@zamansizim84
|
Hesna ve Bekir özleyenlere 😍
Hesna'dan
O lanet gündem sonra zaten tatsız tuzsuz olan konak daha da sıkıntılı bir yer olmuştu. Zelal'in gözaltına alınıp tutuklanması ile aile ikiye bölünmüştü. Bekir ve Gülhan anne durumu kabullenirken, Cihan Ağa ve babası bunun bir tuzak olduğuna ölesiye inanıyorlardı.
Vallahi şu kısacık zaman da anladığım tel bir şey varsa ortada bir tuzak varsa ancak Zelal kurmuştur.
Derya hanım en fazla bunu ortaya çıkaracak ortamı elde ettiğinde fırsatı değerlendirmiştir. Zelal'in tutuklanması kadar Cihan abiye ağalıktan el çektirmeleri de büyük sorun oldu. Bekir asla babasının işleriyle ilgilenmeyeceğini söyleyip kenara çekildi. Böyle olunca da Hüseyin Ağa iyice bilendi.
Her sabah kahvaltıda çatal kaşık sesi değilde kılıç kalkan ekibi gösterisi izliyormuşum gibi tabaklara çarpılan çatallar. Öfke ile çatılan kaşlar, umarsızca söylenen sözler...
Ben on yaşıma kadar çok sevgi dolu bir ailede büyümüştüm, amcamlardayken silinmeye yüz tutan anılarım Bekir'in ilgi ve sevgisi ile tekrar gün yüzüne çıkıyordu. Ben nasıl bir ailem olsun istediğimi artık biliyordum ve ilk isteğim de Bekir'in canından kopan bir canı Dünya'ya getirmek. Fikri bile içimi sıcacık yapıyor.
Geçen iki haftalık zamanda Hüseyin Karacahan daha ketum ve sinirli bir adam olmuştu. Ben onun gözünde baba sevgisini sadece Zelal'e karşı görmüştüm. Bekir umrunda değildi de Cihan abiyide çok sevmediğini hissediyor olmak umarım benim kuruntumdu. Babasının bütün iş yükü omuzların da olduğu için inanılmaz bir çalışma temposu vardı. Üstelik çok da takdir gördüğü söylenemez, Hüseyin Karacahan'ın olması gereken buymuş gereğini yapıyor olmanın nesi takdir gerektirir havası benim bile sinirimi bozuyordu. Bekir'e dişi geçmedikçe sırtını yıkılmaz dağ olarak gördüğü küçük oğluna umarsızca yaslıyordu.
Şu onbeş günde Cihan abinin yıkılmaz gibi duran omuzları çökmüş, sadece başı ağrıdığında istediği zencefil çayını rutin içer hâle gelmişti. Korkum o ki faydasını da görmüyordu.
Öğlene doğru konağın kapısında davetsiz misafirler belirdi. Bir yaşlı ı kadın, Bekir yaşlarında belki daha büyük bir erkek, otuzlu yaşların da olduğunu tahmin ettiğim güzel bir kadın ve dört, beş yaşlarında cıvıl cıvıl bir kız çocuğu.
Gülhan anne günlerdir moralsiz olmasına rağmen güler yüzle misafirlerlerini karşıladı,
"Hoş geldin Döne," Dedi yaşlı kadına hitaben.
"Hoşbulduk hanım ağam." dedi itici tonlamasıyla. Kısa boylu tombul sayılabilecek ama yaşına göre oldukça diri görünen bir yapısı vardı. Birbirlerinden çok da haz etmediklerini anlamak için biraz gözlem yeteneği yeterdi.
Gülhan anne usulen yaşlı kadın ile muhatap olduğunu saklamadan, yanında ki genç adama da hoş geldin deyip asıl hedefine döndü.
"Nazlım hoş geldin kızım." Dedi sıcacık bir sesle, peşi sıra tek dizini yere koydu . "Duru'm mu gelmiş, aman ne güzel bir sürpriz yapmış anannesine." Deyip ufaklığa sarıldı.
Ananne mi?
Nazlı bu evin neyi oluyordu ki?
İlk defa görüyordum, belki düğünde de varlardı ama kalabalıkta fark etmemiş olmam normal.
"Hoş bulduk Gülhan anne." dedi genç kadın.
Bir daha tanışamadan Hüseyin Ağa'nın otoriter sesi üst kattan duyuldu,
"Cemil, anneni de al yukarı gelin." Dedi hoş geldiniz demeye gerek duymadan.
Ufaklık korkuyla Gülhan anneye sarıldı,
"Korkma kuzum dede sana kızmadı." Dese de çocuk haklıydı. Ürkütücü bir ortamdadık.
Çağırılan ikili merdivenlere yönelince benimle göz göze gelen kadını inceledim.
Bembeyaz teni, açık kahve hatta kehribar denilecek sarı benekleri olan gözlerini koyu kahve gür kirpikleri gölgeliyordu. Biçimli yüz hatlarını ön plana çıkaran iri dalgalı saçlarına hayran olmuştum. Bu saçların yanın da benimkiler mısır püskülü gibiydi.
"Hoş geldiniz." Dedim tanımasam da sıcak olmaya çalışarak,
Derince bir gülümseme ile karşılık verdi, yanaklarında içe çöken gamzeleri ortaya çıkardı bu hali,
"Hoş bulduk Hesna'cım, düğünde vardık ama tanışmaya fırsat olmadı. Tebrik ederim, çok mutlu olun inşallah." Deyip bir abla sıcaklığında sarıldı.
Aynıyla karşılık verdim,
"Çok sağolun, buyrun." Deyip salona doğru yönlendirdim. Gülhan anne yanında ki küçük arkadaşı ile sohbet ederek önden ilerlemişti bile.
Sıcak salona yerleşince kısa bir hal hatır faslı geçti aramızda peşi sıra Nazlı hanım,
"Yenge Zelal'in durumunu duydum çok üzüldüm." Dedi samimiyetiyle.
"Olacağı buydu Nazlı, ne Hüseyin ağaya ne de Cihan'a laf anlatamadım. Az kaldı ağabeyinin de başını yakacaktı." Dedi Gülhan anne.
"Sen bu işte parmağının olduğuna inanıyor musun?" Diye sordu çekinmeden.
"Yoktur diyemeyecek kadar iyi tanırım kızımı, Şilan uyanık geçinir ama saftır, niye öldürsün Boran'ın karısını. Ne çıkarı olabilir? Tabii Zelal bir vaatle kandırmadıysa." deyip iç çekti Gülhan anne.
"Cihan'a vurgun kız belli de, Gülhan anne aklım almıyor Cihan nasıl böyle bir şey yapar, ya çekip vursalardı?" dedi kardeşi ipin ucundaymışçasına.
Ben ikisini sessizce dinlerken,
"Ah Nazlı'm ah... Zelal senin kadar düşünmez abisini. Aynı babası bencil, kendi için harcamayacağı kimse yoktur o ikisinin."
"Hesna'm, Nazlım benim kızım gibidir. Cemille evlendiğinde daha on sekizindeydi, kayıncalidesi huysuzdur biraz istemedi başlarda. Bir zaman bizde kaldılar, o da senin gibi evin kızı oldu." deyip beni hem aydınlattı, hemde gönlümü aldı.
"Biraz mı huysuzdur, Döne hanım huysuzların padişahıdır. Hiç boşa durumu yumuşatmak için uğraşma Gülhan anne" deyip bana döndü.
"Özetle şöyle ki Hesna'cım, ben bir cahillik edip Cemil ile kaçtım. Kayınvalidem de beni oğluna layık bulmadı istemedi ve bu gerçek geçen onüç yıla, iki çocuk dünyaya getirme rağmen değişmedi. İstenmeyen gelin olarak geldim öylede devam ediyoruz." dedi kabullenmişlikle.
Burukça gülümsedim ne diyeceğimi bilmeyerek elini tutup güç vermek ister gibi sıktım,
"Eşinle mutluysan..." dedim devamında ne diyeceğimi bilmeyerek.
O da burukça gülümsedi, ne diyeceğini bilemedi sanki.
İmdadına kızı Duru yetişti,
"Anne ben acıktım." demesiyle Gülhan anne gülümseyip,
"Söyleyeyim kızlar yemek hazırlasın prensesime." dedi.
Nazlı,
"O yemez herşeyi ben hazırlarım iki dakika." deyip hızlıca mutfağa geçti. Peşinden baktım, kaldım.
Duru, Gülhan anneye köydeki konaklarını, ablasını anlatırken bıcır bıcır bizi de şenlendirmişti. Bu konakta eksik olan şey bu olabilir mi? Çocuk sesi ve neşesi...
Duru sıkılıp avluya çıktığında,
"Ah, Nazlı ah... Bir cahillik insanın ömrünü heder eder mi? Etti ki ne etti." Diyerek dertlendi.
"Çok tatlı bir kadın anne, enerjisi öyle güzel, bayıldım." dedim bende.
"Öyledir, daha da neşeliydi. Bir söyler bin güler kuş gibi şakırdı. Cemil kanadı kırmadı ama uçacak gücünü de çekip aldı elinden. Anasının lafına baka baka kuruttu kızı..." deyip iç çekti.
"Sorun ne tam olarak?" dediğim sırada dışardan Cihan abinin sesi geldi.
Bu saatte eve gelmez daha doğrusu anladığım kadarıyla işlerinden başını kaldıramazdı. Peşi sıra Nazlı hanımın sesini duydum. Gülüşüp konuştuklarında sesleri salona kadar geliyordu. İçimde kıskançlık kol gezdi, Cihan abi niye herkesi seviyordu da bir bana duvar gibiydi. Zelal gideli daha da sessiz ketum biri olmuştu.
Duru'yu salondaki masaya yerleştiren Nazlı hanım,
"Yenge ben Cihan ile terastayım, Duru'ya göz kulak olursun değil mi?" diye sordu.
"Olurum tabii olmam mı? Nazlı konuş aklını başına alsın kızım, hiç ihtimal vermiyor Zelal'in yaptığına. Seni sever sözüne değer verir" dedi sonuna doğru kısık sesle.
Nazlı hanım gözlerini yumarak onayladı onu o iş bende der gibi.
Salondan çıktı, ben iyice buruldum. Bekir ona mesafe koydukça o da benden uzak duruyordu. Hâlbuki ben iki kardeşin arasınsa bir köprü olup bağlarını kuvvetlendirmek istiyordum. Biraz daha oturup çıktım salondan, planım odama geçmekti ama terasta sigara içip sohbet eden ikiliyi görünce iyice yüzüm düştü. Odama doğru adımladığım sırada Hüseyin Karacahan'ın çalışma odasından gelen sesleri duyup duraksadım.
'Kız Hanoğllarının elinde Hüseyin, kim yardım etti? Nerden buldular bilmem ammavelakin bu iş ortaya serilirse sen iki evladından olursun. Eli çabuk tut mahkeneden önce ifadesini değiştirsin." diyen yaşlı kadın ile konuyu anlamaya çalıştım.
Kim Hanoğlu'nun elindeydi?
Diyelim dava ile ilgili niye iki evlattan oluyordu. Konunun ucu Zelal'den başka kime dokunuyordu?
"Bu işi bildiğim halde sustuğumu anlarsa Nazlı bir dakika daha yanımda durmaz. Ben bu işe hep karşıydım, dinlemediniz. Ne yapın edin kokusu çıkmadan kapatın" Diyende Nazlı'nın kocası olsa gerekti.
"Cihan hiç birşey bilmiyor, bilmeyecek. Avukat onu oyalıyor, öğrenirse taş üstünde taş bırakmaz. Bekir'den zaten hayır yok. Bir eksik etek yüzünden sözüme bakan tek oğlumdan olamam." diyense Hüseyin Karacahan'ın ta kendisiydi.
Zelal için dağları deviren ama bir başka kadından, belki genç kızdan eksik etek diye bahsedebilen bu adam midemi bulandırıyordu. Bekir'in babasına olan mesafesini anlıyor hatta az bile buluyordum.
"Ne yapacağız?" dedi yaşlı kadın.
"Beni daha fazla karıştırmayın, ne duymak ne bilmek istemiyorum." diyen genç adamdan sonra adım sesleri yaklaşınca kapıdan uzaklaşıp odama girdim.
Düşüne düşüne akşamı etsem de iplerin ucunu birbirine bağlayamadım. Şahit vardı ve Hanoğlularının elindeydi. Öyle ise gerisi Bayram Ağa ve Derya hanımın kontrolü altında olmalıydı. Korkmaya gerek yoktu belki de.
Cihan abi neyi öğrenince delirecekti? Ondan ne saklıyordular, söylesem bana insnır mıydı? Anasına, abisine inanmamış sana mı inanacak Hesna?
Bekir'in araması ile kendime geldim,
"Güzel karım nasılmış, bugün hiç sesini duyurmadı bana merak ettim." dediğinde gülümsemem tüm yüzüme yayıldı.
"İyiyim kocacım, misafirimiz vardı vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Geliyor musun?" diye sordum.
"Geliyorum, sen beni özlemesen de ben seni özledim." dedi hafifçe tripli.
"Benim seni özlemediğimi nereden biliyorsun?" Diyerek nazlandım hemen.
"Hiç arayıp sormuyorsun hanım ağam olmuyor böyle." diyerek tribine devam etti.
Doğru söylüyordu, hâlâ utangaçlığımı tam atabilmiş değildim. Ya işi gücü varsa, ya zamansız ararsam, üstüne fazla gidersem de benden sıkılırsa... Saçmaydı belki ama düşünmeden edemiyordum. Akşam Bekir karşıma geldiğinde bütün hepsi siliniyor fakat gün içinde aynı fikirler tepeme üşüşüyordu.
Benden ses çıkmayınca o devam etti,
"Bundan sonra gün içinde en az iki kez arayacaksın beni küçük hanım. Yoksa ceza keserim." deyince kıkırdadım.
"Tamam canım arayacağım söz." dedim.
"Hımm... Göreceğiz bakalım, birşey istiyor musun beş dakikaya konaktayım Allah izin verirse." deyince Duru aklıma geldi.
"Halanlar burda, oğluyla gelini de var." dediğimde.
"Döne halamlar mı?" Dedi memnuniyetsizliğini saklamadan.
"Evet, Duru için birşeyler al istersen. Çok tatlı bir kız bayıldım." diyerek konuyu ufaklığa çektim. Hiç çocuklar hakkında konuşmamıştık. Çocuk sever mi? Ne tepki verir bilmiyordum.
"Bak bu akşamı daha çekilebilir yaptı, o küçük cadı var ya hiç öyle bir karış boyuna aldanma bir o kadar da yerin altında var." dedi keyifle.
"Bekliyoruz o zaman Bekir Dayısı." dedim.
"Bekleyin bakalım yengesi." deyip kapattı.
Üstüme çeki düzen verip azıcık makyaj yaptım, dudaklarıma da nemlendirici lipsten sürüp odadan çıktım, avluda ayaklarını Cihan abinin omuzlarından sarkıtmış minik elleri ile kafasına sıkı sıkı tutunmuş avluyu büyük bir keyifle gezen Duru hanımın neşeli kahkahası ile trabzanlara yaslanıp onları izledim.
Cihan abi küçük kızın ellerini iki eline alıp yanlara açarak,
"Uçak olalım mı Duru?" diye sordu.
"Yaçasınnn... Aslan Cihan Dayım!" diye karşılık aldı.
İki elini tuttuğu kızın kollarını yanlara açarak 'vuuuvvvvv' Diyerek hızla koşmaya başladığında Duru'nun kahkahaları tekrar avluyu çınlattı.
Nazlı sırtında bir şalla omzunu kolona yaslamış onları izliyordu. Ama gözlerinde derin bir hüzün vardı.
Ben ona dalmışken büyük kapıdan konağa Bekir girdi.
Cihan abi de tam o yöne doğru koşturuyor olunca Duru hanımla göz göze geldiler.
"Bekiy Dayıııı" Diyerek sevinçle şakıdı.
"Oooo... Prenses sen ne kadar büyümüşsün görmeyeli." dedi abartılı bir tonlama ile Cihan abiye doğru yürüdü. " Baksana bana bile tepeden bakıyorsun." deyince Duru,
"Bekiy Dayı göymüyon mu Cihan Dayımın omjuna çıktım. Yoksa nasıl çenden uzun oluyum akıllım!" dediğinde hepimiz güldük.
"Aaaa... Ben senin o Cihan dayını görmezden gelmeye alışmışım ondan oldu pardon." deyip kardeşine de lafı çaktı. "Gel bakayım birazda ben gezdireyim seni "deyip tek hamlede Cihan abinin omuzlarından alıp kendi omzuna kız kaçıranlar gibi attı Duru'yu.
Cihan abiye selam vermeden geçti yanından, Nazlı'ya küçük bir baş selamı verip "hoş geldiniz." dedi.
O da başıyla aldı selamını, Cihan abiyle olan samimiyeti Bekir ile yoktu belli ki.
Duru ile avlu da koşturmaya başladılar,
"Kurtlu peynir satıyorum alam yok mu?" Diyerek satıcılar gibi seslenmesiyle,
"Yaaa ben kuytlu deyilimmm!" Diye cırladı küçük kız.
Onların bu halini aşkla izledim, omzundan kucağına çekti, sol kolu ile sabitleyip gıdıklamaya başladığında neşeli sesleri tüm konağı sarmıştı. Nazlı'ya değdi bakışlatım yine aynı hüzünle izliyordu. Fakat beni izleyen de biri vardı Cihan abi hafif bir tebessüm ile Duru ve Bekir'i seyredişimi izliyordu. Utançla yanaklarım kızardı, hemen merdivenlere yönelip mutfağa kaçtım.
Yemekler yenildi, çaylar içildi. Misafirleri yolcu edip odamıza çekildik. Daha içeri iki adım atmıştım ki belinden yakalanıp gıdıklanmam bir oldu.
"Ay... Bekir dur napıyorsun?" desemde gıdıkladıkça katılacak hale gelmiştim.
Kaçmaya çalışırken sırtım duvarla buluştu, soluk soluğa kaldığım için inip kalkan göğüs kafesim Bekir'in sert göğsüne çarpıp geri dönüyordu.
"Bebeğimi seviyorum... Duru'yu oynatırken pek imrenerek izliyordum kıskandın sandım." dedi çapkın bir gülüşle.
"Yok artık küçücük çocuğu mu kıskanayım." dedim burnumu havaya dikerek.
O ise burnunu boynuma sürdü içimi titretecek yavaşlıkta,
"Hım..." Erkeksi ve boğuk çıkan sesi "niye öyle dikkatli izledin o zaman?" deyince sessiz kaldım.
Kendini bana bastırdı biraz daha,
"Yoksa çocuklarımızı ve beni mi hayal ediyordun?"
Sertçe yutkundum, evet tam da öyle yapıyordum ama itiraf etmesi zordu.
Boynumu talan eden dudakları cevap bekler gibi,
"Hımmm?" ladı.
Boğuk sesi ve baskısı ile bir inilti koptu dudağımdan tutamadım, hoşuna gitti bu halim kendini tekrar bastırdı bedenime.
"Ah... Bekir." dedim omuzlarına tutunarak. Dizlerimin dermanı çekiliyordu yaptıları karşısında.
Omuzlarındaki ellerimi tek eline alıp başımın üzerinde sabitledi, bir eli eteğimin altından yukarı doğru süzüldü.
Boynum geriye doğru düşerken ona teslim olmuştum.
Dakikalar sonra sırtım yatakla buluştu, peşi sıra kıyafetlerimiz saçıldı etrafa.
Tamam hep sevgisini hissediyordum, hem günlük hayatta hem de sevişirken ama bugün başkaydı. Her zerresi benim için yanıyordu sanki, beni de tutuşturması uzun sürmedi tek vücut olduk, beraber yükseldik, uçtuk, beraber düştük. Tekrar tekrar devam etti bu döngü... Yorgun bedenlerimiz sabah güneşini selamladığında,
"Gidelim bu konaktan Hesna, çocuklarımız olsun. Kendi ailemizi kuralım, sevgiyle çoğalalım. Huzurla büyütelim istemez misin?" Diye sordu göğsünde yatırdığı bana.
İkimizde aynı hayali kurmuştuk tek farkla ben bu konağı yuva yapmak istiyordum o ise burdan ümidini çoktan kesmişti.
"Gitmesek olmaz mı? Burayı yuva yapsak çocuklarımızın neşesi burayı şeneltse?" diye sordum.
Saçımı okşadı usulca,
"Sen istiyorsan deneriz bu buz tutmuş duvarları ısıtmayı ama zor Hesna'm" dedi.
"Deneyelim ben Gülhan anneyi, Cihan abiyi bırakmak istemiyorum." dediğimde.
"Sende kötü kraldan ümidi kesmişsin." diyerek saçlarımı öptü ama benim uykuya çekilen bedenim daha fazla direnemedi.
Ertesi gün işe gitmedi, kahvaltımızı da odaya isteyince karşı çıksam da engel olamadım. Hediye getirdiği sofrayı kurup çıkarken birbirimize gülümsedik. Onlar utandırmasa utanmıştım.
Bekir yanında ki sandalyeyi iyice yakınına çekip beni oturttu,
" Sen aşağıda doğru düzgün yemiyorsun Hesna, kuş kadar yediğin onu da sana bakan var mı diye gözeterek yiyorsun." Deyince elimde ki lokma ile kalakaldım.
Doğru yıllardır çekinerek yediğim iöin bir elim varsa, bir elim varmıyordu yemeğe. Arada Hüseyin Ağa'nın onaylamaz bakışlarını da hissedince olan iştahım da kaçıyordu. Sesim çıkmayınca,
"Madem burda kalmak istiyorsun, benim aklımı arkada bırakmayacaksın küçük hanım. Kendi evinde misafir gibi parmak ucunda gezmeyeceksin. Konağın yardımcı kızlarından utanmayacaksın. Onlar sana hizmet etmek için oldukça dolgun bir maaş alıyorlar ve senin aksine kendi evlerinde olmadıkları kadar rahatlar." Deyip tereyağı ve bal sürdüğü ekmeği ısrırmam için dudaklarıma dayadı.
Cevap yada itiraz beklemiyordu, tespitini yapmış çözümü anlatıp gerisini bana bırakıyordu. İlk lokmayı onun elinden yedim, önümdeki tabağa bıraktı yarım kalan dilimi. Bir lokma kendi yediyse iki lokma bana yedirdi.
Biraz karnım doyunca dün çalışma odasında konuşulanlara kulak misafiri olduğum aklıma düştü. Bekir'e anlattım kapı dinlemiş gibi olsam da sonuçta konu önemliydi.
Sessizce dinledi beni, bir sigara yakıp sakallarını karıştırarak içti,
"Tanık Hanoğlu'nun elindeyse ne Bayram Ağa tedbiri elden bırakır, ne de oğlanlar. Derya hanımı hiç söylemiyorum bile. Ordan yana korkun yok da, Cihan'ın duyunca delireceği kısmı merak ettim. Kesin haberi olmadan adı iş yaptılar Hesna. Bizimki Zelal'e düşkündür falan tamam ama başka bir kadının mağdur edildiğini duyarsa razı olmaz." Dedi.
"Ne yapacağız? Kızı bulup ifadesini değiştirmek istiyorlar." Diye sordum.
"Bayram ağayı katili bulmaktan çok Devran'ı aklamaya mecbur bıraktılar. Kim katil sorusu sorulmadı, Devran bu işi nasıl yapar? Diye konuşuldu ilk zamanlar. Şimdi ipin ucu eline geçmiş daha bırakmaz hiç biri korkma bulamaz bizimkiler." Deyince dşycek sözüm kalmadı.
"Ben müsait bir zamanda Bora ile konuşayım, Cihan ile ilgili ne var ne yok öğreneyim. Hele dönsün de, Avukat hanım peşinde koşturuyor bizim oğlanı." dedi keyifle.
"Ben gitsem sen peşime koşmaz mısın?" Diye sordum biraz bozularak.
"Kapında bile yatarım güzelim de marifet o değil. Marifet kapıda yatıp af dşkeyecek kadar kalp kırmamak. Allah beni senin kalbini kırmaktan korusun." deyince sıcacık oldum.
Yanağına kocaman bir öpücük kondurdum belki ilk defa hiç çekinmeden içimden geldiği gibi.
Hoşuna gitti, diğer yanağını gösterdi eliyle,
"Buraya da alayım bir tane küöşk hanım küser yoksa." deyince o yanağını da öptüm. Geri çekilecekken dudaklarıma kapandı.
Soluksuz kalınca bu kez göğsüne çekti bedenimi, dudakları alnımı buldu,
"Ha şöyle tapulu kocanın tadını çıkar hanım ağam." dedi şakayla karışık.
Kollarımı beline sardım iyice sokuldum. Öyle ya tapusuyla benimdi, kime neydi.
Yeni bölüm isteyen arkadaşlardan bol bol yorum bekliyorum ❤️
|
0% |