Yeni Üyelik
23.
Bölüm

22. Bölüm

@zamansizim84

Mutluluktan ağlanır derlerdi ama ben hiç o kadar mutlu olabileceğimi hayal edemediğimden inanmazdım. Ağlanırmış gözünden süzülen iki damlayı baş parmakları ile silerek ellerini yanaklarıma koydu.

 

Birbirimize çekildiğimiz saniyeler de kalbim yerinden fırlayacak kadar hızlı atıyordu. Sıcak nefesini yüzümde hissettim, ikimizin de gözleri kapandığında dudaklarıma değen dudaklar kalbimi tekleten küçük bir öpücük bıraktı. Geri çekilmeden nefesi dudaklarıma çarparak,

 

"Dudaklarım ilk senin tenine değdi, başka bir ten tatmadan, başka kokuya müptela olmadan, sadece senin adını anarak son nefesimi vermek sana ahdim olsun."

 

Bu kadar çok mu seviyordu, ellerim göğsüne yerleşirken onun sevgisi altında ezildiğimi hissediyordum. Bir ömrü bana adarken ne kadar kendinden emindi. Cevap veremedim, sadece parmak uçlarımda yükselip yemin eden dudaklarına dudaklarımı bastırdım. Bir eli belime yerleşirken biraz daha çekti beni kendine, öpüşmekten farklı bir duyguydu içimdeki, şehvetden çok uzak birbirimize adanmış bir öpücüktü. Dudaklarını ilk o çekti, alnını alnıma yasladı. Biraz evvel ki cesaret nerden gelmişti bilmiyorum ama şuan yanaklarımın kızardığına eminim.

 

"Hem bu kadar cesur, hem de bu kadar utangaç olmana aşığım biliyor musun?" dedi kalbime dokunan bir sesle.

 

"Barlas... Bu kadar güzel sevilmeyi hayal bile edemezdim. Ayaklarımı yerden kesiyorsun." dedim içimdeki aşkın çaresizliğini anlatmaya çalışarak. Ona olan sevgim büyüdükçe içime sığmaz oluyordu.

 

Başımı göğsüne yasladı, saçlarıma öpücükler bırakırken huzurla kalbinin sesini dinliyordum.

 

Kabus gibi geçen günümü yine bir peri masalına çeviren adamla yüzüm gülmüştü.

 

Sevinç ve Dağhan'a teşekkür edip onlardan ayrıldık. Şimdi ise eve dönüyorduk, Yasemin'in neşesi yerindeydi.

 

"Babam kızı vermem derken, nikah kıydığını duymasın abi." dedi keyifle

 

"Sen bu durumun aramızda kalması gerektiğini biliyorsun değil mi güzelim." diyen Barlas ise fazlasıyla ciddiydi.

 

"Biliyorum ama seni sinirlendirmek hoşuma gidiyor." diyerek kıkırdayan Yasemin dikkatini çekmezken, gözlerini yoldan ayırıp bana kısa bir bakış attı,

 

" Bugün bunu başarabileceği sanmıyorum." dedi kendinden emin.

 

Koltukta biraz yan dönüp onu izlemeye başladım.

 

"Eee Yasemin favori abini bana kaptırdın." dedim oyunbaz bir tonlama ile.

 

"Senden başkası ile paylaşamazdım zaten Benan abla, sizin için çok mutluyum." dedi benim şakacı tavrıma karşı tüm samimiyetiyle. Sonra bir kahkaha patlattı,

 

"Bekar Kayseri kızlarının gözleri yaşlı. Bu yakışıklıyı bir İzmir güzeline kaptırdılar."

 

" Doğru söylüyorsun hayranları çok üzülecek." dedim kıkırdayarak.

 

Barlas bana bakmasa da kıvrılan dudaklarını gizleme gereği duymadı,

 

Eve vardığımızda Yasemin önden çıktı. Biz de el ele yavaş yavaş merdivenleri çıktık, onların katına ulaştığımızda kulağıma eğilip,

 

"Annemlere görünüp yanına geleceğim." diye fısıldadı. Bu yakınlığı ile içim de kelebekler uçmaya başladı.

 

Kızaran yanağımı okşayıp benim evime çıkışımı izledi.

 

Eve girdiğimde içimde tuhaf bir telaş vardı. Barlas'ın yanımda olmasını deli gibi istesem de, nikahın bizi ne kadar özgürleştireceğini bilmiyordum. Bunlara hazır olup olmadığımı da...

 

Pijama giymek istemediğim için siyah bir tayt üzerine kısa sayılabilecek gözlerimin rengini ortaya çıkarakan yeşil bir tişört giydim. Saçlarımı tarayıp serbest bıraktım. Ne yapacağımı bilmez gibi oyalanırken kafam oldukça karışıktı.

 

Tıklatılan kapıyı açtığımda karşımda siyah eşofman üzerine yeşil bir tişört ile Barlas karşımdaydı. İkimizin de birbirimizin kıyafetini fark ederek dudaklarımız kıvrıldı.

 

"Hoş geldin" dedim gülümsememi gizlemeden,

 

"Çok hoş buldum" deyip şakağımdan öptü.

 

Koltuğa oturduğunda,

 

"Birşey içmek ister misin?"

 

"Yok güzelim annem zorla yemek yedirdi. Senin için de tepsi hazırlıyordu, Yasemin getirir birazdan." derken elini uzattı.

 

Elinden tutunca yanına oturdum, kolunu açtığında kedi gibi yuvama sığındım,

 

"Her kötü günün sonunu bir masala bağlayan kahramanımı çok seviyorum." diyerek kollarımı ona sardım. Oda beni sarıp saçlarımı öptü.

 

"Kahramanın hep geç kalıyor, bence ona sitem etmelisin. Bugün Boran olmasa ne olurdu düşünmek bile istemiyorum." dedi

 

Yerimde huzursuzca kıpırdandım.

 

"Barlas ben bütün bunları yaşadığımız için çok üzgünüm." diyebildim.

 

"Sşşş... Sen üzül diye söylendim güzelim, bundan sonra çok dikkatli olmamız gerekecek, sadece sizi nasıl koruyabilirim, bunun derdindeyim." deyip saçlarımı okşayarak devam etti,

 

"Şuan kapıda Boran'ın korumaları var. Belki de ondan yardım istemeliyiz. Seni bundan sonra gözümden ayırmam ama Yasemin'in okulu var, genç kız ne kadar sınırlayıcı olabilirim."

 

Haklıydı, Derya Mardin'den dönmemiş olsa, hatta başını belaya sokmamış olsa belki bugün çok kötü şeyler olacaktı. Boran olmasa...

 

" O çok iyi biri Barlas, vurulduğunda ben onun kanamasını durdurmaya çalışırken bile Yasemin'in ne kadar korktuğunu fark edip onu düşündü. Bilinci kapanana kadar hâlâ Derya'yı korumanın derdindeydi."

 

"Sen onun vurulduğunu duyduğunca Derya'nın halini görmeliydin, ikisi de birbirini çok seviyor, bu kötü olay eskiye bir sünger çekmelerini sağlar belki." derken saçlarımı okşayan eli şefkatliydi.

 

"Bir arada kalmaları lazım, bu kadar aşıkken birbirlerine kayıtsız kalamazlar bence." deyip kıkırdadım.

 

"Hımmm. Güzel karımın bir fikri var galiba." dediğin de zil çaldı. O huysuzca söylenirken, kollarından çıkıp kapıyı açtım.

 

Yasemin elinde ki tepsi ile içeri girdiğinde koltuktaki Barlas'ı görünce gözleri büyüdü.

 

"Abiii! Yorgunum uyuyacağım dememiş miydin?"

 

Barlas'ın yalandan kötü bakışları ile araya girdim,

 

"Yasemin tam zamanında geldin. Derya ile Boran'ı barıştırmak için bir planım var. Onları bir araya getirmeliyiz." dedim heyecanla.

 

"Yaaa çok yakışıyor onlar, ben çok sevdim Boran abiyi. Çok fedakar bir insan." Deyince Barlas araya girdi,

 

"Benan da anlattı abicim, hepimizin ona bir teşekkür borcu var. Özellikle de benim, hayatımın en kıymetli üç kadınından ikisi, bugün onun sayesinde yanımda."

 

"Nasıl barıştıracağız dertleri ne onu bile bilmiyoruz ki." diyerek iç geçirip koltuğa oturdu Yasemin.

 

"Bence Derya iyileşene kadar zaten onu yalnız bırakmaz." dedim.

 

"İşte onu ihtimal olmaktan çıkarmamız lazım. Sen varken Derya onu buraya getiremez. Boran yaralı ev ortamı lazım. Düzgün beslenmesi, dinlenmesi gerek."

 

"Yaniii...? " dedi Yasemin imâlı bir şekilde, ben anlamasam da o Barlas'ın ne demek istediğini anlamıştı sanırım.

 

Yine de Barlas'ın ağzında ki baklayı çıkarmasını bekledim, o da beni çok bekletmedi zaten,

 

"Yani Benan bu süreçte bizde kalsın. Onlarda burda rahat ederler."

 

Yasemin gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken, ben ne diyeceğimi bilemiyordum. Plan iyiydi de benim onların evinde olamam ne kadar uygundu.

 

"Abi bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor olabilir misin?"

 

Barlas gayet rahattı,

 

"Karımı yanı başımda istemem de bir mahsur göremiyorum."

 

Yasemin ise onunla uğraşmaya kararlı,

 

"Karın olduğunu evdekiler bilmiyorlar ya hani, onu nasıl yapıcaz?"

 

Sanki konunun benim ile alakası yokmuş gibi atışan ikiliyi izlerken,

 

"Benan ablan, hastamız iyileşene kadar senin odanda, seninle kalacak Yasemin. Başka merak ettiğin bir şey var mı? Ben bunda bir sorun göremiyorum da." dedi sabrının sonuna geldiğini belli ederek.

 

"Haaa öyle desene, olur o zaman." dedi kıkırdayarak.

 

"Keşke bana da fikrimi sorsaydınız?" dedim yalandan bir sitemle. Barlas'ın bakışları beni bulduğunda,

 

"Sen nerede kalmak isterdin karıcım?" dedi usülen sorar gibi.

 

"Kocamın yanında kalmayı tercih ederim." dedim gayet ciddi.

 

Barlas'ın kaşları havalanırken bu çıkışımı beklemediği çok açıktı. Onun bu haline gülmeden edemedim. Yasemin de bana katılınca, Barlas'ın kısılan gözleri ile karşı karşıya kaldım.

 

Beni kendine çektiği gibi yanağıma sert bir öpücük bırakıp ayağa kalktı, belli ki burda olmak ona iyi gelmeyecekti,

 

"Karıcığım sen benim akıl sağlığım ile oynamayı bırakıp, yemeğini yiyorsun."

 

Yasemin'in şaşkın ama imâlı bakışları üzerimizdeydi,

 

"Prenses sende doğru eve, senin için zor bir gündü."

 

"Sen?" dedi abisini delirtmeye and içinmiş gibi.

 

"Ben hastaneye dönüyorum. Belki birşeye ihtiyaçları olur. Korumalar burada Murat tek kaldı." dediğinde ince düşüncesine hayran oldum bir kez daha...

 

Derya'nın ihtiyacı olabilecek şeyleri bir çanta yapıp Barlas'a verdim. Yanağına küçük ama kalbimin en derinden gelen bir öpücük bırakıp onu uğurladım. Kapıyı kilitleyip yemeğimi yemeye çabaladım. Yemek tepsisini mutfağa bırakıp, elimde kahve ile terasa çıktım, hava oldukça soğuktu ama kafamı toparlamak için tam da ihtiyacım olan buydu. İlk olarak neler olup bittiğini öğrenmeliydim. Umut bu nişan işine beni alet ettiğine göre ailemizin çevirdiği işlerden de haberdar olsa gerek. Peki bana neden söylemedi yada uyarmadı, çünkü nişanı atacağımı bilmiyordu. Benim gerçekten bu evliliği kabul ettiğimi düşündü ve engel olmadığı gibi ayrılık kararımı bile gizlemiş olabilir. Barlas'ın bir an önce bana herşeyi anlatması gerek.

 

Burdan ayrılamam, ondan gidemem. Bunu düşünmek dahi beni içinden çıkılmaz girdaplata çekiyor. Canından çok sevmek derler ya, bugün kaçırıldığım da tek düşündüğüm Barlas'ın çekeceği acıydı.

 

Peki ya o, ailesine zarar gelebileceğini bile bile, elimi sımsıkı tutmaktan bir an olsun vazgeçmiyor. Beni hayatımın da hiç kimse bu kadar sevmedi, kimse için önemli olmadım. En çok seven Umut sanarken onun da ne çabuk vazgeçtiğini bugün anladım.

 

Bir de Boran vardı bu kadar meselenin içinde kafamı karıştıran, Derya hiç ihtimal vermese de içten içe hep abimle olmasını istemiştim. Evlendikten sonra ise, hiç dillendiremesem de Boran'dan nasıl olupda bu kadar etkilendiğini hatta aşık olduğunu hep sorgulamıştım.

 

Bugün karşımda gördüğüm adam ise tam Derya'nın kalemiydi, korkusuzluğu, alaycılığı, zor durumda iken bile başkalarını önce düşünmesi. Hele Deryam'ı korkutmayın deyişi, adını anarken sesinin titreyişi, beni çok etkiledi.

 

Ağlamaktan yanan gözlerim uyku diye yalvarırken, beynim bu çok bilinmeyenli denklemler ile doluydu. İçeri girip kahve kupamı yıkadım. Yatağımın sıcağına kendimi bıraktığım da zor da olsa uykuya teslim oldum.

 

Sabah Yasemin'den gelen mesajın sesi ile uyandığımda,

 

'Abim sevdiğin simitlerden almış😉 kahvaltıya bekliyoruz.'

 

Yüzümde engelleyemediğim bir gülümseme ile rutin işlerimi halledip, siyah kotumun üzerine pudra pembe yumuşacık boğazlı kazağınımı giydim hafif bir makyaj ile hazırdım. Telefonumu cebime koyup, akşam Barlas'ın ısrarı ile kale kapısı gibi kat kat kitlediğim kapıyı açıp alt kata indim.

 

Zile basmadan karşı kapı açıldı elinde pişi tabağıyla beni gören Narin, hoşnutsuzluğunu yüzüne yansıtmaktan sakınmadı. Ben de onu görmezden gelerek zile bastım. Kapıyı Yasemin açtığında ikimizi karşısında görmeyi elbette beklemiyordu.

 

"Hoş geldiniz" derken onun da neşeli sesi sonlara doğru kısılmıştı.

 

"Hoş buldum prenses" diyerek içeri girdim. Barlas genelde prensesim diye seviyordu kardeşini, e onun prensesi benim de prensesimdi artık.

 

"Günaydın Yasemin annem evde yok, yanlız yemeyi de sevmem. Sizde kahvaltı yapayım dedim." diyen Narin de ki rahatlık imrenilecek türdendi.

 

Üçümüz mutfağa ilerlerken, bizim kız yine gözlerini deviriyordu.

 

Nermin Sultan sıcacık gülümsemesi ile karşıladı bizi, Narin'in derdini elbette ki biliyordu ama misafirine karşı saygıda kusur edecek bir kadın değildi.

 

"Hoş geldiniz güzel kızlarım" dediğin de Narin hemen atıldı.

 

"Hoş buldum, Nermin teyzecim eli boş gelmek istemedim pişi yaptım." deyip dönüp bana imâlı bir bakış attı.

 

O arada Hakan'ın mutfağa girmesi ile dikkatimi ona verdim. Yoksa bu kızın seviyesine inmem an meselesiydi.

 

"Günaydın ablalaların en orman gözlüsü" dedi artık diline yer etmiş hitap şekliyle.

 

"Günaydın Hakan, sabah sabah enerji yüklüsün yine" diyerek takıldım. Bana göz kırpıp,

 

"Narin abla sen de hoş geldin." dedi soğuk bir sesle. Onun gösterdiği yakınlığa rağmen ev ahalisi Narin'e karşı oldukça mesafeliydi. Üstüne benimle bu kadar yakın olmaları sinirini daha çok bozuyordu belli ki,

 

"Hoş buldum Hakan'cım."dedi yine de bozuntuya vermeyerek.

 

Onun bu beyhude çabasını gözmezden gelerek Nermin Sultan'ın yanına geçtim. Çaydalığa uzandığım sırada,

 

"Benan'ım iyi misin annem?" diye fısıldadı.

 

"İyiyim anne" dedim yanağından öperek.

 

"Barlas yok mu?" diyen Narin çizgiyi aşıyordu fakat bunu bilinçli yaptığını özellikle hissettiriyordu,

 

"Abim okulda Narin, bu saatte evde olmaz biliyorsun." diye tersledi Yasemin.

 

"Benan hanım evde olunca." deyip imâlı bakışlarını bana dikti.

 

"Ben izinliyim Narincim bi kaç gün." dedim umursamaz bir tavırla bu arada herkes kahvaltı masasında yerini almıştı.

 

"Hımmm tatsız birşeyler olmuş, annem hırsız falan dedi de, bana pek öyle gelmedi."

 

Bu kızın derdi neydi ki? Sanki ne olduğunu bilipte beni iğneler gibiydi.

 

"Fikrine gerek duysalar polisler sorardı Narin." diyen Yasemin ağzının payını versede,

 

"Hayır anlamadığım, önce yer yerinden oynadı, sonra Barlas'ın sesi geldi, üstüne de sen bağırıp kovdun Barlas'ı... İnsanın aklına başka başka şeyler geliyor."

 

Kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu kız o gün evdeydi demek ki. Benim evim onların dairesinin üstü olduğunu için bütün hengameyi duymuş olmalıydı. Kulaklarıma kadar çıkan ateş ile kimsenin yüzüne bakamıyordum. Normalde asla böyle bir insan değilken, şuan bunların Nermin Sultanın yanında konuşuluyor olması yerin dibine sokmuştu. Beni düşüncelerimden çıkaran sesle başım hızla kapıya döndü,

 

"Ne geldi ki aklına Narin?" diyen otoriter ses Barlas'dı. Ne ara geldiğini anlamasam da doğrusu zamanlaması harikaydı, onu karşısında beklemeyen kız ne diyeceğini şaşırmış olarak,

 

"Şey... Ben... Merak ettim de Benan için endişelendim sadece"

 

Geri vites yapan Narin kelimeleri gevelerken, Barlas'ın gözlerinden çıkan şimşeklere ilk defa şahit oluyordum, buna rağmen sesi oldukça sakin çıkarken,

 

"Madem merak ettin anlatayım, ben Benan'ı üzdüm biraz, o da kırdı döktü kovdu beni. Her ilişki de olabilecek şeyler. Nişanlımın gönlünü aldım, biz aile içinde çözdük meselemizi." diyerek soğuk bir tonda ama gayet rahat konuşarak gelip yanımda ki boş sandalyeye oturdu.

 

"Hayatım bana kendi ellerinle bi çay verir misin?" deyip elimin üzerinden öptü.

 

Gülümseyip kalktım hemen, Narin'in yutkunamadığını hissettim, sanki nefesi kesildi.

 

Barlas'ın çayını masaya bırakıp yerime oturdum.

 

"Sevdiğin simitlerden almıştım, hadi karnını güzelce doyur daha çok işimiz var bugün." dedi sıcacık bir sesle.

 

"Tamam hayatım." dedim ona uyarak.

 

Niyetim yaşadığım mutluluğu Narin'in gözüne sokmak değildi. Ama burdan ona iş çıkmayacağını da anlaması gerekiyordu. Uzun bir süre gözü parmağımda ki yüzüğe takılıp kaldı. Onun için üzülüyordum fakat o benim kadar iyi niyetli olmadığını az evvel oldukça net ortaya koymuştu.

 

"Benim evde işlerim vardı size afiyet olsun" deyip kaçarcasına kalkıp kapıya yöneldi. Nermin Sultan da onu geçirmek için peşinden gidince,

 

"Annem herşeyi biliyor, boş yere kendini üzüp gerilme." diye kulağıma fısılsadığında öylece kala kaldım. O ise hâlâ tabağıma kahvaltılık doldurmak ile meşgüldü.

 

"Nasıl her şeyden haberi var?" dedim onun gibi fısıltı ile,

 

"Anlatırım sonra güzelim ama şimdi kahvaltını et, daha hastaneye gideceğiz."

 

Başımı salladım sadece, kahvaltıma odaklandım. Nermin Sultan gelip arkamdan boynuma sarıldı,

 

"Sen ona bakma annecim, anlamışsındır mevzuyu." dedi usulca.

 

"Anladım anne, önemli değil." diyebildim sadece.

 

Kahvaltıdan sonra Barlas ile üst kata çıktık. Nermin Sultan'ın düğünden beri olanları bildiğini ve bana olan bakış açısının hiç değişmediğini, bunlarda bir suçum olmadığını bana uzun uzun anlattı.

 

"Bir daha başını öne eğmeyeceksin Benan, sana kimsenin söz etmesine müsade etmem. Ama her zaman yanın da olamam. İçine kendini ittiğin bu psikolojiden çık. Seni yargılamak dışardan kimsenin haddi değil. Ailem seni olduğun gibi seviyor bunu senin kafanda kurduğun şeyler değiştiremez. Ne demiştin bana dün akşam, yanın da dimdik duracak bir kadın olmak istiyorum. Sen zaten o kadınsın sadece kendini hatırla."

 

Aslında kendi kafam da bir çevre baskısı kurmuştum. Bunu hiç bir zaman Barlas ve ailesinden görmesem de bulunduğumuz çevrenin beni ona yakıştırmayacağından, onlara uyum sağlayamayacağımdan içten içe korkuyordum. Onları da kaybetmekten korkmamla ilgiliydi. Aslında benim yanlışım olmasa da, benim yüzümden hoş olmayan imâlar muhatap olsunlar istemiyordum.

 

Fakat Barlas doğru söylüyordu, silkilip kendime gelmem artık savrulmadan kendimden emin ayaklarımı yere basmam gerekiyordu.

Dalıp gittiğimi kulağımın arkasına sıkıştırdığı saç tutamıyla fark ederken,

 

"Kurban olduğum, sen benim gönlüme yakışansın. Kurma artık o güzel kafanda."

 

Gülümsedim sadece, aklıma toplantı günü söyledikleri geldi.

 

' Sevdiğimin derdini bakışından anlayamayacaksam hiç evlenmeyeyim daha iyi.' Demişti şimdi de dediğini yapıyordu. Bakışımdan içimi okumayı nasıl başarıyordu bilmiyorum ama bana nasıl iyi geldiğini bilsin istedim.

 

"Barlas iyi ki sen..." dedim sımsıkı sarılırken, kollarının arasında kaybolup ona karışmak istiyordum bütün ruhumla.

 

Derin bir nefesi içine çekti,

 

"Ah Benan ah..." dedi dertli dertli "Gecemin en karanlık yerinde ki ışığım."

 

En karanlık gecenin ışığı nasıl ben oluyordum. Bunu kesinlikle konuşmalıydık, bana söz verdiği eskileri anlatmalıydı artık. Fakat yine zamanı gelmemişti demek ki, Yasemin'in seslenmesi ile konuşmamız yarım kaldı. Hastaneye geç kalıyorduk, Narin hanım yüzünden kendi derdimize düşmüştük.

 

Hep beraber Boran'ı ziyarete etmek için hastaneye doğru yola çıktık,

 

"Annecim planı anladın değil mi? Biraz ısrar edelim ki Derya da içi rahat bir şekilde eşine baksın." Dedi Barlas.

 

"Annem, bak görürsünüz Derya zaten kocasını bırakmaz çok seviyor gözünden belli." Diyen Nermin annem seveni gözünden tanırdı elbette.

 

"Boran abi gelmek istemezse, o zaman ne yapacaksınız?" dedi Yasemin.

 

"Bu hiç aklıma gelmedi, yani gelmek istemese kapıda beklemezdi değil mi?" dedim onlardan çok kendimi ikna etmek istercesine,

 

"Güvenlik açısından korkuları varmış, anladığım kadarıyla şimdi bir tehlike yok gibi. Fakat bu fırsatı da kaçırması hiç akıllıca olmaz." dedi Barlas. Bu sözü ile gelmek istemezse devreye onu sokmam gerektiğinden emin oldum.

 

Hastaneye geldiğimizde Murat'ı odanın dışında beklerken bulduk, Derya'nın müsait olup olmadığına bakmak için o önden gidip haber verdi.

 

Odaya girdiğimiz de Boran'da, Derya da oldukça yorgun görünüyordu, narkozdan zor çıkacağını söylemişti doktorlar. Anlaşılan o ki gece zor geçmişti.

 

Geçmiş olsun dilekleri ve tanışma faslının ardından, Nermin Sultan Derya'ya,

 

"Ne zaman çıkacak annem hastaneden, çorbasını yemeğini hazır edeyim." dedi planladığımız gibi

 

Derya, Boran'a baktığında o boş gözlerle bakıyordu bize.

 

"Akşam üstü dedi doktor Nermin Sultan. Sen uğraşma ben yaparım gelince."

 

Derya'nın da fikrinin eve getirmek olduğunu anlayınca içim rahatladı, fakat Boran pek bizim gibi düşünmüyor olacak ki,

 

"Zahmet etmeyin. Otele geçince Murat hazırlatır bişeyler." dedi.

 

Derya ağzını açmıştı ki, Nermin Sultan araya girdi,

 

"Aaaa ne oteli, sen benim kızlarımı, canlarımı kurtardın. Ellerimle yedirip içirip ayağa kaldırmazsam içime sinmez benim." dedi reddetmesinin önünü keserek,

 

"Sağolun ama gerçekten gerek yok, rahatsızlık vermek istemem." diyen Boran'ın tavrı beni bile üzdü o an. Nermin Sultan her zamanki gibi doğru bir hamle yaptı,

 

"Sen ikna edersin artık Derya kızım. Zaten ben bıraksam, sen bırakmazsın da bu ağa oğlan şansını deniyor." dedi şakaya vurarak. Derya ise gözleri Boran da,

 

"Pek ikna olası yok gibi.." dedi sitemle.

 

Barlas'a işaret edip, Derya'ya döndüm,

 

"Derya ben sana birşey soracaktım gelsene dışarda konuşalım" deyip çıkardım odadan. Barlas onun hakkından gelirdi nasılsa.

 

Kapıda Yasemin, Nermin Sultan, Derya ve Murat birbirimize baktık bir süre, Derya düşünceli duruyordu, sonra birden silkelenip Murat'a döndü.

 

"Sen bugün Mardin'e dönüyorsun Murat." dedi net bi şekilde. Karşısındaki adam ilk şaşkınlığını atınca itiraz etti,

"Derya hanım, ağamı, sizi bu halde bırakıp nasıl giderim?"

 

"Sen hanım Ağana itiraz mı ediyorsun?" dedi yarı alaylı. Aralarında ki bakışma biz anlamasak da çok açık bi şekilde konuşmadan anlaştıklarını gösteriyordu.

 

"Emrin başım üstüne hanım ağam." dedi gülümseyerek. O an anladım ki Derya geri dönmeyi kafaya koymuş.

 

"Senin için mahsuru var mı Benan? Yani otele de götürebilirim." dedi alternatif sunarak. Bizim ne planlar içinde olduğumuzdan habersiz.

 

"Biz de sizi ikna etmenin derdindeydik, ben bir süre Yasemin'in oda arkadaşı olmaya karar verdim canım sen eşinle ilgilen." dedim sarılıp sırtını sıvazkarken,

 

"İyi ki varsın" dedi oda benim saçlarımı okşayarak.

 

"Onu neden sevdiğini anladım." dedim ayrıldığımız da.

 

Merakla kaşları havalandı,

 

"Tam senin kalemin, eli silahlı onca adamla dalga geçmesinden belliydi." deyip kıkırdadım.

 

Derya'nın gözünde hüzünlü bir gülümseme belirdi,

 

"Birbirimizi çok kırıp döktük, ama yine ikimiz birbirimizin yaralarını sarmalıyız. Başka çare bulamıyorum."

 

"Aynen öyle olmalı zaten güzel kızım, sevdiğinin açtığı yarayı ondan başkası iyi edemez. Siz yeter ki birbirinize şans verin." dediğinde Nermin Sultan da tecrübesini konuşturuyordu.

 

"Öyle olacak Nermin Sultan, gerekirse yönetime el koyacağım." diyerek göz kırptı.

 

Biz hastaneden ayrıldık, Barlas'ı okula bırakıp eve döndük. Kendimi daha iyi hissediyordum. Tabii ki buna peşimiz de dolaşan korumaların da etkisi büyüktü. Yoksa Barlas'ın yanından ayrıldığım da panik duygusu bütün bedenimi sarıyordu.

 

Evime geçip nevresimleri değiştirdim, ortalığa çeki düzen verdikten sonra kendime gerekli eşyalarımın olduğu küçük bir valiz hazırlayıp Yasemin'in de yardımıyla onlara geçtim.

 

Akşam üzeri mutfakta yemekleri tamamlamak üzereyken zil çaldı, kapı görevlisi Yasemin kapıyı açtığında Derya'nın geldiğini gördüm.

 

"Kolay gelsin hanımlar" diyerek mutfağa girdi.

 

"Sağolasın hanım ağam" dedim şivemi oralara benzetmeye çalışarak.

 

Derya gülse de gözlerini devirdi.

 

"Boran oğlum nasıl kızım?" diyen Nermin Sultan'ın herkese açtığı kocaman kalbini çok seviyordum.

 

"İyi çok şükür, ağalığının bana sökmeyeceğini hatırlamış görünüyor."

 

"işine öyle gelmiştir Derya abla" derken Yasemin'in kıkırtısına eşlik etmeden edemedim. Benim gülmemle ekledi,

 

"Bu ara herkes bi taşla iki kuş vurmanın derdinde zaten." dediğinde Derya hemen çözmüştü mevzuyu,

 

"Hakikaten kız isteyecektik daha Barlas transferin kralını yaptı sayemizde." deyip güldü.

 

" Yok öyle transfer falan, önce kız isteme, sonra nikah düğün olmadan vermem kızımı."

 

Nermin Sultan'ın sözleri ile Yasemin'in bakışları beni buldu. Derya da bu bakışmayı kaçırmadı tabi ki. Allah'tan yemek karıştırırken konuştuğu için Nermin Sultan bizi görmemişti.

 

" Anne terasta ki turşulardan da getireyim mi? Belki Boran abi seviyordur. "diyen Yasemin'in bi hesabı vardı da ne?

 

" Ayy sen alt üst edersin tüm kavanozu ben çıkıp alırım." diyen Nermin Sultan eline bir kap alıp üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Onun gittiğinden emin olan Yasemin, Derya'nın dibin de bitti,

 

" Biz nikahı kıydık ki annemin haberi yok" deyip kıkırdadı. Derya boş gözlerle bana baktığında birşey anlamadığı açıktı.

 

"Dün akşam hastane çıkışı dini nikahımız kıyıldı." dedim biraz çekinerek, sonuçta Boran hastanedeyken bunların peşine düşmüş olmamız hoş değildi.

 

Derya önce duraksadı. Sonra kocaman bir kahkaha attı,

 

"Aferin Barlas'a senin hakkından nasıl geleceğini iyi biliyor. Her krizi fırsata çevirdi vallahi." dediğinde içim rahatladı.

 

"Ne yalan söyleyeyim öyle oldu." dedim.

 

"Eee sen Yasemin'in yanında mı kalacaksın gerçekten?" diyen Derya beni köşeye sıkıştırmaktan keyif alıyordu.

 

"Sen, benimle uğraşmayı bırak da kendi işine bak bence." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak. "Adamı eve attın resmen."

 

"Atıysam kocamı attım." dedi gayet halinden memnun "Artık senin de kocan olduğuna göre sen de fırsatları değerlendirebilirsin." diyip kıkırdadığında kızardığıma eminim.

 

Bu kız böyle değildi, kesinlikle Boran'ı görünce ayarları bozuluyordu.

 

Nermin Sultan gelişi ile konu değişirken Derya yemeklerin olduğu tepsiyi alıp yukarı çıktı.

 

Akşam evin beyleri gelince yemek faslının ardından çayı ocağa koyup mutfağı toplamaya başladık. Semih amca mutfağa tekrar geldiğinde,

 

"Sultanım, Turan abim aradı çaya gelmek istiyorlar."

 

"Buyursunlar Semih onlar yabancı mı?" dedi her zaman ki misafir perver tavrıyla.

 

Aslında burda kaldığımı kimse bilsin istemiyordum ama karşı çıkmak da uygun olmazdı. Benim çekiniyor olmam Nermin Sultan'ı harekete geçirdi,

 

"Sen dinlenmek istersen Barlas'ın katına çık annem. Onlar da çok oturmazlar zaten." dedi.

 

"Sizin için uygun olursa, biraz kitap okurum bende. Kaç gündür koşturmaca içindeyiz kafa olarak yoruldum sanki." dedim biraz da çekinerek.

 

"Aşk olsun annem, burası senin evin ne demek uygunsa? Bi daha duymayayım, sen nasıl rahat hissediyorsan öyle davran." dediğinde gözleri anlayışla bakıyordu bana.

 

Mutfağı toparlayınca üst kata çıktım. Barlas üzerini değiştirmiş aşağı inmeye hazırlanıyordu. Beni görünce önce şaşırsa da hemen peşinden gülümsemesi, kısılan gözleri ile ona çekiliyordum.

 

" Benden başka kimse bu gülümsemeyi görmemeli." dedim ona yaklaşırken.

 

Elleri saçlarıma giderken omuzlarımdan geriye attığı tutamları okşadı,

 

" Sen bu kadar kıskanç mıydın Benan hocam?" derken keyifliydi.

 

"Yaniiii... Pelin'in bu gülümsemeyi görmesini istemem. Kıskançmışım demek ki." dediğim de gülmeye başladı.

 

"Okula gelemeyince aklın bende kaldı sanırım."

 

"Seninle el ele öğretmenler odasına gireceğim günü bekliyorum." derken gayet ciddiydim. Bu şehre geldiğimden beri Barlas'ın peşinde dolaşan ve gayet tehlikeli olabilecek bir çok aday ile muhatap olmuştum. O hiç birine bakmıyor olsa da benim kıskançlık damarımı kabartıyor oldukları bir gerçekti.

 

" Gündeme bomba gibi düşelim istiyorsun sanırım." dediğinde söylediklerimin hoşuna gittiğini gözlerinde ki pırıltılardan görebiliyordum.

 

"İstersen gazetelere manşet bile olabiliriz." dedim kıkırdayarak. Ben hiç hoşlanmasam da cemiyette tanınan bir ailenin kızıydım ve Cenk de magazin sayfalarının gözde bekarı olduğu için ister istemez haber değeri taşıyordum. Nişan haberimiz oldukça dikkat çekmişti.

 

"Güzel bir davetiye üzerinde isimlerimizin yan yana olmasını tercih ederim." dedi yanağımı okşarken,

 

" Bence de davetiye kesinlikle güzel fikir." dedim. Ona bu kadar yakın olmak, burnuma dolan kokusu, aşkla bakan ela gözleri beni tatmadığım duygulara sürüklüyordu. Vücudumun kimyasının değiştiğini hissediyordum. Hormonlarım düşüncelerimi ele geçirmek üzereyken alt kattan gelen zil sesi ile misafirlerin geldiğini anladım. Barlas'ın boş bakışlarından misafirlerden haberi olmadığını hatırlayarak,

 

"Amcanlar haber vermişti, onlar olmalı." dedim.

 

"Hadi aşağı inelim o zaman." deyip elini uzattı.

 

"Ben burda kalıp kitap okusam, biraz yorgun hissediyorum."

 

Gözleri tüm yüzümü dolaştı, neden inmediğimi anlamıştı ama hak da vermiş olacak ki ısrar etmedi.

 

"Kitaplığım emrinizde Benan hocam." dedi gülümseyerek. Anlaşılmak hele de konuşmadan anlaşmak ne kadar güzelmiş. Bunu başka kimse ile yaşayabileceğimi sanmıyorum.

 

"Teşekkür ederim Barlas hocam dedim ona uyarak.

 

Yanağıma kokumu içine çekerek bir öpücük bıraktı. İçimdeki kelebekler dansa başlarken, kalbimin sesini duyduğuna eminim. Beni ne hale getirdiğini görmek ister gibi çapkın bir gülümseme ile biraz uzaklaştı.

 

"Ben aşağı ineyim en iyisi, kalbinin bu ritmele yorulmasını istemem."

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım, kendimi sakinleştirmeye çalışarak. Benden cevap gelmeyeceğine emin olmuş olacak ki aynı gülümseme ile merdivenleri indi.

 

Kitaplığının olduğu odaya geçtim, rafları kitapları inceleyerek dolaştım. Aklım nasıl bu kadar çabuk uçuyordu anlamıyordum, etrafımda benimle ilgilenen insanlar hep olmuştu. Fakat bu ilgilerinin fiziksel bir çekimden öte olmadığını hissettiğimden, onlardan uzak durmak benim için her zaman ilk tercihti.

 

Barlas'ın bakışlarında ise ruhumu gören bir ifade vardı. Hiç bir zaman bakışında fiziki bir ilgi sezmedim. Beni beğendiğini hissettirsede bu tensel bi çekimden çok öteydi benim için.

 

Aklımda dolaşan düşüncelerle kendimi onun odasında buldum. Oldukça düzgün şekilde toplanmış bir yatak, büyükçe bir çalışma masası, üç kapaklı bir gardırop, yatağının başında küçük bir şifonyer, onun üzerinde okuma lambası, yanında şimdilerde okuyor olsa gerek bir kitap vardı.

 

Tek kişilik olmasına rağmen oldukça geniş olan yatağa oturup kitabı elime aldım.

 

İskender Pala, Kitab-ı Aşk okumadığım kitabın sayfalarını karıştırırken,

 

Aşkın şiirini yazmak istedim sana; sana aşkı şiir ile yazmak istedim... Aşkı seninle tanımlamak ister, aşkı sende tanımak isterdim.

 

Altını çizdiği satırlarda parmaklarımı gezdirirken keşke dedim, aşkı bende tanısaydı.

 

Kitabın arasına sıkıştırılmış kağıdı fark ettiğimde elime aldım ama dörde katlanmış kağıdı açıp açmamak da kararsız kaldım. Belki de okumamı istemeyeceği birşeydi. Merakım ile etik yanım arasında gidip gelsem de merakım galip geldi. Kağıdı açıp önüne gelen dizeleri okudum. Önce gözlerim doldu. Sonra boğazıma bir yumru oturdu.

 

Ezelim,

Sana yazdığım şiirlerimi de alıp senden gidiyorum.

 

Senin hiç bilmediğin bizden, sensizce kendime dönüyorum.

 

Adını duyunca, aklım seni anınca deli gibi çarpan yüreğimi,

 

Başka eli tutmayı hayal bile edemeyen ellerimi, başkasının yüzüğünü taşıyan ellerinin hayalinden sonsuza kadar çekiyorum.

 

Şimdiye kadar bende ki biz sensizdi, bundan sonra bende ki sen bizsiz.

 

Ahh be ezelim, en çok da hiç bilmeden gitmen yakıyor canımı, bilsen nasıl seviyorum gitmezdin belki...

 

Ezelim diyordu, bu sesleniş bana çok ağır geldi. Geçmişinin sonsuzluğunda o vardı. Yeri sandığımdan da derindi. Ben nasıl bir yaranın, yara bandı olmuştum. Bir yanım Barlas duygularını bitirmeden sana kapılarını açmaz dese de, elimde ki mektuba baktıkça içimde ki acı büyüyordu. Baş ucunda, okuduğu kitabın içinde ona yazdığı şiiri saklıyor olması iyimser tarafımı acımasızca susturuyordu. Gözümden bir damla düştü.

 

Başka eli tutmayı hayal bile edemeyen ellerimi, başkasının yüzüğünü taşıyan ellerinin hayalinden sonsuza kadar çekiyorum.

 

Satırlarının üzerine düşen gözyaşım ile canımı yakan dizeleri tekrar okudum. Ondan başkasına hayallerinde bile yer vermemişti, oysa sevilenin bundan haberi bile yoktu. Sahi bilse böyle sevildiğini başkasına verdiği şansı Barlas'a vermez miydi?

 

"Benan..." diyen sesle hemen toparlandım. Elimdeki kağıdı hızla katlayıp kitabın arasında ki yerine koydum.

 

Başımı çevirdiğim de Barlas kapıda durmuş beni izliyordu. Anladığım kadarıyla seslenmeden önce de ne yaptığımı anlayacak zamanı olmuştu.

 

Gelip çalışma masasında ki döner sandalyeyi çekip tam karşıma oturdu. Ellerim buz kesmiş, kanım sanki bedenimde akmıyordu. Sadece kalbimde derin bir sızı hissediyordum.

 

"Sanırım verdiğim sözü tutmanın zamanı geldi." dedi ellerimi avuçlarına alırken. Bağ evin de Sevinçlerin düğününden sonra geçmişinde ki gizemli aşkı bana anlayacağını söylemişti ama başımıza gelenler yüzünden bu konuşmayı hep ertelenmiştik. Sanırım aslında ben de öğrenmek istemiyordum. Hani bir söz vardır cehalet mutluluktur Barlas'ın geçmişini merak etsem de bilmemek benim için daha iyiydi sanki. Bilirsem hele de gözlerin de benden başkasına olan aşkı görürsem kaldıramazdım. Anlatmak için söz verdiği gün ki nokta da değildim çünkü, onsuz nefes alamayacağımı biliyordum.

 

Ellerimi çektim ellerinden, hızla kalktım oturduğum yerden,

 

"Anlatmanı istemiyorum Barlas. Duymak istemiyorum." derken gözümden akan bir damlaya engel olamadım. Kapıya doğru iki adım atmıştım ki bileğimden yakaladı.

 

"Nereye?" dedi hafif çatılmış kaşları kaçışımdan memnuniyetsiz olduğu içindi.

 

"Konuşuruz ama şimdi değil, terasa çıkıp biraz hava almalıyım." dedim zaman kazanmak için.

 

"Hayır, şimdi konuşacağız Benan. Kafan da kurmana müsade etmeyeceğim." dedi şimdiye kadar ondan duymadığım sert bir tonda. Anlaşılan o ki kaçışlarım ve vazgeçişlerim onu da yormuştu. Oysa ki benim canım çok acıyordu. O mektupta ki her cümle içimi ayrı acıtmıştı. Bunu bilsin istedim,

 

" Ezelim dediğin kadını dinleyecek kadar yürekli değilim. Bana sindirmem için zaman vermelisin." dedim. Gitmek için bir hamle daha yaptım fakat kolumu tutan eli daha da sıkılaştı.

 

"Ne kadarını istersen o kadarını anlatırım o zaman. Sen soracaksın ben anlatacağım. Otur lütfen." dedi daha ılımlı bir sesle. Bırakmayacağını anlayınca yatağa tekrar oturdum.

 

Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Ne sormalıydım, duyacağım hiç birşeye hazır değildim ama bir kere daha dağılmayı göze alıp yüzleşmeliydim. Daha ne kadar batabilirdim ki zaten psikolojim yerlerdeydi.

 

"Şimdi nerde yaşıyor?" dedim en azından karşılaştığım biri olup olmadığını anlamak için.

 

"Kayseri'de..."

 

Korktuğum başıma gelmiş gibi gözlerimi kaçırıp nefes aldım.

 

"Neden ona itiraf etmedin?" dediğim de çenemde tutup başımı nazikçe ona çevirdi,

 

"Beni istememesinden korktum." dedi gözlerimin içine bakarak. Benim tersime o konuşmak için çok istekli görünüyordu.

 

"Neden istemesin ki seni?" dedim titreyen sesimle, bileğindeki eli okşadı olduğu yeri.

 

"Beni arkadaş gibi görüyordu. Arkadaşlığını da kaybetmek istemedim." Dedi gözlerimin içine bakarak.

 

Biz de aynı şeyi yaşamıştık, ben de ona arkadaşım olduğunu sık sık hatırlatmıştım. Aynı şeyleri yaşatmış olmama üzüldüm o an. Sonra birden içim de küçücük bir umut belirdi. O kişi ben olabilir miydim? Aklıma gelen fikir çok uçuk olsa da emin olmak için başka bir soru sordum,

 

"ilk nerde gördün onu?" Dedim içimdeki saçma heyecanı bastırmaya çalışarak.

 

Bu sorum onu şaşırtsa da cevabı beni mutlu etmeyecekti.

 

"ilk defa kitapçı da gördüm, hatta görmeden önce sesini duydum, dimdik duruşunu, meydan okuyuşunu." Dedi hayranlığını saklamadan.

 

Söyledikleri ile gözlerim dolarken, umudumu çoktan kaybetmiştim. Biz ilk defa sinema çıkışı arabada karşılaşmıştık. O ise devam etti,

 

" Kalbimin ritmi hayatım da ilk defa o gün değişti. Peşinden gitmek için delice bir istek duydum. Sonra kader bizi bir çok defa karşılaştırdı ama..." dediğin de sözünü kestim.

 

"Tamam bu kadar yeter." dedim nefesim kesilmişti, sanki kalbim sıkışıyordu, neden görmüyordu? İçimi gören adam, canımın nasıl yandığını neden görmüyordu?

 

Hızla kalktım yerimden bu kez engel olmasına izin vermeyecektim. Kapıdan çıkıp kendimi sokaklara atmak ağlayarak saatlerce yürümek istiyordum.

 

Odanın kapısına geldiğim de belimden sarılan kolları ile durmak zorunda kaldım,

 

"Bırak Barlas nefes alamıyorum, nolur yeter..." dedim ağlayarak.

 

Kolları daha çok sardı beni,

 

"Bırakmam, yolunda ölürüm yine bırakmam." d

ediğinde nefesi saçlarımın arasından tenime değiyordu.

 

"Canım acıyor..." diyerek tekrar çırpındım umutsuzca.

 

"O can da benim, acısı da... Bırakmam... Dinleyeceksin... Bu kez kaçmak yok..." dedi nefesi tenimi yakarken...

 

 

 

 

Nasıl gidiyor arkadaşlar?

Ezelim 1K oldu ilginiz için teşekkür ederim.

Düğümler çözülsün diyenler geliyor beklediğiniz an...

Oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyin canlar❤️

Loading...
0%