60. Bölüm

53. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Sevgili okurlarım geçen bölüme pamuk şekeri gibi başlayıp, arnavut biberi gibi bitiren yazarınız geldi.

Geçenlerde panoda minik bir sitemim olmuştu, size değil genel okur kitlesine, saçma sapan eziyet eden ağalı, +18 yazmak için yazılmış dilim varmasa da tecavüzden öteye olmayan ilişkileri meşru gibi anlatan kitaplar popüler kitap listesinde Muhtemel Aşk'ı geçmiş gitmiş diye...

Yalan yok buna üzülüyorum, üzüldüğüm kitabımın hak ettiği değeri görmemesinden çok böyle kitaplara prim veriliyor olması.

Sonra Instagram keşfetimi işgal eden dilden dile dolaşan Uzak şehir dizisi gündemime girdi. Adamın adı da Cihan'ya bir ilgimi çekti çok güzellenince, dedim belki dizi sektörümüz beni utandırır. Bir bakayım neymiş ne değilmiş...

Hâlbuki Murat Soner izlemeden diziye başlanır mı?

Yaş kırk küsur olsada insan cahillik yapıyor. Neyse kusurum bu olsun ne yapayım.

Çekecek çilem varmış iki bölüm bile dayanamadım.

Allah'ım bir çirkinlik bu kadar güzel paketlenip satılabilir... Abisinin karısıyla töre diye evlendirilen adam, üstelik bu adam daha önce de töre diye biriyle evlendirilmiş... ve iddiasına göre de aşık olduğu biri var. Ama altı yıllık her haltı yediği de bir metresi olduğunu da ben söylemeye ar ediyorum adamlar dizi diye çekmeye ar etmemişler.

Doktor gelinine tokat atıp öteleyen, üstüne kuma getiren kaynana da bunların üstüne çikileta sosu diye sıkılmış ki iyice iştahı kabarsın bizim dizi de entrika seven kitlenin.

Tabii bunları tek bölümde anlamam mümkün değil, izlemeye de sabrım yok çoğu reels videolarından anladıklarım...

Şimdi bu dizi bizimle ne alaka diyeceksiniz...

Bu dizi de ki Cihan'ı allayıp pullayanlara, Miran'ı versek ne pazarlarlardı ya...

Ama benim niyetim kimsenin içinden kahraman çıkarmak değil...

Miran'ın yanlışlıklarına kör olmak hiç değil...

Ben matematik öğretmeniyim olaylara analitik bakarım çoğu zaman... Yazar tarafımın klişe olmayışı da bundan bence...

Klişe yaşamıyorum çünkü...

Burada ki en büyük sorun dini nikâhın hükümleri ve hükümet nikahı boyutuna uyulmaması oldu.

Dini nikah kıyıldıysa duyurulması gerekir... Okur arkadaşlardan konuya daha hakim olanlar vardır, buraya yazarlarsa yanlışım varsa düzeltirim.

Daha ve en önemlisi suistimal olmaması için kanunda önce resmi nikah kıyılması şartı var zaten.

Bazen kurgu gereği araya zaman girse de ben evliliği resmi nikâhla başlatan kurgular yazmaya çalışıyorum.

Çıkmaz sokakta bile dini nikahla resmi nikah arasında geçen bir haftayı çoğumsadık biz sizinle.

Miran'ın ilk hatası burda başladı, nikah ile oyun olmaz... Birini korumak niyetiyle hayatınıza alıyorsanız ve bu nikahı duyurmadıysanız, Canan'ın dedesinin hükmü köy çıkışına kadardı, orada boşayacaktı Canan'ı.

Boşamadı kapıldı gitti, burda da Narin'in hatası başlıyor. Bir adamın hayatında nikahlı yada nikahsız biri varsa ikinciliğe göz diken kumadır arkadaşlar...

Benim gözümde kalbi dolu adama bakmanın karşılığı budur...

Bunun nikahla yada sevgiyle alakası yok. Etik ile ahlak ile alakası var.

Yani demem o ki aslında Narin, Canan'ın kumasıydı. Kuma gelen Narin'di, onu ve sevdiği kadını bu duruma düşürmemek için çabalayan da Miran.

Narin ve annesi Miran'ın evli olduğunu bile bile bu yola çıktılar ne yazık ki...

Miran'ı, bu günlerde adını tekrar duyduğunuz kız kardeşi Rojda'yı berdel yapmakla tehdit edip köşeye sıkıştırdılar. O zaman daha on yedisinde olan Rojda için kabul etti evliliği.

Nitekim Narin'in çekip gidişi kuma gelen Canan ile olmadı, ilk defa kalbini kıran Miran ile oldu.

Öncesinde Narin'in bunca rahat at koşturuşu, fütursuzca konuşmaları aslında hep Miran'ın alttan almalarının ürünü... Canan'ı kuma durumuna düşürmeyeceğine, ona kıyamayacağına o kadar emin ki, olmayacağı oldurdu ve Miran'ın ikinci hatası Canan'a karşı koyamamak oldu.

Yıllarca emek verilmiş güzel bir aşk hikayesi olabilecekken ilk Canan ~Miran ilişkisi kirlendi.

Miran aslında bu ilişkinin kirlenişini hazmedemedi...

Kendine en büyük öfkesi de bu yüzden... Çünkü Canan'a dokunana kadar aslında teknik olarak kimseyi aldatmış değildi.

Hep Narin'in pişmanlığını okuduk, neyi niye yaptığını anladık ama bir müslüman da çıkıp 'ya hu bu Miran'ın da anası Arjin cadısı, o adam niye kataküllü çevirmiyor' demedi.

Düşünsenize sonunda boşanmaya ikna edeceğinizi düşündüğünüz kadın, siz hiç dokunmadan hamileyim diye karşınıza dikiliyor.

Azıcık dizi veya film izlediyseniz bunu yaşayan erkeğin ilk yapacağı şey, cümle milletin önünde bu çocuk benden olamaz deyip ortalığı yıkmak olur.

Miran o sinir harbinde bile Narin'i kimsenin önünde kötü duruma düşürecek tek söz etmedi.

Miran'ı övdüğümden değil, şerefsiz adam yazmayı sevmediğimdem anlatıyorum bunları...

Derdim ne Miran, ne Cihan arkadaşlar. İnsanlar kriz anlarında belli eder kendini... Televizyon öfke nöbeti geçiren, sonra da bunu normalleştiren yapımlarla dolu.

Wattpad kapanmadan Çıkmaz sokağı orada yayınlamıştım, Sancar'ı beğendiremediğim okurlar vardı. Hâkim'in anladığı dilden konuşsun istediler. İşte Sancar o zaman, Sancar olmaz bunu göremiyorlar...

Şerefsiz zülum eden adamlar yazıp basit bir kitlenin dikkatini çekmek değil. Sizler gibi her karakterin hakkını tek tek arayan, içine sinmeyince özelden yazıp istişare eden okurlarım olduğu için gurur duymak istiyorum.

Gerçekten hepinizle haddim olmayarak gurur duyuyorum...

Keşke bu tepkimiz TV sektöründe de ses getirse... Ben şahsen tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış hesabı izlemeyerek tepkimi koyuyorum ama az ve yetersiz.

Bu hamur daha çok su götürür, ben hiç bir zaman ben böyle yazdım, böyle okuyun kafasında olmadım. Göremediğim düşünemediğim her ayrıntıyı düşünüp ses vermeniz benim için çok kıymetli.

Oy sınırı 350 olsun... Size çıtır çerez benim canlarım.

Sürçü lisan ettiysem affola🫶🏻

Bölüme geçelim 🤯

🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨

Miran'ı güç bela sakinleştirip tekrar oturdukları masaya getirdi Bekir,

"Senin kendine yapıştırdığın etiketi ben kabul etmiyorum Miran. Tüm Mardin üstüme gelse, kimseyi sana o sıfatla konuşturmam." Dedi tüm ciddiyetiyle.

Miran buruk bir tebessüm ile başını iki yana salladı umutsuzca...

Bu hali çok dokundu Bekir'e daha orta okulda ergenliğin zirvesindeyken birbirine söz veren iki arkadaştı onlar. İlk dokunacakları kadın evlendikleri kadın olacaktı...

Miran nasıl kendini aile sofrasına oturamayacak kadar düşmüş görebilirdi.

"Miran... Kimse yaşamadığı günahın masumu değildir kardeşim. Hariçten gazel okumak kolaydır ama sen kabul edersen o etiket yapışır sana, kabul etme." Dedi.

"Etmeyip ne yapacağım Bekir, Narin'e değen her taş Asım'ı yaralar bundan sonra. Annesini kötü bileceğine, babasını zalim bilsin. Ben bu saatten sonra bu vebali alamam, konu ben yada Narin değil... Konu Asım artık..."

Bekir elini saçlarına atıp karıştırdı öfke ile,

"Keşke Narin de senin düşündüğünün yarısı kadar düşünerek hareket etseydi. Bu nasıl bir hırsmış anlamadım ki!" Diye söylendi.

"İki evladım vardı biri toprak oldu, diğerinin ayağına taş değdirmem Bekir. İnan yapabilsem Asım'ın hatrı için Narin'i de hayatıma alırdım ama bu ikimize de çok büyük haksızlık olur. Hiç sevilmeden ölüp gitmeyi hak etmiyor Narin. En azından artık mutlu olmak için doğru adımlar atacak kadar aklı başında."

Bekir boş gözlerle baktı Miran'a,

"Sen ne olacaksın Miran? Ben bu hâlini hiç beğenmedim, gittin İstanbul'a elim ermiyor gözüm görmüyor. Cihan'ı topladık şimdi senin derdine mi düşelim." Dedi kaşlarını çatarak.

Dudak büktü Miran,

"Ben böyle iyiyim Bekir, birini hayatıma alsam geçmişi nasıl anlatırım. Ne anlatacak gücüm var, ne de bir insana bunları anlatacak kadar güvenebilirim. Sırtını dönüp uyuduğun kadına güvenebilmek ne büyük lütuf bilemezsin. Hesna senin şansın, sabrının selameti..."

Burdan sonra ikisi de sessizleşti, Miran'ın uçuş saati gelince ayrıldılar, Bekir eve gelen yolda düşüncelere dalmıştı.

Birşeyi düzeltmek için önce çözüm aramak gerekirdi, Miran Dünya'dan tüm bağını kesmiş bir meczuba dönüşüyordu. Asım olmasa gidişatın daha da kötü olacağı aşikardı...

Uyuyan karısının beline sarılıp sırtını göğsüne yasladı,

"Bekir..." Diye mırıldandı Hesna.

"Geldim güzelim, uyu uykunu açma." Deyince belindeki elini göğsüne çekip sarıldı Hesna, biraz daha sokuldu Bekir'e.

O uyudu ama adam uyuyamadı, doluya doldurdu olmadı, boşa doldurdu dolmadı. Sabaha karşı ancak daldı uyku kuyusuna...

Çok rüya görmezdi Bekir, gördüğünü de kimseye anlatmazdı.

Çünkü gördüğünde çok anlam yükleyemese de sonradan yaşadıkları ile bağ kurardı. Bu güne kadar ki en şaşırtıcı rüya annesinin Hesna'yı ona emanet ettiği rüyasıydı.

Öyle gerçekti ki Hesna'nın elbisesinin kemerine kadar görmüştü. Bunu da sadece Hesna biliyordu kimseyle paylaşmamıştı.

Karşısında bir orman vardı yemyeşil, Karadeniz ormanları gibi içine doğru karanlıklaşacak kadar sık ve yeşil... Vakit günün en kızıl zamanıydı, ormanın yeşiline havanın kızılı, havanın kızılına toprağın kahvesi karışıyordu.

İçinde garip bir huzurla bu manzarayı izliyorken ormana ilerleyen Miran'ı gördü... Adımları yorgun ve isteksizdi ama yolundan da dönmüyordu. Seslenmek durdurmak istedi sesini bulamadı...

Gidip o yoldan çevirmek istedi ayakları hareket etmedi...

Miran gitti, Bekir onun kahve kızıla boyanmış yeşil ormanda kaybolmuşunu seyretti...

"Bekir!" Diyen ses Hesna'nın sesiydi. Uykudan sıyrılmaya, rüyanın etkisinden çıkmaya çalışır gibi bir kaç kez açıp kapattı gözlerini, en son elini burun kemerine atıp sıktı. Anı kavradığında gözleri Hesna'yı buldu.

"İyi misin? Sanki hareket etmek isteyip de kımıldıyamaz gibiydin, korktum." Dedi masumca.

Çekip göğsüne sardı karısını,

"Korkma güzelim rüya hali olur arada herkese."

Hafifçe dudak büktü Hesna,

"Kötü bir rüya mı gördün?"

Bekir de dudak büktü, ne iyi diyebildi, ne de kötü...

"Rüya işte, altın kemerli bir kız görmedikçe çok da takmamak lazım." Deyip karısının saçlarını okşadı, öptü, sevdi...

Kahvaltı masasına geçtiklerinde merdivenleri ıslık çalarak inen Cihan'a, Bekir çay kaşığını attı,

"Lan sabah sabah şeytanları başımıza topladın, çok keyifliysen fakir sevindir ıslık nerden çıktı münafık." Diye eskiden dedesinin çokça söylediği repliği tekrarladı.

Cihan kendine gelen çay kaşığından kolayca kaçıp masaya yaklaştı,

"Hesna, abim baba olmadam dede moduna geçiş yaptı Allah sana sabır versin bu ihtiyarla." Deyince bu kez bir kesme şekerin hedefi oldu.

Bu atışmanın bitmeyeceğini bilen Gülhan hanım müdahale etti,

"Şişşşşt... Susun bakıyım. Cihan kahvaltını yap işlerin varsa da öğlene kadar hallet, öğleden sonra Zelfi kızımı alışverişe çıkaracağım." Dedi.

"Ne alışverişi anne, Derya hanımın haberi var mı? Dün resmen kovdu da beni!" Dediğinde Bekir keyifli bir kahkaha daha attı.

"Hanım Ağa'nın kaynana modu da aktif edildiyse sen yandın Cihan. Kök söktürür sana..."

Gülhan hanım da gülmemek için sıktı kendini,

"Haberi var Derya'nın, merak etme. Sen kendi işini ayarlamaya bak." Dedi.

Cihan abisine takılmadı çünkü daha da çoşacağı belliydi,

"Olur anne ben öğlen gelirim." Dedi canına minnetti ne de olsa.

Daha da uğraşmadı Bekir aklı zaten rüyasında kalmıştı...

Kahvaltıdan sonra şirkete geçti, çok sürmedi telefonu çaldı, Boran'ın aradığını görünce,

Hayırdır inşallah... Diye geçirdi içinden ama pek hayır değildi.

"Bekir şimdi beni iyi dinle kardeşim, sana Doğan ağa ile Civan'ın oğlu Bedirhan bir işler çeviriyor demiştim hatırlıyor musun?" Diye sordu.

Kaşları derince çatıldı Bekir'in,

"Hatırlıyorum da daha iki gün önce dedin, ne iş çevirdiler ki hemen?"

Derin bir nefes alıp verdi Boran,

"İş büyük, hesap da büyük Bekir. Aladağların kızını kaçırmış şerefsiz, derdi Berdelle iki aileyi bağlayıp Asım Aladağı kendi taraflarına çekmek. Bedirhan Ağa olacak, Doğan zaten cepte, Asım Aladağ da kız verip kız almış artık o da onlara taraf olmak zorunda... Şeytana pabucu ters giydirir bunlar."

Bekir küfür etmezdi ama uzunca bir saydırdı istemsiz,

"Aynen katılıyorum küfürüne Bekir Ağa, özellikle benim olmadığım zamanı seçtiler. Yoksa Derya orayı yıkar başlarına hepsi biliyor. Sen git benim yerime vekilimsin. Derya'yı götür istersen ama ters bir laf ederlerse hepsinin içinden geçer, gözün alıyorsa o kaosu beraber gidin. Ben yoldayım hatta Dağhan ve eşi de geliyor. Onlarında derdi başka gibi ama anlarız oraya gelince."

Ben benim bahtımı seveyim dedi Bekir, daha dün Cihan'a dediği laf önüne gelmişti. Kimdi şimdi bahtsız Bedevi?

"Ben bi gidip bakayım, Mirza da olur zaten Derya hanım bi senin sözüne bakıyor, onun da garantisi yok Boran. Vallahi ben onu o ortama sokup da sağlam adam çıkaramam. Civan Ağa'nın efradını biliyorsun, çeker vurur hepsini." Deyince bütün gerginliğine rağmen güldü Boran,

"Vurur hiç bakmaz." Dedi.

"Haber ederim." Deyip kapattı ama telefon daha elinden düşmeden çalmaya başladı.

Ekranda ki isim beklendikti, Mirza Aladağ,

"Efendim Mirza." Dedi.

"Abi Boran Ağa sana yönlendirdi, başımızda ki işi duymuşsundur. Biz Boran'ı beklemeyi istiyoruz ama bunlar toplanmaya başlamış hüküm verecekler." Dedi tek nefeste ve ekledi "Ne olur yetiş."

Arkadan bir kadının ağlama sesi geliyordu eşi olmalıydı...

"Tamam Mirza çıkıyorum Civan Ağa'nın köyü girişinde toplanalım. Kalabalık gelmeye çalış." Deyip kapattı.

Kendi de toplayabildiği kadar adam toplayıp yola çıktı, bu işler çoğu zaman gövde gösterisine dönerdi. Yarı yolda Hanoğlularından da kalabalık bir grup onlara katılınca Civan ve Doğan ağayı bastırabilecek kalabalığa ulaştılar.

Eski konak önünde durduklarında saat daha öğlen olmamıştı.

Diğer yanda konağın içi kaynayan bir kazandı ve ilk emir Firuze'nin ayak altından çekilmesi üzerine olmuştu. Çıktıkları oda da Burhan bey ve kızı sessiz bir bekleyişi paylaşıyorlardı ama adam volta atmaktan halıyı aşındırmıştı artık.

Arada dudakları aralanıyor birşey diyecek oluyor, sonra yutkunup dolaşmaya devam ediyordu.

Sonun da konak kalabalıklaşmaya başladığında Burhan Bey, Firuze'nin önünde diz çöktü.

"Kızım, ben çıkıp olan bitene bir kulak vereyim, ama sen kapını kitle ve benden başka kimseye de açma." Deyince Firuze'nin kaşları çatıldı. "Lütfen babacım." Dedi adam kız mecbur başını salladı.

Babasının gidişi ile iyice omuzları çöktü Firuze'nin... Beşik kertmesi falan diye yıllardır Bedirhan'a bağlı kalan kaderi yeni bir sapaktaydı. Bu iş buradan dönerse, kimse yıllarca beşik kertmemdir diye gezen adamla aynı konağı paylaşmış bir kızın kapısını çalmazdı. Bedirhan'a meraklı değildi ama bundan sonraki ihtimaller ya yaşlı karısı ölmüş, ya da çocuklu dul adamlardı.

Kırk katır mı kırk satır mı hesabı...

Yeşil gözlerinden bir damla süzülüp aktı yanağı boyunca...

"Annem..." Dedi içli bir sesle "Sen en azından sevdiğinin yolunda heder oldun, beni kimlerin eline oyuncak edecekler kim bilir?"

Bedirhan bile midesini bulandırken, aç kurt gibi ağzı sulanarak etrafında dolaşacak adamları düşünmeye bile tahammül edemedi.

"Allah'ım sen bana burdan bir kurtuluş nasip et, sımsıkı sarılacağım kaderime ne olur Yarabbim... Yeter ki kurtar beni burdan..." Diye yakardı.

Babasının geldiğini anlayınca akan gözlerini silip açtı kapıyı ama gittiği gibi değildi Burhan Bey, Firuze'nin hayatın da ilk defa gördüğü bir keskinlik vardı ifadesinde, kızının anlamak ister gibi baktığını görünce gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı ama fayda etmedi,

"Bitti Firuze buraya kadar kızım, bu güne kadar senin için annen için sustum ama inceldiği yerden kopacak artık. Şerefsiz..." Deyip öfkeyle yutkundu. " Seni Doğan ağaya söz vermişler Firuze." Dedi tek nefeste.

Kızın başından aşağı kaynar sular döküldü, Doğan ağaya nasıl söz verirlerdi daha düne kadar beşik kertmesi lafı ağızlardaydı. Doğan denilen adam Civan ağadan bile büyüktü.

"Baba!" Dedi titreyen dizlerine hakim olamayıp yatağa düştü Firuze...

Burhan bey başını iki yana salladı hışımla, babasını bir iki kez daha böyle görmüştü genç kız hepsinde de Civan ağa ile girdiği odadan düşük omuzlarla çıkmıştı.

Babasına güvenemiyordu ne acı...

"Bu kez değil kızım, bu kez onlar kazanmayacak. Kendi ipimi çekerim seni yine onlara harcatmam. Beni iyi dinle..." Deyip ellerini tuttu "Annen yaşıyor Firuze."

Annen yaşıyor Firuze...

Normalde gönlünü bayram yeri edecek sözü bile anlayamıyordu ki genç kız.

"Annen yaşıyor kızım, ben öldü deyip sakladım onu. Seni de alıp gidecektim ama buldular anneni. Bunca yıl da burdan ne zaman gitmeye kalksak yaşadığını aşirete duyurmakla tehdit ettiler beni. Ben bu cahillerle başa çıkamadım ama seni ne Bedirhan'a ne de Doğan şerefsizine yem etmem." Dedi tüm netliği ile..

Şaşkındı Firuze annesine sevinen yanını, belirsizliğin soğuğu kırıyordu.

"Annem nerde baba? Niye bana söylemedin?" Dedi diğer söylenenleri boş vererek.

"Annen Bursa'da burdan bir kurtul göreceksin onu. Küçüktün açık verirsin diye sana söyleyemedim, sonra da bildiğini anlarlar diye sustum. Ama bitti Firuze, zaten gidecektik fırsat kolluyordum. Aşireti topluyorlar birazdan büyük ağalarda burda olur." Siyah bir baş örtüsü uzattı bunu başından çıkarıp Boran Ağa'nın ayağının dibine at, kendinde oraya çök 'Bedirhan benim beşik kertmemdir bütün köy bilir diye.' ele ver onları."dedi

Firuze bir elindeki siyah örtüye bir babasına baktı.

" 'Sana sığınıyorum ağam' de yeter. Vermez onlar seni, Kudret berdel olacak diye yas tutacağına boya sürünüyor içerde. Danışıklı dövüş belli ki."

Boynunu büktü Firuze,

"Söz verdiyseler bırakmaz Doğan Ağa baba sende biliyorsun." Dedi.

Biliyordu babası, tek güvendiği namını duyduğu hanım ağaydı...

"Hanım ağa vermez seni... Hepsinin hakkından gelirmiş, öyle diyorlarsa bir bildikleri vardır Firuze. Başka şansımız yok güzel kızım, adını Bedirhan'ın beşik kermesinden, Doğan'ın sözlüsüne çevirmelerine fırsat vermeden biz atak yapacağız. Madem beşik kertmem dedi, kız kaçıramaz... Seni mağdur edemez...ordan yürüyeceğiz. Beklemedikleri silahla vurmanız lazım. Tek şansımız var Firuze."

Bu konuşan babası mıydı? Bunca yıl sessiz sakin tanıdığı adamı bile delirtmişlerdi sonunda.

"Tamam baba." Dedi el mecbur...

Allah'ım sen yolumu aç... Diye dua ederek beklemeye başladı.

Çok geçmeden konağın önünden bir çok arabanın frensesi geldi, peşi sıra ise açılıp kapanan kapılar...

Araçlardan inenlerin içinde bir kadın aradı Firuze... Buldu da dalgalı saçları omuzlarında yanındaki adamın eline sıkı sıkı yapışmış bir kadın. Bu muydu bekledikleri Hanım Ağa?

Kadının ağladığı burdan bile belliydi...

Babasının bir küfür daha savurduğunu duydu,

"Boran yok!" Dedi ardı sıra dönüp odanın içinde dolandı bir tur.

Çaresiz gözlerle kendine bakan kızını görünce çökmeye niyetli omuzlarını dikeltti, bugün yıkılmak yoktu...

"Boran yoksa yetki Bekir de olmalı..." Deyip cama yöneldi. "Bak şu içlerinde en uzun olanı. Zaten ağaya sığınanı kimse alamaz. Şeref meselesi sayılır mecbur sahip çıkacak." Dedi kendi kendine.

"Baba... Korkuyorum..." Diye hayatında belki ilk defa sızlandı Firuze.

Babası güçlü durunca kızları nazlana biliyordu demek ki...

"Aşağıda bana ümitle bakma ki beni şahit tutsunlar. Ben de iplerini çekeyim. Korkma Bekir Ağa götürür seni. Ordan da hanım ağaya ulaşmaya çalış. Zaten arkadaş onlar..." Dedi saçlarını severken.

"Baba annem gerçekten yaşıyor değil mi?" Dedi Firuze...

Gözlerinde güneşler ışıldadı Burhan Ağa'nın,

"Yaşıyor kızım, gücüm bu kadarına yetti şimdiye kadar. Polisten destek alıp sakladım ama onu bile buldular. Elleri kolları çok uzun zümrüt gözlüm, yoksa seni bunca zaman annene hasret koymazdım. Bu ezilmiş rolünü oynamak zorundaydık. Bir gün Mardin'e de adalet gelecekdi, çok şükür geldi de..."

Babasına sımsıkı sarıldı Firuze, baba ardında ki dağ olmalıydı ya işte bu bile yeterdi.

Avluda toplanan kalabalık karşılıklı saf tutmaya başladı. Rojda ile Bedirhan ortada yerlerini alınca Doğan ağaya gün doğdu.

"Boran yok mu Bekir? Sana mı kaldı bu işler?" Dedi üstten bir tavırla.

Hüseyin Ağa'nın vekili, Derya ağalığını elinden aldırana kadar, Cihan olduğu için Bekir'in bu meydanlara çıkışına pek alışık değillerdi.

Hoş Bekir de burda olmaktan hoşnut değildi ya neyse...

Arabada Mirza'nın dedikleri acayip canını sıkmıştı.

Asım Aladağ dünden razıydı Berdele, Miran daha buralara ayak basmadığına göre iş Mirza'nın başına patlıyordu.

Kayın pederi Ülkü'nün üstüne kuma almak niyetindeydi. Zaten Ülkü boşansa Kudret'e çoktan göz dikmişlerdi.

Eee... Boşanma olmayınca çözümü böyle bulmuşlardı Kudret ile Bedirhan. Biri Mirza'yı istiyordu, diğeri abisi Dağhan'ın elinin tersiyle ittiği ağalığı... Sırtını sağlama almalıydı Bedirhan, Doğan ağayı kafalamak zaten en kolayıydı bir de üstüne Firuze'yi verince tadından yenmez bir ortaklık kurmuşlardı.

Asım Aladağ'ı kendilerine çektiler mi gerisi kolaydı. Beş kişilik aşiret meclisinin üçü onlara geçmiş olacaktı.

Sonrası kolaydı zaten...

"Boran'ın vekili benim Doğan Ağa, iş çevirmek için yokluğunu bu kadar kolladığınıza göre doğru adamı başa getirmişiz." Dedi sinir bozucu bir sakinlikle.

Doğan Ağa bu çıkışı beklemiyordu ama topu hızlı çevirecek kadar da sinsi ve zeki bir adamdı,

"Töre bellidir Bekir, başta sen olsan ne? Boran olsa ne?"

Dudak büktü Bekir,

"Madem başta kimin olduğu fark etmiyor niye senelerdir Bayram Ağa'nın yerine göz diktin Doğan ağa. Bırak bu işleri, neyse derdimiz konuşup dağılalım." Dedi konuyu kapatarak.

" Dert belli, töre belli Bekir Ağa." Diyen bu kez oğlunun kurduğu oyunu sürdüren Civan Ağa'ydı.

Bedirhan'ın bunca güçlenecek olmasından memnun değildi ama bu iş burdan da dönmezdi.

"Oğlum yanlış bir iş yapmıştır, bizde karşısında Berdele razıyız." Dedi konuya girerek.

Kaşlarını gözlerini kısacak kadar çattı Bekir,

"Kime veriyorsun sorup danışmadan Civan Ağa" diye çıkıştı ama beklemedi darbe sırtını yakaladıklarından geldi.

"Bedeli kabul ediyoruz Bekir" dedi Asım Aladağ.

Ülkü olacaklara engel olurum kafasıyla buraya gelmişti ama ortam hiç ses çıkarılacak gibi değildi.

Yapabildiği tek şey Mirza'nın koluna daha sıkı yapışmaktı.

Mirza,

"Ben berdeli kabul etmiyorum ağalar." Dedi bir ümit.

Dudak büktü Doğan Ağa,

"E iyi madem çek vur bacını o zaman Mirza." Dedi müthiş bir rahatlıkla adı gibi biliyordu vurmayacağını...

Asım Aladağ geriden,

"Mirza" dedi dişlerinin arasında.

Sözümden çıkma demekti bu...

"Baba ben karımın üstüne kuma getirmem. Toprak mı alıyorsun, hisse mi istiyorsun? Bi şekilde çözün o dediğin olmayacak." Dedi Ülkü'nün daha fazla yıpranmasını istemeyerek.

Narin'e kuma geldiği gün, o konağı bu ailenin başına yıkmadığı için deli gibi pişmandı Ülkü...

O zaman itiraz etse, şimdi bu kadar rahat kuma teklifi edemezdi kayınpederi...

Zulmüne sustuğumuz her yılan bizi birgün ısırıyordu işte.

"Karşı tarafın kızı yoksa o dediğin yapılır Mirza..." Dedi Doğan Ağa cık cıkladı. "Bu gençler hiç töre usül bilmiyor be Civan."

" Berdel olmayacak! " Dedi Bekir baskın olmaya çalışarak ama Asım Aladağ karşı cepeyle bir olmuştu çoktan... Bu iş burdan dönmezdi...

Mirza'ya kaçamak bir bakış attı aynı ifade onun yüzünde de vardı.

"Allah Allah... Bu adam kızını veriyor, Asım Aladağ da kabul ediyor. Kusura bakma da burda ne sana, ne bana söz düşmez ve Bekir Ağa." Dedi Doğan şerefsizi...

Bekir elini burun direğine attı kan beynine doğru tırmanıyordu, şuan ki ikilemi Derya hanımı getirse sonuç değişir miydi?

Gözünün önüne elinde silahı Bedirhan'nın başına silah dayamış bir Derya Hanoğlu canlandı.

Bu kesin yaşanırdı...

Derin bir nefes aldığı sırada, önüne siyah bir baş örtüsü savruldu. Ayaklarının dibine çökmüş bir kız,

"Ağam sığınıyorum ağam! Kurtar beni!" Diyen kızın sadece yüzünü sahi kapatan kızıl kahve saçlarını görebiliyordu.

Ortamdaki herkes bunu beklenediği için donup kaldı.

Bekir ise çok eski bir adet olan bu baş örtüsünü yere atma adetini bu kızın nereden bilip ayağına kapandığını sorguluyordu.

Eğilip dizini yere koyarak göz hizasına gelip kıza baktı,

"Sen kimsin?" Diye sordu.

Kız yemyeşil gözlerini yüzüne çevirince ise ayrı bir şok geçirdi. Gencecik su damlası gibi bir kızdı ama yüzünde dayak yediğine dair izler vardı. Korkudan titreyen bedenini zor zapteder haldeydi.

Etrafa bir bakış attı yeşil gözleri, korkuyla yutkundu,

"Ben Bedirhan'ın beşik kertmesiyim ağam." Dedi.

Aha dedi Bekir şimdi elime düştünüz!

Kızı kolundan hafifçe destek olarak yerden kaldırdı, yüksekçe bir sesle,

"Demek Bedirhan'ın beşik kertmesisin." Dedi Civan Ağa'nın gözlerinin içine bakarak. "Bak sen şu işe, oğlumuzun hem beşik kertmesi var hem de kız kaçırıyor." Deyip Doğan Ağa'ya döndü.

"Eee... Buna ne diyorsun Doğan Ağa?" Dedi ama biraz evvel kendileri ile dalga geçer gibi konuşan adamın gözünden kıvılcım çıkıyordu.

"Yalan söylüyor, o kız benim sözlüm." Dedi yüzsüzce.

Ama Bekir'in de kendini tutmasının bir sınırı vardı,

"Yuh sana Şerefsiz!" Diye yükseldi "Lan çocuğunu bırak neredeyse torunun yaşında bu kız senin! Nasıl sözlüm olur?"

"Düzgün konuş Bekir, alan razı vere razı sana ne?" Dedi pişkinliğin kitabını yazarak. "İstersen soralım ahaliye kimmiş bu kız?"

Firuze'nin ağlamaklı sesi duyuldu,

"Doğru söylüyorum ağam yemin ederim." Dedi bi çare...

"Yalan söylüyor." Dedi Civan Ağa "İnanmazsan babası burda babasına sor Bekir."

İşte şimdi Burhan Ağa'nın gerçek yüzünü görecekti,

"Kızım Firuze doğru söylüyor oğlum, beşik kertmesidir. Sabah bu olay ortaya dökülünce dövüp odaya kapattılar engel olamadım. Sözlüsü falan yok, ne işi olur benim kızımın kaç yaşında adamla." Dediğinde Civan Ağa'nın öfkeden kızaran yüzüne, Kudret'in siniri eklendi.

Kudret ağa karısı olurken, Firuze Doğan Ağa'nın olmalıydı. Adamın zaten iki karısı daha vardı... Kudret kuma olacaksa, o kız da kuma olacaktı...

"Ağam verme beni onlara" diye titreyerek gözünün içine bakan kızın gözlerinde yemyeşil ormanlar gördü Bekir. Kızıl saçları kahveye çalıyordu, tıpkı rüyasında Miran'ın içinde kaybolduğu orman gibi.

Çelişki de kalıp uzun baktığını fark ederek çekti gözlerini ama aklında ki tilkinin kuyruğuna takılsa mı bilemedi...

O sırada Asım Aladağ'ın sesi duyulunca o yana döndü Bekir ve Firuze.

"Kim kimin beşik kertmesi beni ilgilendirmez, madem Bekir'e sığındı o bulsun çaresini. Berdeli kabul ediyoruz, Mirza evlenecek Kudret ile." Dediğinde Mirza'nın yanında bir kere daha çırpındı Ülkü...

Mirza,

"Kabul etmiyorum baba, çek vur kızını o zaman yok gözümde." Dedi ciddiyetini belli ederek.

"Edeceksin Mirza madem ağasın mecbursun." Diye yükseldi Asım Aladağ.

Baba oğlunun tartışması bir üst perdeye tırmanırken kararını verdi Bekir, tevekkültü Allah deyip,

"Berdel olacak ağalar, Mardin'in ağası Boran Hanoğlu adına hüküm veriyorum. Madem beşik kertmesini çiğnemiştir, Berdel bedeli Firuze'dir" diyerek ortama bombayı bıraktı.

Ülkü'nün delirecek gibi büyüyen gözlerine bakarak,

" Miran Aladağ ile Firuze'nin Berdel ile evlenmesine hüküm verdim." Dediğinde Ülkü Allah'ım çok şükür diyerek derin bir nefes verdi.

Bencil yine bencildi...

Firuze'nin dolan gözleri Ülkü'den Bekir'e döndü.

"Bana sığındıysan Miran'ın kefili benim, korkma. Burda bırakırsam Doğan Ağa'dan kurtuluşun olmaz." Dedi güven vermek için.

Zorla yutkundu Firuze, burdan kurtulayım yeter ki kaderime sıkı sıkı sarılacağım demişti.

Kaderi Miran Aladağ mıydı?

   

 

Bölüm bitti, şimdi bu ahali yedikleri nanenin hesabını bir Derya'ya versinler bakalım.

Ülkü... Ülkü... Bencilliğin hiç değişmiyor Ülkü...

 

  

    

  

    

 

    

 

    

   

    

     

    

  

    

   

 

Bölüm : 13.05.2025 17:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...