Yeni Üyelik
21.
Bölüm

19. Bölüm

@zamansizim84

Yeni bölümler hızla gelsin isteyen arkadaşlardan minik bir ricam var. Bol bol yorum bekliyorum. Özellikle Cihan'ın ağzıyla yazmak çok kolay olmadı nasıl buldunuz?

 

 

 

Cihan Karacahan'dan,

 

Sabah güneşi yatağımı işgal ederken her zaman ki alışkanlığımla erkenden uyandım. Geniş yatağın sağ yanına yatmış, olmayan birine yer açmış gibi uyumuştum. Bu da bir alışkanlıktı, sebepsiz...

 

Sırt üstü uzandım, parmaklarım dalgınca saç diplerimde dolandı. Derya hanım gideli iki hafta olmuştu, Zelal ve ekürürisi yakında planı uygulamaya koymak için başıma biterlerdi. Sola dönüp yatağın boş tarafına baktım, burada uyuyacak başka bir bedenin varlığı içimi sıktı. Nefessiz kalmış gibi gözlerimi kapatıp derin bir soluğu ciğerlerime doldurdum. Fakat gözlerimi kapatır kapatmaz, zihnimin orta yerine Zelfi gelip kuruldu. Siması yavaş yavaş siliniyordu da, bir dalga dalga saçlarını birde asi tavırlarını silemiyordum. Öfkeyle açtım gözlerimi 'evli barklı kadın Cihan' diye uyardım kendimi.

 

Gönül ferman dinlemez dedikleri bu olsa gerekti. Ben kaçtıkça içimde ki sevgi büyüyordu. Sırtımı dönemiyordum, görmezden gelemiyordum. O mutlu deyip önüme bakamıyor olmak canımı yakıyordu.

 

Ayaklarımı yataktan sarkıtıp oturdum biraz, en iyisi iş temposuna kendimi kaptırıp düşünemeyecek kadar çok çalışmaktı. Banyoda işlerimi halledip konağın büyük salonuna indim. Kahvaltı sofrası her zaman ki gibi kusursuz hazırlanmış konak ahalisinin gelmesi bekleniyordu.

 

Babam her zaman erkenden yerleştiği sofrada gazetesini okuyordu. Yerine geçtiğimde okuduğu sayfanın üzerinden bir bakış attı sadece,

 

"Günaydın " Dedim başını salladı. İlginç bir adamdı, eski kafalı ama uyanık, iş bilen.

 

Peşin sıra annem ve Zelal geldiler, gazetesini bırakan babamın gözleri abimle eşinin boş sandalyelerin de dolaştı,

 

"Dengini bulup almazsan böyle sofra başında gelin hanımın keyfini beklersin..." diyerek ağzının içinde söylendi. Hesna'yı sevmiyordu ama belli etmeye de çekiniyordu, abim ile aralarında ki bağ pamuk ipliğinden inceyken karısına kusur bulmak yapılacak en büyük hata olurdu.

 

Annem söylendiğini duysa da muhatap olup cevap vermedi, babam çok sevmiş Gülhan Sultanı ama onun babama sevgi duyduğunu hiç sanmıyorum. Saygısı var sadece, o da asaletinden.

 

Zelal daha durgundu bu sabah, göz altları uykusuz olduğunu elverir şekilde kararmış gözleri kızarıktı.

 

"İyi misin güzelim?" Diye sordum. Sesimle beraber bana döndü. Dalmış olacak,

 

"Efendim abi?" dediğinde,

 

"Dalgınsın, gözlerde kızarık uyumadın mı sen?" dedim sesimi kısık tutarak.

 

"Kafam kalabalık biraz biliyorsun." dedi masada olduğumuz için açık konuşamayarak,

 

"Kafana takma hiç birşeyi abin buradayken sana tasa yok." deyip yanağından makas aldım.

 

Küçüklüğünde ki gibi masumca gülümsedi,

 

"Sen abilerin şahısın, biliyorsun değil mi?" dediği sıra da esas abilerin şahı Bekir Karacahan ve eşi sofraya teşrif ettiler.

 

Hesna öz güvensiz büyütülmüştü ama abimin onu sahiplenişi ile içindeki asıl karakteri yavaş yavaş oturuyor gibiydi. Kötü bir insan değildi ama Zelal ile yıldızları barışmıyordu. Bunda abimin Zelal'e olan aşılmaz mesafesinin de payı büyük tabii.

 

Onun yerini de dolduracağım diye Zelal Hanım'ın her nazını çeker olmuştum.

 

Hesna,

 

"Günaydın." dedi sona kalmış olmanın çekingenliği ile göz ucu ile babama baktı ama karşılık bulamadı, ne sözüne ne de bakışına.

 

Annem,

 

"Günaydın güzel kızım." Dedi her zaman ki arabulucu tavrıyla babamın açığını kapatmaya çalışarak.

 

Burukça gülümsediğinde Hanoğlu konağında Derya hanımdan çay isteyen Bayram amca gelip oturdu karşıma 'senin elinde daha tatlı oluyor kızım' deyişi ve avukat hanımın konağa kendi eviymiş gibi hakim oluşu.

 

Evinde hissettiriliyordu, baba şevkati görüyordu. Babası hayatta olmasına rağmen bundan mutlu olduğu çok belliydi. Hesna'nınsa abimden başka kimsesi yoktu.

 

Bekir Ağa bana bozuk çaldığı için selam vermeden yemeğine başladı. Nerden sezdiyse Zelal'in aklına uyma diye bir ton nasihat etmiş benim geçiştiren cevaplarıma ise,

 

'Zelal yüzünden başına iş açarsan arkanda durmam Cihan. Aklını başına al çocukla çocuk olma' deyip rest çekmişti.

 

Neşesiz, tatsız sofrada kahvaltımızı yapıp dağıldık yine. Bir sofraya oturmak insanları aile yapmıyordu.

 

Keyifsizce otele geçtim, abim annesinden kalan topraklar ve kendi kurduğu işi dışında babama dair hiç bir işle ilgilenmediği için Karacahan ailesi ve aşiretinin maddi ve çoğunlukla manevi sorumluluğu bendeydi. Turistik beş yıldızlı otel ise bunlardan en çok zaman alanıydı.

Kış başlangıcı olduğu için iş yükü azalsa da çoğunlukla başımı kaşıyacak vaktim olmazdı. Birde bize bağlı olan aşiret köylerinin sorunları ve maddi sorumlulukları buna eklenince altından kalkılması kolay olmayan bir hayatım vardı.

 

Kendimi işe verip kafamdakilerden uzaklaştım fakat hayat sabah korktuğumu öğleden sonra başıma getirdi. Zelal yanında müstakbel eşim ile kapıdan girdi. Burdan dönüş yoktu, çıktığım bu yolun sonu ölüm bile olabilirdi ama korku zihnine uğramadı.

   

Devran'ın hedefine giden yolda herşeyi mübah gören aklı bu çıkmazdan da çıksın göreyim...

 

Boran, Zelal'e ümit verip nasıl başkasıyla düğün kurduysa şimdi de ya karısınsan vazgeçecek yada kuma alıp yıllardır bitirmeye uğraştıkları zulme ortak olacak. Her türlü izlemesi keyifli, zaten tek keyifli yanıda bu. Yoksa üstüme atlıyacakmış gibi beni süzen Şilan ile aynı yola çıkmanın akıl kârı yanı yok.

 

Zelal Şilan'ın kulağına birşeyler söyleyip konağa dönmek için odadan çıkınca kaldık baş başa. Kadınların ilgili bakışlarına aşinaydım ama bu kız beni rahatsız ediyordu.

 

Benden ses çıkamayacağını anlayınca,

 

"Nerede saklanacağız?" Diye sordu.

 

"Saklanmayacağız." dedim gayet net.

 

Bilmiş ifadesi sekteye uğradı,

 

"Nasıl?" dedi boş boş göz kırpıştırırken.

 

"Ergen oğlan değilim Şilan, kimden niye kaçacağım. Sadece kısa zamanda tüm Mardin'de senin bana kaçtığın dedikodusu yayılacak. Bu da bizi amaca fazlası ile götürür." dedim.

 

"Bir bağ evine falan gitseydik, inandırıcı olurdu." dedi.

 

Biz neyin peşindeyiz hanımefendi neyin peşinde.

 

"Gerek yok." diye kestirip attım.

 

Çok konuşkan biri değildim ama bu kızdan ayrıca uzak durasım vardı. Sanki sınırlarımı bir kez aşsa işgalci gibi hayatımı ele geçirecekti.

 

Elinde ufak bir spor çantası vardı, evden dikkat çekmeden çıkmış olmalı. Masamın karşısında ki deri koltukta rahat olmaya çalışarak oturuyordu. Fakat Zelal gideli benimle baş başa kalmış olmanın gerginliği üzerine çökmüştü. Süzen bakışları kaçamak göz değdirmelere dönmüştü. Kendince utangaç kızı da oynuyor olabilirdi.

 

Sandalyemi geriye itip aramızdaki masanın etrafından dolanarak kapıya yöneldim,

 

"Gidip sana bir oda bulalım." dediğimde kapı koluna uzanmıştım ama duyduğum cümle ile elim orada kaldı,

  

"Beraber kalmayacak mıyız?" Diye soran kadına ne demeliydim bilmiyorum.

 

"Evli yada nikahlı değiliz Şilan beraber kalmamız için sebep var mı?" diye sorunca bakışlarını kaçırdı, koynuma alsam yok demeyecekti hanımefendi.

 

Tamam bana ilgisi olmasına saygı duyuyordum ama bizimde dinimiz, örfümüz, adetimiz vardı? Ağzından kaçanlar nikahın olmayan adama denilecek söz değildi.

 

Odadan çıkıp, peşimden gelen kıza takılmadan sekreterime döndüm,

 

"Boran ya da Devran Hanoğlu sormadığı sürece burda yokum. İkisinden biri gelirse hemen bana haber verin, misafit edin özel ilgileneceğim." dedim.

 

Cevap beklemeden asansöre yürüdüğümde Şilan da beni takip etti. Kendi suit daireme çıkıp yandaki boş odayı onun için hazırlattım,

 

"Teşekkür ederim." deyip odasına geçiyordu ki durdu. Diyeceğinden çok duyacağından korkuyor gibiydi ama bu onu durdurmadı

 

"Nikah kıymayacak mıyız?" Derken ölçüp biçer bir hali vardı.

 

Güldüm ama gülmekten çok uzaktı aslında eylemim,

 

"Yarın ikimizin kafasına sıkmazlarsa kıyarız Şilan. Fazla rahatsın, Boran'a ve onun merhametine çok güvenme. Karısını gerçekten seviyorsa bu oyun ters teper." dedim başından beri göze aldığım riski de açarak.

 

Rengi inceden solsada belli etmemeye çalıştı,

 

"Çekip gitti Derya, döneceğini de sanmıyorum çok kırıp döktü Boran. Dertleri ne bilmiyorum ama o kız onca lafı sineye çekip geri gelmez." dedi güvendiği dağlar bunlardı demek.

 

"Yarın göreceğiz el mi yaman bey mi yaman, kim kime gerçekten aşık, kim kime daha sevdalı." dedim dudak bükerek. Odama girip kapattım kapıyı.

 

İnşallah kafamıza sıkarlardı, bu kızla ömür geçecek gibi değildi.

 

Akşam geceyi bulduğunda bizi bütün şehirde arıyorlardı ama ilk bakacakları yerler Şilan'ın basit aklının düşündüğü gibi bağ evleri, köyler, avcı köşkleriydi. Kimse şehrin en büyük otelinin suit odasına gelmeyi akıl etmedi.

 

Sabahına ise bütün Mardin Karacahan'a kaçan Hanoğlu kızını duymuş şehir çalkalanıyordu.

 

Sabah kahvaltısı harici Şilan'ın yanına uğramıştım. Bu planı onlar yapmıştı fakat üzerinde saçma bir gerginlik geziniyordu. Ya benden beklediği ilgiyi bulamamak canını sıkmıştı ya da bambaşka bir derdi vardı.

 

Öğlen Devran Ağa'nın köşeli jetonu düşmüş olacak ki sekreterimden odamda beni beklediğini haber verdi.

En keyifli ifademi kuşanıp asansöre yöneldim, odama girdiğimde öfkeyle volta atan bir Devran bekliyordum ama sakince koltukta bacak bacak üstüne atmış oturuyor oluşuna anlam vermek zordu.

 

"Hoş geldin Devran Ağa." dedim kışkırtmak için imalıca.

 

Tembelce dudağının tek tarafı kıvrıldı,

 

"Hoş buldum Cihan Ağa, Şilan'ı da çağırda gidelim aşiret toplandı bizi beklerler." dedi aşırı soğuk kanlı oluşu içine kurt düşürdü.

 

"Bu ne rahatlıklak Devran, en azından bir yumruk çakar yüzğne renk katarsın diye hesap etmiştim." Diyerek zarf attım.

 

Ayağa kalkıp yanıma geldi, takım elbisemin omuzundan hayali tozları silker gibi elinin tersiyle iki defa vurdu,

 

"İnsanın kendine yapacağı kötülüğü tüm dünya bir araya gelse yapamaz Cihan. Sen de kendin ettin kendin çekeceksin." deyip kapıya yürüdü. "Aşağıda bekliyorum, gelin hanımı al gel çok bekletmeyin." Diyerek gözden kayboldu.

 

Kaşlarım çatıldı, ben rahatlıkları bozulsun diye adım atarken esas kendi başımımı yakıyordum.

 

Ne yapabilirlerdi ki ya çekip vuracaklar yada berdele razı gelecekler. Kırk katır mı kırk satır mı hesabı...

 

Bayram Ağa asla berdele sıcak bakmaz ama oğlullarının elini de kana bulamak istemez. Bu ikilemde aşiret üyeleri bastırır bir şekilde Berdel kararı çıkar.

 

Şilan'ı da alıp aşağı indim, Devran'ın arkasında bekleyen arabanın kapısını açıp binmemiz için bekleyen Murat ike göz göze geldik. En sadık adamları bu çocuktu, bizi almaya bile iki kişi gelmeleri şaşırtıcıydı. Devran kendi arabasını sürüp yola koyulunca bizde peşindeki araba ile Hanoğlu konağına doğru yola çıktık.

 

Babam olsa yapmadığı güç gösterisi kalmazdı, bu Hanoğluları ilginç insanlardı. Zihnimdeki soru işaretlerine odaklanmıştım ki elimin üzerine kapanan soğuk el ile ürperdim.

 

"Korkuyorum Cihan..." Diyen kadını benim teselli etmem gerekiyordu. Ama tenime değen teni ruhumu üşütmüştü. Bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim.

 

Elini boşta ki elimle kavrayıp yumuşak bir hareketle kendi kucağına bıraktım. Murat'ın gözü üzerimizdeydi,

 

"Korkacak bir şey yok, bunların olacağını bilerek çıktık yola." dedim sıcak tutmaya çalıştığım sesimle.

 

Şilan başını omzuma yasladı, fırsatan istifade ediyordu uyanık...

 

Sessiz kaldım, dışarıyı izledim... Lisenin önünden geçerken içim yine cız etti.

 

Nasıl kandırdılar seni Zelfi...

 

Neyle korkutmuş olabilirler o korkusuz gözlerini...

 

Bu kadar mı sevdin o adamı...

 

Kardeşini bile ardında bırakıp gidecek kadar...

 

Gençten yakışıklı bir çocuktu araştırıp bulmuştum. Hatta bir fotoğrafları geçmişti elime... Mahcup ama mutlu bakıyordu hayranı olduğum gözler...

 

Ben içimde çözemediğim sorularla boğuşurken araba Hanoğlu konağının önünde durdu.

 

Devran bizi önüne katıp konağa girince beklediğim kalabalık ile karşılaştım, tüm aşiret ve meraklı kalabalık buradaydı. Babam ve Zelal'i fark edebildim o hengameden sıyrılıp boynuma atıldı kız kardeşim.

 

Az numaracı değildi Cadı,

 

"Abii... Abicim!" deyip boynuma sarıldığında kulağıma fısıldadı "Derya ortada yok her şey planladığımız gibi."

 

Devran sırtımdan itip ilerletti avlunun ortasına dizlerimizin üzerine çöktük Şilan ile beraber. Büyük suçtu sonuçta yaptığımız...

 

Babamın öfke dolu ama geri planda çaresiz bakışları ile kesişti gözlerim. Biliyordu Bayram Ağa'nın kanının son damlasına kadar direneceğini. Abim de ortada yoktu, şaşırmadım arkanda durmam diye en başından söylemişti.

İşin garibi annem de yoktu, Şilan'ı dahası annesi Havva hanımı günahı kadar sevmezdi.

 

Bayram Ağa taraf olduğu için yerine ezeli rakibi Doğan ağa geçmişti, zerre sevmezdim şerefsizi çıkarcı pezevengin tekiydi ama Hanoğlu'dan

sonra en büyük aşiret onun olduğu için forsu yürüyordu. Zamanın da Dilan halam için az hır gür çıkmamış iki aşiret arasında ama halam gönlünü Bayram ağaya düşürmüş. Sevdaları hâlâ dikden dike dolaşır, biri ölmüş olsa bile.

    

 

Ortamdaki yoğun uğultu aşiret büyüklerinden Civan Ağa'nın sesiyle kesildi.

 

    

 

"Bayram ağa bu işin usulü bellidir. Boşa direnmeyin, ya çekin vurun ikisini de yada berdel için konuşalım." dedi herkesin içinden düşündüğünü dile dökerek.

 

Karşımızda ki sedirler de oturan adamlardan ses çıkmazken arkamda bir hareketlilik hissettim sonra ise alaycı vibşr gülüş sesi geldi, omzunun üzerinden geriye baktım hafifçe Boran'ın silahını belinden çıkardığını görünce bu kez benim dudağım alayla kıvrıldı. Bu hayatta en son adam vuracak insanlardan biri Boran'dı.

 

Fakat babam benim kadar soğuk kanlı değildi,

 

"Boran oğlum, yapma evladımın canıyla sınama beni." Diye ileti atıldı.

 

Boran ise dikahı şke biraz daha yaklaştı bize doğru,

 

"Sen bu konaktan kız istedin de olmaz mı dedik Hüseyin ağa?" Diye sordu haklı olarak.

 

"Oğlum gençler etmiş bir cahillik, bize büyüklük, sana ağabeylik etmek yakışır. Gel bu işi kan dökmeden çözelim." Dedi babam hayatımda çok az kez bu kadar makul olduğunu görmüştüm. Genelde yangına körük ile giderdi.

 

Boran ise onu dikkate almadı bile, etraftaki aşiret efradına döndü bu kez,

 

"Ben evliyim ağalar, benim karımın üzerine kimse kuma gelemez. Bırak bu konağı Mardin'i yıkarım yine kabul etmem." Dedi şaşırtıcı bir netlikle.

 

Sanki karısını kırıp döküp kaçırtan o değilmiş gibi. Bu kız bana yalan mı söylüyordu. Bakışım Şilan'ı buldu düşündüğüm şeyi fark etmiş gibi başını iki yana salladı,

 

" Doğru söylüyorum..." Diye fısıldadı.

 

Bu kez Asım Aladağ girdi araya,

 

"Oğlum karın seni bırakıp gitmiş, bütün Mardin biliyor olanları. Gel etme kabul et Berdeli" diyerek ortayı bulmaya çalıştı ama cevap olarak önce arkam ki silaha sürülen merminin sesini duydum peşi sıra,

 

"Benim karım beni bırakmadı ağalar, sözünüzü tartıp konuşun. Ailesinin yanına gitmesi lazımdı gitti. Bizim ailevi meselemiz kimseyi ilgilendirmez." Diyerek kuyruğu dik tutmaya çalışsa da Derya hanım orta da yokken beyhude bir çabaydı.

 

Uğultular tekrar başladı, her kafadan bir ses çıkıyor. Zelal bir köşe de ağlıyor, babam çaresiz gözlerle ikimizi seyrediyordu. Bayram amca oldukça sıkıntılı görünüyordu hâlbuki her zaman soğuk kanlı hep akılcı olurdu.

 

Derken sessiz uğultuların arasında seçilen tiz bir topuk sesi duydum. Seri... Kendinden emin adımlarla yaklaşan tiz topuk sesi.

 

Ses yakınlaşıp tam arkamda kesilince bu kez başımı çevirip baktım neler oluyor diye ve tam karşımda kocasının yanında dağ gibi dikilen, mavi gözlerini aşiret ahalisini buz tutturmak ister gibi sert bir ifade ile karşısındaki adamlar üzerinde dolandıran Derya hanımı gördüm.

 

Ne yalan söyleyeyim bunu beklemiyordum. Şaşkın gözlerle Şilan'a baktığımda onun da benden farksız olduğunu gördüm. Buraya gelmesini dahası Boran'ın yanında yıkılmaz bir dağ gibi durmasını asla beklemiyordu.

 

Zelal ise öfkeden kendini kesmek üzeydi...

 

Çenesini biraz kaldırıp üstten bir bakış attı avludakilere,

 

"Buradayım ağalar, bir sözünüz varsa yüzüme söyleyin." Derken tek düşündüğüm bu kadının bu şehre fazla olduğuydu. Biliyordu kısa zamanda aşiretin kendisini benimsediğini....

 

Boran'ın da en az bizim kadar şaşkın olduğunu saklayacak vakti olmamıştı.

 

Kimseden ses çıkmazken herkes birbirinin yüzüne baktı bir zaman. Sonun da içlerinden kimsenin cesaret edemediğini Doğan ağa seslendirdi,

 

"O zaman berdel Devran'a düşer." kendince en büyük kozunu oynayan adam. Bayram ağanın yumuşak karnının Devran olduğunu biliyordu.

 

Boran, Derya hanımın gelişi ile rahatlasa da son duyduğu ile yay gibi gerildi. Bu konağın bam teliydi kuma meselesi hiç biri için kabul edilebilir değildi.

 

Devran gayet rahat, Dünya yansa bir tutam otu tutuşmayacakmış gibi söylenenleri dinliyordu, sanki bahsedilen Devran o değilmiş gibi. Zelal ve Şilan'ın şaşkınlıklarının yerini sinir alırken hiç beklenmedik bir ses çınladı konağın avlusunda.

 

"Onlar gerçekten evli değil ağalar, kardeşleri için anlaşarak evlenmişler, onların oyunu için beni yakmayın." diyen sesin sahibi Devran'ın karısı Selma'dan başkası değildi.

 

Dakikalarca olanı biteni film izler gibi izleyen Devran'ın omuzları hayal kırıklığı ile çökerken sadece,

 

"Selma sus!" diyebildiğinde sesi bir bıçak gibi keskinse de Selma'yı susturmaya yetmedi.

 

"Neden susacakmışım? Yalan mı?" diyen kadın kendinden çok emindi.

 

Derya hanımın ise yüzünde mimik oynamadı, kendisine laf atan kadına bedenini dahi çevirme gereği duymadan yan bir bakış attı,

 

"Söylediklerinin bir ispatı var mı?" Diye sordu sakince

 

"Siz konuşurken duydum." diyen kadınla ise hafifçe göz devirdi,

 

"Ne duyduysan yanlış anlamışsın canım, ben avukatım böyle bir anlaşma yapsam evrakını da ilk günden hazır ederim. Aslında iyi tanırsın beni ama bu ara yanlış insanlarla fazla samimi oldun aklın karışmış sanırım." Dedi Havva hanıma bakarak.

 

Selma sessiz kalırken bu kez Havva hanım girdi devreye,

 

" Bana bak avukat hanım, burası Mardin. Selma'nın oğlu var yani bir gelin olarak Hanoğlullarına karşı vazifesini yapmış. Berdel olacaksa senin üzerine kuma gelecek. Selma'yı sahipsiz sanmayın." Diye çıkıştı.

 

Biz burda kızıyla namlunun önünde duruyoruz kadının derdine bak, avukat hanım da benim gibi düşünüyor olsa gerek,

 

"Halacım sen kızının canını kurtarma derdin de misin? Yoksa Selma'ya kuma gelmesin diye uğraşırsın." Dedi haklı olarak.

 

Havva hanım burnunu havaya dikti,

 

"Benim yeğenlerim Şilan'ı ortada bırakmaz gelin hanım, içim rahat benim" deyip bakışını Boran ve Devran'a çevirdi.

 

Mevzunun uzamasından rahatsız olan Doğan ağa tekrar müdahale etti.

 

"Boran ağa! Devran ağa! Berdeli kabul ediyor musunuz? " Diyerek asırlardır kullandıkları çözüm yolunu Hanoğullarına diretti. Fakat kimsenin beklemediği birşey oldu Devran da silahını belinden çıkarıp, Boran'ın yanında ki yerini aldı.

 

" Kabul etmiyoruz." diyen ikili ciddi gibi duruyordu. Sanırım bugün postu deldirecektik.

 

Havva hanımın paniğini gözleri ele verirken Derya hanım beklediği an gelmişçesine,

 

"Yıllar önce Bayram babamın, Dilber hanımın ve Dilan'ın başını yaktığın plan bu sefer tutmadı ha Havva Hala. Şimdi kızının ölümünü izle bakalım." demekten geri durmadı.

 

Havva hanım Derya'nın üzerine yürüdüğünde Boran bir adımda karısını arkasına aldı, önünde aşamayacağı bir kale gibi dikilen yiğenine rağmen ardında ki kadını tehdit etmekten geri durmadı,

 

"Seni öldürürüm Derya, kızımın saçının teline zarar gelse seni öldürürüm."

 

Derya hanım ise oldukça rahattı,

 

"Kızını ateşin ortasına sen attın Havva hanım! Yıllar önce kendini ateşe attığında ki gibi olur sandım ama yanıldın. Nerde yanıldın biliyor musun?"

 

Avlu da herkes sus pus olmuş hatta bizi ve üzerinizde ki namluları unutmuş iki kadını dinliyordu. Ben bilirdim bu hikayeyi de zi bu kadın nerden biliyordu. Dahası plansa Dilan halam bu kadın yüzünden mi ölmüştü.

 

O ise Boran'ın arkasından çıktı, şaşkınca kendine bakan kadına,

 

" Ben Dilan değilim, onun gücü size yetmemiş ölümü seçmiş olabilir ama intikamını ben alacağım sizden. Hem Dilan'ın, hem Bayram ağanın hemde oyunun uğruna harcadığın Dilber hanımın." dediğin de Boran'ın şaşkın gözleri de karısına döndü.

Bayram ağa ileri gelip gelininin yanın da durdu, her sözüne inanacak kadar saygısı ve sevgisi olduğu belliydi. Baba kızdan da öte duruyordu iletişim şekilleri.

 

"Senin gibi kardeş olmaz olsun Havva. İki cihanda da elim yakandadır." dediğinde tutunacak bir yer aradı. Korumalar hemen sandalye getirirken, Dilber hanım ilaçlarla koştu yanlarına,

 

"Bayram ağa, sakin ol kurban olayım. Sinirle sana birşey olacak." Diye çırpındı günler önce ölümden dönen kadın.

 

Bayram Ağa verilen ilacı zar zor yuttu, zorla hayat arkadaşı edildikleri karısına baktı içi yana yana, sonra ise en güvendiği ne döndü,

 

"Derya ne yaparsan arkandayım." dedi sadece. Bu desteğin ne demek olduğunu tüm ahali iyi bilirdi.

 

Şilan korku dolu gözlerle kaldırdı başını, Boran'ın bakışları kesişti ama rengi kaçtı abi dediği adamın soğuk bakışıyla,

 

"Eee Şilan sırtımdan vuran herkesle hesaplaşacağım demiştim. Senden başlamak kısmetmiş." deyip elindeki silahı Şilan'a doğrulttu.

 

"Boran, hepsi Zelal'in planıydı ne olur yapma! Biz birbirimizi seviyoruz." Diyerek ilk kız kardeşimi sattı. Anası neymiş ki kızı ne olsun.

 

Madem bugün doğruları konuşuyorduk gülerek başımı iki yana sallayıp bende eteğimdeki taşları döktüm.

 

"Kimseyi sevdiğim yok benim, ben sadece bunca yıldır Zelal'e ettiğin eziyetin intikamı için burdayım." Dedim Boran'ın gözlerinin içine bakarak.

 

Şilan'ın gözleri duydukları ile kocaman açılırken, babam öne atıldı yine,

 

"Ne dersin Cihan? Bu işin sonunda öleceksin nasıl böyle bir yola çıkarsın?"

 

Bense bu yola çıkarken gemileri çoktan yakmıştım,

 

"Bu adam ben bacıma yıllardır hiç muamelesi yaptı bundan sonra yapamayacak, boşa korkmayın vuramaz kimseyi, mecbur Zelal'i kuma alacak avukat karısının üstüne." Dedim damarlarına basarak.

 

Boran hırsla silahını enseme dayadı,

 

"Öldürüm lan seni!" Diye tısladı dişlerinin arasından,

 

Selma'nın sesi duyuldu bi kez daha,

 

" Ne o Boran, Derya seni bırakıp gider diye mi korkuyorsun? Sonuçta oyununuzda üstüne kuma getirmek yoktu." Dediğinde acaba Zelal hakkımı diyen şeytana kulak vermeden edemedim. Devran ile Derya arasında birşeyler olmasa bu kadın bu kadar bilenir miydi?

 

Şimdi doğru ya doğru kadın aşiretin bile sesini kesecek kadar dişliydi. Devran da ona kapılmış olabilirdi, hele de karısı bu kadar silik bir karakterken,

 

"Selma senin benimle derdin ne? Ne yaptım ben sana?" Dedi avukat hanım. Ya masumdu, ya da çok iyi oynuyordu.

 

Selma konuşacaktı ki Devran'ın söyledikleri ile beyninden vurulmuş gibi yerinde sarsıldı,

 

"Ben Devran Hanoğlu, Zelal Karacahan ile berdeli kabul ediyorum."

 

Bende ensemdeki silahtan ürpermediğim kadar bu sözden ürperdim.

 

Avluda herkes şok içindeydi. Boran beni unutup Devran'ın derdine düştü her zamanki saflığıyla,

 

"Devran delirdin mi? Ne bunu yapamazsın?" Diyerek önüne geçti,

 

Devran yine çok rahattı,

 

"Niye Boran, Selma ben ağa olayım istiyordu zaten. Karacahanlarla akraba olursak gücümüze güç katarız. Ben kabul ediyorum berdeli."

 

Demiştim bir çıkarı bir hesabı vardır diye şerefsiz...

 

"Devran bunu bize yapamazsın, Tuğra'yı düşün lütfen." Diyen karısı umrunda olmadı,

 

"Niye sen hanım ağalık hayalleri kurarken düşündün mü oğlumuzu? Yanında Havva hanımla planlar yaparken aklın neredeydi. Şimdi kendi kazdığınız kuyu da debelenip durun." Dedi en umursamaz hâliyle.

 

Sanki bu fırsatı bekliyordu it, Zelal'in ağlayan sesi kulağıma dolunca kendime geldim.

 

" Cihan abi" diyebildi sadece... Güveneceği bir ben vardım, hep bir tek ben olmuştum.

 

Öfkeyle Devran'a döndüm,

 

"Siz ne biçim adamlarsınız. Kardeşine aşık olan kadını nasıl nikahına alırsın Devran! Bu kadar mı düştün?" Diyerek yükselmiştim ki Doğan Ağa'nın sabrı tükenmiş sesi araya girdi

 

" Tamam! Hepiniz susun artık. Devran kabul ettiğine göre konuşulacak birşey kalmadı. Zelal İle Devran'ın nikahını tez zamanda kıydırırsın Bayram Ağa daha da kim kuma almak isterse karşı çıkmazsın artık." Dedi tüm keyfiyle surda bir gedik açmıştı nasıl olsa. Bundan sonrası daha kolaydı derdi Bayram ağayı zayıflatmaktı.

 

Bayram ağa cevap verecekti ki Derya hanım,

 

"Baba müsaden varsa ben cevap vereyim" dediğinden duyduklarının yıkımını atlatanamış yaşlı adam

 

"Müsade senin kızım, eminim dediklerine pişman edersin" dedi.

 

İnsanın bacısınsan ihanet görüp de sevdiğinden olması nasıl can yakardı kim bilir? Bayram Ağa son on dakika da on yıl yaşanmıştı sanki.

 

Avukat hanım bu yetkiyi memnuniyetle kabul etti, karşısındaki yaşlı adama döndü,

 

"Doğan ağa iki aşiret arasında ki kan davası mı önce çözülür yoksa berdel işimi daha önemlidir? Yanlış anlama ben hukukçuyum törenizden anladığım da pek söylenemez amma ve lakin madem ben bu aşirete hanım ağa olacağım öğrenmem lazım o vakit." Dedi yalancı bir merakla,

 

"Hangisi önce olduysa önce o çözülür gelin hanım, bu konak da töre öğrenemezsin ne zaman aklına birşey takılır konağımın kapıları sana açık" diyerek kendinden akıl sorulmasından memnun düştüğü oyunu fark edemedi.

 

Bir oyun dönüyordu ama ne?

 

Avukat hanım rahattı başından beri bu Berdelin olmayacağının hesabını yaparak konuşuyordu da neye güveniyordu?

 

Boran'ın eline uzandı eli, kocasının elini sıkı sıkı tutarken,

 

"Boran ağa uygun görürse ziyaret ederiz. Önce konumuza dönelim" deyip etrafa bir göz gezdirip devam etti,

 

"Boran ağanın ilk eşi Elif hanımı, Şilan zehirleyip, ölümüne sebep olmuştur. Dahası bu zehri kendisine verip azmettiren de Zelal Karacahan'dır."

 

 

 

 

Dananın kuyruğunun koptuğu yerlere geldik.

Ne diyorsunuz nasıl gidiyor.

Yorumlarınızı bekliyorum. 🥰❤️

 

     

  

    

 

    

 

    

 

    

 

    

 

Loading...
0%