@zamansizim84
|
Barlas'tan Umut'u yolcu ettiğimizde sabahın erken saatleriydi, Benan yanı başımdaydı ve bunun gerçek olduğuna alışmam zaman alacak gibiydi, ne yapacağımızı bilmez halde apartmanın önünde duruyorduk. Aklımı toparlayıp, kendimce mantıklı bir teklif sundum, " Ben alt kata geçerim, sen uyumama devam et istersen." dedim erken uyanışına kıyamayarak. O ise direk bana dönüp gözlerime baktı, "Uyandıktan sonra mümkün değil uyuyamam artık." deyip gülümsedi. Bi an duraksayıp devam etti. " Hadi gel kahvaltıyı hazırlayalım, Nermin Sultana sürpriz olsun." deyince duyduklarımla kaşlarım havalandı. İkimiz kahvaltı hazırlayacaktık, " Ben pek anlamam mutfak işinden" diye önden söylesem de onunla mutfakta olup izlemek bile en güzel manzaydı. Merdivenlere doğru adımlarken güldü, "Ben hallederim sen de yardım edersin hocam, sınıf yöneten insansın mutfak ne ki." deyip basamakları çıkmaya başladı. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamadığım doğrudur ama bir an önce kontrol altına almalıyım. Sessizce eve girdik herkes uyuyordu. Mutfağa geçip kapıyı kapattı. "Evet, ne istersiniz kahvaltıya?" diye sormasıyla her sabah böyle onu görecek olduğumu tekrar idrak ettiğimde, hâlâ inanamadığım bir gerçekti. "Hımmm soğanlı, acılı menemen." dedim çok da zor olmayacak birşey seçtiğimi düşünürken, "Zevkli seçim hocam. Menemen sen de, ben de balon ekmek yapayım. Sıcak ekmek ve menemen muhteşem ikili." demesiyle kalakaldım, benim elime bıçak yakışmaz bile. Bu hayatta en beceremediğim iş yemek yapmaktı. "Ne yani şimdi menemeni ben mi yapıyorum?" diye sordum emin olmak için. Omuzunun üzerinden bana bakış attığında bir yandanda dolapları karıştırıyordu, "Terörist avlıycaz desem hoşuna giderdi, soğandan biberden mi korkuyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak, "Güzel gaz veriyorsun. Bu yıl son sınıfları sana verelim de bolca gaz verirsen belki hevese gelirler." dedim amacını anladığımı belli ederek. Bana takılmadan menemenin malzemelerini yıkayıp tezgaha hazırlayan Benan. Hamur için kaba un koyarken, "Ben hamuru yoğurunca sana yardım ederim." deyip bileğindeki toka ile saçlarını tepesinde topuz yapıp tekrar ellerini yıkayıp hamura girişti. Bense biberlerle resmen savaş veriyordum, bu halime gülerken, "Hocam sen hazıra kötü alışmışsın" dediğinde elindeki hamuru ustaca yoğururken yan bir bakış attı. Zaten beceremediğim işi o izlerken yapmam imkansızdı, benim iç dünyamdan habersiz sözlerine devam etti, "Bak böyle olmaz çalıştıralım seni biraz, ilerde yenge hanım hiç mi mutfağa sokmadınız diye bize kızmasın." deyip gözlerini bana çevirdi. Boğazıma bir yumru gelip oturdu, bakışlarımı kaçırdım yavaşça, bir süre ne diyeceğini bilemesem de çabuk toparlandım, "Mutfak işlerinden anlamamak çok büyük bir sorun mu?" dedim ağız arayarak. Dudaklarını büküp, "Bilmem, yani en azından menemen yapabilsen reklamını yapardık. Çok güzel menemen yapar diye" dedi omuz silkerek. Kendinden çok uzak tuttuğu konu canımı yaksa da bana Umut'tan farklı bakmadığını biliyordum. Bizim için çabalaması gereken bendim. Onu huzursuz etmeden kendimi ona fark ettirmeliydim ama nasıl? "Sen öyle diyorsan öğreniriz" dedim ne diyeceğimi bilemeyerek. Elinde ki hamuru asla ondan beklemeyeceğim ustalıkla yoğurup üstünü örterek kenara koydu. Umutla kaldığı dönem, Benan yumurta bile kıramaz dediğini çok iyi hatırlıyorum. Demek ki aradan geçen dört yılda çok şey değişmiş. Ben de zorlasam menemen yaparım herhalde. Kendi düşüncelerimin içine dalmışken, önümden uzanarak soğanları aldı. Saçlarından burnuma dolan kokusu zaten yapmakta zorlandığım işi imkansızlaştırırken. "İlk denemede çok zorlamayalım seni soğanlar bende" deyip ne ara soyduğunu anlamadığım soğanları piyaza koydukları gibi doğramaya başladı. "Sen seviyorsun mutfağı, açıkçası beklemezdim." diye itiraf ettim. Küçük kahkahası kulaklarımı şenlendirdi, şuan o kadar güzeldi ki zaman dursaydı da bu halini saatlerce izleseydim. "Zerrin hanımın kızından bende beklemezdim açıkçası. Öğrenciyken ev arkadaşlarım çok becerikli kızlardı. Bende de heves olunca kaptım bişeyler." dedi göz kırparak. Doğradığı soğanları yağ eklediği tavayla buluşturup altını kıstı. Ben hâlâ göz kırpışının etkisindeyken, "Domatesler sende, çok oyalanma hocam benim ekmeğe başlamam lazım." diye onu izleyerek daldığım hülyalardan uyandırdı. Ben domateslerle cebelleşirken, o da küçük yuvarlak ekmekler açıp kenara sıralıyordu. Yuvarlak ekmeklerle, çember~daire ~pi sayısına kadar uzanan öğretmen geyiğimiz kapıdan bizi izleyen Nermin Sultan'ı görmemle sona ererken. Sohbet edecek konu bulmakta zorlanmayışımız içimi rahatlamıştı. "Benan sanırım yakalandık" diyerek kapıyı işaret ettim. Gülümseyerek anneme döndü, "Ooo günaydın Nermin Sultan sana sürpriz yapalım demiştik ama erken uyandın olmadı böyle" dedi eline merdane bile yakışıyor olabilir miydi? Yada her hali bana güzel geliyordu. "Barlas'ın mutfakta olması bile kendi başına süpriz Benancım" diyen annemin gözleri ışıl ışıldı. Annem beni herkesten iyi tanırdı. Dün Benan yüzükleri çıkardığından beri gözü ikimizin üzerindeydi. Benim neşemi de gördüğünde kafasında bu olayı geçen gece yaşadıklarımızla birleştirip çözdüğünü tahmin ediyordum. Ama o Nermin Sultandı anlasa da anlamazsan gelir, olmayacak duaya amin demezdi. Ben konuyu açana kadar benimle konuşmayacağına emindim. Arkadan Yasemin'in sesinin gelmesiyle yüzüm buruştu. İşte şimdi diline düşmek isteyeceğim son kişi kapıdan bana bakıyordu. "Anne uyanamadım sanırım abim mutfakta kahvaltı mı hazırlıyor yoksa ben rüyada mıyım?" diyerek şaşkınlığını belli ederken. "Tarihi bi ânâ tanıklık etmişim de haberim yokmuş" deyip işine geri dönen Benan'ın keyfi yerindeydi. "Domateslerin suçu neydi ki senin eline düştüler" diyerek söylenen Yasemin beni masaya ötelerken, karşımda kahvaltı hazırlayan üç kadının hayatımda varlıklarına şükrederek onları izledim. Benan'dan, Beraber neşeyle kahvaltı yaptık. Kendimi ilk defa bir aileye ait hissediyordum. Gözümün içine bakan annem, şefkatle rahatım için uğraşan babam vardı. Bizim soframızda hiç bir zaman olmayan sıcaklık ve samimiyet içimi sıcacık yapıyordu. Hele sabah kahvaltı hazırlarken yardım etmeye çalışan Barlas hoca ayrı komediydi. Bir iş, bir insanın eline bu kadar mı yakışmaz. Kaansa bugün çok durgundu. Fakat benim bişey sormam doğru olmazdı. Sonuçta evi boşaltmak isteyen onun nişanlı olsa da, o eve yerleşecek olmamdan rahatsız olabilirdi. O sırada Nermin teyze, Semih amcayı işe uğurlayıp sofraya döndüğünde, "Kaan, Gaye ile konuştun mu annem?" dedi yumuşacık sesiyle. "Konuştum anne bugün Ekin ile gelip eşyalarını alıcakmış. Yurtta yeri hazır olmadan söylemek istememiş." dedi keyifsizce." Sonra bakışları beni buldu. "Tepkim sana değildi Benan. Üst katta kalmak istersen benim açımdan sorun yok." dedi samimi bir tebessüm eşliğinde. İçim rahatlarken, "O eşyalarını almadan bu konu da konuşmak hoş olmaz, tanımıyorum ama üzülmesini istemem." dediğimde gülümsedi. Barlas'ın gözü ikimizin üzerinde gidip gelirken benim sözümün bitmesiyle, "Biz çıkıp şu banka işini halledelim istersen? " demesiyle, "Olur müdürüm hazırlanıp geleyim." deyip masadan kalktım, çantam yukarıda olduğu için üst kata yöneldim mecburen. Bu katı sadece Barlas hoca kullanıyordu. Eşyalarımı bir an önce burdan almalıydım. İlk fırsatta evime geçsem ne iyi olurdu. Yazlık iri çiçek desenleri olan askılı elbisemi giydim. Elbisenin boyu uzun olsa da hatrı sayılacak bir yırtmacı vardı. Kıyafetlerim buraya ne kadar uygun diye kafam da biraz sorgulasam da çok alternatifim olmadığını hatırlayarak takılmadım. Saatimi takıp çantamı aldığımda hazır sayılırdım. Bu kattaki lavoboyu kullanmak istemediğim için aşağı indim. Barlas beni görünce hazırlanmak için yukarı çıktı, Yasemin'in tuvalet masasında rimelimi ve rujumu sürüp çantama attım. Güneş gözlüğümü saçlarımı gözümün önünden alması için başıma takıp onu beklemeye başladım. Bu sırada çalan kapıyı açmam için Yasemin'in sesi geldi. Kapıyı açtığım anda yüzünde kocaman gülümsemesi, elinde kek tabağı bulunan kızla göz göze geldik. "Günaydın" derken neşesinin büyük kısmını kaybettiğini fark ettim. "Günaydın" dediğim sırada yanımda siyah kotu üzerinde beyaz keten gömleği. Yakasına taktığı güneş gözlüğü ile Barlas belirdi. Kızın gözleri ışık hızıyla yanımdaki adama kayarken, açıktan süzdükten sonra. "Kek yapmıştım da size de getireyim dedim" diye sebebi ziyaretini açıkladı. "Annemler müsait Narin buyur" diyerek yol veren Barlas'a, "Vaktin varsa kahveyle iyi giderdi." dediğinde, ben görünmez olduğumu düşünmeye başlamıştım ki, "Benanla bankaya gitmemiz gerekiyor size afiyet olsun." deyip beni eliyle dışarıya yönlendirken, "Çantamı alayım " deyince o önden çıktı port mantonun önünden çantamı elime alıp Barlas'a çaktırmadan saçlarımı savurarak kızın yanından geçtiğim de beni boğma isteğini gözlerinde okudum resmen. Burda ki eğlencem belli olmuştu, Barlas'ın kısmetlerini gıcık etmek. Bu ne arkadaş dün ki kız bir, bu iki koca şehirde herkes mi bu adama yürüyordu. Hepsine sevgilisi değilim rahat olun diye açıklama yapacak değilim. Özel biri varsa zaten Barlas tanıştırır, sevdiğinde saklayacak bir adam olduğunu sanmıyorum. Ben kafam da düşüncelerle ilerlerken merdivenler bitti. Arabanın kapılarını açan Barlas şöför koltuğuna geçerken bende yanına geçtim. Sabah ki konuşkanlığının aksine sessizliğini korurken, ben de telefonum ile ilgileniyordum. Umut hala yoldaydı. Okulu Nevşehir'de okuduğum için Kayseri bana uzak gelmemişti ama Umut daha yakında olmamı isterdi. Sonuçta iki kardeştik başka kimimiz vardı ki. O sıra da Instagram da ördüğüm fotoğrafıyla tepki mi sesli verdim, "İnan mıyorum?" dediğimde sesim oldukça tiz çıkmıştı. Barlas'ın da dikkati bana kayarken, "Bir şey mi oldu?" dedi şaşkınlıkla. "Sevdiğin bir arkadaşım düğün fotoğrafını atmış. " diye geveledim. Derya bana haber bile vermeden evlenmiş miydi gerçekten. Gerçi bende ona haber vermeden nişanlanmıştım ama... "Bu kadar tepkinin sebebini anlayamadım, insanlar evlenebilir." dedi imâ dolu sesiyle. "Evlenen kişi Umut'un üç yıldır peşinde koştuğu kız olmasaydı sorun yoktu da." diye izah etmeye çalıştım. Bir yandan da fotoğrafları gözden geçiriyordum. "Derya mı?" dedi olmamasını diler gibi. Kaşlarım çatıldı, Umut'un Derya aşkını nerden biliyordu? "Sen nerden biliyorsun?" diyerek aklımdakileri soruya döktüm. "Sana Nevşehir'e her geldiğinde mutlaka bana uğrardı. Az dinlemedim, bu iş Umut'u çok üzecek." dedi gerçekten üzülerek. Bende biliyordum üzüleceğini ama Derya'yı ikisine şans vermesi için ikna edememiştim. Bunda büyük sebeplerden biri tabii ki ailemdi. Hangi akıllı kadın Zerrin Devagil'in gelini olmak ister. Tabii ki istediği para ve güç değilse. "Biliyorum, içinde bir yerlerde hâlâ umudu vardı." dedim üzgünce. "Aşığın umudu tükenmez" dedi kendinden oldukça emin sesiyle. Gözleri yüzümü inceledi kısaca tekrar yola döndüğünde "Kiminle evlenmiş?" diye sordu insani bir merakla. "Orası daha bomba ya Mardin'in büyük aşiretlerinden birinin oğlu." dediğimde ben de oldukça şaşkındım. Zeynep ve Narin benim ev arkadaşlarımdı. İkisi teyze çocukları oldukları için beraber kalıyorlardı. İlk yılın ardından bende onlara dahil olmuştum. Zeynep'in abisi, eşinin ölümünden sonra kendini hayata kapatmış bir adamdı. Hikayesini çok iyi biliyordum. Şimdi bu adam nasıl olmuşta kız kardeşinin sevdiği çocuğun ablasıyla düğün yapmıştı. Derya'nın Yusuf ile Zeynep'in niyetlerinin ciddi olduğunu bilsem de onlardan önce abla ve abilerinin evlenesi bana da garip gelmişti. "Kız töreye kurban gitmiş olmasın diyeceğim de, Umut'un anlattığı kız aşireti dağıtır da yine kendinden ödün vermez" dedi şüpheli sesiyle. "Aynen öyle, bakalım yakında anlarız" deyip en kısa zamanda Derya ile görüşmem gerektiğini kafama not ettim. Bankanın önüne gelmemiz ile arabayı park etti. Beraber inip içeriye girdik. Numara alıp sıranın gelmesini beklemeye başladık. Numaratör de ki sayı ile elimizdeki kağıt eşleşince sayının olduğu masanın önündeki sandalyelere yerleştik. Durumu izah edip yeni hesap açılması için önüme dizilen kağıtları imzalamaya başladım. O kadar çoktu ki isyan edesim geldi. "Bu ne yaa karınca duası gibi okumayalım diye yapıyorsunuz kesin" dediğimde otuzlu yaşlarının başında olduğu belli olan şık giyimli banka memuresi sesli güldü. Barlas'ın yüzünde de hafif bir tebessüm oluştu. Bu adam evde daha mı neşeliydi bana mı öyle gelmişti? Tüm ısrarlara rağmen kredi kartı istemediğimi söylesem de haftaya kapıma geleceğine emindim. Nerden bilsinler ki ben daha bu sabah limitsiz üç kredi kartından gözümü kırpmadan vazgeçmişim. Verecekleri kartın limiti annemin aylık alışverişinin asgarisini bile ödemeye yetmezdi. İşlemler bitince bankadan çıktık. Arabaya binip okula gitmek üzere yola koyulduk. Barlas kaç keredir birşey söyleyecek olup vazgeçiyordu. Fark etsemde ses etmedim. Aynı şey üçüncü kez olunca, "Barlas hocam ne söyliyceksen söylesen artık." dediğimde şaşkınca yüzüme baktı. "Nerden anladın bişey söyleyeceğimi?" dedi. Önce bana kısa bi bakış atıyor, sonra derin bi nefes alıp boğazını temizliyor ama söze giremiyordu. Tabii ki cevap vermedim , "Orası bana kalsın, seni dinliyorum." dediğinde aynı bakış, nefes, boğaz temizleme üçlüsünü tekrarlayıp konuştu. "Sabah kartları Umut'a verdin, şimdide kredi kartı istemedin. Öğretmen maaşı ile idare edebileceğine emin misin?" dedi çekinerek. Doğru söylüyordu aslında kolumdaki çanta bir ay çalışıp kazanacağım maaştan daha pahalıydı mesela. "Sen geçinebiliyor musun? dedim konuyu kendimden uzaklaştırmak için, "Ben para bile biriktiriyorum da, sonuçta ailesiyle yaşayan bekar bir adamım. Alışveriş hastası da olmayınca yetiyor." dedi laf çarparak. Ben alışverişi çok severim, Umut'ta hep şikayet eder. Belli ki bu merakımdan Barlas hoca da haberdar. "Ben de ailemle yaşıyorum şuan, bekar ve alışveriş hastalığından kurtulmuş biriyim. Üstelik birikmiş param da var." dediğim de yanlış anlaşılmaktan korkmuş gibi bir hali vardı. "Tabii ki ailedensin ama hayat standartların oldukça düşecek farkında olmanı istedim sadece." diye açıklama yaptı hızlıca. "O kartları bilinçsizce bir hırs uğruna vermedim, beni bekleyen hayatın farkındayım merak etme" dediğimde yüzünde belli belirsiz gülümseme oluştu. "Önümüzde ki on yıla yetecek kadar kıyafetim var. Patlamış kartları verdim yani." deyip kahkaha attığımda benimle beraber gülüyordu. Bu adam eskiden de bu kadar yakışıklı mıydı ki? Bu geçen dört yılda mı daha karizmatik olmuş. Neyse Allah sahibine bağışlasın. Artık hayranlarından hangisi savaşı kazanırsa. Okula gelip evrakı teslim ettik. Yaz tatili bitmeye yakın olduğu için okulda işler oldukça çok görünüyordu. "Barlas hocam kitaplar geldi." diyen Salih bey ile dikkatim ona kayarken. Gelen kitapları boş olan sınıfa depolamaya başladıklarında ikiside adamlarla beraber kitap taşıyordu. "Benan sen arabayı alıp git ben geç gelebilirim söylersin." dediğinde uzattığı araba anahtarını aldım. "Sen nasıl geliceksin? diye sordum. "Yürürüm" dedi sanki araba benimmiş gibi bir rahatlıkla, "Bu sıcakta?" dedim emin misin demek yerine. "Komandoydum Benan ben, burdan eve yürüyebilirim." dedi yarı şaka yarı ciddi. Böyle söylemesi ile beni kurtardığı geceye gitti aklım. O gelmeseydi hem Umut, hem ben ölecektik. Cevap vermeden elinden anahtarı aldım. Küçük bir gülümseme sunup arabaya doğru yürüdüm. Şöför koltuğuna oturduğumda ayağım pedala yetişmedi. Ben kısa değildim, ama bu adam fazla uzundu. Koltuğu ayarlayıp anahtarı kontağa takınca okulun kapısından beni izlediğini gördüm. Yüzündeki tebessüm benim bakmamla silinse de gördüğüme eminim. Arabayı çalıştırınca elimi kaldırıp gülümsedim. Başıyla selamımı aldığında daha iyi anladım ki ,evde farklı bir Barlas vardı, dışarda başka. Eve vardığımda arabayı park ettim çantamı yan koltuktan alırken kapıdan çıkan üç genç kızın bana bakarak konuştuklarını fark ettim. Hatta biri sabah ki kek getiren kızdı. Arabadan indiğim sırada Kaan da ellerinde valizlerle çıktı kapıdan beni görünce şaşırdı. "Benan, bitti mi bankada işleriniz." "Bitti Kaan yardım lazım mı?" dedim elindeki valizler devasa olmasına rağmen kızların yardıma niyetleri yok gibiydi. "Sağol" dedikten sonra "tanıştırayım nişanlım Gaye" deyip yanındaki kızı gösterdi. "Merhaba memnun oldum. Ben Benan."dediğimde benden biraz kısa olan kız sarı düz saçlarını omzundan geriye atarak yuvarlak yüzünü ortaya çıkardı. Biçimli bir yüzü, dolgun dudakları vardı. "Merhaba bende memnun oldum, deyip yanındaki kısa boylu esmer kızı göstererek "Kuzenim Ekin" diyerek tanıştırdı. Tanışma faslının ardından arabanın anahtarını Kaan'a uzattım. "Hadi iyisin şansına araba geldi." dedim sonuçta abisinin arabası izinsiz kullanabilirdi. En azından ben öyle düşünmüştüm. "Aman Allah korusun onun arabasını alacağıma sürünürüm. Pek titizdir araba konusunda." dediğinde iki elinide havaya kaldırması ile çok komik görünüyordu. "Hakkaten Barlas abi kimseye arabasını vermezdi, eski arkadaşsınız herhalde." deyip Gaye de şaşkınlığını belli edince. Ben daha ağzımı açmadan sabah ki kızımız da lafa karıştı, "Size titiz baksana ilk günden arabayı vermiş bile Benan hanıma." dediğinde sesi ima doluydu. Bu kız Barlas'a aşık değilse ben de Benan değilim. Sabah koymuştum teşhisi ama şimdi emin oldum. "Eski arkadaşız tabii ayrı gayrı yoktur aramızda." dedim gıcıklığıma devam ederek. Kızın yüzü renkten renge girince, Kaan duruma el koyup yurdun yakın olduğunu bahane ederek kızları alıp uzaklaştı. Bende hızla merdivenleri çıkıp zile bastım. "Oyyy ablaların gülü gelmiş. Vallahi özledim seni yaaa." diyen Yasemin'e sarılıp içeri geçtim. Böyle karşılanmak ne kadar güzel anlatamam. "Hoş buldum güzelim." dediğimde Nermin Sultan mutfaktan geldi. Yorulmuş görünüyordu. "Benancım kızlar eşyaları alıp çıktı. Yaseminle eve bakın, beğenirsen senin güzel kızım." dedi tüm sıcaklığı ile. İçime dolan heyecanla hemen Yasemin'e çevirdim başımı, beni anlamış olacak ki elindeki anahtarlığı sallayıp göz kırptı. Nermin sultanın yanağına öpücük kondurup, ikimiz beraber merdivenlere yöneldik. Kendi evim, kendi düzenim çok yakınımda beni sevip sahiplenen ailem herşey fazla güzeldi ve bu benim hayatımda hiç alışık olmadığım bir durumdu. İllaki bişeyler ters gitmeli birileri problem olmalı tadımı kaçırmalıydı. Aklımda ki olumsuz düşünceleri kovarak anahtarla kapıyı açıp içeri girdim. Evet tahmin ettim gibi, şom ağızlı derler ya, ben bunu düşünce gücüyle dahi yapabiliyorum. Kapının açılması ile gelen kötü koku ve darmadağınık ev ile gülümsemem yüzümde dondu. Yasemin'in de benden farkı yoktu. Hatta o tepkisini sesli dile getirdi. "Yuuuuh bu ne pislik yaaa. Köpek bağlasan durmaz. Ne hale getirmişler evi." deyip telefonunu çıkardı. "Napıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. "Sevgili abim görsün nişanlısının gerisinde bıraktığı pisliği" dedi işine ara vermeden telefonunu video moduna getirmiş evi çekerken konuşuyordu bi yandan da, "Yasemin! Temizleriz sorun değil kapat şu videoyu" dediysem de beni pek taktığını düşünmüyordum. Sonuçta ev de eşyalarda onlarındı. O video çekerken bende evi dolaşmaya başladım. Aslında çok şirindi. Girişte oldukça geniş hol, sağda mutfak ve salon geniş terasa açılan kapılarıyla oldukça ferahtı. Salonun yanındaki oda yatak odası onun yanında da banyo ve tuvalet vardı. Aslında Barlas'ın dairesinin ikizi gibiydi tek fark onun holünü alt kata bağlayan merdivenler varken burası bağımsız bir daireydi. Mutfaktaki çöpler duruyor, hatta yıkanmamış bulaşıklar lavabonun içindeydi. Gerçekten temizlik programına çıkabilirdik bu haliyle. Salondaki kanepeler de kocaman lekeler vardı. Üzerinde yemek yenmiş ve hiç de sakınılmamış olduğu çok belliydi. Halı leş haldeydi. Ayakkabı ile basıldığına eminim hatta zorlasam ispat ederim. Yatak odasındaki yatak kanepeden halliceydi. Nevresim takımı bile yerlerdeydi. Banyo ayrıca felaketti. Kapıda gördüğüm sarışın fıstığım bu evde yaşadığını bilmek beynimde girdaplar oluşturuyordu. Ben şoku atlatana kadar Yasemin söylenerek çektiği videosunu bitirmiş olacak ki telefonu cebine koydu. Mahcup bi ifade ile bana bakıyordu, "Biz bu evi ona tertemiz teslim ettik. Eşyaların çoğu sıfırdı. Bu yaptığı sence de en hafif tabirle terbiyesizlik değil mi?" diye sordu. "Canımın içi hiç mi girip çıkmadınız, vallahi ne yalan söyleyeyim bunu beklemezdim." dedim şaşkınlığımı saklamaya gerek yoktu. "Hanım efendi işi düştü mü pek samimi, işine gelmedi mi pek mesafelidir" dedi gözlerini sinirle kısarak. "Tam görümce muhabbeti oldu bizim ki."deyip ekledim " hemen bir kadın bul, söyle bir saate burda olsun kaç lira derse vereceğim" diye ekledim. İş başa düşmüştü. Temizlik yapmaktan gocunmam ama bu kızlarda beni iten birşeyler vardı. Kapıda ki halleri bile samimiyetten çok uzaktı.
|
0% |