32. Bölüm

30. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Merhaba arkadaşlar, öncelikle bir iki küçük açıklamam var sonra sizi bölümle baş başa bırakacağım.

Hesna'm kitabı aslında Muhtemel Aşk hikayemin devam kitabı dolayısıyla başroller Derya ve Boran olduğu için isimleri çokça geçiyor. Mümkün olduğunca onlara takılı kalmadan yazmaya çalışıyorum ama Derya'nın getirdiği dik duruşu anlatan bir hikayenin yan kitabında çok da mümkün olmuyor.

Muhtemel aşk hikayemi okumayanları oraya da bekliyorum. Kafanızdaki karışıklıklar son bulacaktır. Hemde tamamlanmış bir kitap olduğu için okunmasını artırıp bana destek olmuş olursunuz.

Demdm o ki okuduysanız bile şöyle bir gezin bölümleri de dostlar bizi alışverişte görsün...🫣 Hadi Muhtemel Aşk'ı 50k yapalım😍🥰

 

Yeni bölüm sizinle

Aşiret toplantısının başlaması ile Cihan kendi planını da devreye soktu, plan basitti. Basit ama etkili... Babasının en güvendiği iki adamını devre dışı bırakıp, yine babasına karşı silah olarak kullanmak.

 

İlk hedef Kemal'di, babasının sağ kolu Kemal yıllarca Zelfi'yi alıkoyan o şerefsize Cihan'ın adına para taşımış, bir masumun en alçak biçimde alıkonulmasına sessiz kalmıştı.

 

Mirza'nın sağlam iki adamıyla Kemal'in kızının okuduğu liseye geldiler, bir zamanlar Zelfi'nin çıkışını beklediği kapı önünde bu kez onun intikamı için bulunmak can yakıcıydı.

 

Emin adımlarla müdürün odasına ilerledi, Kemal'in Karacahanlara çalıştığı herkesin bildiği bir durum olduğundan bir iki bahane uydurup genç kız için izin almak çocuk oyuncağıydı. Cihan'ın kendine zerre saygısı kalmasa da Mardin'in çoğu yerinde adının geçmesinin yeteceği bir saygınlığı vardı.

 

Kızı dersten çağıran nöbetçi öğrencinin peşi sıra kıvırcık saçları özenle toplanmış ufak tefek bir kız olan Nare müdür odasına kapısına gelmişti bile, müdüre teşekkür edip odadan çıktığında,

 

"Cihan abi!" dedi şaşırarak "Babama birşey mi oldu?" Diye sordu.

 

"Yok güzelim, korkma." dedi çocukluğu bildiği kıza "Babanla bir işimiz vardı çiftliğe gideceğiz, Bal kızı görmek istersin diye seni de alalım dedik."

 

Nare'nin koyu kahve gözleri ışıl ışıl yandı,

 

"Hiii... Gerçekten mi? Cihan abi sen bi tanesin." Diyerek yerinde zıpladı.

 

Beraberce Doğan Ağa'nın konağınon yolunu tuttular, oraya geldiklerinde ağalar içeri girmiş ama toplantı daha başlamamıştı.

 

"Sen burada bekle Nare, babanla Naci abini alıp geliyorum." Diye küçük bir açıklama yaptı.

 

Cihan arabadan inip Kemal ve Naci'nin dikildiği kapı önüne adımladı, onu görmeyi beklemeyen adamlar şaşkınca sigaralarını yere atıp söndürürken ellerini de önlerinde birleştirdiler,

 

"Cihan Ağam." dedi Kemal ama devamını getiremedi.

 

Cihan,

 

"Düşün önüme burdan gidiyoruz!" dedi dikkat çekmeyecek kadar kısık ama taştan sert bir tonda.

 

"Hüseyin Ağa'm içeridedir bırakıp gidemeyiz ağam, biz de emir kuluyuz siz baba oğul çözün meselenizi bizi karıştırma kurban olayım." Dediğinde Cihan manidar bir gülüş ile arabasında oturan kıza el salladı, Nare de babası ile konuşan Cihan abisine el salladı heyecanla.

 

Kemal Nare'yi görünce buz kesti,

 

"Ağam Nare'nin burda ne işi var?" Dedi kaşlarını çatarken,

 

"Nare kaç yaşında Kemal?" diye sordu Cihan.

 

Kemal'in göz bebekleri korkuyla titredi,

 

"On yedi ağam..." Dedi zorla yutkunarak.

 

Başıyla yavaşça sallayarak onayladı Cihan,

 

"Zelfi'nin zalim eline düştüğü yaşta yani..." dedi buz gibi bir sesle.

 

Korkuyla,

"Cihan Ağam..." Deyip eline sarılmaya çalışan Kemal'e müsade etmeyip kulağına eğildi,

 

"Arabaya geç Kemal, korktuğun başına gelsin istemiyorsan sessizce arabaya geç."

 

Naci ikisini korku dolu gözlerle izledi ama korkunun ecele faydası yoktu,

 

"Naci efendi şimdi, ya sende önüme düşer dediklerimi yaparsın ya da hamile karınla küçücük oğlunun olduğu eve girecek iki adam da senin kapında bekliyor haberin olsun." Dediğinde aslı olmayan bir blöftü Cihan'ın yaptığı ama iş göreceğine emindi.

 

Nitekim öyle oldu Naci'nin esmer teni korkuyla sarardı,

 

"Etme ağam..." dedi çaresizce.

 

Cihan sabrını zaten tüketmiş bir adamdı, iki gündür yaşadıkları sayesinde masum olmayan hiçbir cana merhamet etmeyeceğine yemin etmişti,

 

"İkinizde arabaya binin sessizce haydi!" Diyerek babasının iki kara kutusunu ele geçirdi.

 

Arabada heyecanla babasını bekleyen Nare herşeyden habersiz bir masumdu, Cihan ona asla zarar vermezdi ama bunu kimsenin bilmesi gerekmiyordu.

  

Sessiz bir yolculuk yapıp Zelal'in çalışanları kovması ile ıssız kalan bağ evine geldiler. Çiftlik çalışanları vardı ama evle ilgilenen kimse kalmamıştı.

 

"Nare sen bal kızın yanına geç ben birazdan geliyorum." dedi Cihan.

 

"Tamam Cihan abi." diyen genç kız uçan adımlarla çok sevdiği atın yanına adımladı.

 

Kızının uzaklaşması ile Kemal,

 

"Ağam..." dedi inler gibi.

 

Cihan ise kızın uzaklaşması ile bambaşkaydı artık,

    

"Eve girin!" dedi buyurgan bir sesle.

 

Büyük salona girdiklerinde karşı sedire geçip oturdu,

 

"Anlatın bakalım bunca zaman benim adımı vererek ne işler çevirdiğinizi." dedi geriye yaslanıp ayağının birini diğerinin üzerine attı.

 

Kemal ve Naci birbirine baktılar çaresizce,

 

"Ağam baban ne dediyse onu yaptık, Hüseyin Ağa'nın karşısında kim durabilmiş biz duralım. Biz emir kuluyuz hesabı bize kesme." dedi Kemal.

 

"Dün Derya hanımın hamile olduğunu biliyordunuz değil mi?" dediğinde ikisi de gözlerini kaçırdı.

 

Cihan'ın sinirden çene kemikleri seyirdi,

 

"O zaman Naci merhameti hak etmiyor, kendi hamile karısına bir şey olacak diye rengi atan adam, içinde hamile kadının olduğu arabayı sıkıştırıp korkutmaktan zerre çekinmediğine göre." deyip oturduğu sedirden ayaklandı.

 

İlerleyip tam önünde durdu, işaret parmağını göğsüne bastırıp ileri itti,

 

"Sen merhamet edip bana söylesen, biz o arabanın önünü kesmesek. Bugün benim ellerimde kendi yeğenimin kanı olmayacaktı." deyip iki yakasından tuttuğu gibi kafasını suratına gömdü.

 

Suratına bulanan kana bakılırsa burnu kırılmıştı, hak ettiği daha fazlasıydı oysa ama zaman sınırlıydı.

 

Onu bırakıp Kemal'in önüne dikildi, açık kahve gözlerini Kemal'in gözlerine kilitledi,

 

"On yedi yaşında bir kızı, ırzına göz dikecek bir şeresizin elinde bırakacak kadar adi bir adam olmak nasıl hissettiriyor Kemal?" dediğinde başını öne eğmek isteyen adamın çenesini mengene gibi kavrayarak tekrar gözlerini buluşturdu.

 

"O kız zulüm altında inlerken sen evine gidip Nare'nin gözlerine nasıl baktın?" Deyip sağ kolunu sertçe kavrayarak arkaya büktü, acıyla kıvranan adamın sırtını göğsüne dayayıp kolunu boğazına sarıp nefesini kesti. Ters çevirdiği kolunu biraz daha büküp,

 

"Bu pis ellerinle kızının saçlarını nasıl okşadın. Benim sevdiğim kadın zulüm altındayken nasıl başını yastığa koyabildin?" dediğinde Kemal bükülen bileğini Naci kanayan burnunu unutup şokla birbirine baktı.

 

Sevdiğim kadın dediği Zelfi ise Cihan tüm sülelerini bellerdi.

 

Kemal'in yüzüne sert bir yumruk geçirip yere düşürdü Cihan, tekmelediği bedenin yalvaran sesine sağır oldu tıpkı Zelfi'nin sesine sağır olan bu iki adam gibi...

   

Hırsını alamasa da durmak zorundaydı, acıyla duvar dibine sinen adamlaraa sırtını dönüp sakinleşmeye çalıştı, derin nefesler aldı göğsü körük gibi inip kalkarken içinde ki öfke sönmüyordu. En çokta kendine olan öfkesi ile başa çıkarmıyordu.

 

Fakat zamanı sınırlıydı, toplantı bitmeden babasının ipliğini pazara çıkaracak bu iki pisliğe herşeyi itiraf ettirip polisi devreye sokmalıydı.

 

"Şimdi burdan gidiyoruz yediğiniz tüm haltları polise anlatıp babamın adını vereceksiniz." Deyince Kemal öne atıldı,

 

"Hüseyin Ağa yaşatmaz bizi, ağam etme biz emir kuluyuz. Yakma bizim başımızı." Diye inleyerek yalvardı.

 

Cihan dudak bükerek burnunu çekerken tam bir psikopat gibi görünüyordu ama bilerek yaptığından, karşısında korkuyla bükülen adamlara acımadı,

 

"Peki... O zaman şöyle yapalım ben senin kızın Nare ile eğlenirken, Naci'nin kapısında bekleyen adamlarda hamile karısı ve oğluyla ilgilensin." deyip kapıya yürüdü.

 

"AĞAM YAPMA AĞAM, ONUN SUÇU YOK KIZIMA KIYMA, DOKUNMA!" diye yalvaran adamı yok sayarak çıktı salondan.

 

Kapıda Mirza'nın gönderdiği iki adam dikiliyordu,

 

"Ellerini ayaklarını bağlayın, ağızlarına da birer bant yapıştırın ki sesleri keyfimi bozmasın. Sadece camdan izlesinler." deyip ahıra doğru yürüdü.

 

Nare atları çok sever fakat tek başına binmeye cesaret edemez, bazen babasıyla çiftikteki atlardan birine binsede en çok abi bildiği Cihan ile Bal kıza binmeyi severdi.

 

Cihan olan bitenden haberi olmayan ve asla da babasının nasıl bir adam olduğunu bilmesini istemediği kıza doğru yürüdü.

 

Gülen masum gözlerle bakan kıza zorda olsa gülümsedi, Bal kızı ahırdan çıkarıp tek hamlede üzerinde ki yerini aldığında elini Nare'ye uzattı.

 

Genç kız çocukken ki kadar pervasız değildi ama şimdiye kadar hiç bir kötülüğünü görmediği adama elini uzattı.

  

Kızı da kendiyle beraber ata bindiren Cihan bağ evinin büyük salonunu çevrelenmiş pencerelerden onları eli kolu bağlı izlemek zorunda kalan Kemal'e ima ile gülümsedi.

 

Atı hızla sürüp onların görüş alanından çıktı, her zaman yaptıkları gibi sohbet ederek ağaçlık alanda kısa bir tur atıp geri döndüklerinde geçen zaman Kemal için asır gibiydi.

 

Genç kızı korumaların arabasına bindirip içeri geçtiği de Cihan'ı gören Kemal dizlerinin üzerine düştü ve sarsılarak ağlamaya başladı. Ağzı bağlı olduğu için nefessiz kalsada kendini durduramıyordu.

 

Onun konuşacak hâli kalmasa da Naci korkuyla çırpınıyordu,

 

"Açın bakalım şunların ağızlarını" dedi Cihan.

 

Naci nefes nefese konuşmaya başladı,

 

"Ağam ne dersen anlatacağım, yeter ki aileme dokunma. Kurbanın olayım biz ettik sen etme. Cihan ağam biz babandan korkumuza ses çıkaramadık, sen onun gibi değilsin ailemi koruyacaksan ben bir ömür hapiste de kalacak olsam konuşacağım. Polis de, savcıya da yeter ki ailem emniyette olsun."

 

Dinsizin hakkından ancak imkansızlıkla geliniyordu demek ki ataların bir bildiği vardı.

 

İfadesiz kaldı Cihan esas karakutu Kemal'di çünkü,

 

"Sende konuşacak mısın Kemal?" deyince adam bitik gözlerle Cihan'a döndü.

 

"Kızım..." diye inledi sadece "kızım..."

 

"Kızın bacımdır Kemal, hepde öyle kalacak ama konuşmazsan eğer seni Hüseyin Ağa'nın insafına terk ederim işte o zaman ne karını ne kızını koruyamazsın." dediğinde zorlukla yutkunan adam,

 

"Konuşacağım ağam, yeterki kimse aileme el uzatmasın."

 

Midesi daha çok bulandı Cihan'ın,

 

"Size dokunmayan yılan bin yaşasın değil mi? Adi şerefsizler..." deyip birer yumruk daha attı karşısında ki vasıfsızlara.

 

Yanında ki adamlardan birine kızı evine bırakmasını söylerken telefonundan da komiser arkadaşı Vedat'ı aradı,

 

"Bağ evinde iki önemli paket var Vedat ben mi getireyim sen mi gelip alırsın?" diye sordu dün geceden beri iletişimde olduğu adama.

 

"Öttürdün mü kuşları Cihan Ağam Dedi Vedat'ın keyifli sesi.

 

"Canı yanan her kuş öter Vedat, bunlarda öyle oldu." Dedi ağzı yüzü kan içindeki tiplere göz ucuyla bakarak.

 

    Vedat 

"Ekibi toplayıp geliyorum." Dediğinde kapattılar telefonu.

 

Sedire oturup hâlâ elleri arkalarında bağlı iki adama baktı,

 

"Eğer ki karakolda konuşup mahkemede şaşarsanız, işte o zaman gerçek zalim kimmiş görmek zorunda kalırsınız. Benim sevdiğime acımamış adamlarsınız, merhametime güvenmeyin." deyip daha fazla aynı havayı solumaya tahammül edemeyerek dışarı çıktı.

 

Kemal ve Naci'yi polislere teslim edip polis arabasına tıkılışlarını izledi.

 

"Sağol Cihan ağam." diyen Vedat her zaman ki gibi dalgacı olsa da Cihan hiç olmadığı kadar ciddiydi,

 

"O toplantı bittiğinde, tüm ağaların gözleri önünde Hüseyin Karacahan'ı bu itler gibi polis arabasına tıkacaksın Vedat. Bugün Hüseyin Ağa'nın ipini çekeceğiz." dedi tüm otoritesi ile.

 

Vedat'ın dudağı kıvrıldı yavaşça,

 

"Emrin olur ağam." dedi yine alaya alarak. Peşi sıra Cihan'ın koluna iki kez vurdu "O iş bende hiç merak etme." diyerek bağ evinden ayrıldı.

 

Vedat'ın arayıp da bulamadığı fırsattı, Karacahan aşiretinde başka işler döndüğünden şüphe ediyor ama ispat edemiyordu. Cihan ile de bu yüzden arkadaş olmaya çalışmış, falsolu hareketini görmeyince bu hamlesi gerçek bir arkadaşlığa dönüşmüştü.

 

Yanında kalan Mirza'nın adamıyla arabasına binip Doğan Ağa'nın konağının yolunu tuttu. Gündem karışık olunca uzayan toplantı tam istediği gibi sonuçlanmış Bekir ipleri eline alıp Hüseyin Karacahan'ı devre dışı bırakmıştı.

 

Konaktan önce Bayram Hanoğlu ve ailesi ayrıldı. Peşi sıra Civan ağa ve Dağhan. Arabasının filmli camlarından uzakta olsa gelen gideni görüyordu. Derken iki polis arabası çakarları ve siren sesleri ile konağın önünde belirdi.

 

Bayram Hanoğlu bu manzarayı görsün isterdi...

 

Yapacak bir şey yoktu, sesler artınca,

 

"İşin gücün şov Vedat..." diye söylense de hoşuna gittiği ayrı bir gerçekti.

 

Dakikalar sonra Hüseyin ağa elinde kelepçeler ile polis arabasına bindirilirken gözleri etrafta Kemal ve Naci'yi arasada bulamadı, nezarette karşılaşmayı da beklemiyordu tabii...

 

Cihan iki günün sonunda derin bir nefes çekti içine, Hanoğlu konağına gitse Zelfi'yi görür müyüm diye geçti gönlünden. Yüzüne bakacak yüzü yoktu ama hasreti de ok gibi kalbine batıyordu. Bir ümit sürdü konağa, dikkat çekmeyecek kadar uzak ama kapıyı görecek şekilde park etti.

 

Bekledi, en iyi yaptığı şeyi yapıp sabırla bekledi. Cihan'ı herkes fevri bildirdi bir yandan doğruydu da, saman alevi gibi yanar sönerdi çoğu zaman ama konu sevdiği insanlar olunca dipsiz bir kuyu gibiydi sabrı... İçin için yanardı da dışarıya renk vermezdi.

 

Zaman aktı, yelkovan dönerken akrebi de sürükledi ama ne kapı aralandı ne gelen giden oldu... Asırlık konak belki en hareketsiz gününü yaşıyordu.

 

Çalan telefon melodisi ile akşam olduğunu fark etti Cihan hava kararmış konağın ışıkları yanmıştı. Gözü kapıda aklı eskilerde dalıp gittiğini o an anladı. Cebinden telefonunu çıkarıp kulağına götürdü,

 

"Baban herşeyi inkar ediyor Cihan, adamlarda yan çizecek gibi... Gel bir görün istersen." diyen Vedat'ın sesini duydu.

 

"Geliyorum." deyip cevap beklemeden kapattı telefonu son kez konağa bakıp istemeye istemeye arabasını çalıştırdı.

 

Karakola gelince Vedat'ın odasına yürüdü, tıklattığı kapıdan içeri girdiğinde Vedat'ı düşünceli gördü.

 

"Ne oldu komserim, Hüseyin Ağa beklediğinden çetin ceviz çıkınca dertlendin mi?" deyip kendini sandalyeye bıraktı.

 

Vedat göz devirdi bu haline,

 

"Senin baban ya, biz konuşturamadık bir de sen dene istersen." Dedi alaylı bir üslupla,

 

Hıhlar gibi genizden gelen bir sesle güldü Cihan,

 

"Onu konuşturamam ama sana suç ortağını verebilirim." dediğinde Vedat'ın kaşları vay be dercesine havalandı.

 

"İnadım inat diyorsun..." deyip dudak büktü "Bana uyar."

 

Dakikalar sonra Cihan önde Vedat arkasında karakolun bodrum katında ki nezarethaneye indiler.

 

Oğlunu gören Hüseyin Ağa yerinde dikleşti, karşında ki ağzı yüzü dağılmış iki adama bakarak ayaklanıp demir parmaklıklara yaklaştı,

 

"Cihan..." Dedi bir umut ama oğlunun gözlerinde ki boş bakışı görünce kaşları çatıldı, "Ne halt ettiğini sanıyorsun sen! Bu iki yarım akıllıyla bana iftira atıp burda tutabileceğini mi düşündün? Çabuk çıkartın beni burdan." Deyip elinin içi ile parmaklara vurdu.

 

Baba diye sayıp sevdiği adama baktı Cihan, kendine o kadar kızgındı ki başkasına ayıracak öfkesi kalmamıştı adeta...

 

Oğlunun boş bakışı Hüseyin Ağa'yı da bocalatıyordu,

 

"Cihan!" dedi bir kez daha.

 

"İftira mı attık baba? Derya Hanoğlunu sen kaçırtmadın mı?" Derken sesi yine duygudan yoksundu.

 

Komiser ile oğlu arasında mekik dokuyan gözlerde panik vardı,

 

"Ne saçmalıyorsun? Kime kaçırtacağım koskoca Hanım ağayı? Kim cesaret edebilir böyle bir şeye?" Dediğinde aslında alt metinde şunu diyordu. 'sen beni yakarsan ben de seni yakarım, bu çukura tek başıma yuvarlanacak değilim.'

 

Restini görüyorum dercesine başını salladı Cihan,

 

"Suç ortağın cesur ama akılsız biri malesef sattı seni." dediğinde Vedat'ın yanına gelen polis memuru tam karşıda ki demir parmaklıklı hücrenin kilidini açtı.

 

Hüseyin Ağa koridora doğru eğilip kim gelecek diye baktı, oğlunun ne iş çevirdiğini anlayamıyordu. Yine yeniden yanlış kişiyi yanlış yerde arıyordu halbuki.

 

Açılan parmaklıklardan içeri girdi Cihan,

 

"Akılsız oğlunu mapus damı akıllandırır belki ha baba? Senin aklına uyup bir hanım ağayı kaçıracak kadar akılsız da çünkü..." Dediğinde üzerine kapanan parmaklıklar ile intikamını özgürlüğüne tercih etti.

 

Hüseyin Karacahan için yolun sonu burasıydı, kendinden vazgeçmiş bir adamı ne ile korkutacaktı ki...

 

Cihan'ın gözünün karalığa güvenip çok iş yapmıştı ama gözü döndüğünde herşeyi sileceğini bildiği için de ardında iz bırakmamıştı kendince.

 

Şimdi iki Karacahan karışıklı nezaret hanelerde birbirine bakarken Hüseyin Ağa'nın hâlâ tek derdi kızı Zelal'di...

 

   

 

Cihan hüzünlü kekim...

 

Düştük mapus damlarına bakalım akıl verenimiz çok olacak mı?

 

Cihan kendi cezasını kendi kesti, Derya ondan şikayetçi olmayı düşünm

üyordu aslında blöftü yaptığı.

 

O değilde zalim yazar Zelfi'yi bi kere göstermedi şu deli oğlana.

 

Neyse canlar bir dahaki bölüm ola hayrola...

 

Bol bol yorum yapmayı ve beğenmeyi unutmayın olur mu?

 

Sizi seviyorum ❤️

 

    

 

   

    

 

    

 

   

 

    

 

    

 

Bölüm : 14.12.2024 04:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...