Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@zamansizim84

Kaçamamak, köşeye sıkışmak, fikirlerinin yok sayılması... Hayatım bir çiçeğe iliştirilmiş not ile tekrar elime verildi sanki. Ne içeri girebildim, ne tepki verebildim, orda öylece beklerken kapına konulmuş çiçeğin yok olmasını bekledim.


Adresime kadar biliyor muydu? Bu kadar mı hakimdi hayatıma?


Çantamda çalan telefonu duyuyordum ama kendi içimde o kadar çok ses vardı ki tepki veremiyordum.


Bir zaman sonra kata gelen asansörün kapısı açıldı, içinden telaşla çıkan Barlas beni görmesi ile gözlerini kapatın derin bir nefesi içine çekti. Tekrar bana baktığında neden burada durduğumu anlamaya çalışıyor olacak ki etrafı tarayan gözleri önce kapıdaki çiçeğe ardından elimdeki nota takıldı. İki adımda yanıma ulaştığında notu ona uzattım.


Okurken alnında bir damar belirginleşti. Gözlerinin elası koyulaştı. Eli burun kemerini sıkarken bi süre bana arkasını döndü. Ayağı ritmik bi şekilde yere vururken sanırım kendini sakinleşmeye çalışıyordu.


Onun burada olmasından kuvvet buldup kapıdaki çiçeği eşikten alıp çöp bıraktığımız köşeye götürdüm. Çantamdan anahtarı bulup kapıyı açtığımda,


"Ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi sakin tutmaya çalıştığı sesiyle.


"Bilmiyorum." dedim.


Ne yapacağımı yada ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bu duyguyu çok defa bana yaşattıkları için artık yorulduğumu hissediyordum. Her kaçışım bi köşeye sıkıştırılma ile son bulmuştu. Bu kez de mecbur kalmamak, onlara teslim olmamak için elimde kozlarım olması adına çok çabalamıştım. O hastanede çevirdikleri tüm pis işlerden haberim vardı, zaten Umut'un çalışmam için olan ısrarını da açıklarını bulmak için kabul etmiştim.


Annemin bu hayattaki en büyük hatası beni aptal bir kız çocuğu olarak görüp bazı şeylerin farkına bile varmayacağımı düşünmesiydi. Abimine ise bana olanın tam tersine, oynadıkları oyunları fark etmemesi için büyük çaba içindeydi.


Bu düşüncelerin içinde çırpınırken Barlas ile göz göze olduğumuzun farkında değildim. Elalarında öyle takılı kalmıştım ki, daldığım yerden çekip çıkarması için ona muhtaçtım yine,


İçeriyi işaret ederek,


"Gelebilir miyim?" diye sordu.


O kadar dağılmıştım ki Barlas'ın yukarı neden çıktığını bile sorgulamamıştım.


"Gel tabii ki, kusura bakma kafam çok karışık" diyerek Barlas'a yol verdim.


Salondaki koltuğa oturduğunda bakışları üzerimdeydi.


"Kahve içer misin? Çay da demleye bilirim?"


"Zahmet olmayacaksa çay içerim." dedi.


Demliğe suyu koyarken,


"Sen neden yukarı geldin ki, bir birşey mi oldu?" diye sordum.


Sırtımı tezgaha dayayıp ellerimle destek aldım. Odanın içinde gözlerini gezdirdi. Sonra bende sabit kaldı,


"Eve girip ışığını yakana kadar bekleyip gidecektim, ama zaman geçti ışıkların yanmadı, burada yalnızsın Benan aklım sende kalıyor..."


Asansörden inip de beni gördüğünde yüzündeki rahatlamayı fark etmiştim aslında. Umut beni bırakıp gitmiş, başka bir yere taşındığımı söylediğimde sadece adresi öğrenmek istemişti. Barlas'ın detaycılığı, korumacı tavrı karşıdakini rahatsız etmeden kontrol altında tutması kendimi özel hissettiriyordu.


"Kapıda çiçeği görünce kalakaldım, bir de üstündeki not." Sesim sonralara doğru fısıltı gibiydi.


Yüzüm düştü, keyifli başlayan günüm gittikçe berbat oluyordu. O sessizce dinlerken devam ettim,


"Buranın adresini biliyor olmasına şaşırdım. Açıkçası benimle ilgilenmediği için mutluydum bu işi bitirmek onun da işine gelir sanmıştım ama görüyorum ki yanılmışım." Diyerek sesli düşündüm.


Kollarını dizlerine dayayıp ellerini önünde birleştirdi,


"Senden bu kadar kolay vazgeçmesi şaşırtıcı olurdu." Dedi düz bir sesle.


"Onun için bir anlam ifade ettiğimi düşünmüyorum, her gördüğümde aşağıladığım bir adam, parmağımıza yüzükler takılırken bile yüzüne bakmamış bi kadından ne bekleyebilir ki?"


Yüzü gölgelendi, bakışlarını kaçırdı sanki,


"Elde edememenin hırsı olabilir mi?" Dedi akıl yürüterek.


Dudak büktüm, açıkçası umrumda da değildi.


"Onu ne derdi olduğuna kafa yoramayacağım." Deyip ocağa yöneldim, çayı demleyerek, bir kaç atıştırmalık hazırladım,


"Evden merak etmesinler haber ver istersen." dedim.


"Yasemin'e mesaj atarım, gidersem birileri elimde kalacak zaten." diyerek Tuğrul'a olan sinirini belli etti.


Gülümsedim,


"Film izleyelim mi gitmeyeceksen?"


"Olur" dedi u'yu uzatarak.


"Tamam o zaman mısır patlatayım ben, sende film seçersin."


"Film zevkini bilmiyorum ama?" dediğinde alternatif üretmek istedim,


"Akıl oyunlarını izlemiş miydin?"


Yani beraber romantik komedi izleyecek değildik yaaa.


"izlemedim sanırım."


"Benim sevdiğim bir filmdir. Şizofren bir matematik profosorünün hastalığa meydan okuyuşunu anlatan gerçek hayattan uyarlanan bir film."


İlgisini çekmiş olacak ki, ben mısırları tencereye eklerken o da uygulamadan filmi bulmuştu.


Çayları ve abur cuburları orta sehpaya bıraktım, mısırlarıda geniş kaselere koyup koltuğa yerleştim.


Ben önceden izlediğim için detayları yorumlayarak keyifle filmi izledik. İnsan aklının şizofreniye bile meydan okuyarak, kalbindeki aşka sahip çıkabildiğine beraber şahitlik ettik.


Onun burda olması güvende hissettiriyordu. Filmin sonlarına doğru beni izlediğini hissettim. Başımı çevirdiğimde yüz yüze geldik. Öyle güzel bakıyordu ki an başımı omzuna koyup filmi öyle izlemek istedim.


Hep filmin etkisi bunlar Benan çık o moddan.


"Daha iyi misin?" dediğinde aklının gerçekten bende kaldığını anladım.


"Bunları göze almıştım zaten Barlas, aklın kalmasın. Beni kolay yıldıramazlar." Dedim içi rahat etsin diye.


Gülümsedi,


Biri bu adama gülümsemeyi yasaklasın...


"Siz matematikçilerin aşamayacağı engel yok. Filmi izleyince emin oldum." dedi göz kırparak.


Filmin bitişi ile elindeki mısır kasesini ve çay bardağını tezgaha kadar taşıdı. Bende geri kalanları toparladım.


"8.30 da alırım seni" dedi sabahı hatırlatarak.


"Anlaştık" dedim gülümseyerek.


"iyi geceler" deyip asansöre bindi.


Salonun camından arabasına gidişini izledim, bunu neden yaptığımla ilgili bir fikrim yoktu. Tam arabasına binecekken başını kaldırıp bulunduğum kata baktı. Beni görmeyi beklemiyor olacak ki şaşırdığını hissettim. Elini kaldırarak selam verdi son kez, bende aynı şekilde karşılık verdim.


Salondaki koltuğa oturup onun kokusunun dolaştığı evimde ne kadar huzurlu olduğumu fark ettim. Bu güne kadar tek derdim ailemin baskısından kurtulmak olmuştu. Kimseyi hayatıma almamış, etrafımda bana yaklaşmaya çalışanları hep görmezden gelmiştim.


Abimin yanın da olduğum dönem timde ki askerlerden Çetin açıkça ilgisini belli etse de onun samimiyetine hiç inanmamıştım. Barlas o zaman da mesafeliydi, seviyeli sohbeti ile sözünü dinleten yapısı onu diğerlerinden ayırıyordu.


Şimdi burada olmak, onun yakının da olmak kendimi güvende hissettiriyordu. Evime çıktığım da ışığın yanmasını bekleyip gitmemiş olması bile benim için çok kıymetliydi.


Ertesi sabah erken kalkıp hazırlandım. Beyaz hafif salaş gömlek, siyah Jean pantolon, sandaletlerim ve büyük siyah kol çantam ile rahat ama şık olmuştum. Termoslarımıza kahve yapıp çantama attım. Tam saatinde aşağıya indiğimde Barlas karşımdaydı. Üzerinde beyaz keten gömleğinin kollarını geriye katlanmış, siyah pantolonuyla fazla uyumlu görünüyorduk.


"Günaydın Benan, beyaz yakışmış" dedi takılarak,


"Günaydın Barlas hocam, size de yakışmış, umarım bütün okul aynı kombini tercih etmemişizdir."


Gülümsemesi büyüdü,


"umarım." dedi.

   

Yola çıktık bugün oldukça rahattım, ilk günün gerginliğini geride bırakmıştım. Dün Zahide ve Merve ile beraber keyifli vakit geçirmiştim.


"Kahve ister misin?"


Sorusuyla unuttuğum detay aklıma gelirken,


"Bugün kahveler benden." deyip çantadan termosları çıkardım.


Işıklarda durmuş olduğumuz için bana döndüğünde gözlerinde gördüğüm şaşkınlık nedense hoşuma gitti. Onun ismi yazılı olanı uzattığım da,


"Benan, ne ara aldın bunları?" Diye sordu havalanmış kaşları ile,


"Dün kızlarla çıktığımızda Avm de gördüm çok hoşuma gitti. Eeee madem sabah kahvelerimizi beraber içiyoruz sana da alayım dedim. Umarım beğenirsin." Dedim gülümseyerek.


"Teşekkür ederim çok beğendim." Dediğinde gözleri ışıl ışıldı.


Yeşile dönen ışıkla yola koyulduğumuzda yüzünde ki gülümseme asılı kaldı.


Küçücük bir hediyeden bu kadar mutlu olmasına şaşırsam da, bana kendimi çok değerli hissettiren bu adam fazlasını hak ediyordu.


Okula geldiğimizde arabayı park ettik. Büyük ağacın altındaki bankı gösterdi.


"Kahvelerimizi burda içelim mi?"


Gösterdiği yöne yürürken fark ettiğim detaylarla aklım başıma geldi. Aynı kombini giymiş, ellerimizde isimlerimizin yazılı olduğu termoslarla uyumlu bir çift gibiydik. İnşallah bugün Barlas'ın hayranlarının gazabına uğramam diye içimden geçirdim.


Sohbet ederek kahvelerimizi içerken,


"Dün sana verdikleri sınıfta oldukça zor öğrencilerimiz var. Fakat bu bölgede ki öğrenciler sevilmeye hasret çocuklar. Senden gerçek anlamda ilgi ve sevgi gördüklerinde ne dersen yapacak hale gelirler." Dedi yol göstererek.


"Korkma diyorsun yani." Dedim.


Dönüp bana baktı,


"Korktuğunu sanmam. Onlarla en güzel şekilde iletişim kuracağına da eminim. Sadece burada ki öğrenci profili ile ilgili detay vermek istedim."


O sırada Defne'nin arabası okul bahçesine girdi. Yanında Pelin ile bizi dikkatle incelediler.


"Bi daha bu kadar uyumlu giyinmeyelim, bak dedikodumuz çıkıcak." diyerek takıldım.


"Bilerek giyinmedik ki Benan, kalbimiz birmiş demek." dediğinde gözlerimin en derinine bakıyordu sanki.


"Gel de sen bunu Pelin'e anlat. Ben senin hayranlarınla uğraşmak zorunda mıyım?" dedim sitem ederek.


"Keşke uğraşsan." dediğinde sesindeki tını çok garipti. Yüzüne baktığımda toparlamaya çalışır gibi,


"Ben uğraşamıyorum, sen yardımcı olursun belki demek istemiştim."


Kaşlarım havalandığında,


"Sen iyi alıştın topu benim üzerime atmaya dün ki Narin olayını unutmadım daha. Hayır yani benim kısmetini de kapatacaksın." diyerek takıldım.


Gülümsemesi sahte bir hâl aldığında saklamak ister gibi ayaklandı.


"Gel içeri geçelim." dediğinde peşine takıldım.


Öğretmenler odasına geldiğimizde Pelin ve Defne sabah kahvesi hazırlığındaydı. Barlas termosunu yanındaki dolaba bırakırken kahvesinin bitmediğine emindim. Masasına geçtiğinde çekmeceden kulaklıklarını çıkarıp taktı. Bilgisayarın başına geçtiğinde dünya ile bağlantısını koparmış gibiydi.


Bu haline alışık olmadığım için şaşırsam da, okulda idareci olarak daha otoriter olması gerektiğini düşünerek takılmadım.


Zahide ile Merve geldiğinde koyu bir sohbetin içine düştük. Okula gelirken sevdiğim, sohbetini özlediğim insanların var olması keyifli olacaktı. Barlas'ın sessizliği öğlene kadar sürerken, bizim çıkış saatimiz geldiğinde boşalan odaya rağmen başını bilgisayardan çevirmeyen adama ne diyeceğimi bilemedim.


İki kere sigara için dışarı çıkmış, Zahide hoca samimiyetlerine dayanarak laf atsa da kısa cevaplarla savuşturup tekrar kulaklığını takmıştı. Sabah ışıl ışıl olan gözlerini bulutlar kaplamıştı sanki.


Masasına yaklaştığımda beni fark etti,


Kulaklığını çıkararak gülümsemeye çalıştı fakat sabah ki neşesinden eser yoktu. Gözlerine ulaşmayan gülümsemesi ile,


"Çıkıyor musun?" Diye sordu.

  

"Çıkıyorum ama öğle yemeği ısmarlayabilirim istesen." Dedim.


"Pek aç değilim." dediğinde bu beklediğim bir cevap değildi. Dün davet etseniz gelirdim dememiş miydi?


"Barlas iyi misin? Keyfini kaçıran birşey mi oldu?" diye sorum açık açık.


Gözlerime baktı uzun bir süre, belki de benimle konuşmak istemediği bir konuydu karar veremedi.


"İyiyim Benan, sen kafana takma beni."


İtiraz etmek istediğim de,


"Belki başka zaman konuşuruz ama şimdi değil." Diyerek kapattı yolumu.


Saygı duymaktan başka yapabileceğim birşey yoktu. Ben her sorunumu onunla konuşuyorum diye, o da bana her derdini anlatmak zorunda değildi. Yüzüm düşse de gülümsemeye çalışarak çıktım okuldan.


Eve doğru yürürken Yasemin aradı,


" Benan abla napıyosun?" Diye cıvıldadı.


"Okuldan çıktım eve geçiyorum canım. Sen ne yapıyorsun?" Dedim sesim onun kadar neşeli çıkmasa da.


"Her zaman ki gibi süperim" diyip kıkırdadı. "Bak ben seni niye aradım, öğlen bizim kızlarla cafede buluşacağız ve sen de geliyorsun."


Onun neşesi her zaman ki gibi yerindeydi de benim modum düşmüştü. Aklım ne kadar düşünmek istemesem de Barlas da kalmıştı.


"Benim pek keyfim yok gülüm, başka zaman tanışsak olmaz mı?" dedim.


"Aaaa ne demek keyfim yok dün de erken kaçtın zaten, ben anlamam üç de attığım konum da oluyorsun yoksa küserim."


Derin bir nefesi ciğerlerime çekerken kaçışımın olmadığının farkındaydım.


"Tamam Yasemin konum at gelmeye çalışırım."


"Vallahi gelmezsen kızları toplar, baskın yaparım bilmiş ol." Diye tehdit etti.


Bu kız tam bir cadıydı ama seviyordum bu hallerini.


"Tamammm gelicem süpürgesiz cadı." Dedim.


Eve geçip yemek yedim, aslında yeni tanışmalar için heyecanlıydım da.


Attığı konuma geldiğimde üst kattan ismimi söyleyerek el sallayan Yaseminle bütün cafedekiler bana dönsede bunu görmezden gelerek yukarı çıkan merdivenlere yöneldim.


Masada üç kişilerdi. Yasemin kadar samimi sarılışlarla tanıştık. Bu ailede herkes mi sıcak kanlıydı acaba?

    

"Sevinç ablam, amcamın kızı hemşiredir kendisi." diyerek kendince bana yaşı daha yakın olanlardan başlayacak şekilde kızlarla beni tanıştırmaya başladı.


Kıvır kıvır saçları, esmer biçimli yüz hatları, hokka gibi burnuyla tam bir esmer güzeli olan kızı, erkek olsam kaçırmazdım. Yüzündeki gülümsemeye siyaha yakın kahve gözlerinde ki ışıltı çok yakışıyordu.


"Merhaba Benan, Yasemin çok bahsetti senden. Bizim kız sevdiğini çabuk sever, sevmediğini ise sevdirmek imkansızdır." dedi gülerek.


"Ben de onu çok seviyorum, hep istediğim kız kardeşim oldu. " Dedim.

   

Sevinçle tanışmamızdan sonra Yasemin devam etti.


"Kuzenim Canan , halamın kızı olur kendisi ayrıca da kankam. Bizim apartmanda oturuyorlar aslında ama sen geldiğin de Ankara'daydı. Okul işleri işte."

  

Canan da Yasemin gibi esmer ama daha minyondu. Bu ailenin kızları esmer güzeliydi belli ki. Onun da müzik üzerine eğitim aldığını öğrendiğimde hoşuma giden ayrıntı ile keyfim yerine geldi.


Tatlılarımızı yerken sohbet koyulaşmıştı.


Sevinç nişanlıydı, düğün hazırlıklarını heyecanla anlatırken araya girdim,


"Nişanlın da hastanede mi çalışıyor?" dediğimde,


"Yok ticaretle uğraşıyor, aslında o da sizin gibi öğretmen ama ataması doğuya yapılınca beni bırakıp gitmek istemedi. Burda iş kurdu kendine."


Bunu söylerken hem mutlu, hem de buruktu. Sevdiği insanla yollarını birleştirebilmek için yıllarca emek verdiği mesleğinden vazgeçmek kolay olmasa gerekti.


"Seni çok seviyor olmalı."dediğim de gözlerinde yıldızlar ışıldadı sanki, belli ki o da yol arkadaşını çok seviyordu.


"Dağhan, Barlas'ın üniversitedeyken sınıf arkadaşıydı. Bizim tanışmamıza da onların dostlukları vesile oldu. Benim ailem uzaklığı bahane ederek istemedi, onun ailesi bu durumu kabullenemedi. Demem o ki az çekmedik ama kavuşmamıza da az kaldı." Diyerek sancılı geçmiş süreci özetledi.


Onun heyecanlı hali beni de içine çekerken,


"Çoğu gitmiş azı kalmış, bu sorunlardan güçlenerek çıkmışsınız belki ki." Dedim gülümseyerek.


"Barlas destek olmasa çıkamazdık. Hem beni ezdirmedi, hem Dağhan'ı hiç yanlız bırakmadı. Babam çok sitem etti ona 'Senin kardeşin yerinde Sevinç, nasıl yan gözle bakacak adamı soframıza oturttun' diye."


Duyduklarım beni şaşırtırken,


"Arada kalmak zor olsa gerek? diyebildim.


"Zordu, açıkçası Barlas'ın hakkını ödeyemem. 'Ben arkadaşımın da, kardeşimin de arkasındayım. Ailemize yakışmayacak kimseyi de kendime arkadaş edinmedim, edinmem.' dediğinde Dağhan'a ne kadar güvendiğini gören babam geri adım atmak zorunda kaldı."


Anlatılanlar kafamdaki Barlas'ı yanlış yorumladığımı düşündürürken, gelenekçi tarafının yanın da çok sağ duyulu, ince düşünceli biri olduğunu fark etmemi sağladı.


Kafam da daldığım yerden yanımızda beliren Narin ile sıyrıldığımda, Sevinçle selamlaştı, onun mesafeli tavrına karşılık samimi olmaya çalışır gibi bir hali vardı.


Hal hatır faslından sonra, oturması teklif edilmeden yerleştiği sandalyesinde bacak bacak üstüne atıp,


"Sevinç'cim düğüne de az kaldı birşeye ihtiyacın olursa mutlaka ara beni canım." dedi.


Sevinç memnuniyetsiz ifadesini saklamaya gerek duymadan,


"Sağol Narin aile içinde hallediyoruz biz. Senin düğüne gelişin yeter canım." Dedi soğukça.


Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Yasemin yanak içlerini ısırıyordu. Kıza ayak üstü sen dış kapının mandalısın dese daha iyiydi yani.


Bozulsa da belli etmemeye çalışan Narin'i masadan çalan telefonu uzaklaştırırken,


"Yasemin sende evliya sabrı var kızım, buna nasıl dayanıyorsun hayret." Diye çıkıştı.


"Ne yapayım Sevinç abla biliyorsun takıntılı abime." Dedi Yasemin dertli dertli.


"Hayır Dağhanla, Barlas kardeş gibiler tamam ama abin bununla evlense, bu kadar yaptığı iyiliği unuturum, evime bile ayak basamaz o kadar gıcık kapıyorum." Diyerek yaka silkti.


"Öyle deme eltin olur o zaman." diye iyice sinir bozan Yasemin'in kendi yaptığı espriyi kendi beğenmemiş olacak ki yüzü buruştu.


" Ayyy şakası bile tüylerimi diken diken yaptı yaaa." diyerek gülmeye başladı.


Canan,


" Sen hangi okuldasın Benan abla?" diyip konuyu değiştirirken,


"Barlas ile aynı okuldayız." Dedim.


"Ayyy çok tembel öğrencilerin olacak o zaman, kolay gelsin şimdiden." Dedi içtenlikle.


Sevinç, masaya dönen Narin'e aldırmadan,


"Ee ataman da yapılmış yok mu gönlünü çalan kimse?" demesiyle Narin'in gözleri şimşek gibi üzerime döndü.


Duyduğu şeyin doğruluğunu teyit edecekti belli ki. Ne diyeceğimi bilemedim var desem Yasemin herkesten önce sorguya çeker, yok desem Narin'e gün doğar...


"Var gibi ama daha çok yeni adını tam koyamıyoruz ikimiz de." dedim renk vermeden.


"Bak sennn, bunun hesabı sorulacak Benan hanım kimmiş bakalım benim ablamın aklını karıştıran?" diyen Yasemin'in kulağına 'Narinle uğraşmamak için uydurdum' dediğim de makul bulmuş olacak ki ses etmedi.


Aradığı ilgiyi bulamayan Narin bir bahane ile kalkarken, zaten davetsiz oturduğu masada kimsenin umrumda olmamıştı.


Tatlılarımızı yerken Sevinç'in telefonu çaldı,


" Aşkım." diyerek büyük bi aşkla açtı telefonu.


..................


" Kızlarla oturuyoruz."


...................


"Tamam konum atıyorum."


Telefonu kapattığında açıklama yapma gereği duydu.


"Bedirhan gelmiş de onunla yemeğe gidelim diyor."


Sonra benim tanımadığımı hatırlayıp,


"Dağhan'ın erkek kardeşi." diye açıklık getirdi.


"Ben de kalkayım yavaştan, siz gençler takılın." dediğimde,


"Yaaa Benan abla bize gidelim, akşam misafir vardı, sende erken kalktın hiç bişey anlamadım." diye mızıldadı Yasemin.


"Evde işlerim var canım başka zaman yine gelirim. İstersen sen bana gel hatta Canan'ı da alalım kız partisi yapalım." diye teklif sundum.


Kızlar teklifim karşısında birbirine bakarken,


"Fikir güzel dur ben annenden izin koparmayım." diyen Yasemin telefonu alıp uzaklaştı.


O sıra da cafeye giren ikiliyi gören Sevinç onları karşılarken bende telefonu çantama atıp güneş gözlüğümü saçlarımı geriye alacak şekil de başıma taktım.


Masaya yaklaşan beyleri tanıştıran Sevinç ile ayağa kalktım.


Uzun boylu, esmer tenli, kemikli yüz hatları ile abi kardeş birbirine çok benziyorlardı. İlk Dağhan elini uzatırken Sevinç,


"Nişanlım Dağhan." elimi sıkan genç adam,


"Bu sıfatla tanıştırmak için ne çok uğraştım bilemezsiniz." dediğinde gülümsememe mani olamadım. Aşkı gözlerinden okunuyordu adeta.

"Memnun oldum, çok yakışıyorsunuz. Allah tamamına erdirsin." Dedim.


O sırada kardeşi büyük bi hevesle araya girip elini uzattı,


"merhaba ben de Bedirhan." Diyerek elime yapıştı.


"Ben de Benan." diyerek elini sıkıp, dikkatimi bize yaklaşan Yasemin'e verdim.


"Gidiyor muyuz canım." Diye sordum.


Yüzünün düştüğünü gördüğümde izin alamadığını düşünsem de işin aslı öyle çıkmadı.


"Gidelim Benan abla izin çıktı." Dedi keyifsizce.


"İzin çıktı diye mi bu kadar üzüldün." diye takıldım.


"Nermin Sultanın morali çok bozuktu. Barlas abim eve geçmiş. Çok keyifsizmiş, hatta okulda birşey mi olmuş diye sana sormamı istedi."


Herkesin bakışı bana döndüğünde,


"Okulda da çok keyifli değildi ama ben de çözemedim. Sorduğumda da konuşmak istemedi." dedim.


Masada ki olayları takip edemeyen Dağhan konuya dahil oldu.


"Siz Barlas'ın okulunda mı görev yapıyorsunuz?" Diye sordu.


"Evet. Yeni atandım."


Bedirhan'ın derdi başkaydı,


"Hayırlı olsun, branşınız nedir?"


Şu sohbetin ne yeri ne zamanıydı ama yeni tanıştığım için terslemek istemedim,


"Matematik." diyerek kısa kesmeye çalışsam da o uzatmaya niyetliydi,


"Oooo yeni nesil ne kadar şanslı matematik sizden öğrenmek zevk olsa gerek." Diyerek kendince iltifat etti.


Sahte bir tebessüm sunduğum iltifatı ilgimi hiç çekmezken,


" Barlas sabah keyifliydi aslında." dedim aklımın hâlâ nerde olduğunu belli edercesine.


Dağhan da huzursuz olmuş olacak ki,


" Ben bi Nermin Sultan ile konuşayım." diyerek uzaklaştı.


"Sen gelmeden iki gün önce de çok kötüydü. Hatta telefonunu bile kapattı, okula gitmedi. Ne derdi var bu adamın hâlâ ya. Ben abimi mutlu görmek istiyorum." diyen Yasemin'in gözleri dolarken kollarımı ona sardım,


"Canım yaşadıkları kolay değil belki destek alması gerekiyordur. Eski travmalar nüksediyor olabilir."


Sevinç'in de yüzü düşerken sessizlik masaya hakim oldu. Dağhan elindeki telefonu kapatarak bize yaklaştı.


"Yemeğe davet etti Nermin teyze, ben onu konuştururum. Konuşmasa da kafası dağılır."


Hepimiz birden ayaklanırken, Bedirhan'ın kendini davet ettirme çabalarını görmezden geldim.


Kızlarla evin yolunu tutarken, sabah ki sohbetimizi beynim de tekrar süzdüm. Barlas onunla ilgilenen kişilerle ilgilenmiyor hatta mesafe koymak için çabası fazlaca belli oluyordu. Aklında biri vardı belki de, iyi de kim?


Arabada sevdiğini seçemezsin, acı verse de, imkansız olsa da seversin

demişti. Hangi imkansıza gönül vermişti ki?


Evetttt bölümü beğendiniz mi?


Benan, Barlas'tan hoşlanıyor mu?


Barlas'tan bir bölüm gelsin mi?


⭐⭐⭐⭐⭐⭐Yıldıza dokunmayı unutmayın. 😉


   

Loading...
0%