayamış onu izliyordu. Bu adam korumadan daha yakındı sanırım onlara. Aslında hepimizin merak ettiği Boran'ın burda ne işi olduğu, dahası bizim başımıza gelenleri nasıl öğrenip önümüzü kestiğiydi, ama sorgulamak için önce onun iyi olduğunu öğrenmeye ihtiyacımız vardı.

 

Ameliyathanenin açılan kapısından maskesini indirerek çıkan doktor hepimizin üzerinde göz gezdirdi.

 

Derya hızla bir adım ileri atıp,

 

"Boran'ın durumu nasıl?" dedi.

 

"Kurşun kemiğe yada akciğere gelmemiş fakat kol sinirine yakın olduğu için zor çıkardık. Çok kan kaybettiği için toparlanması uzun sürebilir bünyesinin durumuna göre takip edeceğiz."

 

Rahat bir nefes verirken,

 

"Görebilir miyim?" diyerek adeta yalvaran bir sesle konuşan Derya'nın aşkını gözlerinde gördüm bir kez daha.

 

"iki saat kadar yoğun bakımda tutacağız, sonra normal odaya alınacak o zaman görebilirsiniz." dedi doktor, sonra ekledi. "Anti deprasan aldığı için Narkozun etkisi uzun sürebilir yada uyanma süreci biraz sıkıntılı olabilir."

 

Derya'nın boş bakışlarını gören doktor,

 

"Geçmiş olsun" diyerek yanımızdan ayrıldı.

 

Anti depresan, Narkoz ile birleştiğinde sancılı bir ayılma süreci yaşandığını biliyordum. Fakat Derya daha çok onun ilaç kullandığından bi haber olduğu için şaşkındı sanki.

 

Yasemin'in beline dolanan kolları ile tekrar sandalyeye oturdu. Murat karşısındaydı.

 

"Neler olduğunu anlatacak mısın?" dedi düz bir sesle.

 

Murat'ın mahcup bakışları Derya'yı buldu.

 

"Ben zamanın da yetişemedim, böyle olacağını bilemedim." dedi suçlu psikolojisiyle, ortadan başlayarak dedikleri karşısında ki kadına bir anlam ifade etmiyor gibiydi.

 

Barlas araya girdi,

 

"Kafeteryaya inelim, burda durmanın bi faydası yok. Odaya çıkarırken haber verecekler." deyip Yasemin'e döndü. "Abicim Benan ablanın elini yüzünü yıkayın, annemi aradım kıyafet getiriyor." deyip alnımdan öperek benden ayrıldı. Elinden gelse kadınlar tuvaletine de gelip elimi yüzümü yıkardı da şartlar müsade etmiyordu.

 

Yaseminle elimi yüzümü yıkadığım da biraz daha iyiydim. Yavaş adımlarla merdivenleri inmeye başladık.

 

Kafeterya da bir masaya etrafında Murat'ın anlattıklarını dinleyen Barlas ile Derya'nın kaşları çatılmıştı. Sanırım ilaç mevzusunu konuşuyorlardı. Biz gelince konuyu değiştirdiler,

 

Derya,

 

"Siz kızların tehlikede olduğunu nerden öğrendiniz?" dedi.

 

"Derya hanım, siz Mardin'den döndüğümüzden beri apartmanın önünde nöbetteyiz. İki koruma o gün sizinle uçağa binip geldi. Bizde Boran Ağamla ertesi gün geldik. Üç gecedir seni görürüm belki diye arabada uyudu." dediğin de Derya'nın içinde kopan fırtınaları gözlerinde gördüm. Bu adama çok aşıktı, belli ki Boran da ona deli oluyordu.

 

" Korumalar neden önden geldi tehlikeli bir durum mu var? "diye sordu Barlas.

 

" Derya hanım Karacahanları çok zor duruma düşürdü. Peşine düşerler diye tedbir aldı ağam. Evinize uzak ama görebilecek bir nokta da bekledi adamlar. Sonra bu araba dikkatimizi çekti. Cihan ağanın adamları olabilir diye şüphelendik, iki gündür sokağın başında bekliyordu minibüs. Siz bugün evden çıktığınız da sizin peşinize takılmadılar."

 

Biz sessiz kalınca Murat devam etti.

 

" Boran ağamı aradım hemen, sen kapıdan ayrılma korumaları gönder dedi."

 

"O neredeydi ki?" dedi Derya merakla.

 

"Tuncay bey ile görüşmesi vardı. Aradan bir saat kadar geçti sizin Nevşehir'e gittiğinizi öğrendik. Ağam bi telaş Nevşehir'e doğru yola çıktı."

 

"Niye?" dedi şaşırmıştı peşinden gitmesine,

 

"Bilmiyorum ki Derya hanım, zaten çok geçmeden Benan hanımlar evden çıkınca minibüs peşlerine takıldı. Az ilerde zorla arabaya bindirdiler oldukça kalabalıklardı. Müdahale edeyim istedim ama tek başıma kurtaramazdım. Peşlerine düştüm..." dediğinde Derya'nın gerisini tahmin etmesi zor değildi.

 

" Boran'a da haber verdin önlerini kestiniz." dedi emin olmuş bir tavırla.

 

Murat başını iki yana salladı,

 

" Kendi kesti önlerini, kızları başka bir arabaya aktarıyorlardı. Cenk şerefsizini görünce anladık mevzuyu. Bana 'Sen görünme beni geçerlerse takibe devam et' dedi. Korumalar da yetişmek üzereydi zaten ama..." dediğin de Yasemin ağlamaya başladı. Bense etrafıma boş bakışlarla bakıyordum sadece, duygudan arınmış bir sesle konuştum, sanki başkasının konuştuklarını dinlermiş gibi yabancıydı sesim,

 

" Yasemin'i Boran'a doğru gönderdiler, tam yanına vardığında vuracaklardı ki onunla uğraşıp peşimize düşmesin."

 

Sözlerimle ortam da buz gibi bir rüzgar esti. Barlas'ın elleri yumruk olduğunda daha fazla tahammül edememiş olacak ki masadan kalkıp dolaşmaya başladı.

 

" İkimizin de ağzı bantlıydı, benim ağlayıp çırpınmam, Boran'ın dikkatini çekti sanırım, Yasemin tam yanına vardığında ateş ettiler fakat o üzerine siper olarak Yasemin'i kurtardı. Son anda Cenk'i vurunca panik oldular. Murat bey ve korumaların olduğu arabalarda görününce bizi bırakıp kaçtılar."

 

Barlas küfür ederken, Derya daha fazla tahammül edemeyerek ayağa kalktı. Fakat ani hareket etmesi ile dengesini sağlayamadığını fark ettim.

 

" Derya... "diye ayağa kalkıp ona doğru hamle yapsam da benden önce Murat bayılan arkadaşımı yakaladı. Bu kadar gerilime dayanamaması normaldi. Murat kucağına aldığı gibi acilin olduğu tarafa yönlendirdik.

 

Tansiyonun çok düşük çıkması ile strese bağlı bir baygınlık geçirmişti. Ona serum bağlanırken, Nermin Sultan yanımızda belirdi. Annesini gören Yasemin kollarına sığınırken, derin bir nefesi ciğerlerime çektim. Sırtım duvarla buluştu. Gözlerimden akan yaşları durdurmak için sıkı sıkı yumdum gözlerimi. Hissettiğim şey yalnızlıktı, kimsesizlikti...

 

Beni kucağına çeken kollarla sırtım duvardan ayrıldı,

 

"Benan! Yavrum Allah sizi bana bağışladı. Çok şükür, çok şükür..." diyerek saçlarımı öpüp seven Nermin Sultan'dı. Annem bi kere bana böyle sarılmadı. Başımı okşamadı, saçımı öpmedi. Bende ki şans mıydı? Yoksa, şanssızlık mı? Böyle güzel insanlara benim yüzümden zarar geldiği gerçeği boğazımda koca bir yumruydu.

 

"Gel annem, üstünü değiştirelim, kan olmuş üstün başın diyerek koluma girip uzaklaştırdı beni oradan.

 

Bir anda diğer koluma dokunulması ile başımı çevirdim. Sevinç, Nermin Sultan'dan ayırıp sıkı sıkı sarıldı,

  

" Nermin yenge, sen kıyafetleri bana ver hemşire odasında giysin Benan."

 

Nermin Sultan onaylamam için gözümün içine baktı, sadece başımla onayladım.

 

"Ahhhh gülüm siz gelmeyince merak ettim. Barlas'ı aradım, iyi ki Nermin yengemi aramamışım. Şimdi bile nasıl korktu kadıncağız. Hepimiz çok korktuk."

 

Cevap verecek halim yoktu. Üzerimi giyip çıktım beni götürdüğü odadan.

 

Barlas gelip elimden tuttu,

 

" Bir şeyler yemen gerekiyor yoksa sende bayılacaksın. "

 

Peşinden gitsem de yiyeceğim için değil itiraz edecek halim olmadığındandı. Beni oturtup uzaklaştı, geri geldiğinde elinde ki tepside bir çorba kasesi vardı. Çorbayı karıştırıp doldurduğu kaşığı bana uzattı. Başımı iki yana salladım.

 

" Güneşim, bak yemezsen sende kötü olacaksın. Hadi beni üzme."

 

Başımı kaldırıp bugün ilk defa ela gözlerine baktım, aynı aşkla bana bakıyordu. Barlas'ın annesi ve Yasemin'e olan düşkünlüğüne defalarca kez şahit oldum, eğer ona zarar gelseydi... Düşündüklerim içimde yangınlar başlatıyordu. Boran onu kurtarmasaydı ben ve Barlas bu acının altından nasıl kalkacaktık.

"Barlas hiç birşey olmamış gibi davranma nolur. Bugün benim yüzümden Yasemin'i kaybedebilirdik. Ben sadece kendime değil size de zarar veriyorum. Oraya taşınmamış olsam hedef Yasemin olmayacaktı."

 

"Benan..." dediğin de sözünü kestim,

 

"Belki de herkesin iyiliği için benden uzak durmalısın. Benim yüzümden ailene zarar gelirse bunun altından kalkamayız."

 

Bunları söyleyeceğimi zaten biliyormuş gibi gözlerinde ki aşkla elimi tuttu.

 

"Sen de ailemsin. Hiç birinizden vazgeçemem, bundan sonra daha dikkatli olacağız o kadar. En kısa zamanda evleniyoruz Benan hanım beni bırakmayacağına söz verdin kaçamazsın."

 

"Barlas..." dediğim de bu kez o benim sözümü kesti.

 

"Benan ne düşündüğünü çok iyi biliyorum ve asla gitmene müsade etmiyorum. Bilmediğin herşeyi hastaneden çıkınca anlatacağım sana. Sadece şu kadarını bilmeni istiyorum. Artık yanında güvende olacağın bir Umut da yok. Bu nişan işini başına açan abi dediğin adam."

 

Başımdam aşağı kaynar sular döküldü sanki. Her uzvum kitlendi. Barlas yüzümü avuçlarının arasına aldı, elalarını gözlerime dikip,

 

" Ay parçam, bu öğreneceklerinin arasında en az canını yakacak olan. Nolur bana güven ve asla elimi bırakma, yanımdan ayrılmayı aklından bile geçirme. Seni koruyamazsam, sana birşey olursa Barlas diye biri kalmaz. Sen demek, ben demek."

 

Gözlerimin içine bakan adama ne diyebilirdim ki, duyduğum şeyi sindirmek hiç kolay değildi. Bir tek abim vardı ya da ben öyle sanıyordum. Hayatının sıralamasında hiç bir zaman ilk sıra da olmadım, bana Barlas'ın Yasemin'e baktığı gibi hiç bakmadı belki ama ailem olarak onu kabul etmiştim.

 

Sindirmem için bana zaman vermek ister gibi önündeki tepsiye odaklandı. Ekmeği küçük lokmalar halin de çorbanın içine doğrayıp, biraz limon sıktı. Tekrar kaşığı çorbaya daldırıp bana uzattı.

 

Hayatta şans bana pek gülmedi ama eğer bu zamana kadar ki üzüntülerimin mükafatı Barlas ise yaşadığım her zorluğa değer. Yüzüm de küçük bir tebessüm oluştu ona bakarken, anında onda da karşılık buldu aynı tebessüm. Uzattığı kaşığı geri çevirmeden içtim çorbayı, ikinciyi uzattığında,

 

"Sen de yemelisin, bi kaşık bana bi kaşık sana." dedim.

 

"Sen yediğin de ben doyuyorum Benan hocam." dedi gözkırparak.

 

İkinci kaşığı da ben yedim mecburen ama elinden aldığım kaşığı bu kez ben onun dudaklarına uzattım.

 

"Sen yediğinde de ben doyarsam teorini doğrularız Barlas hocam."

 

Beraberce içtiğimiz çorbadan son kaşığı uzattım,

 

"Sen içirince çorbalar ayrı bir lezzetli oluyor" diyerek kabul etti kaşığı.

 

"Keşke her defasında hastanede olmasak." dedim üzüntüyle.

 

"Hastanede bana çorba içirdiğini hatırlıyor musun?" dedi şaşırarak,

 

"Hatırlıyorum" dedim burukça "keşke benden bir şans isteyen Çetin değil sen olsaydın"

 

Barlas'ın yüz ifadesi bir anda değişti, ne diyeceğini bilemedi. Ben devam ettim,

 

"O zaman sana karşı birşey hissetmiyordum, seni değil ama o kızı sevişini çok kıskanmıştım." diye itiraf ettim.

 

Barlas cevap veremeden ikimizin telefonu da çalmaya başladı,

 

Beni Sevinç, onu Murat arıyordu.

Boran'ın normal odaya alındığını haber verdiler. Hemen acile döndük.

 

Derya'nın da serumu bitmiş ayaklanmıştı bile, öyle ki damar yolunu kendi sökmeye çalışıyordu. Onu durdurup damar yolunu çıkardım, bir pamuk ile baskı uyguladım.

 

"Onu görmem lazım Benan, beni Boran'a götür." dedi yalvaran bir sesle.

 

"Tamam bi tanem, seni götürmek için geldim zaten. Daha uyanmadı sakin ol." dedim yatıştırmaya çalışarak.

 

Yukarı çıktığımızda Barlas'ın bütün ailesi buradaydı. Kaan, Hakan, Semih amca, Amcası, halası, kuzenleri... Derya onların geçmiş olsun dileklerini duydu mu emin değilim. Bakıyor ama görmüyordu, bir an önce Boran'ın yanına ulaşmak istiyordu ki, bunu çok iyi anlıyordum. O odaya geçti biz de bekleme salonuna.

 

Barlas, Yasemin'e sarılmış saçlarını okşuyordu. Harika bir abi, hayırlı bir evlat olduğunu gördüğüm adamın nasıl bir baba olacağını hayal ederken buldum kendimi. Ben onları izlemeye dalmışken Hakan gelip yanıma oturdu.

 

"Benan abla iyi misin?" dedi her zaman ki samimi tavrıyla.

 

"İyiyim Hakan ucuz atlattık ama Yasemin'e zarar gelseydi kendimi hiç affetmezdim."

 

"Dünya'da kötü insanlar olması senin suçun değil. İkinize de zarar gelmedi çok şükür."

 

"Yapma Hakan hiç mi suçlamıyorsun beni? Ben olmasam bunlar olmayacaktı." dedim vicdan azabım yakamı bırakmıyordu,

 

"Benan abla sen abimin yol arkadaşısın, elini tutup ailesinin karşısına çıkardığı ilk kadınsın. Hem Yasemin cadısı onları kaçırdıklarına pişman ederdi sen merak etme."

 

Onun şakacı tavrına karşı buruk bir gülümseme sunabildim.

 

Semih amca ayrı teselli etti, Kaan ayrı. Benden başka beni suçlayan yoktu. İşin garibi beni bile inandırdılar.

 

Derya çıkıp hepimizi eve yolladı. Barlas'ın arabasına bindiğimiz de sadece Yasemin bizimleydi.

 

Sevinçlerin evinin önüne park ettik,

 

"Neden buraya geldik Barlas? dedim hepimiz çok zor bir gün geçirmiştik, çok da yorgunduk.

 

" Yasemin sen önden çık abicim biz geliyoruz. " dediğinde itirazsız giden kızla bir iş çevirdiklerini anladım ama ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Barlas'ı arabanın içini aydınlatan sokak lambası ışığı müsade ettiği kadar görebiliyordum,

 

"Bu gün ben seni ikna etmesem, sen çekip gidecek miydin?" dedi biraz sitemli.

 

Suçlu bir çocuk gibi bakışlarımı kucağımdaki ellerime düşürdüm.

 

"Bir hafta da iki kere bizden vazgeçtin Benan. İlk çözümünün bu olması beni gerçekten üzüyor. Evlendiğimizde de böyle mi olacak?"

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım, diyecek sözüm yoktu, doğru söylüyordu. Ben de onun yerinde olsam kırılırdım. İç muhasebemi yine onun sesi böldü,

 

"Bundan sonrası daha zor olacak, o adam vuruldu ve intikam almak isteyecek. Annen bu durumdan hoşlanmayacak üstümüze gelecek. Ben senin yanım da dimdik duracağından emin olmak istiyorum. Ben senin elini bırakmayacağım, peki ya sen?"

 

İçimdeki karmaşayı ona anlatmalıydım, beni anlamasına her zamankinden çok ihtiyacım vardı, gözlerimi uzayıp giden sokağa dikip konuşmaya başladım,

 

" Barlas uzun zamandır kendimi bir sarkaç gibi hissediyorum, Zerrin hanımın aptal kızı ile Derya'nın ona inatla içimde olduğuna inandırdığı güçlü Benan arasında gidip geliyorum. Sarkacı bir Zerrin hanım çekiyor dibe vuruyorum. Bir Derya çekiyor suyun üstüne çıkıp nefes alıyorum. İkisinin gücü de beni çektikleri yerde tutmaya yetmiyor. Ben hangisiyim anlayamadan aralarında savrulup duruyorum ve her defasında savrulurken yeni yaralarım açılıyor. "

 

Başımı çevirip ona baktım, eline uzanıp tuttuğum da yine sımsıkı tuttu beni,

 

" Bir tek senin elini tuttuğum da güvende hissediyorum. Bir tek senin yanında savrulmadan kim olmak istediğimi bilerek nefes alıyorum. Ben sana yakışan, yanında dimdik ayaklarının üzerinde duran Benan olmak istiyorum."

 

Dudaklarının memnuniyetle kıvrıldığını gördüm.

 

" O zaman seni benim yanıma sabitlemem de bir mahsur yok değil mi? " deyip arabadan indi. Ben ne demek istediğini anlayamadan gelip kapımı açtı.

 

" Ne demek istiyorsun Barlas? "

 

" Birazdan anlayacaksın." deyip tuttuğu elimin üstüne dudaklarını bastırdı.

 

Sevinçlerin evinde bu saatte ne işimiz olduğunu anlamasam da kendimi kapılarında buldum.

 

Dağhan kapıyı açtığında, Barlas,

 

"Emin hoca geldi mi?" diye sordu.

 

"Geldi içerde, hepimiz hazırız sizi bekliyoruz. Sevinç'ten istediklerin banyoda sepetin üzerinde." deyip bana gülümseyerek salona geçti.

 

"Barlas neler oluyor? Emin hoca kim?"

 

"öğretmen arkadaşlarımdan ve şuan burda olması gereken biri."

 

Elimden tutup koridorda ilerledi. Banyonun önüne gelince durdu. Yüzümü avuçlarının arasına alıp alnıma sıcacık bir öpücük bıraktı.

 

"Evleniyoruz Ay yüzlüm, dini nikahımız kıyılacak. En kısa zamanda da Benan Demirhan olacaksın."

 

Kalbimin göğsümü delecek gibi atarken dilim lâl oldu.

 

Abdestlerimizi alıp salona döndük. Sevinç'in benim için bıraktığı baş örtü ve uzun hırka ile Barlas'ın yanına oturdum. Konuşulanlar kulağım da bir uğultudan ibaretti. Kızların mutlulukları gözlerinden okunuyordu.

 

"Mehir olarak ne istiyorsunuz Benan hocam?" diyen Emin hocaya boş boş baktım bir süre, hiç düşünmediğim bir anda evleniyordum ve Mehir dediği şeyin ne olduğu ile ilgili bir fikrim yoktu.

 

Sevinç durumu anlamış olacak ki,

 

"Ayrılık durumun da senin hayatını belli bir dönem başkasına ihtiyacın olmadan yaşayabilmen için gereken miktarı Barlas'tan istemen gerekiyor."

 

"Para mı isteyeceğim?" dedim şaşkınlıkla.

 

Yasemin kıkırdadı,

 

"Bence ağırlığınca altın versin Benan ablama"

 

Dağhan müdahale etti,

 

"Yasemin sen oğlan tarafısın akıllı ol"

 

"Yooo ben gayette kız tarafıyım."

 

Sevinç,

 

"Benan arabasını iste." diyerek ortalığı karıştırmaya çalıştı.

 

Dağhan,

 

"Kardeşim benden başka dostun yokmuş bunlar hep kız tarafı." Dedi gülerek.

 

Barlas ise sessizce benim ne diyeceğimi bekliyordu. Gözüm bugün uğruna savaş verdiğim tek taşıma takıldı.

 

"Ben yüzüğümü mehir olarak kabul ediyorum." dedim Barlas'ın gözlerinin içine bakarak.

 

Emin hoca,

 

"Barlas hocam, sen kabul ediyor musun bu mehir bedelini."

 

"Kabul etmiyorum. Şuan benim olan ve bundan sonra benim olacak ne varsa hepsi Benan'ın mehridir." dedi benim gibi gözlerini gözlerimden ayırmadan.

 

Kimseden ses çıkmadı bir süre, ben de akıl diye bir şey kalmamıştı zaten.

 

Sonrasında nikah kıyıldı. Beyler Emin hocayı uğurlarken,

 

Sevinç,

 

" Yanlız söylemesem çatlarım, ömrümde böyle mehir duymadım."

 

Yasemin hemen taraf değiştirdi,

 

" Eee benim abim güzelim daha aşağısı kurtarmazdı."

 

Sevinç buna tepkisiz kalmadı tabii,

 

"Kızım sen az önce kız tarafı değil miydin?"

 

Onlar atışa dursun ben hâlâ inanamıyordum.

 

Barlas salona döndüğün de kızlar odadan çıkıp kapıyı kapattılar, yanaklarımın kızardığını hissediyordum.

 

Elimden tutup ayağa kaldırdı beni, salonun ortasın da karşı karşıya duruyorduk. Çenemin altından tutarak bizi göz göze getirdi,

 

" Bugünüm, yarınım

Varım, yoğum

Ömrün geriye kalan her günü,

Senin olsun güzel karım.

Yeter ki yanım da ol,

Sadece dimdik dur,

Asla elimi bırakma,

Cihana meydan okur

Bu Barlas senin için."

 

Mutluluktan ağlanır derlerdi ama ben hiç o kadar mutlu olabileceğimi hayal edemediğimden inanmazdım. Ağlanırmış gözünden süzülen iki damlayı baş parmakları ile silerek ellerini yanaklarıma koydu.

 

Birbirimize çekildiğimiz saniyeler de kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Sıcak nefesini yüzümde hissettim, ikimizin de gözleri kapandığında dudaklarıma değen dudaklar kalbimi tekleten küçük bir öpücük bıraktı. Geri çekilmeden nefesi dudaklarıma çarparak,

    

"Dudaklarım ilk senin tenine değdi, başka bir ten tatmadan, başka kokuya müptela olmadan, sadece senin adını anarak son nefesimi vermek sana ahdim olsun."

     

 

   

 

Loading...
0%