Yeni Üyelik
28.
Bölüm

27. Bölüm

@zamansizim84

 

Benan'dan

 

"Bu adam Leyla'yı üzecek Benan." dediğinde sessiz kaldım.

 

Leyla'yı tanımıyordum ama adını anmadan yaşamalarının sebebi onu küskün olmaları değildi, sebep onu anınca canlarının çok yanmasıydı.

 

"Barlas, ne olup bitti bilmiyorum. Anlatacak gücü bulsan benden saklamazsın onu da biliyorum ama Leyla dediğin anladım kadarıyla yaş olarak senden bir kaç yaş küçük." Deyince beni onayladı sadece. "Sanırım başından tatsız olaylar geçmiş, güvendiği yerden kırılmış." Dedim yine onay bekleyerek.

 

Derin bir nefesi ciğerlerine çekip bıraktı,

 

"Çok derin kırıldı hem de, hepimizi bırakıp gidecek kadar derin..." Diye mırıldandığı sırada öğretmenler odası dolmaya başladı. Mecburen konuyu kapattık.

 

Dersler bitti eve geçmedim Barlas'ın beşe kadar okulda kalması gerekiyordu. Bende ara verdiğim dönemde eksik kalan evraklarımı hazırladım. Yazılı ve çalışma kağıtları düzenleyip çıktı aldım.

 

Bilgisayar'a o kadar odaklanmıştım ki ağrıyan sırtımı geriye yaslandığımda ancak fark ettim.

 

İki yana esneyerek belimi ve sırtımı rahatlatmaya çalışırken omuzlarıma konan eller ile başımı çevirip Barlas'a baktım. Boynuma masaj yaparak,

 

"Çok yordun kendini güzelim eve geçseydin keşke, akşam evde ki bilgisayardan yapardık." Dediğinde güldüm.

 

Başımı kaldırıp tekrar baktım yüzüne,

 

"Emin misin en son senin laptopta işin varken kahve getirdiğim de olanları hatırlamıyorsun sanırım." Dedim.

 

Çapkınca göz kırptı,

 

"Tek bir anını bile unutmadım Benan hocam. Bilgisayarın yerini almış olmaktan şikayetçi görünmüyordunuz oysa..." Dediğinde aklımı başımdan bu kadar çabuk alıyor olmasını hem seviyordum. Hemde bu kadar aşık ve mutlu olmaktan istemsizce korkuyordum.

 

"Şikayetçi olmak mı? Ne kadar memnun olduğumu belli edebildim sanıyordum." Deneme kalmadan üzerimden uzanıp ters bi şekilde dudaklarıma kapanması bir oldu.

 

Pozisyon rahatsız olsada ikimizin de ateşini harladığı bir gerçekti. Yine de o bana kıyamayıp ayrıldığında boynumu ovdu,

 

"Canını yakmadım değil mi ezelim?" Diye sordu.

 

Dudaklarımı büzerek cıkladığımda,

 

"Yakmamışım belli hâlâ kışkırtığına göre..." Diye doğru bir çıkarım da bulundu.

 

"Barlas ben çok acıktım..." Dedim küçük bir çocuk gibi nazlanarak.

 

Ne yapayım küçükken nazlayanım olmamıştı. Üstüme bu kadar düşülmesi çılgınca hoşuma gidiyordu.

 

"Hımm.." dedi genizden gelen bir sesle "Ne istiyor benim güzelimin canı? Ek ders yatmış güzel bir yemek ısmarlayayım ona."

 

"Yaaa..." Dedim eve geçeriz diye düşünmüştüm aslında ama bu fikir çok hoşuma gitmişti.

 

Baş başa hiç yemeğe çıkmamıştık, hep kalabalıklar içinde olmak sevdiğimiz insanlarla bile olsa bazen yanlızlık isteği getiriyordu.

 

Sandalyeyi döndürüp,

 

"Baş başa mı yemek yiyeceğiz?" dediğimde o da benimle aynı farkındalığı yaşadı.

 

"Biz seninle hiç yemeğe çıkmadık değil mi?" Dedi ama omuzları düştü aynı anda.

 

Ayağa kalktığım için daha yakındık artık birbirimize gözlerine çöken hüzün elle tutulur cinstendi.

 

"Benan özür dilerim güzelim, herşey bu kadar hızlı geliştiği için. İçinde kalan şeyleri fark edemedim..." Derken öyle pişmanlıkla kavruluyordu ki sevincimi içimde yaşasaydım keşke dedim.

 

Ellerimi gömleğinin üstünden göğsüne koydum,

 

"Canım..." Dedim ama sesimde gözlerimde canım olduğunu haykırıyordu. "Senin yüzüğünü taşımak nasıl bir mutluluk bilmiyorsun, elini tuttuğum da nasıl güç alıyorum haberin yok. En kötü günlerimin akşamları seninle bittiği için hafızamda kötü yer edemedi. Ha önce çıkmışız yemeğe, ha şimdi ne fark eder ki? Şimdi daha da anlamlı hatta." dediğimde söylediklerimi onu teselli etmek için söylemediğimi gördü.

 

İçim biraz rahatlasa da takılmasam olmazdı,

 

"Hem seminer haftası öğle yemeğine davet etmiştim ama gelmemiştiniz Barlas hocam." deyip kollarımı göğsümde bağladım. "Bak aklıma şimdi geldi madem tribini atayım." deyip sırtımı döndüm ama belime sarılan kollarla çabuk yakalandım.

 

"Nasibinizi kapatmak istememişimdir Benan hocam." Dedi o da laf çarparak.

 

Eeee... Hak ettin... diyen iç sesim bayadır ortalarda yoktu da ne rahattım.

 

"Sen de hemen bıraktın peşimi, biraz zorlar insan şansını..." deyince güldü ama içten olmadığını biliyordum.

 

"Sen mutlu olacaksan, ben içim yansa da uzaktan izlemeye razıydım Benan. Bu hep böyleydi, hep de böyle olacak." Dedi.

 

Başımı geriye attım o da boyun girintime yerleşti,

 

"Senden uzakta mutlu olmak... İmkansız Barlas kimse senin gibi sevemez beni." Dediğimde kokumu içine çeke çeke öptü olduğu yeri.

 

"Sevemez..." Dedi kendinden emin.

 

Güç bela okuldan çıkmayı başardıktan sonra Erciyes Dağı eteğinde güzel bir lokantaya geldik. Şık ve lüksten çok, samimi ve otantik bir mekandı. Tam da bizim ilk date'mize yakışır cinsten.

 

Yemeklerimizi söyledik, hava bugün oldukça soğuktu. Ahşap ağırlıklı mekânın içinde yanan nostaljik sobanın ağır ağır yanarken çıkardığı ses mekanda ki sessizliği dinlendirici bir şekilde dolduruyordu.

 

"Barlas, bugün gelen kuzenin..." Dedim adını hatırlayamadığımda,

 

"Savaş" diyerek tamamladı beni.

 

"Sevinç'in düğünün de bile yoktu adı dahi geçmedi. Birşeyler var anlatmak istemiyorsun görüyorum ama merakına da engel olamıyorum." dediğimde anlayışla gülümsedi.

 

"Ben seni seviyorken tek tesellim neydi biliyor musun?" Deyince merakla tek kaşım havalandı.

 

"Neydi?" Dedim hemen.

 

"Acıyı sadece ben çekiyordum, kavuşamasak da sadece benim içim yanıyordu. Bunun teselli olduğunu Savaşı'ın hem sevip hem sevilirken kavuşamayıp çektiği acıdan kendime pay biçtim." Deyince nasıl bir aşk hikayesi bu kadar can yakar bilemedim.

 

Savaş adına üzüldüm, bugün gözlerinde gördüğüm yorgunluğu da durgunluğu da şimdi biraz olsun anlamıştım.

 

"Hiç mi umut yok?" Dedim üzülerek.

 

"Artık hiç yok..." dediği sırada yemeklerimiz geldi. "Kapatalım mı bu konuyu ilk defa baş başayız, tatsız mevzularla geçmesin." Deyince ona hak verdim.

 

Güle eğlene yemeğimizi yedik hatta bir ara Derya ve Boran ile görüntülü konuşup benim ısrarım üzerine konatan ayrı olarak yaşadıkları evi bile gezdik.

 

Barlas hesabı ödediği sırada telefonu çaldı, ekranda gördüğü isimle kaşları çatılsa da açıp kulağına götürdü.

 

"Efendim Serap." dediği sıra da aklımda Serap ismini taratıyordum.

 

"Sakince ve ağlamadan anlatırsan." Dedi sabırsız bir şekilde.

 

Dinledikçe kaşları daha da çatıldı,

 

"Yanına gelmeme ihtiyaç var mı?" Diye sorunca bu kez benim kaşlarım çatıldı.

 

Ne cevap aldıysa telefonu kapatın tüm yüzünü sıkıntıyla sıvazladı.

 

"Hadi güzelim." Deyip elini uzattı. "Ben anlatmasam da bu konu bu gece illa açılacak belli."

 

Arabaya doğru yürürken sessiz kaldım, muhtemelen kafasının içi çokça gürültülüydü.

 

Koltuklarımıza yerleşip kemerlerinizi bağlayınca,

 

"Serap, Savaş'ın eşi büyük kavga etmişler. Şimdilik bu kadar bilsen yeter zaten anlarsın birazdan." deyip aracı yola çıkardı.

 

Savaş evli miydi?

 

Evliyken mi aşk acısı çekiyordu?

 

Bu nasıl karmaşık bir hikaye?

 

Aklımdaki soruları kendime sakladım. Şehrin dışında oldukça lüks villalardan oluşan siteye giriş yaptığımızda ben Kayseri de böyle bir yer olduğunu bilmiyordum bile.

 

Işıkları yanan bir tanesinin önünde durduğumuz da,

 

"Birazdan şahit olacakların için şimdiden özür dilerim." Deyip indi arabadan.

 

Kapıyı çaldığımızda orta yaşlı bir kadın açtı kapıyı,

 

"Hoş geldin Barlas."deyip bizi içeri alacağına kendi dışarı çıktı.

 

Barlas'tan cevap alamayınca devam etti,

 

" Eli yaralı ama sarmama müsaade etmedi. Savaş itti diyor... Bu kadar gözü dönecek ne olmuş olabilir." Deyip Barlas'ın gözlerinde cevap aradı ama düz bir duvardan ötesini bulamadı.

 

Kadın ise devam etti,

 

"Savaş'ın artık gerçek Dünya'ya dönmesi lazım, aylarca ortadan kaybolup gelen bir adamı kaç kadın böyle sevgi ile bekler. İkisine de yazık oluyor." Dediğinde ilk defa Barlas'ın ifadesi değişti alayla tek tarafa kıvrıldı dudağı.

 

"Tek taraflı sevgi ve bencilliğin insanları mutlu etmeyeceğini ne zaman öğreneceksin acaba ex yenge." Dediğinde daha önce kendinden yaşça büyük birine saygısızlığını görmediğim hatta görsem inanmayacağım Barlas değildi sanki.

 

Kadının cevap vermesine fırsat vermeden yanından geçip eve girdik ve kapıyı kapattı. Sinirle derin bir nefes aldı ama aynı anda,

 

"Yanık kokusu!" Dedim

 

"Yanık kokuyor!" Dedi.

 

Büyük salona doğru ilerlediğimizde yerde üzerinde süper minisi ile oturan kadını gördüm. Bir elini yere dayamış öbürü dizilerin üstünde ve ara ara yere damlayan kana rağmen tepkisizce başını eğmiş oturuyordu.

 

"Serap..." dedi Barlas ama telaşına rağmen soğuktu sesi.

 

Kadın başını kaldırdı yavaşça, ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerine taktığı mavi lensleri gördüm. Akmış makyajı ile korku filmlerinden fırlamış gibi duruyordu.

 

Önce Barlas'a sonra bana baktı, bense etrafa...

 

Örtüsü ile beraber yeri boylamış sofranın özenle kurulduğu belliydi. Örtüyü tutuşturmuş şamdanlar ve kırmızı uzun mumlar hâlâ yerdeydi. Neyse ki sönmüşlerdi. Cam ve porselen kırıkları salonun iki basamak ile yükseltilmiş şık yemek bölümünden oturma alanına kadar saçılmıştı.

 

Eline bakmak için iki adım atmıştım ki Barlas kolumdan tutarak durdurdu,

 

Serap'ın yüzü acıyla buruştu,

 

"Korkma Barlas zarar vermem nişanlına, benim zararım kendime." Dedi sona doğru kısılmış sesiyle.

 

Barlas'ın parmakları gevşediğinde cam kırılarına dikkat ederek yanına ulaştım. Elindeki kesik derin değildi ama sarılması gerekiyordu.

 

"Dikişlik bir kesik değil temizleyip saralım, malzemeler nerede?" dediğimde.

 

"Dilek!" Diyerek seslendi. Adım seslerini duyunca "çıktın mı saklandığın delikten." dedi dalga geçer gibi.

 

Kadınsa ona uymadı,

 

"Buyrun Serap hanım." Dedi onun üstten tavrını kabullenerek.

 

"İlk yardım çantasını getir." dedi emir kipiyle

 

Kadın uzaklaştığında kolundan destek vererek kalkmasına yardım ettim,

 

Dikkatlice koltuklara ulaştığımızda onun oturmasıyla yanında ki boşluğa yerleşip Dilek hanımın getirdiği çantadan malzemeleri çıkardım.

 

Ben elini sararken,

 

"Savaş'ın karşısına bununla çıkmadığını söyle!" diyen Barlas'ın otoriter sesini duydum. Başımı kaldırıp baktığımda elinde kızıl bir peruk vardı.

 

"Çıktım, bana ne dedi biliyor musun?" dedi gözünden akan yaşlar tekrar yüzünde yol çizmeye başladı. "Ben onun çakması bile olamazmışım!"

 

"Doğru söylemiş Serap taklitler aslını yaşatır." Diyen Barlas ateşe körükle gidiyordu.

 

Bu halde ki bir kadına zerre acıması yoktu ki beni şoktan şoka sürüklüyordu.

 

"Barlas...!" Dedim yapma der gibi.

 

"Acımaz onlar bana boşa uğraşma" dedi Serap. "Ben ağlarken 'Onun ağlaması bile güzeldi biliyor musun?' deyip çıkıp giden bir adamın kardeşi sonuçta o da." Deyince kafamda bir ampul yandı.

 

Kızıl peruk, mavi lensler... Bu kadın Leyla'ya benzemeye çalışmıştı.

 

Barlas'a döndüm şokla, Serap'a belli etmeden sus işareti yaptı,

 

"Ne bekliyordun kollarında teselli bulmasını mı?" Dediğinde sesi buzdan soğuktu.

 

"Olması gereken o değil mi?" dedi elini sarıp bıraktığım sırada.

 

Barlas,

"Kayınvalidene layık bir gelinsin, sonun da aynı olur umarım." Deyince bu kez Serap'ın dudakları alayla kıvrıldı.

 

"Evlenmiş gördüm fotoğrafları, boşa saklama." Dedi birden keyiflenerek. "Ömür boyu Ömür'ü bekleyecek değildi ya..." deyip neşeli bir kahkaha patlattı.

 

"Beni niye çağırdın?" Diyerek konuyu açılmadan kapattı Barlas.

 

"Aklını başına toplasın Barlas seni dinler, konuş Savaşla. Bak herkes hayatına bakıyor. Bize yazık değil mi? Yıllardır yaşadığımız hayat mı?" dedi bu kez gerçekten Barlas'tan medet umar haldeydi.

 

Alaylıca güldü Barlas,

 

"Savaş'ın on gönlü olsa birini vermez sana. Onun ne kinci olduğunu en iyi sen bilirsin. Hoş çoktan boşaması gerekirdi neyi bekliyor bilmiyorum ama yılda toplasan ancak bir ay gördüğü kadının karısı olmasına aldırmıyor demek ki." deyip cevap beklemeden elime uzandı.

 

"Bir daha beni bu tarz birşey için rahatsız etme." Derken Serap'a sırtını dönmüş kapıya ulaşmak üzereydi.

 

Peşimiz sıra bir şeyler duvara fırlatıldı muhtemelen, gelen çığlık sesine de aldırmadan çıktık evden.

 

İçerde gördüğüm kişi sanki Barlas değildi. Çok gerildiği elimi tutuşundan bile belliydi.

 

Arabaya bindiğimiz gibi telefonu kulağına götürdü,

 

"Nerdesin kardeşim?" Dedi cevabı aldığı gibi kapatıp gaza bastı.

 

Hızımız oldukça fazlaydı ki kapının üstünde ki tutma koluna yapıştığımı bile sonradan fark ettim.

 

Bağ evinin önüne geldiğimizde buz gibi havaya inat avluda ki masa da üzerinde ince bir kazakla oturan Savaş'ı görünce,

 

"Allah'ım çok şükür..." dediğini duydum.

 

Masanın üzerinde bir şişe rakı, iki bardak, bir sürahi su vardı sadece. Birde yaklaştıkça duyduğum müzik sesi...

 

Ten beyaz, saç kızıl güller

Kahkahasında bülbüller

Kirpiği kapkara tüller

Ben o afete vuruldum

 

Göz değil nakış mübarek

Bendeki aşk değil ibadet

Elleri sevdi nihayet

Ben ebedi saadetten kovuldum

Gölgemi aldım yanıma

Vurdum hasretin yoluna

Benzedim bahtsız mecnuna

Yüce mevlaya sığındım

 

Seyret perişan halimi

Bende akşam olmakta

Dostlar seyrelmiş

Beyhude lafla vakit dolmakta

Avare oldum serseri oldum

Terki diyarda zalim...

 

Kısmına gelince başa sardı şarkıyı.

 

Usulca piknik masası şeklindeki masada karşısına yerleştik.

 

Ten beyaz, saç kızıl güller

Kahkahasında bülbüller

Kirpiği kapkara tüller

Ben o afete vuruldum...

 

Şarkı ile beraber gözlerinden akan yaşlar sakallarına karıştı.

 

Göz değil nakış mübarek

Bendeki aşk değil ibadet

Elleri sevdi nihayet

Ben ebedi sadetten kovuldum

 

Ben ebedi saadetten kovuldum dediği yerde sarsılarak ağlamaya başladı. Sanki kontrolü kaybetmek için bizim gelmemizi beklemiş gibi.

 

Yağmaya başlayan kara aldırış etmeden üçümüz o masa da Zalim şarkısını defalarca dinledik.

 

Savaşla daha bugün tanışmıştık, yaralı olduğu belliydi ama bu kadar derin bir yara beklemiyordum.

 

İşin aslını anlayabilmiş sayılmasam da Barlas'ın Leyla'nın evlendiğini saklaması ve Serap denen kadını bulduğumuz hâli birleştirince...

 

Üstüne birde Levent Yüksel'in Zalim şarkısını ekleyince, aklıma Leyla'ya aşık bir Savaş'tan ötesi gelmiyor.

 

Savaş'ın ağlaması iç çekişlere dönünce,

 

"Soğuk oğlum al sevdiğini evine git!" Dedi Barlas'a hitaben. Çantamdan çıkardığım kağıt mendili uzattım.

 

"Bize soğuk da sana değil mi Savaş abi." Dedim yanımda daha rahat olsun istedim ya da ne bileyim yakın hissettim kendime.

 

Barlas'ın elini sırtımda hissettim, böyle yaklaşmama mutlu olmuştu sanırım.

 

"Eyvallah..." Dedi mendili alıp gözlerini sildi. "Bugün gelen bildirimler Yasemin'den değildi, nikah fotoğraflarını gördün değil mi Barlas."

 

Soğuğa rağmen derin bir nefes alıp havaya dağılan nefesini üflediğinde artık buhar dağılıyordu.

 

"Öyle kardeşim, ben de nişan gecesi öğrendim evlenmeye karar vermişler ama bu kadar hızlı beklemiyordum." Diye itiraf etti.

 

"Onurla... Ulan Onur'dan başka adam mı yok Barlas." Dedi kendini yiyen bir öfkeyle.

 

Barlas'ta elini başına atıp saçlarını karıştırdı,

 

"Kendi seçimi Savaş..." dedi elimden bir şey gelmez der gibi.

 

Savaş üst dudağını dişleri arasına alıp sakinleşmek için derin nefesler aldı ama faydası olmadı.

 

"Oğlum çekin vurun beni, bunu yaşayacağıma çekin vurun beni Barlas. Ölsem kurtulurum belki, geberip gideyim diye Dünya üstünde ne kadar tehlikeli yer varsa gittim. Ölmek de nasip işi demek ki olmadı, Allah bu canımı almadı ki kurtulayım." Dedi isyanla.

 

"Yok öyle sen ölünce Leyla mutlu mu olacak, o haltı bi kere yedin sakın bir daha aklından geçirme. Bağ evindeyim deyince nasıl sürdüm bilmiyorum, resmen travma sebebisin!" Diye çıkıştı.

 

Savaş'ın kafa güzel olmaya başlamıştı belli ki,

 

"Onu da beceremedim değil mi? Bak Benan bacım bu Dünya üstünde benden daha işe yaramaz bir adam bulamazsın koca bağ evini yaktım yine ölmeyi beceremedim. Bu yanında ki gelip kurtarmış son dakika." Diye günlük rutinini anlatır gibi anlattı.

 

Buraya gelirken ki hızımızı ve Savaş'ı görünce neden şükür ettiğini ancak anlatabildim. Barlas kolunu bana sarıp burnuma dokundu.

 

"Dondun burda, sen arabayı alıp git. Ben bu deliyi bırakamam." Dedi kulağıma Savaş'ın kendine rakı doldurmasını fırsat bilip.

 

"O da durmasın bu soğukta, üstünde mont bile yok Barlas." Dedim içim acıyarak.

 

Şakağıma küçük bir öpücük bıraktı. O sırada bambaşka bir melodi duyuldu Savaş'ın telefonundan...

 

Yazımı kışa çevirdin

Karlar yağdı başa Leyla'm

Viran oldu evim yurdum

Ne söylesem boşa Leyla'm

Ne söylesem boşa Leyla'm

Boşa Leyla'm

 

Viran oldu evim yurdum

Ne söylesem boşa Leyla'm

Ne söylesem boşa Leyla'm

Boşa Leyla'm

 

Aylar önce Barlas'la dinlediğimiz türkü...

 

Savaş eşlik etmeye başlayınca tüm tüylerim diken diken oldu. Hissederek söylemek böyle bir şeydi demek ki.

 

Neşet Ertaş'da Leyla'ya aşkıyla yanarak okuyordu...

 

Savaş da...

 

Viran oldu evim yurdum

Ne söylesem boşa Leyla'm

Ne söylesem boşa Leyla'm

Boşa Leyla'm...

 

Başını kaldırıp bize baktı,

 

"Sarılsana oğlum sevdiğine..."

 

Sen sarıl ben teselli olayım diyordu yani...

 

Siz mutlu olun ordan teselli olayım...

 

Acaba bu aşkın karşılıklığı Leyla'da var mıydı?

 

Bu kadar yanarak sevildiğini biliyor muydu?

 

 

 

Loading...
0%