Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@zamansizim84


Gece kınadan yorgunlukla döndük,


Bekir beni eve bırakıp kınalı avucumu öperek,


"Bu gece bu evde son gecen, yarından itibaren yeni bir sayfa açacağız ikimiz için." dediğinde gülümsedim.


"İyi ki beni buldun." dediğimde tekrar avuç içimi öptü.


"iyi geceler gelin hanım..." dedi göz kırparak.


"iyi geceler damat bey..." deyip indim arabadan. Yüzümde aptal bir sırıtışla eve yürüdüm. Son gecem olan eve, hiç bir zaman ait olmadığım eve.


Duşumu alıp kendimi yatağa bıraktım. Yorgunlukla kapandı gözlerim.


Sabah gözlerimi açtığımda saat onu geçmişti. Bu kadar uyumazdım ki ben, zaten uyuyacak olsam da kimse bu saate kadar müsade etmezdi.


Elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Esma abla, Yaren'e kahvaltı ettiriyordu. Beni görünce,


"Oooo... Uyandın mı prenses?" deyip sandalyeyi işaret etti. "Otur da kahvaltını et birazdan kuaför gelir."


Ne ara doldurduğunu anlamadığım çayı önüme bıraktı.


"Niye seslemediniz abla bu saate kadar uyunur mu?" dedim çatalımı batırdığım salatalığı ağzıma atarken,


"Eee bu gece ağan seni uyutmaz diye prim verdik, kötü mü ettik." deyince ağzındaki lokma boğazıma kaçtı.


"Anne niye uyutmayacak ağa teyzemi?" diye soran Yaren de cabasıydı.


Esma abla sırtıma vurup, önüme su koydu, bir yandan da kızının yanında devirdiği çamı düzeltmeye çalışıyordu.


"Ayyy ben bu kızın büyüdüğünü hep unutuyorum yaaa... Annecim, insan ilk defa kaldığı yerde yerini yadırgar ya onu demek istedim."


Peki Yaren bunu yer miydi? Sanmam ama ablam bi şekilde yutturdu.


Kızını postalayıp,


"Ablacım" dedi şefkatli sesiyle "Herşey çok hızlı oldu, şaka bir yana alıştın mı Bekir'e. Aynı yatağa girmek kolay değil..."


Kulaklarım bile yanıyordu şuan,


"Bekir'den korkmuyorum abla ama..." Deyip devam edemedim.


Bana yaklaşınca bile kalbim ağzımda atıyor ilerisinde heyecanım korkuya dönüşür mü bilemiyordum.


"Seni incitecek birine benzemiyor ablacım, illa ki her genç kız korkar. Kendini şartlama, akışa bırak." dedi kolumu okşayarak.


Ben kahvaltımı bitirmiştim ki kuaför geldi saçımı makyajımı yaptı, Esma ablam ve Songül gelinliği giymeme yardım ettiler. Aynada kendime bakıyordum ki,


"Ayyy konaktan çıkmış konvoy, yüz elli araba saydım diyor kızlar. Geliyorlar hadi salona geçelim." dedi bu kız benden de heyecanlıydı.


Salona geçtiğimizde yengem elindeki kırmızı kardeş kuşağı ile bekliyordu ama amcam ortada yoktu.


"Ben nişanı at dedim atmadı, kuşağını bağlamam diyor... İkna edemedim Hesna." derken yengem gerçekten üzgündü.


"Önemli değil yenge, canı sağolsun." dedim ama kimsesizlik kalbime ok gibi saplandı. Babam anam başımda olsa böyle mi olurdu.


Babam yanında olsa kuşağımı bağlar 'Allah mesut etsin' deyip bunu en büyük duası olarak dudaklarından döker ve kuşağı tekrar başka bir dua için çözerdi...


O kuşak belime tekrar dolandığında, bir evladın evliliği ile aileye katılan yeni üyenin kabulü olurdu 'Allah ayırmasın' deyip Bekir'i ailemize kabul ederdi ve kuşağı son kez çözer...


Üçüncüde son kez bağlayıp en içten duasıyla 'Allah yuvanızı bozmasın' deyip alnımdan öper sarılırdı. Baban yoksa, kardeşin yoksa böyle boynun bükülürdü.


Amcam canımı nasıl yakacağını iyi biliyor, beni kimsesizliğimden vuruyordu.


"Ben bağlayı vereyim usül yerini bulsun." diyerek bana yaklaşan yengemi durdurdum.


"Bağlamayın bütün Mardin görsün benim kimsemin olmadığını" dedim ama genzim alev alev yanıyordu, gözlerim akmak için sızım sızım sızlıyordu.


Çok geçmeden korna sesleri duyuldu peşi sıra davullar zurnalar...


Sanki o tokmak kalbimi dövüyordu, her vuruşu içimi dağlıyordu. Herkes kapıya çıktı, salonda ben, yengem, Esma ablam kaldık, başıma kırmızı duvağıda öten yengem,


"Hakkını helal et Hesna." dedi. Sesinde pişmanlığı seziyordum ama çok geçti. Ben kin gütmezdim hakkım ona helaldi ama bunu bilmesine gerek yoktu. Sustum, her yaptıklarına sustuğum gibi buna da sustum.


Bekir, yanında Cihan Ağa ile salona girdi, başımı öne eğdim. Kuşaksız gelin olmaz buralarda, kimsen yoksa Ağa gelir bağlar kuşağını, çıkarır evinden. Ama ben kimseli kimsesiz olduğum için böyle başım öne düşüyordu.


Kısa sessizliğin ardından,


"Yakup Ağa nerde?" diye sordu ama sesinin tonundan salon buz kesti.


Uzayan sessizlikten ne cevap aldı bilmiyorum ama benim başımı kaldırıp yüzüne bakacak gücün yoktu. Ağlamamak için harcıyordum tüm enejimi.


Bir kaç adımda yanıma geldi, yanak içlerimi ısırdım. Tam önünde durunca,


"Hesna bana bak, başını eğme." dedi. Gözümden kurtulan bir damla yaşla başımı kaldırdım.


Elini yengeme doğru uzattı, o an fark ettim elindeki kuşakla hâlâ bir ümit amcamı beklediğini.


Gözlerimi göremiyordu ama tam da gözlerimin içine bakıyordu, kuşağı belime doladı,


"Allah bizi mesut etsin." diye fısıldadı.


Kızımızı kurdele parçasını çözüp tekrar bağladı,


"Allah bizi ayırmasın." diye fısıldadı bu kez... Babamın ruhunun huzur bulduğunu hissettim. Annemin göz yaşlarının mutluluktan aktığını...


Kısık ama güçlü bir "Amin" döküldü dudaklarımdan.


Çözüp son kez bağladı,


"Allah yuvamızı bozmasın" diye fısıldadı kuşağa düğün atarken.


İkimizden aynı anda bir "Amin..." döküldü ortaya...


"Bir daha başını eğmeyeceksin Hesna... Ben oldukça izin vermem..."


Başımla onayladım, sesim çıkacak gibi değildi. Benden yana içi rahatlamış olacak ki, yengeme döndü,


"Kocanı çağır, söyle ağası çağırıyor." dediğinde sesiyle irkilmedim desem yalan olur.


Bu adamın birden başka biri gibi konuşmasına alışamayacağıma eminim.


Yengemin korkuyla irkildiğini fark ettim, çıkıp bir zaman sonra yanında amcamla beraber içeri girdi, Bekir amcama döndü yavaşça iki adım yaklaşıp elini amcamın kalbinin üstüne vurdu,


"Yakup efendi, bu saatten sonra Hesna'nın babası da, kardeşi de, kocası da benim. Bir daha senin kapına ayak basmayacak. Sen de bizim kapımıza ayak basmayacaksın. Bundan sonra hiçbir Karacahan sana bir bardak su vermeyecek." deyince amcamın başı korkuyla kalktı. Bu iflası demekti... Bekir onun infazını veriyordu aslında.


"Ağam" dediği anda elini kaldırıp susturdu.


"Düğünümüze de gelmeyeceksin!" deyip kolunu bana uzattı. Sanki biraz evvel esip gürleyen o değilmiş gibi,


"Hadi Hesna..." dedi sakinliğine hayret ettiğim ses tonuyla.


Kolunda çıktım evim olmayan evimin kapısından başımı çevirip amcama bakmadım, arabaya bindiğimizde artık ağlamamak için sebebim yoktu. Sessiz başlayan göz yaşlarıma hıçkırıklarım eşlik etti.


"Bu onlar için son ağlayışın Hesna bir daha seni üzemeyecekler." Elimi tutup iki avucunun arasına aldı, "içini dök rahatla ama onlar için üzülme." Dedi elimin üzerinden öperek.


Konağa vardığımızda biraz durulmuştum, Bekir arabadan inip bana elini uzattı.


Ayağım yere bastığı an zılgıt seslerini silah sesleri takip etti. Yer yerinden oynuyordu adeta. Ben hiç böyle düğünlere gitmediğim için ancak Fatma'nın anlattıkları vardı aklımda.


Gülhan hanım elinde bir testi ile geldi, elini öpüp alnına koydum duvak müsade ettiği kadar.


"Hoş geldin güzel kızım." dedi anne sıcaklığı ile,


"Hoş buldum anne." dedim ilk defa memnuniyetle kıvrıldı dudakları.


Bekir benim herşeyimse, ben de onun olan herşeyi sayıp, sever sahiplenirim. Elindeki testiyi uzattı,


"Kır da bereketinle gel konağımıza Hesna'm" dedi.


Havaya kaldırdığım testiyi dış kapının önünü kaplayan arnavut kaldırımına bıraktım.


Etrafa saçılan şeker ve paraları çocuklar kapıştı.


İçeri geçtik büyük bir salonda Hüseyin ağa karşıladı bizi. Elini öptük,


"Hayırlı olsun, hoş geldin kızım." dedi ama eşi kadar samimi değildi. Yada ben öyle hissettim.


Yerdeki minderlere oturduk. Karşımıza imam efendi oturdu, evlilikle ilgili nasihatler verdi. Dualar okudu,


"Kızım mehir olarak ne istersin?" diye sordu. Aklıma bile gelmeyen konuyla boş boş baktım etrafa. Benden ses çıkmayınca,


"Şirketimin yüzde elli hissesini veriyorum." diyen Bekirle salonda uğultu başladı.


"Oğlum..." dedi Hüseyin Karacahan arkadan,


"Kimse karışmasın, kendi çabamla kazandığımdan, alın terimden veriyorum. Baba malından değil." deyip susturdu onları.


Peşi sıra birbirimizi eş olarak kabul ettiğimizi üçer kez tekrar ettik.


Hocayla beraber herkes çıkınca salonda ikimiz kaldığımız da kalbim göğüs kafesimi öyle dövüyordu ki Bekir'in duyduğuna eminim.


Elimden tutup ayağa kaldırdı, karşısında kısa kalan boyum yüzünden başımı biraz kaldırıp yüzünü görmeye çalıştım.


Duvağı yavaşça kaldırıp geriye bırakarak bana yardımcı oldu.


Ağladığım için bozulmuş makyajımla kötü görünüyor olmalıydım yada en hafif tabirle komik.


Göz altlarımı sildi baş parmakları ile,


"Hiç bu kadar güzel bir panda görmemiştim." dediğinde gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Rezillik...


İki gözümün üzerinden öpüp başımı göğsüne yasladı. Kolları bedenimi sımsıkı kuşattı. Günlerdir bunu bekliyormuş gibi...


"Hoş geldin ömrüne..." dedi içimi titreterek.


"Hoş buldum." dedim sığındığım kuytudan.


Saçlarımın üzerine bir öpücük kondurdu,


"Makyajını temizleyelim de benim güzel pandamı kimseler görmesin. Bana özel o panda." dediğinde kıkırdadım olduğum yerde.


"Ne gülüyorsun hatun...? Nasıl tatlı olduğundan haberin yok tabii..." dedi oyununu devam ettirerek.


Benden ayrılıp alnımı öptü duvağı tekrar kapatıp Songül'ü çağırdı.


"Seni bekliyorum gelin hanım gitmemiz gereken önemli bir yer var. Gecikmeyelim..." dedi beni Songül'e teslim ederken.


Kına için geldiğimizde kullandığım odaya çıktık, Songül'ün yardımıyla akan makyajı temizleyip, tazeledim.


Tekrar salona gitmek için merdivenlere yöneldiğimde aşağıda beni beklediğini gördüm.


Son iki basamağa ulaştığımda elini uzattı, onun elinden tutarak indim merdivenleri. Parmaklarımızı birbirine kenetleyip çıktı konaktan, nereye gidiyorduk ki birazdan düğün başlayacaktı.


Eski dar sokaklardan ana yola çıktık, kısa bir zaman sonra nereye gittiğimizi anlamıştım. Mezarlığın önünde duran araba ile bakışlarımı ona çevirdim,


Gözlerimle teşekkür ettim, gözleri ile kabul etti. Bildiğim yolları gelinliğimle yürüyüp hayalen kuşağımı bağlayan babama kurtarıcımı götürdüm.


Duamızı ettik, mezarları kuru otlar ile doluydu, Sadece Kurban Bayramı arifesinde getirirdi amcam beni buraya, senede bir gün su döküp dua edeni olan garip mezarına dönmüştü soğuk mermerler.


Daldığım düşünceden mezarlara su döken Bekir ile ayrıldım. İçimde ki boşluğu bir haftada böyle doldurmuş olması garipti. İçimden taşan duygulara isim bulamıyordum artık.


Ağlamadım, beni mutsuz sansınlar istemiyordum çünkü, onlar gideli ilk defa mutluydum.


El ele mezarlıktan çıktık, beraberce konağa döndük. Bıraktığımızdan daha da kalabalıktı, Gülhan anne bizi masanıza yönlendirdi, oturup bizi izleyen kalabalığı yok sayarak sohbet ettik. Bunu gerilmemem için yaptığını biliyordum ama o kadar insanın içinde benimle ilgilenmesi deli gibi hoşuma gidiyordu.


Bir ara gözüm Zelal'e takıldı, mutlu olmasını beklemiyordum ama en azından numara yapar sanıyordum. Suratını asmış oturuyordu tüm şatafatıyla...


"Beni hiç kabullenmeyecek değil mi?" dedim nereye baktığımı fark eden adama.


"Buna ihtiyacın yok Hesna, onunla dost arkadaş olmaya çalışma boşa yorulursun. Hasta bir ruh olduğunu kabul et ve uzak dur." dediğinde tüylerim diken diken oldu. Çok ağır bir tabir değil miydi? hasta bir ruh bunu kardeşine yakıştırması canımı acıttı nedense.


Peşi sıra resmi nikahımız kıyıldı.


Bekir ara ara misafirlerle ilgilenmek için kalksa da beni yanlız hissettirmedi, bir ara halayda gördüm onu Cihan Ağa ile yan yanaydılar. ikisi de öyle heybetliydi ki onları gururla izleyen Hüseyin ağaya hak verdim.


Peşi sıra çalan Reyhani ile dudağımı ısırdım, Bekir emin adımlarla bana doğru yürürken avlunun ortası bizim için boşaltılmıştı.


Elimi tutup ortaya kadar eşlik etti,


Karşıma geçip kollarını iki yana açtığında geniş omuzları ile bir kartal gibiydi, kanatlarını açıp her türlü kötülükten yuvasını koruyacak bir kartal. Zerafetle kaldırdım kollarımı ona uyarak. Bileklerimi bükerek oyununa eşlik ederken, konağın avlusunda ki herkes silindi beyninden, ikimiz vardık sadece....


İki yana döne döne oturduğumuz da oyunumu keyifle oynayarak yavaş yavaş kalktım etrafında dönerken üzerimde hissettiğim bir çift sıcak kahve gözden gerisi yoktu etrafımda. Dizini zemine vurup, elini önce yere, sonra kalbine değdirdi en son beni selamladı kalbinden selam getiren eli.


Yine karşılıklı oynadık göz göze, tüm bu özgüveni onun bakışından aldığımın bilincindeydim. Yoksa hiç benlik hareketler değildi.


Oyunun bitişi ile sırtımı göğsüne yasladım başım omzuna düştüğünde alnıma derin bir öpücük kondurdu.


Avluda zılgıt seslerine alkış sesleri karıştı. Sanki ikimizde o an hatırladık nerde olduğumuzu belime elini koyup masamıza yönlendirdi.


Yan masada ki Esma ablam ve yengem ile göz göze geldik. Amcam ve Fatma yoktu ama onlar beni yanlız bırakmamıştı. Esma ablanın beni huzurla izlediğini gördüm.


Biten düğünün ardından üzerindeki takılar belki bendende ağırdı. Ağırlığınca altın dedikleri bu olsa gerekti.


Gülhan anne beni odama çıkardı ilk defa gördüğüm yeri incelemeye fırsat bulamadan takılardan kurtulmama yardım etti.


Hapsini bir sandığa doldurup yatağın üzerine bıraktı. Eliyle otumam için yatağın üstüne iki kere vurdu, usulca oturdum yatağa.


"Güzel kızım sen benim kızımsın, bana anne dedin dünyaları verdin. İçinden gelerek dedin bildim ben sesinden. Sen de benim Hesna'msın bundan sonra. Önüne gelecek her taşı toplarım her anne gibi." dediğinde boğazıma bir yumru oturdu. Çok şanslı hissettim kendimi.


"Bu oda sizin mahreminiz yavrum kimseyi aranıza katmayın, burda huzurlu olduktan sonra dışarda ki hiç kimse sizi deviremez." dedi yumuşacık sesiyle.


Başımla onayladım onu,


"Hesna'm Bekir seni incitmez, dışarı karşı sert duruşu seni korkutmasın yavrum. Evlatlarının en merhametlisi Bekir'dir. Kıyamaz sana..." deyince konunun geldiği noktayı anlayıp gözlerimi kaçırdım.


Elini elimin üstüne koyup,


"Yine de korkarsan ona açık ol, saklama kendini. Birbirinize kanınız akar zamanla..." deyip duvağımı kapatıp çıktı.


Geçen dakikalar beni daha da gererken ellerimin buz gibi olduğunun farkındaydım ama ne yapsam ısıtamıyordum.


Kapı iki kez yavaşça tıklatıldı, yatağın üzerinde duruşumu dikleştirip kimin geldiğine baktım sanki tahmin edemiyormuşum gibi.


Bekir kapıyı açıp görününce, oturduğum yatağın ucundan ayağa kalktım. Ellerimi önümde birleştirdim sanki bir engel oluşturmak isteyerek.


Usul adımlarla gelip karşımda durdu.


"Başını eğmek yok demiştik." dedi huzur veren sesiyle.


Yutkunup güç toplamaya çalıştım, başımı yavaşça kaldırıp duvağın altından sıcak kahvelerine baktım, duvağımı açtığında göz gözeydik.


Dediğini yapmam hoşuna gitmiş olacak ki dudağı kıvrıldı hafifçe, cebinden bir takı kutusu çıkarıp açtı, çok zarif bir kolye çıkardı içinden,



"Bu bana annemden kalan tek hatıra Hesna... Onu sende yaşatsan, bunu kabul etsen çok mutlu olurum." dediğinde kafam karma karışık oldu.


"Ama Gülhan anne..." dedim devamını getiremedim.


"Annem değil, ama kendi evladından ayırmaz... Uzun hikaye bu geceye sığmayacak kadar uzun..." dediğinde gözlerinde ilk defa çocuksu bir hüzün gördüm.


"Sonra anlatır mısın?" diye sordum onda olan hüzne inat umutla, umut ettim ona dair herşeyi bilen hayat arkadaşı olmayı.


"Sen bana ben sana karışacağız Hesna, arada bilinmezlikler ve sırlar olmayacak. Zamanla, acele etmeden bu kolye gibi ince ince işleyeceğiz birbirimizi..." Deyip kolyenin klipslini açtı, gözleri takmak için müsade istediğinde,


"Emanetine gözüm gibi bakarım, artık bende yaşayacak." dedim, arkama geçip tülden duvağı saçlarımdan kurtardı. Omuzlarıma dökülen açık kumral saçlarımı tek omzumda topladı, kalbim depara kalktığında sakin olmak için çok büyük çaba harcıyordum. Elleri boyunumu buldu, soğuk zincir tenime temas ederken parmakları alev gibiydi. Kolyeyi saçlarımdan kurtarıp boynuma dökülüşünü izledi.


"Babam bu kolyeye layık olamadı ama ben olacağım, sana sözüm olsun anka kuşum." dediğinde anlamını merak etmiştim, tam soracakken belime dolanan kolu ile sırtım göğsüne yaslandı. Başını boynuma gömüp derin bir nefesi içine çektiğinde dudaklarının sıcağı boynunu yakıyordu. Midem düğüm düğüm oldu, öylece kaldım kımıldamadan put gibi. Dudakları boynundan açıkta kalan omuzlarına doğru öpücükler bırakarak ilerlerken zorla yutkundum, tuhaf şekilde iyi hissettiriyordu. Sanki yıllardır orda nefesi eksikmiş gibi...


Karnımda ki eli olduğu yeri okşadı,


"Sadece birbirimize alışacağız Hesna, bir hafta bunun için çok kısa zaman biliyorum. İstemediğin hiç birşey olmayacak korkma." dedi nefesi tenimi yakarken.


"Korkmuyorum..." dedim nerden bulduğumu sonradan uzun uzun sorgulayacağım bir cesaretle.


Dudakları gerildi tenimde hissettim güldüğünü,


"Titriyorsun..." diye fısıldadı.


Boğazım kurumuştu, dudaklarımda, dilimle dudaklarımı ıslattım usulca,


"Korkudan değil."dedim heyecandan diyemedim.


"Heyecanında yanlız değilsin..." Dedi beni anlayarak.


Sırtındaki fermuarı yavaşça indirdiğinde, bollaşan gelinlik düşmesin diye kollarımı göğüslerime kapattım.


"Banyonu yap güzelim, bugün çok yoruldun."deyip omzuma daha sert bir öpücük bıraktı.


Afallamış bir halde banyoya doğru yürüdüm, heyecanında yanlız değilsin derken ne demek istediğini düşünüyordum...


Banyoya girdiğim de açık renklerde dekore edilmiş ferah bir ortam karşıladı beni. Köşede büyük üçgen bir jakuzi yanında cam bölme ile ayrılmış duş vardı.


Hızla gelinlikten kurtulup kolyeyi özenle çıkarıp aynanın önündeki boşluğa koydum, duşa girdim, saçlarım spreyin etkisi ile sertleşmişti. Yıkayıp önceden düşünülüp herşeyin konulduğu belli olan raftan kremi alıp saçlarıma sürdüm. Yanında ki duş jelini alıp burnuma götürdüğümde Bekir'in kokusu olduğunu fark ettim.


İşlerimi halledip bornozu giydiğim de, mecburen bu şekilde çıkacaktım, gelinliği tutarak içeri girince pijamaları alamamıştım.


Başımı kapıdan uzatınca, Bekir'in yatağa oturmuş telefonu ile uğraştığını gördüm, kapı sesi ile gözleri beni buldu.


Yataktan kalkıp bana yürüdü,


" Ben duşa gireyim sende rahatça giyin." dedi derdimi söylemeden.


O banyoya girince, giyinme odasına geçtim, ayrı bir odaydı ama kapısı yoktu.


Dolabı açıp pijama aradım ama saçma geceliklerden başka birşey bulamadım. Sonunda saten şortlu bir takım ve sabahlığı içlerinde en masumu olduğu için onları giydim. Sabahlığın uzun olması hayat kurtarıcıydı. lacivert ile gece mavisi arasında asil bir rengi vardı, beyaz tenimde güzel durmuştu.


Yatağın ucuna oturdum yeniden, ne yapacağımı bilmiyorken onu beklemek mantıklı gelmişti. Tabii ki banyodan belinde siyah bir havlu ile çıkmasaydı.


Anlık boş bulunup gördüğüm manzaradan bakışlarımı çekip kucağımdaki ellerime indirdim. Giyinme odasına geçip üstüne birşey giymeden siyah eşofman altıyla geri döndü. Banyoya geri girip saç kurutma makinesi ile çıktı,


Elini bana uzattığında peşine takıldım, tuvalet masasının önündeki uzun banka oturmamı sağladı. Saçlarımı bebek gibi kuruturken, gözümden akan yaşa engel olamadım. Bu adamdan korkamazdım ki, avucuna sığıp kaybolmak istiyordum şefkatinde.


Makinayla işi bitince, elimden tutup kaldırdı, saçlarımla alnımın birleştiği yerde derin bir nefesi içine çekti, sonra dudaklarını hissettim aynı noktada...


Yatağın sol yanından pikeyi kaldırıp beni yatağa yatmam için yönlendirdi. Kendide sağ tarafa geçip kolunu yana açtı,


"Gel bakalım anka kuşu bu gece uykumuz ve kokumuz karışsın birbirine..." dedi açık bir davetle.


Başımı çekinerek çıplak göğsüne koydum, kolunu omzuma sardı,


"Önce beraber uyumaya alışmalıyız, beraber uyumak güvenin temelidir Hesna, kimse güvenmediğinin yanında huzurla uyuyamaz. Ben senin yanında huzurluyum... Ya sen?" dedi benden cevap bekleyerek.


Ben sana güveniyorum ya sen?


Elimi göğsüne koyup bedenimi ona yaklaştırdım, emanet gibi yattığım yerden bana açılan güvenli kolları sahiplendim. Saçıma öpücük kondurdu sessiz cevabını kabul ederek.


"iyi geceler Karıcım..." dedi cevap bekler gibi.


"iyi geceler Kocacım." dedim yanaklarım kızarsa da.


Yanımızda ki abajurun ışığıda kapanınca ay ışığı ile baş başa kaldık.


Zorlansam da yorgun bedenim kendini uykunun kollarına bıraktı.


Sabah alışkanlık ile erken uyandığımda hâlâ onun göğsündeydim tek fark bacakları arasına attığım sabahlıktan kurtulmuş çıplak bacağımdı.


Bekir'in uyuyor oluşuna şükrederek yavaşça sıyrıldım kollarından, banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Anka kuşu kolyesini boynuma taktım.


Beyaz bir elbise giyip bir kaç parça altın taktım. Saçlarımı toplayıp çıktım odadan, istikamet mutfaktı... Kahvaltıyı gelin hazırlar buyurmuşlardı âdetler.


Mutfakta ki kızlar beni görünce önce şaşırsa da,


"Günaydın hanımım" deyip selam verdiler. Songül'ün varlığından güç alarak hepsiyle tanıştım, beraberce kahvaltıyı hazırlamaya başladık.


Sofra kurulup herşey yerini bulunca odaya çıktım, yatağa oturmuş beni bekleyen sinirli bir adam bulmak aklımın ucunda yoktu.


"Günaydın." dedim. Sinirli halini görmüştüm ama hiç birinde bana sinirli olmadığı için ne kadar şanslı olduğumu çakmak çakmak yanan gözlerinden anladım.


"Nerdesin Hesna!" dedi sesini sakin tutmaya çalıştığı belliydi.


"Kahvaltıyı hazırlamaya indim ağam" dedim anın gerginliği ile.


Kaşları daha çok çatıldı,


"Ağam mı?"


Ellerim önümde buluştu, bu haline alışık değildim. Dahası neye kızdığını anlamadan daha çok kızdırmıştım.


Kalkıp odanın içinde yürümeye başladı, sinirini atamadıkça adımları sertleşiyordu.


"Kahvaltıyı niye sen hazırlıyorsun Hesna bu evde kaç tane çalışan var. Gözümü açıyorum yoksun..." dedi öfkesini bastırarak.


"Adet öyledir diye indim, kızacağını bilemedim." derken sesim titredi.


Burnundan sert bir nefes verdi,


"Kimse karşılaştım mı? Canını sıkacak birşey diyen oldu mu?" deyince başımı kaldırıp yüzüne baktım. Boş boş...


İki adımda yanıma gelip beni göğsüne bastırdı.


"Bugün yanımdan ayrılma Hesna." dedi sanki ne dediğini anlamamam onu sakinleştirmeye yetmişti.


"Ayrılmam..." Dedim.


"Bana sakın bir daha Ağam deme." dedi uyaran bir tonda.


"Başkalarının yanında ne diyeceğim?" diye sordum çekinerek.


"Ortam gerektirir mecbur kalırsan dersin, yanlızken sakın. Ben senin ağan değilim, hayat arkadaşınım Hesna. Bu odadan benimle çıkacaksın, kimseye hizmet etmeyeceksin, kendini ezdirmeyeceksin. Adet töre düğüne kadardı, herkesin gönlü oldu bitti gitti. Sen ve ben ne istersek onu yapacağız, töre prangasını ayağımıza taktırmak yok."dedi itiraz kabul etmez şekilde.


"Nasıl dersen öyle olsun." dedim.


"Hayır ne dersem öyle olmayacak, ne istediğini söylemeyi de, istediğini söküp almayı da öğreteceğim sana." dedi belindeki eli olduğu yeri okşarken.


"Şimdi söyle bakalım rahat uyudun mu? Yoksa erkenden kaçmanın başka sebepleri mi var?" dedi tek kaşını kaldırarak.


"Güzel uyudum, sadece böyle öğretildiği için seni bırakıp aşağı indim. Bir daha asla gitmem bana sinirli olmana alışık değilim, ne yapacağımı şaşırdım." dedim açıkça.


"Zelal ile teke tek kalmamaya çalış Hesna, zehirli bir yılan gibi sokulur o insana, seni zehirlenmesine gününü mahvetmesinine izin verme." dediğinde korkusunun sebebini biraz olsun anladım.


Bende camdan değilim ya Zelal'in lafına üzülüp kırılayım, en fazla ne yapabilir ki? Yine de ses etmedim başımı salladım kabullenerek.


"İyi bakalım karıcım, inip kahvaltına not verelim on üzerinden kaç alacaksın?" deyip elimi tutarak kapıyı açıp aşağı inen merdivenlere yöneldi.


Büyük salonda kurduğumuz masaya geçtik, Bekir yanındaki sandalyeyi işaret edince çekip oturdum. Karşımda Cihan Ağa, sağ yanında Zelal sol yanında Gülhan hanım vardı. Sol başta Hüseyin ağa oturuyordu.


Yukarda tartışınca geç kalmıştık, kendimi kötü hissettim.


Günaydın dedim cılız bir sesle, tabağıma birşeyler aldım atıştırmaya başladım.


Zelal ve Cihan ağadan yayılan gerginlik masada elle tutulur haldeydi. Çok da sohbet edilmeyen bir kahvaltıdan sonra Hüseyin ağa,


"Bekir, Cihan çalışma odasına gelin sizinle konuşacaklarım var." deyip onları beklemeden kalkıp gitti.


Bekir mecburen beni bırakıp babasının çalışma odasına yöneldi. Sofrayı toplamaya başladık, Zelal yanlışlıkla olmuş gibi elindeki zeytin tabağını üzerime döktü.


"Ayyy üstün başın battı, git değiş hemen Hesna." dedi çok umrundaymış gibi. Cevap vermedim odaya çıkmama bahane oldu diye sevindim hatta.


  

Kendi odamıza gelince huzurla gülümsedim, ikimizin kokusu birbirine karışmıştı. Üstümdeki elbiseyi çıkarıp kirli sepetine bıraktım, dolaptan yeni bir elbise seçmek için dönmüştüm ki arkamda beni izleyen Zelal ile göz göze geldik.

Birden karşımda bulunca korkuyla irkildim. Nasıl gelmişti çıt çıkarmadan, asla fark etmemiştim.


Üzerimde iç çamaşırlarımla karşısında kalakaldım, sonra dolaptan bir elbise çekip göğsüme tuttum, biraz olsun mahremiyetimi sağlamaya çalıştım.


Sinsi bir sırıtışla omzunu yasladığı duvardan ayrılıp yanıma geldi. Gelinlikçi de yaptığı gibi bir tur etrafımda dolandı.


"Tenin..." dedi elini boynuma sürterek "süt gibi, dokunulsa hemen belli edecek cinsten."


Sapık mıydı bu? Gerçekten bu kadarı fazlaydı.


"Odamdan çıkar mısın?" dedim sert tutmaya çalıştığım sesimle.


"Cık... Çıkmam oda senin olsa da konak benim güzelim. Ben istemedikçe burdan çıkamazsın."


Benden uzaklaşıp tekrar omzunu giyinme odasını yatak odasından ayıran kemere yasladı.


"Bekir Ağa dokunmamış sana..." deyip bir kaç saniye tepkimi süzdü.


Bu konuşmanın sonu nereye gidiyordu diye içimden geçiriyordum ki,


"Eee... Sevdiğini alamazsan, aldığını seveceksin demişler ama tabii bir haftada gönlündekini unutup seni sevmesini beklemek saçma olurdu. Daha dün bir bugün iki... Su akar yolunu bulur üzülme." deyip çıkıp gitti.


O odanın kapısını çarpıp çıktı, bense tükenmiş gücümle dizlerimin üzerine düştüm. Yanağımdan bir damla yaş süzülüp elimdeki elbiseye damladı. O an fark ettim Bekir'in sadece ben varken giyersin dediği yırtmaçlı elbise olduğunu.


Başkasını mı seviyordu? İyi de o zaman niye benimle evlenmişti? Ben olmasam da Fatma ile evlenecekti, düşününce bunlar bir haftadır tanıdığım Bekir'e göre hareketler değildi.


Nasıl bir yarası vardı ki, Fatma ile evlenmeye bile razı olacak kadar ümitsizliğe düşmüştü...


Evvetttt... Zelal ortaya bombayı bırakıp gitti.


Bekir'in kapatamadığı defterleri mi var?


Hesna ne yapmalı?


⭐⭐⭐ Yıldıza dokunmayı unutmayın arkadaşlar.❤️🥰😍


    


Loading...
0%