Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@zamansizim84

Ülkü'den,

 

Ağalık Mirza'nın üstüne kalalı üç gün olmuştu, Canan konağa kuma olarak gireli dört gün.

 

Sanki sessizlik yemini edilmiş gibi herkes bir köşeye sinmişti ya da ben yemeklere bile inmediğim için yine çoğu şeyden bi haberdim.

 

Yorgun argın hastaneden çıkmıştım ki, kapıda arabasına yaslanmış elinde pembe şakayık güllerden bir buket çiçek ile bekleyen Mirza'yı gördüm.

 

Tebessümüm büyüdü, ona ulaşıp yanağına öpücük kondurdum,

 

"Hangi rüzgar attı seni böyle yakışıklı?" dedim cilveli cilveli.

 

"Çiğdem Ülkü Aladağ fırtınası..." Dedi saçlarımı omzumdam geriye atarken.

 

"Ne fırtınası Mirza, şu halime bak meltem esintisi bile olmaz benden. Şuralara bayılabilirim yorgunluktan." dedim.

 

Arabanın kapısını açıp binmemi beklerken,

 

"Ülkü sana özel muayenehane mi açsak?" dediğinde kaşlarım havalandı.

 

"Niye ki?" dedim boş bulunup.

 

"Çok yoruluyorsun güzelim, değer mi bunca nöbete, eziyete?" Dediğinde şaşkınlığımı daha atamamıştım.

 

"Mirza burda kalacak değiliz niye düzen kuralım?" dediğim de alnını kaşıyarak kapımı kapatıp kendi yerine geçti.

 

Sessiz bir yolculuk ile eve geldiğimizde, tartışacak gücüm olmadığı için susmayı seçmiştim.

 

Odaya zor çıkmış yatağa düşmek için pijama giymeye çalıştığım sırada, Mirza elimden tutup yatağın üzerine karşılıklı oturmamızı sağladı.

 

Elimde pijamamın üstü ile boş boş baktım yüzüne,

 

"Ülkü'm, şimdi seninle biraz konuşmamız lazım ama ön yargısız dinle olur mu?" dediğinde ben çoktan duvarlarımı yükseltmiştim istemeden, konusu çok iç açıcı bir konuşma değildi mutlaka.

 

"Mirza çok yorgunum, sağlıklı iletişim kuramayacağımız kadar... Lütfen sonra..." dedim yalvarır gibi.

 

"Peki ne zaman söyle? Zaman ver bana şu gün şu saatte konuşabiliriz de bende o günü bekleyeyim." dedi sesinden anladığım, bastırmaya çalıştığı bir isyanı vardı.

 

Düşündüm... Ciddi ciddi bu dediğini düşündüm. O kadar yoğun bir dönemden geçiyordum ki, giden kadın doğum uzmanımızın yerine beklenen tayin gecikmiş. Sonrasında gelen doktor ise daha işe başlamadan iki haftalık rapor bildirmişti. Ne nöbetler bitiyordu, ne de acil aramalar. Benim cevap için beklediğim süre uzarken,

 

"Ülkü ben karımla konuşmak için randevu talep ediyorum farkında mısın? Hadi ona da tamam diyelim ki dedik de. Onu bile veremiyorsun, bana ayırabileceğin bir saatin dahi yok senin..." Dedi artık bastırmadığı bir isyanla.

 

"Mirza bunları konuştuk, böyle olacağını biliyorduk." Dediğinde sözümü kesti.

 

"Konuştuklarımız bu anlattıklarının sadece yarısıydı Ülkü, o hastanede işler olması gerektiği gibi ilerlemiyor bunu sende biliyorsun. Bir yılı geçtik ikinci yıla evriliyoruz. Bugün yarınla en güzel zamanlarımız hastane odalarında ve şu odada geçti gitti." Diyerek eteğindeki taşları döktü.

 

"Bitiyor Mirza iki ay sonra zorunlu hizmetim bitiyor, herşey rayına oturacak." dedim.

 

"İşte bende onu söylemek için uğraşıyorum, üç gündür benim ne yaptığımla zerre ilgilenmedin Ülkü, başımıza yıkılan bu Ağalık işinden kurtulmak için kaç kapıda dil döktüm haberin bile yok. Ve sana kötü bir haberim var sıfıra sıfır elde var sıfır. Paçayı kurtarmanın bir yolunu bulamadım. İki ay diye kendini kandırma uzun zaman buradayız." dedi çok basit birşey söyler gibi.

 

"Ne diyorsun Mirza sen? Nasıl uzun zaman buradayız? Ne demek istiyorsun?"

 

Panikle ard arda dizdim soruları, bencilce görmezden geldiğim herşey önüme seriliyordu.

 

"Burdan gitmeye karar verdiğimiz takdirde şirket ile tüm ilişkim kesilecek Ülkü, işsiz güçsüz bir adam olacağım." dedi ellerini iki yana açarak.

 

"Babanla mı tartıştın?" Diye sordum.

 

Alaylı bir gülüş ile başını salladı,

 

"Nihayet ilgini çekebildiğime sevindim karıcım."

 

"Mirza neden bana bu kadar sinirlisin?" diye sordum çaresizce.

 

"Ülkü beni yanlız bırakıyorsun, işler istediğin gibi gitmediğinde önceliğin kendin oluyorsun ve ben kapı dışında kalıyorum." Dediğinde haklılık payını düşündüm, dedikleri doğruydu ama bu benim savunma mekanizmamın bir parçasıydı.

 

Babam annemi aldatıp terk ettiğinde, annemin bitmek bilmeyen depresyonundan kurtuluşu bencil olmakta bulmuştum.Olanı biteni yok sayıp derslerime sarılmıştım. Kriz anlarında önceliğim ilk kendi sınırlarına sahip çıkmak olmuştu.

 

"Özür dilerim Mirza..." desemde göz yaşlarım dökülmek için gözlerimi zorluyordu. "Ama ben burda kalamam bunca emeği burada muayenehane açmak için vermedim. Çeker gider herşeye sıfırdan başlarız." dediğimde burukça gülümsedi. Dudaklarını dişleri ile ezmesinden söyleyeceklerini yutmaya çalıştığını anlamıştım.

 

"Sıfırdan mı başlarız, yoksa yine ben mi, senin için herşeyimi geride bırakırım?" dediğinde sessiz kaldım.

 

Tuttuğu elimi diğer elimin üzerine bıraktı, yavaşça kalıp odadan çıktı.

 

Biz Mardin'de tanışmıştık ama Mirza yıllardır İstanbul'da ki şirketin başındaydı. İlişkimizin başında benim saçma sapan çalışma düzenime rağmen her hafta mutlaka buraya gelirdi, bazen birkaç saat görüşebilirdik bazen acil bir vaka gelir yüzümü bile doğru düzgün görmeden İstanbul'a dönmek zorunda kaldığı olurdu.

 

Evlenmeye karar verdik, ben zorunlu hizmeti bitirmeyi kafaya koyduğum için o herşeyi geride bırakıp buraya gelmişti. İstanbul'daki işleri yürütmek için hem burda hem orda iki kişilik çalışmış ama birgün şikayet etmemişti. Ta ki bugüne kadar...

 

Nerden baksam on yıllık emeğini hiç düşünmeden çöp etmesini istemiştim, gerçekten bencilce davrandığımı biliyordum ama buna engel olamıyordum.

 

Baş hekime yarın çalışmayacağıma dair bir emrivaki yapıp başımı yastığa koydum.

 

O gece öylece geçti, Mirza ilk defa beni odada yanlız bıraktı, benim onu defalarca kez bıraktığım gibi. O bensiz çok geceler yanlız uyumuştu bu yatakta ama ben ilk defa onsuz üşümüştüm. Sabaha kadar göğsünde uyuduğum adamın varlığının ne kadar huzur verdiğini yokluğunda anlamak da bana özel bir gerizekalılık olabilirdi.

 

Yorgun bedenle sabaha gözümü açtım, huzursuz uyku daha çok yormuştu.

 

Bir kot, bir gömlek giyip konakta neler olup bittiğini anlamak için kahvaltıya inmeye karar verdim.

 

Odadan çıkmıştım ki Mirza'da çalışma odasından çıktı, üzerinde dünkü kıyafetleri ile oldukça yorgun görünüyordu,

 

"Günaydın." dedim yabancı gibi çıkmıştı sesim.

 

"Günaydın." dedi aynı uzaklıkta...

 

Az evvel benim çıktığım odaya girip kapıyı kapattı. Boğazıma bir yumru oturdu.

 

'Günaydın Çiğdem çiçeğim...' diyen olamayınca gün aymıyordu ki.

 

Boynuna sokulup kokusunu içime çekmeyince üşüyordum.

 

Yüzüm düştükçe düştüğünde kahvaltıya inmek için merdivenlere yöneldim,

 

Miran abi ile Canan yan yana salona doğru yürüyorlardı. O geceden sonra ilk defa beraber görmüştüm onları.

 

Ayak seslerimi duymuş olacaklar ki Canan bana doğru döndü,

 

"Günaydın Ülkü abla." deyince gülümsedim. Narin ile aynı yaşta olmalarına rağmen Canan bana daha sıcak geliyordu.

 

"Günaydın güzel anne, nasılsın?" diye sordum kendimi toplamayı başararak.

 

Eli göbeğine gitti hemen,

 

" İyiyiz." Dedi gülümseyerek.

 

"Mirza yok mu?" diye sordu Miran abi.

 

Abi kardeş pek ilişkileri yoktu sanki, aralarında saçma bir soğukluk vardı.

 

"Gelir şimdi abi, ben erken uyandım." dedim.

 

Yüzüme daha dikkatli baktı, gerçek Miran abiyle yeni yeni tanışıyormuşum gibi hissettim. Konakta varlığı ile yokluğu belli olmayan, sofralarda asla sesi çıkmayan bir gölgeydi adam. Şimdi ise gözlerinin içi ışıldıyor, etrafında ki en ufak ayrıntıyı kaçırmadan yaşamak istiyor gibiydi.

 

"Ülkü, Mirza çok uğraştı ama kimseye geri adım artıramadı, ona bu olanlar için tavır koyma. Üç gündür dil dökmediği ağa kalmadı." dediğinde burukça gülümsedim.

 

"Biliyorum abi anlattı Mirza, bir orta yol buluruz." Deyip içimden bir inşallah ekledim.

 

Canan'ın yüzü düşünce kolunu okşadım,

 

"Şşşş... Sen hiç birşey için üzülmeyeceksin, mutlu hamilelik, mutlu bebek..." Dedim tüm anne adaylarıma dediğim gibi. "Anlaştık mı?" dediğimde gülümsedi,

 

"Anlaştık Ülkü abla ama sizde mutlu olun, siz bizim yüzümüzden huzursuzken ben nasıl mutlu olayım?"

 

Mirza'nın ayak sesleri merdivenlere duyulunca fazlaca oyalandığımızı anladım.

 

Yanımda ki ikiliye kuru bir günaydın deyip geçip gitti. Miran abi ile gözlerimiz denk gelince bakışlarımı kaçırdım.

 

"Bana kızgın biraz, sizle ilgisi yok." diyerek Canan'ı rahatlatmaya çalıştım.

 

Masaya geçtiğimizde herkes yerini aldı, Narin yerinde Canan oturuyordu ve o sandalyenin eski sahibi ortalarda yoktu. Masada karşılıklı oturduğumuz da onlar bu duruma üç günde alışmış gibiydi ama ben yadırgamıştım.

 

Asım Aladağ afiyet olsun deyince tabağıma bir iki parça birşey aldım. Yanındaki adamla aramızda dağlar varmış gibiyken iştahım kalmamıştı.

 

Çatalıma taktığım peynir parçasını dudaklarıma götürmüştüm ki salonun açılan kapısından Narin girdi,

 

Ortamda ki çatal sesleri bir anda sustu. Canan'ın tabağını dolduran Miran abinin şaşırdığını fark ettim. Sanırım o günden sonra Narin sofraya ilk defa geliyordu.

 

"Günaydın." dedi düz tutmaya çalıştığı sesiyle.

 

Asım bey,

 

"Günaydın kızım." deyip oturması için eliyle sofrayı işaret etti.

 

Masada ki tek boş sandalye benim yanımda ve malum ikilinin tam karşısındaydı.

 

Narin benim yanıma doğru yönelmişti ki Arjin hanım,

 

"Canan kalk, Narin'e yer ver." dedi.

 

İşte başlıyorduk...

 

Narin'in yanımdaki sandalyeyi tutan eli orda kaldı.

 

Miran abi elini Canan'ın elinin üstüne koydu, kalkmayı aklından bile geçirmesin diye tabağında ki yiyecekleri işaret etti.

 

Narin oturmak için sandalyeyi çekince Arjin hanım bir üst perdeden,

 

"Canan!" dediğinde Mirza çatalını sert bir şekilde masaya vurdu,

 

"Anne kimin nereye oturacağı seni niye ilgilendiriyor?" demesini beklemiyordum.

 

Miran abi de beklemiyor olacak ki, şaşkın bakışları kardeşini buldu.

 

"Kuma diye geldiyse yerini bilecek, Narin nikahlı karısıdır. Yeri kocasının yanı olacak elbet." dediğinde.

 

Masa da buz gibi bir hava esti, bilmek ayrı dillendirileni duymak ayrıydı.

 

Konuya muhatap iki kadında gözleri dolduğunda,

 

"Kimsenin problemini sofrada dinlemek ve çözmek zorunda değiliz. Bu onların aralarında çözmeleri gereken bir mesele, ne seni ne bizi ilgilendirmez" diye dedi.

 

Bu yanımdaki Mirza mıydı? Annesini hep geçiştirir kolay kolay gönlünü kırmazdı oysa.

 

"Mirza sen ne diyorsun? Annenle düzgün konuş!" diyen Asım beyin çıkışı işe yarayacak mıydı?

 

Sanmıyorum...

 

Mirza hâlâ ayakta olan Narin'e baktı,

 

"Narin otur abim." deyip benim yanımdaki sandalyeyi işaret etti.

 

Miran abi ise benim yanıma oturan kadını görmezden geliyordu, zaten kendi yanında oturduğu zamanlarda da öyle yaptığını ben yeni fark ediyordum. Mirza'nın devam etmesiyle düşüncelerim bölündü,

 

"Saygı sınırını aşacak birşey söylemedim baba. Madem ağa benim ve istemiyor olmam size hiç bir anlam ifade etmiyor. Bundan sonra her konuda sizi dinlemek yerine fikrimi söylemeyi uygun buldum. Abim, Canan ve Narin arasınsa ki meseleye kimse dahil olmayacak. Kendileri orta yolu bulup devam edecekler. Karışıp suyu bulundurmaya kalkmayın. Ortada bir, hatta iki bebek olduğunu hiç biriniz unutmasın." dediğinde sessizlik oldu.

 

Bu çıkışı en az masadakiler kadar beklemiyordum.

 

"Madem ağa olmaya karar verdin? Karın kucağını doldurur artık. İkinci seneye döndü nikahınız, hâlâ bebek haberi bekliyoruz." Diyen Arjin hanım bu kez oklarını bana çevirmişti.

 

Mirza'nın gerilediğini fark ettim,

 

"O mesele de karımla beni ilgilendirir anne." deyip afiyet olsun diyerek masadan kalktığında peşi sıra kalktım uğurlamak için ama arkasına bile bakmadan giden adamı izlemekten öteye gidemedim.

 

Bana da oldukça kırgındı ve malesef haklı olduğu çok şey vardı.

 

Masaya döndüğümde Narin'in de benim gibi tabağını tırtıkladığını gördüm,

 

Tabağına bir kaç şey eklediğim de dalgın bakışları bana döndü,

 

"Bunlar süt yapar, suyunu da bol iç ihmal etme." deyip gülümsedim onun duyacağı bir sesle.

 

Oda minnetle gülümsemeye çalıştı başaramamış olsa da.

 

Sevgili görümcem Rojin,

 

"Yengelerim akşam misafir var malum, hepinizi mutfağa bekliyoruz." dediğinde göz devirdim. Bu kızın işi gücü kaostu. Madem gidemiyorduk, benim de susup sineye çekmem gerekmiyordu,

 

"Rojincim, yengelerinin biri lohusa, bir gebe onlardan iş mi bekliyorsun?" dedim.

 

Kaşları havalandı bu çıkışımla ama çabuk toparladı tabii hocası kuvvetliydi Arjin hanımın kızıydı o,

 

"Sen yardım et o zaman yenge, iki senedir elinden bir çorba bile içmedik. Haa bilmiyorum diyorsan orası ayrı." dedi aklınca laf sokarak.

 

"Çok isterdim güzelim ama ayda bir gün evde kalıyorum, onu da sizin normalde arkasından binbir dedikodu yapıp, yüzüne gelince dost olduğunuz insanlara ikram yaparak harcayamayacağım." deyip kalktım sofradan zaten yiyesim de yoktu.

 

"Size afiyet olsun, hayırlı günler." Dedim dalga geçer gibi.

 

Arjin hanım çatalını sertçe tabağa bıraktı ama cevap vermedi.

 

Miran abi ise keyifle arkasına yaslandı,

 

"Hayırlı günler hanım ağam, saygılar..." dediğinde onca sinirime rağmen gülmemek için zor tuttum kendimi.

 

Odama gidip biraz kendime vakit ayırdım, saç bakımı yaptım, maske yaptım ama Mirza'nın küskün hali hiç aklımdan çıkmadı.

 

Aradığımda ilk defa müsait olmadığını söyleyip kapattı. İki eli kanda olsa öyle demezdi...

 

İzin aldığımı bugün evde olduğumu yazıp yolladım ama mesajım görüldü de kaldı.

 

İkindi vakti kafamda daha fazla kurmamak adına avluya indim.

 

Narin sedire oturmuş, Asım bebeği pusetine koymuş Eylül ayının yakmayan güneşinde bebeğine D vitamini aldırıyordu.

 

Elinde bebek bakımına dair bir dergi vardı ama boş bakıyordu. Aklının başka yerlerde gezdiği çok belliydi.

 

"Güneşleniyor musunuz?" dediğinde küçük bir irkilse de belli etmedi.

 

"Evet gelsene sende." deyip yanında ki boşluğa dokundu eliyle.

 

"Kahve içelim mi?" dedim biraz havası değişsin diye.

 

"Olur, Hediye'ye söyleyelim." dedi mutfağa doğru bakınarak.

 

"Yok ben yaparım, Rojin kahve de yapamıyorum sanmasın şimdi." dediğim de güldü "Orta?" Dediğimde onayladı.

 

Mutfakta hummalı bir çalışma vardı, her zaman olandan fazlası ile uğraşıyordu birde kahve isteyip şimşekleri üstüme çekmek istememiştim. Zaten kırk yılda bir girdiğim muftakta kahve makinasını görmemle o tarafa yöneldim. Hanımlara kolay gelsin deyip iki orta kahve pişirip çıktım. Burdakilerin en az yarısı Arjin hanımın ajanıydı, çok sohbet etmek istemiyordum.

 

Sedire kahvelerle döndüğümde Narin telefon ile konuşuyordu, oturmak için acele etmedim özel olabilirdi. O yanında ki yeri işaret edince geçtim oturdum.

 

"Allah Allah ne olmuş olabilir ki? Çok iyiler diyorlardı..." dedi dudak bükerek. Karşı tarafı dinledi bi süre ben kahvemden bir yudum aldım,

 

"Neyse inşallah kötü bir şey yoktur, tam düzeldi derken başa sarmaz umarım." deyip vedalaşarak kapattı.

 

Tam bana dönüp dudaklarını aralamıştı ki arkamda ne gördüyse kalakaldı. Refleks ile arkama döndüğümde Canan ile karşılaşmayı beklemiyordum.

 

Gelmek istiyor ama eminde olamıyor gibiydi. Narin'in çağırmasını beklemek abes olacağı için ben insiyatif aldım,

 

"Gelsene Canan." Dediğimde Narin'in tepkisiz kalması ile gelip karşı sedire oturdu.

 

"Sana kahve olmaz, bekle meyve suyu yada süt getireyim." dediğim zaman gerek yok desede dinlemedim.

 

Meyve suyu bulamasam da Hediye sağ olsun kendi yaptığı limonatayı üçümüz içinde büyük bardaklara doldurmuştu.

 

Geri döndüğümde bıraktığım gibi buldum ikiliyi, ikisi içinde zor bir durumdu. Güzellemesi yapılacak son şey bile değildi kuma işi.

 

Canan'a limonatasını verip, Narin'nin önüne de bir bardak bıraktım,

 

"Sen kahveni içene kadar ılınsın soğuk içme bu paşaya gaz yapar." diyerek gündelik hayatımıza devam eder gibi konuştum.

 

"Sağol Ülkü." Dediğinde konu sadece limonata değildi. Narin, Canan'a adım atmak istiyordu ama nasıl yapacağı konusunda hiç bir fikri yoktu.

 

"Akşama misafir gelecek ya muftakta adım atılmıyor." Dedim.

 

"Misafirler gelemez gibi ama dur bakalım ses etmeyelim." diyen Narin'e döndüm.

 

"Bu kadar hazırlığa gelmezlerse çok ayıp olur." dedim. Vallahi ben ev hanımı olsam kendimi keserim bu noktadan sonra gelmemek ne demek.

 

"Karacahan konağı karışmış herkes oraya toplanıyor. Boran ağa kayıplara karışmış diyorlar." diyerek özetledi ama ben hiç birini tanımadığım için Fransız'dım konuya.

 

"Yeni evlenmedi mi Boran Ağa." dedi Canan sohbete dahil olarak.

 

"Yeni evlendi, çok da mutlular diye duymuştum. Yeni hanım ağa olacak diye tüm aşiretin dilindeydi Avukat hanım."

 

"Kim bu Boran ağa?" diye sordum merakıma yenilerek.

 

"Bayram Ağa'yı hatırlıyor musun? Aşiretin toplandığı gün konuşmuştuk." diye sordu Narin.

 

Başımızı yakıp Mirza'yı ağa yapan adamı diyordu. Başımı sallayıp onayladım.

 

"Onun oğlu, ilk karısı öldürülünce kendini tüm Dünya'ya kapattı adam, beş yıl yasını tuttu. Sonra nasıl olduysa Derya hanıma vuruldu, evlendiler mutlular diye duymuştum. Ama bak şimdi de ortadan kaybolmuş adam." diye anlattı Narin.

 

Beş yıl yas tutmak neydi Allah aşkına, beş ay bile çoktu bu zamanın erkekleri için. Adamı tanımasam da saygı duymuştum.

 

Canan,

 

"Karısı öldürüldüğünde hamileymiş Ülkü abla otopside öğrenmişler." dediğinde tüylerim diken diken olmuştu.

 

"Kim öldürmüş karısını?" Diye sorduğumda ikiside dudak büktü.

 

Canan limonatasını içip odasına geçti. Kendince Narinle yaşamaya adapte olmaya çalışıyordu. Bir gözü Asım bebeğin üstündeydi mesela ama cesaret edip yaklaşamamıştı.

 

"Kimse Canan ile konuşmuyor Ülkü, onu yanlız bırakma. Bu hayatta Miran'dan başka kimsesi yok." dediğinde dilime gelenleri zat zor yuttum. Madem öyle ne diye kızın tek tutunduğu dalı çekip almak istedin diyemedim.

 

"Hani derler ya yatacak yerin yok diye işte benim yatacak yerim yok Ülkü." Diyerek benim dilimin varmadığı kadar ağır konuştu Narin.

"Akıllanmam için kafama bir balyoz gibi kuma darbesi yemem gerekiyormuş." dedi gaddarca.

 

"Keşke işleri bu raddeye getirmeseydiniz." diyebildim.

 

"Miran, Canan'a asla kumalığı yakıştırnaz dedim, buna çok güvendim. Nikahlı kadınına dokunmayan bir adamdı çünkü, Canan'ı telli duvaklı gelin almaktı tek derdi."

 

"Nasıl yani?" diye sordum karışmış aklımla.

 

"Aslında kuma olan benim Ülkü, Canan ile Miran'ın nikahı olalı beş yıla yakındır." Dediğinde işte bunu beklemiyordum.

 

Aklıma gelen soruyu sormaktan çekinmedim,

 

"Neden karşı çıkmadılar, nasıl evlendiniz siz?" dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı ve dolan gözleri ile oğluna baktı.

 

Miran'ın, Canan'ı okusun diye köyden getirişini, başta nikahları olsada aralarında hiç birşey olmadığını, bunları kendisine Canan'ın dost bilip anlattığını sonrasında Miran'ı nasıl tuzağa çektiğini anlattığın da ağzım açık dinledim. Bekliyordum ama bu kadarını beklemiyordum.

 

"Benim ailem bıraktığım mektupla Miran beni kaçırdı sandı, evlenin diye baskı başlayınca Miran evli olduğunu söyledi ama ortada nikaha şahitlik edecek kimse yoktu. Dedesi ölmüş, nikahı kıyan imam emekli olup gitmişti, üstelik Canan'ın köyünde herkes amca oğluna kuma gittiğini sanıyordu, inandıramadılar kimseyi. Şimdi benim ailem babamdan saklıyor olanları yeni kalp krizi geçirdi, duyunca hiç iyi şeyler olmayacak." dedi.

 

"Sen biliyordun Narin, nasıl yaptın?" dedim hesap sormaktan çok hayretimi belli edecek bir cümleydi.

 

"Miran'ın, Canan'ı sevişine aşık oldum Ülkü. Emin ol hiç bir erkek bir kadını hem baba, hem abi, hem aşık gibi sevemez. Miran ise Canan'ın herşeyiydi neyi eksikse o Miran'dı. Evli olmalarına rağmen dokunmaya kıyamaz, düğün dernek olmadan sınırları çiğnenezdi. Beni de öyle sevsin istedim, aynı çatı altında girince gözü beni de görür sandım. Büyük yanıldım..." Derken gözünden bir damla yaş yanağına yuvarlandı.

 

O sırada hızursuzlanan Asım bebeğe kaydı gözlerim,

 

"Bebek?" Dedim bu anlattıklarından yola çıkarsak Miran abi iki kadına aynı anda dokunacak bir adam değildi. Hatta Canan'dan başkası onun için asla olmazdı.

 

Ağlayan oğlunu kucağına aldı,

 

"Onu da başka zaman anlatayım, herşeyi bilirsen sen de bana selam vermezsin." dedi yarı şaka yarı gerçek bir korkuyla.

 

Bilmeden birşey demek istemedim, burukça gülümsedik birbirimize oğlunu alıp odasına çıktı.

 

Aklım yine Mirza'ya döndüğünde telefonuma gelen mesaj ile işimin kolay olamayacağını anladım.

 

 

 

 

 

Aladağ konağını özleyenlere...

 

Narin pişman ama çok çok geç malesef...

 

Canan bir hırsla yola çıktı ama o da pişman...

 

Ülkü ile Mirza arasında ki krize ne diyorsunuz kim haklı?

 

Mirza'yı değişime Ülkü kendi eliyle itmiş olabilir mi?

 

⭐⭐⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🥰 😍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%