@zamansizim84
|
Zelfi'den
Cihan Karacahan'ın yüzüne korkmadan çarptığım tokadın bir eşi de benim yüzüme çırpılmıştı sanki. Bu karşılaşmayı çok kurmuştum kafamda, yakasına yapışıp hesap sorduğumu hayal ederdim ve her hayalimde onun pişkinliği ve umursamaz hali karşısında yüzüne tükürmek istediğim bir anda kesilirdi hayalimin fişi. Niye mi? Yüzüne tükürdüğüm anda beni bu dünyadan silecek bir güce sahip olduğunu yıllarca beynime dantel gibi işlediler de ondan.
O yüzündeki boş bakış, bana karşı sakin kalmak için çabası ve üstüne tanımak ister gibi yüzümde dolaşan bal rengi gözler hiç aklımın ucundan geçmemişti. O gözler herşeyden habersizdi gördüm ama kabul etmek istemiyorum. O da beni gibi kurban olabilir fakat benim hesap soracak ondan başka kimsem yok. Her fırsatta yakasına yapışıp yüzüne nefretimi haykıracağım.
Ela hanımın,
"Zelfi'cim iyi misin?" demesiyle kendime geldim.
"İyiyim Ela hanım, sadece bu adamla hesaplaşmayı hep hayal etmiştim, hafifledim sanki." dediğim de Derya abla,
"Yanlız senin durumundan gerçekten habersizdi sanırım. Yani şimdiye kadar yaptığı hiç birşeyi inkar ettiğini görmedim. Zelal'in aksine kartlarını açık oynayan bir tarafı var. Başına silah dayalıyken Boran'a meydan okudu yine yan çizmedi." dedi. Dışarda meydan okuyup rezil etsede hak perest tavrı tam bir hukukçuya yakışır cinstendi.
Dudak büktüm usulca,
" Bana da habersizmiş gibi geldi ama hiç de pişman değilim Derya abla. Kız kardeşinin elinde oyuncak olmasaydı." dediğimde haklılığım karşısında sessiz kaldılar.
Ayşe'nin derdi ise bambaşkaydı,
"Murat kapıda ama ağamlara da haber versemiydik." dedi endişesini belli ederek.
"Korkma güzelim zarar vermek isteselerdi burayı tercih etmezlerdi. Göz dağı vermek isterken kendisi ibretlik oldu" deyip kıkırdadı Derya abla.
Sonrasında ise olay benim kontrolümde değildi, beni koltuğa oturtup,
"Bu güzel kıza beline kadar uzanan dalga dalga saçlar yapıyoruz, öyle ki şampuan reklamı gibi gören bir daha dönüp bakacak." dediğinde karşı çıkmak için ağzımı açmıştım ki o devam etti,
"Kaynak işi uzun sürer o arada cilt bakımı yapmamız mümkün mü? Zamanı en verimli şekilde kullanalım lütfen. Hatta güneş lekeleri için yapılacak bir uygulamanız varsa ilk seeansına bugün başlıyalım." Dediğinde adamın gözünde resmen dolar işaretleri döndü.
"Tabii Derya hanım, genç hanımı bambaşka bir güzellikte uğurlayacağımıza emin olabilirsiniz." deyip beni takmadan elemanlarına yöneldi.
Saçlarında yer yer boya paketleri olan Ela hanım,
"Derya vallahi aklımı okudun arkadaşım." Deyip benim omzumu patpatlayıp kıkırdayarak yerine geçti.
Fırsat bu fırsat,
"Derya abla biraz abartmadık mı?" Diyebildim.
"Yooo... Hiç de abartmadım ama istersen abartabilirim." deyince sesim içime kaçtı. Daha ne yaptıracaktı acaba?
Ben susunca yanağımdan kibarca makas aldı,
"Aferin böyle abla sözü dinle." Deyip kendi saçlarının derdine düştü.
Hayır güneş gibi parlıyordu daha ne yapacaktı acaba?
Yazık Boran Ağa'ma adamın divane olduğu kadar var...
Saatlerimiz güzellik salonun da geçti hatta bir yüzüme taktıklatı ışıklı maskenin süresinin dolmasını bekletken koltukta uyuyakalmıştım.
Güneş batmaya meylettiğinde aynanın karşısında bir kadın vardı ama bu ben değildim, hakkikaten şampuan reklamlarından fırlamış gibi dalga dalga saçlarım, tek seansta geçmesi mümkün olmasa da kapatıcı ile saklanmış güneş lekelerim, makyajın etkisi ile ışıldayan koyu kahve gözlerimle kendime bile yabancıydım.
Ben kendimi izleyedurayım arkamda Derya abla belirdi,
"Derya abla bu ben miyim?" dedim titreyen sesimle "Ben... Ben güzel olmuşum."
"Sen zaten güzelsin canım benim. Biz sadece biraz rutuş yaptık, yarın da alışverişe çıkarız. Benim de eşyalarımın çoğu Nevşehir'e kaldı. Kız kıza alışveriş keyfi yaparız." dediğin de Ela hanım
"Sen ne güzel ekibi kurmuşsun vallahi kıskandım ama..." diyerek sitem etti.
"Sen de katıl bize savcı hanım, hep iş, hep iş olmaz." dedi.
"Bakalım, yarın zor ama sözüm olsun, çıkarız bir gün." Diyerek onlarda aralarında sözleştiler.
Benim talihim gerçekten dönmüş olmalıydı, talih kuşu diye birşey varsa o da kesin Derya ablaya benziyordur.
Dışarı çıktığımız da gelirken yanımız da olan korumaların birbirini dürtmesi ile hem öz güvenim tazelendi hem de utanca karışık bir korku gelip yüreğime oturdu.
Arabaya geçeceğimiz sırada Boran Ağa'mın jipi gelip önümüzde durdu, arabasından inip karısının şakağından öptü hasretle,
"Bu ne güzellik hanım ağam." dedi etraftakileri zerre umursamadan. Gülümseyerek izledim bu hallerini Ayşe haklı galiba bu aşk bitse bende aşka inancımı sorgulardım.
Ben onları izlerken varlığını fark etmediğim Devran Ağa,
"Zelfi? Vallahi tanıyamadım bir an." dediğin de mahcupca başımı eğsem de bu iltifatlar kendimi iyi hissettirmişti.
Onlar savcı hanımı da alıp yemeğe geçtiklerinde bizde konağa dönebilmiştik. Korktuğumun aksine ne Gülümser abla ne de Rojda yokluğumuza ses et etmişlerdi.
Derya ablanın otoriter olmasına gerek yoktu, sınırlarını insanlara göre belirliyordu ve Rojda bu çizgiyi hak ettiğinin farkındaydı.
Ertesi sabah Ayşe kıkırdayarak mutfağa girince hepimizin ilgisi ona döndü,
"Gülümser abla Boran ağamlar kahvaltılarını odalarına istiyorlar." deyince Gülümser abla da,
"İsterler tabii daha çiçeği burnunda onlar, başlarına gelmedik kalmadı. Eviliğin tadını çıkaracak zamanları mı oldu?" diyerek büyükçe bir sofraya kahvaltı hazırlamaya başladı.
"Allah bozmasın, vallahi nazara geliyorlar. Zeynep babanneye desekte bir kurşun falan mı döktürse?" diye fikir yürüttü favori çiftine birşey olacak diye ödü kopan kardeşim.
Rojda, "Aslında Selma hanımla karşılaşmak istemiyor ağam, ettiği terbiyesizlik unutulacak gibi değil. Bakma Tuğra'nın hatrına ses etmiyor kimse." Diyerek yerinde bir tespitte bulundu.
Hepimiz sessiz kaldık burdan sonra, mahkeme gününe az kalmıştı ama Selma denen kadının Devran Ağa'nın yakasından düşmeye hiç niyeti yok gibiydi.
Ertesi gün bize alışveriş sözünü unutmamış Derya ablanın rüzgarıyla kendimizi çarşıda bulduk ama bu kez Rojda da bizimleydi. Hepimize baştan ayağa gardrop dizen kadını ne yapsak durduramadık. Beraber çarşı pazar gezdik, yemek yeyip kahve keyfi yaptık. Hayatımda hiç bu kadar bana ait bir günüm olmamıştı.
Alışverişte bolca pantolon aldım, kendimi elbise yada etekle savunmasız hissediyordum. Sanki her an üstüme çullanılacakmış da ne kadar engel oluşturursam o kadar iyiymiş gibi.
Psikolojim hiç iyi değildi, her gece çığlıklarla uyanıyordum aslında ama Yakup'un yıllarca kapattığı ağzımı kendim kapatmış olarak uyandığım için, aslında kendi sesimde boğuluyordum. Ayşe bazen sıçrayışlarımı fark etse de çoğunu sezdirmeden atlatıyordum.
Aldıklarımızı Ayşe'nin odasında ki dolaba zar zor sığdırdığımızda bir çocuğun bayram sabahı mutluluğu vardı gözlerinde.
Ben yanındaydım, ablası, annesi, sırdaşı, arkadaşı bendim...
Aradan geçen bir kaç haftada Devran Ağa'nın mahkemesi sonuçlanmış Tuğra velayeti babasına verilmiş olmasına rağmen annesi ile yaşayacağı bir evde ayrı bir düzen kurulmuştu.
Selma hanım konaktan uzaklaşınca Derya abla daha rahat hareket eder oldu. Sofralar neşe ile kurulup kaldırılıyor, hanımlar sohbet muhabbet kahvelerini içiyor ortam oldukça güzeldi.
"Abla salona üç sade kahve yapıp götürür müsün?" diyen Ayşe'yi onaylayıp makinanın başına geçtim.
Elimde kahveler ile salona girdiğim de Zeynep babannenin sözü üstüne denk gelmiş oldum,
"Siz Türkan ile gidin Dilber, o Arjin'in ağzının ayarı yoktur densiz söz edip Derya'yı üzmesin." diyordu.
Dilber hanım hafif tebessüm etti, yıllardır buz haline alıştığım için tuhaf geliyordu bana,
"Derya da lafın altında kalır ya... Bin pişman eder Arjin'i." dedi memnuniyetle.
"Lafın altında kalmaz ama illaki üzülür tadı kaçar, millet başlamış şimdiden çocuk da çocuk diye. Sanki onlara neyse?" diyerek sinirini belli etti Zeynep babanne.
Türkan hanım,
"Annem doğru diyor Dilber, kızı boşa kurtlar sofrasına sürmeyelim, daha evliliklerini yaşayamadı çocuklar." Diyerek kayınvalidesine hak verdi.
Dilber hanım, "O da doğru, zaten Arjin'in de İstanbul'da doğmuş çocuğa mevlit yapması ayrı tiyatro. Ne Canan umrunda işin aslı, ne de doğan bebek." diyerek kahvesinden bir yudum aldı.
Zeynep babanne, "Narin boşadı ya Miran'ı göya ona nispet yapıyor. Yazık bebek yoğun bakımdaymış zaten yaşar mı o bile meçhul." diyerek üzüntüyle konuştuğunda salondan çıktım.
Mardin işte kaynıyordu yine...
✨✨✨✨✨
Konağa geleli iki aya yaklaşmıştı, Derya abla ile alışverişe gittiğimiz günden hariç, bir kere de güneş lekelerim için dışarı çıkmıştım ama etrafımızda koruma ordusu vardı sanki. Derya abla kendi için olduğunu söylese de ben Karacahan'ların peşinde olacağını tahmin edecek kadar onları tanıyordum. Bir kaç kere Murat'ın Derya ablaya gizliden malûmat verdiğini de duydum.
Zaten dışarda gözüm yoktu mahkeme görülüp cezalarını buluna kadar okul da olmasa olurdu. Zaten ilk dönem bitmişti çoktan.
Derya abla kendi evinde Ela hanımı ağırlamak istediğini söyleyip bizden yardım isteyince uça uça kabul ettik. Sabahtan yine küçük bir koruma ordusuyla Boran Ağam ve Derya ablanın aşk yuvasına geldik.
Ev avlusundan itibaren şahaneydi, Ayşe ile ağzımız açık kalmış her detayına hayranlıkla bakıyorduk.
Bizim şokumuzu içten bir gülümsemeyle izleyen Derya abla,
"İlk görünce bende böyle oldum kızlar, ben yukarda üzerimi değişip geliyorum, ev sizin kafanıza göre takılın" deyip üst kata yöneldi,
Ayşe, "Abla ben bu eve aşık olsam Murat'a ihanet etmiş sayılmam değil mi? Sonuçta farklı kulvardalar." Deyince kahkahamı tutamadım.
" İhanet olmazda, adam sana böyle ev alamayacağına göre aşkını içinde yaşasan iyi olur." dedim takılarak.
"Ayy ama şömine de var baksana yaaa." dedi yine aşkını içinde tutamayarak.
"Gel hadi gel, mutfağa bakalım işimiz orda sonuçta." dememle şömineyle olan aşkını yarım bırakıp yarı açık mutfağa adımladı.
"Ablaaa... Ada muftak mı o? Hem ada var, hem konak muftağı gibi bir tarafı." deyip benim de görüyor olduğumu unutarak devam etti.
Abla yanda bir ev daha var orası ne ki?" Dedi camdan bakarak.
Yanına gidip bende baktım içinde olduğumuz evin minyatürü gibiydi, daha minnak, daha sıcak duruyordu.
"Ne bileyim gülüm, Derya ablaya sor." dediğim sırada Murat alışveriş torbaları ile mutfağa girdi ama Ayşe fark etmedi,
"Bizim hiç kendi evimiz, kendi mutfağımız olmayacak ki?" Deyip iç çektiğinde hâlâ camdan bakıyordu.
Muratla göz göze geldik ama diyecek bir şey yoktu, Ayşe de böyle bir ev istiyor değildi zaten, fakat bu çalışma şekliyle evlilik hayatları ancak konakta iki kişilik bir odadan öteye olmazdı.
Murat burukça baktı yan eve dalmış hayaller kuran kardeşime, bana sus işareti yapıp Ayşe onu fark etmeden çıktı, kapıya çıktığı gibi de bir sigara yaktığını görebildim.
İnsanın sevdiğine istediği basit hayatı bile verememesi zordu, Murat'ın elinden gelen buydu ki işini hakkıyla yaptığını Boran Ağa'nın bir tek ona güvenmesinden anlıyordum. Ama bu konakta ve her daim onlarla yaşamak zorundalığını da beraberinde getiriyordu.
Derya ablanın aşağı gelmesiyle konu dağıldı. Üçümüz üç koldan yemek hazırlıklarına giriştik.
Fakat içli köfte aramızda küçük bir krize sebep oldu,
"Ayyy Derya abla düşünce gücüyle açamazsın, bak tekrar gösteriyorum." diyen Ayşe'nin öğretmen olarak sabrı biraz kıttı.
Eline çocukluktan beri aldığı bulgurlu hamuru açıp içini doldurarak kapattı. Öyle hızlı yapıyordu ki sanki Derya abla öğrenmesin ister gibiydi. İçten içe mutfağı onunla bile paylaşmak istemiyor olabilirdi. Tam bir küçük çocuk gibi...
Elinde ki hamurla kalan kadına,
"Derya abla biz yaparız sen zeytinyağlılara bi bak, mezelere başla istersen akşama çok kalmadı soğusunlar." deyip ikisi arasında ki gerilimi bitirdim.
Beni onaylayıp mezelere başlayan Derya abla mutfak işinde becerikli bir kadındı aslında, sadece içli köfte başka bir boyuttu. O da zorlamadan vazgeçmişti.
Ayşe aşkını daha fazla içinde tutamamış olacak,
"Derya abla bu ev ne kadar güzelmiş, senin burası dururken konakta ne işin var? Benim böyle evim olsa sokağa çıkmam." diyerek ilanı aşk etti.
Eee Derya hanım bu içli köftenin intikamını almasa olmaz tabii, bana göz kırpıp,
"Yaaa aslında ben de bir an önce buraya geçmek istiyorum da, ev çok büyük tek başıma çekip çeviremem. Boran'a söyledim bana güvenilir birilerini bul diye. Bakalım içime sinerse, sizi konakta bırakıp buraya kaçmayı planlıyorum." deyince Ayşe elinde yuvarladığı içli köfte ile adeta donakaldı.
Benim gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdığımın bile farkında olmadan başını Avukat hanıma çevirdiğin de, o elindeki közlenmiş biberleri doğramaya devam etsede intikamını da alacak gibiydi,
" Zelfi şu yanda ki ev var ya onu da çalışanlar için yapmışlar, kutu gibi çok güzel sanki bu evin minyatürü." Demesiyle bende taşlar hızla yerine oturdu.
Oyuna ortak olmasam olmazdı,
"Eee Boran ağam Murat'ı ayırmaz yanından, siz taşınınca o da mı taşınacak?" dedim saf ayağına yatarak.
Ayşe'nin yüzü iyiden iyiye düşerken,
"Yok canım Murat, Bayram ağamı bırakmaz." diyerek kendini teselli eden haline bıyık altından gülsekte ses etmedik.
Onun düşüncelere daldığını fark edip biraz o halde bıraktım hak etmişti,
"Derya abla..." dedim çekinsem de içimde tutamayarak.
"Efendim güzelim." dedi, elindeki yoğurtlu salatayı servis tabağına alırken.
"Devran ağam, pek mutlu bu aralar yaa." Diyerek girdim söze Derya abladan kaçar mı?
Asla...
İmalı bir "Ee..." döküldü dudaklarından, bende açık oynamakta mahsur görmedim,
"Bu mutluluğun Ela hanımla alakası olabilir mi? Çok beğeniyorum ben savcı hanımı, Devran Ağamın yanına da gönlüme de yakışır." Dedim.
Bana kısa bir bakış attı ,
"Yani... Bir şeyler var da adını koyamıyorlar gibi. Bende burda bir yemek yiyelim ortam olsun diyerek yola çıktım. İkisinin ortak alanı yok, biri akşama kadar adliyede. Diğeri desen şirkete mi koşsun, Tuğra'ya mı koşsun? Türkan yengem yanlız kaldı onunla mı ilgilensin? Bin parçaya bölüyor kendini. Devran'ın yeri ben de çok ayrıdır, mutlu olsun isterim."
Devran Ağanın da onu kız kardeş gibi sayıp, sevdiğini görmemek için kör yada Selma hanım gibi kötü niyetli olmak lazımdı.
Derya ablanın çalan telefonun sesiyle sohbetimiz bölündü,
" Efendim Mardin'in en yakışıklısı." diyerek açtı telefonu. Karşıdan ses gelmemiş olacak ki kıkırdadı.
Biraz dinledi karşıyı, o mutfaktan çıkmaya gerek görmeyince biz de mecburen kulak misafiri olduk.
"Ne yapayım kocacım, evimdeyim, keyfin yerinde. Akşama sevdiğim insanları ağırlamak için hazırlık yapıyorum. Ayyy çok heyecanlıyımmm." diye şakıdı.
"Yok birtanem herşeyimiz var. İlk misafirlerimi ağırlamak için sabırsızım sadece. Bekliyorum gecikmeyin." deyip kapattı.
Kapattı ama yüzünde kocaman bir gülümseme asılı kaldı, sevilmek böyle birşey miydi? İnsanı kendi kendine bile güldüren...
Tutamadım kendimi, "Derya abla, sen çok seviyorsun ağamı, sesini duyunca bile gözlerin ışıldıyor. Keşke en başından sen olsaydın hayatında ne Boran ağam bu kadar üzülseydi, ne de ben o adamın eline düşseydim." dedim neşeli tutmaya çalıştığım sesim beni yarı yolda bıraktı ne yazık ki.
"Zelfi, ben de çok isterdim birbirimize bu kadar geç kalmayalım ama hayatta yaşadığımız hiçbirşey boşuna değil, belki hepimiz çok üzüldük ama bak ben Boran'a kavuştum. Allah ayırmasın bir daha asla bırakmam. Senin de önünde güzel yıllar olacak yaşadığın kötü günleri unutacaksın." deyip yanıma gidip sarıldı. " Her gecenin sabahı var canımın içi"
Titrek bir nefesi içime çektim,
"Erkek denilen yaratıktan nefret ettim ben Derya abla, tek isteğim okuyup dik durmak. Kimseye muhtaç olmadan, hatta ihtiyacı olanın elinden tutarak ayakta kalabilmek." Dedim açık açık.
"Sen Allah'tan güzel şeyler dile, o isterse herşey güzel olur." deyip inanarak sırtımı sıvazladı.
Sessiz kaldık hepimiz elimizdeki işe odaklandık.
Çok geçmeden Boran ve Devran Ağa geldi. Derya abla onları karşılarken mutfaktan salonun yarısı göründüğü için görebiliyorduk.
Ne olduğunu anlamadan Derya ablanın tiz çığlığını duyunca refleksle mutfağın kapısına geldik,
"Boran ne yapıyorsun?" dese de karısını kucaklamış merdivenleri çıkan Boran Ağa'nın umurunda değildi.
"Ne... Merdivenleri böyle çıkıyorduk yanlış mı hatırlıyorum?" dediğini duyunca kıkırtımıza engel olamasakta içiri geçtik yeniden, peşimiz sıra Derya ablanın
"Kızlara rezil olduk sayende." deyişini duydum.
" Görsünler, ağaları senin için nasıl deli oluyor." Diyen Boran ağamla ise ne düşüneceğimi bilemedim o an.
Deli olsa da incitmeden seviyordu ki Derya abla bu kadar mutlu, kucağında korkusuzdu.
Midemi yoklayan bulantı hissine engel olmaya çalıştım. Benim yaşadığım şeyle onların arasında geçenlerin uzaktan yakından ilgisi olmadığını biliyorum ama bu bilgi midemin bulunmasına engel olmuyor maalesef.
Derya abla çok geçmeden aşağı inmiş,
"Devran nerede?" diye sordu.
Elindeki tabağı masaya bırakan Ayşe,
"Kapıdalar Derya abla, Murat ile konuşuyorlardı." Deyince Murat'ın halini merak edip Derya ablanın peşi sıra çıkıp onlara baktım.
Murat bugün kaçıncı sigarasını içiyordu acaba, Derya ablayı görünce hemen atıp ayakkabısının ucuyla söndürdü.
Devran ağa da onun bu hâliyle geleni fark edip,
"Bir şey mi oldu Derya?" Diye sordu.
"Yooo Ela geliyormuş da ona bakayım dedim." Diyen kadın ise tam bir efsaneydi.
Devran ağa heyecanla kıpırdanmasını gülümseyerek izledi, peşi sıra elindeki anahtarı Murat'a uzattı.
Murat boş bakışlarla bir ona bir de elindeki anahtarlığa baktı,
" Bu ne Derya hanım?" dedi şaşkınca,
Yanda ki evi işaret etti,
"Biz uzun vadede burda kalmayı düşünüyoruz. Eğer siz de isterseniz Ayşe ile evlenince bu eve taşınırsınız diye düşündük." Deyip devam etti,
"Gelin hanımında fikrini alıp, bize kararınızı söylersiniz." dediğin de Murat'ın gülümsemesi içten ama buruktu.
"Siz ne derseniz, biz onu yaparız Derya Hanım." dedi mahcupça.
"Hayır Murat, konakta kalmak istersen orda da kalabilirsiniz. Bizim ki bir teklif sadece." diyen kadın kimseyi hiç birşeye mecbur etmeyi sevmiyordu. Emrivakileri vardı ama asla nazını geçirmek sınırını aşmıyordu.
"Ben ne ağamı, ne de sizi bırakmam." Diyen Murat ise Derya ablaya yürekten saygı duyuyordu. Bunun ağasının hanımı olmasıyla ilgisi olmadığını açıkça görüyordum.
"Ayşe'yi, başka yardımcı arıyorum diye kandırdım. Sen de devam ettirmek istesen..." deyip göz kırptı, Murat da erkeksi bir kahkaha atıp,
"Bunu söylediğiniz iyi oldu." dediğin de Ela hanımın arabası bahçeye girdi. Bende gönül rahatlığıyla içeri geçtim.
Keyifli bir akşam oldu tabii ki gencenin huzuru Selma hanım tarafından profesyonelce sabote edilene kadar.
Gecenin kalanı tatsız geçerken Murat bizi konağa getirdi.
İki gün konak kendi rutininde devam ederken cuma akşamı bütün ahali düğüne gitti. Ama kapıda bir koruma ordusu vardı yinede.
Emin oldum ki Karacahanlar hâlâ peşimde, Ayşe erkenden uyuyunca bir kupa çay alıp bahçedeki sedire oturdum. Saat geç olmasına rağmen düğün ahalisi gelmeyince merak etsem de aramaya cesaret edemedim. Saat biri geçmişti ki Murat girdi kapıdan,
O da beni görmesi ile şaşırsa da, yorgun bedenini sedire bıraktı,
"Ayşe uyuyor de nolur." dedi yalvarır gibi.
"Uyuyorda, senin bu halin ne Ağamlar nerde?" dedim sakin olmaya çalışarak.
Masaya dirseklerini dayayıp, başını ellerinin arasına aldı,
"Derya hanım merdivenlerden düştü, hepsi hastanede. Başını kötü çarptı hayati tehlihesi var." Dedi bir çırpıda.
"Hiiii..." dedim iki elimde korkuyla ağzıma kapandı. "Ne diyorsun Murat sen?" diyebildim.
"Daha kötüsü de var." Dedi.
Daha ne olacaktı?
Kadın canıyla cebelleşiyordu... "Hamileymiş, bebek düşmesin diye uğraşıyor doktorlar ama boşa çaba gibi." dedi ümitsizle. " Çok kötü düştü Zelfi ne Devran Ağam yetişebildi ne ben."
"Siz ne alaka Boran ağam yanında değil miydi?" Dedim anlamaya çalışarak.
" Boran ağam aradı beni yanından ayrılma diye, dışardaydım. Hemen içeri girdim merdivenlerin başında gördüm. Ben yanına gidemeden Selma hanım merdivenlerden itti." Dedi pişmanlıkla.
"Ne!... Nasıl Selma hanım itti, kafayı mı yemiş bu kadın?" deyip ellerimi Derya ablamın hatırası saçlarıma daldırıp çekiştirdim.
"Delirmiş başka açıklaması yok. Sen ağama kıyafet hazırla getir. Yıktı tüm hastaneyi sakinleştirici ile zor durdurdular. Uyuyor uyanasıya geri gitmem lazım." Dedi.
"Murat senin suçun yok biliyorsun değil mi?" dedim yıkılmış haline üzülerek.
"Derya hanımın yeri çok ayrıdır bende Zelfi, gözüne bakar derdini görür. Gördüğü hiç bir derde de kayıtsız kaldığını görmedim. Şurda kaç aydır bizimle bak hepimizde yeri başka. Yetişmem lazımdı, o tutunacak bir yer arayıp çırpınırken orda olmam lazımdı." Deyince teselli edecek sözüm kalmadı.
Haklıydı hem de çok...
Gelen günlerin bize güzellik getirmesine dua ederek Boran ağam için ayrı, Derya abla için ayrı çanta hazırlayıp verdim.
Allah onu bize ve Mardin'e bağışlasın diye dua ederek sabahı ettim.
Evet bir güne iki bölüm yazan yazara alkış👏🏻👏🏻👏🏻
Hesna'yı sevenleri mutlu ettik madem bu bölümde Zelfi bekleyenlere.
Yavaş gidiyoruz hepiniz Cihan ile yollar birleşsin istiyorsunuz biliyorum ama zamanı var, Zelfimiz çok yaralı, çok yorgun. Cihan'ın daha geçmesi gereken sınavları var... |
0% |