
Yeni bölüm ile geldim arkadaşlar, yorum sınırı geçilmedi ama bölümü geciktirdiğim için buna takılamıyorum 🫣
Yeni yorum sınırı 200 ve dolmadan bölüm gelmeyecek bilginize...
Telefonun tamiri için azımsanmayacak bir meblağ ödeyeceğim, lütfen bol bol yorum yapıp bana bu acımı unuttun.🤭
Bu bölüm sadece Zelfi ve Cihan yazdım size...
Sol kolunun da bir yanma hissetti Zelfi, kollarını başına sardığı ve başını eğdiği için kalbini hedef alan ilk kurşun koluna saplanmıştı.
Canının acısını bile bilemedi, bitmemişti çünkü tek kurşun yetmez, tek kurşunla bitmezdi.
Hüseyin Ağa emrettiyse yerine gelirdi.
İkinci hatta üçüncü darbeyi bekledi hafif sendelerken...
Karşında ki adam ölüm emri verilmiş bir canı almadan gitmeyecekti, ikinci kez ateşledi silahını ama araya bir beden girdi, sağa doğru sendeleyerek düşmek üzere olan Zelfi'ye kollarını sarıp sırtını kurşunlara dönecek kadar koruma iç güdüsüyle dolmuş bir beden... iki kurşun sesi daha geldi ama Zelfi'nin canına değmedi.
Etrafta toplanan insanlar, çığlıklar, bağrışmalar duydu ama kolundan başka acıyan yanı yoktu, bedenini saran kollar güçsüzleşip gevşediğinde, korkuyla kapattığı gözlerini açtı. Yutkundu kolundaki kan kendine siper olanın beyaz gömleğinde yayılmaya devam ederken aklı yavaş yavaş kokusunu aldığı adamın kim olduğunun dehşetine düştü.
Bu kadar yakından almamış olsada bu kokuyu bilirdi Zelfi, esaretten kurtulduğu o günden beri güvendiği, yanında korku duymadığı tek yabancıydı...
Murat...
Ayşe'nin hayat arkadaşı Murat...
Zelfi'yi korumak için sırtını iki kurşuna siper eden Murat...
Güç bedeninden çekilmese Zelfi'ye ölümüne siper olmaya devam edecek olan Murat...
İnsanların çığlıkları içine düştüğü dehşetten büyük değildi.
Zelfi başka bir cana sebep olacağına ölmeyi dilerdi, hele de kardeşinin tek sığınağına sebep olmak...
"MURAT!!!" Diye haykırdı sesini bulabildiği ilk anda.
Bir elin kendine uzanıp ayağa kaldırmaya çalıştığını fark ederek elin sahibine çevirdi gözlerini, Yorgi usta,
"Korkma kızım, ambulansı aradım yolda korkma, kolundan başka yaran var mı?"diyerek bedeninde dolaştırdı yaşlı gözlerini.
"Murat..." Dedi sadece "Murat vuruldu."
Gözleri kurşun izlerini aradı hızla, sırtında hızla kana bulunmaya devam eden iki kurşun deliği vardı, biri sağ omzunda diğeri sol kürek kemiğinin bir karış altındaydı.
Aklını yitirecekti Zelfi, hemen eğilip kanayan yaraya bastırdı elini, çok kan vardı...
Durdurması lazımdı... çok kan vardı...
"Murat" dedi dehşetle "ne olur konuş..."
Gözünden ardı ardına akan yaşların farkında bile değildi...
"Ayşe..." Diye bir inleme duydu sadece... Son gücüyle söylenmiş gibi kısık, son dileğini söylemek ister gibi acıydı sesi...
Elini kurşun izine daha çok bastırdı...
Zelfi ölmeliydi, bu dünyadan biri silinecek ise bu Zelfi olmalıydı.
Daha evliliğinin baharını süren Murat değil!
"Ne olur ölme..." Dedi onun kadar kısık ve acılı bir sesle...
Ambulansın sireni duyuldu peşi sıra kollarından tutularak kaldırıldı kanı daha çok akmasın diye çırpındığı canın başından, kolundan akan kan ve yavaş yavaş kaybolan bilinciyle her yer karardığında ölmeyi diledi.
Ölüp bu Dünya'dan ve pisliklerinden temizlenmeyi...
İki ambulans iki canı hastaye yetiştirme derdine düştü, Zelfi kan kaybı ve korkudan bayılmış olsada Murat'ın durumu bu kadar kolay tanımlanamayacak kadar ağırdı.
Çarşı ortasında olan olay Mardin'de çabuk yankı buldu...
Kurşunlanan kadın ve ona siper olan adam...
Yorgi Usta elini çok sık kullanmadığı telefonuna attı, ne diyecekti Cihan'a...
Sevdana kurşun sıktılar mı?
Kim ne isterdi ki bir avuç canı olan kızcağızdan...
Telefon açıldı,
"ooo ustam sen beni arar mıydın? Bu günün tarihini bir yere yazalım bence." dedi ketumluğu ile nam salmış adama.
"Ağa oğlu... Senin kız bana geldi..." deyince Cihan'ın bam telinin yerini iyi bildiğini belli etti.
Benim kız... Diye tekrar etti içinden
Zelfi...
Ne güzel aitlik ekliydi o öyle...
Sonra bir aydınlanma geldi, aşk insanı gerçekten aptallaştırıyor olabilirdi,
"Niye gelmiş ustam? Ne sordu, ne konuştunuz?" dedi peşi peşine...
Sıkıntılı bir nefes aldı yaşlı adam,
"Onu sonra konuşuruz oğlum, dükkandan çıkınca..." deyip duraksadı, nasıl yumuşatılırdı ki bu laf...
Millet üstüne üç beş eklemeden o söylemeliydi.
"Cihan dükkandan çıkınca bir adam çıktı karşısına niyetini anlayınca çıktım ama yetişemedim, kurşun sıktılar kızcağıza."
Yer ayağının altından çekildi Cihan'ın önünde durduğu camın pervazına attı elini, ustanın verdiği iki saniyelik es ömründen yıllar çaldı götürdü,
"Kız iyi Cihan, biri geçti önüne siper oldu, kimdir bilmem ama canını koydu ortaya... İki kurşun yedi sırtından, kızın kolu yaralı sadece... Murat dedi adına Zelfi tanıyor belli. Hastaneye götürdüler, elden duyup korkma iyi kız... Git yanına çok korktu..."
Telefonu nasıl kapattı, ustaya bile ne dediğini hatırlamıyordu. Arabanın anahtarını kavrayıp otelden fırlayışı, akıp giden yol boş bir film şeridi gibiydi.
Kim ne istedi...?
Kim Zelfi ölsün isterdi.?
Aklına gelen bir isim vardı ama geride tutuyordu, baba katili olmak inşallah kaderimde yoktur diye dua ediyordu.
Murat...
O adama bir can borcu vardı artık... Tabii yaşarsa...
Zelfi için canını ortaya koyacak bir kendi var sanıyordu Cihan, Murat'ın bu kadar siper olacağı aklına bile gelmezdi.
Vardı hastaneye, acilin kapısından girdi koşar adım...
Ne dedi ne anlattı kendi bile bilmiyordu...
"Çarşıda kurşunlamışlar" dediğini biliyordu sadece...
Ameliyattaydı ikiside...
Telefonunu çıkardı cebinden kimi arayacaktı? Ne diyecekti?
İlk Hesna geldi aklına... Hamileydi o nasıl derdi Zelfi'yi vurmuşlar diye...
Derya hanımı arasa, canını emanet ettiği adamdı Murat onun durumu daha ağır demişlerdi... Diyemezdi daha bebeğine yetmeye çalışan lohusa bir kadındı o da.
Kim gelecekti Zelfi'nin yanına Ayşe'ye kim haber verecekti.
Yine Devran'ın adının üstüne gitti eli, adam hiç haz etmiyordu kendinden... Biliyordu Cihan, haklıydı da ama Devran'ın kriz yönetimi hep iyiydi. Boran daha duygusal yaklaşsa da Devran aklı selimi kolay kolay kaybetmezdi.
Kulağında ki telefondan,
"Yine ne var Cihan Ağa? Boran senin kadar aramıyor beni!" dedi her zaman ki gibi alaylı ve abartılı rahatlığıyla.
Yüzünü sıvazladı Cihan burun direğini sıktı sertçe,
"Devran çarşıda ki olayı duydun mu?" diye sordu nerden başlayacağını bilemeyerek.
"O ne biçim ses Cihan? Ne olmuş oğlum çarşıda?" dedi Devran da aklından binbir ihtimali tararken.
"Zelfi'yi vurmak istemişler." demesine kalmadan
"Ne...!" diye yükseldi Devran
Derin bir nefes alıp bıraktı Cihan,
"Murat siper olmuş, ikiside yaralı ameliyattalar... Zelfi kolundan yaralıymış ama Murat'ın durumu ağır diyorlar. Kimi arayacağımı bilemedim, karısına nasıl denir?" demesiyle Devran'ın sert sesi kırıldı.
"Kimseye bişey deme ben Ela'yı alıp geliyorum." dediği gibi kapandı telefon.
Ameliyathanenin önünde koridor boyunca adımladı, biraz ileri biraz geri...
Sonunda çıktı yaş almış bir doktor, kapıda sadece Cihan olunca ona ilerledi,
"Zelfi hanımın yakını mısınız?" Diye sorduğunda bir yumru geldi oturdu boğazına, yakınımıydı? Olsaydı, olabilseydi keşke...
Başını sağa eğdi hafifçe, dolan gözlerini saklamadı doktordan...
Doktor ise karşısında ki genç adamın halinden anlayacak kadar yaşayıp görmüştü hayatın acı yanını,
"Zelfi hanım iyi koluna sağlanan kurşunu çıkardık, kan kaybetmiş takviyesi yapıldı, ama getirildiğinde şok geçirdiği için bayılmıştı." Deyince başını salladı sadece Cihan.
"Murat?" Dedi korka korka...
Derin bir nefes alıp verdi doktor,
"Kızın önüne siper olmuş anladığımız kadarıyla, iki kurşun yemiş sırtından. Biri sol omzunda ve kalbe oldukça yakın, ameliyatı devam ediyor korktuğum yere zarar vermediyse zor da olsa toparlar ama kalbe geldiyse... İşi zor olur..." Dediğinde sonunu iki nefes de söyleyebilmişti.
Tamam meslek gereği daha soğuk kanlı oluyor bunca ameliyata girip çıkmak için duygularını bir kenara bırakıyorlardı ama içerde oğlu yaşında bir adam canıyla cebelleşirken duygusuz kalmak kolay iş değildi.
"Hocam elden gelen ne varsa..." Dedi Cihan... "Kansa kan bulayım, doktor de kimi istersen getireyim. Can bağışladı bana... Canımı iste vereyim." Deyince doktor daha dikkatli baktı karşısında ki adama, üzerinde ki takım elbisesine, kolundaki saatine...
"Bazen sadece dua edilir delikanlı, dua et." Deyip iki adım ilerledi, durdu. "Hanımkızın yanına girmek istersen?" Deyince yine boynu büküldü Cihan'ın.
Başını salladı doktor,
"Üst kata aldılar, hemşireye söyle yardımcı olur." Deyince Cihan bir ameliyathanenin kapısına bir üst kata çıkan merdivenlere baktı...
"Onun ameliyatı uzun sürer..." Deyip omzuna hafifçe vurup giden doktorun ardından son kez ameliyathaneye bakıp merdivenlere yöneldi.
Hemşireden odayı öğrenip kapıyı tıklattı usulca,
"Narkozun etkisinde hâlâ... Korkuyla bayılmış, ayılırken yanlız olmasa iyi olur." Diyen hemşireden cesaret alarak girdi içeri girebildiğinde saçları hastane yatağına dağılmış Zelfi'yi görmek canını yaktı.
Aslında canını yakan onu bu kadar savunmasız görmekti, her daim tedirginlikle etrafı kolaçan eden bakışlarına şahit olmak can yakıyor sanardı Cihan ama şimdi böyle tüm tehlikelerden uzakmış gibi uyuyor oluşu, genç adama daha can yakıcı geldi.
Kapıyı açtığı kadar sessiz kapatıp yatağa doğru cesur iki adım attı, gözleri ilk kolundaki sargıya değdi saçlarıma. Ucuz mu atlatmıştı Zelfi, canı bu kadar çok yakılmış biri için bu kurşun yarası belki çok da ağır değildi, asıl yara teninde kolayca sarılmış olan değil yine ruhunda derin yarıklar oluşturan yarasıydı.
Sonra yatağa dağılmış ipek saçlarına, Cihan'ın parmak uçları karıncalandı bir kere, bir kere dokunsaydı o saçlara...
İlk iki adımıma tezat temkinli adımlarla yaklaştı yatağa...
Cihan, Zelfi'nin ruhuna aşıktı...
Mesela hiç bu kadar yakından yüzüne bakmamıştı, gözlerinin kahvesini bilirdi ama her an değişen tonunu seyretme şansı olmamıştı. İnce zarif parmaklarına dokunmamış, uzun saçlarını okşamamış, kıvrık insana saymak isteği getiren kirpiklerini seyredememişti...
Onu ilk gördüğü gün önüne kahve bırakırken, Cihan ne kadar umrunda değildi ise öyle de devam etmişti Zelfi için...
Okul çıkışlarında onu izleyen adamın varlığını hiç bilememişti, o bilmesede Cihan alacağı cevabı bile bile karşısına çıkamamıştı. Okulu kazansın, işte o zaman belki gözleri beni görür demişti.
Çünkü okul Zelfi'nin hayatta tek önceliğiydi, konak hizmeti görmekten yüksündüğü için değil okumayı sevdiği için önceliği hep okul, hep okumaktı.
Karşısına çıkacak hiç bir yola sapmadan hedefine ulaşmaktan başka derdi yoktu, okuyup kardeşinin de önünü açacak aklı onda kalmayacaktı.
Cihan onu yolundan çevirmezdi, kendi yolunu da onun yoluna katar genişletir, bir adım önden gidip ayağına değecek her taşı temizledi.
Bunu içinde okulu kazanmasını bekliyordu kendi için, Zelfi'nin gözünün hedefinden ilk sapacağı kadar boşluk arıyordu.
Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenler değil miydi?
Evet tam da öyleydi...
Cihan'ı yıkan da bu olmamış mıydı? Zelfi'nin okulu bile unutacak kadar bir başkasını sevip, kapıldığına inandırılmıştı zalimce...
Yan taraftaki sandalyeyi usulca çekip oturdu, bu acı günün tek güzel yanına kapılıp gitti...
Dakikalarca gözünü kırpmadan izledi sevdiğini, yüzündeki güneş yanıklarının hafiflemiş ama hâlâ yerini koruyan silik izlerini, arada kırpıştırdığı kirpiklerini, biçimli burnunu...
Eli isyan ederek havalandı ama cesareti yarı yola kadardı, müsade yoktu dokunmaya...
Fırsatçılık etme Cihan dedi kendi kendine, fırsatçılık etme...
Eli havada yumruk oldu ama irade de bir yere kadardı, parmakları uzun saçlarının uçlarını buldu. Zelfi uyanmış olsada hissetmeyeceği bir dokunuşla okşadı...
O saçının teline kıyamazken, kurşun sıkmak kimin haddineydi. Murat önüne siper olmasa ne olacaktı...?
Zelfi...
Ne olacaktı?
Cihan'ın da canına kast edilmiş sayılmaz mıydı?
"Cihan güzeli..." Dedi onu gördüğünden beri içinden geçen buydu.
Zelfi... Cihan güzeli Zelfi...
Cihan'ın güzeli Zelfi...
Kapı tıklatıldığında elini çekti hemen ipek saçlarından, hızlıca sandalyeden de ayaklandı.
Ela içeri girdiği gibi Zelfi'nin yanına adımladı,
"Uyuyor." dedi Cihan "Korkuyla bayılmış, uyandığında yanında olun dedi hemşire."
Kendince burda oluşuna sebep bulup anlattı ama Ela burda oluşuna takılmış görünmüyordu.
"Ben burdayım Cihan Bey, Devran dışarda sizi bekliyor." deyince başıyla onaylayıp kapıya yürüdü.
Çıkmadan bir kere daha baktı Zelfi'ye... Ela onun korkarak dokunduğu saçlarını bir abla gibi şefkatle okşuyordu.
Kapıdan çıktığında burnundan soluyan Devran ile karşı karşıya geldi.
"Kim? Kim yapar bunu Cihan? Kim?" diyerek öfkeyle çıkıştı.
Çenesi kasıldı Cihan'ın, Devran akıllı adamdı elbette bir tahmini vardı da ondan duymak istiyordu.
" Babam ve Zelal'den başka aklıma kimse gelmiyor Devran" Dedi istediğini ona vererek.
Devran gözlerini kapatıp başını geriye attı sakinleşmek istediğinde yaptığı gibi.
Ama olmadı... Öfkesi bedenine fazlaydı...
"Daha ne istiyorlar lan kızdan, bir canını bırakmışlar zaten, ona da mı göz diktiler? O kız okusa bugün onların kalemini kıracak hakim bile olurdu. Zelfi'yle daha dertleri ne? Ömrünü çaldılar zaten... Daha dertleri ne?"
Dertleri Cihan'ın canını yakmaktı, beş parasız hapishane köşelerinde kaldıkları için iyice bilenmiş olmalıydılar. Güzel intikam planıydı doğrusu, Cihan ölse bu kadar canı yanmazdı.
"Herşeylerini aldım ellerinden, benim gözümü korkutmak istediler belli ki." dedi en akla yatan tarafını söyleyerek.
"Şahit de Zelfi tabii, bir taşla iki kuş vuracak Hüseyin Ağa..." Diye söylendi Devran "Senin o baban varya yıllarca Dilan halanı saklamış. Herşey beklenir ondan."
Cihan boş boş baktı, Dilan halası hani yıllar önce Bayram Ağa ile evlenecek olan Dilan halası. Nişanlısı Berdel için zorlandığında intihar edip hayatlarından en acı şekilde silinmiş Dilan halası... Annesinin yıllardır ne kadar güzel olduğunu, nasıl akıllı, mert bir genç kız olduğunu anlattığı Dilan halası...
Yaşıyor muydu?
Hemde babası bundan haberdardı öyle mi? Yıllardır Bayram ağa ile dost görünen Hüseyin Ağa bunu da mı yapmıştı?
Şaşırdı mı?
Evet...
Bunca zalimliğe rağmen şaşırdı Cihan... Kardeşine, dostum dediği adama bunu yapan başkasına ne yapmazdı ki...
"Halam yaşıyor mu? Nerede şimdi?" Dedi soruları ardı ardına sıralayarak.
Devran sıkıntılı bir nefes alıp verdi,
"Yaşıyor, yaşıyor da şimdinin konusu değil. Murat'ın durumu ağır Cihan, o adama birşey olursa ne babana ne bacına acımam. Meseleyi sana da bırakmam, o ikisini layık oldukları cehenneme tez elden kavuştururum."
Cevap vermedi Cihan, ne dese boştu zaten...
Çok sürmedi hastaneye Ayşe, Derya, Boran, Bekir, Murat'ın ailesi akın etti. Onlardan az sonra da Bayram ağa zamanında güzelliği ile tüm Mardin'e nam salmış sevdası Dilan ile hastaneye geldi.
Murat'ın ameliyatının bitişini bekleyenlerden en çok Ayşe yıkılmıştı, bir ablasının yanına gidiyor bir ameliyathanenin kapısında ki bekleme bölümünün sandalyesine çöküyordu.
Derya hanım bile iki aylık bebeğine rağmen hastaneye koşmuş ancak çok duramıştı. Boran'ın düzenli aralıklarla çalan telefonu nasıl merakla beklediğine özetti aslında.
Murat'ın ablası Mesude, bir iki kez Ayşe'ye ters bakışını değdirdiyse de Cihan'ın varlığı pusmasına yetmişti. Kocasının yaraları aylardır yeni yeni iyileşirken bu adamı tekrar üstüne sıçratacak kadar da cahil değildi. Hem o kızın tekin pabuç olmadığını söylemişse haksız mıydı? Kardeşi onun yüzünden can çekişmiyor muydu?
Saatler süren ameliyatın bitişi ile Murat yoğun bakıma alınmıştı. Hayati tehlike geçmiş değil ama kanama bir şekilde durdurulup, kurşunun zarar verdiği organlardaki tahribat tıbbın el verdiği ölçüde düzeltilmişti.
Geceyi Boran, Devran, Cihan hastanede geçirirken, Bekir el mecbur hamile olan eşinin yanına dönmüştü. Hesna olanları duyduğundan beri hastaneye gelmek için çırpınsada Gülhan hanım daha fazla üzülmesinin önüne geçmek için mani olmuştu.
Ayşe ve Zelfi'yi yanlız bırakmayan Ela yorgun bedenini dik tutmaya çalışıyordu, Devran elindeki kahveyi eşine uzatıp yanına oturduğunda,
"Seni eve bırakıp annemi getireyim istersen çok yoruldun." Diye teklif etti saçını okşayarak.
Elindeki ki kahveden kokusunu içine çekerek bir yudum aldı genç kadın,
"Yok Devran, kızları yanlız bırakamam, hele de şu kadın fırsat kollarken." Deyip Mesude'ye ters bir bakış attı.
Sessiz duruyordu ama an kolladığına emindi Ela, tek yakalarsa hem Ayşe'yi, hemde Zelfi'yi üzebilirdi.
Devran onun baktığı yöne göz ucuyla bakıp eşine döndü,
"Sen bilirsin güzelim, ben bir Tuğra'yı görüp geleyim o zaman. Hissediyor böyle şeyleri kötü etkilenmesin." Dedi çocuk yaşında bir çok şey ile imtihan olmuş oğlunu düşünerek.
Zelfi ise uyandığından beri odadan çıkmak istese de kimse buna izin vermiyordu. Bunda güvenlik kadar etraftan olumsuz birşeyler duyup daha çok üzülmesini engellemek isteyen Boran ve Cihan Ağa'nın etkisi büyüktü.
Fakat onların gücü de yere kadardı, Murat iyi deseler de inanmıyordu Zelfi, o iki kurşunun bedeninde açtığı yarayı ve kaybettiği kanı gözüyle görmüştü. Söylenenlere elbette inanmıyordu, koluna takılan askı ile ayaklarını hastane yatağından sarkıttı, Ela'nın bıraktığı terlikleri giyerek üzerindeki pijamalara aldırmadan odadan çıktı.
Karşısında Boran Ağa ile sessiz ama hareketli bir konuşma içinde olan Cihan'ı görmeyi ise asla beklemiyordu... Daha bugün karşısında ki adamın kalbinin kendisi için attığını öğrenmiş, bu gerçeği hazmedemeden onun babasının sıktırdığı kurşun ile ölüme yaklaşmıştı.
Ne demesi, ne hissetmesi gerektiğini bilemedi, şuan aklı sadece Murat'ın sağlığındaydı, onu ayakta gören Cihan'ın içinden ettiği binbir şükürden habersiz,
"Boran Ağam, Murat nasıl? Bana doğruyu söyleyin, nolur?" Dedi iki adım daha onlara yaklaşarak.
Boran hemen Cihan ile ettiği istişareye ara verip ayaklandı,
"Zelfi niye kalktın abicim? İyi Murat... Sende iyisin çok şükür. Kan kaybettiği için yoğun bakımda tutuyorlar yoksa alan gibi maşallah..." Dedi kızın içini rahatlatmak için.
Zelfi göz ucuyla Cihan'a baktı ama hızla çekti gözlerini yakalandığı bakışlardan kaçarak,
"Ağam beni kurtarmak için vuruldu Murat üç kurşun sıktılar üzerimize." Dedi saatlerdir anlatmaya çalışıp kimseye dinletemediği gerçeği dile getirdi. "Kan kaybı değil yarasının yeri önemli solundan vuruldu, kalbine bile gelmiş olabilir. Ayşe'nin hali perişan, ne olur saklamayın benden."
Boran derin bir nefes alıp verdi, akıllı insanı kandırmak hep zordu, işin özü faydası da yoktu.
"Zelfi, haklısın Murat ağır bir ameliyat geçirdi... Ama şuan durumu iyi... Sabaha daha iyi olacak." Dediğinde,
Zelfi duyduğu sözler ile sarsıldı, bunu tahmin ediyordu ama duymak yinede ağır gelmişti.
Gözünü Cihan'a değdirmedi ama sözünü de sakınmadı,
"Ağam o kurşunu sıkan Hüseyin Ağa'nın adamıydı, ateş etmeden önce onun yolladığını söyledi. Murat araya girmese amacı beni öldürmekti, daha ne istiyorlar benden. Elleri içerden nasıl uzandı bana?" Dedi.
Cihan oturduğu koltuktan ok gibi fırladı, şüphe ettiği şeyi açık seçik söylüyordu Zelfi... Hüseyin Ağa'nın adamıydı diyordu. Cihan bu hayatta babası yüzünden kaç kere daha yerin dibine girecekti. Kaç kere daha sırtından vurulcaktı...
Boran'ın ve Zelfi'nin bakışı bu ani kalkışı ile Cihan'a döndü, o ise bal rengi gözlerini Zelfi'nin koyu kahvelerine kilitlenmişti,
"Elleri sana nasıl ulaştı bilmiyorum ama bir daha uzanamayacak! Korkma... Korkma Murat da iyi olacak, onun hesabını da soracağım onlardan." dediğinde sözlerinin teminatı öfke ile alev alev yanan gözleriydi.
Zelfi'nin midesine oturmuş bir taş vardı da, sanki Cihan'ın her sözü ile ağırlaşıyordu.
Nasıl bir kördüğümün iki ucu olmuşlardı da, çözüleceğine daha da kör hale geliyordu anlamak mümkün değildi.
Cihan, Zelfi'nin bildiklerinden habersiz onun kendini güvende hissetmesi için çırpınırken, Zelfi Cihan'ı ilk defa bu kadar açık okuyordu. Yorgi usta haklıydı, bu gözlerde ki sevdayı okumak için şuan ki gibi Cihan'ın gözlerini perdesiz yakalamak yeterliydi.
Okuduğu sevdanın ağırlığı altında ezildi Zelfi, gözlerini kaçırdı çare olur sanarak...
Cihan ise bunu bir yüz çevirme sandı,
"Zelfi..." Dedi sesindeki acı elle tutulur haldeyken "Yemin ederim elleri bir daha sana değmeyecek." Dedi.
'Ne olur yüz çevirme benden...' Diyemedi...
Ortada dönen gerilimi anlamakta zorlanan Boran araya girdi,
"Zelfi, Cihan'a güven... Bana, Devran'a güven... Bir daha sana kimsenin elini uzandırmayız." Diyerek Cihan'a destek oldu.
"Ben korkmuyorum ağam, ben ölsem de gocunmam zaten... Ama bak bugün Murat'a zararım dokundu, yarın kimin başına dert olacağım." Deyip içinden devam etti 'Ne dedikodulara malzeme olup, ne küçümser bakışlara muhatap olacağım.'
"Belki de yok olup gitmek kurtuluştur..." Dediği noktada Cihan onun yerine yok olup gitmeyi diledi. Bu acizliği yaşamaktansa yok olup gitmeyi...
"Boran..."dedi sesini hissiz çıkarmaya çalışarak "burası sende, benim ipini çekmem gereken biri var." Dedi ve hızlı adımlarla bekledikleri koridoru terk etti.
Ardından dolu dolu gözlerle bakan Zelfi'yi bilmedi, bu halinin onun kalbini acıttığını da...
Hastaneden çıkar çıkmaz arkadaşı komiser Vedat'ı aradı, babasıyla acil bir görüşme yapması gerektiğini söyleyip, ne yapıp edip izin çıkarması için aracılık yapmasını rica etti.
Yaklaşık bir saat sonunda Hüseyin Ağayla aralarında bir cam bölme ve iki ahize ile karşılıklı oturuyorlardı.
ikisi de meydan okurcasına birbirini seyretti, sonunda pes eden öfkesini zor dizginleyen Cihan oldu. Ahizeyi alıp kulağına götürdüğünde Hüseyin Karacahan bir süre daha sinsi bir tebessüm ile oğlunu izledi. Sonra ahizeyi kulağına götürüp lakayıtça geriye yaslandı.
"Buyur Cihan Ağa, bu saatte derdin ne de ihtiyar babacığını yatağından kaldırıp kaşıma dikildin. Sabahı bari bekleseydin." Derken damarına basmak istediği açıktı.
Burnundan derin bir nefes aldı göğsü bu nefesle şişip daha da heybetlense de, Cihan Zelfi'yi koruyamadıkça kendi içinde ufaldıkça ufalıyordu.
"Derdin ne Zelfi ile?" Diye sordu içine tezat buz gibi çıkan sesine şükretti.
"Zelfi?" Dedi Hüseyin Ağa hiç tanımıyormuş gibi. "Kim ki o?"
Elini aralarında bariyer olan cama sertçe vurdu Cihan,
"Benimle oynama olan huzurunu da sana zehir ederim Hüseyin Ağa! Benimle oynama bu sana da kızına da son uyarımn"
Alaycı ifadesi yerini öfkeye bıraktı yaşlı adamın,
"Benim kızımı parasız pulsuz bir deliğe tıkacaksınız ben de sessiz kalacağım öyle mi? Şaşarım senin aklına!" Deyip cama iyice yaklaştı "Sen beni yenebileceğini mi sandın küçük ağa, ben yoksam sende ağabeyin de bir hiçsiniz. Senin sevdiğini, aklınca senin intikamını almak isteyen bir cahile vurdururum da ancak böyle seyredersin."
Cihan'ın kaşları çatıldı, duyduklarını doğru anlayıp anlamadığını sorguladı bir süre,
"Sen ne yaptın?" Dedi olayı anladıkça düştüğü girdabı yeni fark ediyordu.
"Karacahanları bu hale düşüren o kız." Derken son sözüne baskı yaptı. "Senin ağalığın da onun yüzünden elinden alındı. Ben onun yüzünden buradayım... Zelal onun iftiraları yüzünden hapse düştü... Bizim töremizde bunun bedeli ölümdür Cihan Ağa, aşirette bu masalla elini düşünmeden kana bulayacak onlarca adam var. Bir emrime bakar, bugün mani olsanda yarın... Olmadı öbür gün kör bir kurşunla heder olacak Zelfi kız." Dedi hain planını açık ederek.
Cihan ayağa fırlayıp, elindeki ahize ile cama sert bir darbe indirdi, ardındaki gardiyan müdahale edecek olunca öfkesine sahip çıkmakya çalıştı ama zordu...
Çok zordu...
Küçük alanda Hüseyin Ağa'nın eğlenen ifadesine gözünü değdirmeden iki, üç tur attı. Elleri kah saçlarında, kah belinde yatışmaya çalıştı.
Sonunda sandalyeye oturmadan tekrar ahizeyi kulağına götürüp sanki arada cam yokmuş gibi babası olacak adamın üzerine eğildi,
"Siz o kızın hayatını çaldınız, benim hayatımı çaldınız... Kızın Zelal de, sende bu delikte çürüyeceksiniz. Ben gerekirse Zelfi'nin etrafına etten duvar öreceğim. En öndede kendim siper olacağım. Bu kez değil Hüseyin Ağa, bu kez siz kazanmayacaksınız." deyip ahizeyi son kez cama fırlatıp çıktı cezaevinden.
Arabasına bindiğinde içindeki öfke kabına sığmıyordu, direksiyona ardı ardına yumruklar indirdi, yine oyunu Hüseyin Karacahan kurmuş, yine kendini figürandan farksız oyunun ortasında bulmuştu.
Nasıl koruyacaktı Zelfi'yi, etten duvar örmek mesele değildi ki, mesele etten duvar içinde yaşamaya mahkum edilecek masum bir candı. Nasıl derdi etrafında korumalarla gezeceksin diye...
Dahası anlık bir zafiyet, bir anlık dikkatsizlik Zelfi'yi koparıp alabilirdi. Çözüm korumak değil tehlikeyi ortadan kaldırmak olmalıydı da nasıl?
Nasıl?
Hüseyin Ağa'y biat etmiş cahil bir kitleye kızın masum olduğunu nasıl anlatır, sevdiğini nasıl aklardı?
"Offffff...." Dedi içi yana yana "offfff..."
"Allah'ım bir çıkar yol göster bana, sen aklıma mukayyet ol Yarabbi..." Diye inledi gecenin karanlığına.
Gün ışığına kadar düşündü durdu bir çare aradı bulamadı, en sonunda töreye direne bilmiş tek kişi geldi aklına Bayram Hanoğlu...
Bu işin içinden çıksa çıksa Bayram ağa çıkardı, en az zararla hatta zararsız çıkış yolunu bir tek o bulur. Bir şekilde sözünü Mardin'e geçirirdi.
Bunca zaman Hanoğlularına düşmanlık edipde yine çareyi o konakta aramaya ar etmedi...
Konu Zelfi olunca akan sular duruyor hatta tersine akıyordu Cihan için... Onun canı sağ olsun da gerisi teferruattı Cihan için...
Sabahın erken saati demeyip konağın kapısına dayandığında beklediğini aksine anlayışla karşılandı hatta Bayram Ağa da tüm geceyi uykusuz geçirmiş gibi kararmış göz altları ile karşısında oturuyordu.
Babası ile konuştuklarını tüm detayları ile annattı Cihan, Bayram Ağa bu söylenenleri zaten tahmin ediyordu, ediyordu da çözüm bulamıyordu...
Daha doğrusu buluyordu da içine sinmiyordu...
Daha da doğrusu bunca yıllık emeğine rağmen çözüm diye bulduğu şeyi söylemeye ar ediyordu.
Zelfi, Bayram Hanoğlunun karşısında boynu eğik olduğu nadir insanlardan biriyken onu koruyamamak çok ağırdı...
"Cihan bunca yılımı versemde benim dahi değiştirmeye gücümün yetmeyeceği şeyler var bu topraklarda..." dedi eli sakalından dolaşırken.
"Bayram amca bir çözümü olmalı, bunu Zelfi'ye borçluyuz... Hepimiz borçluyuz... Babamın yalan mağduriyetine inanmış o cahil kitleyi bu yoldan çevirmemiz lazım... Günahsız o... En günahsız..." dedi başını iki elini arasına alarak.
"Bu işten kızı tek bir şey kurtarır Cihan, o cahilleri tek bir şey durdurur." deyince hemen başını kaldırıp umutla Bayram ağanın gözlerine baktı "Zelfi'yi sağlam bir soy adının gölgesine saklayacağız." deyip başını camdan dışarı çevirdi Bayram Ağa.
Soyadı derken...
Bu ne demek oluyordu...
Cihan'ın damarlarında ki kan yavaşladı önce... Sonra akmadı durdu...
Bayram Hanoğlu, Zelfi'yi evlendirmekten bahsediyordu.
Ölmesin diye...
Yine bir erkeğin gölgesi lazımdı öyle mi?
Hayatında bundan daha anlamsız çok az şey duymuştu Cihan...
Zelfi ölmemek için evlenecekti yani...
Kiminle?
Bu soru yavaşlamış kanını tekrar hızlandırdı,
"Bayram amca o dediğin olmaz, bunu sende biliyorsun." dedi sakin olmaya çalışarak.
"Biliyor olmak bazen çare değil Cihan, bu kafa bu insanlarda oldukça kadını erkeği gölgesine saklamaya mecburuz. Ben de yıllardır bununla savaşıyorum en iyi sen biliyorsun, abin biliyor elimde büyüdünüz. Amma velakin güç de itibarda bir yere kadar. Tutulacak en zayıf damarı tutmuş Hüseyin Ağa insanların sana sevgisini, senin itibarını sana silah olarak çevirmiş." dedi.
" Zelfi evlenmek istemez." diyerek o kapıya sığındı Cihan.
İstemez... Ölür yine de istemez...
İki eli ile yüzünü başta aşağı sıvazladı Bayram Ağa,
" Bilirim istemez, hakkı da... Ama onu yaşatmak için buna mecburuz Cihan. Ya Murat yetişemeseydi, şimdi neyi konuşuyor olacaktık oğlum. Ben bu azapla yaşayamam... Güvenilir, adı sayılır bir Ağa oğlu bulup-" demesine izin vermedi Cihan.
"Olmaz Bayram amca... O iş olmaz başka yol bulalım..." dedi sözünü keserek.
Bayram Ağanın uykusuzluktan uyuşmuş algılarını açtı bu son çıkış, kaşlarını inceden çatıp gözlerini kaçıran Cihan'ı izledi bir süre...
"Cihan sen bu kız ölsün mü istiyorsun oğlum?" dedi şüphesini sağlamlamak için.
Cihan yine başını ellerinin arasına alıp öne eğildi, dizlerini destek yaptı kollarına,
"Bayram amca başka yol bulalım..." dedi adeta yalvaran sesiyle.
Yaşlı kurdun gözleri kısıldı, karşısında ki adamın yarasını nasıl deştiğini ancak o zaman fark etti.
Cihan için için yanıyordu, Bayram Ağa çözüm diye acımadan ateşine odun atıyordu...
"Bulalım oğlum." dedi tüm babacanlığı ile "Başka yol bulalım... Sen bana bugün müsaade et, başka yol bulalım..."
Cihan kendini zar zor toparlayıp çıktı Bayram ağanın çalışma odasından, dik durmaya gayret etse de başaramadan indi merdivenleri. Ardı sıra bakan, bugüne kadar tanımadığı halasından habersiz konaktan çıkıp gitti.
Cihan'ın peşi sıra Bayram ağanın çalışma odası bu kez ömürlük sevdası girdi,
"Günaydın karagözlüm." diyen mavilere baktı hayranlıkla.
"Günaydın ömrüm, iyi uyudun mu?" Diye sordu.
"Ben uyudum da sen uyumamış gibisin." Deyip adamın göz altında parmağının gezdirdi.
"Dert biter mi Dilan'ım, bu topraklarda dert de bitmez, sevda acısı da..." Dedi arasına aklar karışmış açık kumral saçları okşarken.
"Biraz evvel giden Hüseyin abimin küçük oğlu değil miydi?" Diye sordu dün hastanede gördüğü genci hatırlayarak.
Başını salladı Bayram ağa.
"Derdi neymiş? Dünya omuzuna yüklenmiş gibi indi merdivenleri." Diye sordu bu defa.
İçli bir nefes çekti Bayram ağa,
"Bir kız var hem derdi, hem dermanı. Yanında olsa olmaz, uzak dursa duramaz... Onun omzu düşmesin de kimin düşsün." Dedi düşüncelerinin içinde boğularak.
"Kız kim? Bir çaresi bulunur Bayram, bu kadar seviyorsa biz aracı olalım." Dedi Dilan.
"Kız oğlanın adını almıyor ağzına, düşman bellemiş. Düşman etmişler... Araya girsek ne değişir?" Dedi umutsuzca.
Bu düğümü nasıl çözeceğini bilmiyordu Bayram ağa, Zelfi'yi bir şekilde kurtarırdı da Cihan ne olacaktı?
Başka çare bul Bayram amca diye yalvaran genç adama nasıl bu sevdadan vazgeç derdi...
Evet düğümler büyüdü...
Cihan....
Zelfi....
Bu işin içinden nasıl çıkacağız?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum arkadaşlar 🥰 ❤️ 🧿
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.96k Okunma |
11.72k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |