Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@zamansizim84

Düğün bu hafta sonu demişti ve salı akşamındaydık, yani üç gün sonrası için olan bir düğünden piknik gibi bahseden adam tam yanımda oturuyordu.

 

Amcam ile yengem birbirine baktı şaşkınlıkla,

 

Amcam,

 

"Siz gençler aceleci oluyorsunuz, Bekir Ağa ama biz düğün işini Hüseyin ağayla konuşuruz." dedi sanki fikri sorulmuş gibi.

 

Bekir,

 

"Yanlış anladınız Yakup Ağa ben fikir sormadım, ya haftasonu düğün olur yada ben nişanlımı alır giderim." dediğinde amcam bozulduğunu saklayamaz oldu.

 

"Nişanlını alır gidersen törenin hükmünü de kabul edersin Bekir Ağa" dedi kuyruğu dik tutarak.

 

"Ben de bu toprakların çocuğuyum Yakup Ağa, nişanlımı kaçıracak değilim. Senin evinde güvende değil, sen kardeşinin emanetini koruyamayan bir adamsın." deyip arkasına yaslandı, rahatlığı karşısındakini gerecek boyuttaydı.

 

Öyle de oldu amcam aceleci bir savunma telaşına düştü,

 

"Ben Hesna'yı kendi kızımdan ayırt etmedim." diye heceleyerek tekrar etti. Böyle söyleyince kendi de inanıyordu sanırım.

 

Bekir ise beni daha iki gün önce görüp tanımamış da yıllardır benimleymiş gibi hakkımı savunmakta kararlıydı,

 

"Hesna'nın kolunu kim yaktı?" dediğinde sessizlik oldu. "Dahası sen bir amca olarak bu yaraya için acımadan bakabiliyorsun, o gözlerinde ne merhamet var nede üzüntü." deyip kaşlarını çattı.

 

Ortam iyice gerilirken eleştiriyi aşan söylemler suçlayıcı olmaya başlamıştı ve benim amcam her zaman kaypak bir adam olmuştur.

 

Beni yine şaşırtmayan bir çıkış yaptı,

 

"En iyisi bu nişanı bozmak" deyip bana döndü "Hesna, Bekir ağanın yüzüğünü geri ver." dedi duyduklarını gururuna yediremeyerek.

 

Ben her zamanki gibi umrunda değildim. İki gün nişanlı kalıp bırakılan bir genç kız olarak düşeceğim durum umrunda bile değildi. Bekir o kadar doğru söylüyordu ki hazmetmesi hepimiz için ağır olacaktı. Bense bir yol ayrımındaydım ya iki gündür tanıdığım bu adama güvenecek yada esiri olduğum bu evde yoluma devam edecektim.

 

Karar vermem çok zor olmadı. Duruşumu dikleştirip,

 

"Niye amca? Doğruları söylediği için mi?" dediğimde salondaki hiç kimse, buna Bekir'de dahil, duyduklarını benden beklemiyordu.

 

Amcam,

 

"Sana yüzüğü geri ver dedim." diye baskın bir tavırla ayağa kalktığında Bekir de ayağa kalkıp önüme geçti.

 

"Bu iş Bayram Ağa'ya gitsin istiyorsan böyle devam et Yakup Ağa, sizin gibilerin hakkından ancak Bayram Ağa gelir." dedi meydan okuyarak.

 

"Ne söyleyeceksin Ağa'ya bir haftada düğün olmayacağını en iyi o bilir, yanında ki nankörü düşüreceğin durumun farkında mısın?" deyip koltuğa gerisin geri oturdu.

 

Bekir ayakta kalmaya, dahası önümde kale gibi durmaya devam etti, sözleri ise kılıçtan keskindi, işaret parmağını amcama doğru uzattı,

 

"Emanetine sahip çıkmadığını, okutmadığını, sokağa çıkartmadığını, düğünlere bile götürmediğini, bu kızın anne babasının mezarına bile senede bir kere gidebildiğini..." deyip duraksadı sanki daha diyeceği çokmuşta benim duymamı istemez gibi bana bakıp yuttu sözünü. "Bence bu kadarı da yeter ama istersen Bayram Ağa'nın divanında gerisini de konuşuruz."

 

Bunları nerden biliyordu, dahası ne zamandır benimle ilgili herşeye hakim olmuştu. Ben yanımda bir yabancı var sanırken hayatıma dair herşeye hakimdi.

 

Yengem her zaman ki gibi aklını ortaya koydu,

 

"Bu saatten sonra bu işin bozulması da, uzaması da iyi değil. Hazırlığınız yetişiyorsa gelir gelinini alırsın Bekir Ağa. Bizim yapacağımız bir kınaydı o da olmayı versin." dedi hiçbir hevesimi arzumu umursamadan. Elime valizi verip kapıya koyacağı bir sığıntıydım onun için. Daha fazla başına bela edemezdi.

 

"Kına da düğünde bizim konakta olacak... Hiçbir şey eksik olmayacak, merak etmeyin. Usül neyse, töre ne gerektiriyorsa yerine gelecek." deyip kapıya yöneldi.

 

Tam çıkacakken aklına yeni gelmiş olacak,

 

"Birazdan yardımcı göndereceğim hem Hesna'nın eli iyileşene kadar yanında olur, hemde hazırlıklarda size yardım eder." dedi emrivaki yaparak.

 

"Sağol Bekir Ağa" dedi yengem uzatmadan. Amcam duyduklarını kolay sindirecek gibi değildi.

 

Bekir başıyla onayladı sadece, bana dönüp,

 

"Yolcu etmeyecek misin?" diye sorduğunda biraz evvel meydan okuyan adam o değildi sanki. Sesi öyle sakin, öyle naif çıktı ki ikisinin aynı insan olduğunu kabullenmek çok zordu.

 

Yine de hemen peşine takıldım,

 

"Uğurlayayım tabii." dedim kısık çıkan sesimle.

 

Beraber dış kapıya kadar yürüdük, telefonunun kilidini açıp bana uzattı,

 

"Numaranı verirsen iyi olur aklım sende kalacak." deyince güldüm. Ortam hâlâ gerginken gülüşüme anlam veremedi. "Komik birşey mi söyledim Hesna?"

 

"Şimdiye kadar hiç cep telefonuna ihtiyacım olmadı, hoş ihtiyacım olsa da kimsenin umrunda olmazdı. Özetle telefonum yok diyelim." dedim ellerimi iki yana açarak.

 

Ağzının içinde birşeyler söylendi ama küfür ediyor olması daha büyük ihtimaldi bana kalırsa. Bizim kapıda bekleyen adamına seslendi,

 

"Cengiz, ben eve gidip Songül'ü buraya yollayacağım, o gelene kadar gözünü dört aç yengen sana emanet." diye tembihledi.

 

Yengen...

 

"Başım üstüne ağam." dedi Bekir'den birkaç yaş küçük duran adam. Gerisin geri yerine gidip bizden uzaklaştı,

 

"Kremlerini yatmadan sür, unutma." dedi başımı salladım sadece.

"Hesna düğün için çok erken bilmiyorum ama seni burda bırakamam. Söz veriyorum hiç birşey eksik olmayacak." diyerek elimi tuttu. "Asma yüzünü."

 

Düğün için surat asıyorum mu sanmıştı?

 

"Düğün dernek gezmedim ki hevesim olsun ağam, benim yüzümü düşüren onlar değil için rahat etsin." dedim.

 

Saçımı kulağımın arkasına artıp yüzümü ortaya çıkardı,

 

"Songül iyi kızdır seni yanlız bırakmaz. Yine de sorun olursa onun telefonundan saat kaç olursa olsun ara. Unutma yalan yok, birşey saklamak yok..." deyince,

 

"Yok... Bir daha senden gizlim olmayacak merak etme." dedim. Duyduklarından memnun arabasının kapısını açtı,

 

"Anlaştık o zaman, bize iyi geceler olsun Hesna hanım." deyip muzipçe gülümsedi.

 

"iyi geceler." dedim onun gibi gülümseyerek.

 

Arabanın peşi sıra baktım bir zaman, avluya döndüğümde yengem odamın önünde bekliyordu.

 

Birşey söylemeden ikimizde içeri girdik, bugün alışverişte alınanlar odanın yarısını kaplamıştı.

 

"Otur bakalım şöyle konuşalım seninle" deyip yatağa oturdu ben de onu taklit edince,

 

"Bu söylediklerini Bekir Ağa'ya sen mi anlattın? " diye sordu ama tavrı suçlayıcı değildi. Birşeyleri çözmeye, kafasında oturtmaya çalışır gibiydi,

 

"Ben söylemedim, sadece kolumu Fatma'nın yaktığını anladı bende inkar edemedim." dediğim de başıyla onayladı,

 

"Doğruyu demekte iyi yapmışsın, bu oğlan sandığından da akıllı Fatma'nın aklını iki günde anlar bırakırdı. Sana merhamet mi ediyor fazlasımı çözemedim..." dedi daha çok sesli düşünür gibi.

 

Aramızda sessizlik asılı kaldı, ikimizden de ses çıkmazken zaman akıp geçti,

 

"Bu eşyaları hiç açma konağa yollarsın, kız çeyizi olarak ne eksiğin varsa dizerim iki güne, gittiğin yer kurtlar sofrası Hesna. Evimizin iç yüzünü Bekir öğrenmiş gerisi bilmesin. Hem senin için hem bizim için iyi olmaz. Amcan akılsız adamdır önünü ardını düşünmez, sen ona bakma." deyip ayaklandı.

 

Karacahan'lara karşı çizdiği profil ağır hasar almıştı, sanırım onu toplamak derdindeydi. Fatma'nın rezilliğini kapatmazsa bir ömür baş başa yaşayacakları aşikar.

 

Çıkmak üzereyken geri döndü,

 

"Yardımcı kıza yer yatağı aç, yanından da ayırma." dedi çıkarken.

 

Üzerimi değiştirip saçlarımı topladım, Bekir bana merhamet mi ediyordu, bunun acımaktan farkı neydi? Kulağa acımak kadar çirkin gelmemesi mi? Yoksa bu merhametin ona yakışması mı?

 

Koluma kremleri sürerken kapım tıklatıldı, yengem gelen kıza yol verip kapıyı kapattı.

 

Elinde küçük bir spor çanta ile alel acele yola düşürüldüğü o kadar belliydi ki mahcup hissettim.

 

" Hoşgeldin." deyip elimi uzattım. Küçük odada bir de alışverişten gelen eşyalar olunca iyice daralmıştı ve karşımda ki kızın böyle bir oda beklemediği açıkça yüzünden okunuyordu.

 

Hızla kendini toparlayıp,

 

"Hoş buldum hanımım" dedi.

 

Hanımım mı?

 

Ben mi? Demek istesem de diyemedim.

 

"Ben Hesna, ismin Songül değil mi?" diye sordum.

 

"Songül hanımım, ağam size yardım edeyim diye yolladı."

 

"Bana hanımım deme Songül, yaşımız yakın Hesna diyebilirsin." dedim yatağı işaret ederek " Otursana ayakta kaldın." deyince şaşkınlıkla yüzüme baktı.

 

"Olur mu öyle hanımım, siz buyrun." deyince gülmeme mani olamadım.

 

"Songül gördüğün gibi baba evinde prenses olan biri değilim rahat ol. Gel otur, şu eşyaları toparlayıp sana yatak açalım. Malum üç güne düğün var çok yorulacağız yatıp dinlenelim."

 

Yatağın ucuna oturdu,

 

"O iş ciddi yani üç gün sonra düğün var dedi ağam ama şaka ediyor sandık biz." dedi merakla.

 

"Ben de şaka sandım ama oldukça ciddi sanırım." dediğim sırada elindeki telefona ard arda mesaj gelmeye başladı. Açıp okuduğunda eli ağzına gitti,

 

"Hii... Hanımım evde büyük olay çıkmış, üç gün sonra düğün mü olur diye?" dedi sonra utandı, "Kızlar buraya geleceğimi duyunca merak da ediyorlar sizi..." diye kendini açıklamaya çalıştı.

 

Anladığım kadarıyla üç günde düğün dernek kurulunca ağaları aşkımdan ölüyor sanmışlardı.

 

"Yakında tanışacağız hepsiyle, durum onu gösteriyor." deyip yerdeki poşetleri toparlamak için uzandım.

 

"Sen dur hanımım ben üç koca valiz getirdim. Cengiz abinin arabasına koyduyduk gece gece yer aramayalım diye, alıp geleyim hemen." deyip ben cevap vermeden fırlayıp çıktı.

 

Bir kaç dakika sonra elinde valizlerle kapıdaydı. Torbalardakilere elimi bile sürdürmedi. Elbiseler, takılar, pijamalar, gündelik eşyalar, hatta ne zaman alındığına akıl sır erdiremediğim iç çamaşırı ve gecelikler kısa zamanda toparlanıp kalktı ortadan. Songül eli çok hızlı ve mesafesini bilen bir kızdı, yanında rahatsız hissetmiyordum.

 

Ona yatak açtığımız sıra da telefonu çalınca bana uzatıp odadan çıktı, ekranda Bekir Ağam yazısını görünce dudağımı ısırdım, kalbim deli gibi atmaya başladı Allah aşkına bana ne oluyordu, telefonu zor da olsa açıp kulağıma götürdüm,

 

"Efendim." deyince sesimi tanımış olcak ki,

 

"Hesna" Dedi yinede emin olmak için,

 

"Benim ağam." dedim offf telefonda daha çok gerilmem normal değildi bence.

 

"Nasılsın? Benden sonra sorun olmadı inşallah?"

 

"İyiyim ağam sorun yok merak etme, Songül de yanımda olacak için rahat etsin." dediğimde sessizlik oldu. Konuşacak birşeyimiz yoktu ama üç gün sonra düğünümüz vardı,

 

"Sizinkiler üç gün sonra düğün olmasına birşey demedi mi? " diye sordum merakına yenilip,

 

Karşıdan öyle güzel bir kahkaha yükseldi ki keşke yanımda olsaydı da görseydim.

 

"Demezler mi? Dediler tabii, hatta onlar hâlâ söyleniyordu ben odama çıktım." dedi dalga geçerek.

 

"Benim yüzümden zor duruma düşmedin inşallah?" deyince birden ciddileşti,

 

"Hesna, bu konakta herkes benim boş yere konuşmayacağımı bilir. Bir söz ağzımdan çıktıysa geri adım atmayacağımı da. Şimdi söylenir sabaha düğün hazırlığına başlarlar." Dedi kendinden bu kadar emin olmasına hayran olmuştum.

 

"Anladım." dedim babasını Fatma'yı istemeye gelmişken benim adımı söylenmeye nasıl mecbur ettiğini de anlamış oldum. Ailesi de olsa çizgileri çok keskin.

 

"Yarın gelinlik için alışverişe çıkarsınız, yatıp dinlen artık. Kremlerini sürmeyi unutma." Diye tembihledi.

 

"Yatmadan süreceğim aklımda. Hayırlı geceler." dedim.

 

"Hayırlı geceler Hesna" diye karşılık alıp kapattım telefonu.

 

Avluda dikilen Songül'ü çağırmak için camı tıklattım. Onun yatağını serdik, koluma kremlerimi sürdüm. Yorgunlukla uykuya daldım.

 

Ertesi sabah gelinlik alışverişi için yengem ve beni almaya gelen şoför ile büyük bir gelinlik mağazasının önünde durduk. İçeri girdiğimizde Gülhan hanım ve Zelal kahvelerini içerek bizi bekliyorlardı.

 

"Günaydın" deyip Gülhan hanımın elini öptüm.

 

"Günaydın Hesna'm, nasılsın güzel kızım?" dedi ama ben yıllardır duymadığım söze takılmıştım Hesna'm diye annem söylerdi adımı. Yanağımın içini ısırıp gözlerimin dolmasını engellemeye çalıştım.

 

"iyiyim efendim siz nasılsınız?" dedim zor bulduğum sesimle.

 

"iyiyim de efendim olmuyor güzel kızım, annenim artık ben senin. Dilin varması zordur bilirim ama anne dersen çok sevinirim." dedi kolumu okşayarak.

 

"Alışmaya çalışırım." dedim anlayışlı tavrı karşısında.

 

Zelal ortama son hız dalıp,

 

"Boşa alışacağım diye uğraşma gelin hanım. Hanım ağam dersin daha doğru olur. Hem yerini yurdunu da unutmamış olursun." dedi bıçaktan keskin tavrıyla.

 

Annesi,

 

"Zelal!" deyip uyarsa da umrunda olmadığı çok belliydi.

 

Yengem ortamı toparlamak için araya girdi,

 

"Sen nasılsın Zelal'cim?" diyerek konuyu kapatmaya çalıştı.

 

"Vallahi hiç iyi değilim Halide abla, Fatma'ya alacağımız gelinliği bu kıza almak hiç içimden gelmiyor." dedi açılmaması gereken defterleri açarak.

 

"Kısmetten ötesi olmaz Zelal'cim hayırlısı böyleymiş." dedi yengem.

 

"Ben kısmete falan inanmam insan istediğini söke söke alasını bilmeli." derken gerçekten korkutucu görünmüyordu.

 

Elimi tutup bileğime bakan Gülhan hanım ile onun karmaşasından uzaklaştım.

 

"Geçmiş olsun, çok acıyor mu? " diye sordu anne sıcaklığıyla. Sanki baktığı yara onun canını yakmış gibiydi yüz ifadesi. Bekir'in amcamda ne arayıp da bulamadığını annesinin gözlerinde gördüm.

 

"İlk gün çok acıyordu ama şimdi iyiyim." dedim gülümseyerek.

 

"Gelinlikleri giyip çıkarırken dikkat et yavrum, yaran tazelenmesin..." bu kez gözlermin dolmasına mani olamadım. Omzunu okşadı halimi görünce "Zelal'e çok takılma, sen benim kızımsın o biraz kıskançtır" Dedi fısır fısır sır verir gibi.

 

Güldük ikimizde...

 

Üç katlı mağazanın neredeyse her katında onar gelinlik denedik ama Zelal hanıma beğendiremedik. Ayaklarımın altı acıyordu artık.

 

Üzerim de neredeyse beş kilo olan işlemeli kabarık, kuyruklu bir gelinlik vardı. Tabii ki Zelal hanımın arzusu üzerine giymiştim.

 

Ben ortada ki platform da dururken kendisi etrafımda dolandı, eli çenesinde moda ikonu tavrıyla.

 

"Gelinlik güzel aslında sen de durmadı. Göğüsler küçük, kalça desen yok. Bel ince gerçi ama kıvrımlı değilsin..." yüzünü buruşturdu "Ayyy abim sende ne buldu bilmem kadından çok kız çocuğuna benziyorsun." zehirini akıttıkça akıttı.

 

Saatlerdir aradığı fırsatı yeni bulmuştu yanından ayrılmayan Gülhan hanım yorulup oturmak zorunda kalmıştı. Zelal için fırsat bu fırsatı.

 

Dedikleri doğruydu çelimsiz bir kız çocuğuna benziyordum. Yediğim lokmalar sayılırken, onun gibi yediğim önümde yemediğim arkamda bir hayatım yoktu. Oraya kadar haklıydı da abisinden vurmasa olmaz mıydı?

 

Aynada kendime baktım dolu gözlerle, Bekir beğenmezse beni... Sadece merhamet duyduğu biri olursam... Karım deyip sarıp sarmalamazsa... Bir yumru oturdu boğazıma, bir damla kirpiklerimden kurtulup yanağıma süzüldü.

 

Kulağıma Zelal'in zafer dolu sesi doldu,

 

"Dur daha bunlar iyi günlerin, senin her lokmana göz yaşını katık edeceğim. Fatma'nın yerine seni istediğimiz güne lanet edeceksin." diye tısladı.

 

Bu kız ruh hastasıydı... Göz yaşlarımı sildim usulca başımı kaldırıp aynada tekrar bu aciz halime bakmak istemedim. Zelal'e arkamı dönüp indim platformdan başımı kaldırdığım anda Bekir ile göz göze geldim. Kaşları çatık, ifadesi soğuk tam karşımda duruyordu.

 

Üzerimde gelinlik olduğunun bile farkında değildi bakışları bedenimi bulmadı. Zelal doğru söylüyordu bu kadar abartılı bir gelinlikle bile ilgisini çekmemiştim işte... Yanından geçip kabine girdim. Göz yaşlarım benden izinsiz akıyordu ki Bekir'in otoriter sesini duydum,

 

"Ne söyledin de üzdün Hesna'yı?"

 

Zelal küçük bir kahkaha attı,

 

"Ay ne söyleyeceğim, ne giyse yakışmadı ona üzüldü. En şatafatlı gelinlikler bile üzerinde sırıtıyor bir türlü aradığımızı bulamadık. Yani koskoca Karacahan'ların gelini olacak daha üstündeki gelinlikle nasıl yürüyeceğini bilmiyor." dedi keyfi o kadar yerindeydi ki hayret ettim. Resmen başkasının mutsuzluğundan besleniyordu.

 

"Hesna Karacahan'ların değil benim gelinim Zelal! Benim karım kendine yakışanı giymesini de taşınmasını da bilir. Kendin gelin olursan bu akıllarını o zaman kullanırsın." dediğin de kabinde olmayıp Zelal'in yüz ifadesini görmeyi çok isterdim.

 

Bekir devam etti,

 

"Şatafatı zevk sanan bir zevsizden ötesi değilsin." diye son darbeyi vurduğunda içim soğumadı desem yalan olur.

 

Üzerime geçirdiğim yazlık elbise ile çıktım kabinden,

 

"Hoş geldin." dedim tüm güler yüzümle.

 

"Şimdi hoş buldum güzelim. O nasıl gelinlikti öyle gözüm kanadı." deyince kıkırtıma engel olamadım. Zelal'e çıkışan adam o değildi sanki.

 

"Beğenmemene sevindim." dedim yerine gelen öz güvenimle.

 

Gülhan hanım,

 

"Oğlum sen nasıl geldin? Hani toplantın çok önemliydi? "diye sordu yanımıza gelerek.

 

"Gelinimden önemli değildi..." Dedi.

 

Bana dedi, Karacahan'ların gelini değil benim gelinim dediği gibi...

 

Belki sadece Zelal'e tavrından söylemiş bile olabilir ama öyle hoşuma gitti ki tekrar ettim içinden Hesna, Bekir'in gelini Hesna...

 

"Siz yorulmuşsunuz birazda biz bakalım Hesna ile." deyip elimden tutarak bir alt kata inerken bileğimi kontrol etmeyi de unutmadı.

 

"Şimdi söyle bakalım gelin hanım nasıl bir şey istiyorsun?" dedi gelinlikle bakarak.

 

"Sade..." dedim özetle. O gelinliklere baksada benim gözüm ondaydı.

 

"Aslında" deyip bana dönünce yakalandım ama beni utandırmadı. "Yukarı çıkarken şunu çok beğendim ama kolları uzun canını yakar mı bilemedim? " diyerek beni balık model bir gelinliğin önüne getirip durdurdu.

 

Önünde durduğumuz benim ilk dikkatimi çeken ama Zelal'in korkusundan denemeyi teklif bile edemediğim gelinlik olunca tebessümüm büyüdü,

 

"Gerçekten çok zevklisin" derken buldum kendimi.

 

"Gelinimden belli değil mi zevkli olduğum? " diye fısıldadı kulağıma. Nefesi tenine değince ateş bütün vücudumu yaktı. Dönüp yüzüne bakamadım, kulaklarıma kadar yanıyordum.

 

İmdadına görevli yetişirken,

 

"Hesna hanım denemek ister misiniz?" diye sormasıyla kaçış yolumu bulmuş oldum. Hızla kabinlere yürürken önündeki aynadan gülümseyerek beni izlediğini gördüm.

 

 

Kabinden çıkarken kalbim ağzımda atıyordu, beğenir miydi? Vücudum Zelal'in dediği kadar biçimsiz değildi. Gelinliğin göğüs kısmında kendi desteği olduğu için gayette kıvrımlı bir kadın olmuştum.

 

Küçük adımlarla yürüyüp platforma çıktığımda alt dudağını ısırarak beni süzen adamla keyfim yerine geldi. Beğendiği her mimiğinden anlaşılıyordu.

 

"Hesna hanım çok yakıştı, çok güzel taşıdınız." diyen görevli kadını gülümseyerek onayladım.

 

Bekir elimden tutup havaya kaldırdı kolumu,

 

"İşte benim gelinim." dediğinde o sahiplenme eki hiç bu kadar anlamlı olmamıştı benim için.

 

Gelinliği paketlenmesi için teslim edip elbisemi giydim. Kabinden çıktığım da karşımda beni bekliyor olması yüzümü güldürdü.

 

"Başka birşey var mı? Diğerlerini aldınız mı?" diye sordu.

 

"Bindallıyı annenle beğendik başka eksik kalmadı." dediğim de elimi tutup merdivenlere yöneldi tekrar. Biraz evvel Zelal'e nispet yaptığını düşünmüştüm ama öyle değildi, elimi tutuşu beni yanına yakıştırışı, bunu bana hissetirme çabası çok güzeldi.

 

Aşağı indiğimizde yüzümde güller açıyordu, Zelal'in ateş saçan bakışlarına inat.

 

"Eee biz görmedik gelinliği?" dedi ters ters.

 

"Sen giymeyeceğine göre görmesen de olur Zelal. Bizim beğenmemiz yeterli." dedi kasada ödeme yaparken yüzüne bile bakmadan, onu takmadığını ancak bu kadar belli edebilirdi.

 

Hep bir kardeşim olsun isterdim önceden, annem babam öldüğünde bana yoldaş olurdu diye düşünürdüm. Herşeyin hayırlısı böyle kardeşim olacağına tek kaldığıma şükür ederim daha iyi.

 

Bekir bizi eve bıraktı.

 

Songül'ü yemekleri yapmış, evi silmiş süpürmüş görünce yengem ayrı bir keyiflendi.

 

Elimden gelinliğin kutusunu kaptığı gibi odaya koşan kızın arkasından gülerek yürüdüm.

 

Odaya girdiğimde ellerinde tuttuğu gelinliğe aşkla bakıyordu,

 

"Hanımım çok güzel... Kim bilir nasıl yakışacak."

 

"Songül hanımım deme artık vallahi gülesim geliyor." dedim. Yatağın üzerine yorgunlukla bıraktım bedenimi.

 

"Çok mu yoruldunuz? Kahve yapayım mı?" dedi kapıya yönelerek.

 

"Yok gülüm istemem, Zelal hanımın hiç birşey beğenmediği için kaç tane gelinlik giyip çıkardım sayamadım." diye söylendim.

 

"Eee bunu hayatta beğenmez ki o, avize gibi birşey almış olmanız lazımdı şimdi." dedi şaşkın şaşkın.

 

Avize deyince küçük bir kahkaha attım hakkaten bana avize gibi gelinlikler denetmişti.

 

"Songül güldürme çok yorgunum gülecek halim bile yok." dedim uzandığım yerden.

" Ama Bekir ağam çok beğenir." dedi göz kırparak.

 

"O beğendi zaten." dememle gözleri kocaman açıldı.

 

"Ağam gelinlikçiye mi geldi?"

 

"Evet, beraber beğendik."

 

"Hanımım o gitmez ki alışverişe çorabını bile internetten söyler. Takımları yıllardır özel diktiriyor." dediğinde ikimizde şaşkındık.

 

Bana alışveriş severim demişti, hatta sende bana fikir verirsin beraber alışveriş yaparız deyip, benimle elbise seçmişti.

 

Daldığımı fark eden Songül

 

"Ben sofrayı kurayım." deyip kaçtı.

 

Bekir'i hiç tanımadığım gerçeği ile sert bir şekilde yüzleştim, dün ben çok gergin olunca uzak durmamak için alışverişi bahane ederek benimle konuşup rahatlamamı sağladı demek. Gerçekten keyif aldığını düşünmüştüm, onunla ilgili bildiğim bir avuç şeyde yanlışsa elimde hiç birşey kalmazdı.

 

Yemek sessiz geçti, amcam benimle konuşmuyordu. Normalde de şunu getir, bunu götür dışında ismimi anmadığı için sorun etmedim. Fatma da tırnaklarını içeri çekmişti.

Yemeğin sonuna doğru Songül kulağıma,

 

"Bekir ağam iki dakika kapıya çıksın diyor." diye fısıldadı.

 

İnce hırkamı üzerime aldım, kapıdan çıktım.

 

Arabasının içinde bekliyor olduğu için Cengiz'in açtığı kapıdan arabaya bindim.

 

Ceketini koltuğunun sırtına asmış, buğday tenine yakışan beyaz gömleğinin kollarını katlamış hali ile yakışıklı bir adam olduğunu kabul etmeliydim. Peki bu adam neden benimle evleniyordu, bir tesadüften ibaretti bizim gerçeğimiz.

 

Daldığım düşüncelerden sıyrılıp,

 

"Hoş geldin." dedim.

 

Gözleri yüzümü taradı, sanki aklımdan geçenleri görebilirmiş gibi gözlerimi kaçırdım.

 

"Hoş buldum." dedi.

 

Yine sessizleşti ortam, yoktu işte bizim konuşacak ortak bir noktamız, hep böyle tıkanıp kalacaktık.

 

"Nasılsın? Bugün çok yormuş Zelal seni..." diye sordu bi zaman sonra.

 

"Yorulmuşum ama sen gelmesen akşama kadar bitmezdi bu alışveriş, teşekkür ederim geldiğin için." dedim samimiyetle.

 

"Seninle alışveriş yapmayı seviyorum." dedi göz kırparak.

 

Aklında dolaşıp duran konuya kendi girdiğinde sormadan edemedim,

 

"Normalde de alışverişi sever misin?" deyiverdim.

 

"Hımmm... Doğruları söylemeye söz verdik değil mi? " deyince başımı salladım hemen. "Normalde hiç sevmem ama sana birşeyler almak hoşuma gitti." deyip vitesin yanındaki boşluktan bir kutu alıp bana uzattı.

 

"Bu ne?" dedim uzattığı kutuyu alırken,

 

"Cep telefonu, hattın içinde kendi numaramı kaydettim. Bence gayet yeterli bir rehber." dedi şakacı tavrıyla.

 

"Teşekkür ederim." dedim ama sesim oldukça buruk çıkmıştı.

 

"Hesna sen iyi misin? Zelal mi birşey söyleyip üzdü? Ben mi birşey yaptım?" dedi bu halimi daha fazla görmezden gelmeyerek,

 

Gözlerinin içine baktım belki ilk defa çekinmeden uzun uzun izledim yüzünü,

 

"Korkuyorum" dedim açık ve net "Herşey çok hızlı oldu... Ya benimle evlendiğine pişman olursan." diye ekledim dürüstçe.

 

Bu kez o beni izledi bir zaman, kahve gözleri uzun kirpikleri, kirli sakalı, keskin yüz hatları ile çok kadının dikkatimi çekmiş oldupunu tahmin etmek zor değildi. Dudakları aralandı sonunda,

 

"Neden pişman olacağımı düşünüyorsun?" dedi tek kaşını kaldırarak.

 

Derin bir nefes alıp verdim, madem bu topa girdik herşey konuşulsun istedim,

 

"Liseyi bitirmeme bile izin vermediler" diye başladım söze "Doğru düzgün insan içine çıkmadım. Yarın öbür gün seni utandıracak birşey yaparsam, gözlerinde benden utandığını görürsem..." sözümü bitirmeme izin vermedi. Sus çizgime değen parmağı devamını duymak istemediğini belli etti.

 

"Şşşşş....Nerden geliyor bunlar aklına? Hesna ben senin kim olduğunu biliyorum, bu yolu bile isteye yürüyorum. Anlık bir karar verdim, seni korkutan buysa haklısın ama onun bile sebepleri vardı. Zamanı gelince sana anlatacağım." derken yanağımı avucu içine aldı.

 

"Okumak cahilliği alır ama bazı şeyler bakidir, Fatma'nın üniversite okuması onu senden iyi bir insan yapmaya yetmemiş değil mi? Sen o gün onu rezil edebilirdin ama yapmadın. Hatta olay büyümesin diye saçlarının acısına rağmen sesin bile çıkmadı..." Yanağımı okşadı baş parmağı "Ben senin kalbinin güzelliğini görüyorum, gerisi hiç önemli değil el ele verir aşarız engel saydığın herşeyi."

 

Ağlamamak için yanak içlerimi ısırdım, kalbimden birşey kopup aktı ona doğru... Ilık bir meltem esip içime huzur doldurdu.

 

"Anlaştık mı güzelim?" dediğin de gözlerimi kapatarak onayladım. "Yemeğe gidelim ister misin?" diye sordu elini yanağımdan çekerken.

 

Ahhh benim aptal kafam adam yorgun argın işten eve gidiyor ben burda neler anlatıyorum,

 

"Ben seni oyaladım değil mi? Eve gideceksin tabii yemek saati, biz yedik az evvel. Ben ineyim sen de evine git, dinlen. Kusura bakma..." deyip elimi kapının koluna atmıştım ki sol elimi tuttu durdurmak için.

 

"Sakin..." dedi gülümseyerek. "Açlıktan ölmedim, yerim yemeğimi."

 

Elimi dudaklarına götürüp öptü,

 

"Senin beni beklediğin bir eve dönmek güzel olacak."

 

Yine kulaklarıma kadar kızarırken kalp atışım nerdeyse dışardan duyulacak seviyedeydi.

 

Kucağımda ki telefonu işaret etti,

 

"Uyumadan haberleşiriz, kremlerini sürmeyi unutma." dediğinde başımla onaylayıp indim arabadan.

 

"İyi geceler" diledim gözleriyle kabul etti. Ben içeri girdikten sonra arabasının kapıdan ayrıldığını lastik seslerinden anladım.

 

Aradan geçen iki günde yengem kendini çeyiz işlerine verdi. Konak da bir oda hazırladılar bizim için. Bunları Gülhan hanım ile ikisi organize ederken, yengem Zelal'den yaka silkmiş. Evlenen Fatma olmadığı için şükreder olmuştu.

 

Cumartesi günü öğleden sonra konağa geçtik. Songül bizi misafir odalarından birine yönlendirdi. Kuaför gelip saçlarıma şekil verdi. Esma ablam, Fatma hatta Yaren hanım için de saç makyaj yapıldı.

 

Bindallıyı giydirip beni odada yanlız bıraktılar. Kırmızı bindallı ya uygun olsun diye sürdükleri kırmızı ruj ile hiç rahat hissetmesem de alışmaya çalışıyordum.

 

Çantamdan gelen sesle telefonum olduğu aklıma geldi, hâlâ tuhaf geliyordu.

 

"Nasılsın güzelim?" diyen sesi kulağıma doldu.

 

"İyiyim hazırlandım, kınanın başlamasını bekliyorum." dedim aynadaki yansımamı incelerken,

 

"Yanına geliyorum o zaman." deyince elim dudağımın üzerinde kaldı.

 

Hiç bu kadar iddialı çıkmamıştım karşısına, isteme günüm bile bana ait değildi, geri kalan karşılaşmalarımız da alışveriş için olan buluşmalardan ibaretti.

 

"Gel..." dedi dudaklarım benden bağımsız.

 

Telefon kapandı, kısa zaman sonra kapı tıklatıldı, kapıyı açıp bir adım geri çekildim içeri geçmesi için fakat o içeri gelmek için hamle yapmadı.

 

Gözlerine bakınca ilgiyle beni izlediğini gördüm,

 

"Bu güzellik halis mi? Hesna..." dedi ama cümlesini tamamlayamadı. Eli ensesine gitti bu halini ilk defa görüyordum, ne yapacağını bilemiyor gibiydi. Amcamın bile karşısında pustuğu Bekir Ağa o değildi sanki.

 

Bir adım daha çekilip odayı elimle geçmesi için buyur ettim. Başını iki yana sallayarak içeri girdi.

 

Odanın ortasında karşılıklı duruyorduk, eli yanağımı buldu. Yüzüm sanki avuç içi için yaratılmış gibi yerleşti avucunun oyuğuna, baş parmağı yanağımı okşarken,

 

"Konağa ne kadar yakışmışsın, sanki yıllardır eksik olan bir parçayı bulup yerine koymuşum gibi..." dediğinde içim sıcacık oldu. Hoş geldin demenin en güzel şekliydi sanırım. Gülümsedim bende ona sıcak hoş geldinine karşılık sıcacık bir tebessüm sundum.

 

Gözleri dudaklarıma kaydı, alt dudağını dişleri arasına aldı benim gibi gülümserken,

 

"Hesna..." derken parmağı dudağının kenarına kadar ilerledi. "Şükür ki kına kadınlar arasında, yarın sakın bu ruju sürme... İnsana aklını kaybettirirsin sen."

 

Bana diyordu da kendi halinden haberi var mıydı? Takım elbisesini kusursuz taşıyan bedeninden, kirli sakalının daha yakıştığı biçimli çehresinden, yuva gibi içine sığındığım sıcacık ellerinin verdiği histen habersiz gibiydi.

 

" O zaman ben senin kadar şükür edeneyeceğim, o kadınların hepsi seni görecek..." dediğimde gülümsemesi büyüdü. Aldığı karşılığın hoşuna gittiğini saklamadı.

 

"Ben o kalabalıkta bir tek seni görürüm merak etme." dedi dudakları alnıma değmeden hemen önce. Gözlerim huzurla kapandı, bir haftada bu kadar bana karışmış olması garip geliyordu. On gün öncesine kadar sadece adını sohbet aralarında duyduğum adam yarın kocam olacaktı. Şaka gibi...

 

Kokusu kokuma karışırken diğer eli belime yerleşip olduğu yeri belli belirsiz okşadı. O kadar kontrolü davranıyordu ki, her hareketi rahatsız etmekten uzak, hatta beni daha çok ona çeken ipi sıkılaştıran birer düğüm oluyordu. Saçlarımın kokusunu çekti derin bir nefesle... Bende onun kokusundan soluklandığım sırada kapı teklifsiz açıldı,

 

"Hazır mısın gelin hanım?" diyerek içeri dalan sevgili görümcem, bulduğu manzaradan hiç hoşlanmayan yüz ifadesi ile kalakaldı.

 

Bekir'in söylenmelerini duyduğumda kendime gelip uzaklaşmak istedim fakat müstakbel kocam buna izin vermeyip kolunu belime daha sıkı sardı.

 

"Sana kapı çalmayı öğretmedik mi Karacahan kızı?" diye sordu kardeşine.

 

Üzerinde kırmızı elbisesi öyle abartılıydı ki hakkaten avizeye beş kala bir durumdaydı. Yarında beyaz giyecekti sanırım. Gelinle yarışacak bundan da gocunmayacak bir kişilikti.

 

"Burda olduğunu bilmiyordum abi." dedi bozulduğunu saklamadan.

 

"Bundan sonra kapı çalmayı unutma, gördüğün manzara hep bu kadar masum olmayabilir. Psikolojin bozulmasın küçük kardeşim." deyip bana döndü.

 

Bir dakika o neler dedi öyle...

 

"Eğlenmene bak kimseyi de kafana takma." deyip şakağımdam öperek çıktı odadan.

 

Zelal her ne diyecekse kafasından silinmiş gibi boş boş baktı yüzüme, sonra geldiği gibi çekip gitti.

 

Kına eğlencesi başladı, oyunlar oynandı, halaylar çekildi. Kadınlar fısır fısır dedikodu kazanını kaynattı.

 

Başıma kırmızı bir örtü örtüp beni ağlattılar, hiç de zor olmadı. Kınayı getir aney dedikleri anda musluklar otomatik açıldı.

 

Hiç gelemeyecek birini neden çağırıyorlardı. Canımı yakmak için mi?

 

Ben ağlarken yanıma bir sandalye daha konuldu, parmaklarımı sarmalayan eli artık tanıyordum. Ben varım ağlama dercesine sardı elimi. Başım ona döndü hızla, o beni örtüden görmese de ben onu görüyordum. Kulağıma yaklaştı

 

"Ağlama ben varım..." dediğinde daha çok ağladım ama hepsi hüzünden değildi, sevinç göz yaşlarım da karıştı arasına.

 

Benim avuç içlerine onun serçe parmağına kına yakıldı.

 

Yanımdan ayrılırken,

 

"Sana bir Reyhani sözüm olsun ama yarına..." dediğinde hiç ağlamamışım gibi gülümsedim.

 

Devamında kadınlar eğlencenin dibine vururken kurumaya başlayan kına elimi yaktı. Oldum olası kınayla duramazdım zaten. Yengemin elimi yıkatmayacağını bildiğimden bunaldım diyerek içeri geçtim.

 

Songül'ün tarifi ettiği yöne yürüyüp banyoyu sonunda buldum.

 

İçeri geçip kırmızı eldivenleri çıkardım. Kınayı yıkadım, oh ne dünya varmış diyordum ki kapı önünde Zelal'in sesini duydum.

 

"Selma yine çok güzelsin canım." dedi şımarık tavrıyla.

 

"Sağol Zelal sen de yine göz yakıyorsun" diyen kadın laf soksa da bizimkinin umrunda olmadı. Odaklandığı başka şeyler vardı,

 

"Yeni gelininiz yok mu? Derya hanım kınamızı neden şereflendirmedi?" diye sordu.

 

"Elticiğim, eşi Boran Ağayla beraber ailesine el öpmeye gitti. Malum Zeynep'in de düğünü olacak orada bulunmaları daha münasip."

 

"Senin eltin eni sonu ben olacağım Selma, ben o Derya hanımı da arkasına bakmadan kaçırmasını iyi bilirim. Sana tavsiye yanlış tarafda durma, zararlı çıkarsın."

 

"Yanlız Derya'yı fazla hafife alıyorsun, benden küçük bir uyarı o iş sandığın kadar kolay değil." deyip cevabı beklememiş olacak ki topuklu ayakkabı sesi koridoru çınlattı.

 

Banyonun kapısı hışımla zorlanınca, açıp dışarı çıktım. Beni gördüğüne dahada canı sıkılmış olacak omzuna çarparak içeri geçip kapıyı sertçe kapattı.

 

Evli barklı adamdan daha hâlâ ne bekliyordu?

 

Zelal'den uzak durmam gerektiğini hissediyordum da aynı evin için de bunu ne kadar başarabileceğim işte onu bilmiyorum.

  

Evet yeni bölüm bitti diğerine düğün var...

 

Selma'nın iyi zamanları, neden değiştiğini de Hesna'da okuruz artık...

 

Beğeni ve yorumlarınız beni çok mutlu ediyor tekrar teşekkür ederim.

 

⭐⭐⭐ Yıldıza dokunmayı unutmayın ✨❤️🥰

 

Loading...
0%