@zamansizim84
|
" Sevemem senden başka, gözüm arar gözlerini...
Dil söyler kalbim ağlar, yürek çeker özlemini..."
Kulaklığıma söylediği dizeler ile sesini ilk defa bir şarkıya eşlik ederken duydum. Sabahından itibaren bugün benim için bambaşkaydı. Barlas'ın beş yıldır beni sevdiğini, ilk gördüğü günden beri kalbinin sadece benim için hızlandığını bilmek öyle bir boşluğu doldurdu ki. İçimde eksiltilen ne varsa hepsi tamamlandı. Yıllar sonra kendimi tamamen ayaklarımın üzerinde ve Dünya'ya meydan okuyabilecek güçte hissettim.
Sırtımı dayadığım adamın dağ gibi arkamda duracağını bilerek biraz daha sokuldum, göğsümde ki eline daha sıkı sarıldım. Saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissederken içime dolan huzurun tarifi yoktu.
Sabah uyandığımda başım göğsündeydi. Bir eli belimi sarmış, bir eli saçlarımın üzerinden omzumda duruyordu. Biraz geriye kımıldandım yavaşça, gece derin uyumadığını fark etmiştim. En ufak kırpırtım da beni kendine çekip daha çok sarmıştı. Şimdi ise derin bir uykuda olduğu belliydi. Uyurken onu izlemek bu sabahın en güzel tarafıydı.
İlk geldiğim zamanlar geldi aklıma, okulun bahçesine giren arabadan indiğimde beni görüp değişen yüz ifadesini hatırlıyorum mesela. Yada evrak teslim etmek için milli eğitime gittiğimizde oradaki memura nispet olsun diye koluna girdiğimde ki şaşkın halini, Umut'un İzmir'e gittiği sabah beraber hazırladığımız kahvaltıyı, yemek yapamayışının evlenirken ona sorun olacağını imâ ettiğimde ki tedirgin oluşunu...
Beş yıldır böyle güzel bir adamın tertemiz sevgisi ile sevilmiş olmak benim için çok güzel olsa da onun için çok zor geçen bir zaman dilimi olmalıydı.
Benim yüzünden kalbinden vurulmuş olsa da hasta yatağında bir ziyarete bile gidememiştim. Daha eskiye gidersek o bir ay boyunca benim tokamı kolunda taşıyıp ilk defa katıldığı bir operasyondan yaralı dönmüştü. Ben ise Çetin'e şans vereceğimi söyleyip kendimce bir oyun oynamıştım, kim bilir ne kadar üzülmüştü. Dahası buraya tayin olabilmek için Cenk ile nişanlanmak zorunda kalmıştım ve Barlas yüzükleri çıkarıp Umut'un eline tutuşturana kadar gerçekten evlilik için adım attığımı sanıyor olmalıydı.
İçim acı ile kavruldu, dün şımarık bir kız çocuğu gibi onun bana olan ilanı aşkının tadını çıkarırken, onun hayran gözlerle beni izlediğini görmüştüm. Tek bir sitemi bile yoktu, kalbinin güzelliği bana olan şevkatinin sınırsızlığı bencilce bir mutluluğa itmişti beni. Gözümden bir damla kendine yol bulup huzurlu uykusunda inip kalkan göğsünü ıslattı.
Nişan haberimi alışının üzerine iki gün boyunca okula bile gitmemiş, telefonları dahi kapalıydı. Öyle ki Umut ona ulaşamadığın da telaşa düştüğünü bana belli etmemeye çalışsa da gözümden kaçamıştı.
Yazdığı şiiri başkasına yazılmış olduğunu düşünmek o kadar canımı yakmıştı ki, o şiiri yazarken nasıl acı çektiğini daha şimdi algılayabiliyordum. Göz yaşlarım benden izinsiz peşi peşine sıralanırken bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan.
Barlas'ın gözleri tedirgin bir sıçrayış ile açıldığında,
"Benan..." dedi uyku mahmuru sesini kaplayan korku ile "Ne oldu güzelim? Neden ağlıyorsun?"
Göz yaşlarımın ıslattığı tişörtüne iki elimle sıkı sıkı sarılmış sarsılarak ağlarken, gerilen bedeninden onu üzdüğümü hatta korkuttuğumu anlıyordum ama kendimi kontrol edemiyordum.
Benden cevap alamayınca daha da korkulu bir hal aldı sesi,
"Seni üzecek birşey mi yaptım?" Onun bu sözleri benim daha çok ağlamama sebep olurken alnıma dudaklarını bastırdı. Ayrılmadan kokumu içine çekip,
"Ben senin tek damla göz yaşında boğulurum... Sen ağlayınca nefes alamıyorum, nolur ağlama..."
Derin nefesler alarak kendimi sakinleşmeye çalışırken, saçlarımı okşayan parmakları durulmama yardımcı oluyordu.
"Barlas ben seni bilmeden ne çok üzmüşüm. Sen bana sitem bile etmedin, dünden beri çocuk gibi yapmadığım şımarıklık kalmadı. Ben böyle güzel bir sevgiyi hak edecek ne yaptım." Dediğimde derin bir nefes ile nefeslendi. Onun için ağladığım aklın ucundan geçmemişti muhtemelen...
"Benan güzelim bilmiyordun, neyin sistemini edeceğim sana. Dün öyle güzel, öyle içtendin ki. Sadece seni izledim, tüm gün gözlerinde tanıştığımız zamanlarda olduğu gibi kendine inanan kadını gördüm." Dedi saçlarımı severek.
"Üzüldüğün zamanları, geçen bunca yılı anlat bana bilmek istiyorum." dedim kararlı bir ifadeyle.
Gözleri gözlerimi taradı,
" Ezelim ne gerek var şimdi bunları hatırlamaya, yanımdasın dahası kollarımdasın."
Gülümseyip burnumun ucuna vurdu işaret parmağıyla, sır verir gibi fısıldadı,
"Kimse bilmese de karımsın."
Yakınlığın verdiği sarhoşluk bedenimi ele geçirirken kirli sakalına bir öpücük kondurdum.
"Bilmek istiyorum, en çok ne zaman üzüldün. Umudunu hiç kestin mi? Etrafında çok aday var aklının birine kaydığı oldu mu?"
Israrcı olduğumu anlayınca biraz uzaklaşıp bizi yüz yüze getirdi.
"Kime baksam senden bir iz ararken nasıl başka birine aklım kaysın Benan. Bunun için çabalayanlar oldu ama ben hayaline bile ihanet etmedim. Canımın çok yandığı zamanlar oldu, vazgeçmeyi istediğim anlar oldu bunu inkar edemem." dediğin de gözümden bir damla yaş düştü. Hemen yakaladı o damlayı, elimi tutup kalbinin üzerine götürdü. Avuç içimi kalbinin ritmini hissedeceğim kadar bastı kendine,
" Burası senden geçmedi, bi tek senin için deli gibi çırpındı. Çok üzülsem de vazgeçemedim Benan, tam ümidimi kestiğim gece rüyama geldin." deyip gülümsedi. O anı tekrar yaşar gibiydi. Sırt üstü yatıp gözlerini tavana dikti.
"Nişanı öğrendiğim gün aklımı kaybedecektim. Öyle ki düşünmemek için hayatım da ilk defa içki içtim." alaylıca güldü "Hiç bir işe yaramadı, aklım bulansada kalbim acı ile kavruluyordu. O gece çok zordu, ertesi akşam o okuduğun şiiri yazdım sana, içimde seninle vedalaştım. İki gecenin yorgunluğu ile uyuyakalmışım." deyip tekrar yan dönüp benimle göz göze geldi.
"Uykumun arasında bu katın zil sesiyle uyandım, aynı anda biri kapıyı yumrukluyordu. Kalkıp kapıyı açtım, karşımda bembeyaz gelinliğinin içinde sen." dedi gülümseyerek yanağımı okşadı. Gülümsemesi bana da bulaşmış gibi ona bir tebessüm sundum. O anı yaşar gibi gözleri ışıldayan adama tekrar hayran oldum,
" Boynuma sarıldın "Vazgeçme Barlas bizim kaderimiz bir." deyip öptün beni." parmakları dudaklarımda gezerken devam etti.
" O an anladım rüya olduğunu ama öyle de olsa seni öpmek fazla güzeldi." deyince hâlâ dudağı okşayan parmağını öptüm.
" Ertesi sabah bembeyaz bir elbise ile karşıma çıktın. Benan... Sen en karanlık gecemin ışığısın, şu kalbimin tek ilacı sensin. O yüzükleri çıkarıp Umut'a verdiğin an kalbime vurmaya çalıştığım bütün zincirler kırıldı."
Uzanıp dudağına değdirdim dudaklarımı, elim kalbinin üzerinde olduğu için hızlanan ritmini hissetmek hoşuma gitti. Benim attığım adımı o tamamladı. Derin bir öpüşmenin içinde bulduk kendimizi. Hakimiyet onda olsa da istekle karşılık vermem hoşuna gitmiş olacak ki keyifli bir inilti döküldü dudaklarından. Boynuma inen öpücükler ile bende çıkardığım sesleri kontrol edemez haldeydim.
"Barlas..." diyerek kendimi ona doğru yükselttiğimde ikimiz de ne yaptığımızın farkına yeni varmış gibi donup kaldık. Boynumda nefeslendi bir süre kendini tekrar yanıma attığında beni göğsüne çekti. Nefeslerimizi düzene sokmaya çalışırken kalbim göğüs kafesimi zorluyordu. Parmakları boynumda öptüğü yerleri okşarken,
"İleri gittim özür dilerim, sana bu kadar yakınken kontrolü kaybetmemek çok zor." dediğin de bu sebepsizce hoşuma gitti. İçimdeki yaramaz kız çocuğu harekete geçti.
Dönüp onun bana yaptığı gibi boynuna öpücükler kondurmaya başladım. Gerilen bedeni etkilendiğini açıkça belli ederken dudaklarım tenine değerek konuştum,
" Özür dilerim, sana bu kadar yakınken kontrolü kaybetmemek çok zor." dedim onu taklit eden ama boğuk bir sesle.
Sırtım tekrar yatakla buluştuğunda Barlas tam üzerimdeydi,
"Sen benimle eğleniyor musun Benan hocam?" dedi tek kaşını kaldırarak.
Bense ona olan aşkımla dolup taşıyordum,
"Seni çok seviyorum Barlas, senin karın, senin kadının olmak, soyadını taşımak, tamamen biz olmak... Bunların hayali bile öyle güzel ki..." dedim tüm sevgimle.
Böyle bir cevabı beklemiyor olacak ki, gözlerinden bir çok duygu geçti aynı anda en son hayranlıkla bakarak dudaklarımızı tekrar buluşturduğunda ikimiz de daha cesurduk, ellerimiz bir birimizin bedeninde keşfe çıktığı sıra da,
"Benan abla!" diyen Yasemin'in sesi geldi alt katın kapısından.
Birbirimizden koptuk anın şokuyla, Barlas hızla kalkıp elini uzattı bana, yataktan kalkıp durumu kurtarmak için seslendim,
"Efendim Yasemin..."
"Abim mi arama boşuna, sabah yürüyüşe çıkmış, gelirken de benim sevdiğim simitlerden alıcakmış."
Barlas öne eğdiği başını gülerek iki yana salladı. Bu haline bile ayrı düştüm, ben ne zaman bu kadar aşık olmuştum.
Gelidiğin günden beri gülüşüne hayrandın Benan.
İç sesimin doğru söylediğine karar verip silkelendim.
" Tamam güzelim geliyorum."
Saçlarımı geriye atarak, yanağımı okşadı,
"Ben bizim cadıya simit alıp geleyim. İyi idare etti bizi."
"Tamam canım ben de aşağı ineyim."
Alt kata inmeden üzerimdeki eşofman takımını düzelttim. Elimi yüzümü yıkadım. Barlas hızla giyinip üst katta ki kapıdan simit almaya gitti.
"Günaydın güzeller." diyerek mutfağa girdim.
"Oyyy annem günaydın kuzum, sana sabah sabah Barlas arattırdı bu Yasemin. Telefonuna sonra bakmış."
Prenses hanım arkada bize gülerken göz kırptı.
"Yaa annecim ben de uyandırayım diye çıkmıştım." dedim bozuntuya vermeden. Bi gün fena basılacaktık ama ne zaman.
"Kahvaltı hazır da Derya ile Boran'ı çağırsak burda beraber kahvaltı yapsak. Araları düzelmiş dediniz ama görmeyince içime sinmedi."
Bu kadar güzel kalpli bir insan olabilir mi? Benim anneden yana şansım yoktu belki ama kayınvalidemin bana anne olacak kadar kocaman bir yüreği vardı.
" Arayıp söyliyim anne, müsaitlerse gelirler." Dedim.
"Çağırda annem de görsün Boran abinin Derya ablaya bakarken nasıl eridiğini." dedi Yasemin büyük bir neşeyle.
Derya'dan olumlu yanıt alınca kahvaltıyı masaya kurmaya başladık.
Barlas elinde bir poşet simitle geldi,
" Günaydın gönlümün sultanları." deyip annesinin yanağına bir öpücük bıraktı. Bana yöneldiği sırada,
"Küstüm ben sana." dedim kollarımı bağlayıp.
Kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Ne oldu güzelim niye küstün?"
"Sen sabah sabah yürüyüşe çık bana haber verme, hem de niye küstüm diye sor?" Dedim ciddi ciddi trip atarak.
Yasemin'in kıkırtısı kahkahaya dönerken ne diyeceğini şaşıran Barlas'ı izlemek çok keyifliydi.
"Yasemin gülme bakıyım!" diyen Nermin Sultandan azarı yeyince zorla kendini sustursa da abisinin hali gülünmeyecek gibi değildi.
Diğer hedefi Barlas oldu Sultanımın,
"Sen niye dışarı çıktığını Benan'a değil de Yasemin'e haber veriyorsun oğlum. Gelin görümce kavgasımı çıkaracaksın kızlarımın arasında." Diye tatlı sert çıkıştı.
"Annem ne bileyim bi an eski alışkanlık Yasemin'e yazmışım. Ben gönlünü alırım nişanlımın." diyerek bana dönünce,
"İyi al bakalım. Boranla Derya gelicek ben de üzerimi değişeyim deyip çıktı mutfaktan.
Barlas'ın kısılmış gözleri, tek kaşı havada bana döndü.
"Demek bana küstün Benan hanım. Sabah hiç öyle demiyordun karıcım."
"Ne dedim ki hiç hatırlamıyorum." dedim kardeşinin yanın da detay veremezdi nasıl olsa. Kapı çalınca Yasemin vazifesine koşan asker gibi fırladı mutfaktan.
"Kaldık mı başbaşa?" dediğin de bir adım geri attım ama kaçamayacağımı biliyordum ki öyle oldu. Bir adımda aramızdaki mesafeyi kapatıp gıdıklamaya başladığında, kahkahama engel olamadım. Kaçmaya çalışınca belimden yakalayıp sırtımı göğsüne yasladı. Gıdıklamaya devam ederken,
"Demek küstün habersiz gittim diye?"
Nefesim kesildiğin de mutfak kapısında bizi izleyen üçlü ile göz göze geldim. Derya ve Yasemin gülen gözlerle bize bakarken, Boran gülerek başını öne eğdi. Barlas beni bırakmak zorunda kaldığında Nermin Sultan'ı sesi duyuldu. Beni bu zor durumdan kurtardığı için şuan ona minnet doluydum.
Masaya geçtiğimizde hep beraber keyifli bir kahvaltı yaptık. Boran'ın samimi tavrı, herkesle uzun zamandır tanışıyormuş gibi yabancılık çekmemesi içimizi rahatlamıştı. Kolunda askı yoktu, iki günde bu kadar toparlamış olmasının zor olduğunu biliyordum ama güçlü bir bünyesi olduğu belliydi. Ee bir de Derya'nın yakın ilgisi olunca çabuk iyileşmişti demek ki. Sağ kolunu çok rahat kullanamasa da Derya'nın gözü sürekli üzerindeydi.
Kulağıma eğilen Barlas,
"Bu ikisinin derdi neydi çok merak ediyorum?" dediğinde şaşırdım. Kimsenin özelini merak edip burnunu sokacak biri değildi. Benim şaşırdığımı görünce, "Dün ki videoyu görüp ortalığı birbirine katmayacak kadar olgun düşünebilen bir adam var karşımızda Benan. Konu ne ise basit bir kıskançlık yada ufak bir anlaşmazlık değil belli ki."
Dudak büküp önüme döndüm. Barlas'ın ki merak değildi, bize bu kadar yardımı dokunan çiftin problemi neyse çözüm olabilir miyiz? diye kafa yoruyordu aslında.
Yasemin ve Hakan ile koyu bir sohbete dalmış olan arkadaşıma gözüm takıldı. Ben Barlas'ın yaptığını yapamadım Boran'ın yaralarını anlayamadım demişti bana. Boran'ın ne derdi vardı ki? Gözüm ona kaydığında elindeki ekmek dilimine çikolata kreması sürüp Derya'nın tabağına bıraktığını gördüm. Benimle beraber Derya'nın da dikkatini çekince ikisinin arasında kısa bir diyalog geçti. Gülümsemesi yüzünde büyüdü Derya'nın, gözleri sanki biz sofra da yokmuşuz gibi birbirine dalınca ben de gülümsedim.
Bütün masanın onları izlediğinden habersiz aşk kuşlarını Hakan'ın masa da ritim tutarak söylediği şarkı kendine getirdi. Yasemin ve ben de vokal yapınca ortalık birden şenlendi.
Mavişim mavilendim, kapına kilitlendim Mavişim mavilendim, kapına kilitlendim
Pas tutmustu yüreğim Seninle yenilendim
Mavişim mavilendim kapina kilitlendim Mavişim mavilendim kapina kilitlendim
Pas tutmuştu yüreğim Seninle yenilendim
Göz bebeğim (mavişim) Tek dileğim (mavişim) Sensizlikten (mavişim) öleceğim Kir çiçeğim (mavişim) Bal peteğim (mavişim) Sensizlikten (mavişim) öleceğim
Boran, Derya'nın kendine çekip şakağına bir öpücük kondurunca masadan 'Oooo...' sesleri yükseldi. Bu ikisi birbirine çok aşıkdı, sorun neyse aşmış olduklarını umuyordum.
Kahvaltıdan sonra iki araba ile yola çıktık. Barlas'ın gerginliğini hissedebiliyordum. Benden sakladığı daha doğrusu öğrenip üzülmemi istemediği ne varsa bugün ortaya dökülecekti. Bense düşünmekten çok akışına bırakmıştım olayları. Ailemden her kötülüğü bekleyen biri olarak ne kadar sarsıcı olabilir ki diyerek kendimi soğukkanlı olmaya zorluyordum.
Büyük bir otelin son katındaki suit odaya vardığımız da kapıda ki iki kişi bizi içeri geçmemiz için yönlendirdi.
Lüks bir otel odasının oturma alanı olan odada karşı duvar tamamen camdı. Büyük alanın sol tarafında şatafatlı koltuklardan oluşan oturma alanı, sağ tarafda yine iri sandalyelerle çevrelenmiş masa duruyordu.
Önde Derya ve Boran el ele içeri girdi, peşi sıra Barlas ve ben, bizi görünce oturma alanın da bekleyen ekip ayaklandı. En son sırtı bize dönük olan abimi görünce istemsiz Barlas'ın elini daha sıkı tuttum. Elimin üstünde dolaşan baş parmağı ile beni sakinleştirmeye çalışırken karşımda olan kişilere göz gezdirdim.
Umut ve Adil beyin burda olacağını biliyordum da Hanzade'yi beklemiyordum doğrusu, neden burada olduğu ile en ufak bir fikrim yoktu. Umut ile aynı ortamda olmaları bile kendi başına bir olaydı. Abimin askeri hekim olması ile sonlanan büyük aşkları uzun süre Umut'u üzmüştü, ta ki Derya'yı görene kadar. Ben eskilere gittiğim sıra da grupta tanımadığım tek insan olan otuzlu yaşlarının başında olduğunu düşündüğüm genç adam yaklaşarak,
"Hoş geldiniz Derya hanım." diyerek Derya'ya elini uzattı.
Boran ile el ele olan arkadaşım küçük bir baş selamı verdi sadece. Boran da aynı şekilde elini uzatmayınca bizden de aynı tepkiyi alacağına emin olmuş olacak ki,
"Herkes biraz gergin anlaşılan, o zaman masaya buyurun başlıyalım." dediğinde oval masaya yerleştik. Umut'un bakışları Derya'nın üzerindeydi, başını çevirdiği gibi Boran'ın öldürecek gibi bakan kara gözleri ile karşılaştı. İnşallah bugünü kazasız belasız atlatırız diyerek dua etmeye başladım.
Derya ile Umut arasındaki boşluğa Barlas'ın yönlendirmesi ile yerleşirken, Umut'un Boran'dan kaçırdığı bakışları bana döndü. Sen akıllanmazsın der gibi başımı iki yana salladım.
Biraz evvel ki genç adam Hanzade'yi tanıtarak,
"Hanzade Altun, Altun sağlık grubuna vekaleten aramızda bulunuyor." dediğinde gülümseyip başı ile küçük selam verdi.
Genç adam devam etti. Aslında o da kendini tanıtsa iyi olacaktı ama benden başka herkes onu tanıyor olacak ki gerek görmedi,
"Sanırım Hanzade hanımın dışında herkes birbirini tanıyor ve kimin neden bulunduğuna hakim."
Kendini bana tanıtmaması sinirimi bozarken Boran'a döndü,
"Öncelikle çok geçmiş olsun Boran Bey. Olayların bu noktaya gelmesin de hatalıyız özrümüzü kabul edin lütfen." dediğin de bakışlarım Boran'a döndü. Oturuşu, bakışı, kendine güveni kararan bakışları ile öyle bir etki alanı yaratmıştı ki sabah karısının ekmeğine çikolata süren adamla alakası yoktu. Ben bile ürktüm.
" Teşekkür ederim Yavuz bey, özrünüzü toplantı sonun da değerlendireceğim. Önce hatanızı telafi edecek ne yaptığınızı görmem lazım." dedi oldukça mesafeli.
Masada ki kimse bu sözleri beklemiyor olacak ki buz gibi bir sessizlik oldu. İsminin Yavuz olduğunu öğrendiğim adamın sert kayaya çarptığını fark etmiş olacak ki Adil Bey araya girdi.
"Benan hoş geldin kızım, böyle olsun istememiştik. Üzgün olduğumuzu bilmeni isterim." dediğin de sanırım ortamı yumuşatmasına yardım etmemi bekliyordu. Fakat hiç kusura bakmasın onun tanıdığı eski Benan değildim,
"Üzülmeniz giden bir canı geri getirmez Adil hocam, size ve bana tıp fakültesinde ilk öğretilen buydu. O gün Boran ya da Yasemin ölebilirdi." dediğim de yüz ifadesi değişti. Bu çıkışımı beklemediği çok açıktı.
"Benan." diyen Umut'un sesiyle ona döndüm. Yine ilk derdi Derya idi ben hep ikinci hatta üçüncü sıradaydım. Ondan da sözümü esirgeyecek değildim,
"Sizinle sonra hesaplaşacağız sayın Devagil. Lütfen! " dediğimde Umut ellerini saçlarının arasından geçirerek başını geriye yaslandı. Benimde sinirle yumruk olan ellerim Barlas'ın elini hissetmemle anın da gevşedi.
Barlas,
"Bu özürler ve geçmiş olsunlar sizi kurtarmaz beyler. Konumuza dönelim, bizi buraya neden çağırdınız?" dediğin de onunda benim kadar gergin olduğunu ama kendini ötelediğini fark ettim.
"Elinizde ki delillere ihtiyacımız var." dedi Adil Bey gözlerini Derya'dan ayırmadan.
Bakışların hepsi onu takip ettiğin de Derya'nın meydan okuyan sesini duyduk,
"Bu pazarlığı sizinle yapmıştık Adil Bey, Benan'dan uzak durursanız delilleri size memnuniyetle vereceğimi söylemiştim. Fakat tam o dakikalarda siz ikiniz, Benan'ın kaçırıldığını benden ve Barlas'tan saklamakla meşgulmüşsünüz." deyip rahatça geriye yaslanıp kollarını bağladı.
Yavuz araya girdi,
" Bakın biz de olayı sizin yanınız da öğrendik... " dediğinde Derya sözünü kesti.
" Ve adamlarımıza savunmasız iki genç kızı kurtarmak yerine, uzaktan takip etmeleri emrini verdiniz." dedi kaşının birini havaya kaldırarak,
"Operasyonu tehlikeye atamazdım." diyen Yavuz, Derya'nın profesyonelliği karşısında kendini savunmaya çalışsa da başaracak gibi durmuyordu.
"Adamlarınız sivil değil miydi?" diyen Barlas'ın fazlaca köşeye sıkıştırdığı Yavuz sessiz kalırken,
"O gün ki memur arkadaşlar burda mı? Kısa bir kaç sorum olacak da ikisine." dedi Derya. Kim bilir ne hesap kesecekti onlarla.
Yavuz masadan kalkıp kapıda ki sivil polisleri içeri aldıktan sonra,
"Derya hanım, onlar ben ne dediysem onu yaptılar, emrin dışına çıkamazlar."
Adamlarını savunmaya çalışması bir amir olarak yapması gerekendi fakat bu onları Derya'dan kurtarmazdı.
"Ne yani şimdi bu adamlara şiddet uygulasam ve sen kendilerini savunmamalarını emir vermiş olsan, bunu dinleyecekler mi?"
"Dinlemek zorundalar."
Karısının ne yapmaya çalıştığımı anlayan Boran keyiflice gülerek arkasına yaslandı, bakışlar onu bulsa da fazlaca rahattı. Tam Derya'nın kalemiydi bu adam.
Derya, Boran'a dönüp,
"Hayatım müsadenle" diyerek ayağa kalktı.
Boran, "Müsade senin hanım ağam." dedi gözlerini Umut'a dikerek. Ben onların restleşmesini izlerken Derya'nın elini Barlas'ın omuzuna koydu,
"Tek başına tadı çıkmaz Barlas hocam." diyince Barlas da kalkıp başını iki yana esnetti. Bunlar polisleri mi dövecekti?
Boranla gözlerim kesiştiğin de kaşıyla Derya'yı işaret etti izle der gibi.
Adamları Yavuz'a baktı,
"Kendinizi savunmayın." deyip oturma grubunda ki berjere yerleşip umursamaz bir tavırla bacak bacak üstüne attı.
Derya ceketini çıkarıp mavi sıfır kol trikosu ve ekru pantolonu ile kalınca emin oldum adamları dövecekler.
Derya, Barlas'a dönüp,
"Seç birini" dedi. Bu sözüyle adamlardan uzun boylu olanı pis bir sırıtışla başını öne eğdi. Aklınca meydan okuyor olmalıydı ama yanlış kişiye...
"Gerek kalmadı Barlas ben seçtim, şu gülen arkadaş benim diğeri senin." dediğin de adama acımadım değil. Gerçi başına gelecekten habersiz hâlâ gülen adama acımamın faydası yoktu.
Derya, "Komik birşey mi söyledim memur bey" diyerek aralarında bir adım mesafe kalana kadar yaklaştı.
"Estağfurullah avukat hanım aklıma bir fıkra geldi de ona gü..." cümlesinin sonuna geldiğinde Derya'nın midesine attığı yumrukla iki büklüm oldu. Hanzade'nin "Hiii..." diyerek iki elini ağzına kapatmasına gülmeden edemedim. Bilerek cümlesinin bitmesini beklemişti yumruk atmak için, karın kaslarının en savunmasız olduğu anı yakalayınca karşısındaki adam iki büklüm olmuştu. Dizini suratına geçirince yüzümü buruşturmadan edemedim.
Barlas ise iki yumruk da yere serdiği adama tekme atıp yerine oturdu.
Derya,
"Bir daha savunmasız birine yardım etmemekle ilgili emir alırsanız, bu yediğiniz dayak aklınıza gelsin beyler." deyip çıkardığı ceketi aldığı sıra da Yavuz'un,
" Gereksiz şovunuz bittiyse işimize dönelim avukat hanım." demesiyle duraksadı.
Derya, " Ne şovu Yavuz bey?" Diye sordu.
Yavuz, " Kendini savunmayacağını garantiye aldığınız bir adamı dövmek şov değilde nedir acaba? " dedi alayla.
" Siz kendinizi savunabilirsiniz Yavuz komiser." dedi elindeki ceketi bu kez onun kalktığı koltuğun sırtına bıraktı.
Yavuz ise hâlâ neye bulaştığının farkında değildi. Boran'ın sinirden yumruk olan elini görünce müdahale edecek sandım ama Derya'nın ne yapacağını bekledi.
" Bir kadına el kaldıracak değilim." dediğin de Derya ondan beklemeyeceğim kadar kolay savuşturulacak bir yumruk atmaya çalıştı. Yavuz bu fırsatı kaçırmazken Derya'nın atmaya çalıştığı yumruğu kolayca savuşturup kolunu çevirerek arkasına geçti. Boran'ın yerinde zor durduğunu görüyordum ama Derya'yı çiğneyip müdahale etmiyordu.
Yavuz kulağına yaklaşıp,
"O kadar da değil avukat ha..."
Cümlesini tamamlamaya fırsat vermeden sertçe başını geriye atan Derya, Yavuz'un burnundan kanlar boşalmasına aldırış etmeden, onun koltuğa yığılışını seyretti.
Herkes donmuş bir halde ona bakıyordu. Gevşeyen at kuyruğu saçlarını düzeltip ceketini giydi. Sandalyesine yaklaştığı sıra da Boran kalkıp tam bir centilmen gibi sandalyeyi çekerek oturmasını bekledi.
Hepimiz şok içindeyken ilk atlatan Umut olacak ki Yavuz'un kanayan burnu ile ilgilenmeye başladı.
Boran sandalyesine geri otururken sözlerinin hedefi Umut'tu,
"Korkma doktor burnu kırık değil. Ama bir daha eşime saygısızlık ederse, onun bilerek yarım bıraktığı işi ben tamamlarım." dedi sonlara doğru tehditkar çıkan sesiyle.
Kendimi tutamadığım da,
"Bu ikisine hayranım." dedim açıkçası keyfim yerindeydi.
"Bana?" diyen Barlas ise kendi derdindeydi.
"En çok da sana hayranım." dediğimde Derya bizim bu halimize gülerken, Hanzade bizi deli görmüş gibi izledi. Geç de olsa masaya dönen beyler ile Derya kaldığı yerden devam etti,
" Bir daha kimseyi haberdar olmadığı bir operasyona av etmezsiniz. Yasemin ya da Boran'a zarar gelseydi. Sizinle öyle bir şov yapardım ki Türkiye'nin gündemine otururdunuz." dedi meydan okuyarak.
Canının yanması ve dağılan karizması Yavuz'un dilini çözmüş olacak ki bir sinirle konuşmaya başladı.
"Derya hanım bizim A planımız Cenk ve Hanzade hanım üzerinden yürüyecekti. Altun ailesi bizim bilgimiz dahilin de ortaklığa dahil olup bütün pis işlerini meydana serecekti. Fakat Hanzade hanım bu ortaklık için şart koşulan evliliği yapmak istemedi. Bu kez hedef Devagil ailesi oldu. Onlarda hiç düşünmeden ortaklık için Cenk Güngören ile kızlarını nişanladılar. Yani Benan'ı operasyonun ortasına atan biz değiliz Umut Devagil ve ailesi."
Hayal kırıklığı ile başımı Umut'a çevirdim. Barlas da sabrının sonuna gelmiş olacak ki,
" Bu kadarını yapmış olamazsınız. Benim tanıdığım Umut Teğmen buna asla izin vermez." dediğin de duygularıma tercüman olmuştu. Konuşamayacak kadar kırgındım,
Umut bana bakıp Barlas'a döndü,
"Buna izin verdim, çünkü Benan'ın bi şekilde aileden uzaklaşması gerekiyordu. Cenk'in ona yakın olmasına asla müsade etmedim. Kardeşimi yıllardır onu seven, gözünden sakınacağına emin olduğum silah arkadaşıma emanet ettim." dedi Barlas'ın gözlerinin içine bakarak.
Ne yani Barlas'ın beni sevdiğini biliyor muydu? Bunu bilip nasıl beni bu oyuna alet ederdi.
Barlas, " Sen... " deyip duraksadı. "Biliyordun, bile bile bize bunu nasıl yaptın Umut."
Barlas'ın titreyen sesine karşı Umut kendinden fazlaca emindi,
"Sana Benan'ı ben getirdim Barlas, çalıştığın okula tayinini çıkartmalarını isteyen benim. Annem, Cenk ile nişanı kabul etmeseydi asla Benan'ın tayin istemesine müsade etmezdi. Bu nişan oyununa ihtiyacım vardı fakat hiçbir zaman Benan'ın üzerinden elimi çekmedim."
Gözleri bu kez beni buldu.
" Fakat hesap edemediğim, küçük kız kardeşimin bizden daha çok şey bildiği ve bunu benden bile sakladığı oldu. Belki en başından birbirimize açık olsak bunlara hiç gerek kalmayacaktı."
Şoktaydım, bunu asla beklemiyordum.
"Umut" dedim ağladı ağlayacak bir sesle.
Güven veren bir gülümseme ile elimi tuttu,
"Şşşş... Konuşacağız hepsini, önce şu işi bir çözelim." derken şefkatle omuzuma dokundu. Ona çok kızgındım ama duyduklarım da beni gözden çıkarmadığını hatta korumak için yaptığını anlamama yetmişti.
Umut,
"Şimdi konumuza dönelim. Bizim vurulduğumuz saldırı da, ailemin terör örgütüyle iş birliği yaptığını öğrendiğim günden beri bu işin peşindeyim. Adil Bey de, Yavuz komiser de çok emek verdiler. Fakat o kadar çok önümüz kesildi, öyle ummadığımız insanların ihanetine şahit olduk ki. Cenk'in Benan'a zarar vermesine engel olabileceklerini düşünerek yanlış bir hamle yapmışlar. Fakat bunda en büyük yanlış Zerrin Devagil'i unutmuş olmaları."
Duydum, anladım ama inanamadım. Kulağımda tek sözü çınladı Terör örgütü ile iş birliği... Yutkunamadım boğazıma bir yumru oturdu sanki sesimi zar zor bulduğum da,
" Ne demek terör örgütü ile iş birliği..." dedim titreyen sesim ile "Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu Umut? "
Abimin dolan gözleri beni buldu yine,
"Seni niye uzak tuttum sanıyorsun Benan? Bu işin içinde daha çözemediğim çok şey var ama en anlamadığım, annemin sana olan düşmanlığı."
Annemin düşmanlığı şuan son düşündüğüm şey bile değildi. Keşke ben ölseydim, istemediği kızından kurtulsaydı da o gece yaşanmasaydı.
"Annem umrumda bile değil, o gece kaç kişi şehit oldu Umut..." dedim yerimden kalkıp dolaşmaya başladım.
Odanın için de bir iki tur attım ellerimi saçlarıma geçirip,
"Barlas..." dedim çaresizce ondan medet umar gibi. Barlas gözlerini kaçırınca aklımda parçalar birleşmeye başladı.
"Bunun için anlatmadın, bunun için kabul ettin nişanın sürmesini..."
Barlas'ın dolan gözlerinden cevabımı aldım. Ben bunları duymayayım diye çabalamış hatta hiç olmayacak kararlarla beni şoka uğratmıştı. Ayağa kalkıp önümde durduğunda bakışlarımız aynı acı ile kavruluyordu. İkimizin gözünden de aynı anda yaşlar süzülürken sarıldım ona,
"Yiğit Alp, Arif, Sedat..." diye sayıkladım hıçkırıklarım arasında. Barlas sakinleştirmek için beni dışarı çıkardı.
Koridora çıktığımızda sakinleşmeye çalışsam da faydası yoktu. Kapıda ki polisler biraz evvel yedikleri dayağı unutup bize odaklandılar, biri hemen karşıda ki odanın kapısını açtığı bizi yönlendirirken, diğeri aynanın önündeki su şişesini bize uzattı. Şişeyi açıp bana biraz su içiren Barlas,
"Benan daha iyi misin? Bak sakin olmalıyız güzelim."
Başımı iki yana sallarken göz yaşlarım benden izinsiz akıyordu. Nasıl sakin olabilirdim ki. Arkadaşlarımız kardeş bildiğimiz insanlar... Düşüncem de bile cümlelerimin ucu eksikti. Hiç kabul edememiştim öldüklerini, şehit olmaları tek tesellimdi. Günlerce Barlas'ın başında beklerken cenazelerine bile katılamamıştım. Ceyda'nın hamile olduğunu duyunca günlerce ağlamıştım.
"Benim yüzümden ölmüşler Barlas, düşünebiliyor musun? Benim ailem bu işin için de belki yerimizi bile onlar söyledi. Ceyda hamileydi Sedat şehit düştüğün de. Alparslan hiç görmedi babasını. Arif'i ne çok severdim ben. Abi gibi korur kollardı beni. Yiğit Alp birini seviyordu ama hiç kavuşamadı sevdiğine. Nasıl sakin olayım? "
Yanıma oturup sarıldı sadece,
" Herşeye hazırdım, her türlü hainliklerini bi şekilde sindirebilirdim ama vatana ihanet bunu sindiremem. Bu insanlar benim annem babam olamaz..."
Barlas'ın kollarında ne kadar ağladım bilmiyorum o da avutmaya çalışmadı beni. Biliyordu ki bunun avuntusu olmaz. Ceyda'nın doğumuna gitmiştim. Onun göz yaşlarının, oğlunun odasını babasının fotoğrafları ile donatmasının nasıl bir tesellisi olabilir ki. Alparslan ilk baba dediğin de beni arayıp saatlerce ağlamasının.
Ama güçlü olmalıydım, benim içimi de artık sadece intikam soğutabilir. Zerrin Devagil'i parmaklıklar ardında da görmeden bu işin peşini bırakmayacağım. Onun için küçük aptal kız çocuğu olan ben, sonu olacağım Devagillerin.
Derin bir nefes alıp ayağa kalktım,
"Gidelim Barlas burada ağlamamın kimseye bir faydası yok. Onların sonlarını kendi ellerimle kazacağım." dedim gözlerimi silerken.
Barlas'ın gözleri üzerimde dolandı bir süre iyi olduğuma emin olmuş olacak ki,
"Gidelim güzelim, şimdi onlar bizden korksunlar." dedi alnımdan öperken.
Tekrar toplantı yapılan odaya girdiğimiz de Adil Beyin sözü ile duraksadım.
"Fazla mütevazi olma avukat hanım, zira ben seni çok hafife aldığımı Yavuz'a silah çektiğin de anladım."
Derya, Yavuz'a silah mı çekmişti. Bakışlarım Barlas'ı bulduğunda onaylar şekilde başını salladı. Boran da Derya'yı göz hapsine aldı duydukları ile ama avukat hanımın pek ona bakası yoktu.
Derya, "Bunları geçip bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğimizi konuşsak." dedi lafı değiştirerek.
Bu sıra da biz de masada ki yerlerimize geri oturduk. Umut konuya dahil oldu,
"İki aile de bu ortaklığın devamın da ısrarcı, Cenk'i kim korkuttuysa oldukça başarılı olmuş ki meydanda yok. Fakat Zerrin Devagil'in bu evliliği olduracağına dair inancı tam. Hatta son kozumu oynarım gerekirse dediğini bile duydum ama bu son kozu nedir bir fikrim yok."
Son kozu, kimbilir ne hainlik düşünmüştü yine, nasıl canımı yakacaktı. O zaman bilemezdim tabii ki bana büyük bi kötülük yaparken, en büyük iyiliği yapacağını.
Boran küçük bir öksürük ile boğazını temizledi,
" Ailem ve aşiretim benim vurulduğumu bilmiyor. Ama annenize aşiretimin Cenk'in peşinde olduğunu söyledim. Bu korku uzun bir süre onları uzak tutmaya yeter. Biz kısa bir süre sonra Mardin'e döneceğiz fakat Barlas kardeşimin ve ailesinin güvenliği bundan sonra bana ait. Sizin de bu işi masum insanları dahil etmeden çözmeye çalışacağınızı düşünüyorum."
Boran'ın dik duruşu ve Derya'dan yediği kafa az gelmiş olacak ki, Yavuz bey,
" Size gerek yok biz güvenliği sağlarız. Burası Mardin değil Boran Ağa." dedi saçma bir özgüvenle.
Boran onun bu saçma çıkışına karşı sanki Yavuz bizi duymuyormuş gibi Derya'ya dönüp,
" Bu akıllanmamış." deyip güldü. Ardından Yavuz'a dönüp,
"Size mâni olacak değiliz, siz sağlayın güvenliği, biz sizinkileri de koruruz." dedi dalga geçer gibi. Niyeti tabii ki emniyet güçlerine haksızlık etmek değildi. Fakat onların ön göremediklerini sorunlar yüzünden daha fazla canımız yansın istemiyordu.
"Derya hanım eşiniz tavrı hiç hoş değil, bir hukuk insanı olarak siz müdahale edin isterseniz." dedi topu Derya'ya atarak.
Derya'nın Boran sözü üstüne söz söyletmeyeceğini tahmin etsem de cevabını merakla dinledim,
"Yavuz Bey eşimin tavrını anlamamakta ısrar eden sizsiniz. Daha iki gün önce Zerrin Devagil kapımıza dayandı. Acaba koruma polisleriniz onların karşısına çıkıp ne söyleyecekti. Bırakın Boran ağa ve aşiret korkusu onları uzak tutsun. Biz de rahat rahat kuyularını kazalım."
Masada kısa bir süre sessizlik oldu. Adil Bey yaşının getirdiği tecrübe ile daha uzlaşmacı yaklaştı bu kez,
" Derya hanım doğru söylüyor, bizi bilmemeleri lazım. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Boran bey kendinize tam bir hanım ağa bulmuşsunuz."
Boran, "Teşekkür ederim Adil Bey, Avukat hanım rabbimin en güzel emanetidir. Onunla beraber Benan da, Barlas da artık benim kardeşlerim onlar istemediği sürece elimi üzerlerinden çekmem söz konusu bile olamaz."
Avukat hanım deyip Derya'nın mesleğini, hanım ağalığının önüne koyan Boran, kendine ön yargılı bakan gözleri yine mahcup etmişti. Umut'un da bu ikilinin uyumunu görüp artık Derya takıntısıdan kurtulması gerekiyordu.
Son olarak elimizdeki delilleri onlara vermemiz karşılığın da Cenk'i bizden uzak tutmaları konusunda hem fikir olup toplantıyı sonlandırdık. Deliller onları alt etmeye yetse de son operasyonu beklemek zorundaydık. Biz yokken konuşulanları bilmediğim için kabul ettim.
Derya ve Boran odadan çıkacakken
"Biraz konuşabilir miyiz?" diyen Umut ile durmak zorunda kaldılar. Zorla kendine kafa attıracak bu Umut, hâlâ Derya ile konuşmaya çalışıyor derken o Boran'a döndü,
"Öncelikle Benan için yaptıklarına teşekkür ederim. O gün orada olmasan dönülmez yollara girmiş olacaktık." dediğinde oldukça şaşırmıştık hepimiz. Bir tek Boran bunu bekliyor gibiydi sadece teşekkürünü kabul ettiğini belli eden bir baş hareketi ile geçiştirdi onu, fakat Umut devam etti,
" Ayrıca ikinizden de özür dilerim, yaptığım şey çok çirkindi. Bana uymaman en güzel cevap oldu benim için."
Derya'nın kaşları çatıldığında,
"Neyin özrü bu?" dedi gözleri Boran ve Umut arasında gidip gelirken,
"Haberi yok mu?" dedi Umut hayret içeren bir tonda. Nasıl bir çam devirdiğinden habersiz.
"Haberi olsa senin de burnun kırık olurdu doktor." diyen Boran'ın keyfi yerindeydi.
Bakışlarımızı Derya'nın delici mavilerinden kaçırdık ama birşeyler gizlediğimizi anlamamış olması imkansızdı. Umut başını mahcup bir ifadeyle eğdiğin de Boran devam etti,
"Benan abini isteme törenine davet etmeyecek misin?" diyerek bizi bir şoka daha uğrattıp Derya'ya döndü.
"Gidelim mi hanım ağam?"
"Seninle evde hesaplaşacağız Boran ağa." dediğin de Boran küçük bir reverans ile onu kapıya yönlendirdi.
Arkalarından bakakaldığımızda Barlas Umut'un omzuna vurdu,
"Ucuz atlattın, buraya gelirken burnuna kafa atmayı planlıyordu."
Umut hâlâ giden ikilinin arkasından bakarken,
"Burnumu kırsa bu kadar canımı yakamazdı." dedi.
"Abi onlar birbirini seviyor. Boran senin düşündüğün gibi biri değil ve Derya onunla çok mutlu." dedim artık vazgeçsin diye.
Barlas,
"Hem yarın için de davetlisin bizi yanlız bırakma." Dediğinde o hâlâ kendi kendine söyleniyordu.
" Boran bana verebileceği en büyük cezayı kesti. Onların mutluluğunu izlemekten daha büyük bir ceza olamazdı."
|
0% |