Yeni Üyelik
14.
Bölüm

13. Bölüm

@zamansizim84

Yaşadığım yıkımı tarif edecek kelimem yoktu. Bedenim adeta bir enkaz gibi yığılıp kaldığında, pişmanlıkların, keşkelerin fayda etmediği yerdeydim.


Aklıma sabah ki gülümseyen yüzü, ışıl ışıl gözleri geldi. Bu kadar yıl bana gülen gözlerle baksın diye beklerken, o bugün başkasının aşkının ışığla kamaştırmış gözlerimi.


İyi bir dost, minnet duyulan bir tanıdıktan ileri olamamışım. Olmak istediğim yere başkası saray kurmuş.

Zorla kendimi toparladığımda arabayı çalıştırıp uzaklaştım evinin önünden. Bakıyor ama görmüyordum. Biraz uzaklaşınca arabayı durdurup indim. Aklım başımdan o kadar uzaktı ki kaza yapıp insanlara da sebep olmak istemedim. Tenha bir köşeye çekilip sigaramı yaktım.

Eve gitmek istemiyordum, düğüne gelen akrabalar tanıdıklar, ne zaman evleneceksin Barlas muhabbetleri. Yarın kına var, ertesi gün düğün. Dağhan'ın sağdıcıyım, yıllardır bugünü bekleyen insanlar ve en büyük destekçileri ben. Nasıl yarın hiç birşey olmamış gibi düğün eğlencesine, onların neşesine ortak olurum. Şimdiden telefonum çalmaya başladı bile... Yanlız kalacağım bi yer lazım bana kimsenin uğramayacağı.

Bir yer var kimsenin uğramayacağı, Benan'ın içinde olması gereken ama bir gün bile kalamadığı karşı daire. Yasemin'e mesaj atıp anahtarı istedim.

Eve vardığım da en üs kata çıktım, anahtarı Yasemin'in şaşkın ve üzgün bakışları ile anahtarı elinden alıp,


"Beni görmedin, arayan soran olursa haberim yok dersin. Kafamı dinlemem lazım abicim." Dediğimdeb, boynuma sarılıp, yanağıma sıkı bir öpücük kondurdu,


"Seni kim üzdü bilmiyorum ama elime geçirince saçını başını yolacağıma emin olabilirsin." Dedi kaş çatarak.

Kız meselesi olduğunu imâ edip zarf atıyor hanım efendi, benim için yapmayacağı şey değil doğrusu,


"Saçının tek teline bile kıyamazsın Yasemin." dedim aslında ona ip ucu vererek,


Dudakları büküldü,


"O kadar çok mu seviyorsun abi? Çok mu güzel? Kim bu şanslı?" Dedi meraklı ışıl ışıl gözlerle.


Bıraksam sabaha kadar soru soracağına eminim. Onun için eve girdim.


"Söylediklerimi unutma prenses." diyerek kapıyı kapattığımda kendimle baş başaydım.


Sabahın ilk ışıklarına kadar salondaki koltukta oturdum, ne çözüm bulabiliyordum, nede ondan vazgeçmek yüreğime siniyor. Sabah kısacık daldığım uykumda bile gelinliği ile bana gelip kaderimiz bir bizim demesini bekledim. Hani kaderimiz birdi, neden gelmedi rüyama...


Ertesi sabah aynada şişmiş gözlerim, çökmüş yüzümle akşamın izlerini rahatça görüyordum.


Mecburen kahvaltıya inerken, yüzüme en sahte gülümsememi yerleştirip meraklı akrabalarla dolu kahvaltı masasına oturdum.

Tabağıma göstermelik bir şeyler ekleyip çayımı içmeye başladım. Herkesin keyfi yerindeydi. Meraklı uzak akraba Mukadder yenge her zaman ki gibi birilerinin çöpünü çatma derdindeydi. Özellikle de her türlü bahaneyle dikkatimi çekmesi için adeta reklamını yaptığı kızı Yelda ile benim.

"Eee Barlascım bu düğünde de yanlız mısın? Yoksa senin de birilerini dansa kaldırdığını görecek mi bu gözlerim?" Dedi sandalyeye iyice yerleşerek.


Yalancı yarım bir tebessüm sundum,


"Kısmet Mukadder yenge, bu düğün o düğün değil gibi." Dedim başımdan savmak için.


Beklediği cevabı almış olacak, bu kez hedefi annem oldu.

"Aaaa Nermin sen bu çocuğu evlendirmeyi düşünmüyor musun? Belli ki kendisi nasibini bulamadı." Dedi üstten bir tavırla.

Annem hiç sevmediği sohbete mecburen dahil olduğunda,

"Düşünüyorum elbette canım da, düşünce gücüyle olacak iş değil dediğin. Sevmek lazım, sevilmek lazım vakti gelince en güzeli nasip olur." Derken sıcacık gülümsedi bana.

Mukadder yenge ise kendi şarkısını söylemenin derdindeydi,

"Aşk meşk boş uğraşlar, bul şöyle boylu poslu, işli güçlü ailesini tanıdığın bildiğin birini zamanla severler birbirlerini. Nikahta keramet vardır, hem Barlas oğlumu ellere mi yem edelim değil mi yaa." Dedi kızına bakarak.

Annesinin dengesizliği yüzünden Yelda bile masada küçülüp kaybolmaya çalışırken, burdan gitmem lazımdı.

" Bana müsade Dağhan'ın yardıma ihtiyacı olur. Yanlız bırakmayayım." Deyip kalktım masadan.

Kapıya doğru yürüdüğüm de annem hemen arkamdaydı.


" Barlas sen aldırma annecim, Mukadder işte ne zaman lafını sözünü bildi ki. Hem belki Bena-" dediğinde sözünü kestim.


"O konu kapandı anne." Dedim yaramı açmasın diye.

Annem yüzümü avuçlarına aldı, yüzümün yorgun ifadesini yakından inceleyip,

"Sabaha kadar uyumayıp, o konu kapandı demekle kapmış mı oluyor." Diye sordu.

Olmuyordu...

"Sonra konuşalım mı anne? İnan son gücümle ayaktayım. Kardeşlerimin güzel gününü berbat etmemek için dik duruyorum" dedim açık açık.


Kalbimin üzerindeki yara izin olduğu yere elini koyup gülümsedi. Tam üzerinden öpüp,


"Allah'a emanet ol annem." dedi dolu dolu gözlerle.


Annemin zayif damarı bendim belki ilk göz ağrısı olduğum için, belki günlerce ölümün kucağında çırpınırken kapıda dualarla sığınmak zorunda kaldığı için. Ben de onun üzülmesini hiç istemiyordum da içim yangın yeriyken bu kadarı elimden geliyordu.


Başının üzerinde öptüm bende,

"Sende annem. İyiyim ben üzülme" dedim inanmayacağını bile bile.

Dağhanla buluşup düğün hazırlıklarına koşturduk, kafam biraz dağılsa da akşam onu görünce ne yapacağım hakkında en ufak bi fikrim yoktu.

Kuaförün kapısında beklerken, Dağhan'ın ne kadar heyecanlı olduğunu görmek güzeldi. En azından onlar mutluydu. Telefonum çaldığında arayan numarayı tanımıyordum. Açıp kulağıma götürdüm,

"Barlas" diyen sesde tanıdık bir iz bulamadım,


"Benim, siz kimsiniz?" Dedim


"Adil Seçkin." Deyip hatırlamam için zamsn verir gibi sustu.

Kısa bir hafıza yoklamasından sonra hatırladığım tek Adil ismine sahip kişi vurulduğum da hastanenin baş hekimi olan Adil beydi.

"Baş hekim Adil bey mi?"

deyince nefes sesinden güldüğünü anladım.

"Hatırlayacağını biliyordum." Dedi memnunca.

Bu adamın benimle ne işi olurdu ki? Benim düşündüğümü duymuş gibi devam etti,


"Seninle konuşmamız lazım, Benan ile ilgili."


Duyduğumu anlamam için zaman verdi sanırım. Benan ile ilgili benimle ne konuşacaktı ki.

"Adil Bey, ben gerçekten söylediklerinize bir anlam veremiyorum." Demekten alamadım kendimi.

"Biliyorum, şuan kapısında beklediğiniz kuaförün karşısında ki küçük çay ocağında seni bekliyorum." Dedi.

Başımı dediği yöne çevirmemle küçük taburelerden birine oturmuş ve söylemese asla tanıyamayacağım adamla göz göze geldik.

"Çok vaktini almayacağım telaşınız olduğunu biliyorum. Kafanda ki tüm soruların cevabı var." Dedi gözlerimiz kesişmişken.

Telefonu kapatıp Dağhan'a küçük bir işim çıktığını söyledim. Konu Sevinç olunca kuaförün kapısında sabaha kadar dikilmemiz çok uzak bir ihtimal değildi.

Karşıda ki çay ocağına giderken, hayatımın içine nasıl bir karmaşanın ekleneceğinden habersizdim.

Yarım saatlik konuşmamızın sonunda sabah ki halimi arar olmuştum. Duyduklarımı sindirmek zor, benden isteneni yapmak imkansızdı. Nasıl bir cehennemin içine düşmüştüm. Kafamda ki denkleme eklenen yeni bilinmeyenler benim boyumu aşmıştı. Nasıl çözüp çıkacaktım, nasıl zararsız atlatacaktık.

Tekrar kuaförün önüne geldiğim de kızların da işi bitmişti.


Kırmızı bindallısının içinde Sevinç'i gördüğün de Dağhan'ın nefes alamadığını hissettim, nutku tutulmuştu. Onların heyecanı bile beynimin içinde ki karmaşayı unutturmazken, bana sorarsanız iyi idare ediyordum


Dış çekim bitince salona geçtik. Davetliler gelmeye başlamıştı. Annelerin olduğu masada göz gezdirdim. Benan daha gelmemişti, Narin ve Gaye ittifakı yerlerini almış hatta fısır fısır konuştukları konuyu tahmin etmek zor değildi. Yasemin beni görünce yanıma geldi.

"Abi Benan abladan haberin var mı? Bugün kaç kere aradım açmadı." Diye sordu.

"Haberim yok Yasemin" dedim düşünmekten kaçarak.

Sesim sert çıkmış olacak ki, elindeki telefondan başını kaldırıp bana baktı,

"Mesaj yazmış şimdi, yoldaymış geliyormuş." Dedi.

Tepkisiz kaldığımı görünce,

"Abi iyi misin?" Diye sordu.

"Sence iyi miyim?" Dedim bıkkınca.

Artık insanlar bana soru sormasın halimden anlasın, iyi değilim.

Dışarı çıkıp köşe de sigaramı yaktım.

İçine çektiğim duman derdimden eksiltmiyordu, boş bir teselliden fazlası değildi. Biliyordum ama bile bile de kanıyordum.

Salonun önünde yavaşlayıp duran taksiden Benan inince biraz daha köşeye çekildim. Yanında kendi yaşlarında bir arkadaşı vardı. Onlar taksiden inip salona yürürken, bulunduğum tarafa gelen Bedirhan yanında ekürisi ile karanlıkta kalan beni fark etmeden kızları baştan ayağa inceledi.

"Oğlum kız dediğin kadar güzelmiş de eteği bir karış, ailen ile bu kız olur mu senin aklın alıyor mu?" Diyen gençin dedikleri ile Benan'ın mini eteğini fark ettim

Bedirhan'ın sesi netti,

"Evlensin giyemez kardeşim." Dediğinde sinirle söndürdüm elimdeki sigarayı

Arkadaşı alayla güldü,

"O da diyordu ki bir ağa gelse de beni konağına kapatsa."


Bedirhan sinsice gülerken, herşeyi düşünmüştü belli ki,


"Konağa kapatacağımı söylemem bende. Hem Boran ağanın karısı da samimi arkadaşıymış, olmayacak birşey değil yani. Burda öğretmenlik edeceğine, hanım ağalık etsin." Dedi asla karşısında ki kadına tercih hakkı sunmayan bir bencillikle.

"Sen sizinkilerle Bayram ağayı bir mi tutuyorsun? Gelini şirketin avukatı, bak Boran ağayı bile o bulup çıkarmış telefon sinyalinden. Sizinkiler gelini izin almadan konaktan çıkarmaz." Dediğinde ismi geçen kişilerin adını duymuş olsam da tek odağım Benan'dı.

Sabrımın sonuna yaklaşıyordum ki son cümlesi bardağı taşırdı.

" Ben Benan'ın aklını bir çeleyim de bırak konağı odadan çıkarır mıyım? Hele bu mini etekle Offff.... film fena koptu oğlum bende... " Dedi.

Esas film bende koparken arkasında olduğumdan bi haber şerefsizi geriye çektiğim gibi ağzının üstüne geçirdiğim yumrukla yere savurdum. Neye uğradığını şaşırırken, beni görmesi ile fena çuvalladığını anlamıştı, etrafımızda çığlık sesleri yükselirken,

"Kalk lan ayağa, kalk bakalım kimi nereden çıkarmıyormuşsun?" deyip yakasından kavrayıp tekrar ayağa diktim.

" Barlas abi yanlış anladın. " derken ağzının kenarından akan kanı, siliyordu.

Kendini kurtarmak için söylediği sözler umrumda olmazken, bir yumruk daha attığımda burnundan boşalan kanlar beyaz gömleğini ıslattı.

Yanındaki arkadaşı kanı durdurmaya çalışırken okkalı bir küfür daha savurup üstüne yürüdüğüm de önüme dikilen kişi Dağhan'dı. Olanı biteni anlamadığı üstüne büyük bir hayal kırıklığı yaşadığı gözlerinden okunsa da öfkemi yenemiyordum,

"Barlas ne bu halin?" Dedi bir eli beni tutmak ister gibi havada aramızda duruyordu.

Dönüp yerdeki kardeşine baktı.

"Ne oluyor lan burda?" Diye çıkıştı.

Başımı çevirdiğimde tirtir titreyen Sevinç ve onu tutmaya çalışan Benan'ı görünce sakinleşmeye çalıştım. Yerden kaldırmaya uğraştıkları Bedirhan'a döndüm,


"Abine anlat ne halt yediğini." Dedim itiraz kabul etmez bir tonda


Dağhan bir bana bir kardeşine bakıyordu. Yıllardır bekledikleri günü mahvetmek istemiyordum ama bu adamın aklında bunları kurarken daha fazla etrafta olmasına tahammül edemezdim

Sessizliğini korurken,

"Konuş yoksa ben söylerim" dedim kızların duymayacağı şekilde dişlerimin arasından.

"Barlas abi haklı ben terbiyesizlik ettim. O da haddimi bildirdi." Dedi tek çıkış yolunu kabullenerek.

Dağhan'ın bakışları beni bulduğunda,

"Bu herif hemen şimdi bu şehri terkedecek Dağhan." Dedim gözümü Bedirhan'dan ayırmadan. O pis gözleri bir daha Benan'a değse eceli olurum hiç acımam.

Kardeşinin biraz evvel yanında olan suç ortağına işaret etti.

"İkiniz hemen Mardin'e dönüyorsunuz. Burda ne olduğunun hesabını sonra soracağım." Dedi tek nefeste.

Dağhan'ın elini sırtım da hissettim.

" Sakinleşmem lazım, sen Sevinç'i yanlız bırakma."diyerek iki kez omzuna vurdum.

Onlar içeri giderken Benan bana doğru geldi, yumruk attığım elimi iki eliyle tutup,

" İyi görünmüyor, içerde bi bakalım mı? " Dedi biraz çekinerek

Yüzüne baktığımda gözlerinde ki endişe ve şevkat karışımı ile öyle güzel bakıyordu ki, herşey silinip gitti aklımdan. Ne Melih umrumdaydı, ne de bugün öğrendiklerim. Sadece elini tutup buralardan gidesim vardı.

"Elim iyi Benan." Dedim sakin bir sesle.


O benim elim kanıyor sansa da elimdeki kan Bedirhan'ındı


"Olsun gel içerde yıkayıp bir bakalım." dedi sesinin en güzel tonuyla

"Olur doktor hanım." dediğimde elimi bırakıp içeriye yürüdü. Derin bir nefes alıp onu takip ettim. Gelin odasının kapısına geldik, ellerinde büyük tüylü yelpazeler olan dört kız ortaların da Sevinçle içerden çıktılar.

Kuzenim gözlerin de korktuğunu belli eden titremeyi gördüm o an. Kızların arasında çıkıp yanıma geldiğin de,

"Özür dilerim." dedim.


Gülümseyip sarıldı,


"Sen vurduysan hak etmiştir." dedi sadece benim duyacağım şekilde.


"Yine de kendimi tutmalıydım, bugün için ne çok beklediğinizi biliyorum." Dedim yaptığım haklı da olsa yersiz denk gelmişti.


Dağhan yanımıza geldi,

"Kendi de söyledi zaten, Barlas hak etmese yapmazdın." Dedi kardeşindense bana güvenerek.

Bu akşama gölge düşürseydim çok üzülürdüm ama Bedirhan'ı elime geçse bir bu kadar daha dövsem içim soğumazdı.

Onlar organizasyon grubunun içinde salona doğru yöneldiğinde, Benan,

"Barlas hadi eline bakalım artık." Deyip sanki onu unutmuşum gibi kendini hatırlattı.

Gelin odasındaki lavaboda ellerimi yıkarken beni elindeki kağıt havlu ile bekliyordu, musluğu kapattığımda elindeki kağıt havluyu almak için uzandım. O ise ellimi sol elinin içine alıp dikkatle kuruladı, yara var mı diye kontrol etti, benim için ona bu kadar yakın olmanın ne kadar zor olduğuyla ilgili en ufak bir fikri yok gibiydi. Elimin iyi olduğundan emin olunca bana kirpiklerinin altından baktı,

" Sen kolay kolay birine yumruk atacak kadar kontrolü kaybetmezsin. Hele de Sevinç ve Dağhan'ın bugüne ne kadar zor geldiklerini bilirken." dediğinde bu konuşmanın nereye gideceğini kestiremiyordum, dediği doğruydu böyle bir günde kavga çıkaracak son kişi ben olurdum,

"Hepimiz insanız Benan bi anda kontrolümü kaybettim." Dedim daha fazla sorgulamasın diye

Elindeki peçeteyi alıp çöpe attım. O ise şüphelendiği şeyden emin olmuş gibi


"Bedirhan ve yanındaki arkadaşı, içeri girerken bize bakarak konuşuyordu." dedi soru dolu gözlerle bakarken,


"Hadi içeri geçelim arkadaşın da seni merak eder." diyerek geçiştirmeye çalıştım.


"Aklımı yok sayarak kendinle çelişiyorsun, Sevinç kına kadınlar arasında olucak deyince rahat hareket ettim. Bu kıyafetle buraya gelmem hataydı." dedi.


"Aklını yok saymıyorum, değmeyecek insanlar için canını sıkıp, üzülme istiyorum." Dediğimde gözleri tereddütle gözlerimi buldu. "Sen kimseye göre hareket etmeyeceksin, haddini aşana ben haddini bildiririm." Diyerek konuyu kapattım.

Sanki had bildirmeye haddim varmış gibi...


Gülümsemesi içimde ki efkarı dağıtırken, hem yıkıp hem ilaç olmasına alışmıştım sanırım,


"Anlaştık mı?" dedim sesimin en sakin tonuyla,


"Anlaştık." dedi sesi sadece şu anı kastetmiyor gibiydi. Söylediklerim sanki benden duymayı istediği ama emin olamadığı şeylermişçesine rahat bir nefes aldı,


"o zaman ben içeri geçiyorum." Dedi kapıyı işaret ederek.

"İyi eğlenceler hoca hanım." Dedim şakaya vurmak en iyisiydi. Başka türlüsü herşeyi elime yüzüme bulayacaktı.

"Teşekkür ederim Müdür Bey. " Dedi o da bana uyarak.

ikimizin de tereddütlü hâli onun salona geçişiyle son buldu.

Kafam çorba olmuş halde dışarı çıktım. Benan'ın hareketlerini yanlış yorumlamış olamam. Her zaman koruduğu mesafesi, arkadaşlık hatırlatmaları bağ evindeki konuşmamızdan sonra ortadan kalktığı gibi bakışlarında ki değişimi de fark ediyorum. Biraz evvel giyimi yüzünden kavga ettiğimi düşünüp, kıyafetleri konusunda çelişkiye düşmesi bile büyük bir adım. Benim bildiğim Benan dünya üstüne yürüse kendinden taviz vermez hatta inada bindirir. Yanlız üzerindeki nasıl yakışmış... Omuzlarından dökülen saçları. Allah'ım aklıma mukayyet ol yarabbi...


Hanımlar içerde eğlencenin dibine vururken, bizim ekip gelin odasında sohbete dalmıştık. Ta ki yelpazeli kızlar bizi kovana kadar. Kına yakılacağı için hazırlığa başladıklarında Gaye, Narin, Yelda, Canan, Yasemin, Benan ve tanımadığım bir o kadar daha insan odaya dolmuştu. Kendimizi dışarı zor attığımızda Dağhan elinde bir davulla geliyordu.


"Hayırdır Dağhan?" Dedim bu halini koskoca ağa oğluna yakıştıramayarak.


"Sevinç çok istedi davul çalarak içeri gireceğiz." Derken o olaya benim baktığım yerden bakmıyor gibiydi.

"Çoğul konuşurken inşallah kastettiğin kişi ben değilimdir kardeşim." Dedim bu kez kendi derdime düşerek.


"Oğlum sağdıç sensin herhalde senden bahsediyorum." Dedi beni şok ederek


Arkasından elindeki davulla gelen Hakan'ı gördüğünde ciddi olabileceği ihtimali karşımda duruyordu.


"Sağdıç olurum dedim, davul çalarak kınaya girerim demedim." Deyip tavrımı net bir şekilde ortaya koydum.


"Kardeşim davul çalarken, gönülde çalarsın belki." Deyip göz kırptı.


Bugün fazla neşeliydi,

"Davulcuya kaçacak bi tek Sevinç vardı onu da sana verdik Dağhan ağa." Dedim bende ona uyarak.


"Söylemezsem!" dedi tehditkar bir ifadeyle,


"Sen söyleme ben söylerim, koskoca adama davul çaldıracak bizim cadı." Deyip omzuna vurdum.

"Seni de görürüz Barlas, nasıl olsa elime düşersin." Dedi meydan okuyarak.

Benan davul çal dese çalar mıyım?

İşte olay o ki Benan böyle bir şey demez, hatta böyle şovlardan hiç haz etmez. Bende o yüzden yanığım kendisine...

İçerden çıkan hanımlarla kına devam ederken, Sevinç'in eline kına yakıldıktan sonra Dağhan ve peşinde mahallemizin davulcusu Hakan içeri girdiler.

İçeri de eğlence vites yükseltirken gözüm onu arıyordu,

Gözlerine bakınca deryayı gördü

Sevmeyi, sevilmeyi onunla bildim

Gülünce gözlerini, saçının her telini

Tutunca ellerini, ölesim gelir, ölesim gelir

Ölesim gelir, ölesim gelir

Ölesim gelir

Bu nasıl sevmek, bu nasıl gülmek

İnsan değil bu sanki bir melek

Allah, Allah, Allah, Allah bu nasıl sevmek?

Allah, Allah, Allah, Allah bu nasıl gülmek?

Allah, Allah, Allah, Allah bu nasıl sevmek?

Allah, Allah, Allah, Allah bu nasıl gülmek?


Annemlerin olduğu masanın arkasında kalabalıktan uzaklaşmış Yasemin ve Benan'ın dans ederek şarkıya eşlik ettiğini gördüm. Öyle kopmuşlardı ki kendilerini izleyen Gaye ve Narin'in bakışlarından bi haber göz göze Allah Allah Allah kısmını söyleyip çoşuyorlardı. Hatta annem de onları izleyip alkışlıyordu. Annem, Yasemin ve Benan üçünün mutlu olduğu, bir arada göründükleri her kare kıymetliydi benim için, çok sevdiğim biri eksik olsa da...


Daldığım yerden kulağımın dibinde çalınan davul sesiyle çıktım. Başımı çevirmemle Hakan ile göz göze geldik.

"Kusura bakma abicim, sağdıç olunca başına gelecek bunlar, pamuk eller cebe at bakalım bahşişimizi..." Dedi yaptığı işin hakkını vererek.

Cebimden çıkardığım paraları o tokmağı vurdukça üzerine bıraktım. Allah damat olarak da bahşiş dağıtmak nasip etsin inşallah diyerek yine kendime gaz verdim. Düğün görünce imreniyor insan hele de ezelim yanı başımdayken.

Benan ve arkadaşı, masadan vedalaşarak kalkıp Sevinç'in yanına geçtiler. Yasemin, Canan ve Sevinç ile güzel bi takım olmuşlardı. Keyifli vakit geçirdikleri ve kısa zamanda iyi anlaştıkları çok belli.

Onlar salondan çıkarlarken karşılaştık, tabii ki tamamen tesadüftü...

Benan beni arkadaşı Deren ile tanıştırdığın da onları eve bırakmayı teklif ettim. Arabaya doğru beraber yürümeye başladık. Arkadaşının telefonu ile meşgul olduğundan emin olan Benan,

"Barlas." dedi kısık tuttuğu sesiyle,

Yürümeyi bırakıp ona döndüm. Aramızdaki mesafeyi azaltıp fısıltı ile konuşmaya devam etti,

"Yardımına ihtiyacım var." Dedi.

Şaşkınlıkla kaşlarım havalandığında,

"Eve gitmiyoruz, aşağı sokaktaki parka gideceğiz ama Deren fark etmemeli." Diyerek arkadaşını kontrol ederek konuştu.

Duyulmamaya o kadar odaklanmıştı ki, neredeyse kulağıma konuşur haldeydi. Düşünme yetimi kaybetmeden ondan uzaklaşmalıydım. Deren'in bize dönmesi ile mesafemizi artırdı,

"Büyük park mı?" dedim onun gibi fısıltıyla.

"Evet." Dediğinde anlaştık diyerek baş parmağımı kaldırarak onayladım.

Hayır olsun bu saatte parkta ne işimiz var ki demedim. Hâlâ kulağımda nefesinin sıcağı varken mantık bana uzaklardan el sallıyordu.


Arabaya bindiğimizde Deren oldukça neşeliydi.


"Çok güzel bir akşamdı, uzun zamandır düğüne gitmemiştim." Dedi.

Benan arkasına dönüp ona bakarak konuşmaya başladı

"Eğlenmenize sevindim doktor hanım." Deyince,

"Özellikle damadın davulla geldiği kısma bayıldım. Herkesin yapacağı şey değil, çok seviyor gelin hanımı gözlerinden belli." Dedi Deren.

Benan manalı bir çıkarım yaparak,

"Demek damat beyin davul çalması sizi çok etkiledi Deren hanım bunu Melih'e söyleyelim. Gerçi adam müzisyen istersen orkestra ile gelir kınaya." deyip kahkaha attı.

Duyduğum şeyi doğru anlamamış olmayı umarak başımı hızla Benan'a çevirdim.

"Aaa ben söylemedim sana değil mi? Deren hanım, Melih Beyin uzatmalı sevgilisi." Dediğinde içine kova kova buzlu sular döküldü.

Ahhh beee güzelim, şunu kınanın başında söylesen de ömrümden eksiltmesen olmaz mıydı? O zaman dün Melih ile konuşan Deren'di. Benim kadar bahtsız bir bedevi daha dünya üzerinde yoktur herhalde.

Sevin bakalım Barlas, bugün öğrendiklerinden sonra hâlâ umutlusun ya, kandır bakalım kendini.

Ben kafamda hesaplaşmamı bitirmeden parktaki ışıklandırılmış ağaç dikkatimi çekti, dikkatli baktığımda önünde mumlarla süslü bir masa, yanında kendine has tarzıyla şık giyinmiş Melih hoca.

Arabayı tam yanında durdurdum. Deren elleri ile açık kalan ağzını kapatırken, Benan elindeki telefonla bu anları kayıt altına alıyordu.

Arkadaşının mutluluğunu öyle çoşkulu yaşıyordu ki, onun heyecanını izlemek için bile burada olmaya değerdi.

Melih gelip Deren'in kapısını açtı, elini uzattığında arabadan inmesine yardımcı oldu. Elini sıkıca tutup masaya doğru yönlendirdi. Masanın bulunduğu kısım çim olduğudan ince topuklu ayakkabısı ile yürümekte zorlanan Benan bir de çekim yapmaya çalıştığı için dengesini zor sağlarken, sol elini tutup koluma taktım. Şaşkın bakışları bir saniye beni bulsa da hızla işine odaklandı. Kolumdaki eli daha sıkı tutunurken masaya yaklaştık.


Kalp şeklinde bir pasta, etrafında mumlar kocaman bir gül buketi, ışıklandırmalar derken çokça emek verilip hazırlandığı belliydi. İlgimi onlara vermeye çalıştığımda Melih,


"Seninle tanıştığımız günden beri hayatım da öyle çok şey değişti ki Deren; düşüncelerim, yapmak istediğim meslek, yaşamak istediğim şehir, sevdiğim şarkılar..."

Derince nefeslenip devam etti,

" Bir tek şey değişmedi, seni her gördüğümde deli gibi atan kalbim. Telefonum çalarken adını ekranda gördüğünde bile iptal olan aklım..."

Elini bırakıp bir adım uzaklaştı,

" Her sabah sana bakarak uyanmak istiyorum, seninle didişerek kahvaltı etmek, günü seni özleyerek bitirip, kapısını senin açtığın evimize koşar adım gelmek...."

Dizinin üzerine çöküp elindeki yüzük kutusunu açtı,


"BENİMLE EVLENİR MİSİN?


Deren'in gülerken ağlayan hali bana garip gelse de,


"EVETTT!"

Deyişiyle Melih rahat bir nefes aldı, yüzüğü sevdiği kadının parmağına takıp ayağa kalktığında dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Ben bitti sanarken devamı gelen öpüşme ile Benan çekimi kapatıp başını öne eğerek bi eliyle gözlerini kapattığında. Bu hali izlemek çok keyifliydi, ortamda az olan ışıkta bile yanaklarının kızardığı belli oluyordu. O utandı ben seyrettim, Melih ve Deren çok rahattı. Benan'ın yanında ilk defa öpüşmüyorlardı belli ki. Benim yanımda olduğu için renkten renge giriyor oluşu pembe yanaklarından öpme isteği uyandırsa da ben şeytana uymadım.

Nihayet bizi hatırlayan çift zor da olsa ayrıldığında, pastanın, yüzüğün hatta her ayrıntının fotoğrafını çektiren Deren'in amacını anlayamamıştım.


Pastadan birer dilim yedikten sonra, tebrik edip yanlarından ayrıldık.


Arabaya bindiğimizde,

"Barlas, bu ikisi biraz fazla rahattır. Seni de burda olmaya mecbur bıraktım kusura bakma." dedi mahçupca.

"Ben hayatımdan memnunum Benan, hem bir evliliğin kuruluşuna şahit olduk fena mı?" Dedim anlamazdan gelerek.

"Bilmiyorum ki, yani video çekimi yapmamı istedikleri için çektim ama açıkçası bu kadar özel bir anı neden başkaları ile paylaşmak ister ki insan? Yüzükten, pastaya herşeyi yarım saat sonra instgramdan paylaşacak olması bana doğru gelmiyor." Diyerek kafasında ki soru işaretlerini benimle paylaştı

"Onları paylaşmak için mi çektirdi?" Derken gerçekten şaşkındım.

"Bak sana da tuhaf geldi. Eşinin seni seviyor olduğunu senin bilmen yeterli olmalı bence, dünya'ya ilan etmeye çalışarak neyi ispat etmek istiyorlar anlamıyorum." Dediğinde benimle bunları konuşuyor olması inanılmaz keyifliydi.

"Sen davul çalan damatta istemezsin?" dedim zarf artarak.


Yüzünü ekşittiğini anlık attığım küçük bir bakışla yakalandım,


"Kesinlikle istemem, yapana karşı değilim eğlenceli oldu fakat bana ters." Dedi tahminlerimi doğrulayarak.

Apartın önüne geldiğimizde,

"Düğün de neleri sevmediğini de yarın akşam dinlenmek isterim." Dedim.

Gülümsemesi yüzünde büyüdü,

"İyi geceler Barlas." Deyip indi arabadan

"Tatlı rüyalar Benan." Dedim dün geceme kıyasla çok çok keyifli sesimle.


Nasıl gidiyor hikâye arkadaşlar?


 

 

 

 

 

 

 

 


Loading...
0%