@zamansizim84
|
Benan'dan Barlas ikna çabalarının fikrimi değiştiremeyeceğini kabullendiğinde, benim uzaklaşma kararına saygı duymak zorunda kalmıştı. Onun kapıdan çıkmasına kadar ısrarla sürdürdüğüm dik duruşum kapının kapanması ile yerle yeksan olurken. Sırtımı dayadığım duvar destek olmadı bana, yavaşça kaydı bedenim. Dizlerimi karnıma çekip kollarını bacaklarıma sardım. Sessizce aktı göz yaşlarım, yine yirmi dört saat sürmeden ellerimden kayıp giden hayallerim ve ben aynı noktadaydık. Neden sürekli başa sarıyordum, ne zaman kurtuldum desem daha çok dibe çekiliyordum. Ertesi gün okula gidecek gücüm yoktu, gözlerim birer balon gibi şişmişken kimsenin karşısına çıkmak istemiyordum. Önce müdür beyi aradım, bugün gelemeyeceğimi söylediğimde yine fazla anlayışlıydı, peşinden Barlas'a mesaj attım. Başımı tekrar yastığa koydum. Aradan geçen yarım saatin ardından, telefonumu gelen mesaj sesi ile komidinden aldığımda, Barlas "Seni görmek istiyorum." Ben onu görmek istiyor muydum? Hem de deli gibi. Peki beni böyle görmesini ister miyim? Asla
Mecburen cevap yazdım, "Yarın okulda görüşelim Barlas. Biraz zamana ihtiyacım var." İki dakika sonra tekrar bildirim geldiğinde hemen açtım, Kapının koluna asılmış pastane poşetinin fotoğrafı vardı ekranda, "Kahvaltına eşlik etmek istediler, beni içeri almadın ama onları kapıda bırakma güzelim." Yüzümde aptalca bir gülümseme ile kapıyı açtım. Sıcacık poğaçaları elime aldığımda portmantonun aynasında sırıtan suratımla göz göze geldik. Balkon camına yaklaştığım da arabasının içindeydi. Perdenin arkasından da olsa onu görmek iyi gelmişti. Gelen bildirim ile telefona baktım, Barlas Perdenin arkasından da olsa seni gördüğüme sevindim. Başımı kaldırdığım da elini kaldırıp selam verdi. Arabayı çalıştırıp okula doğru devam etti. Bu cama kalın bi perde almak lazım... Kahvaltımı ederken küçücük bir dokunuşla günümü nasıl aydınlattığını düşünüyordum. Barlas severse insanın ayaklarını yerden keserdi, onu yeni tanıdığım da bile bunu hissetmiştim. Peki bizim bir şansımız olacak mıydı? Kaçsam da kurtulamadığım insanlar bu şansımı da elimden alacaklar ve ben seyir mi edecektim? Hayır bu kez beni dibe çekmelerine izin vermeyeceğim. Barlas benim sandığım gibi, bana pamuk ipliğiyle bağlı değil. Dün akşam bana kabul ettirmeye çalıştığı durum, asla onun razı olmayacağı bir çelişki. Beni kaybetmekten deli gibi korkuyor. Yoksa bu denli akıldan uzaklaşmasının bir açıklaması olamaz. Gün için de ara ara gelen mesajları beni mutlu ederken, flört ediyor gibiydik. Bütün gün aklının ben de kaldığını hissettim ama koyduğum sınırları aşmadı. Ertesi sabah okula gitmek için aşağı indiğim de onu karşım da göreceğimi biliyordum ama hızlanan kalp ritmime engel olamadım. "Günaydın" dedim düz tutmaya çalıştığım sesimle, Arabanın kapısını açtı, tam yanından geçtiğim de, "Günaydın güneşim." Fısıltı şeklinde ama duyabileceğim kadar da sesli söylediği sözü sanki o söylememiş gibi kapıyı kapatıp sürücü koltuğuna yerleşti. Sessiz kalmayı tercih ettiğimiz kısa bir yolculukla okula varmıştık. İlk dersin bitişiyle boş olan dersimin telaşı sardı beni, Barlas ile baş başa geçecek kırk dakikaya hazır değildim sanırım. Sınırları bir kere aşınca tekrar yerli yerine koymak hiç kolay olmayacaktı. Ona sarılmanın, kollarına sığınmanın bu kadar huzur verici olduğunu bilmezken hayat daha kolaydı. Öğretmen arkadaşlar derse gittiğinde, Barlas müdür beyin yanındaydı. Hazır yalnızken çayımı alıp kahvaltımı etmeye başladım. Çalan telefonumu çantamdan bulduğum da gördüğüm isimle gözlerim kısıldı. Ev arkadaşım Zeynep beni bu saatte neden arıyordu ki, inşallah mevzuu Derya ile ilgili değildir. Kendisi Derya'nın görümcesi olup benim talip olduğum makama yerleşmiş bulunuyor da. "Zeynep" dedim şaşkınlığımı belli eden sesimle, "Benan, günaydın nasılsın?" Dediği sıra da Barlas da öğretmenler odasına girdi. "Bu saatte hatrı mı sormak için aramadın sanırım. Kötü bişey mi oldu?" Çatılmış kaşları ile bana bakan Barlas'a oturmasını işaret ettim. "Derya ablayla yakınlarda görüştün mü?" Korktuğum başıma geldiğinde, "Zeynep kötü bişey mi var? Bak korkutuyorsun beni. Açık açık söyler misin neler oluyor?" Derya ile son konuşmamız aklıma gelirken ne duyacağım konusun da korkularım vardı. "Bize mektup bırakıp gitmiş. Biraz evvel de İzmir için uçak bileti aldığını öğrendik. Muhtemelen sana gelicektir. Gelirse bana haber verir misin? En azından iyi olduğunu bilmeye ihtiyacımız var." İyi de benim İzmir'e olmadığımı Derya biliyor. Neden İzmir'e bilet alsın ki. Zaten Umut faktörü varken asla gelmez. Sessizliğimin uzadığını fark ederek, " Bak Zeynep, Derya İzmir'e gelmez. Umut'a rağmen benim yanıma geleceğini düşünüyor olamazsın. Ben iki gün önce görüştüm Derya ile asla abini bırakmak gibi bir düşüncesi yoktu. Ne yaşadınız, neler oluyor bilmiyorum ama ona çok yalnız hissettirmişsiniz. Abin onu bu kadar seven kadına nasıl bir yanlış yapıpda elinden kaçırdı çok merak ettim doğrusu." Zeynep'in sessizliği uzarken, abisinin bizi dinlediğinden şüphelenmiştim, " Abin yanın da değil mi? Beni duyuyor mu?" Oluşan sessizlik beni onayladığın da kanımın damarlarım da alev aldığını hissettim. Bu nasıl bir adamdı ki karısına böyle bir şeyi yakıştırıyordu. Derya onu bırakıp Umut'un kollarına koşacak bir kadın mıydı? " Derya yanıma gelse de size söylemeyi düşünmüyorum. Başka bişey yoksa kapatmam lazım." deyip doğru düzgün vedalaşmadan neredeyse yüzüne kapattım telefonu. Yerim de duramadığım da kalkıp dolaşmaya başladım, neler olup bittiğini anlamayan Barlas'ın sormaya da cesareti yok gibiydi. " Adama bak ya, Derya gibi kadını elinden kaçırmış. Şimdi de yok İzmir de mi? Yok sana mı geldi? Ben buna bir çift laf etmezsem içim soğumaz." deyip telefonu elime alıyordum ki Barlas elini telefonumun üzerine koyup engelledi. Sinirli bakışlarım onu bulduğun da, " Biraz sakinleş hâlâ aramak istersen engel olmayacağım söz. " Hırsla ayağımı yere vurup söylenmeye devam ettim. " Ağa bozuntusu nolucak, nerden bilcek benim Derya'mın kıymetini. Kızı nasıl bezdirdiyse yalnızım deyip ağladı o gün telefon da." Fransız kaldığı konuyla yorum yapamazken sadece dinledi beni. Telefona tekrar uzandığım da, açıklama gereği duydum, " Derya'yı arayacağım. " Ellerini havaya kaldırıp, engellemeyeceğini belli etti. Kapalı olan telefon beni şaşırtmadı. Bu kez mesaj yazdım. Yerime oturduğum da sessizce beni izliyordu. "Ne?" dedim hâlâ sinirli olduğumu belli eden sesimle. Gülümsedi, "Senin içinden nasıl bir cadı Benan çıktı öyle." sandalyesin de geriye yaslandı. "Korkulur senden." "Sevdiğim insanlar kırmızı çizgim, üzeni üzerim." dedim net bir ifadeyle. Ellerini masanın üzerinde birleştirip bana doğru yaklaştı. "Beni üzenleri de üzecek misin?" Sorusu ile beni köşeye sıkıştırırken aslında almak istediği bir itiraftı. Peki bende o yürek var mıydı? Sonuna kadar, "En çok seni üzenleri üzeceğim Barlas hocam." Birbirimize dalıp gittiğimiz de, bana böyle baktığı sürece bütün Dünya'ya meydan okuyabilirdim. Açılan kapı bizi gerçekliğe döndürdüğünde Melih'i görmeyi beklemiyordum. "Günaydın" derken sesi oldukça keyifsizdi. "Günaydın Melih, iyi görünmüyorsun? Birşey mi oldu?" Diye sordum. Barlas araya girdiğin de imâlıydı. " Son gördüğümüzde bayaa iyiydi aslında." Ben ona cevap vermeden Melih'in dedikleri ile duraksadım, "Deren ile ayrıldık." Barlas şaşkın gözlerle bana bakarken ben fazla rahattım, "Yine mi yaaa? Bu kaçıncı hiç bana dert yanma bu sefer dinlemeyeceğim." Dedim kestirip atarak. "Canın sağolsun Benan, ben bile bıkmışken, sen çok bile dinledin." Diyen Melih'in sesi gerçekten kırgındı. Yüzünde görmeye hiç alışık olmadığım kırılmış, vazgeçmiş bakış hiç hoşuma gitmemişti. "Melih, bu bakışı sevmedim. Her zaman ki kavgalardan değil gibi." Dedim. Mevzunun derinleşeceğini anlayan Barlas çıkmaya hazırlanırken, "Gitmene gerek yok Barlas hocam, bizim ilişkimiz de özel kavramı pek olmadı malesef. Hatta fikrini merak ediyorum." diyen Melih ile kalktığı sandalyeye tekrar oturdu. "Yoruldum, Benan hep o istesin ben gerçekleştireyim. Benim isteklerim tercihlerim hep önemsiz oldu. Hâlâ en ufak olayda tıbbı bırakmam sorun olarak önüme sürülüyor. İkimiz de doktor olacakmışız hatta aynı branş aynı muayenehane de karı koca uyumlu muhteşem çift. Kafasında kurduğu resme beni bir türlü uyduramadı. En son öğretmenlik için de onun baskısı ile başvuru yaptım. Hatta Kpss den yüksek alınca "Hâlâ tıp okumuş olmanın ekmeğini yiyorsun" diye laf etti. " Dedikleri doğruydu da Deren'e bu kadar yüzü veren de kendisiydi. " Melih kusura bakma açık konuşacağım, dost acı söylüyor madem ben de hakkını vereceğim bu kez. " Acılı bir gülümseme geçti yüzünden, " Şimdiye kadar kendimi geçiştiren bendim. Görmek istediğim gibi gördüm. En acısını duymam lazım artık." Dedi kabullenmişlik ile. "Aynen söylediğin gibi o seni hayalinde ki kişiye dönüştürmek istedi, sen de buna okulu bırakman hariç ayak diremedin. Sen alttan aldıkça o üstüne geldi. Fikirlerini değiştirebileceğini düşündü. Daha dün evlilik teklifi ederken bile dedin ya çok şeyi değiştirdi sende... " Dedim açık açık. " Bir yerde durur sandım Benan, insan hiç birşeyden memnun olmaz mı? Ben ödün verdikçe daha fazlasını istedi artık ben diye birşey kalmadı ki, yavaş yavaş yok ediyor beni." Sessizce bizi dinleyen Barlas'a döndü, " Sen sen ol ipleri bunlara kaptırma, sonra geri kurtarması zor oluyor benden söylemesi." Diyerek kendince akıl verdi. Ben de Barlas'ın cevabını merak ederek ona döndüğümde, " Melih, insan birbiri için ödün verir, hatta hiç yapmayacağı şeyleri de yapar belki, ama bunu kendi rızasıyla yapmalı." dediğinde nişana rağmen biz olmak için çabası geldi aklıma. Hiç ona göre olmayan durumu bile sineye çekmeye çalışmıştı. Devam ettiğin de dikkatle dinliyordum, "Fakat bir kalıbı sevmek ve buna en yakın kişiyi de seviyorum sanarak o kalıbın içine sokmaya çalışmak çok bencilce, karşıdakinin kolunu kanadını kırarsın ki, kimsenin böyle bir şeye hakkı olduğunu düşünmüyorum." Melih iki durumun arasında ki ayırdımı yapmaya çalışırken, ben hayranlıkla Barlas'ı izliyordum. Daha ne kadar hayran olacaktım ki ben bu adama. " Yıllardır beni o kalıba sokmak için harcadığı çaba takdire şayan olsada, gerçekten kolu kanadı kırık hissediyorum artık." diyerek hak verdi. "Tek birşey istedim. Aile hekimi olarak buraya tayin istesin beraber olalım artık. TUS a burada hazırlansın. Asla benim ne istediğimin bir önemi yok. İzmir de dershaneye bile yazılmış planlar yapılmış ben yine en son öğreniyorum." Sadece sessizce dinliyordum, Melih'in fedakarlığının da bir sonu olacağı belliydi. Biz üçümüz aynı sınıftaydık Melih annesi istediği için, ben aile baskısıyla tıp okumaya mecbur kalırken Deren kendi isteğiyle okuduğu bölümü fazlasıyla seviyordu. Biz iki yılın sonunda okulu bırakırken Deren ve Melih'in ilişkisi de zor bir sınava tabi olmuştu. Deren onun sabrını hep sınırsız sanmış sevgisini hoyratça savurmuştu. İstediği olmadığın da kolayca sırtını dönmüş, Melih'in peşinden koşup gönlünü almasını beklemişti. Muhtemelen şimdi de bunu bekliyordu ama bu kez işler farklı görünüyordu. "Ne yapmayı düşünüyorsun?" dedim kafasının ne kadar net olduğunu öğrenmek için. "Hiç birşey... Bu kez onun ne yapacağını izleyeceğim sadece." Dedi. Çalan zil ile konuyu kapattık. Akşam üstü eve dönerken aklım Derya'daydı. Yemeğimi yeyip elimde kahve kupasıyla düşüncelere daldığım da, Çalan telefonla irkildim. Derya'nın aradığını görmemle merakla açtım hemen,
"Deryam nerdesin?" Diye sordum heyecanla. "Kayseri'deyim canım" dediğin de sevinmiştim. "Nerdesin hemen seni almaya geliyorum."diye atıldım. "Benan yarın yanına geleceğim, bu akşam yanlız kalmak istiyorum." Dedi anlayış bekleyerek. Klasik Derya herkesin derdini dinlesin çözüm bulsun ama tek başına üzülsün. Yok öyle yağma... "Kızım tek başına depresyona mı girilir? Anca beraber kanca beraber." Dedim şakaya vurarak, güldüğünü anladığım da amacıma ulaşmıştım. "Anlamsız şekilde iyi hissediyorum. İnan sandığından çok daha iyi durumdayım. Seni aradılar sanırım nasıl haberin oldu?" Diye sordu. "Zeynep aradı, Derya abla İzmir'e bilet almış yanına gelirse bana haber verir misin? diye. Bende 'Umut'a rağmen Derya benim yanıma gelir mi? Sen onu hiç mi tanımadın' dedim. Uzun bi sessizlik oldu. Sonra anladım telefonu hoparlöre almış abisi de yanın da. Bana geldiler tabii..." Diye özetledim olanları. Derya'dan ses çıkmazken devam ettim, "Onlardan ses çıkmayınca 'gelse de size söyleyecek değilim' deyip telefonu kapattım." dedim. "İyi yapmışsın" dese de moralinin bozulduğunu belliydi ama bilmesi gerekiyordu. "Sen okulun konumunu at yarın gelirim yanına." Dedi. "Tamam gülüm bekliyorum." deyip kapattık telefonu. Düşünsem de çözemediğim şeyler vardı, neden nişanlı olmaya devam edecektim ki? İşsiz kalsam da dönmeyeceğimi Barlas ile daha önde konuşmuştuk. Kaldı ki böyle bir sebepten benden uzak kalmayı kabul etmez Barlas. Bu işin altından hiç hoşuma gitmeyecek şeyler çıkacak. En basit çözüm bu nişana devam etmekse, nasıl bir kör düğümün içine düşmüştüm yine. Sıkıntılı bir uykuya gözlerimi kapattım, huzursuzca uyandığım da sabah ezanı okunuyordu. Ailemle yaşarken yardımcımız Necla teyze her sabah namaz vakti kalkar balkon kapısını açardı. Sınava hazırlanırken görmüştüm onun bu alışkanlığını. 'kızım nasipler sabah ezanın da dağıtılır erkan kalkanın, kapısını açanın nasibi bereketlenir demişti. Tabii ki annem böyle şeylere asla inanmazdı. Eski hatıralar beynime üşüşürken ders çalışmam için yaptığı baskılar, tıbbı bıraktığım da verdiği cezalar... Umut'un olmadığı her yer cehennemdi o evde. Sıkıntılı bir nefes verip kolçaktaki şalımı omuzlarıma alarak balkona çıktım. Soğuk havayı ciğerlerime çekerken, caddenin karşısında ki araba dikkatimi çekti. Barlas'ın arabasıydı da bu saatte burda ne işi vardı. Karanlıkta arabanın içini görememiyordum. Arabanın içinde olamazdı değil mi? Hızla içeri girip kalın eşofman takımımı giydim. Üzerime de şişme yeleğimi giyip aşağı indim hava alacalanmaya başlamıştı. Karşıya geçip arabaya yaklaştığım da sürücü koltuğunu biraz geriye yatırmış üzerinde bir battaniye ile uykuya dalmış Barlas'ı görmek içim de garip bir sızıya sebep oldu. Biz neyin içindeydik de kapımda uyuyacak kadar tedirgindi. Hafif dağılmış saçları, biçimli yüzü, huzursuz olduğunu belli eden biraz çatık kaşları. Ben onu izlemeye dalmışken üşümüş olacak ki üzerindeki battaniyi biraz daha omuzlarına doğru çekmeye çalıştı işaret parmağımla arabanın camını tıklattım üç kez. Yavaşça aralandı gözleri beni gördüğün de önce gülümsedi, sonra ela gözlerini kısarak baktı. Yerinde doğrulup camı açtı, "Günaydın Barlas hocam" dedim imâlı bir sesle "Günaydın Benan hocam" dedi misilleme yaparak. "Allah aşkına burda ne yapıyorsun Barlas. Bu soğuk da arabada uyumanın nasıl bir mantığı var." "Okula geç kalmayalım diye erken geldim." dediğin de gözlerimi devirdim. "Bunu yukarı da konuşacağız Barlas çabuk düş önüne." Gülümsemesi büyüdüğün de aldırış etmedim. Beraber yukarı çıktık, eve girdiğim de söylenmeye başladım, "Bu soğukta hasta olucaksın, Nermin Sultan'a ne diyeceksin acaba..." dediğim de kafam başka yere takılmıştı. "Evdekiler senin nerede olduğunu biliyor mu?" Diye sordum. Benim aklımdan geçen saçma fikirlere aldırış etmeden, "Yani düğünden sonra sende kaldığımı düşünüyorlardır muhtemelen." dedi gayet rahat bir biçim de. Kulaklarıma kadar kızardığımı hissettiğim sıcaklık bütün bedenimi sararken az evvel dışarıda ki soğuğa çok ihtiyacım vardı şuan. Nasıl bir hâl aldıysam, yanıma geldi, işaret parmağının dışı ile kızaran yanağımı okşarken, "Güzelim, onlar beni evde biliyor. Üst kapıdan çıktım, sen burda yanlız olunca aklım kalıyor." Diyerek kafamda daha fazla kurmamın önünü kesti. İçim biraz olsun rahatladığın da, fazla yakınımdaydı. Parmak uçlarım yüzüne dokunmak için çıldırıyordu. Bu yakınlığa hemen son vermeliydim, bi adım geri atıp, " Kahvaltı hazırlayayım ben." dedim. Kaçtığımı anlasa da üstelemedi. " Ben de sana yardım edeyim." diyerek peşimden geldi. "Sen mi?"dedim abartılı bir tonlama ile. " Kendimi geliştirmem lazım, haneme eksi puan yazıyor bu mutfak işi." Dedi ciddi ciddi kazağının kollarını geri çekti. Kahkahama engel olamazken, o sadece beni izliyordu. " Gayretini takdir ettim doğrusu. " derken zorla durdurmuştum kahkahamı. "Sen böyle güzel gül, ben mutfaktan hiç çıkmam." Dedi hayran bir şekilde gülüşümü izlerken.
Söylediğini duymazdan gelerek çayı koydum. Bugün beni utandırmaya kararlıydı belli ki. Kahvaltılıkları çıkardım. Domates, salatalık ve kesme tahtasını Barlas'ın önüne bıraktım, "Bakalım gelişme var mı?" diyerek takıldım. Çok zor bir iş yapıyormuşçasına odaklandığını gördüğüm de bu hali çok hoşuma gitmişti. Kendimi öyle arafta hissediyordum ki, tam bişeylerin adını koyacak kadar emin olduğumuz nokta da birbirimizden uzak durmak zorunda kalmıştık. Görünen o ki bunu pek de başaramıyorduk. Buzluktan börek çıkardığım sıra da saklama kabında ki havuçlu kekler dikkatimi çekti. Onları da çıkardım. Güzel bir sofra hazırladığımız da, "Kayınvalidem beni sevecek bence" dedi. Anlamamış bakışlarım onu bulduğun da, "Böyle güzel sofraya yada tam yemeğin üstüne denk gelince annem öyle söyler." Ben cevap vermeyince tabağına bir dilim börek aldı, ne diyecektim ki nişanlı kalması gereken biri olarak Barlasla bu sohbeti etmek istemiyordum. "Benan..." dedi daldığım yerden çıkarmak ister gibi, "Bahsettiğin kişi benim annemse, beni bile sevmemiş birinden çok şey bekliyorsun." dedim tabağımdaki zeytinleri çatalımla sağa sola itelerken. "Hımmm o zaman sen daha şanslısın." dediğin de tabağıma dalıp gitmiş bakışlarımı hızla kaldırdım, ne şansından bahsediyordu Allah aşkına. "Senin Kayınvaliden seni çok seviyor demek ki sen daha şanslısın bu konuda." diyerek açıklık getirdi sözlerine. "Ayrıca akşam için seni yemeğe bekliyor, haberin olsun." Şaşkınlığı mı bastırdığım da, "Barlas birincisi sakın bir daha arabada uyumak gibi çılgınlıklar yapma, ikincisi sen bana böyle imâlar yaparken değil sizin eve gelmek sokağınızdan bile geçmem." Dedim. Elindeki çatalı tabağının kenarına bıraktığında konuşmanın ciddileşeceği belliydi. " Benan hocam birincisi aklım sizde kaldığı sürece arabada uyumaya devam edeceğim bu durumdan şikayetçiyseniz çözümü çok basit karşımda ki daireye yerleşirseniz bende başımı yastığa huzurla koyarım, ikincisi ailede kimse sizinle ilgili hislerimden haberdar değil, olsalarda asla sizi utandıracak imâlar da bulunmazlar bunu sizde çok iyi biliyorsunuz." Dedi. Ciddileşen ifadesi ile gardımı yükseltmem gerektiğinin farkındaydım, " Derya ile konuştum bugün yanıma gelecek, bir süre beraber kalacağız gibi görünüyor. Yani yanlız olmayacağım, kendisi siyah kuşak tekvandocudur. Eline düşen kurtulamaz, aklının b ende kalmasına gerek yok." Diyerek konuyu geçiştirmeye çalıştım. Alay eder gibi gülümsedi. Kırgın bir bakış yer etti gözlerine. " Seni nelerden korumaya çalıştığımı bile bilmezken, ne sebeple kaçıp geldiğini bilmediğin bir kadına güvenip, sana arkamı dönemi mi istiyorsun? " Diye sordu.
|
0% |