
Hazırladığı tabaklara son kez bakıp çayın altını kısık ayara getirdi Narin, oğlu ile baş başa yaşamaya alışmış olsa da bazen yalnızlık çok zor geliyordu.
Miran nefretle gözlerine bakıp, keskin diliyle kesip biçtiği o gün anlamıştı, oğlu babasıyla büyürse göreceği ezilen sevilmeyen bir anneden ötesi olmayacaktı.
Canan ve Miran İstanbul'a gider gitmez davayı açmış babasına ait müstakil evlerden birine yerleşmişti. Ne kendi ailesine, ne de Aladağ kanından birine hayatına müdahale edecek kadar paye vermeden oğlu ile ikisine bir dünya kurmuştu.
Oğlu babasını ve ailesini tabii ki bilecek, tanıyacak, görüşecekti fakat Narin artık kimsenin gölgesini istemiyordu.
Arjin hanımın komplo teorilerine göre koca bulmak için boşanmış olsa da, gerçeği kendi biliyordu kimseye ispat etmeye niyeti yoktu.
Salona geçtiğinde yerde oyun halısın da oyalanan oğlu sevinçle çırpındı. Annelik iç güdüsüyle içi acıdı, mutfakta fazla mı oyalanmıştı.
"Asım, annem özledin mi beni hemen?" deyip kucaklayıp sinesine yatırdı, kokusunu içine çekip soluklandı biraz.
Oğlunu kollarının altından tutup göz göze geldi,
"Sen de misafirimiz gelecek diye heyecanlı mısın? Bakalım yengen bu kadar büyüdüğünü görünce nasıl şaşıracak." Deyip göbüşüne burnunu bastırıp gıdıkladığında kıkırdayan ufaklığa buruk bir tebessüm ile baktı.
"Senden ne kadar özür dilesem az biliyorum oğlum... Seni iki kişilik bir aileye mahkum ettim." deyip tekrar göğsüne çekip sarıldı miniğine.
Gözleri dolmuş, genzi sızlıyordu ki zil sesi imdadına yetişti.
Oğlu kucağında kapıya yürüdü, kolu çevirip açtığın da elinde oyuncaklarla dolu bir sepet ile Ülkü karşısındaydı.
En içten gülümsemesi ile,
"Hoş geldin." dediğinde
"Çok hoş buldum Narin, bu taraflar ne güzelmiş hiç gelmemiştim."diyerek içeri girdi eski eltisi.
"Öyle canım buralar Mardin'in içi gibi değil, daha sakin." dedi evinin bulunduğu semti kendisi de seviyordu.
Ülkü elindekileri girişteki konsolun üzerine bıraktı,
"Aşkım... Nasıl büyümüşsün sen." diyerek Asım'a laf attı.
"Büyümüş değil mi yengesi?" dedi her anne gibi bunu duyduğuna sevinerek.
"Büyümüş tabii çok da yakışıklı olmuş aynı amcası." diyerek takıldı Ülkü.
Oysa ki gerçek ortadaydı Asım, babası Miran'ın minik bir kopyasıydı. Narin ne kadar Miran'ı unutmak istese de hayatında bir minyatürü varken zordu.
"Ellerimi nerde yıkayabilirim canım? Bu küçük beyi biraz mıncıklamak istiyorum iznin olursa." dedi göz kırparak.
Narin lavaboyu gösterip içeri geçti, Asım'ı oyun halısına bıraktı, Ülkü gelip halının yanına diz çöktü,
"Aşkım... Yerim seni, oy ne tatlısın sen..."diyerek ufaklığı aldı oyun halısından tam da dediği gibi mıncıklaya mıncıklaya sevmeye başladığında Narin'de onları belli etmeden videoya çekti. Ülkü kendisine dönünce telefonu bıraktı,
"Nasılsın Narin, kusura bakma kendi derdime düştüm ilgilenemedim sizinle." Dedi mahcupca.
"Estafurullah Ülkü o ne demek, yoğun çalışıyorsun bilmiyor muyum? Hem Mirza abi gün aşırı arayıp sordu sağolsun. Ha sen, ha o ayrınız mı var." dedi Ülkü'yü rahatlatmak için.
Ama karşısında ki kadının gülüşü buruldu,
"Ayrımız var artık Narin, ayrı yaşıyoruz. Hatta boşanma davası açıyorduk da yine benim işim mani oldu." dediğinde bunlardan habersiz Narin'in kaşları havalandı.
"Saçmalama siz çok seviyorsunuz birbirinizi, sorun neyse çözersiniz. Hem Mirza abi çok aşık sana bırakmaz." dedi zerre teselli amacı gütmeden, tamamen inanarak konuşmuştu.
"Eski Mirza olsa haklısın ama artık çok şey değişti, bazen hiç tanımadığım birine dönüşüyor Narin. Aşık olduğum adamı tanıyamaz oldum." Dedi Asım'ın parmakları ile oynarken.
"Arjin hanım işliyordur, sen de ketumsun annen onu dedi, bunu yaptı diyecek kadın değilsin." deyip Ülkü'ye baktı "Demedin değil mi?"
Derince bir nefesi alıp bıraktı Ülkü,
"Dedim, ama bıçak kemiğe dayanınca dedim, inanmadı." Deyip histerikçe güldü. "Bu da herşeyin sonu oldu."
Narin de üzüldü karşısında ki kadının haline, en zor anında yanında bir tek Ülkü olmuştu, ölse unutmazdı.
"Konuşmamı ister misin? O pek annesinin huyunu bilmez. Belki birinden daha duyarsa..." dediğinde Ülkü'nün başını iki yana sallayarak böldü onu.
"Artık anlamı yok Narin. Hem biraz haklı da, ben evli bir kadının sorumluluklarını yerine getirmiyorum. Ne ailesine uyabildim, ne örfüne adetine..." dedi içini dökerek.
"Hayır, hayır öyle bir şey yok Ülkü, senden böyle bir şey beklemiyordu Mirza abi bunları düşünme." diyerek kafasında daha çok kurmasının önünü kesmek istedi.
"Arjin hanım, Civan ağa denilen adamın kızını düşünüyor Mirza için. Eve bile geldi, Rojinle konuşurken kulaklarımla duydum." deyip dolan gözlerini savuşturmak için yukarı bakarak dudaklarını birbirine bastırdı.
"Sen onlara bakma ana kız hem yazıp hem oynuyorlar. Mirza abi yapmaz öyle bir şey." Diyerek doğru bildiğinden şaşmadı Narin.
Ülkü'nün çalan telefonu konuyu dağıtmaya yettişti, tanımadığı numara ile dudak büktü genç kadın,
"Alo" dedi temkinlice,
"Merhaba doktor Ülkü hanım ile görüşüyorum değil mi?" Diyen diksiyonu fazlaca düzgün erkek sesini tanımıyordu.
"Benim, siz kimsiniz?"dediğinde Narin muftak tarafını işaret ederek yanından uzaklaştı.
Hazırladığı tabaklara buzdolabında olan tatlısını ilave edip çayları doldurmadan önce biraz evvel çektiği videoyu Mirza'ya gönderdi.
Asım ile oynayan Ülkü'nün biyolojik saati anne olması gerektiğini bas bas bağırıyordu.
Videonun anında görüldü olması ile gülümseyip çayları doldurdu.
Mirza, Narin bu eve taşındı taşınalı gerçek bir ağabey gibi arkasında olmuş, Miran'ın yokluğunda başına kalan bir dünya işe ve hatta eşiyle sorunları olmasına rağmen Asım'ı ihmal etmemişti. Öyle ki iki yıl aynı konakta yaşayıp alamadıkları yolu bu iki ayda almışlardı.
Çaylarla içeri geçtiğinde Ülkü'yü düşüncelere dalmış bir halde oğluyla oynarken buldu. Aklının başka yerde olduğu dalgın gözlerinden okunuyordu.
"Ülkü iyi misin? Tatsız bir haber mi aldın?" dedi en son telefon ile konuştuğunu bildiği için.
Dudak büktü eski eltisi,
"Bilmiyorum ki Narin, aslında iyi bir iş teklifi aldım ama Mardin'de yaşamaya devam etmemi gerektirecek bir teklif." Diyerek aklını karıştıran noktayı paylaştı,
"Canım..." deyip elini tuttu Narin "Daha boşanmadınız ve herşey bitmiş gibi yas tutmak için çok erken. Hemen karar vermeni istemiyorlarsa biraz zaman ver kendine, evliliğine..."
Elini tutan eli minnetle sıktı Ülkü,
"Boran Ağa önermiş beni... Şu yeni açılan tüp bebek merkezi el değiştirecekmiş. Baş hekim olmamı istiyorlar, düzenli çalışma saatleri ve iyi bir maaş. Düşünmem lazım dedim anlayışla karşıladılar." dedi kafasına yattığını saklamadan.
"Hadi tatlını ye bakalım beğenecek misin? Görmeyeli zayıflamışsın sen, tabii hastaneye yemek taşıyanın ayağını kesince..." deyip göz kırptı.
Burukça gülümsedi Ülkü, asla inkar edemezdi Mirza'nın bu ilişkide ki emeğini, nöbet çıkışı hastaneden alıp kahvaltıya götürüşleri, kap kap yemek taşıyıp kaşla göz arasında ağzına tıkışları...
"Ben ona bir kap yemek bile pişirmedim biliyor musun? Hiç kendi alanımız olmadı. Ne zaman mutfağa girsem sanki bakanlar kuruluna izinsiz dalmışım gibi ters ters bakan Arjin hanım ve efradı sağ olsun beni mutfaktan iyice soğuttular." Diyerek iç geçirdi.
Minik bir ev istemişti ama olmaz cevabının bu kadar canını yakacağını hiç tahmin etmemişti.
Narin'e destek olmaya gelmiş ama kendi dertlerine dalmıştı,
"Bizi boşver, Miran abi ile görüşüyor musunuz? Asım ile bağları kopmasın diye kumaya bile göz yumdum sen. Şimdi nasıl olcak Narin..."
Dalgınca çayını karıştırdı Narin,
"O mutlu olsun da ben bu hayata razıyım Ülkü, baştan bencil davrandım kabul ama şimdi aklım başımda düşününce ben araya girmesem onlar zaten ayrılırdı." deyip içini çekti "Canan gözünü açmış Miran'ı görmüştü, ilgisi sevgisi kimsesiz bir kadını çok çabuk kendine aşık etse de üniversite ortamı Canan'ın aklını karıştırırdı. Başka birinin ilgisine de çok çabuk kapılıp gidecek biriydi aslında." dedi çayından bir yudum alırken.
Ülkü şaşkınca dinliyordu sadece, onun şaşkınlığı ile tebessüm etti Narin anlatmaya devam etti.
"Başarılı bir öğrenciydi Canan, hocalardan biri üzerine düşüp ilgilense hemen hülyalara dalardı. Yada biri kahve ısmarlamak istese reddetmezdi. Ben nikahlıyım deyip uzak durmazdı. Onun aksine ben Miran'ın aşkının ve ilgisinin gerçekliğine kapılır giderdim. Peşimde koşan onca insana inat, benim için bir tek Miran vardı. O kapıda Canan'ı beklerdi, bir ona gülümserdi kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu. Canan'ın etrafa olan ilgisinin aksine Miran beni görmezdi bile... En fazla bir baş selamı, iletişimimiz bundan ibaretti."
"Sen çok güzel bir kadınsın Narin yeni bir sayfa açıp mutlu olmak senin de hakkın." dedi Ülkü. Sözleri Miran'dan ümidi kes demenin başka bir yoluydu.
"Bilmiyorum Ülkü en iyisi zamana bırakmak, o Asım'ın babası olduğunu unutmuyor arayıp sormasa da fotoğraflarını atmamı istiyor, günlük video çekip atıyorum. Son gün çok ağır sözler söyledi, haklıydı ama yinede ikimizde tekrar konuşmaya cesaret edemeyecek kadar uzaklaştık." deyip Ülkü'nün boşalan bardağını bahane ederek kaçtı.
O son günü ne zaman düşünse genzi yanıyordu. Biriyle konuşmak daha da ağır gelmişti. Canı açıp soğuk havadan nefeslendi, biraz kendini toparlamıştı ki,
"Narin telefonun çalıyor." Diyen Ülkü'nün sesiyle çayı da alıp çabucak salona geçti.
"Nermin arıyor, kız kardeşim. Şimdi en az bir saatlik dedikodusu vardır hiç açmayayım en iyisi." deyip meşgule attığında Ülkü bu hareketine güldü,
"Çok şanslısın, gündem dedikodu olsada arayıp soracak bir kardeşin var. Bak bana tek tabanca kalmışım böyle." dedi gerçekten imrenerek.
"Aşk olsun ben varım ya eski eltim, eltilik bittiğine göre kanka olmamıza bir mâni kalmadı." Dedi takılarak.
"Elti olarak geçinmemiz mümkün değildi yani, öyle mi?" Diye sordu Ülkü.
Güldü Narin,
"Yani burda elti gemisi pek yürümez, hele de arada ağalık olunca yarışır kadınlar. Biz elti kalsak da dost olurmuşuz ama kısmet değilmiş." diyordu ki telefon tekrar ve ısrarla çalmaya başladı.
"Ay açmazsam sabaha kadar arar şimdi, Ülkü ayıp olmaz sana değil mi? Merak etmiştir yanlızım ya aklı da kalıyor." Dedi Narin.
"Aç tabii Narin biz Asım paşamla oynayadururuz." deyip pusetinden sohbete dahil olmaya çalışan bebeğe yöneldi.
Son çırpınışlarında olan telefonu açıp kulağına götürdü genç anne,
"Ay kızım açmıyorum işte ne arayıp duruyorsun." dedi kardeşine biraz dinleyip güldü "Allah aşkına ne yoğun gündem olacak Mardin'de. Kim kime kaçmış, kim kaynanası ile kavga etmiş onu anlatıyorsun sürekli." Dedi göz devirerek.
Fakat karşıdan duyduğu ile gülen ifadesi bir anda ciddileşti,
"Dur, dur duyamadım sesin kesildi baştan anlat bakayım." Deyip telefonu hoparlöre aldı.
Telefondan tiz bir kadın sesi duyuldu, yaşının ufak olduğu belliydi,
"Ne oldu sen de şaştın kaldın değil mi?" deyip vereceği haberleri ballandırdı biraz.
"Nermin vallahi kapatırım ha, düzgünce anlat." Dedi bu hâline alışık Narin.
"Of abla ya tamam, bak şimdi bugün ağalar toplandı ya ortalık fena karışmış. Doğan ağa'ya sinirlenen Boran ağa ki, bu arada belirtmeden geçemeyeceğim favori ağamdır kendileri, tutmuş karısının elini 'ağalık falan gözüm görmez çeker giderim' demiş"
Kızın heyecanına güldü Ülkü, onun için çokda şaşılacak bir durum değildi, Boran'ın kendi ağzından duymuştu bunu.
"Adamın dibi... Ağaların ağası be..." Diye yükselen Nermin'e tekrar güldü ikisi de.
"Esas bomba haber var diyordun Aladağlarla ilgili kısma gel ablacım hadi bekleme yapma." Diyerek konuyu istediği yere çekti Narin.
"Ay evet ya bak Boran ağa beklerim de esas bomba Mirza Ağa'dan gelmiş. Toplantıya liderlik eden babasına rest çekmiş 'Boran, ağa olup başa geçmezse bende karımı alıp giderim' diye vallahi ben şok... Bekir abi tamam da Mirza Ağa'dan beklemezdim doğrusu."
Nermin heyecanla anlattı durdu, yok Hüseyin Ağa'yı polisler götürmüş, yok Doğan ağa çok kötü mort olmuş...
Bunları duymadı bile Ülkü 'Bende karımı alır giderim' lafında takılı kaldı. İçinde kelebekler uçuştu bir anda. Sabah Hesna'nın durumunu sormak için aradığında iyi olacağız dediği geldi aklına...
Yüzüne yayılan gülümsemenin farkında bile değildi. Kalbinin atış hızı dışardan çok rahat duyulabilirdi. Mirza ona ilanı aşk ettiğinde bile bu kadar heyecanlanmamıştı.
Alacağını almış olan Narin, Nermin'e gerisini de yarın anlatırsın gülüm deyip sepet havası çaldı.
Keyifle Ülkü'ye döndü,
"Eeee... Ülkücüm yeni haberler hakkında ne düşünüyorsun?" deyip elindeki oyuncak çıngırağı mikrofon gibi tuttu dudaklarına doğru.
Ülkü ise hâlâ şoktaydı, iki eli dudaklarına gitti hayretle,
"Narin... Karımı bırakmam demiş, hem de herkesin içinde. Babasına meydan okumuş benim için." Dediğinde gözünden bir damla yaş yuvarlandı.
"Demiştim senden vazgeçmez çok aşık diye, aslan kaynım helal olsun vallahi. Bak sen buralardan değilsin, o toplantıda bunu yapmak ne demek tahmin bile edemezsin. Resmen düzene baş kaldırmışlar." Dedi hepsini takdir ederek.
Dudaklarını ısırdı Ülkü günleridir kendini sıkmaktan bütün duyguları uyuşmuştu şimdi ise sinir boşalması yaşayarak bir bir döktü göz yaşlarını.
"Ben onu çok seviyorum Narin, bize iki göz evi çok gördü diye kahroldum günlerdir." Dediğinde Narin sarıldı Ülkü'ye göz yaşlarını akıtacak bir omuz oldu. En zor günün de yanında olan bu kadına ne yapsa azdı...
Onlar birbirini teselli ededursun Hanoğlu konağına başka bir bomba düşmüştü. Bayram Ağa'nın otuz küsur yıllık hayat arkadaşı boşanmak istiyordu. Dahası valizlerini hazırlamış akşam uçağı ile Nevşehir'in yolunu tutmuştu bile.
Henüz aşiret toplantısının kritiğini yapamadan Dilber hanımın ani kararının şokunu yaşıyorlardı.
Zelfi ve Ayşe mutfaktaki masaya ilişmiş çaylarını içerlerken Murat kapıda göründü.
Ayşe hemen ayaklanıp ona da çay hazırlayıp masaya bıraktı. Teşekkür edip çayını içse de durgunluğu dikkatten kaçacak gibi değildi.
"Dilber hanımın boşanıp gideceğini rüyamda görsem inanmazdım, vallahi hâlâ şoktayım. Kadın resmen bu günü beklemiş, oğlundan yana içi feraha erince de çekti gitti." Dedi Ayşe.
Zelfi de,
"Seni sevmediğini bildiğin biriyle aynı yastığa baş koymak zor Ayşe. Güçlü kadınmış bunca yıl bir ölü ile savaştı..." Deyip içindekini söyledi.
Murat ise onları duymuyor gibiydi,
"Murat birşey mi oldu? Canın sıkkın senin." diyerek elini tuttu Ayşe.
Ablasının yanında birazcık utanmıştı ama artık sevdiği adama daha yakın olmak istiyordu.
Murat beklemediği hareket karşısında şaşırdı, ama aklının karşılıklığı daha öne geçti.
"Ben size söylemedim, dün biz bağ evine gitmek için yola çıktığımızda Cihan Ağa ve adamları yolumuzu kesip Derya hanımı kaçırdı." deyince kızlar şokla atıldı,
"Ne...!"
"Nasıl yani?"
"Korkulacak bir şey olmadı sakin..." Dedi ama ne fayda,
Zelfi sinirle kaşlarını çattı,
"Hamile kadını nasıl kaçırır delirmiş mi bu adam? Kalbi kadar mı kötü?" Diye isyan etti.
Murat, Zelfi'nin haklı isyanına,
"İşin kötüsü de o ya Zelfi, Cihan Ağa'nın ne hamilelikten haberi var. Ne de dosyaya konulmuş delillerden. Derya hanım bir ses kaydı dinletti, dağıldı gitti dağ gibi adam. Düne kadar bir kaşık suda boğmak istediğim adama acıdım. Yıkıldı resmen, onu da oyuna getirmişler."
Zelfi'nin içinde öyle bir öfke balonu vardı ki Cihan'a kolay kolay sönmezdi,
sessiz kaldı sadece.
"Bugün ağamlar toplantıdayken Bekir Ağa'nın sağ kolu Cengiz ile kapıda bekliyorduk, o anlattı." deyip derin bir nefes aldı. "Bekir Ağa'nın hanımı hamileymiş, Bekir Ağa, Cihan'a mani olmak istedi diye babası Hüseyin Ağa oğluna silah çekmiş, yetmemiş ateş etmiş. Bebeği kaybetmişlerdir, Karacahanlar bitti daha toparlanamaz o aile. Bekir Ağa dövüp hastaneden kovmuş kardeşini." Deyince Ayşe dayanamadı,
"Yaa..." Dedi boş bulunarak sonra hemen gözleri Zelfi'yi buldu. Boş gözlerle önündeki bardağa baktığını görünce sessizce Murat'a döndü.
"Madem babası yapmış onu ispatlayamaz mıyız?" dedi bir ümit.
"Hüseyin Ağa'yı karakola almışlar." Demesiyle Zelfi birden gözlerini Murat'a çevirdi. "Biz kapıda beklerken Cihan Ağa geldi, kaşla göz arasında babasına en yakın iki adamı aldı gitti. Sonra da adamları karakola girerken görmüşler, ağız burun kan içinde..." Diye tamamlandı cümlesini.
Ayşe,
"Cihan Ağa'nın işi bu!" Diye yükseldi, Murat başını salladı usulca,
"Adamlar Hüseyin Ağa'yı görünce yan çizecek olmuşlar bu seferde kendini ihbar etmiş, Derya hanımı babamın kışkırtması ile kaçırdım diye."
Kızların ikisi de hayretle bakıyordu Murat'a, işin açığı kimse Cihan'dan bu kadar hızlı ve etkili bir atak beklemiyordu.
Adını anmamak için,
"Onu da mı hapse atacaklar?" Diye sordu Zelfi.
"Bizimkiler şikayetçi olmamışlardı, bilerek kendini açık etti. Çok kalmaz da babasını kontrol altında tutmak için yapmış olabilir."
Zelfi'nin aklına attığı tokat ve kendisine anlamaz gözlerle bakan bal rengi gözler geldi. İçine ince bir pişmanlık uğrasa da çabuk savuşturdu. Koca adam nasıl arkasından iş çevrildiğini bilememişti...
Sen herşeyi Ayşe için çektin, o da kendi bacısı için çabalamış dedi içinden bir ses. 'Böyle bir yılan olduğunu nerden bilsin?' deyip Cihan'ı savundu.
Suçlu siyahla beyaz kadar ayrı ve netken hayat daha kolaydı. Şimdi Zelfi Cihan'a yıllardır beslediği kini nereye koyacağını bilmiyordu.
Suçlu dese çok, suçsuz dese azdı işte...
Yine de babasını hapse tıktırıp cezasını buldurmasına minnet duydu...
Diğer bir yanda ise karısını kucaklamış bambaşka bir hayatın eşiğinden geçen Bekir vardı, kollarında başını boynuna gömmüş güçsüz kalmış kolları ile kendine tutunan karısını hayalini kurduğu eve getirdi. Nazlı sağ olsun konaktan gerekli eşyaları toplayıp yeni eve taşımıştı. Onlar henüz bilmiyordu ama Derya ve Boran'a komşu olmuşlardı. Arada bir kaç malikane tarzı ev bulunsa da yakınlardı.
Büyük kapıdan içeri girince,
"Hesna'm bak bakayım beğenecek misin evimizi? Aceleye geldi biraz ama sen bir toparlan hele neyi beğenmiyorsan beraber yeniden yaparız." dedi buruk bir heyecanla.
Hesna'nın ne ev ne eşya görecek gözü yoktu ama Bekir'in hevesine kıyamayıp başını gömdüğü sineden çıkardı, bakındı etrafa. Başka zaman olsa zıp zıp zıplar Bekir'i öpücüklere boğardı ya şimdi hiç hali yoktu.
"Çok güzelmiş Bekir, sen yanımdayken heryer güzel zaten." Deyip alnını sakallarına sürttü uysal bir kedi gibi.
Bekir de karısının halini anlayıp zorlanmadı daha fazla, yavaş adımlarla merdivenleri çıkıp odalarına yatırdı.
Kendi de yanına uzanıp göğsüne çekti güzeller güzelini, yüzüne dağılmış ipek saçlarını sevdi, okşadı. Parmak uçlarını öptü tek tek, kokusunu içine çekti bir müptela gibi.
Hesna'nın dudakları büküldü, ağlamak istiyordu ama içinden dolup taşan yaşlara da mani olamıyordu. Bekir'in göğsüne akıttı inci tanelerini, kocasının gözlerinden akan yaşlardan haberi olmadı. İkisi de ilk goncalarını kaybetmenin yasını tuttu, içlerini yakan zehri birbirlerinin sinesinde temizlediler. Saatler sonra yorgunlukla uyuyakaldıklarında Gülhan hanım gelip üstlerini örttü.
Bekir, Cihan, Zelal... Aynı kandan üç kardeş üç ayrı ok gibi savrulmuş dağılmışlardı. Bunca yıldır ayaklarına taş değmesin diye emek veren annenin canı ta yürekten yanıyordu.
Kocasının göğsüne sığınmış gelini ise en zayıf damarıydı, insanları üzüp kırmaktan ölesiye korkan bir melekti Hesna. Kalbi böylesine güzel bir insanı Bekir'in kaderine yazdığı için Allah'a şükürler etti.
Aklı Cihan'da kalmış olarak yeni evin büyük salonuna indi. Konağa gelin geldiğinde ondokuz yaşında bir genç kızdı, ne hayalleri, ne ümitleri kimsenin umrunda olmamış. Hüseyin Ağa'nın aşk sandığı takıntısınn önünde kimse durmamıştı. Kuma olmuştu hemde aslan gibi bir evlat dünyaya getirmiş gül gibi bir kadının üzerine.
Sırf o kadına yaptığı haksızlık bile Hüseyin Ağa'yı sevmemesi için yeter sebepti. O etrafına pervane oldukça öfkesini ve nefretini daha da büyüttü. Kocasıyla bir olup kumasını ezmesi, tam tersi kuma geldiği kadınla kardeş olup onları bu duruma düşüren adamı ezdi.
Bekir'in annesi öldüğünde onu öz evladı bilip gözünden sakındı, bu günlere kolay gelmemişti Gülhan hanım.
Zelal'in suyu hep babası gibi bencil aktığından Hüseyin Ağa'nın gözdesi huylarını annelerinden almış oğulları değilde kendi gibi bir narsist olan kızı olmultu. Kuduz köpek gibi etrafına saldırmasının sebebi buydu, kendine benzeyen tek evladını kaybetmemek.
Cihan'ın omuzları düşük hastaneden gidişi içine oturmuş o saaten sonra da haber alamamışlardı.
Ne ara aktığını bilemediği göz yaşlarını silip tıklatılan dış kapıyı açtı. Gelen Bekir'in sağ kolu Cengiz'di,
"Ağam yok mu Gülhan anne?" Dediğinde,
"İstirahat ediyorlar Cengiz dün hiç uyumadı biliyorsun. Önemli bir şey mi oldu. Gel içerde anlat."
deyip salona aldı elinde büyüyen genç adamı.
Cengiz ise sıkıntılıydı, tüm aşiret meseleleri üstlerine kalmıştı. Dahası ne Hüseyin Ağa'nın ne de Cihan'ın adamlarına güvenip iş teslim edemezlerken aldığı haberler tüm bunları ikinci plana düşürmüştü.
"Hüseyin Ağa'mı toplantıdan sonra polisler götürdü Gülhan annem." Dedi ilk haberden başlayarak.
Kaşları şaşkınlıkla havalandı yaşlı kadının,
"O kolay faka basmaz Cengiz hayır olsun. Kim ne delil sunup şikayet etmiş ki?" Diyebildi.
"Annem ben dışarda Bekir ağamı beklerken Cihan geldi, Hüseyin Ağa'nın adamı Kemal ve Naci'yi önüne katıp götürdü. Toplantı bitmeden de ağızları burunları kan içinde polis merkezine getirmişler. Onlar ne anlattıysa peşi sıra da Hüseyin ağayı aldılar."
İçini yokladı Gülhan hanım zerre üzüntü bulamadı, daha fazlasına müstahak olduğunu biliyordu.
"Etme bulma dünyası oğlum ona üzülecek değilim, daha doğmamış torunuma sebep oldu. İki evladımı birbirine düşürdü. Cihan'dan haberin var mı?" diye sordu.
Başını sıkıntıyla salladı Cengiz,
"Onun için geldim ya annem, Derya hanımı ben kaçırdım, babam emir verdi deyip teslim olmuş. Baba oğul nezaret hanedeler şimdi. Bekir abi sinirli olsa da kıyamaz Cihan'a birşeyler yapalım diye gelmiştim." dediğin de eli kolu bir kez daha kırıldı kadıncağızın.
O sırada merdivenleri inen Bekir'in sesini duydular.
"Kendine ceza mı kesmiş Cihan Ağa?" Dedi konuşulanları duyduğunu belli ederek.
Gülhan hanımın yüzü yoktu kardeşini kurtar demeye...
Cengiz,
"Abi şikayetçi kimse yok az uğraşsak çıkarırız, emrin olursa?" deyip sustu fazlası haddi aşmsk olurdu.
"Dokunmayın Cengiz, kendşne ne ceza biçtiyse çeksin. Ben onu oradan çıkarırsam daha kötü olur. Kafasını toplasın biraz." deyince,
"Emrin olur ağam." Deyip evden çıktı genç adam.
Ana oğul kaldılar baş başa,
"Ana çıkar Cihan'ı diyorsan..." dediğinde başını iki yana salladı annesi.
"Doğru dersin, kızsanda kıyamazsın bilirim ben senin temiz kalbini. Ama Cihan'ı da bilirim adı gibi yüreği vardır, kandırdı yaktı oğlumu Hüseyin Ağa. Önünde duramadım anlatamadım, şimdi cezasını çekmezse içi soğumaz." Deyince Bekir annesini gögsüne çekti.
Bu iki kadından öte kimi vardı ki,
"Toparlanacağız anne, sana söz bu ev neşeyle cıvıldayacak. O konağın lanetinden kurtulup mutlu olacağız. Cihan da toparlanacak ama önce dağılması bilmeden girdiği günahların vebalini üstünden atması lazım." dedi bu akşam göğsünde ağlayan ikinci kadına.
Demir parmaklıklar ardında ise Cihan günlerdir ilk defa minicik bir huzur hissediyordu. Karşında ki nezaket hanede durmadan volta atıp adamlarını hakaret eden babası umrunda bile değildi.
Yapabileceği şimdilik buydu, daha fazlası için önce bu hamlenin sonuçlarını beklemeliydi.
Başını geriye atıp gözlerini kapattı, Zelfi'nin hayali geldi kuruldu yine zihninin en kuytu köşelerine, saatlerdir kulaklarında bir melodi dolanıp duruyordu,
Üstüm başım toz içinde
Önüm arkam pus içinde
Sakallarım pas içinde
Siz benim nasıl yandığımı
Nereden bileceksiniz
Siz benim nasıl yandığımı
Nereden bileceksiniz
Bir fidandım derildim
Fırtınaydım duruldum
Yoruldum çok yoruldum
Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz
Siz benim neler çektiğimi
Nereden bileceksiniz
Taş duvarlar yıkıp geldim
Demirleri söküp geldim
Hayatımı yakıp geldim hey
Siz benim neden kaçtığımı
Nereden bileceksiniz
Siz benim neden kaçtığımı
Nereden bileceksiniz
Gökte yıldız söner şimdi
Annem beni anar şimdi
Sevdiğim var kanar şimdi
Siz benim niye içtiğimi
Nereden bileceksiniz
Siz benim niye içtiğimi
Nereden bileceksiniz
Siz benim niye içtiğimi
Nereden bileceksiniz
Bir pınardım kan oldum
Yol kenarı han oldum
Yanıldım ah ziyan oldum
Siz benim neden sustuğumu
Nereden bileceksiniz
Siz benim neden sustuğumu
Nereden bileceksiniz.
Ben ve Ahmet Kaya şarkısı takıntım... Ama çok yakışmıyor mu?
Yeni bölüm hızlı geldi çünkü çok güzel dönüşler yaptınız.
Yine güzel yorumlarınızı ve desteğinizi bekliyorum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.96k Okunma |
11.72k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |