
Merhabalar dostlar,
Gece gündüz yazdım dün başlayıp bugün bitirdim bölümü...
Bizim kızın tabiriyle Bombastik bir bölüm oldu.
Bu bölümü bildirim sorunu yüzünden az gelen yorumları tek başına tamamlamaya çalışan @eftelyaaa okuruma armağan ediyorum. Çıkmaz sokağın son bölümünün her satırında izin var.
İyiki varsın @eftelyaaa

🎉🎊👏🏻👏🏻👏🏻
Son bölüme yorum gelmeyince öyle buruk oldum ki, sanki üniversitesiden ara tatile gelmişim de annem, babam gelişimi umursamamış gibi... 🥺🥹🙈🫣
Her birimizin yokluğunu fark ediyorum sevgili okurlar ve hepinizi çok seviyorum ❤️🥰
Yorumda sınır 200 ama 300leri aşıp yeni bölüme hızla kavuşacağınızı da biliyorum.
Hele de bölümün nerede bittiğini hesaba katarsak 😉
🧿🧿🧿🧿🧿🧿🧿
Zelfi'nin hiç hatırlamak istemeyeceği o kötü günün üzerinden üç gün geçmişti, tek tesellisi Murat yoğun bakımdan odaya çıkarılmış olmasıydı. Ona bişey olsa ne yapardı düşünürken bile aklını kaçıracak oluyordu.
Lanet denen şeye inanmazdı ama bu kadar üst üste yağan bela, aklında inanmadığı şeylere bile ihtimal verdirmişti.
Neyse ki bugün hastaneden çıkıyordu, kolundaki yara çok sıkıntı verecek birşey değildi ama çok kan kaybettiği için tam olarak toparlanmış sayılmazdı.
Hastanede olduğu sürece Ela hanım neredeyse hiç yanından ayrılmamıştı. Her gün gelip hatrını soran Devran Ağa kapıdaki adamları öyle sıkı tutuyordu ki, farkında olmadan Zelfi'nin daha çok korkmasına sebep olmuştu.
Hüseyin Karacahan ve kızının bunca pisliğin ihalesini üstüne kolayca yıkmış olmaları, dahası insanlarında beynini ipoteğe vermiş gibi sorgulamadan kurşun sıkacak kadar şuursuz oluşu yediği kurşundan daha çok canını yakmıştı.
Derya ablasının yanında Gülce ile yaptığı ziyaretler ise geçen üç günde yüzünü güldüren tek ayrıntı olmuştu. Gülce kız da alışmıştı ya Zelfi'ye teselli etmek ister gibi bir kaç aylık ömrüne bakmadan gülücükler atıyordu.
Hastaneden çıkmadan yapacağı son birşey kalmıştı, Murat'ı ziyaret etmek.
Bugün normal odaya alınsa da iyi olmadığını hissediyor ve onu o halde görecek cesareti bir türlü toparlıyamıyordu. Ayşe'nin üç gündür solan yüzünü gördükçe suçluluk duygusu ile yanıp kavrulmuştu.
Yine de her zamanki gibi dik durdu, yanında Ela hanımla etrafta ki korumalara aldırmadan bir üst katta ki odaya çevirdi yönünü.
Odaya girdiklerin de Ayşe hemen ayaklanıp karşıladı onları, Zelfi o dakikaya kadar ağlayacağını hiç düşünmemişti ama Murat'ın çökmüş yüzünün rengi solmuş halini görünce göz yaşları sicim gibi akmaya başladı.
"Özür dilerim... Çok özür dilerim..." diye döküldü kelimeler dudaklarından.
İçi ise, ölüp gidemediğim için özür dilerim diyordu. Yok olup bu dünyanın pisliklerinden kurtulamadım, başınıza bela olduğum için özür dilerim. Ayşe'yi korumak için bunca yıl her zulme susup da yine başınıza gelene ben sebep olduğum için özür dilerim....
Mazlumun kendinde suç aradığı kadar zalim nefsine hakim olsa Dünya gül bahçesi olmaz mıydı?
Ayşe,
"Ablam, güzel ablam... Ağlama senin suçun yok ki... Ne olur dökme incilerini..." derken kendi de ağlıyordu halbuki.
Murat zar zor toparladığı gücüyle,
"Ela hanım." dedi nefeslenip devam etti "siz Ayşe'yi bir çay içmeye götürseniz. Ben ikna edemedim, birşeyler yesin." deyince mesajı alan Ela, Ayşe ile beraber ayrıldı odadan.
Hala içini çekerek ağlayan kadına çok şey borçluydu Murat. O bunca zulme kardeşi için dayanırken, Ayşeyle beraber Muratın canını da sakınmış sayılmaz mıydı? Sevince ayrı gayrı olur muydu?
"Zelfi..." dedi yine nefeslenerek. "Ne özrü Allah aşkına seni nasıl bir cehennemden aldık gördüm ben." deyip tekrar güç toplamaya çalıştı. "Sen canını derdine düşmeyip kardeşimi de yakarlar diye sessiz kalmasan ben Ayşe'yi nasıl korur? Nasıl kavuşurdum...?"
Zelfi'nin biraz durulmuş ağlaması tekrar şiddetlendi,
"Sen benim yüzümden ölecektim, ben ne derdim Ayşe'ye?" dedi hıçkırarak.
"Senin yüzünden değil Zelfi, seni korumak kollamak boynumun borcu. Sen benim kıymetlimin en kıymetlisisin...Esas sana birşey olsa ben ne derdim Ayşe'ye?" dedi gülümsemeye çalışarak.
Birbirlerini teselli edemeyecekleri açıktı... Sessiz kaldılar bir süre...
Ela ve Ayşe ellerinde çaylarla dönünce vedalaşıp, hastaneden ayrıldılar. Tek bir şey dedi Murat,
" Dikkatli ol Zelfi... "
Bu uyarı kulaklarında çınladı kızın, dikkatli ol Zelfi...
İnsanlar kötü ama sen dikkatli ol...
İnsanlar zalim ama sen dikkatli ol...
Ela ve Devran Ağa ile konağa döndüklerinde Derya'nın çoşkulu karşılaması ile şaşkına döndü Zelfi. Düzenlenmiş odası, yatağın üzerinde duran dizüstü bilgisayar, çalışma masasında üniversite hazırlık kitapları...
Derya ablası el kadar bebeğiyle bile onu düşünüyordu. Boğazında ki yumru büyüdü de büyüdü. Sonunda yatağına oturup sırtını yatak başlığına dayandığında Gülce'yi almak için uzandı kolları.
Bunca acıyı sadece bir bebeğin safi cennet kokusu hafifletebilirdi. Derya sargıda olmayan sağ koluna yavaşça bıraktı Gülce'yi...
Zelfi kokusunu içine çekti derince, o bebeği sevdi okşadı, Derya da onun saçlarını...
"sen çok şanslı bir kızsın Gülce, annenin karnındayken de söylemiştim yine söylüyorum çok güçlü bir annen var." dedi miniğin saçlarını öperken.
Derya'nın hormonlar zaten şelale olunca bir fasılda ikisi beraber ağladılar.
Zelfi ilaçlarında tesiri ile uyuyakalınca odadan çıktı Derya, avluya adım attığı gibi de dışarı çıkmak üzere olan Bayram Ağa ile karşılaştı.
"Babacım hayırdır nereye? Daha Zelfi'yi görmeden böyle..." diyerek tek kaşını kaldırdı.
İki gündür Bayram ağada tuhaf bir hal vardı, sanki söyleyecek bir şeyleri varmış da söyleyemez gibi...
"Kısa bir işim var Derya inşallah gelince göreceğim Zelfi'yi." dedi. 'Ne yüzle bakacaksak kızın yüzüne' diyede içenden ekledi.
"Babacım bana söylemek istediğin bir şey var mı?" diye sordu Derya.
Bu çıkışa şaşırmadı Bayram Ağa, Derya'nın radarından kaçsa şaşardı,
"Var kızım, varda... Gelince anlatayım, çözeceğim az kaldı, çözünce anlatayım." dedi.
Onun gidişi ile içine kurt düşen bir Derya kaldı geriye,
"İnşallah hayra çıkar bu sessizliğin baba." dedi kendi kendine.
Kızının karnını doyurup bezini değiştirerek salona geçtiğinde Zeynep Babanne, Türkan Hanım ve Dilan hocasını otururken buldu,
"Mardin'in en güzel hanımları nasılmış bakalım?" dedi günlerdir ölü toprağı serpilmiş gibi sessizleşen konağı cana getirmek isteyerek.
"Oy... Güzel gelinim benim senle Ela dururken bize mi kalmış güzellik?" dedi Zeynep hanım "Gel şöyle yamacıma da Gülce kızı seveyim biraz." diye de ekledi.
"Zaten bu kız benim papucumu da atacak babanne, az dillensin esamem okunmaz bak buralarda." dedi onları güldürmek için.
Kendi kızıyla kıskançlık oyunu oynamayı çok seviyordu, hele de Boran ile... Sen kızını daha çok seviyorsun, ben zaten çirkin olduö diye yalandan sitem edip adamın kıvranışını izlemeye bayılıyordu.
" Derya var ya az değilsin, nasıl manipüle ediyorsun ortamı." dedi Dilan hocası.
"Eee hocam mesleki deformasyon, işimizin özünde bu var. Hem hocamız da kuvvetlidir hani." dediği sırada Ela salona girdi.
Derya ona dönüp,
"Ne derdi Elacım, Dilan Kızıltepe." deyince
"Siz kendinize inanmazsanız kimse size inanmaz." dediler aynı anda...
Beraberce gülüştüler. Derya sabah görmüş olsa da yine de hastaneden en son gelen Ela'dan da duymak ister gibi,
"Murat iyi değil mi Ela? Ben sabah iyi gördüm ama rengi benzi atmış kan kaybından." diyerek onaylatmak istedi.
"İyiydi ama konuşurken zorlanıyor hala çok uzun süre narkoz altında kaldı normal. Zelfi'nin de onunda iyi bakıma ihtiyacı var."
"Nevşehir'den çekirdekli siyah üzüm getirtiyorum onlara, kan can olur inşallah." dediğinde sesinde anne şefkati vardı.
Rojda salona gelip,
"Hanımın Karacahanların gelini Hesna hanım geldi." deyince gençler ayaklandı.
O sırada da Hesna salona gelmişti zaten. Hoş geldin faslından sonra birer kahve içmek için sedirlere yerleştiler ama Hesna da bir hal vardı. Söyleyip söylememek de arada kalmış hali ile nefeslenip güç topluyor, sonra ne düşünüyorsa vazgeçiyordu. Birşeyler bilip susan tanık hali derdi buna Derya.
"Hesna, kahveler gelene kadar Zelfi'yi görmek ister misin canım?" dedi zarf atarak.
Hesna Zelfi'yi görse ne diyecekti, 'seni evlendirmek istiyorlar hemde hiç tanımadığın adamların adı geçiyor' mu?
Sıkıntılı bir nefes alıp bıraktı, bu işin içinden çıkılacağı kalmamıştı... Cihan abisi günlerdir ruh gibi dolanıyordu ortalıkta.
Çare bulsa Derya bulurdu bu işe,
"Derya abla ben işin içinden çıkamadım sana geldim." dedi Hanımı, hanımağalığı bir kenera atarak. O Bekir Karacahan'ın eşi değil Zelfi'nin okul arkadaşıydı şuanda.
Derya şüphesinde haklı olduğunu biliyordu zaten, bu kadar çabuk döküldüğüne göre mevzu önemli olmalıydı.
"Hayır olsun inşallah.?" dedi anlatsın diye koltukta öne çıkıp genç kadına yaklaşarak.
"Zelfi'yi hedef tahtasına koymuşlar Hüseyin Ağa ile Zelal cadısı. Bugün olmadı yarın yine canına kast edilir diyorlar." dedi ağlamaya başlayarak.
Bunu zaten biliyordu Derya, Murat biraz toparlasın Ayşe ile konuşup Zelfi'yi Nevşehir'de güvenli bir yere alacaktı. Planı buydu...
" Ben ona zarar gelmesine izin vermem Hesna, Murat iyileşsin bakacağız çaresine. " dedi kızı rahatlatmak için.
Hesna dudaklarını birbirine bastırıp başını iki yana salladı,
"Yok Derya abla o iş öyle değil... Yani Bayram ağanın planı başka." deyince Derya'nın gözleri şüphe ile kısıldı.
Gelince konuşacağız dediği mevzu buysa ve Hesna'ya kadar gidip kendinden saklandıysa bu işten kötü kokular geliyor demekti.
"Neymiş babamın planı?" dediğinde yerinde huzursuzca kıpırdanan Dilan hanım dikkatinden kaçmadı.
"Zelfi'yi hiç tanımadığı bir adamla evlendirecekler, sırf korumak için. Korkulacak bir soyadı olsun diye, sevmediği biriyle nikahını kıyacaklar." dedi artık ip gibi akan göz yaşlarını silerek.
"Ne!" diye döküldü Derya'nın dudağından hayreti. "Bu ne saçmalıktır, kimin fikri bu?" derken mavi gözlerinde ki denizler alev almış gibiydi.
Sessizlik...
En can sıkıcı olan, sessizlik...
Derya hocasına döndü yada kayınvalidesi de sayılabilecek Dilan hanıma,
"Babamın çözümü gerçekten bu mu?" dedi hayal kırıklığıyla.
Dilan ise arada kalmıştı, Bayram Ağa başka çözümler de arıyordu ama en öne çıkan ve kökten çözüm olacak evlilik işiydi.
"Derya, bu sadece bir fikir. Kesin bir şey yok." dedi durumu kurtarmak adına.
"Nasıl yok." dedi Hesna isyanla "Ben çıkarken bizde toplanıyorlardı. Kim olabilir onu konuşacaklarmış." derken her zaman hanım hanımcık sakin kişiliği ile bilinen kızdan eser yoktu.
Derya dudak büktü vay be dercesine,
"Kalk gidiyoruz Hesna, kimi kiminle evlendiriyorlarmış kendi ağızlarıyla söylesinler bakalım bir de." dediği gibi kızını da kucağına alıp ayaklandı.
"Ben kalayım Derya, Zelfi uyanırsa yanında birimiz olalım. Kulağına gitmeden çöz gel sen bu saçmalığı." dedi Ela.
"Kızlar!" dedi Dilan hanım "Bayram'a haksızlık ediyorsunuz gerçekten ortada bişey yok, lütfen sakin olun."
Derya da Bayram babasına haksızlık etmek istemezdi ama kızlar da onu in bam teliydi kimseye ezdirmezdi,
"Haksızlık etmeden dinleyeceğime emin olabilirsiniz hocam, hatta bir terslik olduğunu hissedip çıkmadan önce de sordum ama anlatmadı Bayram Ağa." dedi sonuna bastırarak.
Hesna ve Derya konaktan çıkmak üzereyken Dilan da yetişti onlara. Hesna'yı bekleyen araçla yola çıktılar.
" Kimler var sizde Hesna, kim kiminle istişare ediyor?" diye sordu Derya.
Hesna arabayı süren Cengiz'e gözünü değdirdi. Bekir'in en has adamıydı, yanında konuşmaya mahsur görmedi.
"Ben çıkarken Bekir ile Cihan abi vardı. Bayram Ağa geldi, Boran ağanında geleceğini söyledi. Hatta Ülkü hanımın eşi de biz yola çıkarken aracını park ediyordu." diye durumu özetledi.
Boran'ın haberi var mıydı yani?
Peki Ülkü kocasının ne iş peşinde olduğundan haberdar mı?
" Karşı çıkılacak işe koşa koşa gelmişler bir de!" diye söylendi Derya.
" Derya abla kimse olacağa gönüllü değil ama bir kabullenmişlik var üstlerinde. Tek karşı çıkan Cihan abim, olmaz diye diye gezdi günlerdir." deyip söyleyip söylememek de kararsız kaldı.
Derya'nın kulağına eğildi usulca,
"Abim sevdalı Zelfi'ye... Zelal de biliyor ondan kızın canına kast ediyorlar. Abim günlerdir yedi bitirdi kendini. Çözsen sen çözersin bu işi, bir şansları varsa da hiç edecek bu insanlar." Dedi adeta yalvararak.
Derya'nın kaşları çatıldı önce sonra Zelfi'nin karşılaştık deyip Cihan ile ilgili anlattıkları geldi aklına. O gün Dilan hocası çıkıp gelince peşine düşmemişti bu detayın.
Demek Cihan da ateş bacayı sarmıştı, peki ya Zelfi...
Aklı karışmasa hayatta demezdi Cihan Ağa ile karşılaştık diye. Ketum bir kızdı, adamın sözlerini Derya'ya anlatması boşuna değildi demek ki. İçine şüphe düşmüş bundan emin olmak istemişti.
İyi de Zelfi Cihan'ın adını anamazken, Karacahanlardan bunca kötülük görmüşken oluru var mıydı?
Kendi içinde sonuca varamadan evinin karşısındaki eve vardılar.
Kucağında kızıyla indi arabadan, önde Hesna arkasında Hanoğlu kadınları kapıya vardılar.
Evin tek çalışanı Songül kapıyı açıp gelenleri görünce şaşırdı, bugün bu evde neler oluyordu böyle.
Adamlar da hararetli bir mevzu olmalı ki kendilerini bir odaya kapatmış konuşuyorlardı.
"Songül, Bekir evde mi?" Diye sordu Hesna.
" Evdeler Hesna hanım." Dedi, "Mirza Ağa ve Boran Ağa da geldiler.
Derya'nın kaşları daha da çatıldı. Birde bu kızın yanında mı konuşuyorlardı yani...
"Konu pek önemli sanırım, bunca ağa toplandığına göre?" dedi içeri girerken.
Kız da ne olduğunu anlamamıştı ama önemliydi ki ağalar bir araya gelmişti,
"Mevzuyu bilmiyorum Derya hanım, çalışma odasındalar." Dediğinde Derya başıyla onayladı sadece.
Hesna'ya eğildi,
"Bu kızı yolla buradan." Dedi tek nefeste.
Hesna şaşırsa da çabuk toparladı,
"Songül, Gülhan annem çiftlikte yanlız kaldı. Durmaz yorar şimdi kendini Cengiz seni çiftliğe götürsün beraberce dönersiniz." Dedi Derya'ya hak vererek.
Zelfi'nin özelini evin çalışanı niye bilsindi.
Kız çıkar çıkmaz Derya kızını Dilan hocasına verip, kendi evindende bildiği çalışma odasına çevirdi adımlarını.
Kapıya kulağını dayamadıkça içerde ne konuşulduğu duyulmuyordu.
"İyi bari bunu akıl etmişler." Diye söylendi yinede.
İçerde ise mevzu karışıktı, Cihan olmaz diye direniyordu ama bunca konuşulana rağmen başka çıkar yol da bulamamışlardı.
Boran,
"Bakın tekrar söylüyorum, bu evliliğe ne ben, ne de Devran onay verir. Zelfi'ye zaten boynumuz eğri birde bunu çözüm diye sunamayız. Hadi sunduk hatta Zelfi de razı oldu diyelim." Dediğinde Cihan yumruklarını sıktı.
Artık sinir sistemi bu köşeye sıkışmışlığı kaldırmıyordu.
Boran devam etti,
"Zelfi razı olsa Derya asla razı gelmez, hepinizi de buna karar verdiğinize hatta düşündüğünüze pişman eder." Dedi o mavi gözlerde çakacak şimşekleri görür gibiydi.
Mirza da Boran gibi düşünüyordu,
"Sorunun bir tarafını çözdürse de, can sıkıcı olur Bayram amca. Ülkü de duysa Derya hanımdan geri kalmaz." Dedi destek olarak.
Bekir,
"Hesna da olmaz diyor başka bir şey demiyor ama başka çare de bulamadı. Onun için buradayız ya akla gelmeyen başka yol varsa bulalım diye."
Bayram Ağa'nın gözü kendi kendini yiyip bitiren Cihan'a kaydı, ben evleneyim desin diye bekliyordu ama genç adam asla o yana adım atar bir hal sergilemiyordu.
Ya gerçekten sevmiyordu ya da haddinden fazla seviyordu...
O zaman bir zarf atayım dedi,
" Aslında bu işin daha kolay bir çözümü..." Demesine kalmadan bulundukları odanın kapısı usulen olduğu fazlaca açık bir şekilde çalındı ve çok es vermeden de Derya, Hesna ve peşi sıra Dilan kapıda göründü.
Boran'ın Derya duyarsa sözü daha soğumadan kadını karşılarında bulan adamlar şaşkındı.
"Merhabalar, duydum ki toplanıp sorun çözelim diyerek başkaları adına karar alıyormuşsunuz, inanmadım gelip gözümle göreyim dedim." diyerek içeri giren Hanımağasına hayran hayran baktı Boran.
Mevzuyu duyduysa babasının içinden geçecekti belli ki...
Keyifle arkasına yaslanırken, eliyle al buyur der gibi babasına karısını işaret etti.
Bayram Ağa'nın olmayan rahatı iyice kaçtı.
Bekir ev sahibi olarak Boran'ın yanından ayaklanıp,
"Hoş geldiniz Derya hanım, Dilan hala." Dedi biraz yadırgayarak.
Kadın ölmüş bildiği halasıydı ve aslında ilk defa konuşacakları ortam böyle olmasa iyi olurdu.
Gel gör ki yapacak bir şey yoktu...
Derya, Boran'ın yanına oturmaya meyledecek gibi durmuyordu. Hesna araya girdi,
"Bence salona geçelim, hem rahat rahat konuşulur. Hemde Gülce için sıkıcı olur burası." Deyince kocası,
"Songül'ün duyması hoş olmaz Hesna." Dedi.
Hesna ise Bekir'e ne kızabiliyor, ne de hak verebiliyordu,
"Songül'ü yolladık, salon müsait öyle geçelim." Dedi otoriter bir tavırla.
Herkes salonda ki yerini aldı, Mirza Aladağ, Bekir ve Cihan Karacahan, Bayram ve Boran Hanoğlu...
"Evet şimdi birde bize anlatın çözüm olarak ne buldunuz?" Dedi Derya.
"Hadi buyrun." dedi Boran ben demiştim dercesine.
"Derya, kızım ne duydun bilmiyorum ama ortada birşey yok daha çözüm bulalım diye bir araya geldik." Dedi ılımlı olmaya çalışan Bayram ağa.
"Bende onu soruyorum babacım, bir fikir var ki ortada üzerine konuşalım diye toplanmışsınız, ne Boran birşey dedi, ne sen buraya geleceğini söyledin. Açık konuşmaktan zarar gelmez, ben söyleyeyim o zaman." Deyip gözünü hepsinin üzerinde gezdirdi. "Zelfi'yi evlendiriyormuşsunuz. Keşke ona da söyleseydiniz, sonradan duyunca ayıp olacak biraz." Dedi ses tonu sertleşirken.
Bayram Ağa,
"Derya, sadece üzerine düşünülen bir fikir, bak bu topraklarda bizimde gücümüzün yetmeyeceğini şeyler var. Cahil insan kolay kaldırılır. Oturup tek tek anlatsak bile onlara inanıp yine Zelfi'ye zarar verecek birini bulmaları hiç zor olmaz. Korumak zor, zarar vermek kolaydır. Murat kendini siper etmese Zelfi yoktu şimdi." Dedi anlaşılmayı umarak.
Derya gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı, derin iki nefes aldı ama bir faydasını gördü mü?
Zor...
Bu haksızlığa susup dilsiz şeytan olmak çok zordu. Yapamazdı Derya zaten bunun için Avukat olmuş, dahası bu topraklarda kadınlara umut olmak için kalmışsa buna susmayacaktı.
"Şimdiden söyleyeceklerimin, bu ev ahalisinden bağımsız olduğunu diyeyim ki alınma gücenme olmasın." dedi Bekir ve Cihan ile anlık göz göze gelerek.
"Zelal Karacahan, Elif Hanoğlu'nu öldürdü, Hüseyin Karacahan bunu sakladı. Dahası olayın tek şehidini, kız kardeşi ile tehdit ederek yıllarca zulüm altında tuttular. Ve şimdi siz diyorsunuz ki bu insanlar ortalığa Zelfi'yi suçlu göstermek için dedikodular salarak, suçsuzmuş gibi masum bir kızın hayatına çökecekler."
Ortamda buz gibi bir sessizlik oldu.
"Doğru mu anlamışım?" Dedi Derya ama cevap gelmedi.
Doğru anlamıştı demek ki...
"Bu duruma çözüm olarak da kızımıza zarar gelmesin diye, suçsuz olduğunu kimseye ispat etmeden, ne der, ne yaşar, aylardır Derya ile Ela'nın emek emek düzeltmeye çalıştığı psikolojisi nasıl etkilenir demeden soyadı güçlü bir adam bulup evlendireceğiz öyle mi?" Diye sordu.
Bayram Ağa'nın canı daha da sıkıldı, ölü olmak psikolojik olarak kötü olmaktan iyi değil miydi?
"Derya gerçek bir evlilik olmak zorunda değil." Dedi ama dediği anda pişman oldu.
"Yaaa... Bak bu iyi fikir babacım, o kız sadece Murat ve Devran'dan korkmuyor ama gerçek olmayan kocasından da korkmayı verir artık ne olacak ki. Yaşasın yeter... Sizin vicdanlarınıza daha fazla yük olmadan çıksın gitsin hayatımızdan." Derken bir katilin soğukkanlılığı vardı sesinde.
Zaten bu anlattığı senaryo Zelfi'yi öldürdü... Önce ruhen, sonra bedenen...
Derya,
"Zelfi, Nevşehir'e gidecek. Okuyup hayatına kendi istediği gibi yön verecek. Siz burda koruyamıyorsanız, ben orda korurum." Deyip ağlayan kızını kucağına alıp ayakta pışpışlamaya başladı.
"Daha bir saat önce bu bebeğe 'çok şanslısın, annen çok güçlü' diyen kızı hayal kırıklığına uğratacağım, sonra akşam sevdiğim insanla aynı yastığa baş koyup rahatça uyuyacağım öyle mi?" Dedi kendi iç muhasebesini ortaya dökerek.
"Siz sevdiğiniz insanla bir yastığa baş koyarken, o kız uyku bile uyumayacak. Bunu bilin ona göre rahatlatın vicdanınızı." Diye aynı yükü karşısındakilere de yükledi.
Hiçbiri Zelfi'nin evliliğinin iyi bir fikir olduğunu savunmuyordu ama olaya bu yönünden hiç bakmadıkları da bir gerçekti.
Boran ayağa kalkıp kadın, avukat, ve anne kimliği arasında sıkışmış karısının omzundan sardı kolunu, şakağına bir öpücük bırakıp,
"Derya bende seninle aynı fikirdeyim, sen gelmeden de gerekeni söyledim. Zelfi istemediği hiç birşeyi yapmayacak güzelim." Dediğinde Derya biraz duruldu. Zaten Boran'ın kokusu ve güven veren varlığı, o dişli kadına bir tek kendi yanında huzur bulduruyordu ya.
Bayram Ağa'nın,
"Gençler bakın ben sadece çözüm arıyorum. Bunu yaparken de ilk önceliğim Zelfi'nin can sağlığı, ona zeval geldikten sonra gerisi yalan olur..." demesiyle Derya yine celallendi.
" Baba sen aşiret toplantısında benim hakkımı nasıl savunduysan, bende şimdi Zelfi'nin hakkını öyle savunacağım. Ben senin kızınsam, Ayşe ile Zelfi de benim kızlarım. Canlarının sağlığı kadar mutlulukları da önemli benim için." Dediğinde Bayram Ağa'nın gözleri doldu.
"Kızımsın tabii." Dedi geldiğinden beri öfke ile konuşan gelinine. Bakışları Dilan ile kesişti, bir kızları olsa Derya gibi olsun isterlerdi.
Çalınmış bir hayat ve hayal olarak kalmış, geç kalmış bir mutluluk...
Bayram Ağa,
"Bak Derya, Zelfi'yi burdan göndermek en kolayı, ilk aklıma gelen de bu zaten ama ararlar, bulup zarar verirler. Bir ömür mü saklanacak bu kız. Kardeşi burda yarın öbür gün çoluğu çocuğu olsa gelip görmeyecek mi? Bir tek kız kardeşi var, onun canı sağ olsun diye çekmediği zulüm kalmamış. Şimdi de hasretini mi çeksin? Kısa vaadeli düşünüyorsunuz kızım, ben bu topraklara yıllarımı verdim. Çözüm diye söylendiğim şeyin çirkinliğinin ilk günden beri farkındayım ama bu gerçeği değiştirmiyor Deryam." Dedi her zaman ki babacan tavrıyla.
Burda haklıydı işte, gitmesi demek Mardin defterini tamamen kapatmak demekti...
Üstelik bir suçlu gibi kaçırıp saklamak asla içine sinmiyordu Derya'nın da...
Bütün Mardin'e bu kızın suçsuz olduğunu haykırası vardı, o geri kafalı cahillerin eli kolu bağlı Zelfi'nin mutluluğunu izlemesi en zevk alacağı şey olurdu...
Hüseyin Ağa'nın amacına ulaşamaması da cabası...
Zelal'in nasıl kuduracağı...
Derya'nın gözleri tekli koltukta kollarını dizlerine dayamış kimse ile göz teması kurmadan bu konuşmalara tahammül etmeye çalışan Cihan'a takıldı.
Kendisine Zelfi için hediye bıraktığı gün kapı önünde konuştukları geldi aklına.
Adını bile duymaya tahammülü yok demişti...
Zelfi herşeyi senin yaptırdığını sanıyor...
Seven bir adama ne büyük zulümdü bu sözler...
Bir daha çıkmam karşısına demiş hakikaten de aylarca yüzünü bile görmemişlerdi...
Ah Cihan ah... Bacım deyip güvendiği, insanı bu kadar vurmamalıydı...
Karşısında oturmuş sevdiği kadının geleceği konuşuluyordu ama, Zelfi'nin hayatında ağzını açıp tek söz edecek kadar cürmü yoktu.
Gözleri Cihan'ın üzerinde aklındakini söyledi Derya,
"Burada kalmasının tek yolu var beyler, Zelfi'nin Mardin'de kalıp kimseden saklanmadan yaşamasının tek yolu var." Deyince Cihan'ın dakikalardır halıyı izleyen bal rengi gözleri karşısında ki kadını buldu.
Bir umut ışığı gelip geçti harelerinden 'Söyle o yolu Derya hanım, sevdiğimi gözlerimin önünde tüketiyorlar söyle o yolu.' dedi içinden...
"Cihan Ağa evlenecek Zelfi ile..." Dedi Derya.
Salondaki herkes birbirine baktı tek tek...
Duyduğunun doğruluğunu bir diğerinin gözünde aradı.
Evlenemez olmaz diyen kadın, şimdi de delirmiş olmalı ki Cihan Karacahan ile evlenecek diyordu.
Hem de Zelfi daha adını anmaya güç yetiremezken...
Başka bir soyadına sığınmasına karşı çıkıp da, bu işlere sebep olan soyadının çatısı altına mı sığınacaktı Zelfi...
Cihan'ın içinde ise duvarlar birbiri üzerine yıkıldı, yapma Derya hanım dedi, yapma bizi bu şekilde yok etme. Zelfi bana zorla gelsin istemiyorum ki... Zorla gelen gideceği günü sayar. Gitsin istemiyorum ki...
Herkes kendi iç muhasebesindeyken Derya sözüne devam etti,
"Tabii ki ikna edebilirseniz... Madem bu işin bu raddeye gelmesine Karacahanlar sebep oldu, Zelfi'nin suçsuzluğu en kolay böyle ispat olur. Bütün Mardin'in duyacağı bir düğün yapılacak. Tekrar söylüyorum Zelfi kabul ederse... Rızası dışında asla müsaade etmem böyle bir şeye." Dedi tüm netliği ile.
Sessizlik...
Yine yeniden sessizlik...
Ama bu kez sebebi yayılmış şok dalgası...
Herkesin gözü Cihan'a döndü, hiçbirinin söylemeye cesaret edemediğini yine Derya söylemişti işte.
Cihan derin bir nefes çekti içine,
"Ben evlenmeyi düşünmüyorum." Dedi çektiği nefes içini yaka yaka...
Evet çok istediğiniz bölümlere geldik.
Hadi bakalım buyurun Cihan ve Zelfi'yi ikna edin...😎
Zelfi bu fikre ne der sizce?
Bayram ağama kızmayın, onun gönül yükü çok büyük.
Hesna tatlı cadı Hesna yine abim de abim dedi, yaptı yapacağını ❤️
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Buraya kadar nefessiz okudun biliyorum, dön geri dostum sindire sindire yorum yaparak bir daha oku🍭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.96k Okunma |
11.72k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |