Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@zamansizim84

Boran Ağa'nın arabası avludan çıkmış geriye hırsından delirmiş bir Zelal ve onun bu halini görüp öfkelenen Cihan Ağa kalmıştı. Oturduğu sedirden bir hışım ile kalkan Zelal kapıdan içeri tüm siniri ile bağırdı.


"Mutfakta dedikodumu yapan arsızlar dışarı gelin!"


Bekir dış kapıdan yanıma doğru gelirken tek kaşı havaya kalktı, bu sanırım neler oluyor demekti. Omuz silktim usulca.


Başı önünde avluya çıkan kızlar Gülhan anneye ve Hüseyin ağaya kaçamak bakışlar atsa da bu ailede kimin kime diş geçireceğini adları gibi biliyorlardı bence.


"Demek hanım ağayı çok beğendiniz!" dedi buram buram alay kokan sesiyle.


Kızların başı yerden kalkmazken Bekir neler olup bittiğini yeni anlıyordu.


"Bundan sonra hanım ağa versin maaşınızı, benim evimde arkamdan konuşacak kimseye tahammülüm yok. Toplayın eşyanızı bir saat sonra hiç birinizi burda görmeyeceğim." diye kızların biletini kesti.


Yaptıkları doğru değildi ama cezaları bu mu olmalıydı? Orası tartışılır...


Hüseyin ağadan medet umar gibi ona döndüklerinde,


"Duymadınız mı hanımınızı?" dedi kızını arkalayarak.


Mutfaktaki dedikodu üçlüsü ağlayarak içeri girdiğinde onlar için üzülmüştüm.


Bekir elimden tutup az evvel erkeklerin oturduğu sedire oturmamızı sağladı. Peşi sıra kız kardeşine dönerek,


"Hanım ağayı beğenen herkese böyle savaş mı açacaksın?" dedi eğlendiğini belli eden sesiyle.


Cihan Ağa'nın, "Abiii!" diye uyaran sesini duymazdan gelerek.


"Hayır merak ediyorum da dün akşamdan sonra tüm Mardin Derya hanımı konuşuyor olmalı, çoğu da erkeklerin yanında silah çekmekten bile sakınmayan bir hanım ağayı ilk defa duyuyor. İstemeden hayran kitlesi oluşacak, hepsiyle nasıl başa çıkmayı düşünüyorsun?" dedi eğlendiğini saklama gereği duymadan.


"Kim silah çekmiş oğlum, ne diyorsun?" diyerek Bekir'in oltasına ilk takılan Hüseyin ağa oldu.


"Alman bir şirketle davalıktı ya Hanoğulları, dün Derya hanım çözmüş davayı. Şirketteki hain de Çetin itiymiş." dediğinde baba oğul konuya hakim oldukları belliydi. Ben ne konuştuklarını anlamasam da Cihan dahil herkes kulak kesilmişti.


"Gelin hanım mı çözmüş?" diye onaylatma gereği duydu şaşkınlıkla Hüseyin ağa.


"Dur daha, önemli kısım orası değil. Tabii Devran, Çetin'in ağzını burnunu yer değiştirmiş." diye devam etti.


"Eline sağlık Devran'ın, Boran'ın yokluğunda kaç senedir emek ediyor aferin diyecek değildi ya!" dediğinde Hüseyin Ağa'nın, Hanoğlu erkeklerini takdir edişi aşikardı.


"Öyle..." Dedi babasıyla aynı fikirde olduğunu belli ederek "Boran ile Devran akşam hanımlarını almış tatlı yemeye gelmişler meşhur mekana. Çetin de gelip Devran'a silah çekmiş."


Cihan alayla güldü,


"Lan bunların koruması, adamı yok mu? Kuş gibi avlarlar bunları." dedi.


Bekir kardeşine döndü,


"Devran nasıl Boran'ın kuzeniyse Çetinde kuzeni ne bilsin korumalar." dedi açıklık getirerek.


"Bir dur Cihan!" dedi Hüseyin ağa "Gerisini anlat Bekir." dedi merakla dinleyen Zelal'i es geçerek.


"Çetin silah çekince, hanımları arkalarına alıyorlar, Devran namlunun ucunda, Çetin sarhoş, Boran'ın anlık yanlışı kardeşinin hayatına mâlolur eli kolu bağlı derken..." deyip duraksadı.


"Yemin ederim pisliğine yapıyor." diye söylendi bu duraksamaya Cihan.


"Sakin ol Cihan anlatıyorum, neyse Derya hanım Boran'ın belinden çektiği silahla, Çetin'i silah tutan elinden vuruyor. Anlayacağınız bütün Mardin hanım ağayı konuşuyor. Bayram Ağa'da sonra Boran'ın ağa olması için kulis yapmaya bile başladılar." dedi müthiş keyif alarak.


Akşamdan sabaha bu kadar detaya nasıl hakim olduğunu bilmesen de biraz evvel gördüğüm zarif kadının saatler önce elinde silah tuttuğuna inanmak benim için çok zordu.


"Demem o ki bacım." deyip Zelal'e döndü, "Bayram Ağa'nın en zayıf damarı Devran'dır, tüm Mardin bilir. Onun hayatını kurtarana ise Bayram ağa canını istese verir. Hanım Ağa'nın arkası fazlaca sağlam, işin zor." dedi.


Sohbetin başından beri sessiz olan Gülhan hanım ilk defa konuştu,


"Dilan'a ne kadar benziyor..." dedi kendi kendine konuşur gibi.


Hüseyin ağa ile göz göze geldiler, ikisinin de yüzü bulutlandı. Kimdi ki bu Dilan ikidir adı geçiyordu.


Zelal delici bakışlarını Bekir'in üzerinden çekmezken, Hüseyin ağa eve girip gözden kayboldu.


"Benim adım da Zelal ise birgün mutlaka Hanoğlu soyadına kavuşacağım, bakalım Derya hanım buna mani olabilecek mi?" dedi abisinin gözünün içine bakarak. Babası gibi eve girdiğinde Bekir onaylamazca başını sağa dola salladı.


Kovulan kızlar bağ evini terk ederken, bizde mecburen konağa döndük.


Gergin geçen akşam yemeğinin ardından odalarımıza çekildik. Geceliğimi giyip yatağa yürürken Bekir'in sabah beni öptüğü aklıma gelince kendi kendime yanaklarımı kızartmayı başardım.


"Hesna hasta mısın güzelim?" deyip elini alnıma koyan adam aklımdan geçenlerden habersizdi.


"Yooo iyiyim." deyip onun gibi sırtımı yatak başlığına dayayarak yanına oturdum. Dizlerinde ki bilgisayardan film açıp yanında önceden hazırladığı görüş alanımıza giren komidinin üzerine bıraktı.


"Gel..." deyip kolunu açtığında göğsündeki yerimi aldım. Saçlarıma bir öpücük kondurup filmi izlemeye koyulduk.


Beraberce uzandığımız yatağımızda o benim saçlarımla oynayarak ben huzuru koklayarak dakikalar geçirdik. Sahneler ilerleyip duygusallaşırken filmdeki çift siddetli bir kavgaya tutuştu, peşi sıra hiç beklemediğim bir anda öpüşmeye başladıklarında devamının geleceği belliydi. Bekir filmi durdurunca kulaklarıma kadar kızardığıma emin olduğum yüzümü saklayacak yer arıyordum. Onun aklından da sabah ki halimiz geçiyor muydu acaba?


Ben hâlâ göğsünde uzanırken elleri yanaklarımı okşadı, başım gülüşü ile sarsıldığın da omzuna vurdum.


"Gülme..."


"Bak bakayım bana..." dedi muzip bir sesle.


Daha çok saklandığım da,


"Hesna, biz de kavga edelim mi? Bak sonu güzel bitebiliyor..."


Tüm derdinin beni utandırmak olduğu belliydi.


"Ben kavga sevmem." dedim doğruyu söyleyerek. Cümlem bitmeden bilgisayarı koyduğu dizlerinde ben oturur hale gelmiştim. Elli kilo bile olmayan bedenimi laptop kadar kolay taşımıştı.


Şaşkınlıkla yüzüne bakarken aklım başıma gelmiş olacak ki kalkmak için hamle yaptım, fakat iki eli ile belimden sabitledi olduğum yere. Ata biner gibi dizlerinin üzerindeydim. Oturuşunu biraz daha dikleştirip bizi yüz yüze getirdi.


"Niye kızardı bu yanaklar?" dedi gözlerini gözlerimden çekmeden. Dudağımı ısırdım cevap bulamayınca, belimden biraz daha kendine çekince tehlike çanları çalmaya başladı benim için.


Bel boşluğumda dolanan elleri kısa geceliğin açıkta bıraktığı bacağıma indi, gözleri benden ayrılmazken eli bedenimde keşfe çıkmıştı. Sabahlığım omuzlarımdan kayıp giderken işaret parmağının tersi ile omuzlarımdan göğsüme kadar geldi. Gözlerinde dönen ateşi görebiliyordum. Dahası bu beni korkutmuyordu, hatta her geçen dakika rüzgarına kapılıyordum.


Ellerimi topladığım cesaretimle omuzlarına koyduğumda beni daha çok çekti kendine, evliydik biz olması gerekenden kaçmak saçmaydı. Dahası bu aramızda ki pek çok duvarı kolayca yok edecekti. Sınırlar bizi kontrollü olmaya ittikçe geriliyordum.


Dudaklarıma düşen bakışları ile biraz daha yaklaştım ona, bunu onay sayar gibi kavuşturdu bizi. Elimin altında ki kalbi en az benim kadar hızlı çarpıyordu. İkimizin de eşit şartlarda olduğu bilgisi daha da kıymetlendi benim için. Öpüşüne karşılık verdiğimde kollarını belime doladı mesafemiz sıfırlanırken burdan dönüş olmayacağını hissediyordum. Benden onay ister gibi geceliğimin eteklerini kavradığında, ben de onun tişörtü için aynısını yapınca kıvrılan dudaklarından memnuniyetini anladım.


Çıplak bedenlerimiz birbirine dokunduğunda bir yapbozun kayıp iki parçası gibi tamamlandık. Ruhu ruhuma karışıyordu bedeninden önce, bu his çok güzeldi.


Yavaşça sırtımı yatakla buluşturduğunda kendini geri çekip beni seyretti. Utanç tekrar bedenimi sardığında dudakları alnını buldu,


"Helalim..." derken binlerce kelimenin yerine tek kelime yetmişti. Benim kadar temiz bana gelmiş olması çok anlamlıydı, hem de dünya bu kadar kirlenmişken.


Burnumun ucunu öptü, kızaran yanaklarımı,


"Canını acıtırsam..." dedi tedirginlikle.


"Acıtmazsın, sen bana kıyamazsın..." dediğim de yüzünde gördüğüm en güzel gülümsemeye şahit oldum. Belki ilk defa bu kadar yakın olduğumuz içindi bilmiyorum.


Boynuma ateş gibi değdi dudakları, peşi sıra tüm bedenimi sardı o ateş...


Gecenin sonunda kollarına sığındığım da dilimden tek bir cümle döküldü,


"İyi ki beni buldun..." dediğim de daha çok sarıp sarmaladı...



Sabah gözlerimi açtığımda yüzünü yastığına gömmüş şimdiye kadar görmediğim kadar masum çehresi ile uyuyordu. Yavaşça yataktan doğrulunca kasıklarımda ufak bir sızı hissettim. O kadar kontrollü, o kadar incitmekten korkarak hareket etmişti ki bu geceden aklımda kalan son şey bile acı olamazdı. Yaşadığım tamamlanmışlık hissi herşeyin üstündeydi ve bunun cinsellikten çok daha öte bir duygu olduğunun farkındaydım.


Banyoya geçip duşumu aldım, anka kuşu kolyemi de takıp uçuk yeşil bir elbise giydim. Saçlarımı salaşça örüp önden küçük tutamlar bıraktım.


Odaya döndüğümde benim için alınmış ama kullanmaya alışık olmadığım makyaj malzemeleri değdi gözüme. Bugün kendime özenesim vardı niyeyse, kirpiklerime rimel sürüp hafifçe kalem çektim. Açık renk bir ruj sürdüğüm de başkalarından çok kendimi beğenmek adınaydı bu çabam.


İki adım gerileyip sağa sola sallanarak kendime baktım on yaşında ki küçük bir kız çocuğu gibi.


Arkamı döndüğümde beni izleyen bir çift sıcak kahve gözle karşılaştım, sanki o da on yaşında ki Hesna'yı izler gibiydi.


İkimiz de çekmedik bakışlarımızı utanmak aklıma bile gelmedi, yataktan kalkıp yanıma geldiğinde arkadan belime sarılıp aynaya çevirdi ikimizi,


"Hesna'm..." derken büyük eli yanağımı buldu. " Bu neşen öyle anlamlı ki benim için... İyi ki sen..." deyip şakağıma derin bir öpücük bıraktı.


Kedi gibi sokuldum sıcağına, hayatımda ilk defa sırtımı sanki bir dağa yaslamışım gibi içim rahattı. Bekir bana eşten daha çok şey olacaktı bunu görüyordum. Hayat arkadaşı, yeri geldiğinde baba, ağabey, herşey...


Beraberce kahvaltıya indik, Zelal ve Cihan bizi görünce fısıltıyla ettiklerini sohbetlerine ara verdiler. Masayı hazırlayan Songül beni görünce gülümseyip,


"Günaydın" dediğinde bende ona gülümseyip,


"Günaydın Songül." dememe kalmadan Zelal araya girdi.


"Saygısızlık etme, Günaydın Gelin ağam diyeceksin Hesna bu evin hanımı senin arkadaşın değil." diye çıkıştı genç kıza.


"Özür dilerim Zelal hanım." dedi sesinin titremesine mani olamadan.


Benim yerime neden konuşuyordu ki? Ona neydi?


"Saygısızlık etmedi, Songül benim en zor zamanımda yanımdaydı. Ben bu evin hanımı olabilirim ama Songül'ün bende ki yeri burada çalışanlardan farklı. Bir daha benim yerime konuşmazsan sevinirim." dedim.


Söylediklerime ben bile şaşırırken, Bekir'in keyifle arkasına yaslandığını gördüm.


Cihan,


"Songül masayı tamamlayın." diyerek kızı masadan uzaklaştırdı. Peşi sıra bana döndü,


"Sen sayılmayı bilmiyorsan, seni saydırmaya çalışana bari nankörlük etme. Evin çalışanının yanında Zelal'e cevap veremezsin."


Gözlerinde ki sinir korkutucu geldi o an, normal de sakin biri olsa da mevzuu Zelal olunca aslan kesildiğini anlamıştım zaten. Cevap verip vermekte kararsız kaldığım da elimin üstünde hissettiğim elle kendime güvenim perçinledi.


"Nankörlük etmedim, benim sayılmam Zelal'in umrunda olsaydı, hanım Ağa'nın önünde bana evin hizmetlisi gibi kahve siparişi vermezdi." dedim.


Cihan duyduğuna şaşırırken Bekir'in sinirleneceğini biliyordum ama önünü kesmezsem kız kardeşinin , onun olmadığı her yerde beni ezmeye çalışacağını da anlamıştım.


Zelal ise bu çıkışımı hiç ama hiç beklemediği için hazırlıksız yakalanmıştı.


"Sen benim eşime nasıl böyle bir şey yaparsın? Bir de saygıdan, seviyeden bahsediyorsun!" diyerek çıkıştığı sırada Hüseyin ağa masaya geldi. Gülhan anne de yanında ki yerine otururken masada ki gerilimin sebebini anlamaya çalışıyorlardı.


"Ne oluyor sabah sabah? diyen babasını duymazdan gelerek Gülhan anneye döndü. Bu kez ben onun elini tutarak sakin olması için yalvaran gözlerle bakmaya başladım. Bu olayın Gülhan anneye patlamasını istemiyordum.


"O kadar çalışan varken Zelal nasıl benim karımdan kahve ister anne? Hem de hanım Ağa'nın karşısında..."


Kadıncağız ne diyeceğini bilemezken, Zelal araya girdi,


"Kızları kovduğumu biliyorsun, bu kadar büyütülecek birşey yok ortada incileri dökülmedi besleme karının." demesiyle Bekir'in masadan kalktı, beni kolumdan tutup ne ara kaldırdı anlayamamıştım bile. Masanın örtüsünden bir hışımla çekip ne var ne yok yere saçtığında elim ayağım titriyordu.


Kimsenin tek lokma yiyemediği sofra zehir olmuştu. Gülhan anne Bekir'e mahcup gözlerle bakarken Hüseyin Ağa ifadesizdi. Zelal ve Cihan ise şaşkın.


"Böyle mi ezdirmiyorsun anne Hesna'yı?" diye sordu.


"Abi abartma alt tarafı kahve yap demiş, ne var bunda?" diyen Cihan ile siniri büyüdü.


"Ben karımı alıp gidiyorum, sen evlenince senin karın yapsın Zelal hanımın kahvesini..." deyip tuttuğu elimden kapıya doğru çekmeye başladı.


Bu olayın bu kadar büyüyeceğini asla tahmin etmemiştim. Tepkisinin büyüklüğü beni şaşırtırken, Gülhan anneyi zor durumda bırakmaya gönlüm razı olmuyordu. O an orada yapabileceği hiç birşey yoktu. Keşke hiç ağzımı açmasaydım.


"Bekir!"


Hüseyin Ağa'nın peşimizden seslenmesi ile durdu ama arkasını dönmedi, söyleyeceği şeye göre devam edeceğinin sinyalini veriyordu. Bizim durduğumuzu görünce kızına döndü,


"Ağabeyin haklı özür dile..." daha sözü bitmeden itiraz Cihan'dan geldi.


"Ne özrü baba!"


Oğlunu duymazdan gelen Hüseyin ağa,


"Zelal!" diyerek uyardı.


"Özür dilerim abi." diye mırıldandığını duydum.


Bekir başını iki yana sallayıp alayla gülümsedi, çıkmak iki adım daha atmıştık ki


"Abinden değil Hesna'dan özür dileyeceksin!" diyerek Gülhan anne araya girdi.


Adımlarımız tekrar durduğunda resmen Bekir'in peşinde sürüklenen bir kukla gibiydim.


"Özür dilerim Hesna." dedi düz bir sesle başka çıkışının olmayacağını fark etmiş olacak.


Yönümüzü sofra da oturan insanlara döndüğümüzde Bekir,


"Özrünü kabul ediyor musun?" diye sordu.


Başımı çevirdiğimde dün gece beni incitmemek için titreyen adamın, ortalığı titreten öfkeli gözleri ile karşılaştım. Başımı salladım usulca...


"Songül!" diyerek mutfağa seslendi.


Olanları az çok duyduğuna emin olduğum genç kız başı önde çıktı mutfaktan,


"Buyur ağam."


Salona saçılmış sofrayı işaret etti,


"Burası biraz dağıldı, avludaki masaya tekrar sofra kurun. Bu dağınıklığı da Zelal hanımın toplayacak kimsenin dokunduğunu duyarsam kötü olur."


Başını sallayıp içeri giden kızın ardından salondakilere hitaben,


"Biz çalışma odasındayız" deyip üst kata yöneldi.


Odaya girdiğimiz gibi kapıyı kapattıp beni duvarla bedeni arasına sıkıştırdı,


"Bu durumdan neden şimdi haberim oluyor Hesna? O kahve yap diyor sen de yapıyorsun. Böyle bir şeyi senden yalnızca annemle babam isteyebilir ki onlarda uslübuna dikkat etmek şartıyla." Diyerek çıkıştı.


Kapı ile arasında olduğum için bedeninin baskısını hissedip yutkundum.


"Kızlar hanım ağayı övünce onlara kızıp dışarı çıkmayacaksınınız dedi. Kahve işi de bana kaldı ama sorun etmedim, etmem. Ancak isteyiş şekli çok çirkindi, üstüne birde beni Songül'e saydırmaya çalışınca sinirime hakim olamadım. Tatsızlık çıksın istememiştim özür dil..."


Sözümü kesen dudaklarıma dokunan işaret parmağını oldu,


"Sen özür dinlenecek bir şey yapmadın. Hatta çok doğru bir hamle yaptın, çıkışın fazlaca hoşuma gitti. Bana da atarlansan ya birazcık." dediğinde nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu.


"Hesna..." derken kendini benimle bir beden yapmıştı, kollarının içinde ufacık kalsam da halimden memnundum,


"Hımmm..." dedim mayışmış sesimle. Eli belimi okşarken başımı üzerine öpücük bıraktı.


"İşe gitmem lazım güzel kadın." dedi kulağıma doğru. "Hakkını savun ki aklım sende kalmasın."


"Merak etme kalbi güzel adam, sen varken kimse beni ezemez." dedim ona uyarak.


Dudaklarım onukiler arasında kaybolurken ufak bir inilti kaçtı ağzımdan, utançla yüzüm kızarırken belimdeki eli daha da sıkılaştı. Dakikalar akıp giderken sevişinin tadını çıkardım. Kendisine alıştırmak ister gibi yavaş, sakin ama tutkusunu hissettiren öpücükleri beni mest etti.


Kahvaltının tekrar hazırlanması ile avluda ki sofra da sessizce karnımı doyururken, bir yandan da Gülhan anneden özür dilemem gerektiğini biliyordum.


Bekir ve Cihan Ağa şirkete geçinde odasına çekilen Gülhan annenin yanına çıktım.


Giydiği lacivert etek bluz takımın üstüne uçuk mavi şalını takarken aynadan beni görüp gülümsedi.


"Gel güzel kızım." deyince başım önde girdim odasına. Bizim odanın aksine ceviz rengi klasik bir oda takımı ve köşede ki canım önünde iki berjerle sade ama şık bir odaydı.


"Anne ben özür dilerim, Bekir ile aranız bozulsun istemedim. O kadar sinirleneceğini bilsem ağzımı bile açmazdım." dedim gözlerinin içine bakarak.


"Bekir haklıydı annecim, seni bana emanet ediyor. Kim olursa olsun Zelal'in sana davranışı yanlıştı. Hüseyin ağa da farkında bunun, sen canını sıkma." deyip omzuma dokunup elini aşağı yukarı gezdirdi.


Ben sessiz kalınca,


"Hadi sende hazırlan Aladağ konağına bebek hayırlamaya gideceğiz. Yeşil elbiseni giy, takı tak, hafif bir makyaj yap çıkarız birazdan."


Tebessüm edip odama geçtim, yeşil elbise gözlerimi daha çok ön plana çıkarmıştı, aynada aksimi beğendim. Abartısız takı ve makyajımla sade ve şık olmuştum.


Zelal'in sürdüğü arabaya korumalar eşlik ederken, büyük taş konaklardan birinin önünde durduk.


Oldukça görkemli olan konak Karacahan konağından büyük duruyordu. Kapıdaki korumalar hemen arabaya yönelip kapıları açtığında tam anlamıyla el pençe divan duruyorlardı.


Önde Gülhan anne, bir adım arkasında sağlı sollu olarak Zelal ve ben büyük ahşap kapıdan geçtiğimizde yeşil gözlerini sürme ile belirginleştirmiş başındaki kalın iğne oyalı şalıyla iki kaşının arasınsaki deqi ile Gülhan hanım yaşlarındaki ev sahibi bizi karşıladı. Zelal yanımda kulağıma fısıldadı,


"Aladağ aşireti hanım ağası Arjin hanım."


Sabah olanlardan sonra benimle konuşmaz sanıyordum ama hiç birşey olmamış gibi devam ediyordu. İlginç bir karakter olduğu kesinlikle su götürmez gerçekti.


Büyük salona buyur edildiğimizde kalabalık beni germişti.


Gülhan anne bizi iki yanına oturttuğunda gözleri üzerimde hissediyordum. Yeni gelin olarak düğünden sonra ilk defa insan içine karışıyordum ki ben amcamlarla kalırken hiç insan içine çıkmadığımdan, kusur işleyip Gülhan anneyi mahcup etmekten ölesiye korkuyordum.


Hal hatır faslından sonra Arjin hanım,


"Maşallah Gülhan hanım bir yanında kızın, bir yanında gelinin keyfine diyecek yok doğrusu. Hesna kızımız da pek güzel, Bekir evlenmem deyip seni üzse de turnayı gözünden vurdu belli ki." Dedi.


Gülhan anne elimi alıp dizine koydu,


"Yanlışın var Arjin hanım iki yanında da kızlarım var. Bekir güzel kalbinin dengini buldu çok şükür." dediğinde birbirimize gülümsedik.


Kimi imrenerek, kimi hasetle baktı bu halimize.


Gençten bir kız gelip Arjin hanımın kulağına eğildi,


"Hanımım Hanoğlulları geldi." dediğinde ev sahibi telaşla ayaklandı.


Bir kaç dakika sonra salona birbirine akran iki hanım ve yirmilerinin sonlarında olduğunu tahmin ettiğim genç alımlı bir kadın girdi.


Kadınlar ayaklanınca Arjin hanım baş köşeyi işaret ederek,


"Dilber hanım, Türkan hanım böyle buyrun." deyip yol gösterirken genç kadının da koluna dokunarak samimiyetle "Selma kızım hoş geldin çok mutlu ettiniz bizi." diye ekledi.


Tamam bizi de çok hürmetle karşılamıştı ama bu taltif bambaşka bir boyuttu.


Baş köşeye oturan hanımlar, salondakilere tebessümle selamladıktan sonra,


"Torunun hayırlı olsun Arjin, Allah analı babalı büyütsün. Konağına şenlik getirsin." diyen kadının soğuk bir asaleti vardı.


"Sağolasın Dilber hanım, darısı sizin konağa olsun inşallah." dediğinde çokta içten olmayan bir inşallah döküldü dudaklarından, daha çok usülen demiş gibiydi.


Onların gelişinden beri yerinde dikleşen Zelal'in 'Allah korusun' diye mırıldandığını duydum.


"Selma kızım ikinciyi düşünmüyor musun?" Dedi yaşlı hanımlardan biri.

"Sırayı yeni gelin ağa devrettim." dedi bukleli saçını omzundan geri atarken bir gözü de Zelal'in üzerindeydi. "Boran Ağa'nın kucağı dolsun sonrasını düşünürüz." dedi attığı lafın can yaktığını bilir hali gözümden kaçmadı.


Ortamdaki gerginlik üst seviyeye ulaşsa da herkes anlamamazdan gelmekte kararlıydı.


Arjin hanım torunu ile salona girdiğinde henüz bir haftalık olduğunu öğrendiğimiz bebeği kadınlar kucaktan kucağa gezdirmeye başladılar. Bebeğin annesi erkek torun verdiği için ayrı bir burnu havadalık ile bebeğin elden ele gezişini izledi, o sırada salona kot pantolonunun üzerinde spor bir gömlek giymiş, yorgunluğu gözlerinden okunan otuzlarına yakın olduğunu tahmin ettiğim gençten bir kadın girdi. Onun gelişi ile şehzade anası yerinde daha da dikleşti.


Salonda ki kadınlar kulaktan kulağa fısıldaşmaya başladılar.


Selma'nın kayınvalidesi Türkan hanım hoş bir tebessüm ile,


"Ülkü kızım, nasılsın?" diyerek kadınların ısrarla görmezden geldiği kadına tebessüm etti.


"Teşekkür ederim, Türkan hanım iyiyim siz nasılsınız?" derken aralarında ki sohbetin buradan ibaret olmadığını hissettim.


"İyiyim güzel kızım sayende daha iyiyim... Sen yorgun görünüyorsun." dedi anne şefkatiyle.


"Nöbetten çıkmak üzereyken bir hastamın doğumu başladı, bırakıp çıkamadım. Heyecanlı bir anneydi." dedi işini layığıyla yapmış olmanın huzuru vardı yüzünde.


Araya kaynayan kadınlardan biri,


"Gelin hanım senin bebeni ne zaman böyle seveceğiz." dedi doktor olduğunu şimdi öğrendiğim Ülkü hanımı hedef alarak.


Kulaktan kucağa gezmekten huzursuz olan bebek ağlayınca annesi tınmasa da babaannesi Arjin hanım aldı kucaktan kendi omzuna yatırdı.


"Benim bebeğim Allah ne zaman nasip ederse o zaman olur, ama böyle kucaktan kucağa gezdirip sevmek bahanesiyle mikropla erken tanıştırmanıza müsade etmeyeceğim için siz çok da dert etmeyin bence." Deyince gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.


"O ne demek canım biz pis miyiz?" Diye sordu cahillikre çığır açan biri.


"Estafurullah siz pis değilsiniz ama bebekler bu dönemde çok hassas olurlar. Hele de anne sütü almayan bebeklerin bağışıklığı daha da sıkıntılı olur." Dedi yalancı bir tebessüm sundu alınan kadına.


"Narin emzirmiyor musun?" diye sordu başka bir meraklı.


Bebeğin annesinin adını da öğrendik çok şükür,


"Sütüm gelmedi." dedi taze lohusa kadın sinirden kızardığını gizlemeye çalışırken.


Ülkü,


"Eee elticim göğüslerim sarkar diye emzirmezsen sütünde gelmez tabii. Ne kadar emzirirsen o kadar gelir demiştim." derken bilerek damarına bastığına yemin ederim ama ispat edemem.


Arjin hanım ulu orta konuşulan konudan rahatsız olmuş olacak ki,


"Bunlar insanın mahremi ulu orta konuşulur?" derken sinirden şivesi değişmişti.


Ülkü'nün kaşları havalandı,

  

"Kusura bakmayın Arjin hanım siz benim yatak odama kadar girip çekmecemden mahrem şeylerimi alırken sorun olmuyorda ben konuşunca mı sorun oldu?" Dedi kayınvalidesini de mort ederek.


Zelal'in kıkırtısı kulağıma geldi,


"Arjin belasını bulmuş!" dediğinde Gülhan anne susması için koluna vurdu.


Bense bayılmıştım Ülkü'nün açık sözlüğüne.


"Sen yorgunsun belli odana çık!" dedi sinirine zar zor hakim olan Arjin hanım.


Yüzünde zafer gülümsemesi ile ayağa kalktı Ülkü,

   

"Siz beni zorla buraya sürüklediğinizde de yorgunum demiştim ama ancak anlaşılabildim sanırım."


Kapıdan çıkmadan gülümseyerek el salladı kalabalığa,

   

"Hepinizi gördüğüme çok sevindim hanımlar, Türkan hanım saygılar." diyerek bir tek onunla gerçekten vedalaşıp çıktı salondan.


Peşi sıra uğultu büyüdü,


"Ayyy Arjin bu ne saygısızlık, doktor olmuş ama hiç edep adap bilmiyor. Yazık Mirza'ya hiç dengine düşememiş." diyen kadını Dilber hanım susturdu.


"Arkasından konuşma Hatice, kız doğru söyledi. Erkek torun diye heyecan yaptı Arjin, yoksa bu davet bebeğin kırkı çıkınca olur. Doktor kız anne sütünün önemini bilmesin mi?" demesiyle sus pus oldu kadınlar.


Dilber hanım soğuk duran bir kadındı ama Ülkü'yü savunmasına şaşırmıştım.


Kadınlar yavaş yavaş dağılırken, en sona biz ve Hanoğlu kadınları kalmıştı.


Annesi bebeği alıp çıkınca,


"Hanenin içini milletin diline verme Arjin, kimse gelinini alıp daha iyisini vermeyecek. Kocasını seviyor diye ses etmez sanma, aşkta bir yere kadar. Yorgun kızı ne diye sürdün milletin önüne."


Dilber hanımın sözleri ile Arjin hanım savunmaya geçti,


"Bebek olmasın diye ilaç içiyor gizli gizli hanım ağam soyumuz mu kurusun?" Ded kendini çok haklı sanarak.


"Kocası biliyorsa seni ilgilendirmez Arjin, Narin gibi elinde oyuncak olmaz o kız. Seni böyle rezil eder, bir tane de bizim evde var bunlardan, sonumuz hayır olsun." dediğinde Türkan hanım ve Selma kıkırdadı.


"Derya daha profesyonel yenge" Diyen Selma ile Dilber hanım da güldü.


Hanımlar konağın kapısına doğru önden yürürken Zelal, Selma ve ben geride kalmıştık.


"Eltini bayâ sevmiş gibisin Selma?" diyen Zelal ile bakışlarımız onu buldu.


Selma'nın önce kaşları havalandı, sonra,


"Sevdim Zelal akıllı, cesur bir kız içten pazarlıklı değil bazı insanlar gibi..." dedi kinayeyle.


"İnşallah akıllı ve Cesur olduğunu farkeden yanlız sesinizdir Semla." derken o kadar kendinden emindi ki ne ima ediyorsa şahsen ben inanmaya hazırdım.


"Ne demek istiyorsun açık konuş?" diyen Selma da atılan oltaya gelmişti çoktan.


Zelal adımlamayı bırakıp Selma'ya döndü, gözlerinin en içine baktı bir zaman,


"Demek istediğim açık aslında, sende bunu anlayacak zekada bir kadınsın ama istedin madem açık konuşayım. Kocana silah çekmişler arkasına geçip ağlamaktan başka bir şey yapamamışsın." deyip iki elinin işaret parmağını göz hizasında büküp açarak hayali tırnak işaretleri yaptı "çok sevdiğin eltin" derken "Devran'ı kurtarırken." Selma'nın gözleri doldu ama belli etmemeye çalıştı.


Zelal istediğini aldığını biliyordu devam etti,

     

"Boran bugün toparlandı yarın dağılır güvenme iyiliğine. O dağıldığında bu kadar güçlü bir kadın onun yolunu gözleyecek değil. Etrafı ilgisini çekecek illa ki... Devran durulsa da hanımağanın kudreti illa dikkatini çekecektir. Demem o ki Selma davul bile dengi dengine, zamanın da Devran'ın karşısına Derya gibi bir kadın çıksa asla kaçırmazdı..."


Renginin attığını fark ettiğim Selma zorla yutkundu Zelal ise o kadar fitne tohumunu diken kendi değilmiş gibi,


"Tabii bunlar benim fikirlerim, Sen beni düşman bilirsin ama ben dostum... Eee dostta acı söyler." deyip beni de koluma girip yürüterek kapıya getirdi.


Vedalaşıp çıktığımız da Selma ancak kendini toparlayıp kapıya gelebilmişti.


Günün sonun da anladığım en önemli şey Zelal'i hafife aldığım oldu...


⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın canların. 🥰😍❤️


Bu Zelal varya tam bir şeytan 😈


Kendi yazdığım karakterden korkuyorum...🙈


    


Loading...
0%