@zamansizim84
|
Benan'dan Toplantının ortasında gelen çiçek canımı sıksa da, umursamamaya karar verdim. Sonuçta ben bitti demişsem, benim için bitmişti. Gerisi ailelerin arasında ki problemdi. Kendimi bunun için üzmeyecektim. Telefonumu çıkarıp Umut'u aradım, "Merhaba güzelim nasıl gidiyor ilk gün?" dedi gayret neşeli. "Cenk Bey'in çiçeği gelene kadar gayet iyiydi aslında. Sen benim nişanı attığımı annemlere söylemedin mi?" diye direk konuya girdim. Umut sıkıntılı bir nefes verdi, "Söyledim ama kabul etmediler Benan. Bir kaç güne pişman olup döneceğini düşünüyorlar. Boş yere ilişkileri yıpratmaya gerek yokmuş." dediğinde ise duyduklarıma inanamadım. "Ben geri dönmeyeceğim! Ne kadar kararlı olduğumu sen biliyorsun. Neden onların oyununa müsade ediyorsun?" diye çıkıştım. Ben Umutla konuşurken elinde çaylarla Barlas geldi. Telefonda olduğumu görünce çayımı masaya bırakıp çıkmak için döndüğü sırada kolunu tuttum. Bakışları beni bulduğunda biraz da şaşırmış gibiydi. "Özel bir şey değil Umutla konuşuyorum otur lütfen." dedim telefona elimi kapatarak. Hâlâ kolunu tuttuğumu fark edince hızla çektim elimi, fakat ona dokunmak bana çok farklı hissettirmişti. Umut'un sesiyle kendime geldim. "Benan sana zaman kazandırmak istedim. Bak belki gerçekten pişman olacaksın." Şaka yapıyor olmalıydı, "Pişman olup her akşamı başka kadınla bitiren Cenk ile evleneceğimi düşünüyorsan, sen de hayatından çıkar beni Umut." deyip telefonu yüzüne kapattım. Gözlerimi kapatıp içimden ona kadar saydım. Derin bir nefes alarak gözlerimi açtığım da sinirimi yatıştırmayı başarmıştım. İlk iş günümü de zehir etmelerine izin verecek değilim. Çayıma şeker atıp karıştırırken Barlas'a döndüm, "Toplantı daha sıkıcı olur sanmıştım, düşündüğümden eğlenceli geçti." diyerek telefon konuşmasını duyduğunu bilsem de geçiştirmek istemiştim, "Kendini toparlama hızın şaşırtıcı, nişanı bozmamışlar değil mi?" dedi bana uymayarak. Suratımı ekşitip başımı iki yana salladım. "Hâlâ pişman olup döneceğimi düşünüyorlar. Umut bile..." dedim şikayet edercesine. Başını eğip iki yana salladı benim gibi, "Seni hiç tanımamışlar." dedi gözlerimin içine bakarak. Bu söylediği beni o kadar mutlu etti ki, bi süre bakışlarımı çekemedim bende. Sonra lafı değiştirmek istedim zira gözlerine bakmak iyi gelmedi, "Herkese de rezil oldum ilk günden çiçekler falan." diyerek çektim bakışlarımı. Gülümsedi, "Rezil olmadın da ufak çaplı aile krizlerine sebep olmuş olabilirsin." dedi. Gözlerimi kıstım ne demek istediğini anlamamıştım, "Neden?" diye sordum. "Şimdi sadece sana çiçek geldi ya." dedi. "Evet." dedim burdan ne anlamam gerekiyordu. "Sadece sana geldi." diyerek tekrar etti. "Barlas gerçekten anlamıyorum açık açık söylesen." dedim sonunda. "Gerçekten anlamıyorsun" diyerek şaşırdı. "Onlara gelmedi diye kıskandılar, beyler trip yiyor şimdi senin yüzünden." deyip beni aydınlattı sağolsun. Küçük bir kahkaha attım kendimi tutamayıp, "Gül sen gül Zahide, Mert'in burnundan getiriyordu en son ben çıkarken." dedi o da gülerek. "Zahide hocayı çok sevdim ben yaaa, kafa kadın." dedim. "Öyledir." dedi fazlaca emin olarak "Dünya malında gözü olmayan, ailesi için Dünya'yı karşısına alacak bir annedir." "Uzun zamandır tanıyorsun sanırım." dedim bu emin oluştan yola çıkarak . "Evet, Mert benim okul arkadaşımdı. Ailesi Kayseri'nin köklü ailelerinden maddi durumları oldukça iyi olduğu için Zahide'nin çalışmasını istemiyorlar. En son kayınpederi bu okula sürdürdü. Çalışmaz bırakır diye ama sonucu görüyorsun." "ilginçmiş" deyip devam ettim, "Kimseyi kıskançlık krizine sokmak istemezdim. Zaten kıskanılacak bir yanım da yok. Cenk'in nasıl bir adam olduğunu bilseler en fazla halime acırlar." diye tamamladım. "Ben iki yıldır öğretmenler odasında çalışmaktan alıştım onların bu hallerine. Bazen kulaklık takıyorum dinlememek için. Her türlü trip sebebine hakimim artık" deyip güldü. "İyi ya işte hocam evlenince rahat edersin, hanım ne için trip atıyor diye düşünüp durmaktan iyidir." dedim bende gülerek. Gözleri gözlerimi buldu bu kez ama bakışı çok şey taşıyordu, çözemedim, "Sevdiğimin derdini gözünden anlayamayacaksam, evlenmeyeyim daha iyi." deyip göz kırptı. Son sözünü öyle güzel söyledi ki hayran olmamak elde değildi. Böyle güzel seven adamlar var mıydı hâlâ? Ben onun sözlerine dalıp gitmişken önce müdür bey geldi, peşi sıra da diğer öğretmen arkadaşlar. Pelin yine gelip Barlas'ın dibindeki sandalyeye yerleşti. Komisyonlar oluşturuldu. Kulüp öğretmenleri seçildi derken sınıf rehber öğretmenlerinin seçimine sıra geldi. Geçen yıl mezun olan sınıfların öğretmenleri 5.sınıflara görevlendirilirken. Müdür beyin beni bilerek es geçtiğinin farkındaydım. Ya acemi deyip güvenmiyordu ya da kendince beni kayırdığını sanıyordu. Bu durum canımı sıksa da kimse itiraz etmeyince ses çıkaramadım. Pelin kalemini tutanağın üzerine bırakıp arkasına yaslandı, "Yalnız ben bu yıl 8.sınıflara rehberlik etmek istemiyorum. Geçen yıl çok yıprandım. Çok yaramaz ve kontrolü imkansız bir sınıf." "Hocam üç yıldır okuttuğunuz sınıfı siz kontrol edemiyorsanız yeni baştan tanıyacak olan öğretmenin işi daha da zor. Bir yıl kalmış zaten idare ediverin." Müdür bey Pelin'i resmen başından savmaya çalışırken onun pek vaz geçmeye niyeti yoktu, "Zaten bu yıl sınava girecekler hocam benden ziyade sınava hazırlayacak arkadaşlardan biri olsa daha verimli olur. Hem ders saati de fazla olacağı için sınıfı daha kolay tanır." Pelin'in kimi tarif ettiğini anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Resmen üstüme oynuyordu. Çünkü en çok ders saati matematik ve Türkçe derslerinindi. Müdür beyin tekrar itiraz edeceğini anladığımda araya girdim, "Pelin hocam doğru söylüyor. Siz de uygun görürseniz o sınıfı ben alayım müdür bey." Müdür beyin kaşları havalandı, "Hoca hanım sizin ilk yılınız, oldukça zor bir sınıf, öğretmen arkadaşlarımızı çok yordular geçen yıl." Ben cevap verecektim ki Barlas, "Benan hocam da zoru sever zaten." Sözleriyle kısa bi şok yaşadım. Benim söyleyeceğim sözü söylemiş olması tesadüf olamazdı herhalde. "Evet hocam zoru severim."derken gözüm Barlas'ın üzerindeydi."Zaten derslerine ben gireceğim rehberlik içinde bolca zamanımız olur böylece." dedim kendime güvendiğimi belli ederek. "Siz bilirsiniz hoca hanım sonra bana sitem etmeyin" diyerek kendini garantiye aldı Müdür bey. Babama şikayet ederim diye korkuyordu bence. Toplantının sonuna yaklaşmıştık ki kapı çaldı elinde kocaman bi gül buketiyle kurye içeri girdi, Hepimiz birbirine bakarken gözler yine benim üzerime çevrilmişti ki, "Zahide Keskin" diyen kurye ile Zahide hoca gayet kendinden emin ayağa kalktı. Güllerin üzerinde ki kartı okudu, "Lütfen geri götürün, ben söyledikten sonra bir kıymeti olmadığını da Mert beye iletirsiniz." Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda Barlas ile göz göze geldik, onun güldüğünü görmemle ben de gülmeye başladım. Pelin bizim bu halimize bozulsa da yapacak birşeyim yoktu. Biten toplantı ile bugünlük okulda işimiz kalmamıştı. Zahide Hoca, "Mervecim, benim küçük cadıyı almama iki saatim var beraber yemek yiyelim mi?" diye sordu arkadaşına. Merve de çantasını omzuna aldığında telefonunu kontrol ediyordu, "Arayan soran yok, Arslan'ın davası uzadı herhalde." diye önce durum tespiti yaptı. " Gidelim canım kahvaltıyı da es geçtim kurt gibi açım." "Benan" diyen Zahide hocayla onlara döndüm. "Efendim hocam" "Yemek yiyelim diyoruz sen de gelir misin?" demesine mutlu oldum. "Olur da benim arabam yok, bu taraflara kolay dönebileceğim bir yerse geleyim." dedim dönüşümü de hesaba katarak. "Aaaaa aşk olsun ben bırakırım seni nereye istersen." dedi tam bir abla samimiyetinde. "Zahmet olmasın." dedim çekinerek. Yıllarca en lüks arabalarla gez toz, şimdi yaya kal. Hiç birşeyde gözüm yokta şöyle ayağımı yerden kesecek bir arabam olsaydı iyiydi. "Ne zahmeti, hem biz senle çok iyi anlaşacağız, ben öyle hissediyorum." dedi. Onlar Merve ile arabaya ilerlerken, odada Barlas ve ben kalmıştık. "İkisi ile iyi anlaşacaksın bence." dedi Zahide'ye katıldığını belirtmek ister gibi. "Umarım öyle olur, sen nerde yiyeceksin yemeğini? " dedim. "Davet etseydiniz sizinle gelirdim." demez mi? "Sen benden eskisin buralarda, bence davete ihtiyacın olmasa gerek" dedim. "Ben burdan ayrılamam, şu ilerde küçük bir esnaf lokantası var orda yiyorum genellikle. Size afiyet olsun." deyip gülümsedi. "Teşekkür ederim. Görüşürüz." Tam kapıdan çıkmak üzereyken seslendi, "Sabah alırım ben seni" Geri dönüp gülümsedim. " Anlaştık, bu sefer çok bekletmem." Bir şeyler söyledi ama anlayamadım. Geç kaldım diye söyleniyordu belki de. Dışarı çıktığım da Zahide hocanın kendisi gibi heybetli jipine bindim. Merve önde olduğu için ben arkaya oturmuştum. Daha çok onların sohbetini dinleyerek büyük bir alışveriş merkezine geldik. Arabayı kapalı otoparka bırakıp en üst katta ki yemek alanına çıktık. Gözümüze kestirdiğimiz daha sakin ve toplu alandan ayrı masaları bulunan restoranı tercih ederek siparişlerşmizi verdik, Merve kolundaki lastik toka ile saçlarını toplarken, "Sen nerelisin Benancım, yani ailen nerde yaşıyor." Her tanışmanın olmazsa olmazı sorulardan biriyle sohbete başlamış olduk, "İzmir'de yaşıyorlar. Ben bildim bileli İzmir'deyiz." "İzmir'i kızları güzel olur derler de sen çıtayı oldukça yükseltmişsin." dedi gülümseyerek bende ona gülümsedim. "Üniversiteyi nerde okudun canım." Zahide hocanın sorusuyla ona döndüm bu kez, " Nevşehir" "Aaaa bak o iyi, yoksa buranın kışına alışman çok zor olurdu. Acemiliği Nevşehir'de atmışsındır." Nevşehir'de soğuktu ama abimin yanında Hakkari'de geçirdiğim kış kadar soğuk hayatımda görmemiştim. "Siz nerelisiniz?" "Ben Kırşehir'liyim canım. Üniversiteyi burda okudum. Eşimle de okurken tanıştık. Mecburi Kayserili oldum yani." Gülümseyerek Merveye döndüm, "Bende Antalya'lıyım. Ailem hâlâ orda ama ben de eş durumundan Kayserili olacak gibiyim." "İkinizde Kayseri gelini oluyorsunuz o zaman." dedim durum tespiti yaparak. "Kısmet bakarsın sen de Kayseri gelini olmuşsun" deyip göz kırpan Zahide hoca ile ne desem bilemedim. Benim aklıma niye ilk Barlas geldi ki? "Kısmet hocam." dedim düz bir ifadeyle. Yemeklerimiz geldiğinde hoş bir sohbet eşliğinde yedik. Merve çok cana yakın bir kızdı, Zahide hoca ise hem çok kafa dengiydi, hem de bir abla edası ile Merve'nin üzerine titriyordu. Bana da aynı yakınlığı göstermeye çalıştığını hissetmiştim. Kahvelerimizi de içince mağazaları dolaşmaya karar verdik, vitrinlere bakarken gördüğüm kahve termosları hoşuma gitti. Okulda kullanışlı olabilirdi. Kızlar başka bir mağazaya geçerken onlardan ayrılıp içeri girdim. Gördüğüm birçok modelin içinde üzerine isim yazılı olan siyah termoslara bayılmıştım. Yanıma gelen görevliye, "Bunları çok beğendim ama isim yazılması için önceden sipariş vermek gerekir sanırım." "Geçen haftaya kadar öyleydi ama çok talep gelince artık burda da görevli bir arkadaşım var kısa süre de yazabiliyoruz." "Çok zamanım yok ne kadar sürer? " 15 dk kadar." Elime aldığım termosu görevliye uzattım, "Benan yazalım lütfen." Aklıma gelen ile duraksadım, bir termos daha alıp, "Buna da Barlas yazar mısınız?" "Tabii ki, 15 dk sonra hazır olurlar." Görevli içeri geçtiğinde ben de kasaya ücreti ödedim. Kızların yanına gittiğimde aynı mağazada olduklarını gördüm. "Gel Benan gel, üç tane çocuk olunca bana bir türlü sıra gelmiyor. Bekarlığın tadını çıkarın." diyen Zahide hoca çocuk reyonunun altını üstüne getirmişti. Merve ile bu duruma sadece gülsek de haklılık payının fazla olduğu halinden belliydi. Çocuk kıyafetlerini kasadan geçirdiklerin de ben de diğer mağazadan isim yazılmış termoslarımızı aldım. O sıra da çalan telefonumu çantamdan çıkarıp kulağıma götürdüm, "Efendim Barlas hocam." "Benan annem akşam için seni yemeğe çağırıyor, ikna edemezsen sen de gelme dedi." "Benim yüzümden aç mı kalacaksın şimdi." "Öyle görünüyor." diyerek güldü. "Şaka bi yana Yasemin de seni sayıklıyor özlediler." "Olur hocam gelirim, hem bende onları özledim." dedim. "Ben okuldan beş gibi çıkıyorum seni alayım mı?" diye sordu. Erken olurdu ama Nermin Sultan'ı çok özlemiştim doğrusu, "Tamam hocam ben beşte hazır olurum." "Görüşürüz." dediğinde aynı şekilde karşılık verdim, telefonu kapattığımda kızlarda mağazadan çıkıyorlardı. Zahide hoca sağolsun beni apartın önüne kadar bıraktı. ' Ne zaman bi ihtiyacın olursa çekinmeden arabilirsin' diye de sıkı sıkı tembihledi. Gerçekten bir abla gibiydi. Eve geldiğimde saat neredeyse dörde geliyordu ki hazırlanmak için yeterli bir süre. Hemen bol çikolatalı kek yapıp fırına attım. O pişerken kısa bir duş aldım. Saçlarımı kuruttum. Üzerime askılı mavi elbisemi giydim. Etekleri dize yakın ve hafif kabarık bir modeldi üst kısmı ise tam oturuyordu. Saçlarıma hafif dalga verip iki yandan küçük tutamlar alıp arkada birleştirdim. Minik kıskaçlı toka işimi gördü. Koluma ise lastik tokalarımdan geçirdim. Sıcakta toplamak istersem yanımda bulunsundu. Nemlendirici krem, rimel ve parlatıcımı sürdüğümde hazırdım. Keki fırından çıkardım. Kalıbı ile birlikte karton çantaya yerleştirdim. Sıcakken çıkarıp parçalamak istemedim. Saat beşe yaklaşırken çantamı ve kekimi alıp aşağı indim. Barlas'ı bekletip sabah ki geç kalışımın her zamanki halim olduğunu düşünmesini istemedim. Sonuçta beni okula götürmekten vazgeçebilirdi. Bir kaç dakika sonra Barlas'ın arabası göründü. Yanındaki koltuğa yerleştiğimde kemerimi takarken, "Merhaba" dedim. "Merhaba Benan" deyip derin bir nefes aldı. "Kek mi kokuyor?" "Evet Yasemin seviyor diye çikolatalı kek yaptım." "Hımmm demek Yasemin için yaptın." dediğinde ona kek sözü verdiğim aklıma geldi. "Sana da sözümü unutmadım ama bu bol çikolatalı tam Yaseminlik. Sen nasıl seviyorsan sana da öylesini yapayım." Işıklar da durduğumuz için bana döndü, "Havuçlu, cevizli, bol tarçınlı." "Hımm güzel seçim, acılı soğanlı menemen de öyleydi. Sen bu işi biliyorsun da, bence biraz daha mutfağa girmelisin. Çünkü damak zevki güzel insanlar yaptığı yemeğe her zaman lezzet katacak bir dokunuşta bulunur." Sözlerimi büyük bir dikkatle dinlediği sıra da arkadan gelen korna sesi ile yeşil ışığın yandığını anlamış olduk. Arabayı tekrar hareket etti, " Sen beni illa mutfağa sokacaksın kaçış yok." dediğinde güldüm. Arabada çalan müziğe odaklandım, Yazımı kışa çevirdin, kar yağdırdın başa Leylam,
Rivan oldu evim yurdum , ne söylesem boşa Leylam,
Her an gözüm de perdesin, nere baksam sen oradasın,
Mevlam ayrılık vermesin gökte uçan kuşa Leylam.
Türkü oldukça dikkatimi çektiğinde, ilk defa dinlediğimi fark ettim. Sadece arkada çalan bağlama sesi vardı ve söyleyenin sesi bütün hücrelerime işledi sanki. "Sessizleştin, yorgun musun?" dediğinde ne kadar daldığımı fark ettim. "Bu türküyü ilk defa dinliyorum, ne kadar içten söylemiş söyleyen." Bana kısa bir bakış atıp tekrar yola döndürdü başını, "Neşet Ertaş söylüyor duymuşsundur adını." dedi. "Duydum ama ilk defa gerçekten dinledim sanırım." diye itiraf ettim. "Neşet ile Leyla'nın hikayesini de bilmiyorsun o zaman?" dedi sorar gibi, "Bilmiyorum ama merak ettim doğrusu." dedim. Merakım hoşuna gitmiş olacak ki hemen anlatma başladı. "Neşet Ertaş Ankara'da türkü söylediği dönem kendi gibi pavyonlarda şarkı söyleyen Leyla'ya aşık olmuş.Babası Muharrem Ertaş ki, o da ünlü bir bozlak ustadır, Ankara'ya radyo için Bozlak okumaya gelince onların aşkını öğrenip karşı çıkıyor." "Bozlak?" dedim bilmediğimi belli ederek. "Bozlak, yani uzun hava gibi düşün." dedi. "Anladım, sonra ne oluyor, vazgeçiyor mu Leyla'dan?" diye sordum merakla. "Vazgeçmiyor, evleniyorlar on yıl kadar evli kalıyorlar. Bu arada Leyla ünleniyor kaset çıkarıyor ama mutlu olamıyorlar ayrılıyorlar. Çok türküsü var Leyla için yazdığı dinlemek istersen senin için toparlayabilirim." dedi gözünü yoldan ayırmadan. "Yazımı kışa çevirdin diyor ama hâlâ seviyor çok ilginç değil mi?" dedim. Arabayı evin önüne park ettiğinde bana döndü, "Sevmek bi tercih değildir Benan, kalbin birini görür, sever. Ne yaparsa yapsın seversin. Canın acısa da, olmayacağını bilsende, onu sevmek seni mutsuz etse de seversin." Adam öyle bir anlattı ki ben Leyla oldum resmen. "Sen yine de bu düşüncelerini heryerde söyleme sonra hayranlarınla Yasemin ve ben uğraşıyoruz." dedim şakaya vurarak. Kaşları havalandığında, "Benim hayranlarım mı varmış?" dedi hiç bilmiyormuş gibi. "Sanki bilmiyorsun Barlas hocam." diyerek indim arabadan. "Geleli bir hafta olmadı nasıl olaylara bu kadar hakimsin" diye sordu. "Yasemin'den kaptım bişeyler, o tam bir cadı görümce, ben onun yanın da ideal görümce bile olurum. Yanlız senden ricam Narin olmasın o kızı hiç sevmedim." dedim yüzümü ekşiterek. Cümlem bitmeden apartmandan Narin çıktı. Buraya uygun bi ata sözü vardı? Bizi görmesi ile yüzü düşse de hızla toparladı. " Merhaba Barlas, nasılsın? " " İyiyim Narin sen nasılsın? Narin'in işvelerini dinleyemeyecektim zaten ben yokmuşum gibi davrandığına göre benim de onu görmezden gelmem sorun olmazdı sanırım. Tam merdivenlere yönelmiştim ki arkamdan Barlas seslendi, "Hayatım onu bana ver istersen" diyerek elimdeki keki aldı. Gözlerimi kısıp başımı eğdim biraz şaka yapıyor olmalıydı. "Dört kat taşıtırmıyım ben sana. O kadar uğraşıp benim için yapmışsın."bdiye ekledi peşi sıra. Elini belime koyup beni kapıya doğru yönlendirdi. Arkamızda sinirinden deliren bir Narin bırakarak apartmana girdik. "Offff Barlas ne yapıyorsun yaaa?" diye cırladım resmen. "Narin olmasın dedin, ben de olayı onun için imkansız hale getirdim." dedi gayet rahat bi şekilde. "Şimdi bana takacak, gerçekten öyle birşey var gibi birilerine anlatacak." "Kimseye anlatmaz merak etme, senle beni nikah masasında görse acaba hayır der miyim diye bir umut bulur kendine." "Gerçekten mi?" dedim şaşırarak. "Gerçekten." dedi gözlerimin içine bakarak. Merdivenleri çıkarken hâlâ söyleniyordum, "Vay arkadaş kızda ki azme bak. Vallahi helal olsun." "Sen bende ki azmi bir bilsen." dediğinde ne demek istediğini anlayamadan Yasemin'in çığlığıyla apartman inledi resmen, "Benan ablaaaa!" diyerek resmen üstüme atladığında söylenerek merdiven çıkmaktan zorlanmış nefesim tamamen kesildi. "Yasemin yemin ederim severken öldürürsün insanı" desem de çoktan onun çoşkusuna kapılmıştım. İçeriye girdiğimizde Nermin Sultanla da sarılıp hasret giderdik. Vakit erken olduğu için yemeğe zaman vardı. Hepimiz salona geçtiğimizde berjer de oturan yaşının yetmiş yaş üstü olduğunu tahmin ettiğim, kısa boylu, hafif kilolu, beyazlamış saçlarına geriden taktığı renkli baş örtüsü ile oldukça tonton görünen kadın ayağa kalktı. Yaşından beklenmeyecek kıvraklık da adımlarla gelip Barlas'a sarıldı. "Barlas'ım kurban olurum. Yavrum nasıl özledim guzummm." derken kendisine sarılmak için oldukça eğilmek zorunda kalmış adamı sağa sola sallıyordu. Aha da bu kadın kimse Yasemin ona çekmiştir kesin ve net. Barlas'ı bi zaman daha sarsarak sevdikten sonraki hedefi bendim. Yasemin tanıştırdı, "Babanne sana bahsetmiştim ya Umut abinin kardeşi Benan abla." Eline uzandım ama o bana da sarıldı. Biraz evvelki kadar olmasa da bana da sevgisini sarsarak belli etti diyelim. "Hoş geldin güzel kızım, sen de doktor musun?" "Yok ben öğretmenim efendim." "Kız efendim de ne? Sevda babanne de sen bana." diye çıkıştı. "Olur babanne." dedim kırmayarak. Barlas'ın merakı başkaydı, "Babannem ben gelip alacaktım seni yarın, niye düştün yollara otobüs sevmezsin ki sen?" "Belgin Teyzenler geliyordu onlar getiriverdi Barlas'ım. Oyyy kurban oluyum hiç de kıyamaz babannesine." "Kıyamam tabii sultanım, daha çok işimiz var seninle." " Oooo yoksa gelin mi geliyor?" dediğinde ağzımın içinde homurdandım. "Ne gelini, olacağı varsa da olmaz ettik az evvel aşağıda." Dediğimi duyan Barlas'ın gülmesine mi gıcık olsam. Yoksa bana takacak Narinle nasıl uğraşacağımı mı düşünsem bilemedim? Kızın resmen rengi değişti sinirden. Elinde koca bir dilim kek ile gelen Yasemin'i görünce gülümsedim. " Benan abla ben böyle güzel kek yemedim. Efsane olmuş. Ben yapınca bütün çikolatalar dibine inip kalıba yapışıyor, nasıl yaptın bunu sen?" diyerek mevzuyu dağıttı. "Bi gün beraber yaparız öğretirim aşkım olur mu?" dedim. Yasemin kekini yerken Nermin Sultan yemeklerin derdindeydi, "Kızlar Belginler de gelecek yemeğe hadi bakalım bana yardım edin ilaveleri yapalım. Hep beraber mutfağa geçtik sohbet muhabbet bol kahkaha sofrayı kurduk. Zeytinyağlıları, mezeleri masaya taşıdık. Sevda babanne sürekli bize laf attı, güldürdü. Kadının çok değişik bir yaşam enerjisi vardı. Hatta onda ki enerji bu yaşım da ben de yoktu. Yemek saatine yakın misafirler geldi. Nermin Sultan yaşlarındaki kadına, oldukça şık giyinmiş kocası ve oğlu eşlik ediyordu. Beni yine Yasemin manevi ablam diyerek tanıttığında Barlas'tan bir kaç yaş küçük olduğunu tahmin ettiğim ve adının Tuğrul olduğunu şuan öğrendiğim genç adam elimi dudaklarına götürürken, "Memnun oldum Benan hanım" dedi oldukça centilmen bir tavırla. Elimi parmaklarının arasından yavaşça çektiğim de, "Bende memnun oldum Tuğrul Bey" desemde hareketi beni çok rahatsız etmişti. Bu tarz hareketlere muhatap olmadım diyemem. Özellikle hastanenin kuruluş yıl dönümü yemekleri, tıp bayramı için düzenlenen balolar da Tuğrul beyin efradından bolca bulunurdu. Fakat böyle bir aile yemeği için yaptığı hareket bence çok fazlaydı. Barlas, Tuğrul'a masaya kadar eşlik ettiğinde benden olabildiğince uzağa oturmasını sağlamıştı ki bunun için mutluydum. Uzakta olmasına rağmen bütün yemek boyunca çok da kaçamak sayılmayacak bakışlarına muhatap olmak beni iyice germişti. Yemeğin ardından mutfağın toplanmasına yardım edip, çaya bile kalmadan burdan gitmekti amacım. Mutfak da işim bitince etraf da Barlas'ı arasam da göremedim. O sırada Nermin Sultan halimi fark etmiş olacak ki, "Benan ne oldu annem niye ayaklandın?" diye sordu. Bu kadın annem dedikçe boynuna sarılasım geliyor, bu hiç normal değil. "Sabah erken kalkmıştım, ilk gün heyecanı yoruldum biraz. Barlas'a bakmıştım beni eve bıraksın diye ama bulamadım." dedim. Mutfağın kapısının önünde konuşuyorduk, yanından üst kata çıkılan kapıyı gösterdi. "Sigara için çıkmıştır, iner birazdan bıraksın seni." dedi anlayışla. Tam arkamdan gelen sesle irkildim. "Ben bırakayım Nermin teyze Benan hanımı." diyen Tuğrul'dan başkası değildi. O cevap vermeden ben atıldım. "Sağolun size zahmet olmasın. Ben yeni taşıdığım için adresi tarif edemem, boşa yormayalım sizi." diyerek bulduğum en mantıklı bahaneyi sundum. Üst katın açılan kapısından Barlas'ın gelmesiyle üzerimden bir yük kalktı resmen. "Tarife gerek yok Navigasyon kolayca bulur adresinizi, hem belki beraber bir kahve içeriz." dedi asıl derdini belli ederek. Merdivenlerden iner inmez koridorda bizi görmesi işe kaşları çatılan Barlas, "Ne kahvesi Tuğrul?" dediğinde sesi oldukça sertti. "Benan hanımı evine bırakacağım da, kahve içmek için vakti var mı diye soruyordum." dedi çekinmeden. Barlas'ın bakışları beni bulduğunda yalvarır gözlerle bakıyordum, "Sen misafirsin Tuğrul zahmet etme. Hazırsan çıkalım Benan." diye kestirip attı. Sesinin itiraz kabul etmez tonu ile Tuğrul geri adım atarken. "Numaranızı Yasemin'den alırım Benan hanım. Bu hafta buradayım o kahveyi içmeden Ankara'ya gitmeyeceğim." diyerek içeri girdi. Hızlı bir şekilde herkesle vedalaşıp çıktım evden. Arabaya bindiğimizde Barlas sessizdi, fakat ben sinirden delirmek üzereydim. Kemerimi takarken söylenmeye başladım, " Ömrümde böyle yapışkan insan görmedim. Ne zannediyorsa kendini beyefendi. Bak Barlas bu aynı okulda çalıştığımızı öğrendi okula falan gelirse, burda ki gibi sabırlı olmam tokadı çakarım haberin olsun." dedim söylenerek. "Sen zahmet etme ben çakarım öyle bir şey yaparsa." dediğinde ağzının içinden söylenmeye devam etse de ne dediğini anlamadım. Ben de hâlâ sinirliydim, "Yok eve bırakacakmış, yok kahve içermişiz." diye söylenmeye devam ettim. Barlas şimdiye kadar görmediğim sertlikte arabayı kullanmaya devam ederken, "Sen onun yüzünden erken kalktın değil mi?" dedi. " Aynen öyle." dedim saklamaya gerek görmeden. "Seni yanlız bırakan aklımı..." diyerek söylendi. Uzak olmayan yolu tamamladığımızda Barlas'a teşekkür edip arabadan indim. Apartta girip kendi dairemin kapısına geldiğimde sabah ki çiçek ve çikolata eşik de duruyordu. Adresimi nerden bulmuştu ki? Elim çiçeğe iliştirilmiş nota gitti istemeden, Güzel nişanlım, O aklından neler geçiyor bilmiyorum ve açıkçası umrumda da değil.
Ben bitti demeden bitmez. Sen de bunu anlayacaksın.
Müstakbel kocan Cenk Güngören Elinde koca bir dilim kek ile gelen Yasemin'i görünce gül |
0% |