
Merhabalar arkadaşlar,
Cihan~Zelfi bekleyenler lütfen sövmesin...
Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar...
Onun için herkese aşk meşk kaos lazım...
Buyrun ortaklık karışmadan önceki bölümümüze🥰
Yorum sınırı 300 olsun...
Siz okuyun ben de gidip yazlık kışlık değişimi yapayım.
Ev hanımlığı zor... Ev hanımlığı zalım...
Çalışan anne ve ev hanımlığı bir arada ise tarif edilemez...🫣
〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️〰️
Töre doğu kültürüne yerleşmiş virüs gibiydi, bir köşede sinip beklese de uygun ortam sağlayan cahil bir beyin bulduğun da işgal etmeden bırakmazdı.
Her konakta töre denilen illetin izlerini görürdünüz, kimin de çok kiminde az...
Bu amansız virüsün en müptelası şüphesiz Civan ağaydı, Hanoğlulları ile eskiden beri yıldızları barışmadığından Bayram Ağa'nın açtığı yeni sayfaya inat bildikleri gibi at oynatıyor kimseye hesap vermeye gerek duymadan zulm edip gidiyorlardı.
Bu zulüm en çok Civan Ağa'nın erkek kardeşi Burhan Ağa'nın canını yaksa da karşılığı ağır olmuş, Civan Ağa zulme seyirci kalmayan büyük oğlu Dağhan'ı elinden kaçırmıştı.
Babasının zulmüne dur deyip sözü dinletemeyen genç adam çekip gitmiş okuduğu memlekette sevdiği ile yuva kurup Mardin'e tamamen sırtını dönmüştü.
Bunca çirkinliğin içinde güçlü durmaya çalışan ama baş kaldırdıkça başı ezilen bir fidandı Firuze.
Annesi bu toprakların kızı olmadığı için kabul görmemiş kadın, babası sevdiği kadın için ailesine ne kadar taviz verilebilirse vermiş ama eşini aileye kabullendirememiş bir adamdı.
Suçu sadece buraya ait olmamaktı Belgin hanımın, kızılı yoğun kahveyle karışık saçları... Beyaz teninde nakış gibi işli çilleri... Yeşil gözleri ile çok çok güzel bir kadındı ama geldiği yerde güzel olmak suçtu.
Güzelliğin ile dikkat çekmekse ölüm...
Burhan bey karısı için ağalıktan ebediyen vazgeçti, bu işine gelse de yetmedi Civan ağaya...
O teyze kızıyla evlendirilip mutsuzluğa mahkum edilmişken, mutlu olan herkesten alacaklıydı çünkü...
Evet hastalıklı bir düşünceydi...
Ve fakat bu hastalıklı düşünce, Civan ağadan sevgi görmeyen karısına da sirayet etmişti.
Birileri konağın ağası gibi yaşarken aynı kandan olan Burhan bey ve ailesi konağın hizmet edenlerinden ileri tutulmuyorlardı.
Belgin hanımın naif bünyesi bu eziyeti kaldırmayıp hasta düştü. Göründüğü doktor tedavisinde gecikildiğini söyleyip büyük şehire yönlendirince ise esas kıyametin emareleri başladı.
Karısının tedavisi için şehre büyük şehre gitmek isteyen Burhan ağaya izin çıkmadı. Gözlerinin önünde eriyen karısına şifa bulamayan adam, teşhisi koyan doktorun yardım etmesi ile aileden izinsiz yola çıktı.
Gel gör ki bu hamlenin bedeli Burhan Ağa'nın altından kalmayacağı kadar ağır oldu.
Karısını hastaneye yatırıp kızını almak için döndüğünde duydukları ile sonun başlangıcıydı.
Tüm aşirete yayılan dedikodular inkar edilecek seviyeyi çoktan geçmiş herkes inanacağına inanmıştı.
Karısı doktor ile kaçtığı, Burhan Ağa'nın da onların peşinden namusunu temizlemek için gittiği insanların şüphe bile duymadan inandırıldığı bir yalandı.
İşin aslını bilenlerin yaydığı bu dedikodu, işin aslını bilmeyenler için sorgulanmaya değer bile bulunmamıştı. Şeksiz şüphesiz bu yalana sarılmış üstüne birde gözlerinden düşen Burhan Ağa'ya methiyeler dizer olmuşlardı.
Kızını alıp gitmek için gelen adam, kendini düştükçe derinleşen bir kuyuda buldu. İlk defa isyan etti ama ev halkı bile uydurdukları yalana inanmıştı.
Zaten bir yalan varsa, doğruluğuna en çok onu söyleyen inanırdı.
Bir kişi destek olup kral çıplak diyebildi, o da çocukluğundan beri amcasını hep sevip sayan Dağhan...
Toy bir delikanlıydı belki ama yüreği çok büyüktü... Şimdiden Civan Ağa'nın tek vekili gözüyle bakılıyor, aşiretin önde gelenleri tarafından Ağalığı alacak kadar büyümesi bekleniyordu.
Erkek kardeşi Bedirhan da babası gibi kıskanç karakterli bencil bir çocuktu. Geçen zamanda Civan ağadan da beter nefsinin kölesi bir adam olup çıkmıştı zaten.
Burhan Ağa çıkan dedikodulara gücünün yetmeyeceğini anlayınca kızını alıp gitmek istedi ama o zaman on yaşında olan Firuze'yi de babasına vermediler. Karısının ölüsünü getirmeden kızına babalık yapamazdı...
Zalimlik...
Ne güzel bir sözdür,
Zaman gösterecek ki cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil..
" Sen de evlatlarından gülme Civan Ağa... O çok kıymetli Ağalığının, aşetinin dağıldığını göreyim."
Büyük bir ah ederek kızını alamadan geri döndü Burhan Ağa, minicik mutlu bir çekirdek ailesi vardı koruyamadığı...
Seven bir erkek için ne ağır imtihandı karısına attıkları iftirayı temizleyememek...
Onun ardından ettiği ahın ilk halkası koptu, Dağhan daha lise öğrencisi olmasına rağmen elinde valizi konağı terk etti. Yıllarca ayak basmadı, yüzlerine bakmadı geri dönüşü yine ailesi için değil kız kardeşinden çok sevdiği Firuze için olacaktı.
Burhan Ağa'nın gidişinin ardından geçen iki aydan sonra Belgin hanımın ölüm haberi düştü Mardin'e... Kocasına öldürtmek istedikleri kadının eceli ile ölmesi pek hoşlarına gitmese de ellerinde onun yerine eziyet etmeye devam edecekleri bir Firuze vardı nasıl olsa...
Küçük kız evin her yükünün altına sürüldü, minik narin elleri yazın sıcaktan, kışın soğuktan çatlar kurur ama zerre merhamet görmezdi.
Burhan Ağa kızını koruyup kolamaya çalışsa da gücü bu keskin dişlere geçmiyordu. Ne zaman babası Firuze'yi korusa, onun görmediği yerde eziyet daha da büyüyordu.
Ellerinde töre gibi bir silah, peşlerinde her sözlerine sorgulamadan itaat edecek aşiret insanları olduğu müddetçe kızının kaderinin de karısı gibi bir iftiraya bağlı olduğunu bilen adamın kalbi korkuyla titriyordu.
Ama zaman Burhan Ağa'nın korktuğundan da beterini getirdi, Bedirhan Firuze'ye göz koyduğu gibi beşik kertmemdir diye de işini sağlama aldı.
Firuze güzel bir kızdı... Her gün ötelenip çirkin, beceriksiz, işe yaramaz olduğu beynine kazınsa da söylenen herşeyin tam tersiydi Firuze...
Buna en çok delirende Civan Ağa'nın kızı Kudret'ti, Firuze'den de abisi Bedirhan'ın Firuze takıntısından da nefret ediyordu.
Gerçi abisi saf aşık değildi, nerede bir güzel görse peşine takılabilecek bir tipti.
Firuze ise kesinlikle aptal değildi, Bedirhan'ın gerçek yüzünü biliyor ve annesinin yaşadıklarını yaşamaktan korkuyor olmalıydı...
Oysa Firuze'yi korkutan annesinin yaşadıklarını yaşamak değildi, genç kız babasına aynı çaresizliği bir daha yaşatmamak için sessizdi.
Kudret'in de tek eğlencesi Firuze'nin bu çaresizliği ile eğlenmekti. Ütü odasında bulduğu genç kıza zehirli dişleri kamaşarak yaklaştı,
"Firuze... Abime baştan çok kızıyordum biliyor musun?" Dediğinde en gıcık olacağı şekilde karşılık buldu...
Yok sayılarak...
Firuze biliyordu ki Kudret'e cevap verip kavga etmek, ya akşam aç yatmak demekti ya da yengesinden temiz bir dayak...
Ne açlık umrundaydı, ne de dayak yemek ama bunlar olurken Kudret'in daha da keyifleneceğini bildiğinden susuyordu işte...
"Senin gibi çirkin, beceriksiz birini niye beşik kertmemdir diye tüm köye şan etti? Sonra anladım ama akıllı adam abim." Deyince Firuze kıkırtısını bu kez tutamadı.
Bedirhan ve akıl bir cümlede fazlaca komikti. Dilini tutamadı,
"Abin mi akıllı?" Dedi imalıca...
Cevap almak hoşuna gitti Kudret'in,
"Akıllı tabii... Senin gibi enayiyi başka nerde bulacaktı, adamın kimin koynundan çıkıp geldiği belli değil. Sen daha burda gömleklerini ütülüyorsun." Dedi amacına ulaşmanın verdiği keyifle...
Bedirhan pisliğin tekiydi tamam da, Kudret niye kadınları aşağılamaktan keyif alıyordu.
"Ah keşke o koynunda gezdiklerinden birini sana yenge diye getirse de, sevgili yengen senin çatallı dilini biraz kesip kısaltsa be Kudret. Bak gün olur devran döner, benden başkasına dilinin çatalını uzatırsın koparıverirler alimallah. Herkes Firuze'ye benzemez aklında bulunsun." Dedi ütülediği gömleğin koluna geçerken.
Kudret şen bir kahkaha attı,
"Kızım ben senin gibi Burhan Ağa'cığın kızı değilim, Civan Ağa'nın kızıyım. Kim benim dilimi kısaltacakmış hele bir eli uzansın bak neler oluyor." Deyip sepetten bir gömlek daha çıkarıp Firuze'nin önüne attı, "Bunu ütüle, abime pek yakışıyor gözü şenlensin Rojda'mın."
Onun çıkıp gidişi ile Firuze'nin kaşları çatladı. Bedirhan hep bir haltlar yerdi ama adını sanını kimseye duyurmazdı. Salaktı da, o kadar da değil. Kimdi bu Rojda adı niye bilerek kulağına üflenmişti?
Kafasını kurcalayan kurtları unutturacak tek birşey olabilirdi ki o gerçek oldu, akşam sofrası kurulmadan bahçede duyulan telaşlı koşturmaca ile başını avluyu gören cama uzattığında Dağhan'ın Kayseri plaka arabasını görünce neşeyle merdivenlere koştu.
Firuze sevdiklerine kanatlarını açıp uçan bir kuştu. Kanatlarını saklayarak yaşamayı öğrenmiş yaralı bir kuş...
Dağhan koşturarak gelen kızı kolları arasına alıp şefkatle sardı, ömrü boyunca bu haksızlığa mani olamamanın pişmanlığını, mahcubiyetini yaşayacaktı. Daha onsekizinde liseli bir delikanlıydı ama gerisinde bırakmaktan başka yol bulamadığı boynu bükük kız çocuğunu hiç unutmamıştı.
Hayatını azıcık düzene sokunca hem amcasını, hemde Firuze'yi yanına almak istemiş ama amcası ne ile tehdit ediliyorsa bir türlü buna yanaşmamıştı.
"Abim... Hoş geldiniz!" Diye şakıyarak Sevinç'e yöneldi, "Sevinç ablacım bu ne güzel sürpriz." Diyerek onun da kolları arasına girdiğinde yirmisinde bir genç kız değilde on yaşında bir çocuk gibi neşeliydi.
"Hoşbulduk prenses." Dedi Sevinç, şu konağın kapısını açmasının tek sebebi bu kızdı. Yoksa Sevinç kadar kinci bir insanı bu topraklara getirmek mümkün değildi.
Kendisine hiç bir ters hareketleri olmamış hatta Dağhan'a giden yolun Sevinç'ten geçtiğini bilen kayınvalidesi gelinini kendince el üstünde tutuyordu.
Fakat Dağhan'ın zamanında olan biten herşeyi saklamadan anlatması ve ailenin evlenmek istediklerini ilk duyduğunda karşı çıkmış olmaları Sevinç'in kinci damarını kaşımaya yetmişte artmıştı bile.
Bir yanına Firuze'yi bir yanına Sevinç'i alan Dağhan konağa yürüdüğünde kendisini bekleyen annesinin,
"Hoş geldin oğlum" sözüne,
"Hoş bulduk." Dedi soğukça, Kudret annesinin arkasından 'hoş geldiniz' dedi sadece.
Abisinin başını eğerek sözsüz cevabı ile Firuze'ye daha çok bilendi. Kardeşi olan kendisiydi ama abisi Kudret'e birgün olsun şu kıza sarıldığı gibi sarılmamıştı.
Akşam yemeğine oturtuldu, Firuze bir tek Dağhan varsa elini yemeklere çekinmeden uzatırdı. Her zaman dili ile zehirleyip her lokmayı boğazına dizenlerin Dağhan varsa gözleri bile değmezdi.
Belki bir belki iki gece sürecek bu saltanatta nefes aldırdı Firuze... Yaşayacak nefessizlikten ölmeyecek kadar enerji depo etmeye çalışırdı.
Babası Burhan bey kızının yaşını yaşayan haline buruk bir tebessüm ile baktı.
Kızına bir anne, bir çocukluk ve bir aile borçluydu...
Bedirhan'ın kıskacından kurtarmalıydı ama nasıl?
Yemekler yenildi, yalancı bir neşeyle sohbetlet edildi. Akşamları evin yolunu zor bulan Bedirhan bile sofradaydı.
Çatalını tabağının kenarına bırakarak geriye yaslandı, bir gözü Bedirhan da olarak,
"Eee... Lise de bitti üniversitede ne okumayı düşünüyorsun Firuze?"
Soru konağa bomba gibi düştü buz gibi bir sessizlik salonu esir aldı...
Firuze liseyi dışarıdan okuduğu ve ne hikmetse zaman zaman sınavla geç kaldığı için okulu ancak bitmişti.
Üniversite okumayacaktı, evlenmeyi geciktirecek zaman kazanmak için Dağhan abisine liseyi bitirmesini şart koşturmuştu.
Sonunda dayanamayıp konuşan Dağhan'ın annesi Gülizar hanım oldu,
"Ne üniversitesi Dağhan, lise dedin tamam dedik artık evlenmek zamanı geldi onun."
Onun...
Adı bile yoktu bu konakta...
Annesinin severek verdiği isim burda ya küfür gibi dökülürdü insanların dudaklarından, ya da o, bu, şu olurdu işte...
Fakat Dağhan'ın çatılan kaşı annesine değildi, Bedirhan'ın sessizliğineydi.
Şimdiye çoktan ne üniversitesi abi? Deyip öfkeyle çoşması gerektirdi ama konu onun için önemsizmiş gibi yemeğini yiyordu.
"Evlenmesi okumaya engel değil, isterse okur. Değil mi Bedirhan?" Dediğinde Bedirhan önce annesiyle, sonra Kudret ile göz göze geldi,
"Ağa vekili sensin Ağabey..." Dedi son kelimesini iyice bastırarak. "Sen ne dersen o olur... Ben bile biliyorum bunu, sen bilmiyorsun?" Dedi alaylı konuşmak istediğinde kullandığı şivesi ile.
Bu tavır Dağhan'ın içine şüphe ekti...
Mardin de kaldıkları iki gün boyunca Bedirhan'ın üzerinde ki gözünü hiç eksik etmese de başka falsosunu yakalayamadı.
Firuze'yi bolca gezdirip, zorla onun için alışveriş yapsalar da Mardin'den ayrıldıkları an akılları arkalarında bıraktıkları kızda kalıyordu.
Bu gelişlerinde bir tuhaflık sezmiş ama adını koyamamışlardı...
Yola çıkmadan kayınvalidesi Gülizar hanımı salonda tek yakalayan Sevinç içini kemiren kurda uydu,
"Gülizar anne." dedi tamamen kocasının kendi ailesine olan saygısına haksızlık etmemek için adlarının sonunu Anne~Baba eklese de içinden gelerek söylemediğini iki tarafta biliyordu. "Bu gelişmiz farklı, bu defa burda bizden saklanan birşey var. Hissediyorum ama adını koyamıyorum." Deyince kadın gözlerini kaçırdı.
"Yok kızım her zamanki halimiz." Diye de geçiştirmeye çalıştı.
Başını hafifçe iki yana sallayıp dudaklarını ıslattı Sevinç,
"Var..." Dedi şüphesiz bir netlikle "Var ve her ne ise Dağhan ile aranızda daha yüksek duvarlar örecek. Rica ediyorum yapmayın, benim hayat arkadaşımı daha fazla hayal kırıklığına uğratmayın." Derken kadının kaçırmaya çalıştığı bakışlarına inat tam gözlerinin içine bakıyordu.
Gülizar hanımın kendinden emin duruşu sarsıldı, ince bir yutkunuş geçti boğazından,
"Biz ne yaptıysak evlatlarımız için yaptık, bunu bir gün Dağhan da anlayacak. Önünde bir aşiret insan eğilirken o bizi bırakıp gitti ama biz sadece onların geleceğini düşünüyorduk." Dedi kuyruğu dik tutmaya çalıştığı belliydi.
Derin bir nefes alıp verdi Sevinç,
"Aslında Dağhan sizin sadece evlatlarınızın iyiliği için çabaladığınızın farkında." Deyince karşısında ki kadının gözleri umutla ışıldadı. Ama çok sürmedi çünkü gelini sözlerine devam etti "Sorun da zaten sadece kendi evlatlarınızın iyiliğini düşünüyor olmanız. Adalet terazinizin hep size taraf kefesinin ağır basması." Diye tamamlandı.
Gülizar hanım dün ki çocuktan akıl alacak değildi, oğlunun hatrı da bir yere kadardı. Bu kız hem senede üç beş gün gelip hemde iç işlerine karışamazdı,
"Siz anne baba olunca ancak anlarsınız bizi, ama yanlışınızdan döndüğünüzde bu kapı yine size açık olacak. Şimdi aklının ermediği işlere karışma ki canın sıkılmasın gelin hanım." Dedi ilk defa sert çıkarak.
Ellerini dizlerine koyup ayaklandı Sevinç,
"Anne baba olunca mı anlıyor insan." Deyip dudak büktü. "Doğurduğuna herkes ana baba, marifet kendi doğurmadığını da sevip sarabilmekte. Ama haklısınız herkes Nermin Sultan olamaz... Hata bende ki siz oğlunuzu kaybedip akıllanmamışken hâlâ ümit edip size laf anlatıyorum."
Son sözünü söyleyip salondan çıktı, Firuze'yi burda nasıl bırakacaktı.
Kızın hayatta ki tek ailesi babasıydı ve Burhan Ağada burdan ayrılmak istemiyordu.
Dağhan ve Sevinç istemeye istemeye de olsa vedalaşıp ayrıldılar konaktan, peşleri sıra hep bir eziyet olurdu. Mutlu geçen bir kaç günün acısı Firuze'den çıkarılırdı ama garip bir sükunet hakimdi Civan Ağa'nın konağına.
Başka bir hanede huzura yorulacak sessizlik, bu ev ahalisi için fırtınanın habercisi gibiydi.
Sadece Kudret, Firuze'yi gördüğü yerde dudaklarını büzerek imalıca süzüp, keyifli bir dudak büküşle uzaklaşıyordu. Bedirhan gece yine eve gelmemişti, yengesi ise sürekli telefon da birşeyleri organize etmeye çalışıyor gibiydi.
Ertesi günün akşamında babasının odasına gitti Firuze, her akşam yatmadan önce bir rutindi bu onlar için.
Dizine yatıp kızıl kahve saçlarını tokadan kurtardı. Burhan Bey, Belgin hanımın kopyası kızının saçlarını okşadı. Kızları küçükken karısından öğrendiği kadarıyla küçük küçük örüp omuzlarına bıraktı.
Üniversite için gittiği şehirde, görür görmez aşık olduğu güzeller güzeli Belgin'i anlattı.
Kızına bir peri masalı gibi anlattığı hikâye, adamın öyle canını yakıyordu ki...
Ahhh... Diyordu ah...
Şimdi ki aklım olsa başı kaldırıp o güzel gözlerine bir kere bakmazdım Belgin... Hayatını mahvettim...
Hayatımızı çaldılar engel olamadım...
Pişmanlık tahta kurusu gibi içini kemiriyordu...
"Firuze'm güzel kızım." Dedi saçlarını örmeye devam ederken "Annen kadar güzelsin, bahtın da güzel olsun babacım. Ben iyi bir baba, iyi bir eş olamadım. Gücüm yetmedi sizi korumaya ama Rabbim sana seni baş üstünde taşıyacak, kendi kırılsa da seni kırmayacak bir eş nasip etsin." Diye dua etti.
Firuze babasının duasına gönülden bir amin dedi ama içinden, dışı her zamanki gibi güçlüydü. Babasının güçsüzlüğü onu güçlü olmaya zorlamıştı,
"Tam Bedirhan'ı tarif ettin babacığım." Dedi yalandan kıkırdayarak.
Babasının elini çenesinden zarifçe tutup kendine çevirdi kızını,
"İstemiyorsun onu ama itirazda etmiyorsun. Sonun annen gibi olur diye mi korkuyorsun?" Deyince kız yanağının içini ısırdı.
"Baba..." Dedi ama devamını getiremedi.
İster miydi Bedirhan'ın karısı olmak, düşünürken bile midesi bulandı... Onun için düşünmek istemiyordu ya...
Bir yaprak gibi akıntıya kapılmış gidiyordu Firuze... Tutunacağı tek dalı babasıydı ama tutunduğu anda kırılıp elinde kalacak kadar güçsüz bir daldı.
Dağhan abisi ile gitseler buradakilerin düşmanlığını da oraya taşıyacaklardı. Dahası Burhan Ağa bu konaktan ayrılmamakta kararlıydı. Onu gidemeyişinin sebebini hiç bilemeyecekti Firuze...
İkisi de düşünceleri içinde kaybolmuşken,
"Kızım, Mardin'de düzen değişmiş diyorlar. Bayram ağa, Mardin ağalığını oğluna devretmiş. Pek yaman bir gelini var diyorlar. Bilirsin burda kadını yüceltmeyi sevmezler, bu kadının namı bizim köye kadar gelmişse..." Deyip duraksadı.
Gülmekten çok uzak güldü Firuze,
"Neyi değiştirebilir ki baba? Bana bir iftira atılsa, sorgulamadan inanıp öldürmek için peşime düşecek kaç cahili yolundan çevirebilir." Dedi ümitsizce...
Kendince fazlasıyla haklıydı...
Canı derdine düşmüş annesine, iftira atıldığında bile hiç sorgulamadan inanmıştı insanlar...
Derin bir nefes alıp verdi Burhan Ağa...
Şimdi ki aklı olsa iftirayı duyduğu gün çekip vururdu Civan ağayı... O zaman geride kalacak hasta karısını, kapı arasından boynu bükük olan biteni anlamaya çalışan kızını gerisinde bırakmaktan korkmuştu.
Gel gör ki karısından olmuş, şimdide kızını koruyamaz hale gelmişti. İnsanlar bir kere yumuşak karnınızı buldu mu tekrar tekrar yumruklamaktan çekinmezlerdi...
Kardeşiniz bile olsa...
Sessiz kaldılar sabah uyanacakları kaostan habersiz uykuya daldılar.
Sabah ise avlunun ortasına düşen haber bir bombadan farksızdı.
Bedirhan kız kaçırmıştı, daha kötüsü kız hamileydi...
Herkes kendi derdine düşmüşken, Civan Ağa Berdelin, Gülizar hanım hamileliği ört bas etmenin yollarını düşünüyordu. Sakin ve sinsice ortamı izleyen Kudret ise keyifli bir tebessüm ile göz kırptı Firuze'ye...
O an anladı Firuze...
Avlunun ortasına düşen bombanın adı Rojda idi...
Asıl kıyamet ise soyadını öğrendiklerinde kopacaktı...
Bu bölümü yemek yaparken yazdım...
Kuzu etli kuru fasulye yaparken bölüm yazmayan,
çok rica ediciğim yazarım diye ortalarda gezmesin...🤭
Yani demem o ki yemeği Firuze ile yaptık...
Laf aramızda eli de lezzetliymiş kızımızın...
Bakalım kime kısmet bu yaralı kuşumuz.
Bölüm içine minicik bir spoi bıraktım... Yakalayan olursa diğer bölümü ona ithaf edeceğim...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.96k Okunma |
11.72k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |