@zamansizim84
|
Karacahan konağı ve Bekir~Hesna okumak isteyenler bir sonra ki bölümü bekleyin... Cihan ve Zelfi ile ilgili de sürprizim var size...
Ülkü'den
'İstanbul' da ki şirkette sorun çıktı, bir süre orda olacağım.'
Mirza'nın bir hitap dahi kullanmadan sanki konağın kahyasına yazar gibi yazdığı mesaj ile donup kaldım.
Kırgınlığı sandığımdan da derin olmalıydı ama kaçmak yerine kalıp konuşmayı tercih etseydi keşke.
Adam konuşmak istediğinde randevu isteyeceği kadar yoğun çalışan sensin...
İç sesim ağzımın payını verdiğinde diyecek tek sözüm yoktu.
Arjin hanımın yanı başıma geldiğini fark etmeyecek kadar dalmıştım.
"Ne o gelin hanım Karadeniz'de gemilerin mi battı?" dediğinde irkildim.
"Dalmışım Arjin hanım." dedim.
Karşımdaki sedire oturup kollarını aradaki masaya dayayarak eğildi. Sürme ile belirginleştirdiği yeşil gözlerini üzerimde gezdirdi.
"Sen ne zaman adet töre bileceksin gelin hanım, kocan bile yüz çevirdi bu hallerine hâlâ akıllanmadın. Şu adamın anasını ana bileyim, gönlünü hoş edeyim demiyorsun." dediğinde mideme yumruk yemiş gibi oldum.
Mirza ile aranızda ki soğukluğun farkındaydı ve bunu kullanıyordu,
"Biz birbirimizden yüz çevirmeyiz, boşa bir beklenti içindesiniz." dedim kuyruğu dik tutarak.
Dudak büktü bu halime,
"Az evvel aradı İstanbul'a gidiyormuş, eskiden olsa kırk tembih ederdi senin için adını bile anmadan kapattı. Ama biliyordum ben oğlumun akıllanacağını, o senin ananı, yok babanı baş üstünde tutarken sen burda bizimle sofraya oturmamak için hastane yemeği yiyip geliyorsun." dediğinde söylediği şeyin gerçekliği ile sustum.
Güldü bu halime,
"Çok toysun doktor hanım, etin tırnaktan kopmayacağını bilmeyecek kadar. Her kusuruna kör kalınacağını sanacak kadar toysun. Sana bir uyarı gönül bir kere soğudumu bir daha eski ateşini bulmaz. Ben oğlumun gözünde bu sabah o soğukluğu gördüm. Onun seni sevip saydığı kadar, sevilip sayılmadığını nihayet anladı. Diyeceğim o ki geçmiş olsun bundan sonra işin zor." deyip geldiği gibi çekip gitti.
Belki de en zoru insanın kendine objektif olmasıydı, olamıyordum. Benim babam da mükemmel bir insan değildi ama Mirza onunla kendince iletişim kurmayı başarmıştı. Ben ne yapmıştım, onun ailesine olan soğukluğunu kendime yontup, konak ahalisi ile arama duvarlar örmüştüm. Yanı başımda olup biten herşeyden bi haber işim ve eşim ekseninde bir hayat kurmuştum. Olan her sorunda Mirza'nın arayı bulmasını, tampon bölge oluşturmasını bekledim. Sorumluluk almadım, kendimi eşimin ailesinden soyutladım.
Mirza ne yaptı? Benim iş yoğunluğundan ilgilenemediğim annemi bile her fırsatta ziyaret etti. Eksiğini gediğini benden önce fark etti. Bir yerden sonra o işleri de onun omzuna yıktığımı şimdi anlamış olmam acıklıydı.
*********
Aradan geçen onbeş günde Mirza, bana ara ara attığı mesajlardan başka iletişim yolu açmadı. Sadece bir kere sesini duydum. İzin ayarlayıp İstanbul'a yanına gitmek istedim ama çalışma tempom buna asla müsaade etmedi. Artık bende yorgunluğumu iliklerime kadar hissediyordum. Meğer beni ayakta tutan Mirza'nın varlığıymış, yorulduğumda göğsünde uyutması, nöbetler de aç kalacağımı bilip yaptığı sürprizler, ailesine karşı her daim önümde siper oluşu...
Arjin hanımın iğneleyen lafları o olduğu zaman canımı yakmıyordu ama şimdi alaycı bakışları bile kılıç gibi etimi kesiyordu.
Buna şükredeceğimi asla düşünmezdim ama Narin'in ailesinin gelip onu götürmeye kalkması ile benimle uğraşmaya vakit bulamayacak hale gelmişti. Narin'in babasından saklanan, üzerine kuma gelmiş olması gerçeği eni sonu babasının kulağına ulaşmış ve ben ilk defa o gece çok korkmuştum.
Avluya dolan silahlı adamlar namlularını Miran abiye çevirdiğinde konak sadece çığlık sesleri ile inlemişti. Üç kadın Arjin hanım, Canan ve Narin...
O karışıklıkta bile Miran abinin Ülkü deyişi benim ne demek istediğini anlamama yetmişti. Canan'ın yanına koşup onu sakinleştirmeye çalıştığımı gördüğünde rahat bir nefes aldı, fakat sevdiği adamın gözleri önünde yediği yumrukla kollarımda ki kadın daha da çırpınır olmuştu.
Kendini savunmuyor, hakaretlere atılan yumruklara karşı sadece ayakta kalmaya çalışıyordu.
O karmaşada Narin'in,
"Miran..." diyerek haykırışı avluya inip araya girme çabası annesi tarafından engelleniyordu. "Baba yapma onun suçu yok!" Diye kendini paralasa da sözü aşağıdaki gözü dönmüş babası ve iki ağabeyine ulaşmıyordu.
Ağzı burnu kan içinde dizleri üzerine düşen Miran abiye tek yardım babasından gelirdi belki ama o da konakta değildi. Bir an düşündüm Mirza burda olsa ne olurdu diye. Babasının Canan'ı getirdiğinde ağabeyine attığı tokada da sessiz kalmış hatta inip, Miran abiyle iki çift söz dahi etmemişti.
Mirza duyarsız bir adam değildi, aralarında bu kadar duvar olacak ne yaşamış olabilirlerdi ki?
Daldığım düşünceden Canan'ın,
"Hayır! Yapmayın... Miran!" diye çırpınışı ile çıktım. Avluya baktığım da ise Narin'in babasının elindeki silahı Miran abinin başına nişan aldığını gördüm.
Konakta çaresiz dört kadından ötesi değildik. Günler önce kaynını kurtarmak için silah çeken Derya hanımı övdüklerinde, kadının cesaretini takdir etmek yerine kahramanlık peşinde koşan biri olduğunu düşünmüştüm. Ancak şimdi elimde bir silah olsa onun yaptığını yapmaktan geri durmazdım sanırım.
Miran abi, Mirza'sız geçen bu on günde bana o kadar destek olmuştu ki sanki öz abim varmış gibi güvende hissetmiştim. Üstelik bunu başında bu kadar bela varken yapmış olması da ayrıca kıymetliydi.
"Napıyorsunuz siz delirdiniz mi?" diye bağırdım avluya doğru. Telefonum odada kalmıştı, polisi aramak dışında aklıma hiç bir çözüm gelmiyordu. "Hediye polisi arayın!"Diye konak çalışanı kızlara bağırdım.
Narin'in abilerinden biri alaylı bir gülüşle yukarı baktı,
"Oooo Doktor gelin hanım da burdaymış, bekle bununla işimiz bitsin daha o yanındaki orosp**'ya da sıra gelecek. Ölüm saatlerini söylersin gelen polislere."
Korkuyla yutkundum, kanım dondu. Ben burda ne arıyordum.
O sırada annesinin elinden kurtulmayı başaran Narin adeta uçarak indi merdivenleri Miran abi ile silah arasına düşünmeden girdiğinde göğsü körük gibi inip kalkıyordu, gözleri ağlamaktan kızarmış, saçları dağılmış yüzü öfke ile kıpkırmızı olmuştu.
Babası ise yine çok soğuk kanlıydı,
"Çık aradan Narin, oğlunu da al gidiyoruz. Senin üstüne kuma getiren bu şerefsizin hesabını göreyim çıkıp gideceğiz bu konaktan."
Narin iki elini göğsüne vurduğunda benim canım acıdı,
"KUMA OLAN BENİM! MİRAN'A İFTİRA ATAN, ZORLA NİKAHINA GİREN BENİM... YETER BIRAKIN ARTIK, KENDİM ETTİM KENDİM ÇEKECEĞİM." diye öyle haykırdı ki tüm Mardin'de duymayan kalmamıştır.
Duydukları karşısında şok olan yaşlı adamın duruşu sarsıldı,
"Ne saçmalıyorsun kızım sen? " diyen babası kızının delirdiğini düşünüyor gibiydi.
Narin, dönüp dizlerinin üzerine zor duran adama baktı, gözlerinde gördüğüm aşk öyle büyüktü ki, zamanında Narin'i kör etsede şimdi sevdiği adamın canı tehlikedeyken dişi bir aslan gibi önüne atılmasını sağlayan da o aşktı.
"Nikahlıydı onlar Cananla, ben bile isteye girdim aralarına, iftira attım, senin gücünü kullandım. Nikahlıyım dedi hiç biriniz inanmadınız. Bacısına berdel olacağı ile tehdit edip evlenmeye mecbur ettik el birliği ile. Anamda biliyor bu anlattıklarımı." Deyip bu noktada derin bir nefes aldı. "Her istediğimi aldığın gibi Miran'ı da al bana ver istedim baba. Şimdiye kadar bir dediği ikiletilmemiş ağa kızı Narin'im ben, Canan'ı da yenerim sandım. "
Zorlukla yutkunup kuruyan boğazını yumuşattı, işaret parmağı kendi göğsüne değdi,
"Bakın sizin eserinizim ben, annem biliyordu Miran'ın Canan'a nikahlı olduğunu ama sustu. Niye biliyor musun? Kimse onun kızından kıymetli değildi de ondan. Böyle büyüttünüz, böyle gider sandım. Miran da döner dolaşır benim olur sandım, kuma dediğiniz kıza esas ben kuma oldum. Gücüm herkese yetti de bir kalbe girmeye yetmedi. Yenilmeyi bilmediğimden hazmedemedim. "
Kolları omuzları ile beraber iki yanına düştü,
"Bu cehenneme kendimi ben attım, çektiğimde beni ilgilendirir. Suçlu arıyorsan benim, vuracaksan da beni vuracaksın. Canan'a ettiğin hakareti hak eden benim çünkü..."
Avluyu derin bir sessizlik sardı...
Bu yaptığını hiç birimiz beklemiyorduk, hele ki ailesi asla...
Babasının ne diyeceğini bilemeyen dağılmış ifadesi biraz sonra arkasına sığındığı bir sertliğe dönüştü. Kızının düşmüş omuzlarına, ağlamaktan kızarmış gözlerine baktı. Zorlukla yutkunduğunu gördüm,
"Gel götüreyim seni kızım, ölürsün burda." dedi yüzündeki sertliğe tezat yumuşacık bir sesle.
Başını iki yana salladı Narin,
"Oğlumun suçu yok babasıyla büyüyecek." dediğinde Miran abiye baktı onay ister gibi. Kabul edilmek ister gibi...
Dağılmış suratına rağmen onayladı onu aşık olduğu adam. Onca dayağı yese de Narin'i ele vermemiş suçu kendine biçmişti ve bunu sadece oğlunun hatrı için yaptığı çok açıktı.
Onların konaktan çıkışı ile Arjin hanım koşup oğluna sarıldı, gücü yettiğince kaldırıp sedire kadar götürdü.
Narin dizlerinin üzerine düştüğünde Canan toparlanıp kalktı tutunduğu trabzandan destek alarak,
"Ben iyiyim Ülkü abla Narin'in yanına git lütfen." Dedi.
"Hediye!" Diyerek yinede yanlız bırakmadan, koşup gelen kıza emanet ettim.
Hızla merdivenleri indiğimde yine yanına benden başka uğrayan yoktu.
"Narin" deyince boynuma sarılıp göz yaşlarını omuzuma akıtmaya başladı. "Gel canım yukarı çıkalım" Demiştim ki Arjin hanımın sesi duyuldu,
"Seni yıllarca gelin diye bağrıma bastım, zehirli bir yılanmışsın! Bunca yalanı söylemeye hiç utanmadın mı?" dediğinde yanındaki kadın tüm yaşananlara rağmen dikleşti.
"Yalan söylediğimi o günde biliyordunuz Arjin hanım, sadece inanmak işinize geldi. Ben sadece Miran ve Canan'a yaptığım şeye pişmanım. Sizin için hiç birşey değişmedi, canımı yakarsanız canınızı yakarım."
Arjin hanımın ifadesi donup kaldı, Narin'in sessizliğinden fazla güç bulmuştu.
"Arjin hanım mı olduk annecim diye peşimden ayrılmıyordun?" dedi alayla.
"Hata etmişim, size kendimi sevdirme sebebim yersizmiş. Siz oğlunuzun mutluluğunu değil, namınızı yüceltecek bir gelini tercih ettiğinizde anlamalıydım ama geç kaldım. Gördüğünüz gibi herşeye rağmen babam arkamda, benimle uğraşmaya kalkmayın ben kimseye benzemem çok iyi bilirsiniz."
Wooooww Narin'in ölüsü bile Arjin hanıma eğilmezdi, güçlü bir kadındı ama yanlışları çok büyüktü Narin'in.
Sesi içine kaçan kayınvalidemi geride bırakıp Asım bebeğin yanına çıktık. Oğlunu göğsüne alıp kokusunu içine çekti.
"Benim günahlarım temizlenmez ama yinede çok hafiflemiş hissediyorum Ülkü." dediğinde ikimizde güldük ağlanacak halimize.
"Ne yalan söyleyeyim bunu yapmanı beklemiyordum ama en doğrusunu yaptın." dedim gülümseyerek.
Biraz daha onun yanında kalıp çıktım odadan bir kaç dakika sonra telefonum çaldığında günler sonra İlk defa Mirza'nın sesini duydum.
"Ülkü neler oldu konakta abim iyi mi?"
Ne demişti Arjin hanım 'et tırnaktan ayrılmaz'
"Çok hırpaladılar ama kötü bir durum yok. Şimdi yanına gidiyorum genel kontrol etmekte fayda var." dedim bir eşten çok hekim olarak konuşmuştum.
"Durumunu bana mesaj atar mısın?" diye sordu ilk defa benden birşey isterken çekindiğini fark ettim.
"Atarım." dediğimde,
"İyi geceler."Deyip kapattı.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım, fakat gözlerimizin kapalıyken de dolabileceğini şuan öğreniyordum.
Kendimi toplayıp Canan'ın odasının yolunu tuttum, kapıyı hafifçe tıklattığımda içerden,
" Ülkü abla?"diyerek tahmininin doğruluğunu onaylatmak isteyen Canan'ın sesi geldi.
"Benim canım müsait misiniz?" dediğimde kapıyı açması ile göz göze geldik.
Eliyle içeriyi işaret ettiğinde, görüş alanıma yatak başlığına sırtını dayamak için kollarından kuvvet alan Miran abi girdi. Yüzünün aldığı şekle bakarsak kaburgaları da sorun olabilirdi.
Yanına gidip yatağın ucuna oturdum,
Elimi sol yanına uzattığımda müsade etti, yaptığım baskı ile dişlerini sıkınca,
"Nefes alabiliyor musun?" diye sordum.
Kontrol etmek ister gibi nefeslendiğinde çok derin alamasa da sorun yoktu.
Yüzündeki yaraları Canan temizlemiş olacak ki komidinin üzerinde pansuman için malzemeler vardı.
"Ülkü, çok sağol abicim sen olmasan, Canan senin yanında olmasa ben bu gece delirirdim. Kimseyi ona yaklaştırmayacağını biliyorum." Dedi minnet dolu sesiyle.
"Ben aklım, gücüm yettiğince hepimizin yanında olmak istiyorum abi. Narin de daha iyi doğruları söylemiş olmak onu hafifletti. İçi daha rahat artık." dediğim de,
"Asım iyi mi?"Diye sordu bu kez.
"İyi, merak etme buraya getirmemi ister misin?" dedim.
Canan'a değdi bakışları,
"Ben biraz dinleneyim inerim yanına." dedi karşısında ki kadını incitmekten deli gibi korkarak.
Düşününce Mirza da böyleydi, ben bizi nasıl bu kadar uzak düşürmüştüm... Onu çok özledim...
Canan'ın da iyi olduğuna emin olunca odama çıktım.
Abisinin iyi olduğuna dair bir mesaj yazdım. Teşekkür ettiğini yazdığı bir karşılık aldım.
Kulaklarım çiğdem çiçeğim deyişini bile özlemişti. Hastanden gelip giydiğim tayt ve uzun sweatshirt vardı üzerimde. Üstümdekini başımdan çekip çıkardım. Mirza'nın kokusu silinmesin diye koklayıp tekrar dolabına bıraktığım kapüşonlusunu başımdan geçirdim. Sanki o beni sarmış gibi kendime doladım kollarımı yatağın üzerinde tortop oldum. Gözümden kurtulup yanağıma süzülen damlalara engel olmadım. Deşarj olmaya ihtiyacım vardı.
Ertesi gün hastanede yoğun tempo olanları aklımdan silse de öğlen annemin araması ile gerçeğe döndüm.
"Ülkü, Mirza ile sorununuz ne?" Dediğinde inkar etmek en kolayıydı.
"Bir sorun yok anne, onu da nereden çıkardın?" dedim.
"Dün buradaydı, bende kaldı. Ne eski neşesi vardı, ne de senin adın her geçtiğinde ışıldayan gözleri. Duvarda ki çocukluk resimlerine bile buruk baktı. İnsanları geçiştirmek huyundan vazgeç artık kızım, neler oluyor?" diye sordu.
"Kırgın bana, tartıştık biraz üstüne de İstanbul'da işi çıkınca uzadı mevzu. Mardin'e dönsün gönlünü alırım merak etme sen." dedim içi rahat etsin isteyerek.
"Ülkü... Kızım izin al gel kocanın yanına, çok ihmal ediyorsun. Yeni evlisiniz siz, hep kafanda ki doğruya diretmekten kaybediyorsun. Biraz empati yapmayı öğren, lütfen..." Diye uyardı bu kez.
Sıkıntılı derin bir nefes aldım,
"Biliyorum anne hatalıyım, izin almak için de çok uğraştım ama mümkün değil malesef. Mirza'nın gönlü alacağım merak etme, sadece işlerinin bitip dönmesini bekliyorum."
Annem de benim gibi derin bir nefes ile nefeslendi,
"Ahhh Ülkü ahhh... Ne desem bildiğinden şaşmayacaksın zaten. Benim düştüğüm hatalara düşme diye uğraşıyorum." Dediğinde konu hiç istemediğim yerlere gidecekti.
"Beni çağırıyorlar anne sonra konuşuruz." deyip kapattım telefonu.
Annemden, onu aldatan babamın hikayesinde ki kendini suçlayan annemi hiç dinleyecek durumda değildim.
Ne olursa olsun hiç bir kadın aldatılmayı hak etmez, hiç birşey de bunun bahanesi olamaz.
İşe yüklenerek geçirdiğim günlerin sonunda Mirza'nın yokluğunun onbeşinci gününde, Miran abi ve Canan'ın yoğun ısrarı ile hiç tanımadığım insanların bağ evinde ama sıcacık bir ortamdaydım.
Miran abi ve Karacahanlardan olduğunu öğrendiğim, insanların Bekir Ağa deyince çekinip önünü iliklediği adamın neşeli sohbetine şaşkınlıkla bakarken, günlerdir yüzünü güldüremediğimiz Canan'ın kahkahaları kulağımı şenlendiriyordu. Bekir Ağa'nın karısı Hesna da onların bu haline şaşkın görünürken kocasının neşeli halini aşık gözlerle seyrediyordu.
"Hesna'm bu ikisi varya ömrümü yedi ömrümü..." diyerek karısına döndü.
"Amma abatttın Bekir, ne yaptım da ömrünü yedim acaba?" Diye çıkıştı Miran abi.
"Lan oğlum aylarca seni Canan'a aşık olduğuna ikna ettim, sonra kıza açılmaya cesaretin yetmedi vır vır beynimi yedin. Daha kötüsü senin yüzünden Canan'ın kobay faresi olduk, ilk defa yaptığı daha doğrusu yapabildiğini sandığı o, Allah'ım günah yazma, yemekleri yedik." dediğinde haklı isyanına en çok Canan güldü,
"Hatırlıyor musunuz bi keresinde fırında sütlaç yapmış..." cümlesini tamamlayamadan tekrar gülmeye başladı.
Bu kez Miran abi bana döndü,
"Ülkü bir görsen kaşık kesmiyor, bıçakla zor böldük." dediğinde öyle güzel eğleniyorlardı ki bende kendimi onlara kapılmış buldum.
"Ben de yapsam aynısı olabilir Miran abi, sanırım sizin ailenin oğlanları bu konuda şanssız." dediğimde Canan'ı kolunun altına çekti,
"Siz yanımızda olun da gerisi hallolur Aladağ gelinleri." deyip sevdiği kadının başının üzerine bir öpücük bıraktı.
O kadar güzellerdi ki iç çekerek baktım,
"Umarım..." Diye döküldü dudaklarımdan.
O sıra da sanırım çiftliğin kahyası olan adam yaklaşıp Bekir Ağa'nın kulağına birşeyler söyledi. Kaşları hafif çağrıldığında,
"Miran ben bi haraya geçiyorum abi?" dedi sen de gelecek misin diyerek ilerde atların olduğu kısmı işaret ederek.
Miran abi de ayaklanınca beyler biraz evvel gelen adamı takip ederek uzaklaştılar.
Hesna'nın eşinin peşinden hayran bakışları beni gülümsetti,
"Dışardan çok sert biri gibi, hiç bu kadar eğleneceğimi düşünmemiştim " diye itiraf ettim.
"Bende..." dediğinde üçümüz de kahkaha attık. "Bir hafta içinde tanışıp evlendiğimiz için bende sizle beraber şahit oluyorum bir çok şeye " diyerek açıklık getirdi sözüne.
"Bir hafta mı?" dediğimde tek şaşıran bendim. Canan konuya hakim olmalıydı.
Hesna zarifçe gülümsedi,
"Bir hafta... Hiç pişman değilim siz sormadan söyleyeyim." dediğinde yüz ifademi toplamaya çalıştım.
İnsan bir hafta da tanışıp evlenir miydi?
"Bekir abim on numara adamdır ve seni de çok seviyor gözlerinden belli." Diyerek Canan ortalığı toparladı.
Hesna dudaklarını birbirine bastırdı,
"Sana birşey sorabilir miyim? " dedi Canan'a
"Sor tabii ki canım, biz seninle elti sayılırız." Deyip bana göz kırptı.
Karşımdaki genç kadın ise tedirgince yerinde kıpırdandı.
"Bekir" deyip duraksadı sanırım nasıl söyleyeceğini bilemiyordu. "Yani onun hayatında... Offf...." dedi saçlarını karıştırıp geriye attığında Canan ile birbirimize bakıp dudak büktük.
"Bekir birini sevmiş ama onunla evlenememiş, bu doğru mu?" deyince konunun beni aştığını anlayıp sessizce bekledim,
"Nerden duydun bunu?" diye sordu Canan.
Dolan gözlerini yukarı bakıp kırpıştırdı Hesna, tahminimce yirmilerinin çok başında olmalıydı belki daha küçük.
"Zelal söyledi." Dediğinde ben hâlâ anlamamıştım konuyu "görümcem" Diyerek açıklık getirdi.
'Görümce, görmeyeyim ömrümce' annemin sözü aklıma geldi. Hiç anlaşamazdı halalarımla.
"Ben öyle birşey duymadım Hesna, Zelal de pek tekin biri değildir sözüne itibar etme bence." deyip bana döndü "Narin çarpı Narin, öyle fena bir kız." diye açıklama yaptı Canan.
"O kadar emin konuşuyor ki, aklım karıştı ister istemez. Sevdiğini alamadı falan deyince..." diyerek kendini açıklamaya çalıştı.
Canan,
"Aslında..." Deyip dudaklarını birbirine bastırdı, hem Hesna hem ben merakla ona yöneldik. "Bekir abinin ilk aşkını tanıyorum ben, ondan mı bahsetti acaba?" deyince napıyorsun der gibi ters bir bakış attım. Omuz silkerek karşılık verdi hiç Cananlık bir hareket değil Allah Allah...
Hesna'nın biraz evvel rahatlayan yüz ifadesi değişti, yerinde dikleşti ,
"Kim?" dedi korka korka. "Kimi seviyordu? Niye evlenemediler?"
"Habersiz terk etti Bekir abiyi, evli şimdi yakında çocuğu olacak." dediğinde karşımda bir kadının yıkımını izledim. Canan'a çok kızdım böyle şey söylenir miydi?
Hesna'nın gözünden bir damla yaş yuvarlanıp eline düştü, Canan ağzını açıp " Hesna " Dediği sırada Miran abi ve Bekir Ağa geri döndüler, karısının halini hemen fark eden adam,
"Güzelim ne oldu? " deyip yüzünü avuçları içine aldı.
"Senin ilk aşkını anlattım Bekir abi ama bu kadar üzüleceğini bilemedim." dedi bizim ki sanki az evvel söyleyeceğinden vazgeçip.
"Ne ilk aşkı?" dedi en az benim kadar şaşkın olan Bekir Ağa.
"Aşk olsun Bekir abi, Miran'ı ne çabuk unuttun. Senin üstüne beni sevdi diye sitem etmiyor muydun?" deyince elim ayağım çözüldü. Kendimi sıktığımı o an anladım.
"Canan hamile olmasan iyi bir dayağı hak ettin." dedim.
Bekir Ağa da dönüp ters ters baktı,
"Doktor hanıma katılıyorum kardeşim." dedi sistemle.
"Abi şaka olduğunu söyleyecektim siz geldiniz üstüne..." dedi mahcup olarak. "Zelal zehirliyor karını esas ona dikkat et." deyince Bekir Ağa'nın yüz ifadesi değişti.
"Yavrum..." dedi şefkatle...
Hesna ise kocasına sarıldı,
"Sonra anlatırım." diye fısıldadı.
Bekir Ağa saçlarından derin bir nefes çekti karısının,
" Tamam güzelim." dedi saçlarını okşayarak. Telefonu çalınca mecburen ayrıldı, bu kez kaşları daha derin çatıldı.
"Devran hayırdır inşallah?" diyerek açtı telefonu, karşıyı dinledi biraz.
" Hemen geliyorum kardeşim, merak etme buluruz." deyip kapattı.
Meraklı gözlerle kendisine baktığımız için,
"Boran'ın telefonundan sinyal almışlar, sınır dışı bir yerde. Bizim ticaretimiz olan aşiretin bölgesinde. Miran burası sende kardeşim Hesna'yı, Gülhan anneme teslim et." deyip karısını elinden tutup kaldırdı.
Kulağına birşeyler fısıldadı, Hesna mahcupca başını eğdi. Şakağına konulan öpücükle yanakları kızardı.
Bekir Ağa hızla arabasına atlayıp çiftlikten çıktı, Canan özür üstüne özür diledi Hesna'dan,
"Zelal çok üstüme geliyor bazen doğru olmadığını bildiğim halde aklımı bulandırıyor." diyen kızın haline üzülmüştüm.
Miran abi,
"Zelal, Boran Ağaya aşık Hesna... Aşk da değil takıntı. Yıllarca yasını unutsun beni görsün diye uğraştı olmadı, şimdi evlendi diye iyice bilenmiştir. O mutlu değilse kimsede mutlu olsun istemez." dedi.
"Abi Derya hanım gibi biri varken adam ne yapsın Zelal'i, kadına şu sedirde dünya laf söyledi muhatap bile alıp da dengine düşmedi. Asla onun seviyesine düşecek biri değil."
Al işte burada da Derya hanım hayranı biri daha...
"Öyleymiş... Akıllı cesur bir kadın olmasa Boran'ı toparlayamazdı zaten. Neyse inşallah bulurlar perişan oldular Bayram amca ayrı Devran ayrı..." dedi samimiyetle.
"Ne hanım ağaymış arkadaş herkes hayran." diye söylendim.
Miran abi burukça gülümsedi,
"Ülkü dua edelim Boran bulunup toparlansın, karısı da hanım ağa olup Mardin'e ve Mardin kadınına sahip çıksın. Böyle güçlü kadınlara ihtiyacı var bu toprakların ki diğer kadınların hakkı korunsun." dedi.
"Bir kadın ile olacak iş mi abi?" dedim, sesim ister istemez sitemli çıkmıştı.
"Bir kadınla olmaz ama her trene bir lokomotif lazım, sizlerde peşinden giderseniz ancak Arjin hanım ve efradının düzenine diş geçirirsiniz." dediğinde sessiz kaldım.
Ben buraya ait hiç birşeyin parçası olmak istemiyordum.
Yeni bölümü nasıl buldunuz?
Ülkü?
Narin?
Canan?
Hesna?
Yıldıza dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🥰 😍
|
0% |