Yeni Üyelik
27.
Bölüm

26. Bölüm

@zamansizim84

"Lordum, kızıl prensesine kıyamaz." derken mavi gözlerinden çilli yanağına süzülen damlayı sildi.

 

"Ağlama..." dedi Barlas ama yanak içlerini ısırdığını fark ettim.

 

"Fotoğrafınızı gördüm, orda olmak isterdim. En çok bu gece sizin yanınızda olmak isterdim." derken ıslanan yanaklarını sildi ama peşi sıra yenileri geldiği için pek faydası olmadı. İnsan ağlarken bu kadar güzel olabilir miydi? İçimde bir kazan kaynıyordu kimdi bu kadın?

 

"Olabilirdin Leyla, olmamayı sen seçtin." derken sesi sitem doluydu. "Senin yerin hiç dolmadı, eksikliğin hep belli ama sen ısrarla yoksun. Yetmez mi bu kadar?"

 

Üst dudağını dişleri arasına aldığında ağlaması şiddetlendi, Barlas ise tekrar bu görüntüye engel olmaya çalıştı,

 

"Leyla lütfen ağlama..." dedi canın acıdığı sesinden uyduya ordan karşıdaki ekrana yansıdı sanki.

 

Karşı taraf bu kez zorla durdurdu ağlamasını, sildi denizleri andıran gözlerini, samimi gülümsemesi yansıdı ekrana,

 

"Çok yakışmışsınız, tam senin için tasvir ettiğim güzelliği bulmuşsun. Barlas, Benan'ı tarif etmişim gerçekten, gözlerimde canlanan kadın Benan'mış."

 

Beni nerden biliyor ki, ben ismini ilk defa duyarken...

 

Barlas sanki beni yeni hatırlamış gibi kolunun altına alıp ekranda görünür hale getirdi. Şakağıma uzun bir öpücük bıraktı özür mahiyetinde,

 

"Aramanı o kadar beklemiyordum ki, Benan'a seni tanıtmayı unuttum."

 

Gözleri bana döndü,

 

"Kan bağı ile bağlı olmadığım ama can bağı ile bağlı olduğum kardeşim Leyla" sonra ekrana döndü "Nişanlım Benan... İlk defa bu sıfatla tanıştırıyorum Leyla, o kadar güzel bir duygu, anlatılmaz yaşanır."

 

Küçük bir kahkası kulaklarıma doldu,

 

"Çok memnun oldum Benan, ikinizde öyle şanslısınız ki... Barlas'ın sana aşkını ondan dinlemek, şimdi sizi yan yana görmek." Dudaklarını birbirine bastırdı sanki diyeceklerini yuttu "Sevdiğine kavuşmak herkese nasip olmuyor kıymetini bileceğinize eminim."

 

"Memnun oldum, biraz şaşırdım kusura bakmayın." Pot kırmak istemiyordum ama ismini ilk defa duyduğum insanın hakkımda çok şey bilmesinin şaşkınlığını atamamıştım.

 

Gözlerini kapattığında iki damla yaş süzüldü yanaklarından,

 

"İlk tanışacağın insanken sona kalmış olmak benim hatalarımın bedeli şaşırmakta haklısın. Ben yokmuşum gibi yaşamak zorunda bıraktım ailemi, kardeşlerimi..."

 

"Leyla..." dedi Barlas ama devamı gelmedi.

 

Onun devam etmesine fırsat bırakmadan Leyla konuştu,

 

"Bende çok yakında eşimle ziyaretinize geleceğim..." dediğinde Barlas'ın beni saran kolundan bedeninin gerildiğini fark ettim.

 

"Anlamadım kiminle geleceksin?" diye sordu gözlerini kısarak.

 

Derin bir nefes alıp verdi Leyla,

 

"Onur ile evleniyoruz..."

 

Barlas'ın kaşları çatıldı,

 

"Onur?" dedi sorar gibi.

 

"Tahmin ettiğin kişi Barlas, Onur Doğan..."

 

"Haaa... Şu meşhur çapkın sosyete doktoru Onur Doğan!" dedi Barlas sinirle karşık alayla.

 

Gözlerini kapatıp derin nefes alan kadın göreceği tepkiyi gayet iyi biliryordu.

 

Tam "Barlas..." demişti ki Yasemin'in enerji dolu sesi terasta yankılandı,

 

"Abi, yengemi almaya geldim. Annem nihayet oğlu olduğunu hatırladı." deyip kocaman kahkasını geceye bıraktı.

 

"Yasemin..." dedi telefonda ki ses.

 

Yasemin'in bütün neşesi soldu,

 

"Abi?" dedi duyduğu sesin sahibinden emin olamayarak, Barlas sadece gözlerini kapattı onaylamak için. Yavaşça yanımıza gelen Yasemin'de bize dahil olduğunda "Leyloş..." dedi çenesi titreyerek.

 

"Yasmini..." Diyen Leyla yine yağmur gibi indirdi yaşlarını. Şaka gibiydi ama ağlarken bu kadar güzel olan birini görmemiştim, insan tablo gibi izlemelik güzelliğine dalıp gidiyordu.

 

Onlar konuştu ama ben ağlayarak hasret gideren iki kız kardeş gördüm, laf aramızda Yasemin'i biraz kıskanmış da olabilirim. Onu paylaşmak istemeyecek kadar çok seviyordum.

 

En son telefon Nermin Sultan'a gitmek üzere bizden uzaklaşırken terasta yine baş başa kalmıştık.

 

Soru dolu gözler ile baktım Barlas'a, sigarasını yakıp şehrin ışıklarına dalan bakışları beni bulmadı.

 

Konuşmak istemediğini anladığım için aşağı indim.

 

Nermin Sultan'ın da ağlamaktan kızarmış gözlerle telefonla konuştuğunu gördüm.

 

"Sen karar verdiysen enini sonunu düşünmüşsündür Leyla, istersen herşeyi dört dörtlük gönlüne göre yaparım annem. Sen yanlız değilsin, nikahında tek olmak zorunda değilsin. Kocaman bir ailen var, bunu biliyorsun değil mi?"

 

İki eliyle gözlerini yüzünü sildi Leyla,

 

"Biliyorum Sultanım ama bırak kurduğum hayallerim olduğu gibi kalsın, zaten artık hayal kurmayacak kadar büyüdüm. Ayaklarım yere daha sağlam basıyor. Onur'u da çoğu şeyi bilerek hayatıma dahil ettim. Biz ikimiz bir yola çıkıyoruz ve sadece nikah bizim için yeterli."

 

Yasemin'in buruk sesi dahil oldu,

 

"Ama sen eğlenceyi, düğünleri çok seversin."

 

Leyla burukça gülümsedi,

 

"Hâlâ seviyorum sadece..." deyip duraksadı "Bunları gelince konuşalım mı prenses?" dediğinde Nermin Sultan Yasemin'in elini tutup daha çok sorgulamasına mani oldu.

 

"Tamam annem, nasıl istiyorsan öyle olsun. Ben hep senin yanındayım Leyla karşında kim olursa olsun bunu unutma annecim."

 

"Sen Dünya'nın en harika annesisin, seni seviyorum Sultan'ım." dedi. Hakan ve Kaan ortalarda yoktu onlara, çekinerek de olsa Semih babaya selam söyleyip vedalaşarak kapattı.

 

Semih babam konuşulanları dinleyip, yorum dahi yapmadan iyi geceler diyerek odasına geçti.

 

"Anne..." dedim alışamadığım için tuhaf gelse de annemden çok seviyorum Nermin anneyi.

 

Derin içli bir nefes çekti içine,

 

"Kafan karıştı değil mi kızım?" deyince yani der gibi dudak büktüm.

 

"Leyla, Yasemin'den bile önce bana kız evlat sevgisini tartıran manevi evladımız bizim. Olmaması gereken şeyler oldu, hiç üzmez sandığı insan kolunu kanadını kırdı... Gitti bizden, buralardan..."

 

Dudaklarını ısırıp ağlamamak için sıktı kendini,

 

"Hayat çok zalim olabiliyorlar Benan, Allah sizi sınamasın yavrum."

 

Yasemin sinirle saçlarını geriye attı,

 

"Ablamı aldatan or*** çocuğunu bir bulsam... Şerefsiz..." diye soludu.

 

Yuhhh... Leyla aldatıldığı için mi gitmiş. Bu kadar güzel bir kadını aldatan salağı doğrusu merak ettim.

 

"Barlas çok üzüldü, biz çok üzüldük, elimizden birşey gelmedi. Yaralarını sarıp bize dönsün diye beklemekten başka çözüm bulamadık."

 

"Anne... Onur Doğan diyor, adamın çapkınlıkta namı var. Sence Leyla doğru bir karar vermiş mi?" Diye sordum kendimi tutamayarak.

 

Yasemin eline telefonu alıp araştırmaya başlarken,

 

"Bilmiyorum kızım, en güvendiğinden darbe yeyince artık gerisi çok canımı yakamaz diyor sanki..."

 

"Eee bu adamı ablamın attığı videolarda görmüştüm ben, şarkıcı Aslı'yla sevgiliyken ayrılıp yurt dışına rekor rakamla transfer olmuş. Gerçi yazana göre ailesi zaten zengin para için gitmemiştir. Ablamdan bir sene önce gitmiş İngiltere'ye..." dedi okuduklarını bize anlatarak.

 

"Ablanı zaten Onur Bey götürdü asistanı olarak. Kızımı üzmesin de parası pulu mühim değil." dedi Nermin Sultan.

 

Kafam gittikçe daha çok karışırken,

 

"Benan, Barlas'ın sana anlattığı kadarıyla kal onu zorlama olur mu annem? Hepimiz için zordu ama en çok da Barlas için, Yasemin'e ne kadar düşkün biliyorsun Leyla da ondan farksızdı."

 

Nermin Sultan'a sadece başımı salladım.

 

"Uyuyalım mı Yasemin." dediğimde peşime takılan prenses ile odamıza geçtik. Makyajımdan kalanı da temizleyip uykuya bıraktım yorgun bedenimi.

 

Ertesi gün Derya ve Boran'ı uğurladık.

 

Tanışmamız pek sevimli olmasa da Boran'ı bir abi gibi benimsediğimi fark ettim.

 

Arkalarından el sallarken Barlas'ın kollu omuzuma sarıldı.

 

"Üzülme akşama Nevşehir'de yine beraberiz."

 

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandı,

 

"Niye?" dedim merakla.

 

"Derya'yı ailesinden isteyeceğiz oğlan tarafı olarak.

 

"Şaka? Barlas evli onlar..."

 

Omuz silkti,

 

"Ne olmuş evlilerse, yalandan yaşanmış bazı şeyler. Derya dün, o senin heyecanını anlamaz deyince Boran çok üzüldü. Tamamen şakaydı belki ama eksikliğini hissediyorlar demek ki."

 

Gülümsedim, arkadaşım gerçekten çok şanslıydı.

 

"Her genç kız ister bu anları yaşamayı..." dedim.

 

Burukça gülümsedi o da,

 

"Kısmetten ötesi olmuyor hayatta..." Deyince Leyla'yı hatırladığını anladım.

 

"İstersen İngiltere'ye gidebiliriz, gözünle görürsen için rahat eder belki." dedim bir elimi beline sararken.

 

Saçlarımdan öptü,

 

"Onu düşündüğümü nerden bildin?" diye sordu.

 

"Seni tanıyorum sevgilim."

 

Saçlarımın kokusunu içine çekti derin derin,

 

"Benan... Ölürüm sana..." Derken sesi titredi.

 

"Ölme sen bana... Yaşa..." deyip kalbinin üzerinden öptüm.

 

Akşamına Derya'yı Boran'a istedik, Ali amca yüreğimizi ağzımıza getirse de sonunu tatlıya bağlandık çok şükür.

 

Mardin'den gelen haberle onlar apar topar yola çıkınca bizde geç olmadan Kayseri'ye döndük. Yarın okul vardı ve kimse bizim ilişkinizi bilmiyorken parmağımda Barlas'ın yüzüğünü taşıyacak olmak içimi kıpır kıpır yapıyordu.

 

Sabah erkenden kalkıp duşumu aldım, üzerime diz hizasında Zümrüt yeşili triko bir elbise giyip siyah butilerim ve opak çoraplarla tamamladım. Siyah ince kabanımı ve çantamı da alıp içine ikimiz için hazırladığım kahve termoslarımızı koydum.

 

Kapıyı açtığımda ayakkabılarını giyen, kışlık blazer ceketiyle, koyu jeen pantolonuyla fazlaca yakışıklı olan Barlas ile dudaklarımı ısırdım. Bu adam benim nişanlımdı artık...

 

Gözleri beni bulunca içimi ısıtacak kadar sıcak gülümsedi.

 

"Günaydın ezelim..."

 

"Günaydın kahramanım..." dedim yanıma gelmesi ile yanağını kokusunu içime çekerek öperken.

 

Gözlerinin kapandığını görmemle "Ohh... Şimdi gün aydı işte." dedim tüm neşemle şakıyarak.

 

Saçlarımın kokusunu çekerek şakağımdan öptü,

 

"Güneşin ben miyim?" diye sordu muzipçe,

 

"Hıhımmm... Güneşim de, ayım da sensin."

 

Tek kaşı havaya kalktı,

 

"Ayım derken?" deyince kıkırtıma engel olamadım.

 

"Gecemi aydınlatan Ay, Dünya'nın uydusu olan." dedim şakasına uyarak.

 

"Yaaa..." dedi.

 

"Yaaa... Erkeklere hayvan isimleri ile hakaret edilmesine karşıyım ben zaten." dedim kapıyı kilitleyip merdivenleri inmeye başladığımızda.

 

"Mesela?" diye sordu.

 

"Meselaaaa... Öküz diyorlar, hayvanın günahını alıyorlar yani. Hayvana haksızlık, belki çok centilmen hiç eşine dostuna sorduk mu? Niye bu yafta?"

 

Elimi tutup dudaklarına götürdü,

 

"Haklısın güzelim." Derken dalgaya vurduğu belliydi ama sesi bir o kadar ciddi.

 

"Yaaa Barlas..."

 

"Memlekette bu kadar öküz varken etin böylesine pahalı olması mantıklı değildi zaten. O öküz nufüsünü küme dışına çıkarınca denklem çözülüyor." Diye dalga geçti benimle.

 

Arabaya bindiğimizde saçma geyik muhabbetimizi de geride bırakmıştık.

 

"Heyecanlı mısın?"diye sordu.

 

"Sabah sabah bu kadar saçmalamış olmamın başka açılması olamaz bence." dedim. Yola bakmayı sürdürürken dudakları kıvrıldı.

 

Arabayı park edip indik gelip elimi tutmak için uzandığında biraz uzaklaştım,

 

"Öğrenciler için hoş olmaz, şimdi hepsi etrafınızı sarar. İçerde arkadaşlara söyleyelim önce." dediğimde,

 

"Haklısın güzelim düşünemedim, zaten magazine çok meraklılar." dedi ne demek istediğimi hemen anlayarak.

 

Törenden sonra ben öğretmenler odasına çıkarken Barlas hemen geleceğim deyip kaybolmuştu ortadan.

 

Zahide hoca ve Merve ile uzun zaman görüşememiştik. Hem başıma gelenler hemde sonrasında gelişen kaçırılma, Boran'ın vulması derken okuldan iki hafta ayrı kalmıştım. Kızlarla sarılıp hasret giderirken Defne ve Pelin sabah kahvesi için elektikli cezvenin başına geçmişti çoktan.

 

Melih de gelince ekip tamam olmuştu. Merve'nin rehberlik servisi olarak kullanmaya çalıştığı küçük masasının etrafında ki sandalyelere yerleşmiş otururken Zahide hoca elimdeki yüzüğü fark etti, Barlas gelene kadar fark etmeseler iyiydi.

Tek başıma haber vermiş olmak istemiyordum, yanımda olsun elimi tutsun istiyordum.

 

"Benan! İnanmıyorum o yüzükler ne?" diye çığırmasıyla kahve yapan ikilinin de dikkatini çekmiş bulunduk.

 

Merve sitemle konuştu,

 

"Hani kimse yoktu, iki hafta da hem nişanı, hem tek taşı takmışsın." deyip kollarını göğsünde birleştirdi.

 

Melih gözlerimin içine baktı biliyor olmaktan suçlu hissetmiş gibi.

 

"Bak bu biliyor!" dedi Zahide hoca.

 

"Melih!" dedi Merve tek kaşını kaldırarak.

 

İki elini teslim olur gibi kaldıran Melih ise kendini aklamanın derdindeydi,

 

"Vallahi bende sonradan öğrendim." Diye kendini savundu garibim.

 

Pelin dayanamamış olacak ki,

 

"Sosyetik doktor nişanlısına dönmüştür Benan hanım, yakında nikahı kıyıp eş durumundan gider. Eee burdan başka türlü nasıl kurtulacaktı?" dedi kendinden oldukça emin.

 

Kızıl cadı...

 

Tam ağzımı açıp cevap vereceğim anda kapı açıldı ve elinde büyük bir kutu çikolata ile Barlas tüm yakışıklığıyla arzı endam ederek yanıma geldi.

 

"Tanıştırayım arkadaşlar, nişanlım Barlas Kozan." dediğim de kızlar açık kalan ağızlarını elleri ile kapatırken Pelin'in pişirdiği kahve taşıp ortalığı batırdı.

 

"Barlas!" diye cırladı Zahide hoca.

 

Elindeki kutuyu açıp ona doğru eğilen Barlas,

 

"Tatlı yiyelim tatlı konuşalım." deyip bana döndü "Değil mi hayatım?" Deyip boş olan elini belime yerleştirip beni kendine çekti.

 

"Yazdım bunu haberiniz olsun gençler!"Diyerek çikolatasını aldı "Ama ne yalan söyleyeyim çok yakıştırıyordum ikinizi..." deyip elindeki kare sütlü çikolatayı ağzına attı.

 

Merve çikolatasını alırken,

 

"Alacağınız olsun, siz şimdi düğünü de benden önce yaparsınız."

 

"Muhtemelen..." Diyen Barlas'a hiç ses etmedim, bence de ne kadar erken o kadar iyiydi.

 

Melih de çikolatasını alınca kutuyu Barlas'tan alıp masaya Pelin'in önüne bıraktım,

 

"Kahve yanına iyi giden iki şey çikolata ve buz gibi soğuk su." deyip şirin ama yalancı bir gülümseme sundum.

 

Defne şok içinde konuşamaya çalıştı,

 

"Hayırlı olsun..." Diye mırıldandı.

 

"Sağolun hocam." dedim mesafeli sesimle.

 

Tekrar Barlas'ın yanına geldiğimde beni hemen yamacına aldı.

 

"Müstakbel Benan Kozan, ilk dersiniz hangi sınıfa? diye sordu.

 

"Kendi sınıfıma, çok özledim çocuklarımı." ışıl ışıl gözleri bana bakarken dayanamamış olacak ki şakağımdan minicik bir öpücük çaldı.

 

"Oooo... Gençler bir durun daha adapte olamadık biz." dedi Zahide hoca takılarak.

 

Melih,

 

"Nöbetçi öğretmen olarak söylemek zorundayım, ders başladı herkes sınıflara." Demesiyle önlüğümü giyip kitaplarımı aldım. Barlas'a göz kırpıp çıktım.

 

Haber okulda bomba etkisi yaratırken kız öğrencilerden iç geçirerek yüzüğüme bakanları yakalamıştım. Evlilik için çok erken yaşta heves ediyor olmaları beni üzüyordu. Ama işte ergenlik ve sosyal çevreleri bu yaşta evlilik fikrine sıcak bakmalarını sağlıyordu.

 

Aradan geçen iki günde beraberce okula gelip dönmüş bazen onlarda bazen benim evimde beraber vakit geçirmiştik.

 

Çarşamba günü boş dersimi iple çekerek üçüncü teneffüse ulaşmıştım, zilin çalması ile herkes sınıfına dağılırken Merve telefonunu ve sigarasını alıp okulun yanında ki parka nişanlısı ile telefon sohbeti etmeye gitti. Barlas ile baş başa kalınca hızla dolaşıp kollarımı arkadan boynuna sardım. Yanağına kocaman bir öpücük kondurup,

 

"Sabahtan beri bu anı bekliyormuşum meğer..." dediğim de erkeksi kahkası odayı doldurdu.

 

"Sayın hocam lütfen idare ile olan mesafemizi koruyalım." Dedi yalandan bir ciddiyetle.

 

Öbür yanağını da öptüm koklayarak,

 

"Korumuyorum Sayın müdür yardımcım, buyrun bakalım ne yapacaksınız." Diye meydan okuduğum da nasıl olduğunu anlamadan kendimi onun dizinde oturken buldum.

 

Tabii ya 360° dönem sandalyesi vardı adamın...

 

Dudaklarıma kapandığında hem biri gelecek diye aklım çıkıyor hemde hiç bırakmasın istiyordum.

 

Neyse ki nişanlım aklı başında bir beydi de risk almadan bıraktı beni.

 

Aklım başımdan biraz gitmiş olacak ki,

 

"Ben kahve yapayım o zaman" dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

 

Sandalyesinden benimle beraber kalkıp,

 

"Sen kahve yap o zaman, bir bardak da soğuk su iç iyi gelir sayın hocam." dedi nefesi yüzümü okşarken nasıl dikkatimi toplayacaktım.

 

Gözlerine dalıp gittiğimi fark ettiğim de kahve yapmak için küçük tezgaha doğru adımladım.

 

"Benan..." dedi peşim sıra... Öyle ki ismin dua gibi döküldü dudaklarından, yavaşça ona döndüm gözlermiz birleşti aramızda ki üç beş adımlık mesafeye rağmen "Sensiz çok ıssızmışım, iyi ki geldin... Sen gelmesen yarım bir adam olarak ölüp gidecektim..."

 

Baktık birbirimize konuşmadan ama çok şey anlatarak, esas ben ıssızdım dedim duydu, sensiz yarım ölürdüm dedim gördü gözlerinde sahiliğini.

 

Tıklanan kapı ile gerçekliğe döndüğümüzde, içeri bir doksan boylarında, heybeti ile olduğu kadar ciddi duruşuyla da ortamı baskısı altına alacağını hissettiren bir adam girdi. Ben bu kim diye bakarken Barlas'ın,

 

" Savaş!" diyerek masasının önüne geldiğini ve samimi şekilde kucaklaştıklarını gördüm.

 

"Lordum..." dedi o da Leyla gibi. Ama onun gibi işveli olmadı Savaş'ın hitabı daha çok emrine amade bir asker sadakati vardı şakasının altında.

 

"Ne zaman döndün?" diye soran Barlas ile Savaş Bey'i niye tanımadığımı da anlamış gibi oldum.

 

"Yeni döndüm Arakan'dan, nişanı duyar duymaz da tebriğe geldim. Hayırlı olsun yakmışsın başını..." dedi dalgacılığı, heybetine uymasa da samimiyetlerini ele veriyordu.

 

"Niye yansın başı, bence hayatından oldukça memnun." deyip ekledim "Öyle değil mi Barlas hocam?"

 

Bana döndüklerinde kollarımı göğsümde toplamış tek kaşımı kaldırarak onlara baktığımı gördüler.

 

Yalandan "Eyvah!" diyen Savaş işin tamamen tadını çıkarır durumdaydı.

 

"Hayatımdam hiç bu kadar memnun olmamıştım Benan hocam." dedi göz kırparak. "Tanıştırayım kuzenim Savaş, Turan amcamın oğlu."

 

Bu kez iki kaşım birden havalandı, Sevinç'in bir ağabeyi olduğunu bilmiyordum. Üstelik düğününde bile yoktu.

 

Bana uzanan eline karşılık verirken,

 

"Memnun oldum." dedik aynı anda.

 

"Kahve yapıyordum ister misiniz?" diye sordum.

 

"Olur zahmet olmayacaksa." dedi biraz evvel ki ciddi tavrım onu da ciddiyete itmiş gibi.

 

"Estafurullah nasıl olsun?"Diye sordum.

 

"Sade." Demesiyle başımla onaylayıp cezvenin başına geçtim. Şaka gibi adam iki dakika önce gelse basılacaktık hem de Barlas'ın kuzenine. Bir daha öğretmenler odasında cilveleşmek mi?

 

Tövbe!

 

Küçük tepsiyle üç tane kahveyi servis edip yanlarına çikolata ekledim.

 

Barlas'ın karşısında ki iki sandalyeden birinde Savaş oturuyordu, diğerine de ben yerleştim.

 

"Hayırlı olsun, biraz evvel şaka yaptım. Barlas için ne kadar özel olduğunuzu biliyorum, hikayenizin kesişip mutlu sonla bitmesine çok sevindim."Dediğinde Barlas'ın hayatında gerçekten özel olan insanlarla yeni tanışıyor olduğumu fark ettim.

 

Bana olan sevgisini paylaştığı iki insanla da nişandan sonra tanışmış olmak şaşırtıcıydı.

 

"Biz kuzenden öte kardeşiz Leyla, Savaş'ı da annem büyüttü sayılır. Hatta senin evin ilk sahibi Savaş'tır." Dediğinde Savaş sanki aklımdan geçenleri duymuş gibi,

 

"Ben Dünya Doktorları ile gönüllü olarak çalışıyorum, onun için şimdiye kadar tanışamadık." diye açıklama yapma gereği duydu.

 

"Çok fedakarlık isteyen bir işe gönül vermişsiniz tebrik ederim." dedim tüm içtenliğimle.

 

Arakan'dan geldim deyince anlayamamıştım ama şimdi taşlar yerine oturuyordu kafamda. Beyazlamış saçları, yorgun ve dahası durgun bakışları ile derin bir adam olduğunu ele veriyordu aslında.

 

"Bu dünya da en çok çocuklar iyileştirilmeyi hak ediyor hocam, biz iyi edelim... Sizlerde iyi eğitin... Dünya daha güzel olsun." dediğinde az evvel ki tezimi sağlamlaştırdı.

 

"Tanıştığımıza gerçekten çok memnun oldum. Hekim bir aileden geliyorum ve ne kıymetli bir işe vesile olduğunuzu, bunun nasıl fedakarlık gerektiğini çok iyi anlıyorum." Dediğimde ikimizde birbirimize gülümsedik.

 

Barlas'a döndü usulca,

 

"Bir tahmin nasıl bu kadar gerçek olur? Leyla'nın tarif ettiği kadın tam karşımda oturuyor." dediğinde ikisinin de tebessümü buruktu,

 

"Ne kadar kalacaksın?" diye sordu Barlas.

 

"Belki bir ay belki daha az... Benan izin verirse bir akşam çıkalım seninle, dertleşiriz. Gerçi sen dermanı buldun ama." deyip bana baktı.

 

O sırada Barlas'ın telefonuna ardı ardına bildirim sesleri gelmeye başladı. Ekrana bakınca kaşları çatıldı önce, sonra toparlayıp ekranı kapattı.

 

Beni dikkatli bakışıma karşılık,

 

"Yasemin gelirken alın diye bir Dünya abur cubur istemiş." Diye açıkladı durumu.

 

Zil sesi ile,

 

"Ben kalkayım kardeşim, tekrar tebrik ederim. Nermin Sultan'a uğrıycam ama sen herkese selam söyle." Deyip çıktı.

 

Barlas başını iki eli arasına aldığında,

 

"Mesajlar Yasemin'den değildi, ne oldu? " diye sordum ard arda.

Kilidi açıp ekranı bana döndürdüğünde Leyla ile Onur'un nikah fotoğrafları önüne serildi.

 

"Bu adam Leyla'yı üzecek Benan..." Dedi çaresizce.

 

Yeni karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz.

 

Barlas&Benan?

 

Leyla?

 

Onur?

 

Savaş?

 

⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum❤️😍❤️🥰

 

 

 

 

Loading...
0%