@zamansizim84
|
4 yıl önce, Umut karargahtaki revirde nöbetçiydi. Sakin geçen gece Barlas'ın kırarcasına açtığı kapı ile cehenneme döndü. Açılan kapıyla endişe dolu gözler birleşti, "Şafak timi karargaha gelirken baskın yemiş teğmenim, çok yaralı var acele hastaneye geçmemiz gerekiyor." diyen Asteğmen en güvendiği arkadaşlarından biriydi aslında. Umut hızla üzerindeki önlüğü çıkarıp montunu sırtına geçirdi. "Hemen çıkalım" deyip duraksadı, "Kan gruplarını sistemden bakıp hemen askerlerden uyan var mı kontrol et Barlas." dedikten sonra hızla çıktı revirden. Barlas nasıl söyleyeceğini bilmese de peşinden yetişti. " Teğmenim" dediğinde nasıl söyleyeceğini bilememesindendi sesindeki tedirginlik, "Barlas ne diyeceksen çabuk söyle, saniyeler kıymetli" diyen Umut ise yaralı arkadaşlarının derdindeydi. Barlas'ın yutkunuşu ile dudakları aralandı, "Evler deşifre olmuş olabilir. Saldırı devam ediyor." dediğinde gözlerinde ki korku Umut'tan az değildi. Hızlı adımları bir anda sekteye uğradı genç doktorun, ona sığınan kardeşi evdeydi, "Benan! Benan evde yanlız Barlas" diyen genç adam öyle bi çıkmaza düşmüştü ki. Bi yanda kardeşinin hayatı, diğer tarafta kardeşim dediği arkadaşlarının canı. Gelen asker anlık sessizliği bozarak, "Umut Teğmenim araç sizi bekliyor." dediğinde Umut seçimini yapmıştı. Cebinden çıkardığı araba anahtarını Barlas'a uzattı. "Ben hastaneye gidiyorum, Benan'a yetiş!" deyip koşarak araca bindi. Barlas elindeki anahtarı sıktı tüm gücüyle, park alanındaki jipe koşarak ulaştı. Deli gibi sürdüğü araçla askerlerin oturduğu apartmana ilerledi. Sokağın başından silah sesleri duyuluyordu. Askerler kendini savunurdu silahları vardı. Zaten diken üstünde yaşamaya alışık olduklarından çabuk vaziyet alır, her durumda soğukkanlılıkla hareket ederlerdi. Peki ya Benan. Annesinin baskısından abisine sığınmıştı genç kız, aile büyük bi hastaneler grubunun sahibiydi ve iki çocuklarını da tıp okumaya mecbur görmüşlerdi. Umut mesleğini sevse de özel hastane de çalışmayı reddedip askeri hekimliği seçmişti. Bunda asker olmasına engel olan ailesine olan tepkisi de etkiliydi tabii. Benansa iki yıl tıp okumuş fakat sevememiş, okulu bırakarak ailesinin yanından kaçıp abisiyle yaşamaya başlamıştı. Tekrar sınava hazırlanıyordu. Aracı park edip etrafı kolaçan ederek apartmana dikkatli şekilde girdi. Silahı elinde kontrollü olarak 1. Kata çıktığında Umut'un dairesinin kapısı kırıldığını gördüğünde boğazında oluşan yumruyu hissetti. Yutkunamadığını, nefesinin kesildiğini. Belki de çok geç kalmıştı, kendini toparlamaya çalışarak sessizce odaları dolaşmaya başladı. Yoktu, hiç bir yerde yoktu. Bulup götürdülerse başına gelecekler... Kanının donduğunu hissetti. Bu apartmana gelmiş olsada Umut'un dairesine daha önce gelmemişti sadece evlerin planı aynı olduğu için fikir yürütüyordu. Benan'ın odası olduğunu tahmin ettiği odaya girdi tekrar. Telefonunun ışığını açıp etrafta bir iz aradı. Yatağın yanındaki sandalyenin sırt kısmına aceleyle bırakılmış pijamalarını gördü. Elini uzatıp aldı, tereddütle burnuna götürdüğünde kokusunu ilk defa bu kadar yakından alıyordu. Bulmalıydı onu... Odadan çıkacağı sırada telefon titreşimi duydu, adımları bıçak gibi kesildiğinde sesin devamı gelmese de içine şüphe düşmüştü. Gelen silah seslerini duyunca koridora çıkarak kapıyı tekrar kontrol edip odaya döndü. Telefonunun feneri ile aydınlanan oda da titreşimin sahibi telefonu aradı. Dolabın kapakları açıktı içindekiler yere saçılmış olsada ortalıkta telefon gözükmüyordu. Gözü yatağa döndüğünde tereddüt etse de bazayı kaldırdı. Kaldırdığı gibide kendisine silah doğrultan, artık nefes almakta zorlanmış olduğu belli kıza bakakaldı, Işık Benan'a dönük olduğu için o Barlas'ı göremiyordu. kendine çevirdi yüzünü görmesini için, "Sakin ol, Benan ben Barlas." desede Benan onun kim olduğunu fark edecek halde değildi. Sadece karşısındakinin asker olduğunu algılayabilen genç kız silahı yanına bıraktı. "Nefes alamıyorum."dedi. Gücünün sonunu kullanarak. Barlas kollarından tutup çıkardı onu havasız kaldığı kuytu yerden, sandalyeye oturmasına yardım etti. Derin nefesler alan Benan biraz sakinleşmişti ki dışarıdan gelen seslerle, ikisi de irkildi. Barlas koridora başını uzattığı gibi geri çekildi. Yavaşça elinden tuttuğu kızı arkasına alıp kenara geçti. Apartman boşluğundan gelen sese kulak verdiler, "Doktor gelmiş arabası sokağın başında" dedi sesin sahibi. "Güzel bacısınıda bulsak eğlenceli olacaktı, nasıl kaçtıysa orp....." deyip pis bir kahkaha atan adam devam etti. "Doktoru bulup vurun! Sakın ölmesin! Sonra hastaneye saldırın yaraladığınızı bırakın kimse ölmeyecek. Doktorsuzluktan, kan kaybından geberecek hepsi. Şafak timinden geriye kimse kalmayacak." Duyduklarıyla anlık gözlerini kapattı Barlas. Kendi zaten şehadeti isteyerek burdaydı da. Onların gözü, arkasına sakladığı en kıymetlisindeydi. Daha gördüğü ilk gün içine düşmüştü bu sevdanın ateşi, oysa inanmazdı, güler geçerdi aşığım ölüyorum diyenlere. Şimdi kendine emanet masumiyeti nasıl çıkaracaktı bu cehennemden. Elinde ki zarif parmakları sıktığını yeni fark ediyordu. Elinin hâlâ elinde olduğunu da yeni fark ettiği gibi. Yavaşça bıraktı elini yüzünü Benan'a döndü dudakları kıpırdadı sadece 'korkma' dedi. Gözlerini kapatıp açtı genç kız sakin görünüyordu. Barlas temkinli adımlarla pencereye yaklaştığında dışarda askerler olduğunu görüp bir nebze rahatladı. Çatışma sesleri ise binanın içinde devam ediyordu. Müdahale için hazırlanıyorlardı belli ki. Odanın kapısını usulca kapatıp küçük gardırobu kapıya itti, yatağıda onlara ittiğinde, niyeti içeriye girişi mümkün olduğunca geciktirmiş olmaktı. Genç kız donmuş onu izliyordu. "Benan bu silahı al kapı kolu hareket ettiği anda ateş et sakın sırtını duvardan ayırma." dedi fısıltıyla. Başıyla onaylayan Benan oldukça cesurdu, başkası olsa çoktan ağlama krizine girmiş yada bayılmıştı. Düşündükleri hoşuna gitti Barlas'ın... Yataktaki çarşafa, yatak örtüsünü ekleyen Barlas onlardan kısada olsa merdiven elde etmişti. Elini uzattı sessizce, "Gel Benan burdan ineceğiz" deyip pencereyi gösterdi. Elindeki silahı alıp belinine taktı. Benan, abisinin yanında daha önce de gördüğü askeri tanımıştı. Barlas hoca diye hitap ediyorlardı. Normalde öğretmen olduğu için böyle dediklerini sonradan öğrenmişti. İyi de abisi neredeydi. "Umut nerede?" dedi şüphe ile, "Hastanede, seni ona götüreceğim ama şimdi gitmeliyiz acele et. Ayağını buraya takıp sabitle yavaşça indireceğim seni, sakın korkma" dedi güven veren sesiyle. Benan gözlerini çevirdi genç adama, "Ben inerken içeri girerlerse sana zarar verirler" dedi gözlerinin içine bakarak. Bir an bocaladı Barlas, böyle bir anda onu düşünmesine mest oldu, küçük bir boğaz temizliği ile kendini topladı , "Sen beni düşünme hemen arkadan bende ineceğim, acele etmemiz lazım" diyerek cama yönlendirdi. Onları fark eden askerler yardıma gelirken, Benan'ı yavaş yavaş aşağı indirdi, kısa sürede kızı yakalayıp güvenli alana çektiler. Barlas kumaşın ucunu olabildiğince sağlamlayarak kalorifer borusuna bağladı. Kendini aşağı sarkıttığı sırada kapı zorlamaya başlamıştı. Silah sesleri ardı ardı ardına duyulurken, aşağıdan karşılık verilmesiyle yere güvenle inmiş oldu. Gözü hemen Benan'ı aradı güvende olduğundan emin olunca, etrafında gördüğü en rütbeli askere yöneldi, "Komutanım hastaneye saldıracaklar acil müdahale etmemiz lazım." deyip burada oyalamaya çalıştıkları birliğe asıl planı haber verdi. Karargaha haber giderken hazırlıklar başlamıştı bile. "Ben hastaneye geçiyorum, Benan'ı güvenli alana götürün." diye yanında ki erlere emir verdiği sırada. "Ben de seninle geliyorum. Bana ihtiyaç olabilir. Bir kişinin kanamasını durdursak o bile kazanç bu durumda." dediğinde cesaretiyle Barlas'ı daha da sarstığından habersizdi. "Tamam ama kendini tehlikeye atacak bir harekette bulunmayacaksın." dedi bir yandan arabaya yürüken, "Anlaştık Barlas hoca" diyen kız peşine takılmıştı çoktan. Arabaya bindiklerinde Benan çalan telefonunu açtı. "İyiyim abi merak etme." dediğinde Barlas, "Telefonu bana ver." Dedi aceleyle, "Umut hastaneye saldıracaklar kardeşim yetişmeye çalışıyoruz. Hedef doktorlar kendinize dikkat edin." dedi bir yandan hızla giden aracı kontrol etmeye çalışarak. Umut sesli bir nefes verdi, "Burası cehennem gibi Barlas son düşüneceğim şey kendi canım. Benan sana emanet." deyip kapattı. Derince nefes alıp verdi Barlas, nasıl kara bir geceydi bu aydınlanmak bilmiyordu. "Arabada silah var mıydı?" deyip Benan'a dönüp ellerini birbirine sürerek stresini gidermeye çalışan kızla göz göze geldi. "Bilmiyorum ki" dedi kısık çıkan sesiyle. "Diğer silah evde kaldı." "Torpidoya bak" dedi gözünü yoldan ayırmadan, Eğilip torpidoya baktığında küçük bir silah buldu. "Güzel, o silah senin kendini tehlike de hissettiğin an kullanmaktan çekinme. Daha önce hiç ateş ettin mi?" diye sordu. "Abim daha önce atış yaptırmıştı." diye konuştu genç kız hüzünle. "Abim dediğini duysa gözleri yaşarır Teğmenimin" diyerek aklını biraz dağıtmaya çalıştı. Abisine ismiyle hitap etmesi, önceleri çok yanlış anlaşılmalara sebep olmuştu. Acılı bir gülümseme sundu sadece Benan. Barlas'ın gerginliğini azaltmak için konuştuğunu biliyordu. Olacaklar hatta olmuş olanlar çok korkutucuydu. Hastaneye geldiklerinde ortalık ana baba günüydü. Askerler tedbir almaya başlamış olsada karışıklıktan faydalanmak çok kolaydı. Acil kapısından içeri girdiler. Umut'un önlüğü kan içinde oradan oraya koşturduğunu gören Benan hemen eldiven takıp yanına koştu. "Görev ver" dediğinde onu gören Umut'un dudakları kıvrıldı. "Kanamayı durdurmaya çalış. Zamana ihtiyacım var. Çok fazla yaralı var." deyip başka bir hastanın yardımına koştu. Barlas eli silahında ortamı gözlüyordu. Erken haber vermeleri belki de saldırıyı engellemişti. Ortalık sakin görünüyordu. Umut, Benan, hastanenin baş hekimi Adil bey, tanımadığı iki doktor daha vardı. Hemşireler ordan oraya koşturuyor, can kurtarmak için herkes elinden geleni yapıyordu. Aniden ortalık karıştı, bekleme salonunda olan siviller kavgaya tutuştu. Belli ki buraya sızmış fırsat kolluyorlardı. Dışarda sesler artarken silahlı bir kişi acile daldı. Onu ilk fark eden Barlas olurken ateş ettiği adam yere yığıldı. Çığlık sesleri yükselmeye başladığında insanlar sağa sola kaçırmaya başladı, "Umut" diyen Benan'ın sesini duydu Barlas. Ortalık o kadar karışmıştı ki saldırganı göremiyordu. O an yapabileceği tek şey vardı, bedenini Umut'a siper etmek. Arkadaşlarını kurtarabilecek adamı kurtarmak. Karşısında son anda gördüğü adamı vursa da göğsünde hissettiği sızı ile yere düştü. Gerisi karanlıktı Barlas için. 1 ay sonra Ankara da açtı gözlerini. Ankara da Umut ziyaretine gelmişti bir kaç kez. Kendisi de ağır yaralı olduğu için babası ertesi sabah kendi hastanelerine naklettirmişti onu ve Benan'ı. Barlas bir hafta vurulduğu hastanede hayata tutunmaya çalışmış defalarca kalbi durmuş sonunda Gataya nakletmişlerdi. Hayatta kalması bile mucizeydi. O gece kaç asker, kaç doktor, kaç hemşire şehit düşmüştü. Benan'ı o olaydan sonra hiç görmedi. Abisi ziyaretine geldiğinde telefondan konuşmuşlardı bir kere "geçmiş olsun" demişti "İyi olmana çok sevindim" oysa ki Barlas onu görmeyi ne çok isterdi. Barlas hep ağırlığı olan, sözü dinlenen kendini saydırmayı bilen bir adam olmuştu. Çok kitap okur, hitabetiyle insanların dikkatini çekmeyi bilirdi. Fakat 3 ay kaldığı hastaneden çıkan Barlas fazla durgun ve dalgın bir adamdı artık. Gözlerinin önünde yaşananlar, yitip giden canlar. Vatan sağolsun diyen ana babalar. Psikolojik destek almış olmasına rağmen bunları atlaması hiç kolay olmayacaktı. İnsanlardan uzaklaşmış, yanlız olmak istiyordu. Belki bu yalnızlığını bozacak tek kişiyi yanında isterdi ama onun bundan haberi bile yoktu. Günümüz, Barlas çalan alarm sesiyle açtı gözlerini, yazın sıcağı çatı katında olan odasında kendini daha çok hissettirirken, doğrulup ayaklarını yataktan sarkıttı. Yaz boyu evde olmamak için idareciliği kabul etmişti. Ne kadar çok çalışırsa, kafası ne kadar çok meşgul olursa o kadar iyiydi. Beyni her bulduğu fırsatta o kara güne gidiyordu. Arkadaşlarının pusuya düştükleri, kardeşim dediği arkadaşlarını gözlerinin önünde kaybettiği kara güne. O günü yaşamasa teskere bırakıp askerliğe devam edecekti. Kendiside ölümün kıyısından dönmüş, günlerce yoğun bakımda kalıp hayata zor tutunmuştu. Annesinin üzülmesine dayanamayıp, öğretmenliğe tekrar başladığında memleketine yerleşmişti. "Barlas kahvaltı hazır annemmm" diyen Nermin hanım'ın sesiyle daldığı dipsiz kuyudan çıktı. Merdivenlerden alt kata seslendi "Geliyorum Nermin Sultan." Kısa bir duş alıp kot pantolon üzerine mavi keten gömleğini giydi. Gömleğinin kollarını katladı. Kirli sakalına dokunmadı. Saçlarını da eliyle düzeltip alt kata indi. İki katı birbirinden ayıran kapı her zaman ki gibi kapalıydı. Ondan başka kimse üs kata çıkmazdı. "Sultanım sabahın nurunda kalkma ben bişeyler atıştırıp çıkarım. Neden uykunu bölüyorsun?" deyip ufak tefek kadının yanağına öpücük kondurdu. "Olur mu oğlum öyle şey, seni kapıdan hayır duayla uğurlamadan benim içim rahat eder mi? Rabbim seni bize bağışladı diye her gün şükür ediyorum." Barlas'ın yüzü bulutlanınca hemen lafı değiştirdi. "Eeee evlensen aklım sende kalmaz sabah uğurlayanın, akşam yolunu gözleyenin olur." dedi çayını doldururken. "O da olur inşallah" derken yine geçiştiriyordu. "Oğlum bir şans versen Narin'e" dedi çekinerek. Gülümsedi Barlas annesinin çekinerek konuşmasına, "Annem olursa diye düşünüyorsun da, olmazsa diye niye düşünmüyorsun? Kapı komşumuz, yıllardır aile olduğumuz insanlar olmadığında nasıl yüz yüze bakılır." dedi anlaşılmak isteyerek. Nermin hanım, uzun zamandır şüphelendiği konuyu açmaya karar verdi, "Senin aklında biri var, ben hissediyorum ama söylemiyorsun." dedi ilk defa aklını kemiren fikrini dile getirerek. Barlas'ın sessiz kalınca onay oldu Nermin hanım için, artık daha fazla ısrar etmez, gönlünde biri varsa kimsenin günahına girmezdi. Okula geldiğinde müdür Salih beye selam verip öğretmenler odasına çıktı. İşi yoktu ama Salih beyden de hiç haz etmezdi. İdarecilik vasfı taşımadığını düşünüyordu. Kendi başı belaya girmesin diye herkesi okkanın altına atabilecek birisiydi. Okul da her şubeden bir veya iki sınıf vardı. Gelen öğretmen en kısa zamanda tayin olup kaçmak istiyordu. Onun için bu yıl iki matematik öğretmeni de gitmişti. Çarpım tablosu bile bilmeyen öğrencilerle uğraşmak gerçekten sabır işiydi. Öğlene kadar gelen bir kaç öğrencinin kaydını yaptı. Öğlen yakın olan lokantada karnını doyurup okulun yanında ki parkta banka oturdu. sigarasını yaktığında telefonundan gelen bildirime baktı, kız kardeşi Yasemin'in instagramdan mesaj atmıştı. Bu kıza başka türlü iletişim kurmayı öğretememişti. Mesajına cevap yazıp kapayacaktı ki ana sayfada gördüğü fotoğrafla kalakaldı. Fotoğrafı büyütüp yanlış görmüş olmayı dileyerek tekrar baktı, gerçek olduğuna inanmak istemese de bunun bir gün olacağını biliyordu. İçine düşen kor sanki kalbinin damarlarından tüm vucüdüna yayılıyordu. O kadar dalmıştı ki sigaranın bittiğinin, izmariti elini yaktığında farkına vardı. Hiç dile dökemediği sevdası ile içinde ki yangınla ne kadar oturdu o parkta farkında değildi zamanın mekanın... Okula dönüp masasına oturdu. Başını ellerinin arasına aldı. Tekrar açtı fotoğrafı, Umut paylaşmıştı fotoğrafı, birbirleri için ölümün önüne atladıkları arkadaşı. O kötü geceden sonra askeri hekimliği bırakmıştı. Ailesi vurulmasından sonra çok baskı yapmış. O da bu baskıya daha fazla karşı duramamış, genç yaşta İzmir'de ki hastanenin hem yöneticisi hem baş hekimi olmuştu. Şimdi önündeki fotoğrafa daha dikkatli bakıyordu genç adam sevdiği kızın nişan fotoğrafına, Benan elindeki yüzüğe bakıyordu. Yüzü ifadesizdi yada fotoğrafta öyle çıkmıştı. Gözlerini görmek istedi, evleneceği için mutlu olduğunu, heyecanlı gözlerini görse, içi yansa da mutlu olurdu onun için. Yanındaki adama baktı, yerinde olmak için neler vermezdi. Onun yüzü fazlasıyla gülüyordu. Uzun boylu ve sarışındı. Mavi gözleri fotoğrafta bile dikkat çekiyordu. Telefonu ters çevirdi. Artık hayali bile haramdı ona. İçindeki ateşi nasıl söndürecekti. Şimdiye kadar hiç böyle çaresiz hissetmemişti. Sanki dünyaya sığamıyormuş gibi göğsü sıkıştı. Eli kalbinin üstündeki yara izine gitti. Keşke dedi, o gün ölseydim. Şehit olurdum, böyle yaşayan bir ölü gibi kavuşamayacağım sevdanın ateşinde yanmazdım. Çok çabalamıştı vazgeçmek için, olmayacak duanın peşinden gitmektense ailem olsun istemişti. Gel görki hangi yüze baksa Benan'ı arıyordu gözleri, onun neşe dolu cıvıl cıvıl kendinden emin, dik halini arıyordu ama bulamıyordu. Barlas kumral tenliydi, ela gözleri, biçimli keskin yüz hatları ile dikkat çeken bir yüzü vardı. Hafif dalgalı saçları uzadığında alnına dökülürdü. Uzun boyu geniş omuzları, yaşadıklarından dolayı daha durgun, olgun hali ile çok kadının dikkatini çekmişti. Hele karşı komşularının kızı Narin, öl dese ölürdü onun için. Yıllardır beni görsün diye yapmadığı kalmamıştı.Narin öyle yanlış yoldaydı ki, Barlas her sözüne evet diyecek, sorgusuz sualsiz kendine tabii olacak kadını hayal etmiyordu. Kendi fikirleri, doğruları için savaşacak, en sevdiğine bile kafa tutacak, eğilip bükülmeyecek, gerektiğinde gemileri yakacak cesur bir kadını bekliyordu. Şimdi ise hayali bile kalmamıştı elinde, öyle büyük boşluktu ki. Nasıl başa çıkacaktı şimdi. Hiç yapmadığı bir şey yaptı. Bu zehri atmak için, başka bir zehre ihtiyacı vardı, içince unuturdu belki... İki şişe içkiyle evin yolunu tuttuğunda evine ait üst kattaki girişi kullandı, ne annesini ne de 'bu halin ne' diyecek bir başkasını görmek istemiyordu. Terasa çıkıp şişenin birini kafasına dikti, alışık olmadığı tatla yüzü buruşsa da devam etti, beyninin bir an önce uyuşup düşünmeyi bırakması gerekiyordu. Değilse bu çaresizlik ona kafayı yedirecekti. İlk şişenin sonuna geldiğinde hava kararmış yıldızlar kendini belli eder olmuştu. Beyni bulanmıştı ama kalbinde ki acı zerre azalmamıştı. "Bir halta yaradığın yok sana da, sana sığınan aklıma da" deyip elindeki şişeyi duvara fırlattı. Gürültü ile parçalara ayrılan şişe etrafa dağılan cam parçaları hiç bir anlam ifade etmiyordu onun için. Beyni durmuş ama kalbi avaz avaz bağırıyordu. Yukarıdan gelen gürültüyü duyan Nermin hanım, Barlas'ın telefonuna da ulaşamayınca yukarı çıktı. Oğlunun halini görünce panikle atıldı, "Barlas bu halin ne!" Cevap alamayınca daha da korktu. "Barlas korkutma beni annem. Hadi kalk içeri geçelim bak her yer cam kırığı."deyip zorda olsa ayaklandırdığı oğlunu içeri yönlendirdi. Barlas içmezdi ki, ilk defa onu bu halde görüyordu. "Anlat bana ne oldu, sen neden bu haldesin?" deyip yanına oturdu. Annesinin dizine başını koyan adam, küçük bir çocuk gibi kıvrıldı sağ yanına, derdini nasıl anlatırdı ki. Bir türkü onun imdanına yetişti, kendiliğinden döküldü dudaklarından, Pencereden kar geliyor aman annem Gurbet bana zor geliyor Gurbet bana zor geliyor aman annem Gurbet bana zor geliyor ben öleyim Sevdiğimi eller almış aman annem O da bana ar geliyor O da bana ar geliyor aman annem O da bana ar geliyor ben öleyim... devamını getiremediği türkü ile gözünden akan yaşlar içindeki zehri bir nebze olsun dışarı vururken, Nermin hanım çaresiz dinledi oğlunu, daha bu sabah gönlünde biri olduğundan emin olmuştu, peşine düşüp kimse bulacak ilk göz ağrısına telli duvaklı gelin edecekti. Barlas onun ilk çocuğuydu, çocukluğuydu, arkadaşıydı. Onu kucağına aldığında kendisi de on sekiz yaşında bir çocuktu beraber büyümüşlerdi. Barlas yerinden doğrulup avuç içleriyle gözlerini sildi. "Sabaha iyi olurum annem, nolur bu gece bana bişey sorma, kimseye de bişey belli etme." deyip odasına geçip kapıyı kapattı. Nermin hanım kendi gözlerindeki yaşların yeni farkına varıyordu. 'Ah oğlum, deseydin sevdalıyım. Peri padişahının bile kapısına dayanırdım. Şimdi bu ateş içinde nasıl sönecek.' oda gözlerini silip, terası toparladı. Dolu olan içki şişesini kolay bulunmayacak bir yere kaldırıp usulca aşağıya indi. Alt katta eğlence gırla gidiyordu. Kalabalık aile olmanın güzel yanı da buydu. Evde neşeli kahkahalar, birbiriyle şakalaşan kardeşler, çat kapı kapıda beliren kuzenler. Her akşam ayrı şamata kopardı. Dört çocuğu vardı, üç oğlundan sonra birde kara kızı yasemini olmuştu. İyi ki de olmuştu evin neşesiydi o, bir söyler bin güler herkesi de neşesine dahil ederdi. Barlas tek ona kayıtsız kalamaz her nazını çekerdi. Barlas'ın küçüğü Kaan bu yaz nişanlanmıştı. Gaye'ye ilk görüşte tutulmuş, kiracıları olan kızı tavlamak için yapmadığı kalmamıştı. Bütün ailenin diline düşse de umurunda olmayan adam fazla aşıktı. Nişanlısının okulu bu yıl bitecek yaza düğün olsun istiyorlardı. Bir de Hakan vardı ki evin bir diğer neşe kaynağı, esprileriyle her ortama renk katar, her detayı hızla fark eder. Umursamaz görünürken aslında en detaycıları da belki oydu. Hakan, "Anne abim niye inmedi, bi bardakta olsa çayını bizimle içerdi?" diye sordu, Eşinin yanına oturan kadın dertli nefesini bıraktı, "Okulda canını sıkan bişey olmuş bu akşamlık yanlız kalmak istedi annem, rahatsız etmeyin." dedi geçiştirmek için. Yasemin, "Nermin Sultan, Barlas abimi de nişanlasan ya, bak evi yıktık Kaan abimin umrumda değil. Aşık olunca belki o da öyle olur." deyip elinde telefon konuşulanlardan bi haber, sırıtarak mesajlaşan genç adamı gösterdi. Acılı bir gülümseme belirdi Nermin hanımın yüzünde. Oğlunun içindeki acıyı içten hissediyordu. "Keşke kızım, ne çok dua ediyorum onun için bir bilsen." deyip kocası Semih beyin gözlerine baktı, "Üzülme sultanım, Barlas kolay şeyler yaşamadı, vakti saati gelince o da kurar yuvasını." dedi elini hanımın elinin üstüne koyarak iki kere vurup teselli etmeye çalıştı. Ertesi gün öğle saatlerinde uyanabildiğinde başı çatlarcasına ağrıyordu. Okula gitmemiş hatta haber dahi vermemişti fakat umurunda olduğuda söylenenezdi. Telefonu hala kapalı olduğundan isteselerde ulaşamazlardı nasıl olsa. Elini yüzünü yıkayıp merdivenlerden alt kata indi. Mutfakta annesine neşeyle arkadaşlarını anlatan Yasemin'in sesi her zaman cıvıl cıvıldı. "Günaydın abilerin en yakışıklısı, en karizmatiği ama en suratı asığı" deyip abisine sarıldı. "Dün göremedim özledim. Öp bakalım sen de beni." derken yanağını uzatmıştı çoktan. "Yasemin abini rahat bırak annecim." dedi Nermin hanım. Öpücüğünü zorla da olsa alan genç kız, "Rahat bırakayım da böyle surat asıp bütün kısmetlerini kaçırsın. Evde mi kalsın bu yakışıklılıkla?" dedi iki eliyle abisini göstererek. "Ben evlenmeden seni evlendirmeyeceğim küçük hanım beraber evde kalalım." dedi Barlas kızdırmak için, ama Yasemin sadece göz devirdi. "Yasemin abine çay verir misin annem? "deyip daha kısık bir sesle "Barlas iyi misin?" diye sordu Nermin hanım. "İyiyim annem, iyi olmak zorundayım. Beni düşünme sen." dedi başının üzerinden öperek. Çayı abisinin tabağının yanına bırakan kız, "Abi okula gitmeyecek misin?" dediğinde kapı çaldı. "Bak bu Narin değilse bende bu bileklerimi keserim. Kız abimin kokusunu mu alıyor nedir?" diye söylene söylene gidip kapıyı açtı. "Hoş geldiniz." deyip içeri seslendi. "Anne Peri teyzeyle Narin geldi." İçeri adımlayan hanımlar mutfağın kapısında duraksadı. "Narin kurabiye yapmıştı da, kahveyi sizde içelim istedik. Barlas sen neden evdesin oğlum? İyi görmedim seni." dedi yılların verdiği samimiyete güvenen orta yaşlı kadın, "İyiyim Perihan abla, uykuyu fazla kaçırmışım izin verdim kendime." diyerek geçiştirdi Barlas. Narin gözlerini alamadığı adama dalgınca bakıyordu. Ne zaman görecekti onu? Annesinin sesiyle sıyrıldı düşüncelerinden, "Kızlar hadi kahveleri yapında içelim." diyen Perihan hanım her zaman ki gibi pek rahattı. Narin kendi evi gibi cezveye uzanınca Yasemin abisine dönüp göz devirdi. Bu kadar kendini belli etmesi gurursuzca geliyordu genç kıza, "Abi doğru söyle sen öyle durduk yere işi asmazsın? Yoksa özel bi görüşmen mi var?" göz kırparak söylediği bu sözler tamamen Narin'i delirtmek içindi. Ocakta ki cezveyi deviren genç kızın elleri titriyordu duyduklarıyla. "Ayyyy Narin ne yaptın batırdın canım ocağı ben silmem sen silersin söyliyim." diyen Yasemin'in keyfi yerine gelmişti. İçindeki cadı görümce bu kızı görünce kontrolsüz çıkış yapıyordu. "Ben balkondayım Yasemin kahvemi oraya getir misin? Diyen Barlas, Narin'den ne kadar uzak durmaya çalışsa da bu kız hiç vazgeçmiyordu. Kahveleri tekrar yapan Narin, Yasemin'in boşluğundan yararlanıp, Barlas'a yaptığı kahve ile balkona varmıştı bile. Masaya kahve ve kurabiyeyi bırakıp tam karşına oturdu. Geldiğinin farkında bile olmayan adam bugün daha da dalgındı. Uzanıp masanın üstünde ki elini tuttu. Eline dokunan ellerle daldığı düşünceden sıyrılan Barlas elini çekti usulca. "Bu gün çok dalgınsın Barlas bişey mi oldu?" diye sordu ilgiyle. "İyiyim Narin sağolasın. Sen kafanı bana takma." dedi her zaman ki gibi göz göze bile gelmeyerek. "İstersen dinlerim seni biliyorsun." derken hevesliydi. "Arkadaşlığın için teşekkür ederim" dedi ısrar etmemesini umarak. "Sigara yakıcaktım rahatsız olma içeri geç istersen." deyip kibarca uzaklaştırdı yanından. Beklediği ilgiyi yine bulamayan genç kız içeri geçti. Barlas, Narin'i kırmak istemiyordu, karşılıksız sevmek zordu en iyi kendisi biliyordu. Ama ümit vermek için fazlasıyla uzak duruyordu. Akşamı zor eden Barlas kardeşleri ile vakit geçirdi. Ailecek yedikleri akşam yemeğinin ardından babasından müsade alarak kendi katına çıktı. Yaşadıklarından sonra yalnızlığı daha bir sever olan oğluna, Nermin hanım üst katı vererek çözüm üretmişti. Kimse çıkmazdı onun katına evin iki kattan da girişi olmasına rağmen mecbur olmadıkça üstteki kapıyı kullanmazlardı. Bir oda, bi salon, mutfak banyo ve büyükçe terastan oluşan çatı katı Barlas'a yetiyordu. Karşı dairesinde Kaan'ın nişanlısı oturuyordu. Bu yıl okulunun son yılı olan genç kız yaz tatilini ailesi ile geçirdiğinden Barlas terasta rahat hareket edebiliyordu. İki teras arasında çokta yüksek olmayan bi duvar vardı sadece. Gaye varken onu rahatsız etmemek için terasa pek çıkmazdı. Birbirlerinden pek haz ettikleri de söylenemezdi. Ard ardına yaktığı sigaralarla gecenin geç vaktine kadar oturdu. İçindeki yangın daha da büyümüş ama tepkileri azalmıştı. Acaba şimdi Benan neredeydi? Belki o adamla yemek yiyordu, belki dansa gitmişti. Sahi ya Benan dans etmeyi sevdiğini söylemişti. Şimdi nişanlısıyla dans ediyordu belki de. Güzel sesiyle şarkılar söylüyordu kulağına. İçine batan okları daha da ileri itiyordu, canı daha ne kadar yanacak, bunun bir sonu var mı görmek istiyordu. Elindeki paketin bittiğini gördüğünde anladı koca paketi içtiğini. Saat gecenin ikisi olmuş o hala terasta ki sandalye de düşünüyordu. Küllüğü boşaltıp odasına geçti. Başını yastığa koyduğunda aklı Benan da olarak yumdu gözlerini. Gece çalan kapının sesiyle uyandı, Kapı hem yumruklanıyor, hem zile basılıyırdu. Zorlukla yataktan doğrulan Barlas panikle kapıya yöneldi. Bu katta ki kapıyı kimse çalmazdı. Hızla açtığı kapı da karşılaştığı manzara hayalinde ötesindeydi. Bembeyaz gelinliği için de Benan ay gibi parlıyordu. "Ezelimmm" dedi Barlas bir kere bile diyemediği hitabıyla, Genç kız içeri bir adım attı, "Benim kaderim sensin Barlas sana geldim" deyip boynuna kollarını dolayan kadın gerçek değildi. Rüya gördüğünü anlamıştı ama öyle güzeldi ki rüya olduğunu bilerek sardı kollarını. "Vazgeçme Barlas, bizim kaderimiz bir." deyip gül pembe dudaklarını Barlas'ın dudaklarıyla buluşturdu. O dudakların tadını hissetmek hayal dahi edemediği birşeydi. Birbirlerine hasretle karıştıklarında nefessiz kaldığını hissetti. Benan'ın onu öpüyor oluşunu aşkla bakışını hazıfasının en güzel köşesine kazıdı. Kendinden ayrılan kadını istese de tutamadı sanki ayakları yere sabitlenmişti kımıldayamıyordu. Geldiği gibi giderken tekrar dönüp fisıldadı. "Vazgeçme Barlas" "Benan" diyerek uyandığında hala rüyanın gerçekçi etkisi hükmünü sürüyordu. Dudaklarının tadını hissediyordu. Onun gibi tekrarladı. "Vazgeçme Barlas" Sabah duşunu alıp giyindi. Gördüğü rüya sanki gerçekmiş gibi hafif hissediyordu. İki gündür altında ezildiği fikirler uçup gitmişti sanki, telefonunu açtı. Merdivenlerden alt kata geçti. "Günaydın Nermin Sultan" dedi daha iyi gelen sesi annesini mutlu etmişti. "Günaydın ilk göz ağrım. Hayırdır telefonun susmuyor?" dedi elinde durmadan bildirim sesi gelen telefonu işaret ederek. "Yeni açtım ondan..." dedi. İki gündür kapalı olan telefona gelen bildirimler durduğunda gelen mesajlara bakmak için uygulamayı açtı. Çoğu okul grubundan bir kısmı velilerden, müdür beyden derken Umut'tan mesaj olduğunu gördü. " Dostum kaç kere aradım ama telefonun kapalı. Yarın oraya geliyorum mesajımı gördüğünde ararsan sevinirim." Kaşları çatıldı biraz, niye geliyordu ki, "Umut buraya geliyormuş anne, onu aramam lazım." dedi hızla arama tuşuna dokunurken. "Doktor arkadaşın mı?" diye sordu Nermin hanım. Başıyla onaylayarak balkona çıktı. "Ooooo Barlas hocam nerdesin sen? Milli eğitim bakanına senden kolay ulaştım." diyen Umut sitem etti hemen. "Kardeşim şimdi gördüm mesajını kusura bakma." dedi Barlas ne diyeceğini bilemeyerek. "Okulda mısın?" diye sordu sitemini uzatmayan genç adam, "Birazdan geçerim okula" dedi saatine bakarak. "Tamam bizim de bi saatlik yolumuz kaldı, okula varınca konum atar mısın? Yoruldum aramak istemiyorum." dedi bıkkınca. "Hayırdır bu sürprizi neye borçluyuz?" diye sormadan edemedi. Benan, Nevşehir'de okuyorken arada gelirdi Umut ama artık sebebi kalmamıştı. "Gelince anlatayım kardeşim uzun hikaye." "Bekliyorum." "Görüşürüz." deyip kapattı. Okula geçtiğinde Salih beyle kısa bir tatsızlık yaşasa da pek umrumda değildi. Konumu yollayıp dışardaki banka oturdu. Büyük ağacın gölgesin de sigara yaktı. Aradan çok geçmeden Umut'un lüks jipi göründü. Tatil döneminde olmanın avantajıyla bahçeye giren araç yanında ki ağacın gölgesine park etti. Umut inip kendine doğru gelirken oda ayaklanıp ona doğru yürüdü. Birbirlerine sıkıca sarılan adamlar erkeksi bir tavırla ellerini sırtlarına vurarak sarılıp selamlaştılar. "Hoş geldin kardeşim" dediğinde açılan diğer kapıdan inen kadın onlara doğru adımladı. Beyaz yazlık elbisesinin üstünde, kısa kot ceketi, spor ayakkabıları ile yaklaşan kadın Benan'dan başkası değildi. Umut, "Hoş bulduk kardeşim matematik öğretmenine ihtiyaç varmış, hoca hanımı getirdim." dedi omzunu sıkarak. Barlas karşısında beyaz elbisesiyle Benan'ı görünce dudağında tatlı bir sızı hissetti. " Barlas hocam günaydın" diyerek elini uzattığında memnuniyetle elini uzattı. "Günaydın Benan" derken kulağında rüyasında ki Benan'ın sözleri çınlıyordu, " Vazgeçme Barlas bizim kaderimiz bir "
|
0% |