@zamansizim84
|
Benan'dan
"Benim annem kim?" dedim kısık ama sert bir şekilde.
Oturuşunu düzeltti kollarını masaya yaslayıp bana eğildi,
"Bu bilgiyi yok ettim ben Benan, kaydı, izi tozu yok bulamazsın. Sana söylemem için bana ne vereceksin küçük aşık kız?" Dedi tüm igrençliği ile.
Gözlerim üzüntü ile kapandı, ne isteyeceği belliydi de yine de duymak istedim,
"Ne istiyorsun?"
Geriye yaslandı,
"Çok birşey değil, senin yüzünden bozulan planı tekrar kuracağız. Cenkle evlendiğinde ailenin kimler olduğunu da öğreneceksin." Dedi beni şaşırtmayarak.
Aramızda uzun bir sessizlik asılı kaldı, dünü bugünü yarını düşünmeye çalıştım.
Geçmiş bir bataklık gibiydi, mutsuz bir çocuk, zaman zaman umutlu, zamsn zamsn umutsuz bir genç kızlık peşi sıra yıkım üstüne yıkım... En son olarak parmağımda bir nişan yüzüğü ile özgürlüğe kaçmaya çalışmıştım.
Beni hasretle, sabırla, aşkla bekleyen adama gittiğini bilmeden son direncimle, son gücümle kaçmıştım.
Tam kendimi kurtardım dediğim noktada iplerim yine ve yeniden bu kadının eline geçmişti. Aynı kısır döngüyü dolanmaktan bıkkınca derin bir nefes aldım.
Demir bir pençe kalbimi sıkıyordu, ben bu ailenin kızı değildim hiç olmamıştım.
"Cavit Bey biliyor mu?" diye sordum.
"Sen on yaşındayken öğrendi. Kan grubun bize uyumlu değil, geç de olsa fark etti." diye açıklandı kendince.
Güldüm histerikçe, on yaşındayken benden birden uzaklaşan kızına azda olsa düşkün baba fiğürümü daha iyi anlıyordum.
" Ailemi tanıyor muyum? Görmüş tanımış olabilir miyim?" diye sordum. Kafamdaki çemberi biraz olsun daraltmaya çalışarak.
Kaşları kalkıp indi manidar bir gülüşle,
"Bilgi en kıymetli hazinedir Benan, bilmek istiyorsan istediğimi bana vereceksin. Ya sevdiğin adam yada gerçek ailen..." dedi son söz olarak.
Barlas...
Güzel seven adam, ne der nasıl yarı yolda bırakırım...
Bırakmaz ki. Ne desem inanmaz bırakmaz elimi.
Peki ya ailem, annem babam belki kardeşlerim...
Yıllardır beni yok bilen ama içlerinde benim sevgimi saklamış olan insanlar...
Ya Kayseri deki ailem Nermin annem, Semih babam, Kaan, Hakan, Yasemin...
Isırdığım yanak içimi kanattığımı ağzıma gelen demir tadıyla anladım.
Kan bağı mı?
Can bağı mı?
Dakikalar sonra çıktık odadan ben önde bitik, yenilmiş... Zerrin hanım arkamda omuzları dik mağrur bir komutan edasıyla.
Barlas'ın olduğu salona geldiğimde beni tedirgin bekleyen Ela gözleri ile karşılaştım, yanına gitmem için elini uzattığında burdan gitmek istediğini fazlaca belli etmişti.
Zerrin hanım ve Cavit bey bir bana birde Barlas'ın bana uzanan eline baktılar. Donmuş gibi olduğum yerden kıpırdayamazken,
"Ezelim..." dedi sevdiğim adam.
Ezelim...
Ne demek Ezel?
Başlangıcı olmayan geçmiş zaman... Bunu biliyoruz da ya Ezelim?
'Ezelim ne demek?' diye sormuştum bir keresinde, neden bana ezelim diyorsun Barlas?' demiştim merakla.
'Ka lu beladan ruhuma aşina olanım.' demek demişti. 'seni görmeden ruhumun eşi olduğunu anladım Benan, sen benim hem ezelim, hem ebedimsin...' diye de gelrceğine de mühür diye adımı basmıştı.
Ben kıpırdamayınca,
"Benan..." dedi sesinde ki ince tedirginliği ancak ben anlayabilirdim.
Aklından neler geçiyordu kim bilir? Onun canıyla beni tehdit edeceklerini bile beklemiştim ama bu kozu asla ön göremezdim.
Barlas'a doğru bir kaç adım attım ruh gibiydim sanki içim bomboş...
Ona yürümem ile gülümsedi güven vermek istercesine,
"Gidelim mi artık? Yolumuz uzun." dediğinde eli hâlâ bana uzanır haldeydi.
Başımı biraz kaldırıp gözlerine baktım, ben bu eli tutmazsam o gözlerde ki yıkımı seyredecek gücüm var mıydı?
Tekrar bir yarınımız olur muydu?
Çok üzülür Barlas, ben onu sevmezken kolaydı işler ama şimdi ikimizi de yakan bir ateş var yüreklerimizde.
Çok üzülür...
Gözlerim gözlerindeyken eline uzandım,
"Gidelim burdan, beni burdan götür Barlas." dedim alelaceleydi kelimelerim. Bir an önce ağzımdan çıkıp Barlas'a ulaşmalı zor verdiğim kararımı dudaklarım onaylamalıydı.
"Benan!" dedi Zerrin hanım.
Dönmedim Barlas'ın elalarından koparsam bir daha tutunamam diye korkuyordum belki,
"Siz bana seç dediniz Zerrin hanım, ben herşeye, herkese karşı Barlas'ı seçiyorum. Şimdi hepimiz seçimlerinizin sonuçlarını kabullenip bir daha görüşmemek üzere yolları ayıralım." dedim.
Kollarım çatık kaşlarla bana bakan Barlas'a tutundu, başım göğsüne düştü. Hem sarıp sarmaladı,
"Ne dediniz ona? Neye karşılık beni seçiyor." diyerek çıkıştı.
"Bunu isterse Benan anlatır Barlas ama emin ol bu seçimin sonucu sizi bir ömür mutsuz etmeye yeter. Şimdi gidebilirsiniz." Diyen kadın duygudan yoksun blr robot gibiydi.
"Götür beni..." Diye son gücümle fısıldadım.
Bacaklarımın altından geçen güçlü kolu beni iyice sinesine sakladı.
"Burda bitmedi Zerrin hanım." Diyerek bizi o şatafatlı cehennemden çıkardı.
Arabanın koltuğuna beni bıraktığında ismi Figen olan yardımcı kızın montlarımızı ve çantamı getirdiğini gördüm.
"Su getirmemi ister misiniz?" dediğinde,
"İstemiyorum, bir bardak sularını bile istemiyorum, gidelim..." Diyerek Barlas'ın kapıyı kapatmasını bekledim.
Önce bahçeden, sonra şehirden çıktık... Ara ara seslense de cevap veremeyecek kadar bitmiştim. Bana zaman tanıdığını biliyordum ama konuşacak birşey yoktu aslında.
Yaklaşık iki saat sonra bir otel önünde durduk,
"Benan..." Dedi tekrar gözlerimi kapadım sadece "Ezelim..." Diye devam etti. "Ne dedi o kadın sana neye karşılık beni seçtin?" Dediğinde başımı iki yana salladım konuşmak istemiyordum. Konuşsam içimden lavlar akacaktı sanki öyle bir yangın yüreğimi sıkıyordu.
Kemerimi açıp beni kendi çevirdi, yüzümü avuçlarına alıp,
"Beni seçmek seni mutsuz edecekse ben çekilmeyi, geriden sevmeyi bilirim, hiç birşeye mecbur değilsin Benan." dedi boş gözlerime bakarak. "Pişmansan geri dönelim yada sen karar verene kadar nerde istersen orda bekleyelim."
Gözümden kopan bir damla akıp onun parmaklarına tutundu,
"Ne dedi sana, ne söyledi de bu kadar dağıttı?" Dedi göz yaşımın izi üzere yüzümü okşarken.
Başımı çevirip avuç içini öptüm, yüzüme kaplayan büyük elinin dokunmaya kıyamayan tutuşuna sığındım.
Baktım, baktı...
İçimde adeta bir kıyamet kopuyordu ama dışım duru bir deniz gibi dingin bomboştu.
"Beni öper misin?" dedim ağlamak isteğiyle çırpınan bedenim dudaklarımı titretirken.
Elaları yeşillerime daldı, derinlerde gezindi, bir ip ucu aradı ama bulamazdı. Neyin karşısına seçenek olduğunu bilirse hergünü azap olurdu. Bu sır benimle gömülmeli...
Dudak büktüm öpmediğine ince bir sitem gibi, ona ihtiyacım vardı hep görürdü, niye görmüyordu.
Yanaklarımı kavrayıp buluşturdu nefeslerimizi, usulca sokuldum kıyısına, gözlerimiz kapandı, gönül gözlerimiz açıldı.
Bir o kaldı Dünya üzerinde bir de ben. Annem... Babam... Yoktu...
Barlas artık herşeydi benim için, bu yolculuğa çıkarken de öyleydi. Şimdi de öyle...
O mola yerinde beni öptüğünde de nefesten bile önceydi, şimdi bu yol üstü uğrak yerinde de nefesimden bile öte...
O bilmiyor bilmeyecek ama benim ailem Barlas, dünyam Barlas, evim Barlas, önüm, ardım, enim, sonum...
Belki hiç göremeyeceğim annem, bir ömür evlat acısına mahkum olacak yaşadığımı bilemeden ama Barlas'tan geçemem. Onu bırakamam, ölürüm... Ölürüz...
Ciğerlerim nefes diye yandı yine bırakmadım, ta ki o bizi nerdeyse zorla koparana kadar.
Dakikalarca su altında kalmış gibi oksijene sarıldı ciğerlerim, bedenim isyanla derin soluklar alırken, benden hallice olan Barlas korkmuş gözlerle nefesimi düzene sokmamı bekliyordu.
"Benan... İyi misin? Korkutuyorsun beni güzelim." Dedi göz bebekleri dahi endişeyle yanarken.
"Sen..." dedim toparlayamadığım nefesim kesilirken derince bir soluk daha çekti ciğerlerim. Göğsüm körük gibi inip kalkıyordu ama devam ettim. "Sen seçenek değilsin Barlas, olamazsın..." Dediğimde elaları bana tutundu, derince yutkundu.
Barlas beni çok seviyordu, bunun benim ona hislerimle bağı yoktu. Ben yokken, ondan haberdar değilken de sevmişti, şimdi de seviyordu. Karşılık bulmak hedefi değildi, sadece seviyordu. Ben başkasıyla mutlu olsam içi yana yana izler ama tek adım atıpda bana ulaşmaya çalışmazdı. Ben mutluysam tamamdı, gerisi onun sorunuydu...
Fakat sevildiğini bendeki yerinin derinleştiğini gördükçe, gözlerinde bir çocuğun Bayram sabahı sevincini görüyordum. İlk defa o sevinç kırıktı, ilk defa ona olan sevgim Barlas'ı bocalatıyordu. Sevildiğini biliyor ama buncasını beklemiyordu.
"Seçenek değilsin" dedim nefes nefese "Ben seni nefesime bile değişmiyorken karşına ne koydukları önemli mi? Sonucu değiştirebilir mi? Beni senden ayıramak bu kadar basit mi?" diyorken avuç içimdeydi yakışıklı yüzü.
Sakalları battı avuç içime tekrar yutkundu zorla...
"Birgün pişman olursa-" demesine fırsat vermeden dudaklarını kapattı parmak uçlarım. Başımı iki yana salladım hemen.
" Yok öyle bir ihtimal, burdan döneceğiz. Planladığımız gibi Mayıs ayının en güzel gününde düğünümüzü yapıp yuvamızı kuracağız." Alnım alnına yaslandı. "Bugünü burda unutup yaşamamış gibi devam edeceğiz, anlaştık mı sevgilim?"
Soru işareti ile biten ama aska soru cümlesi olmayan bir istekti, daha konuşmaya da ikna etmeye de hücim yoktu.
"Sen mutlu ol diye yaşayacağım Benan, sen mutlu huzurlu ol diye. Bugün benim için neden vazgeçtiysen, pişman etmeden, keşke dedirtmeden, gözünden bir damla yaş akıtmadan seveceğim seni..."
Dakikalarca alın alına öylece durduk,
"Dünden beri yollardayız güzelim burda kalalım mı? Biraz dinlenelim yarın duradinlene gideriz." diye sordu Barlas.
İşin gerçeği ikimizde yorgun ve uykusuzduk, üstüne bugün yaşadıklarım beni bir günde on yaş yaşlandırmaya yetmişti.
"Güzel olur, yorgunsun sende. Benim de biraz dinlenmem daha iyi." dedim sözlerimi toparlamakta zorlanarak.
✨✨✨✨
O geceyi otelde iki ayrı odada başlayan ve tek odada birbirine karışan nefeslerle tamamlayarak sabah ettik. Uyuyamıyordum, uzun uzun Barlas'ı izledim, kirli sakalını açık buğday tenini, kaşının üzerinde ki minik yara izini...
İçim öyle karışıktı ki, başı göğsümde uyuyan adamı seçmekten başka bir sonuca varamayan ama asla susmayan beynimle savaşmak zordu.
Yinede düşüncelerimi düzene sokmayı başardım. İlk önce şu operasyon sürecinim bitmesini beklemeliydim, sonra belki Umut'tan yardım isteyebilirim. Hiç bir fikri olmadığına eminim ama bir ip ucu varsa o da hastane de yada evdeki kasadadır.
Kaderde varsa ailemi de bulur, sevdiğim adamla kuracağım çekirdek ailemi büyütürüm, yoksa da bağrıma taş basmaktan başka yol yok maalesef...
Barlas'tan,
İzmir'den döneli bir hafta oluyor, Benan iyi görünmeye çalışsa da dalıp dalıp gitmesi, dolan gözlerini benden kaçırması içimi oyuyor.
Ben yıllarca neden uzaktan sevdim, niye bir adım atıpta Nevşehir'deyken karşısına çıkmadım?
Cevabı çok basitti aslında, ben o zaman karşısına çıksam hayatını kurtaran adam olarak bana karşı adım atmak zorunda hissedecekti. Bir mecburiyet yada hayır diyemediği için şans verdiği biri olmak asla sevgime yakıştıracağım bir aciziyet değildi.
Kader onu bana hiç beklemediğim bir zamanda şifa gibi sunduysa tek neden sadece kadere sığınıp dua et etmemdi. Benim olsun diye değil, mutlu olsun diye. Ben mutlu edebileceksem yollarımız kavuşsun, yoksa o mutlu olsun ben bileyim yeterdi bana.
Şimdi yanıbaşımda bu halini görmek, hiçbir şey yapamamak...
Ne istediler de olmaz dedi, neye karşılık beni seçti?
Söylemedi ve anladığım bu sır ile yaşayacak... Canı ne kadar yansa da.
Bilgisayar ekranına bakıyordum ama aklım derse giden ezelimdeydi. Evrak işlemlerini halletmeye çalışırken müdür bey,
"Barlas hocam, devamsızlık mektuplarını velilere imzalatmamız gerekiyor." deyip elindeki kağıtları uzattı.
Yukarı geldiğinin bile farkında değildim. Uzattığı kağıtları aldım, evet birde bu vardı... Devamsızlık yapan öğrencilere ev ziyaretleri yapıp velilerini ikna etmemiz gerekiyor. Bir idareci ve öğrencinin sınıf öğretmeni...
Elimdeki kağıtta ki sınıf öğretmeni kim mi?
Pelin hanım...
Sıkıntılı bir nefesi alıp verdim, bu kadın ile tek kalmak istemiyorum ama şu aşamada mecburum.
"Pelin hocamın öğleden sonra dersi yok müsaitse bugün giderseniz iyi olur. Vali bey bu işe çok önem veriyor biliyorsun." dedi.
Kapıya yöneldiğin de şansımı denemek istedim,
"Hocam biz Benan hanımla gitsek, Pelin hocamın öğleden sonrası boşmuş madem zamanını çalmayalım." dedim.
Kaşları havalandı,
"Nişanlınız ile zaten kapı komşusu olmuşsunuz Barlas hocam, burası küçük bir memleket değil ama dedikodusu boldur malum. Bir de bu şekilde insanların ağzına laf vermeyin, sınıf öğretmeni Pelin hanımsa Pelin hanım ile gideceksiniz. İşler sizin keyfinize göre yürümüyor malesef." dedi yalancı bir üzüntüyle.
Sessiz kaldım, Salih beyin değişen tavrının farkında olmamak imkansızdı. Özellikle son bir hafta da...
Konuşup zıtlaşabilirdim hatta çok daha fazlasını da yapardım ama kasıtlı yaptığı belliydi. İstediğini vermek aptallık olurdu.
Zil çalınca Benan bahçede nöbetçi olduğu için yanına indim.
"Kolay gelsin Benan hocam." Dediğimde üşüyen ellerini montunun cebine koyup bana döndü,
"Teşekkür ederim sayın müdürüm." dese de alıcı gözüyle bir süzdü. " Montunuz çok yakışmış yeni mi?" diye sordu oyunbaz bir tavırla.
Omzunun üzerinden hayalî tozları çırptım yalandan,
"Nişanlımın hediyesi..." dediğim de sanki nişanlım o değilmiş gibi kaşları havalandı üstüne birde dudak büktü beğendiğini iyice göze sokarak,
"Zevkli bir hatunmuş." deyip aramızdaki mesafeyi ölçülü şekilde azaltı "Gerçi sizinle nişanlanmasından belli zevkli ve şanslı biri olduğu." deyip gözlerini çekti üzerimden. Hem cilve yapası vardı, hemde öğrencilerin gözü üstümezde olduğu için mesafeyi de ayarlamaya çalışıyordu.
"Benan..." Dedim onun kadar oyunbaz olmayarak "cilveni eve sakla güzelim, bak okuldayız demem, öğrenci var demem öperim seni."
Amacına ulaşmış olmanın hazzıyla kıvrıldı dudakları,
"Neden geldin o zaman Barlas hocam, ben görevimin başındayım yanıma gelen sensin." Dedi göz kırparak.
İşte o dakika niye geldiğim hatrıma düştü, ifadem düzleşti.
"Devamsızlık yapan bir öğrencimize ev ziyareti yapmamız gerekiyor, sınıf öğretmeni ile beraber." deyince kaşı havalandı. "Pelin hanımın sınıfından bir kızımız." Diyerek ağzımdaki baklayı çıkardım.
Dudaklarını birbirine bastırdı gülmemek için,
"Benden izin almaya mı geldin?"
Başımı sağa eğdim biraz,
"İzin demeyelim de,haberin olsun istedim diyelim." Deyince biraz evvel açtığı mesafemizi iyice azalttı,
"Gazozuna ilaç falan atabilir dikkatli ol." diye fısıldadı gözleri bahçeyi tararken.
Soğuktan burnunun ucu kızarmıştı, beyaz teninde soğuk hemen etki ediyordu. Çalan zil ile öğrenciler içeri girerken sessiz kaldım.
Son öğrenci de içeri girince birbirimize döndük,
"Ben sorun edersin sanmıştım ama pek de umrunda değilim anlaşılan." dedim bozulduğumu saklamadan, adımlarımı giriş kapısına çevirdim. Bir sigara içsem iyi olacak gereksiz bir huzursuzluk var içimde...
Kapıdan çıktım biraz uzaklaşıp sigaramı yaktığım sırada Benan yanında bitti,
"Hayatım şaka yaptım sadece... Kıskanmaz olur muyum? Bak o Pelin'in çakma kızıl saçlarını elime dolayıp, her fırsatta sana bakan gözlerini oymuyorsam tek nedeni var. Sana güvenmediğimi, şüphe ettiğimi düşünürsün seni kırarım diye içime atıyorum herşeyi..." Dedi soğuktan rengi kaçmış ellerini göğsüme koyup yaklaştı, sigarayı uzağına çektim rahatsız olmasın diye.
Yeşil gözlerine baktım hayranlıkla, ince düşünceliydi. İçinde çözmeye çalışıp bana belli etmeyecek kadar da güçlü.
Dudaklarım kıvrıldı istemsiz, tribim elimde patladı,
"Onun da kılıfı var hayatım, 'ben sana güveniyorum başkalarına güvenmiyorum' deyip istediğin kadar darlayabilirsin beni..." Dedim üşümüş parmak uçlarını dudaklarıma götürüp öptüm tek tek.
Tek kaşı havalandı gözleri kısıldı,
"Bak bakıyim sen bana! Nerden biliyorsun sen bunları? Hımmm?" dedi elini çekmeye çalışırken.
Küçük bir kahkaham Kayseri'nin soğuk havasına karıştı,
"Ezelim biz dört erkek yıllarca Yasemin ve Leyla'nın kıskançlıkları ile cebelleştik. Hele de Savaş ile benim evlilik muhabbetimiz yapıldıkça, adı geçen her kıza bir kulp bulur, düğünde dernekte gözü bize değen kızlara Dünya'yı dar ederlerdi. Bahaneleri de 'size güveniyoruz da kızlara güvenmiyoruz' olunca alıştık öyle... Sen de hiç karışmayınca tuhaf geldi doğrusu." Dedim belinden sarılıp kendime yasladım üşümüş bedenini.
"Hımm... Öyle yani..." deyip azıcık daha yanaştı bana "Canım görümcelerim, Yasemin canım zaten de, Leyla'ya da ayrı kanım kaynıyor sen böyle anlattıkça." dedi.
"Yasemin'i kim yetiştirdi sanıyorsun? Leyla'nın marifetiyle öyle cadı oldu çıktı, yoksa anneme kalsa pamuk prenses gibi saf saf gezerdi ortalarda." deyip içesim kalmayan sigarayı söndürüp çöpe attım.
"Hadi içeri geçelim dondun burda." deyip öğrenciler derste olduğu için kolumu omzuna atıp bahçeye yürüdüm.
"Leyla'nın gelmesini iple çekiyorum." dedi heyecanla.
Burukça gülümsedim, bu akşam Onur denen adamla eşi olarak tanışmamız için geliyorlardı. Allah'tan Savaş yine savaş bölgelerine gitmişti.
İkimizde işimize odaklandık, Benan da müdür beydeki değişikliğin farkındaydı hatta benim aksime sebebini de biliyor gibiydi.
Cuma namazından sonra Pelin hanım ile Helin'in evine gitmek için okuldan ayrıldık. Teklifsiz ön koltuğa yerleşen kadınla ne kadar az muhatap olursam o kadar iyiydi.
Araba gecekondu mahallesinde yukarı tırmana dursun Pelin benim aksime bu fırsatı kullanmak niyetindeydi,
"Yıllarca ismimi bile hocam sıfatı eklemeden anan bir adamın bu kadar kısa zamanda Benan'a kapılmasını kendi içimde çözemiyorum. Bana yardımcı olmak ister misiniz Barlas hocam?" dedi sonuna özellikle baskı yaparak.
Sessiz kaldım, yüz göz olmak asla sevdiğim bir şey olmamıştı. Mesafemi korur gereksiz yakınlık kurmazdım hiç bir öğretmen arkadaşımla.
"Bende olmayan ne var ki şu kadında, daha düne kadar okula başkasından çiçekler geliyordu. Magazin programlarda eski nişanlısı ile fotoğrafları duruyor. Hakikaten kendine onu mu yakıştırdın?" dedi irite bir sesle.
Arabayı sert bir frenle sağa çektim, yüzümü Pelin hanıma dönünce nasıl baktıysam koltukta geriye sindi,
"Beni kaç yıldır tanıyorsunuz?" Dedim kaşımın biri havada sorgulayan ters bir ifadeyle. Ağzı balık gibi açılıp kapansada ses edemedi. Şuan daha önce hiç görmediği bir adamla karşı karşıyaydı. Ben devam ettim "üç yıldır aynı okulda görev yapıyoruz ve sizinde dediğiniz gibi sınırlarımı ne aştım, ne de aşmanıza müsaade ettim. İlginize saygı duyduğum, terslemediğim için bu cesareti bulduysanız eğer bundan sonra bambaşka bir adamla muhatap olacaksınız bilginiz olsun."
Yüzük olan parmağımı göz hizasına getirip,
"Ne benim ne de Benan'ın adını ağzınıza gereksiz almayın dahası bakışınız bile bana değerse asaletine hayran olduğum kadının da başka bir yüzü ile karşı karşıya kalırsınız ve cezaydı, yaptırımdı umrunda olmaz. Memuriyette gözüme görünmez yakar geçerim..." deyip kaçırdığı gözlerini bana çevirmesine müsade etmeden arabayı tekrar yola çıkardım.
Ağzının içinde 'göreceğiz...' gibi birşey mırıldandı ama daha fazla muhatap olmak istemiyordum.
Öğrencimizin evinin önünde durduk, onu beklemeden arabadan inip eve ulaşan onküsür basamağı adımladım. Kapıyı çaldığımda Pelin hanım da bana yetişmişti.
Anne, babası ve Helin karşımızdaydı. Pandemiden önce okula gelirdi, akıllı terbiyeli biraz içine kapanık bir kızdı.
İçeri buyur edildik ama babanın Pelin hanıma değen bakışları rahatsız ediciydi. Kızını ve eşini bizden en uzak köşeye oturttu. İkna etmek için dil döktüm, döktük ama nafileydi. "Okula gelipte ne yapacak Barlas hoca, olur olmadığı giyip de el oğlunun arabalarında mı gezsin öğretmeni gibi." diyerek Pelin hanımı yine iğneledi.
Yanlış düşünüyordu fakat laftan anlayacak kafada biri de değildi. En son,
"Benim son sözüm budur, çayınız bitince müsade sizindir" deyip bizi neredeyse kovarak çekip gitti.
Pelin hanım elindeki çayı tepsiye çarparak bıraktığı gibi kalıp kapıya yöneldi, bende onun yerinde olsam dakika durmazdım. Hatta gelirken ettiği laflar olmasa o adama da haddini bildirirdim ama ordanda kendine pay biçer diyerek yuttum.
O kapıdan çıkmıştı ki Helin'in annesi yanıma gelip kızını okutmak istediğini, babasına güç yetiremediğini söyleyip yardım istedi. Kadına de diyeceğimi de bilemedim. Böyle biriyle evli olmak insana dert olarak yeterde artardı değil mi?
Müdür beye ve valiliğe durumu bildireceğimi tekrar geleceğimizi söyleyip Pelin'den beş dakika sonra bende çıktım evden.
Başıma örecekleri çorabı bilmeden...
Devam edecektim ama çok uzun olacaktı, ne çorap örecekler benim efendi Barlas'ımın başına...
Yeni bölüm çabuk gelsin isteyenler bol bol yorum atsın lütfen...
|
0% |