Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@zamansizim84

   

4 yıl önce,


İlk defa timle çıktığım görev bir aya yakın sürmüştü. Soğuk, izbe mağaralarda günlerce bekleyip pusu kurmuştuk. Kimse ile haberleşemezken, ailemin beni çok merak ettiğinden emindim.


Bu akşam Yiğit Alp de oldukça dalgındı. Nöbeti ondan devralmak için çıktığımda,


"Komutanım ben devralayım siz biraz dinlenin." dedim.


"Uyuyamadıktan sonra dinlenmek mümkün değil Barlas." dedi.


"Anlatmak isterseniz dinlerim." dediğimde bakışları etrafı tarasa da konuşacak birine ihtiyacı var gibiydi.


"Biri var, aklımdan çıkmayan. Gözümü kapattığım an yüzü gözümde canlanan. Aklımdan da kalbimden de çıkması gereken ama gittikçe daha derine yerleşen biri." demesiyle şaşırdım.


Yiğit Alp 1.95 boyuyla adeta bu zamanda yaşayan bir dev gibiydi. Heybeti yeterdi insanı korkutmaya, adı bu dağlarda efsane olmuş kimsenin yenemediği bu adamı aşk yenmişti demek ki.


"Yakında görev biter döneriz komutanım, hasrette, gurbette bi yere kadar." dedim.


Koyu kahve gözleri daha da derinleşti,


"Dönebilirsek döneriz Barlas, ben bu dağlarda kaç kardeşimi kaybettim. Şehit olmak bizim ilk sevdamız olmalı. Yoksa işimiz çok daha zor. Hele de bu kalbe bi sevda daha sığdırmaya kalkışmak çok bencilce değil mi? Kim ne zaman döneceği belli olmayan, hatta dönebileceği bile ihtimal olan birine ömür adar ki?" diye sordu.


Sevdiğini kendinden bile korumaya çalışacak bir adamdı o. Derin bir nefes alıp bana döndü,


" Bu göreve seni bilerek getirdim Barlas çok yetenekli bir askersin, ama askerlik bir meslek değil. Bir vazgeçiş; kendinden, ailenden, canından, yarinden, sevdandan... Hâlâ yol yakınken iyi ölçüp tart. Senin korumak için canını vermeyi göze aldığın insanlar, kızlarını istediğinde askersin deyip kapıyı gösterecekler." dedi başına gelmiş gibi.


Benim de bakışlarım dalgınlaştığında,


" Uykunu iyice kaçırdığıma göre gidebilirim" deyip yumruğunu uzattı. Bende parmaksız eldivenlerimle yumruğuna vurup karşılık verince silahını alıp içeri geçti.


Gerçekten uyku namına birşey kalmadı gözümde, hatta bundan sonra da uyuyabilir miyim bilmiyorum. Benan hiç aklımdan çıkmıyordu. Bileğimdeki tokasını çıkarıp burnuma götürdüm. Kokusu bile kalmamıştı neredeyse. O asker eşi olabilir miydi? Zoru severim diyordu ya, ne kadar severdi zoru? Aylarca dönmemi bekleyebilir miydi? Yada dönmeme ihtimali olan birini hayatında ister miydi?


Bu zor hayatı birine seçenek olarak sunmak bencillik değil miydi? Kafam da deli sorularla nöbetin nasıl geçtiğini anlamadım. Sabahın ilk ışıkları ile Çetin devralmak için yanıma geldi. Ona nöbeti devredip, biraz uyumaya çalıştım fakat çok da başarılı olduğum söylenemezdi.


Sabah kumanyalarımızı yerken,


"Bugün herekete geçiyoruz. Arif bomba düzeneklerin hazır mı?" diyen Yiğit Alp bakışlarını üzerimizde gezdiriyordu.


"Hazır komutanım. Ne zaman isterseniz aktifleştirebiliriz." Diyen Arif işinin erbabıydı.


Sınıra çok yakın olan terörist kampını havaya uçurmaktı planımız. O arada da ne kadar çok leş serersek o kadar iyiydi. Hızla geri çekilmemiz gerekiyordu. Yakınlarda desteğe gelebilecek bir kamp daha vardı. Gerçi onlar içinde küçük sürprizler hazırlamıştık ama işimizi garantiye almak için şimdilik sadece biri hedefimizdi. Kırmızı listede aranan bir liderin kampa geleceği günü bekliyorduk. Bu arada da etrafa bomba düzeneklerini yerleştirmek hiç kolay olmamıştı.


Öğlene doğru Çetin keskin nişancı tüfeği ile yerini aldığında, Arif de bombaları aktifleştirmeye başlamıştı. Patlayan bomba ile kaçabilecekleri ilk yola koşuşmaya başladıklarında atladıkları nokta onları zaten oraya çekmek istediğimizdi. İkinci patlama ile çoğunu etkisiz hale getirmiştik. Çetin geriye kalanları kuş gibi avlarken umduğumuzdan da kolay olmuştu. Hiç bir hareket olmadığından emin olduğumuzda kampa indik günlerdir beklememize sebep olan adamın da öldüğünden emin olunca hızla orayı terk ederek sınıra doğru dikkatli bi şekilde yürümeye başladık. Sınıra olan mesafe az olsa da bulunduğumuz bölge oldukça tehlikeliydi. Elindeki tüfeğin dürbünü ile etrafı kontrol eden Çetin,


"Siper alın" diye bağırdığı anda sağ omuzumda bir sızı hissettim. Çetin beni büyükçe bir kayanın arkasına iterken kendisi de saklanmakta geç kaldığı için bacağına gelen kurşuna sağlam bir küfür savurdu, kendisi hâlâ çatışmaya da devam ediyordu.


Yiğit Alp ve Arif de bulundukları yerden ona destek verdiğin de tehlikeyi savuştursak da Çetin'in dikkati olmasa hepimizi avlayabilirlerdi. Sınıra doğru Yiğit Alp'in desteği ile ilerlerken en son hatırladığım askeri bir jipe bindirilişimizdi. Vurulduğum bölge turnike yada tampon için uygun olmadığından çok kan kaybediyordum. Bilincimin kapandığını hissettim fakat yapabildiğim tek şey karanlığa teslim olmaktı.


**********


Gözlerimi açmaya çalışıyordum fakat gücüm yetmiyordu. Bedenin rahat bir zemin üzerinde olsa da yer zaman kavramım kaybolmuştu. Timdekilerin seslerini duysam da tepki veremiyordum.


"Ailesini aradınız mı?" diyen ses Ceyda'ya aitti.


"ilk defa büyük bir operasyona çıktı, şimdi çok tedirgindir aile, kendine gelince ararız. Sesini duyunca içleri rahatlar." diyen de Umut'tu.


Benan da burda mıydı ki acaba?


"Lan oğlum o değilde benim adım çıkmış çapkın diye. Adam bileğinde toka ile operasyona çıkmış haberimiz yok. Kimseye de birşey anlatmaz, memlekette sevdiği var demek ki."


Çetin hâlâ kendini aklamanın derdindeyse Benan da buradadır,


"Sen kolunda o kadar kızın tokasını taşısan, muhtemelen kangren olur o kolun zaten." dediğinde sesini duydum. Asi güzel...


Burdaydı, panikle gözlerimi açmaya çalıştığımda Yiğit Alp'in sesi daha yakınımdaydı.


"Kendine geliyor."


Gözlerimi açabildiğim de etrafımda ki kalabalığın gözleri üzerimdeydi. Benan ile Ceyda daha gerideyken, Umut, Arif ve Yiğit Alp daha yakınımdaydı.


"Barlas kendini nasıl hissediyorsun? Ağrın var mı?"


Umut'un sorusu ile neden burda olduğumu hatırlatan sağ omzumdaki ağrıya odaklandım. Ağrıyordu ama dayanılmaz bir şey değildi.


"İyiyim" diyebildim boğazımın çok kuru olduğunu konuşmaya çalıştığımda fark ettim. Umut yanındaki şişeden su içirince daha iyiydim. Yanımda ki yatakta ayağındaki sargı ile Çetin yatıyordu,


"Geçmiş olsun hocam, ilk façanı aldın artık timdensin." deyip göz kırptı.


Benan ve Ceyda'da geçmiş olsun dileklerini ilettikten sonra,


"Benan siz eve geçin, ben geç gelirim merak etme."


Umut'un söyledikleri hiç hoşuma gitmezken, söyleyecek sözüm yoktu. Ne diyecektim gitmesin az daha göreyim mi? Hangi hakla ne sıfatla?


Arabanın anahtarını Umut'tan alan Benan gittiğinde odadakiler de dağılmaya başladılar, Arif tuvalete gidecek olan Çetin'e yardım ederken, Yiğit Alp ile ikimiz kalmıştık.


Cebinden çıkardığı tokayı bana uzattı,


"Emanetini teslim edeyim." dedi imâlı bir sesle.


Yanımdaki çekmeceyi işaret ettim,


"Çekmeceye koysanız komutanım."


Dediğimi yaparken, tek kaşını kaldırdı,


"Tabii Umut görürse tanır kardeşinin tokasını. Allahtan Çetin tanımadı."


Cümlesinin sonunda dalga geçer bir hali vardı. Ben cevap vermeden Çetin ve Arif geri döndüğünde Yiğit Alp de ayaklandı.


"Hadi bakalım beyler vuruldum ayağına yarın ki eğitimden de yırttınız. Timde sağlam adam kalmadı eğitim yapacak."


Arif kendinden emindi,


"Komutanım sizle ben yeteriz düşmana korku salmaya."


Yiğit Alp onun omuzuna vurarak,


"Sen de bu iki hastaya bak eminim eğitimden daha yorucu olacaktır."


Çetin'in bu vurulma işini ne amaçla kullanacağını anlamak zor olmadı,


"Komutanım, bu herif ne anlar hasta bakmaktan Benan'ı yollamasaydınız keşke çorba içirse şifa mı bulurdum ben."


Yattığı yerde bile çapkınlıktan vazgeçmeyen adama ne denirdi ki,


"Oğlum senin kolun sağlam, kız sana ne diye çorba içirsin? Hadi Barlas gibi kolundan vurulsan neyse de." Dedi Arif 'sen adam olmazsın' bakışları atarak.


O gece ilaçların etkisi azaldıkça ağrım arttı. Sabah getirilen kahvaltıyı sol elimle zar zor yerken Arif destek olmuştu sağ olsun. Öğlen yemeği için getirilen çorba, çorbadan başka herşeye benziyorken aç kaldığım bir gerçekti. Zaten günlerdir dağda konserve yemekten, sıcak yemek nedir unutmuştuk. İnsanın hastayken biraz nazı çekilsin istediği doğruydu da naz edecek kimse yoktu.


Açılan kapı ile içeri Yiğit Alp komutan girdi. Ortama göz gezdirdikten sonra müsait olduğuna kanaat etmiş olacak ki,


"Gel Benan gel müsait burası."


Olduğum yerde toparlanmaya çalışırken bir yandan da dikkat çekmemeye çabalıyordum. Adrenalin çok keskin bir ağrı kesici Benan'ın adını duyunca ne ağrım kaldı ne sızım.


"Ceyda size yemek yapmış, hastane yemekleri malum. Sizde ne zamandır dağdasınız kıyamamış yani." Diyerek Benan'ın neden geldiğine açıklık getirdi Yiğit Alp.


Ceyda çok anaç bi karakterdi. Çoğumuzdan küçük olsa bile çok olgun ince düşünen detaycı bir kişiliği vardı.


Çetin, Benan'ı görünce, dünden beri gelen her hemşire ile flörtleşmeye çalışan o değilmiş gibi masum aşık pozlarına girdiğinde, ağzının üstüne sağlam bir yumruk çakasım vardı da şartlar buna müsade etmiyordu.


Ben Benan'ı görmek için can atsam da o benim farkımda bile değildi, hatta burda olmaktan fazlaca rahatsız olduğunu belli ediyordu. Yemekleri hazırlayıp önümüzdeki masalara koyduğunda Yiğit komutan bana yemem için yardımcı oluyordu.


Benan, Çetin'in yemeğini de hazırladığında, Arifle sohbet etmeye başladı. Arif'e de tabak hazırlayıp köşedeki sehpaya bırakmıştı ki Yiğit Alp'in telefonu çalmaya başladı.


O odadan çıktığında ben de mecburen yemeğe ara verdim. Çorba fazla güzeldi ama sıcaktı, sol elimle içmem imkansızdı. Bana doğru adımlayan Benan ile bakışlarımız belki ilk defa kesişti.


"Yardım etmemi ister misin?" dediğinde nefesim kesildi. Fazla yakındı, fazla güzeldi. O sıra da Yiğit odaya girdi. Ben cevap veremeden,


"Benim birliğe dönmem gerekiyor. Benan sen Barlas hocaya yardımcı olur musun?" Diye ricada bulundu. Bu iyiliğini hiç unutmayacaktım...


Benan yatak da onun kalktığı yere oturduğunda Yiğit'in yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Çetin'in inadına mı yapıyordu, yoksa gerçekten bana yardım etmek niyetinde miydi bilmiyorum ama şuan yaşadığım mutluluğa sebep olduğu kesindi.


Saçlarını küçük kıskaçlı tokası ile geride toplamasını izledim, eline kaşığı aldığında bir eksiği arar gibi gözleri etrafta dolandı yandaki sehpadan peçete almak için uzandığında kokusunu alabileceğim kadar yakındı. Elindeki peçete ile kaşığın altını silerek dudaklarıma uzattı. Çetin'in delirdiğini biliyordum ama zerre umrumda değildi.


Hayatımda içtiğim en güzel çorbaydı. Peşinden diğer yemeğe geçtiğinde,


"Sana neden hoca diyorlar, öğretmen misin?" diye sordu.


Ağzımdaki lokmayı yutarken zaman kazanmaya çalışıyordum. Hayatımda bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum. Kalbimin sesi dışarıdan duyulacak diye korkacak haldeydim. İyi ki nabız ölçen cihazı parmağımdan çıkarmışım. Yoksa bu tempoyla bütün hastaneyi başımıza toplayabilirdim.


"Evet. Tarih öğretmeniyim." diye cevapladım.


Kaşları şaşkınlıkla havalandığında sanırım ilgisini çekmeyi başarmıştım.


"Timden olduğunu sanıyordum." deyip bir kaşığı daha dudaklarıma yasladı.


Lokmam bitene kadar cevabımı bekledi,


"Teskere bırakmaya karar verdim." diyebildim.


Bir kaşık daha yemek uzatırken,


"İkiside çok özel meslekler. Güzel seçimler yapmışsın." dedi gülümseyerek. Asker olmak güzeldi, peki ya asker yareni, eşi olmak?


Kahve saçları, koyu yeşil gözleri, duru teni kendini gizlemeyen net tavırları. Aşık olmak buysa, ben bunca zaman insanlara haksızlık etmiş, ölüyorum onun için diyenlere gülüp geçmiştim. Şimdi karşısında kalbim adeta boğazımda atarken sakin kalmak için üstün bi çaba sarf ediyordum.


Çetin'in sesi bizi böldüğünde,


"Barlas hocanın hayatını ben kurtardım, hatta bütün timi benim dikkatim kurtardı. Benan'cım biraz da benimle mi ilgilensen. Hem bak Barlas'ın yavuklusu varmış adama çok yakın durma kıskanır falan." dedi gereksiz herif.


Benan gözlerini devirirken, o toka senin demeyi ne çok isterdim...


   

Benan ise Çetin'in bu çıkışına göz devirdi,


" Timi senin kurtardığını söyliyelim de Yiğit Alp'in yerine seni komutan yapsınlar ha Çetin? " diye dalga geçmeyi de ihmal etmedi.


" Öyle bir şey demek istemedim. Sadece bende biraz ilgi bekliyorum güzelim." diyerek nazlanacak olduysa da,


  

"Ben senin nerden güzelin oluyormuşum? Kendine gelir misin?" diye terslense de arsızlığından birşey kaybetmeyen Çetin,


"Ne olur bana bir şans versen? Ben anlattıkları gibi biri değilim.Bak istesen Arifle, Barlas'a sor." dedi tam bir yüzsüz gibi.


Ben adamı öldürmek istiyorum, adam beni kendine şahit gösteriyor.


Benan'ın kaşları onun özgüveni karşısında şaşkınlıkla havalanırken,


"Arif, Çetin'e kefil olur musun?" dedi.


Çetin'in bakışları hızla Arif'e döndüğünde Arif tavanları seyrediyordu.


"Barlas hocam sen kefil olur musun?" diyen Benan'ın bu soruyu bana soruyor olmasına ayar olsam da doğru bildiğimi söylemekten geri duracak değildim,


"Hayatımızı kurtardığı doğru, fakat bu konuda kefil olunacak son kişi bile değil malesef" dedim açıkça.


Çetin,


"Aşk olsun Barlas hoca, sen de benim elime düşersin." diye sitem edip yüzsüzlüğü ile çığır açan adama cevabım netti,


"Sevdiğim kadına değil, onun hayaline bile ihanet edersem çek vur Çetin." Dedim tereddütsüz.


Arif kendini tutmamış olacak ki,


"Barlas çıtayı arşa çıkardın." dedi, baş parmağını yukarı kaldırıp.


Benan önümdeki yemek sehpasını çekerken,


"Şu tokanın sahibi kimse oldukça şanslı bir kadın olsa gerek." diye söylendiğinde,


"Tokasının bende olduğundan bile haberi yok ki." dememle gözlerimiz kısa bir an kesişti.


"Ve sen ona şimdiden sadıksın." deyip göz temasımızı keserek Çetin'e döndü, "Aynı şeyi vaad edebilir misin? "diye sordu.


Soruyu beklemeyerek,


" Nasıl yani?" diyen Çetin kadar Arif ve bende şaşkındık.


" Niye şaşırdın bir şans istemiyor muydun? Sana bir şans vereceğim, bana telefonunu yarım saatliğine teslim etmeye cesaretin varsa tabii." Deyip Çetin'in komidinin üzerinde duran telefonu işaret etti.


" Eeeee var mısın?" dedi imâlı bir tonlama ile.


Çetin'in gözlerinden bir tereddüt geçsede eline aldığı telefonu Benan'a uzattığın da vay ve dercesine dudak büküp,


"Beni şaşırttın..." Dedi.


Çetin'den telefonu alan Benan çantasını da alıp çıktı odadan. Sinirden kendimi boğabilecek haldeydim. Bu adama nasıl güvenir? Kendini nasıl böyle bir duruma düşürür aklım almıyordu.


"Bak diyorum size bu kız bana boş değil. Trip atıyor sadece, yelkenleri suya indirmek için bahane telefon falan." diyen Çetin havaya gitmişti çoktan...


Arif sinirle odanın içinde dolaşıyordu.


"Oğlum bak kızdan uzak dur. Umut'u da üstümüze sıçratacaksın. Sen akıllanmazsın, yarın öbür gün hevesin geçince başından savdığın kızlara benzemez. İlk ben sana sırtımı dönerim haberin olsun." dedi sanki kız kardeşini savunur gibi.


"Olmayacak öyle bir şey seviyorum ben Benan'ı." dedi yüzsüz yüzsüz...


"İnşallah telefonda birşey bulurda başlamadan biter bu kabus." diyen Arif'in dobralığını seviyordum.


Çetin ise,


"Acemi miyim oğlum ben tertemiz telefonum." derken pişkinliği sinir bozucuydu.


Geçmek bilmeyen yarım saatin sonunda Benan elin de Çetin'in telefonu ile içeri girdi.


"Evet... Önce telefonunu teslim edeyim. Sonra sana bir özür borcum var. İnsanların gazına gelip sana haksızlık ettim." demesiyle başımdan aşağı kaynar sular döküldü.


Çetin'in yüzünde ki gülümseme duydukları ile an be an büyürken, benim içimde ki yangının alevleri göğe ulaşıyordu.


"Önemli değil, bana şans verdiğinine asla pişman olmayacaksın." dedi tüm öz güveniyle.


Benan da ona gülümseyerek baktığında, benim görür görmez duruşuna asaletine hayran olduğum kızdan çok farklıydı. Boğazıma oturan yumru nefes almama müsade etmiyordu sanki.


"Neyse kuru kuru özür olmaz, sana güzel bir kahvaltı hazırlarım yarın. Sabah görüşürüz." diyerek bize birer baş selamı vererek çıkıp giden kıza baka kaldığımızda,


"Aşık oğlum kız bana. Boşa taş koydunuz o kadar benim çekimime kim karşı koyabilmiş ki Benan koysun." dedi artist.


Yaşadığım şey hayal kırıklığıydı, ben ona bakmaya kıyamazken onun Çetin'in tuzağına düşmüş olması, hem de uyarmamıza rağmen inanılır gibi değildi. Masa da Çetin'e posta koyan kız gitmiş yerine uysal bir kedi gelmişti sanki.


Kendimi uyumaya zorladım, hatta hemşireden bunun için ilaç istedim. Biraz daha düşünürsem kafayı yiyecektim. Gece yarısına doğru bayılmışçasına daldığım uyku kuyusundan sıyrılmaya çalışıyordum.


"Arif'cim Benan iyi geceler mesajı atmış bana. Senden de selam yazayım mı?"


Çetin'in söylediklerini duyduğum da uyanmamış olmayı diledim. Arif cevap vermeyince devam etti.


"Kahvaltıya özel birşey ister misin diye soruyor."


Arif refakatçi yatağında sırtını dönerken bende uyandığımı belli etmedim. Sabaha kadar gözüme uyku girmezken içimi bir kurt kemiriyordu.


Bu kadar yanılmış olamazdım.


Sabah bütün neşesi ile Benan'ı kapıda görmek beni karma karışık etmişti. Onu Çetinle izlemek işkence gibiyken kaçacak yerimde yoktu.


"Günaydın beyler." dedi şen şakrak.


Çetin keyifle gülümsedi.


"Günaydın güzelim. Artık kızmazsın sanırım güzelim dememe." diye flört havasına girdi hemen.


Arif dayanamamış olacak ki,


"Benan abinin haberi var mı Çetin'e şans verdiğinden." diye araya girdi.


Benan gülen yüzünü hiç bozmadan Arif'e dönüp,


"Olmaz mı var tabii birazdan tebriğe gelicek. İkna etmem zor oldu ama ben Çetin'e güveniyorum." dedi.


"Benden günah gitti Benan, Arif uyarmadı demezsin." dedi tavırla arkasını dönüp kapıdan çıkacakken içeri giren üç kız ile duraksadı.


Kızları gören Çetin'in rengi değişirken,


Benan bana döndü,


"Barlas hocam, Çetin tanıyor kızları ama ben sana tanıştırayım istiyorum." dediğinde olanları anlamak zordu.


Şaşkın ve boş gözlerle ona bakıyordum, sarışın orta boylu balık etli kızı işaret ederek,


"Tanıştırayım Çetin'in Mesut abisi." dedi.


Yanındaki kumral kısa saçlı kıza döndü,


"Tamirci Vedat usta," diye takdim etti.


Esmer uzun boylu keskin yüz hatları olan kızı işaret etti son olarak,


"Bak bu arkadaş da Devrem İsmail" diyerek tanıştırma faslını bitirdi.


Kızlar kollarını göğüs hizasında birleştirip tek kaşlarını havaya kaldırdığında,


"Tabii bunlar Çetin'in telefonunda kayıtlı olan isimleri gerçekte Şenay, Gülsu ve Kübra oluyorlar. Bi de halı saha Kamil vardı oda gelicekti de sınavı varmış. Bizden rica etti yüzüne tükürelim diye." deyip o da kollarını göğüs hizasında bağlayıp bakışlarını Çetin'e çevirdi.


Arif kahkaha atarken, kızlardan biri Çetin'in sargılı ayağına çantasını geçirdi, diğeri bardaktaki suyu yüzüne fırlattı, sonuncusu ona bile değer bulmamış olacak ki tiksinen bakışları ile çıkıp gitti odadan.


Neye uğradığını şaşıran adam kendine gelmeye çalışırken, Benan gayet sakin,


"Evet Arif ve Barlas hoca için kahvaltı saati, bazılarına bu tokluk uzun süre yetecektir." deyip getirdiği kahvaltılıkları benim servis tepsime yerleştirip önüme getirdi.


"Çay içer misin?" diye sorduğunda hâlâ şok da olduğum bir gerçekti.


Arif gelip kolunu Benan'ın omuzuna attı,


" Vallahi sana helal olsun. Parti kur oy vereyim Benan reis nasıl buldun o kızları ne olur anlat." dedi heyecanla.


"Önce kahvaltı edelim, bak dünden beri size hazırladık Ceyda ile. Artık yumurtanın sarısıyla beyazını ayırabiliyorum." deyip kuvvetli bir kahkaha attı.


Çetin tek ayağının üzerinde zorlansa da odadan çıkarken, peşi sıra,


"Böyle kaçarsın işte Çetin efendi" deyip Arif'e döndü "Bu da beni salak sandı yaaa Arif. O kadar aptal mı görünüyorum dışarıdan." diye sordu.


"Benan fena oyuncusun kızım biz bile inandık. İyi geceler mesajı atmalar falan nasıl havaya girdiydi görmen lazımdı." diyen Arif nerdeyse Benan'ı alnından öpüp tebrik edecekti.


"Kızları nasıl buldun?" dedim merakıma yenilerek.


"WhatsApptan profil fotoğraflarını inceledim tek tek tüm rehberde. Şüpheli bulduklarımın numarasını kendime yolladım. Sonra Çetin'in adıyla, artık bu numarayı kullanıyorum. Bana bu numaradan ulaşabilirsin diye mesaj attım." dedi çok kolay bir işmiş gibi.


Kurduğu tuzak akıl doluyken bi kere daha hayran olmuştum.


" Sonra kızlar mesaj atmaya başladı, hatta biri oldukça cesur bir poz verdiği fotoğrafını yolladı. Artık ne tür bir sohbetleri varsa." diyip yüzünü buruşturdu.


" Sen çok tehlikelisin Benan, seni hafife almak bir insanın hayatında yapacağı en büyük hata olabilir." diyen Arif'in tespitine katılmakla beraber bir ömür onun tehlikeli sularında yüzesim vardı.


" Kendini çok uyanık sanıyor, o kadar temiz telefon mu olur? Temizlenmiş cinayet mahali gibi." dediğinde üçümüz birden kahkaha attığımızda gidecek yeri olmayan Çetin odaya dönmüştü.


"Neşeniz bol olsun, çok eğlendiniz mi?" diye sordu.


Benan peçeteye sardığı böreği bana verip Çetin'e döndü,


"Çok eğlendim tabii... Özellikle gece boyu senmişim gibi kızlarla yazışmak çok keyifliydi. Gerçi bazıları beni terbiyesiz sohbetlere çekmeye çalıştılar ama ben uzak durdum merak etme." diye dalgaya vurdu.


Çetin hâlâ kuyruğu dik tutmanın derdindeydi,


"Ben sana bundan sonrası için söz vermiştim. Bir şans istemiştim. Bu yaptığın şov çok gereksizdi Benan." deyince karşısındakinin yüzsüzlüğü karşısında ciddileşerek,


"Sen bugüne kadar kaç kişinin elini tuttun Çetin. Sayısını biliyor musun?" diye sordu.


Gözlerini kaçıran adamın bu soruya verecek cevabı yoktu, saymayı bırakalı çok olmuştu belli ki.


" Sana o şansı verdiğim de ve sen üç gün sonra benden sıkıldığında, ben senin için elini tuttuğun sayısız kızdan birisi olacağım. Ama sen benim için elini tuttuğum ilk insan olacaksın. Kusura bakma telefonuna eski sevgililerini erkek isimleri ile kaydeden birine şans değil selam vermem." deyip odadan çıkıp gittiğinde peşinden kalbimi de sürüklüyordu. Dilim de tek bir dua vardı.


Allah'ım o elleri tutmayı bana nasip et. Güzel gözlerinde ben kaybolayım. Benim gelinim olsun, benim evimi şenlendirsin. Çocuklarımın annesi o olsun.


   


     


   


    


Loading...
0%