Yeni Üyelik
27.
Bölüm

25. Bölüm

@zamansizim84

Yazarın anlatımıyla,

 

Yanında ki hemşirenin ilerlettiği taşınabilir ultrason cihazı ile hastasının odasına ilerliyordu Ülkü...

 

Bir kaç gün öncesine kadar acımasız bir ön yargı ile eleştirdiği ama düğün gecesi kıskançlık damarını kabartacak kadar hayranlıkla izlediği kadının odasına doktoru sıfatıyla gidiyor olmak garip bir histi.

 

Mirza'yı en son o gece görmüştü, geçen iki gecenin birini hastanede diğerini ise güvenilir bulduğu bir otelde geçirmişti. Kocasının gözlerden uzakta dans eden aşık bir çiftten bu kadar irite olmasını sindiremiyordu. Oysa romantik bir adamla evlenmişti, şu ağalık mevzusu başlarına örülene kadar her günleri birbirinden aşk dolu, her geceleri birbirinden ateşliydi.

 

Adam bilmediği bir rolün içinde bocalarken, kadın var gücü ile direniyor. Derinliğini bilmediği suyun kendini boğmasının korkusuyla tutunduğu adamı ya çok sıkıp boğuyor, ya da ona hiç güvenmeyip konfor alanından çıkmak istemiyordu.

 

Mirza'nın araflı halleri kadının korkularından kocasına sığınmasına en büyük engeldi.

 

Düşünceleri ile öyle boğulmuştu ki hemşire odaya yönelmese ilerleyip gidecekti, nereye gittiğini bilmeden...

 

Müsade isteyip odaya girdiklerinde kalabalık beklediği odada Boran ve Derya'yı başbaşa bulmak şaşırtmıştı.

 

Hamile bir aşiret geliniydi o... Kocasından başka kimsenin olmaması geçen gece izlediği aile tablosuna yakışmamıştı. Sol yanında ki şeytanın vesvesesi hazırdı 'Onlarda göründüğü gibi mutlu değiller, burda kimse mutlu değil. İnanma...'

 

Aklını karıştıran düşüncelerden sıyrılıp, doktor olarak ettiği yemine tutundu, herhangi bir hastadan farklı davranmamalıydı, tüm anne adaylarına sunmaktan asla sakınmadığı en gerçek gülümsemesini sunarak,

 

"Merhaba Derya hanım, ben kadın doğum uzmanı Çiğdem Ülkü Aladağ." dedi.

 

"Merhaba Çiğdem Hanım memnun oldum." diyen Derya da en az onun kadar samimi gülümsemesi ile karşılık verdi.

 

"Nasıl hissediyorsunuz?" Diye sorduğunda karşısında ki kadın mavi gözlerinde okuyamadığı bir ifade ile dudak büktü,

 

"Bedenim mi yoksa, aklım mı daha zor durum da bilmiyorum."

 

Ülkü beklemediği cevap ile kaşlarını çattı,

 

"Kafanız neden karışık, bebeği istemiyor muydunuz?" diye sordu. Belki istemediği birşeye mecbur bırakılıyordu, kendisi dirense de bu kadın direnememiş olabilirdi. Aşkı gözünü kör edip işi gücü bıraktığına göre...

 

Ülkü kafasında kuradursun şaşırtıcı cevap sessizce dinleyen Boran Ağa'dan geldi,

 

"Çiğdem Hanım eşim son on aylık zaman dilimini hatırlamıyor." Diyerek eşinin özel durumunu anlatan adam sanki iki gündür hastanenin altını üstüne getirmemiş gibi sakindi. Acilin bekleme salonunu yıkıp geçmiş iğneyle zor zaptedilmişti. Hastanelerde en çok gündem dedikoduydu ve Boran Ağa sağolsun meraklısına bolca malzeme vermişti.

 

Ülkü'nün kaşları biraz daha çatılırken,

 

"Sizi hatırlıyor ama değil mi?" dedi parmağı ile Boran'ı işaret ederek.

 

Derya,

 

"Biz o zaman tanışmıyorduk..." dedi anlaşılmak isteyerek.

 

"Anladım." dese de Ülkü'nün içi burkulmuştu, duyduğu durumun zorluğunu sorguladığı ifadesinden belliydi. "Peki Derya hanım, kazadan önce hamilelik şüphesi yaşadı mı? Adet döngüsünde düzensizlik var mıydı?" diyerek mecburen Boran'a döndü.

 

"Kazanın olduğu gün regli olduğunu söylemişti." dediğin de,

 

"Hımmm, bazen bebek tutunurken kanama görülebilir. Anne adaylarımız genellikle bu durumu regli kanaması ile karıştırabiliyor." deyip hemşire hanıma döndü. "Ultrason ile bebeğin durumuna bakalım."

 

Muayene sırasında ikisinin de heyecanı belliydi ama biri aşık olduğu kadına nasıl yaklaşacağını bilmeyen bir adam, diğeri kafası karışık üstüne hormonları dalgalı bir anne adayıydı. Bebeğinin babasını hatırlamıyor olması da cabası...

 

"İşte küçük yaramaz tam da burada" diyen Ülkü başını çevirdiğinde eşinin elini tutmuş meraklı gözlerle ekrana bakan adamın buruk sevincine tanık oldu.

 

"Tahminen dört buçuk beş haftalık, gördüğüm kadarıyla anneyle bağını kuvvetlendirmiş. Fakat önümüzdeki iki hafta kritik olacaktır. Çok dikkatli olmanız gerekecek. Zaruri ihtiyaçlar dışında sürekli istirahat edecek, ani hareketlerden kaçınacaksınız. Uzun sürecek araba yolculukları hassas gebeliklerde tehlikelidir." diyerek rutin uyarılarını yaptığında,

 

" Uçak yolculuğu yapabilir miyim? " sorusunu beklemiyordu.

 

Ülkü'nün bakışı kısa süre Boran'a değse de, hastasına odaklanması uzun sürmedi.

 

" Uçak korkunuz yoksa ve yolculuk uzun sürmeyecekse olabilir." Derken esas kendi kafası karışıktı.

 

Hamile halinde gitmesine asla izin verilmezdi, e bu sayede Derya hanımın da Mardin aşkı acıklı bir sonla da olsa biterdi.

 

Nitekim Derya hanım başka sorular sorarken Boran Ağa mevzudan çok uzak düşüncelere dalmış gitmişti. Fakat karısının elini de bırakmadığı dikkatinden kaçmadı...

 

Servisteki diğer hastalarını da kontrol edip odasına döndüğünde telefonunda Mirza'nın aramasını gördü ama geri dönmeden çekmeceye bıraktı. O gece peşinden gelmemesi söylediklerinin arkasında olduğuna delildi ki, Ülkü öylesi sığ bir adamla yol yürüyebileceğini sanmıyordu.

 

Kocasının bu hale gelişine ise asla aklı ermiyordu.

 

Bilgisayarına odaklandığı sırada odanın kapısı tıklatıldı, gözlerini ekrandan ayırmadan,

 

"Gelin..." diye seslendi.

 

"Doktor hanım müsaitseniz beş dakikanızı ayırabilir misiniz?" diyen adam Boran Ağa'nın ta kendisiydi.

 

Hah... Dedi içinden yol izni vermeyeyim diye bana ricacı olacak. Başka türlü o kadını nasıl burda tutabilir ki?

 

Düşünceleri böyle olsa da kibarca buyur etti derdini dinlemek için can attığı adamı,

 

"Tabii buyrun lütfen." Diyerek karşındaki sandalyeyi işaret etti.

 

Üzerinde ki eşofman takımı ile ağalıktan çok uzak bir hali olsa da , ağırlığı olan biriydi Boran,

 

"Doktor hanım öğrendiğim kadarıyla Aladağlardan Mirza'nın eşiymişsiniz. Açıkçası derdimi daha rahat anlayabileceğinizi düşündüğüm için geldim." demesiyle Ülkü aklında ki senaryoyu onayladı.

 

Karısını burda tutmak için ondan destek isteyecek olmalıydı.

 

"Konu neydi Boran Bey?" derken bu adamı süründürmekten keyif almanın peşindeydi.

 

Boran derin bir nefes alıp verdi,

 

"Biliyorsunuzdur buralarda çocuk sahibi olmak iki kişlik bir mevzu değildir, hele de ortada aşiretler ve ağalık mevzu bahis ise." Deyip geriye yaslandı, "Sizden ricam Derya'nın hamileliğini Aladağ konağında kimseye duyurmamanız. Eşim kötü bir dönem geçiriyor ve ailesinin desteğine her zamankinden daha çok ihtiyacı var. Sorunsuzca Nevşehir'e gitmesi için hamile olduğunu kime bilmese iyi olur. Zaten hafızası ile ilgili sorun düzelirse soluğu Mardin de alır ama bu hâliyle yıpranmasını asla istemem." Diyerek Ülkü'yü ters köşe yaptığından habersiz derdini anlattı.

 

Boş boş göz kırpıştırdığını bir iki saniye sonra fark edebilen kadın,

 

"Tabii..." diyebildi biraz kafasını toplayınca " İsterseniz yolculuk yapmasının riskli olabileceğini söyleyelim, sizde zor durumda kalmamış olursunuz?" diyerek zarf atmaktan da geri durmadı.

 

"Yok hayır."Dedi Boran düşünmeye bile gerek duymadan "Yalandan nefret eder Derya. Ailesinin yanına gitmek isterse gider ben bunu engellemek derdinde değilim. O iyi olsun... Onlar iyi olsun bana yeter." diyen adam düşüncelerinde fazlasıyla samimi duruyordu.

 

Kendini tutamadı Ülkü,

 

"Haddimi aşıyorsam kusura bakmayın ama Derya hanım Mardin'e geri dönmek istemezse ne yapmayı düşünüyorsunuz?" Dedi merakına yenilerek.

    

Boran gülümsedi ama buruktu,

 

"O benim için nasıl gemileri yaktıysa bende onun için yakar giderim doktor hanım. Yeterki beni hatırlayıp yanında istesin." dedi tüm içtenliği ile.

 

Bu cevapta Ülkü'yü yıkmaya yetti, Derya'nın yaptığı fedakarlığı içten içe enayilik olarak görüyordu çünkü...

 

'Ya biz aşık bir çift değiliz yada onların yaşadığı bizim aklımızı aşacak kadar farklı' diye düşünerek iç geçirdi.

 

"Merak etmeyin Boran Bey, eşinizin durumu hastane dışına çıkmayacak." diyerek garanti verdiği adamı uğurladı.

    

 

**********

 

Mutfaktaki küçük masaya dirseğini dayayıp elini başına destek yapmıştı Zelfi...

 

Geçen son üç gün kabus gibiydi, geç saatte Murat'ın getirdiği haberden sonra o dualara sığınmıştı. Ayşe ise göz yaşlarına...

 

Aralarında fark buydu iki kardeşin, Zelfi gücü yeterse düzeltir yetmezse dua eder. Ayşe ilk göz yaşlarına sığınır sonra sorun hala çözülmediyse sorumluluk alır yada almak zorunda kalırdı.

 

Korkuları Derya'nın canıyken bir de hamile olduğunu öğrenmek içlerini yakmıştı. Ailesi Nevşehir'den gelmiş konak dolmuş taşmışsa da Derya olmayınca bomboştu sanki.

 

Her zaman gülen yüzü ile neşe saçan kadın, hastaneden döndüğünde salonda bile çok durmamış odasına çekilmişti. Abisi ve ailesi konuşurken duyduğu kadarıyla memlekete dönmek istiyordu. Boran Ağa'nın bitik halini saklamak çabası izleyeni bile yoracak kadar üzücüydü.

 

Dilber hanım mutfağa girip sevdiği çorbayı kendi elleriyle yaptığında tüm konak ahalisi şaşkındı. Buzlar kraliçesinin soğuğunu kıracak kadar sıcaktı Derya ama yemek götürdüğünde Zelfi'nin saçlarına iltifat edip yabancı gibi çekinerek sofraya bakmasıyla Boran Ağa'nın halini daha iyi anlamıştı. Çok tanıdık ama bir o kadar da yabancıydı. Tek teselli bebeğin annesine sıkı sıkı tutunmuş olmasıydı.

 

Fakat ailesini tanıdıkça Derya'nın güzel ruhunun tesadüf olmadığını da anlamıştı. Abisi, kardeşi ve hatta babası bile Boran Ağa'yı teselli etmeye çalışıyordu ve hiçbiri Mardin'den gitmesine taraftar değildi. Oysa böyle bir durumda alıp giderler diye korkmuşlardı, ne de olsa merdivenlerden düşmesinin sebebi Dervan'ın eski karısı ve bir zamanlar bu konağın iki gelininden biriydi.

 

Aynen söyledikleri gibi de ertesi gün memleketlerine dönerken Derya hanımı yalvaran bakışlarına rağmen burda kalmaya ikna etmişlerdi.

 

Geçen bir haftaya yakın zamanda konağa ve eşine alışır gibi olmuştu ki bir gece bağrış sesine uyandılar, odalarının duvarlarını aşacak kadar yüksek sesle konuşan kadın delirmiş gibiydi.

 

Kapıyı çarpıp taş merdivenleri öfke ile inerken gözünün kimseyi görmediği çok açıktı, büyük kapıya yürüdüğü sıra kimsenin cesaret edemediğine Bayram Ağa'nın cesareti vardı fakat şüphesiz duyacağını bilse diyeceğini yutardı.

 

"Derya kızım nereye gidiyorsun? Dur konuşalım sorun neyse çaresi bulunur." Dediğinde kararlılıkla attığı adımlar anlık duraksayıp devam etti tam çıkıp gideceğini düşündüğümüz sırada hışımla geri dönüp,

 

"Nasıl bir çare bulacaksın Bayram amca? Bu kez neyle tehdit edeceksin? Madem çare buluyordum, oğlun beni defalarca kovarken neredeydin?" Diye çıkıştığında Bayram Ağa'nın yüzü bembeyaz oldu.

 

Aralarında öyle güzel bir ilişki vardı abartısız baba kız gibiydiler.

 

"Kızım ben..." dediğinde sözünü tamamlayamadı,

 

"Bana kızım demeyin, bundan sonra olacaklardan Boran ağa kadar sizde sorumlusunuz." Deyip kapıyı da aşıp avludan çıktığında Boran Ağa'da merdivenleri hızla inip peşi sıra çıktı.

 

Kalan konak ahalisi soğuğa rağmen avluda sedirlere yığıldı. Devran ağa ise orta sinirle volta atıyordu,

 

"Bitmiyor..." dedi öfke ile yükseldi "Benim kardeşimin imtihanı bitmiyor." elleri saçlarına gitti öfke ile karıştırdı.

 

"Devran oğlum sen bari yapma." dedi Bayram Ağa kimseyi teselli edecek hali yoktu sanki.

 

Devran Ağa ise sakinleşmek şöyle dursun daha da yükseldi,

 

"Bu kaçıncı yıkım amca, sebebi ben olmuşken yapma deme. En mutlu olacakları zamanları şimdi... Yaşadıklarına bak."

 

"Senin suçun değil oğlum, bir suç varsa o da benim, doğru dedi Derya zamanında Boran'ın önünde duramadım kırdı döktü emanetinin kalbini... Esas ben büyük risk aldım, görünen o ki babalığın hakkını da veremedim." Deyip ayaklanıp çalışma odasına çıktı.

   

Herkes usul usul odalarına çekilince avluda Zelfi, Ayşe ve Murat kaldı... Ayşe'nin başı Murat'ın omuzuna düştü ondan cesaret alan adam da sevdiğinin elini tutup kocağına çekti. Karşısında ki aşk kuşlarına bakıp iç çekti Zelfi,

 

"Belki Boran ağam ikna edip getirir Derya ablayı..."

 

Murat başını olumsuz anlamda salladı usulca,

 

"Ben o gidişi biliyorum, kolayına dönmez. Aynı yıkımı tekrar yaşadı kadın..." dedi olaylara en yakından şahit olmuş biri olarak.

 

"Deme öyle..." diye mırıldandı Ayşe.

 

Sessizliği dinlediler beraber, Zelfi onların birleşmiş ellerine takılı kaldı Ayşe uyuklayınca Murat göğsüne çekse de elini bırakmamış, sevgiyle sarmıştı sevdasını.

 

Birinin elini tutup güven içinde uyumak... Ne büyük lükstü yaşamayan bilemezdi yokluğunun sızısını... Elini tutan tek el bir şeref yoksununun eliydi, kendini savunmasına engel olmak için kimi zaman başının üstünde sabitler kimi zaman geri kıvırarak hareketlerini sınırlardı. Midesinin bulanadığını hissedip yutkunarak bastırmaya çalıştı sırada Devran Ağa merdivenlerde göründü. Murat toparlanmaya çalışınca Ayşe de uyandı mecbur.

 

Kulağında telefona odaklanmış karşıyı dinlese de Murat'a oturmasını işaret etmeyi ihmal etmemişti.

 

"Tamam kardeşim sen nasıl dersen öyle olsun." deyip kapattı telefonu.

 

Sedir de yanlarına oturunca Murat'tan bir sigara alıp yaktı halbuki bırakalı yıllar olmuştu.

 

"Nevşehir'e dönecekmiş... " sigarayı küllükte çevirirken Boran'dan aldığı haber dilinden döküldü.

 

Daha çıt çıkmadı, herkes kendi içine çekildi... Sigarasını bitiren Devran da düşmüş omuzlarla odasına çekildi.

 

Kimsenin gözüne uyku girmese de sabah kahvatı telaşı bir rutin halinde hazırlandı. Bayram Ağa çalılma odasında bir bardak çayını içti, artık o sofraya oturmayı yüreğinin kaldırmadığı gerçeğinin farkındaydı. Tadı tuzu yine kaçmıştı konağın...

 

Öğle saatlerinde Devran Ağa mutfağa girince alışık olmadıkları bu ziyaretle muftak çalışanları birbirine baktı, onun gözleri de Ayşe'yi buldu,

 

"Ne kadar yemek varsa iki kişilik hazırlayın." Deyip Zelfi'ye döndü "Derya gitmemiş kendi evlerine geçmişler, yanında kalsan olur mu?" dedi rica ile.

 

Şaşkınlığa sevinç karıştı, Ayşe hemen yemekleri saklama kaplarına doldururken Zelfi en içten gülümsemesi ile onayladı Devran'ı.

Hazırlanıp yola çıktıklarında sessiz bir yolculuk yapıyorlardı fakat genç adamın sık sık dikiz aynasına takılan bakışları Zelfi'nin dikkatinden kaçmadı.

 

"Peşimdeler değil mi?" dedi Devran'ı şaşırartarak.

 

Direksiyondaki elleri sıkılaşan adam,

 

"Korkma Zelfi sana yaklaşmalarına müsade etmeyiz." diyerek kızı rahatlatmaya çalıştı.

 

"Korkmuyorum ağam, buraya kadar gelmek için ne kadar çabaladım bir ben bilirim. Beni korkutacakları ne kalmış ki elimde..." deyip başını cama çevirdi. Ayşe artık güvendeydi, ne Bayram Ağa elini üzerinden çekerdi ne de Murat zarar gelmesine müsaade ederdi. Kardeşinden yana içi rahattı, kendinden yana da kaybedecek bir şeyi kalmamıştı.

 

*************

 

Hesna elindeki teste bakarken yutkunmasına engel olamadı, çubuğun üzerinde ki iki çift kırmızı çizgiyi içi kıpır kıpır olarak kabullendi. Yüzüne yayılan gülümsemeye engel olamazken, mutlu haberi konak böylesine huzursuzken almış olmak kalbine battı.

 

O düğün gecesi olanlardan sonra Hüseyin ağa ve Bekir büyük kavga etmiş arada ki ipler kopma noktasına gelmişti. Gülhan annenin araya girmesiyle ortalık durulsa da gerilim dinmemişti. Konakta herkes diken üstündeyken Hüseyin Karacahan'ın onaylamaz, aşağılayıcı bakışları Hesna'yı savunmazsız yakaladığı her anda kendini gösterir olmuştu.

 

Test çubuğunu çekmecenin köşesine sakladı, önümüzde ki hafta sevgililer günü olduğu için güzel bir sürpriz hazırlamak için hayaller kurmaya başladığında yüzünde silemediği tebessümü asılı kalmıştı.

 

Hüseyin Karacahan cephesinde ise işler karıştıkça karışıyordu, Bekir'in meydan okurcasına Hanoğluları ile halaya durması, karısının da Derya'ya uyup onlara katılması 'suçsuzuz, haksızlığa uğradık' savına büyük darbe vurmuştu. Üstüne Cihan'ı da daha fazla dosyadan uzak tutamayacağı için şehir dışında sorun çıkartırıp başından savuşturmuştu.

 

Cihan bu işin iç yüzünü çözmeden o Derya denen kadını susturmanın bir yolu olmalıydı.

 

Gerekirse yıllardır sakladığı sırrı silah olarak ortaya koyar ama bu suçtan kızını sıyırmanın yolunu bulurdu.

 

 

 

 

Evet.....

   

Cihan gerçeklere kavuşmadan önceki son bölümdü, bundan sonrası bol aksiyon...

 

Bakalım bizi neler bekliyor...

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🥰

 

    

    

 

    

 

 

     

 

Loading...
0%