@zamansizim84
|
Barlas'tan, Ertesi sabah hem mutluluktan, hem karmaşadan uyuyamamış bedenimin, nerden bulduğunu anlamadığım bir enerji ile yataktan kalktım. Sabaha kadar dönüp durmuştum ama içimde kabına sığmayan bir mutluluk vardı. Hızlıca giyinip aşağıya indiğim de, Benan'ı bir an önce görmek için acele ediyordum. Karşımda arabama sırtını yaslamış olarak beni bekleyen bir Adil bey görmeyi beklemiyordum. Benim şaşkınlığım ona komik gelmiş olacak ki gülümseyerek, "Günaydın Barlas" dedi. Kaşlarım çatılırken, "Günaydın demek için bu saatte burda olmadığınızı tahmin ediyorum." Dedim zaman kaybetmeden. "Sana Benan'dan uzak dur demiştim, ama pek dinlemiş görünmüyorsun." Diyerek bana istediğimi verip direk konuya girdi. "Bakın Adil Bey..." dediğim de sözümü kesti. "Arabada konuşalım, burası bunları konuşmak için uygun değil." dedi ciddileşerek. Bütün neşem kaçmış bir şekilde arabanın kumandasını dokunup kapıların kilidini açtım. Yanımdaki koltuğa oturduğunda, "İlk olarak Benan'ı arayıp okula gelmeyeceğini söyle." Dedi tavizsiz. Emir vererek konuşması canımı sıkarken, " Bunu yapmayacağım Adil bey, Benan'ın haberi bile olmadan onun üzerinden bu operasyonu yönetemezsiniz." Diye çıkışım karşısında bir an duraksadı, " Sana arkadaşlarının katillerini bulma şansı veriyorum Barlas. Üstelik bu kafayla devam edersen, Benan'ın sevdiği mesleğini yapmasına da mani olacaksın. Ailesi bu nişanın bozulacağına emin olursa, asaleti tasdik edilmeden memuriyetten artıracaktır. Bencilce hareket ediyorsun ve bunun sonun da ikiniz de çok şey kaybetmiş olacaksınız." diyerek evveli gün ki gibi üstü kapalı konuşarak beni zapt etmeye çalıştı. Dedikleri o gün konuştuğumuz konular olsa da, içimde ki aşık adam bunları unutmayı tercih etmişti. " Ben Benan'ın o adamla evlenmesine asla müsade etmem. Dediklerinizin büyük kısmı sadece komplo teorisi iken benden beklediğiniz şeyleri yapmam imkansız." Diye rest çektim. O ise bu çıkışa hiç aldırmadı, "Sadece Benan'dan uzak dur. Dün ki düğün de tam bir çift gibiymişsiniz. Göz göze dans etmeler falan, işler ilerlemiş." dediğinde uslübü alaycıydı. "Adil bey, ileri gidiyorsunuz." Dedim en özel anımı böyle anamazdı. Sesim sert ve yüksek çıkmıştı. Dudak büktü bu tavrıma, sakince telefonundan bir video açıp elime tutuşturdu, "İzle bakalım nasıl insanlarla karşı karşıyayız." dedi tüm ciddiyetiyle, Telefonda ki adam o gece Umut ve askerlerin kaldığı apartmanın adresini Zerrin hanım'dan aldığını. Kızına zarar vermelerini, hatta dağa kaldırmalarını istediğini anlatırken ben akıl sağlığımı korumakta zorlanıyordum. O geceyi düşündükçe sadece Benan'ı bulmak için didik didik aradıklarını hatırladım. Hedef Umut değildi, onu sadece yaralamak derdindeydiler. Benim düşüncelere daldığımı görünce telefonundan ikinci bir kayıt açtı, Bu kez izlediğim video o gece Umut'un naklini yapan ambulansın zaten bir gün önceden Hakkari'ye gelmiş olduğunu gösteriyordu. "Barlas, Benan ailesi için sadece bir piyon onu harcamaları an meselesi. Sadece bu nişan onu satranç tahtasında kıymetli hâle getiriyor." deyip arabadan inip ilerde kendini bekleyen araca binerek uzaklaştı. Beynim durmuştu, Sedat, Yiğit Alp ve Arif o gece ölmüşlerdi. Ve bu saldırıyı planlayanlar Benan'ın ailesi ile iş birliği içindeydi. Telefonumu cebimden çıkarıp Benan'a okula gelemeyeceğime dair bir mesaj yazdım. Bunları ona anlatamazdım, ne olursa olsun ailesiydi o insanlar. Timin hepsini çok severdi Benan, Ceyda'nın hamile olduğunu öğrendiğinde ne kadar ağladığını yıllar sonra Ceyda'dan dinlemiştim. Bir şehidin, babasını hiç görmeyen oğlu Alparslan'ı her fırsatta ziyaret ettiğini biliyordum. Hiç bırakmamıştı Ceyda'yı. Şimdi bunlara sebep olduğunu düşünüp kendini suçlardı. Peki ya ben ne yapacaktım, dün akşamdan sonra ondan nasıl uzak duracaktım. Arabayı evden uzak bir yere park edip saatlerce düşündüm, ne yapacağımı bu işten en az zararla nasıl çıkacaktık. Benan ailesinin nasıl insanlar olduğunu biliyor muydu? Bencil, evlatlarını bile kendi çıkarları için harcayacak insanlardı ama terör örgütü ile iş birliği yapacak kadar kötü olduklarından habersiz olmalıydı. Benan'dan Sabah büyük bir heyecanla kalktım yatağımdan yüzümdeki aptal sırıtışı engelleyemiyordum. Barlas'ın karşısına çıkmadan kendine gelsem iyi olacaktı. Kendime sert bir kahve yapıp hazırlanmaya başladım. Koyu lacivert bol paça Jean pantolonumun üzerine toprak tonlarında bir badi giyip yeşil bleyzer ceketimi yanıma aldım. Saçlarıma iri dalgalar verip açık bıraktım. Güzel bir zincir kolye ile kombini tamamladım. Hafif yaptığım makyaj ile hazırdım. Telefonuma gelen mesajla Barlas'ın gelmiş olduğunu düşünerek kapıya doğru yürüdüm. Fakat mesaj beklediğim içerikte değildi. Okula gelmeyeceğini yazmış, doğru düzgün bir açıklama bile yapmamıştı. Yüzüm düşerken, geç kalmamak adına taksi çağırıp aşağı indim. Barlas gelmeyecek olsa bile daha erken haber verir ve mesaj yazmaz arardı. Kötü birşey mi gelmişti ki başına, telefonumu çantamdan çıkarıp aradığım da cevap vermedi. Bana yakınlaştığı için pişman olmuş olabilir miydi? Belki de evine varıp anılarına dalınca yanlış bir rüzgara kapıldığını düşünmüştü. Böyle ise biz yan yana nasıl devam edecektik. Bugün kaçsa yarın karşılaşacaktık. Kalbimde çok büyük bir sızı hissettim. Ben ne ara bu kadar bağlanmıştım ki Barlas'a. Okula geldiğim de Müdür bey Barlas'ı sorunca ona dahi haber vermemiş olması daha çok moralimi bozmuştu. Öğlene kadar olan derslerime girip eve geldiğimde fena dağılmıştım. Ne heveslerle başladığım gün, nasıl bir hayal kırıklığına dönüşmüştü. Güzel bir film bulup abur cuburlarla televizyonun karşısına geçtiğimde tam depresyona giriş tadındaydım. Aklımı izlediğim filme veremezken, beni anlayacak birileri ile dertleşmeye ihtiyacım vardı, telefonumu bulup Derya'yı aradım, birkaç kere çaldıktan sonra açılan, telefonda sesi oldukça kötü geliyordu. Ben ondan destek almak istemiştim ama sanırım, onun moralini düzeltmek zorunda kalacaktım. "Benanımmm" dediğinde sesi ihtiyaç dolduydu. "Deryam nasılsın?" Derin bir nefesi içine çekti, "Yalnızım." Yalnızlık Derya'nın en bilmediği duygu. Şahane bir ailenin, biricik kızı. Annesini erken kaybetselerde sımsıkı birbirine tutunmuş kardeşler, evlatlarına kendini adamış bir baba ve erken yaşta annesinin boşluğunu üstlenmek zorunda kalan Derya. Dost acı söylerdi değil mi o zaman sıra bendeydi. O bugüne kadar bana çok destek olmuştu, " Bende yalnızım Derya hemde yıllardır. Tam gerçek bi aile buldum dedim. Sıcacık kocaman bi aile. Onu da çok gördüler. Derdine dert katayım diye söylemiyorum. Şunun farkında olman lazım. Senin dönüp dolaşıp kollarına sığınabileceğin gerçek bir ailen var. Yalnız değilsin sadece ilk defa onlardan bu kadar uzaksın." Kısa bir sessizlik aramızda aslı kaldı, doğru söylediğimi en iyi o biliyordu, "Tek bir cümle de bütün derdimi anlayıp şifa oldun deli kız." Dedi şakaya vursa da doğru söylediğimi onaylayarak. Benim esas merak ettiğim soruyu sormam lazımdı. Nasıl açılmayan kapıları açılmış. Kısacık zaman da evlilik kararı almıştı. "Derya bunu bir kez daha sormayacağım. Kocanı seviyor musun?" Güldüğünü hissettim ama histerik bir gülüştü. "Sevmesem canım yanmazdı değil mi? Yıllardır kimseye açmadığım kapılarımı ona da açmasaydım keşke. Benan, aşık olduğunu anladığın zaman arkana bakmadan kaç güzelim" diye akıl verdi, çok geç kaldığını bilmeden. "Kızım kime aşık olacağım, sevdasının arkasında duran adam mı kaldı?"dedim hiç üstüme alınmayarak. Sonuçta bir günde kaçırmıştım Barlas'ı. "Kız Derya, seni abimin ahı mı tuttu ki acaba?" dedim konuyu değiştirerek, "Offf Benan iki dakika ciddi ol da derdimi yanayım." Diye çıkıştı. "Çok ciddiyim, evlendiğini duyduğundan beri mecnun gibi. Şu halini duysa o konağı başlarına yıkar." Dedim Umut'un Derya takıntısını bilen biri olarak. Birden ciddileşti, "Sakın Benan, ben Boran'ı çok seviyorum. Umut'un boş hayaller kurmasına sebep olma." dediğinde gerçekten aşık olduğunu anlamıştım. Bende onun gibi ciddi bir tonda cevap verdim. "Biliyorum Derya. Sen ona hiç umut vermedin ama gönül ferman dinlemiyor işte. Kendisi kalp doktoru ama kendi kalbine hükmü geçmiyor sen de onu anla." Dedim abimin halini de kabullenerek. "Alıştın mı Kayseri'ye?" dedi konuyu değiştirmek için. "Alıştım canım. Yıllardır kurduğum hayal gerçek oldu. Kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor olmak çok güzel."dedim. "İlk fırsatta seni ziyarete geleceğim" dediğim de onu ne kadar çok özlediğimi düşündüm. Vedalaşarak telefonu kapattık. Hayatımda Derya kadar güçlü bir kadın görmedim ve şuan en merak ettiğim şey ise aşık olduğu adam. Umut'a bir şansı bile çok görürken, bu adam da ne bulmuş olabilirdi ki. Zeynep'in ailesinin yaşadıkları toprakların düzenine karşı çıkan bir yapısı olsa da, sonuçta ağalık düzeninin içindeydiler. Abisinin ölen karısına olan bağlılığını çok kez dinlemiştim Zeynep'ten, bu Boran ağa arkadaşımı üzerse karşıma çıkmasın. Kendi içimde çözemediğim sorular, bulamadığım cevaplarla koltuğun üzerinde uyuya kalmışım, gözlerimi açtığım da telefonuma baktım, Barlas'tan bi arama yada mesaj bekliyordum hâlâ. Aradığımı bulamadığım telefonu koltuğa attıp kalktım yerimden. Yüzümü yıkayıp tekrar salona geldim. Akşam olmuştu daha doğru düzgün yemek bile yememiştim. Kendime tost yapmak için malzemeleri çıkardığım sırada kapı çaldı, Gözetleme deliğinden baktığımda Barlas'ı görmeyi beklemiyordum. Kapının ardın da kala kaldım, yüzleşmeye hazır mıydım? Belki de bizden olmaz Benan zorlama demek için gelmişti. Bir mesaj atmayı bile gerek görmeyip kapıya gelmesinin nasıl bir anlamı olabilirdi ki. İç hesaplaşmam uzun sürmüş olacak, kapının tekrar çalması ile kendime geldim. Kapıyı açmamla karşı karşıya geldik, yüzünde çözemediğim bir ifade vardı. Çaresizlik demeyi yakıştıramasam da, buram buram çaresizlik akıyordu gözlerinden. "Gelebilir miyim?" dediğinde silkelendim. İçeri girmesi için geri çekilip yol verdim, peşi sıra kapıyı kapattım. Kapının önünde aramızda iki adım mesafe karşılıklı öylece duruyorduk. Emin olmuştum, bu başlamadan biten bir ilişkinin kapanış konuşması olacaktı. Dolmak için çabalayan gözlerimi zorlukla bastırdım. Başımı kaldırıp ona baktığım da gözlerinde titreyen damlaları görmeyi beklemiyordum. Ben daha bu şaşkınlığı üzerimden atamadan, o aramızda ki iki adımlık mesafeyi hızla kapattı. Kollarının arasına sımsıkı sardı beni. Beynim anın şokunu atlatamazken, göğsüne yaslanan başıma defalarca öpücük bıraktı. Hayatımda şu yaşadığım andan daha huzurlu, daha güvende hissettiğim bir an olmamıştı. Kollarımı beline sararken daha çok sokuldum sıcağına. Heybetli bedeninin içinde minicik kalmak garip bi şekilde hoşuma gitmişti. "Benan..." dedi yalvarır gibi... "Barlas sen iyi değilsin, birşey mi oldu?" diye bildim başım göğsünde etrafım kolları ile sıkı sıkı çevriliyken boğuk çıkmıştı sesim. "İyi değilim, kokuna ihtiyacım var böyle kalsak olur mu?" Dedi yıkık dökük... Kaldırmaya çalıştığım başımı tekrar göğsüne yasladım. Kokusunu içime çektim derin derin. Cevap vermedim gerek de yoktu zaten sıkılaşan kollarım en güzel cevaptı. Kalbinin ritmini dinleyerek kaç dakika geçti bilmiyorum. Başımın üzerine derin bir öpücük kondurduğunda, yavaşça ayrıldı bedenlerimiz. Gözlerime baktı, "Konuşmamız gereken konular var." Dedi gözlerini kaçırarak. Gözlerimi kısıp, "Barlas beni korkutuyorsun, kötü birşey mi oldu?" dediğimde elimden tutup salona getirdi beni, koltuğa birbirimizi görecek şekilde oturduk. Bütün bedenimi ona dönüp sol ayağımı altıma alarak yan oturdum. Gözlerine diktim bakışlarımı, derin bir nefes alıp konuştu, "Benan, bana güveniyor musun?" Gözlerim mümkünmüş gibi biraz daha kısıldığın da, "Bu nasıl bir soru Barlas?" dedim şaşkınlıkla, Gözlerimin en derinine baktı, "Cevabının, hayatımızı şekillendireceği bir soru." Dedi. Öyle yorgun bakıyordu ki, göz altları kararmış, bitkin bedenini zor taşır haldeydi, "Yemek yedin mi?" dediğim de duraksadı. Muhtemelen zaman kazanmak için sorduğumu düşünüyordu fakat öyle değildi, "Kahvaltı bile yapmadım." dedi kollarını bacaklarına dayayarak öne eğilip başını ellerinin arasına aldı, "Barlas şaka mı yapıyorsun? Saat akşamın dokuzu." Dedim şok içinde. Duruşunu bozmazken başını iki yana salladı. Hızla iki tost hazırlarken, çay demleyip kahvatılıkları çıkardım. Ben bunlarla uğraşırken o sakin bir tavırla beni izledi, her ne konuşacaksa ağırlığı altında eziliyor gibiydi. Fakat yanımda olmaktan mutlu olduğunu gözlerindeki ifadeden anlamamak mümkün değildi. Önündeki sehpaya hazırladıklarımı bırakırken, "Şimdi konuşabiliriz." dedim yine karşılıklı olacak şekilde oturdum, Yemeğine elini bile uzatmazken, gözlerimin içine baktı beklenti ile, "Bana güveniyor musun?" dedi tekrar. Sanki hayatının en önemli sorusuymuş gibi, "Güveniyorum tabi ki Barlas o nasıl bir soru?" dedim kendimden emin. O bakışını hiç bozmadı, "Sana hiç bir açıklama yapmasam da dediklerimi yapacak kadar, sorgulamadan sırtını bana yaslayacak kadar güveniyor musun?" Dedi bu kez. Bu basit bir soru değildi, arkasından geleceklerin ön hazırlığıydı. Kapıda ki dağılmış hali nasıl bir çıkmaza düştüğünün yansıması gibiydi. Peki ben ona koşulşuz şartsız sırtımı yaslayacak kadar güveniyor muydum? Şimdiye kadar bana bir tek o güvenmişti, Umut bile burda devam edemeyip geri döneceğimi düşünürken Barlas her zaman arkandayım dememiş miydi? Derya'dan başka kimse ile konuşamadığım şeyleri Barlas'a ne kadar kolay açmıştım. Ben iç muhasebemi yaparken onun gözleri benim üzerimdeydi. Belli ki cevabımdan tedirgindi. "Barlas hayatım boyunca ilk güvenmem gereken kişiler ailemken, ben onların yanında hiç bir zaman kendimi güvende hissetmedim." dediğimde, önce bu durumu bilmesini istiyordum. "Hayatım da ilk defa biraz evvel sana sığındığım da huzurluydum. İlk defa kendimi gerçekten güvende hissettim. Uzanacak her elden sakınacağını biliyorum. Ben sana güveniyorum." Dedim tüm soru işaretleri dinsin diye. Yüzünde ki gergin ifade bir nebze olsun azalırken, daha da şaşıracağım bir soru geldi bu kez, " Ben korkak bir adam mıyım Benan?" Dediğinde bu kez kaşlarımı çattım. Bu sorularla nereye varacaktık? Bunları sormasına sebep olacak birşey mi yapmıştım? " Sana bu soruları sorduracak bir sözüm mü oldu? Bilmeden seni kırdıysam özür dilerim." dedim tüm samimiyetimle ama benim bakışlarıma da kırgınlık yer etmeye başlamıştı. Aklımdan dünden bu güne yaşananlar geçerken, dün akşam kapımdan mutlulukla ayrılan adam bir gecede nasıl bu hale gelir anlayamıyordum. "Hayır sen hiç birşey yapmadın. Konu ne sensin ne de benim Benan. Bizim dışımızda, sana anlatamayacağım konular var ve senin beni yanlış anlamandan deli gibi korkuyorum." Dedi. Söyledikleri içimi biraz rahatlasa da kafamı daha çok karıştırmıştı. "Benim yanlış anlamamdan korktuğun kısmı es geçersek, sen hayatımda gördüğüm en cesur insansın Barlas. Eğer duymak istediğin buysa senin korkaklık edeceğini düşünecek son kişi ben olurum." Dedim. Kurşunların önüne atlayan bir adama korkaklığını sorgulatacak ne olmuş olabilirdi ki. Kafamdaki karmaşayı geri itip, "Şimdi seni bu kadar dağıtan ne ise bana söyler misin? Sana güvensizlik etmeyeceğim, seni korkaklıkla da suçlamayacağım." Dedim esas konuyu merak ederek Başını tekrar ellerinin arasına aldı yüzüme bakarak söyleyecek gücü yoktu belli ki. " Bu nişanlılık oyununa devam etmen gerekiyor." derken elleri başına baskı yapıyordu. Söylediği şeyi benden önce onun bünyesi reddederken, benden bunu nasıl isteyebilirdi. Hem de ikimiz için yeni bir adım atmışken. Gözlerim hayal kırıklığı ile kapandı. Dudaklarımı birbirine bastırırken, içimdeki bin bir çeşit duyguyu da bastırmaya çalışıyordum. İkimizde birbirimize bakmaya cesaret edemiyorduk. Aradan geçen dakikalar boyunca ikimizden de ses çıkmadı. Bunu istemesinin nedeni neydi? Ailem tehdit mi etmişti? Barlas onların tehditlerine boyun eğmezdi ki. 'ben korkak bir adam mıyım Benan?' demesinin sebebi buydu. Bunu yapmamı korktuğu için istemiyordu. O zaman benim iyiliğim için mi bunu söylüyordu. Bana güven senin iyiliğini düşünüyorum... Demek istediği buysa da, benim iyiliğimi düşünmeseydi keşke, bu çok can yakıcıydı. Peki ya biz ne olacaktık. Başlamadan biten bir hikaye mi? Uzayıp giden sessizliği bozmak istesem de ne diyecektim. İçime çöken ağırlığın tarifi yoktu. "Benan." dediğinde ona bakmadım, duymak istemiyordum söyleyeceklerini. Oturduğu yerden kalktığında bana doğru bir adım atmıştı ki ben de koltuktan hızla kalkıp ondan uzaklaştım. "Benan ben..." dediğinde sırtım ona dönük halde elimi baş hizam da kaldırdım susması için. O sustu, fakat benim dudaklarımdan bir hıçkırık firar etti. Hızla aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kolları arasına aldı yine, "Bizden vazgeçmeyeceğiz Benan. Beni senden kimse ayıramaz. Bu oyun devam etmek zorunda senin iyiliğin için nolur bana güven asla bırakmayacağım seni." Diyerek peşi peşine sıraladı sözlerini. Biraz, sakinleştiğim de uzaklaştırdım onu kendimden, "Hem sen ve ben diye birşey olacak, hem de bu nişan oyunu devam edecek. Sen ne istediğinin farkında mısın Barlas?" Dedim haklı bir isyanla. Öfkesini kontrol edemediği sınırlardaydı, salonun içinde volta atar gibi dolaşırken, "Farkındayım! Allah beni kahretsin ki, söylediğim şeyi duyuyor kulaklarım!" Diyerek ellerini başına vurdu. Sesinin tonu yükselirken öfkesi bana değil kendineydi. Sorun her neyse çözemedeği yerde çaresizliği onu kuşatıp öfkeye teslim ediyordu. Salondan çıkıp banyoya girdim. Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp kendime gelmeye çalıştım. Barlas'ın öfkeye teslim olmasını istemiyordum. Sabahtan bu tarafa yemek bile yemeden kafa patlatıp çare bulamadığı yerde, bana çözüm olarak sunduğu durum, onun canını benden çok yakıyordu belli ki. Şuan Derya'nın soğuk kanlılığına ne çok ihtiyacım vardı. Duyguları bir kenara bırakıp mantığımla hareket etmem gerekiyordu. Kendi içim de biraz durulduktan banyodan çıktım. Kapının önünde duvara yaslanmış beni bekleyen bir Barlas beklemiyordum. Yüzümün her mimiğini inceleyip ne düşündüğümü çözmeye çalışıyordu. " Sen de elini yüzünü yıka biraz sakinleş tekrar konuşalım." dediğimde sessizliği ile onayladı beni. O gelene kadar soğuyan çayını tekrar doldurup sehpaya bıraktım. Gelip eski yerine oturduğunda, "Çayını tazeledim, lütfen önce yemeğini yer misin? " Dedim. Şaka mı yapıyorsun bakışı attı, " Şuan derdimiz benim açlığım mı?" Diye çıkıştı. "Yemeğini yemelisin." dedim biliyordum ki bu kapıdan çıkarsa sabaha kadar sadece sigara içecek. "Önceliğim sensin Benan." Dedi tabağı ileri iterek. "Benim önceliğim de sensin Barlas" deyip tosttan küçük bir ısırık alıp ona uzattım. "İkimiz de karnımızı doyurup konuşmaya öyle devam edeceğiz." Dedim kararlı bir duruşla. Oysa boğazımdaki düğümle su bile zır geçiyordu boğazından. Bakışlarına öyle bir hayranlık yandıdı ki kendimi dünyanın en kıymetli mücevheri gibi hissettim. Zoraki olduğu çok belli olan lokma aldı. Bu kez çay kupasını işaret ettim "Çayını da iç." Çayı benim içmem için uzattığın da bu kez ben onu kırmadım. Küçük bir yudum içtim. Mecburen yemek zorunda kaldığı tostun bitişi ile, "Benan söylediklerimin senin için çok zor olduğunu biliyorum. Sabahtan beri delirmek üzereyim bulabildiğim tek çözüm bu." Dedi biraz durulan öfkesi ile çaresizlik sarmıştı yine gözlerini. "Bana herşeyi açık açık anlatsan olmaz mı?" Dedim şansımı deneyerek. "Anlatamam ama nişan işini bozduğun anda memuriyetine son verip tekrar kendilerine mecbur edecekler." Dedi. Araya girmek istediğim de bu kez o müsade etmedi. "Senin bunu göze aldığını biliyorum, ben seni başımın üstünde taşırım işinin olmaması değil problem. Çok farklı şeyler var sana anlatamadığım. Kısa bir süre daha bu oyuna devam etmen gerekiyor." Dedi son cümlede yine gözlerini kaçırdı. "Sabahtan akşamın dokuzuna kadar düşünüp bulduğun çözüm bu mu?" Dite sordum. Ellerini saçlarına geçirdi, "Bulamadım" dedi tükenmişlikle "Başka bir çare aradım ama bulamadım." "Yapamam Barlas, bir oyun da olsa adım başkası ile anılırken senin elini tutamam. Bunu sana yapamam, saatlerdir içine sindiremediğin bu değil mi? Sen gölgelerin insanı değilsin. Sevdiğinin elini tutup yedi düvele meydan okursun ama bu söylediğini yapmak zulüm senin için." Dediğimde sessizliği bana onay oldu. Gözümden akan tek damlayı hızla yakaladım. Bizden olmaz demesinden ödüm kopan adama, şimdi ben olmaz diyecektim. "Sırtımda ki kamburlardan kurtulmadan elini tutmayacağım Barlas." |
0% |