
Size bayram hediyesi 6500 kelimelik kocaman bir bölüm ile geldim...
Yorum sınırı 400 olsun bu kadar uzun ve ekşınlı bir bölüme az bile...😉
Hadi bakalım yoruma boğum beni...
Çok özledim sizle karakter dedikodusu yapmayı 🙈
✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨
Ona verilmiş olan odada yerde ki pofuduk halının üzerine oturmuş, kendine çektiği dizlerine kollarını sarmış bir ileri bir geri sallanırken aklı o kadar karışıktı ki bulunduğu halin farkında değildi Firuze...
Miran Ağa ikinci çayını içip ikram edilen hamur işini yerken Dağhan abisi, babası Burhan Ağa ile çıkagelmişti.
İşin iginç yanı Sevinç ablası ile Derya hanımın tanışıyor oluşuydu. Dağhan abisi ve Miran Aladağ ile uzun bir süre teke tek konuşmuş, peşi sıra Burhan Ağa da onlara dahil olup durumu istişare etmişlerdi.
Onun hakkında konuşuluyor ama Firuze hep kapının dışındaydı, bugün sadece iki kişi ona düşündüğünü söyleme hakkı vermişti. Biri Derya hanım, diğeri ise Miran Ağa... Diğer insanların üzerinde sanki bu evliliğin kaçarı yokmuş, mecbur bu yola çıkılacakmış havası vardı.
Evliliğin daha güvenli bir hayat getireceğini Firuze de biliyordu ama aksini istese de arkasında durulmasını beklemişti. Dağhan abisi bile Miran Aladağ ile konuştuktan sonra tavrını değiştirmiş bu işe olmaz diyen adam gitmiş yerine başka biri gelmişti.
Burhan Ağa ile içtiği kahveden sonra, kahvaltı saati geldiği evden ikindin vakti ancak yolcu edilen Miran kapı ağzında son kez gözgöze gelmişti Firuze ile.
"Karar senin, hiçbir şeye mecbur değilsin. Senin kararın uygulanacak Firuze."demişti.
Şimdi üzerinde oturduğu halıda sallanarak bu kararı vermeye çalışıyordu.
Adam yalan söylemiyordu, düşüncesine değer veriyor Firuze'yi önemsiyordu. Aklı bunları düşünürken içinde bastırdığı bir ses de yakışıklı boylu poslu adam diye dürttü. Muhtemelen Yasemin'in aklına soktuğu fikirlerdi bunlarda...
Herşeyi kafasında ölçüp tartsa da kuma işini karşı kefeye koyduğu an, bu evliliğin bütün olumlu yanları silinip gidiyordu. Hadi ilk evlilik hataydı, ikincisi de mi hataydı? Madem istemiyordu iki kadından iki çocuğu nasıl oluyordu. Midesi bu ilişkiyi kaldırmıyor, bu çıkmazda da takılıp kalıyordu.
Sonra aklına istemeden kulak misafiri olduğu konuşma gelince kafası daha çok karışıyordu. Adının Narin olduğunu öğrendiği kadın resmi nikahlı eşiydi Miran Ağa'nın, düğün dernek ile gelin getirilmiş bir ağa kızı... Firuze'nin aksine bakımlı, güzel, bollluk bereket içinde büyümüş, görgü görenek bilecek, insanı el içinde mahcup etmeyecek terbiyeyi almış bir kadın...
Ve bu kadın Miran yüzüne bakıyor, tabağına koyduğu yemeği itelemiyor diye sevinecek hale gelmişti. Öyle bir kadının tahtasında dönmeyen, oklavasında şekil almayan bir adam Firuze'yi ne yapsındı.
Derya'nın ben senin ablanım deyip yatağına bıraktığı eşyalardan ipek gibi yumuşacık pijama takımını giymişti genç kız elini üzerinde ki kumaşta gezdirdi, parmak uçlarına kadar kuruyup çatlamış derisi narin kumaşın üzerinde ilerlerken sanki çalı dikeni gibi örseliyordu.
Karı koca nasıl olunur bilmezdi Firuze, işve cilve diye yalandan süzülüp gezen Kudret'i gördükçe o kadınsı hallerden de tiksinmişti.
Sevinç ablası baskın karakterdi, biraz atışa çekişe ilerleyen bir ilişkileri vardı, Dağhan'a aslan kesilse de bir sıkıntı olunca arkasına saklanmaktan da geri durmazdı. E madem adamın arkasına saklanacaktı ne diye efeleniyordu.
İşte bu yüzden çok Derya hanıma şaşıp kalmıştı ya, Bekir Ağa'nın evinden onu almaya geldiğinde insanların gözünden geçen çekinceyi görmüştü. Zelfi'yi alıp getirmiş Cihan Ağa bile ağzını açıp tek söz edememişti. Hatta şu evin kapısından girene kadar Firuze, dik ve keskin duruşundan için için korkmuştu. Gel gelelim o kadın evin kapısında bambaşka birine dönüşüp şefkatli bir anne ve kocasına deli divane bir eşe dönüşmüştü.
O dimdik başı bir tek Boran Ağa'nın yanında müşfikleşiyordu. Kesin çok aşık olup evlenmişlerdi... Zaten başka türlüsü akla da yatkın değildi...
İyi de Firuze ne olacaktı?
Sevecek miydi?
Belki...
Sevilecek miydi?
İçli derin bir nefes çekti içine...
Onu sever miydi Miran Aladağ?
Yanında ki dolabın aynasında kendiyle kesişti gözleri...
Omuzlarına dağılmış kızıl kahve saçlarına, orman yeşili gözlerine, çillerine...
Çirkin değildi Allah'ın yarattığı çirkin olamazdı zaten ama dönüp bakılacak bir güzellik de bulamadı kendinde...
Halbuki annesine çok benziyordu, babası deli divane olurdu annesi için... Burda onu bırakıp yıllardır saklamak için binbir emek ettiği karısına koşmuştu. İlk defa gerisinde bırakmıştı kızını.
"Senin için en iyisi evlenmek Firuze, Doğan şerefsizi yaşatmaz seni." Demişti giderken.
Annesi hastalığı yenememiş yıllardır savaşıyordu. Onun için yaşadığını Firuze bilsin istememişti annesi... Ölürse... Kızına kavuşamadan ölürse, Firuze aynı anne acısını bir daha yaşamasın diyeydi.
Sesini duymuştu, yıllar önceki gibi genç ve şen değildi Belgin hanımın sesi. Acılı ve yaşalmış geliyordu. Geleceğim demişti 'sana geleceğim Firuze'm...'
' Sen bana gel' dememişti...
Gözünden bir damla yaş yol buldu...
Miran'a güvenmek mi?
Bir bilinmeze yol almak mı?
Miran'a güvenmek de bir bilinmeze yol almak değil miydi?
Aklında çevirip durduğu konuşmalar niye bu kadar güven veriyordu ki? Kapıdan girdiğinde ayağa kalkıp kadından önce oturmayan bir adam görmemişti daha önce.
Göz boyama dese diyemiyordu, gözünü boyamaya çalışmamıştı çünkü... Sonradan duyup öne dert edeceği herşeyi önüne serip anlatan adam, göz boyamaya neden gerek duysundu.
Aklı da araftaydı Firuze'nin kalbi de...
Belki hiç sevilmeyeceği bir evlilğe evet demek ne kadar akıl katıydı?
Saygı ve sadakat sözü veren Miran, iş sevgiye gelince becerebilirsek ikimiz beraber inşa edeceğiz demişti.
Öyle sonradan sevilse Narin'i de severdi, sevilmiyordu demek ki...
Kalbinden ince bir sızı geldi geçti, hiç sevilmeden ölüp gidecek miydi?
Derin bir nefes alıp verdi yine aklının sesi kalbini bastırdı,
Bedirhan'a bile razı kaldıydın sen Firuze... Nerden çıktı bu sevme sevilme isteği? Diye zalim bir soru sordu?
O zaman bilmiyordu ki sevmek sevilmek insanı nasıl güneş gibi parlatır. Hesna'yı görmüştü... Zelfi'yi... Ayşe'yi... Derya hanımın eşine, eşinin Derya hanıma bakışını...
O bir tek Dağhan ile Sevinç'i bilirdi... Onları da istisna sanırdı?
Babasının annesini sevdiğini bilirdi ama sevginin koruyucu kuşatıcı tarafını da onlarda görmemişti...
Tıklatılan kapının sesiyle daldığı düşüncelerin derinliğinden çıktı, aralanan kapıdan Derya göründü.
Aklı Firuze'nin akşam yemeğinde ki dalgın halinde olunca uyku tutmamıştı. Bu kızın huzuru olmazsa onun da olmazdı, başını yastığa rahat koyamazdı...
"Geleyim mi Firuze'm?" Dediğinde kuyuya düşmüş de çıkmazken ona bir ip uzatılmış gibi umutla doldu genç kız.
"Derya abla." Dedi içinden hâlâ Derya hanım diye geçirse de bunun için sağlam ama incitmeyen bir azar yemişti. Dili bir daha adının sonuna hanım eklemezdi. "İyi ki geldin." Dedi içinden geldiği gibi.
Bu çıkmazları iyi bilirdi Derya, Korhan ve ailesi evliliği öne çekmek istediklerinde geceleri az sabah etmemişti. Boran'a evet dedikten sonra, düğüne kadar da çok uykusuz geceleri olmuştu.
Yanına bağdaş kurup oturan kadına ne dese bilmiyordu Firuze...
"Doluya koydun almadı, boşa koydun dolmadı değil mi?" Diye sorunca ise dudakları aşağı doğru büküldü, başını aşağı yukarı salladı usulca.
Kızın rengine hayran olunası saçlarını okşadı Derya,
"Miran Ağa zor bir bulmaca gibi, çözebilecek misin? Çözersen içinden çıkan adam seni mutlu edecek mi? Bilmek zor..." Dedi kızın duygularına tercüman olarak
"Derya abla..." Derken titreyen sesine engel olamadı Firuze. "Ben çok korkuyorum, bir ömür aynı yastığa yabancı gibi baş koymaktan. Ya hiç sevmezse beni?" Deyince Derya'nın tek kaşı havalandı.
Firuze'nin ilk sorusu 'ya hiç sevmezsem onu?' Olmalıydı ama beni sevmezse diye dert ediniyordu. İçinde bir yerde Miran ile olursa ona kapılacağına ikna olmuştu bile
Kızın yeşillerine uzun uzun baktı Derya, sevilmeye muhtaç kalbini kırar mıydı Miran? O da bilmiyordu ki...
"Niye sevmesin seni, şu güzelliğini görecek önce, sonra eğer kalp gözü kör olmadıysa içinin güzelliğine hayran olacak. Bence sen peşinde süründüreceksin onu." Deyip göz kırptı.
"Boran Ağa çok koşmuştur senin peşinde, sen herkesi o mu sanıyorsun? Ben sen miyim Derya abla okul desen yok, tahsil desen yok, anam~babam var mı yok mu belli değil... Ne demeye koşsun benim peşimden." Deyince küçük bir kahkaha attı Derya.
"O Boran ağan beni az peşinden koşturmadı, ilk ben tutuldum ona. Ben ona tutulduğumda eski karısının yasını tutuyordu hâlâ..."dedi peşinde koşma kısmını biraz abartarak.
İri iri açtığı gözlerini kırpamadı bile genç kız,
"Ama çok seviyor o seni... Derya abla gerçekten mi? Doğru mu söylüyorsun?" Dedi.
Gülüşü biraz buruklaştı Derya'nın,
"Ben Boran için bir ölü ile savaşmaya bile razıydım Firuze. Anısına saygı duyulmuş yıllarca yası tutulmuş bir ölüye rağmen ben Boran'ın kalbine talip oldum." Deyip konuyu istediği yere çektiğinde devam etti, "Şimdi sen de eskiler önümüze gelir diye korkuyorsan söyleyeyim, dirinin izi ölüden de kolay silinir." Dediğinde anlamadığını belli edercesine kaşları çatıldı kızın.
Uzanıp elini tuttu Firuze'nin,
"Ölü seni ardında bırakır Firuze ansızın gider, vedasız çoğu zaman. İçinde uhde kalır bir çok şey, o yarım kalmışlık çok acı verir. Belkiler keşkeler peşini bırakmaz. Hele de vicdan yükü edeceğin birşeyler varsa iyice içinden çıkılmaz olur." Diye açıkladığında hak verdi ona elini tuttuğu yaralı çiçek.
Derya,
"Sen şimdi geçmişte kalmışların izinden korkuyorsun belli ki..." Dediğinde Firuze de çok yerinde bir tespitle,
"Ölüden ümidini kesersin Derya abla, ardında bırakmaya mecbur olursun. Babam hep derdi ki dağ ardında olsunsa, taş altında olmasın. Ben ümitsizlikten söylüyor sanar üzülürdüm ama o ümidini hiç yitirmediği içi söylüyormuş. Bak güvenliğimden emin olunca beni bile ardında bıraktı koştu sevdiğine." Dedi boğazı düğüm düğüm olarak.
Haklıydı...
Kimse başkasının açtığı yaraya yarabandı olmak istemezdi... Miran yaralıdan çok Dünya hayatından soğumuş duruyordu. Öyle ki heyecandan çok yeni bir hayal kırıklığı kaldıramayacak olmanın yorgunluğu vardı adamın yüzünde. Ama işin iyi tarafı bir kadının hayal kırıklığı olmayacak kadar da açık ve netti. Herşeyi açık açık anlatması ve kararı Firuze'ye bırakması artı puan almıştı hanım ağadan.
"Burda iş sana düşüyor Firuze." Dedi gözlerinin en içine bakarak. "Sen onun konuşmasında geçmişe bir özlem yada ah ediş sezdin mi? Eski defterler kapandı mı diye soramazsın belki ama..." Diyecek oldu.
"Sordum" diyen kıza bir an bakakaldı Derya. Sonra memnuniyetle kıvrıldı dudağı.
"Bak sen..." Dedi seni gidi seni der gibi... "Ne sordun? Ne cevap aldın? Anlat bakalım, yere bakıp yürek mi yakacaksın sen hı?"
Firuze'nin çille süslü yanakları allandı,
"Sahibi olan yerin talibi olunmaz dedim." Diyerek Derya'ya baktı. O lafı bi cesaretle söylemiş sonra ileri mi gittim diye içi içini yemişti.
Bu kez Derya'nın iki kaşı birden havalandı,
"Laflarla bak sen, kız biz seni sessiz bildikte akıl verecek olduk ya. Sen bizi suya götürüp susuz getirirsin biraz ayağın yere sağlam basınca." Dedi Derya şaşkınlığına karışan mutluluğuyla.
Firuze yanakları kızarmış bir şekilde başına biraz öne eğdi,
"Sormam lazımdı Derya abla"
Başını sallayarak o ailede onu Derya,
" En önemlisi cevap, o ne dedi." Diye sordu.
Dudaklarını birbirine bastırdı Firuze,
"Yani açık açık soruşuma biraz şaşırdı ama hoşuna da gitti diye düşünüyorum, 'kalbimde biri olsa ona saygısızlık etmezdim ve 'Bekir de bana kefil olmazdı' dedi."
Beğeni ile dudaklarını büktü Derya,
"Bu adamın açık sözlülüğü benim hoşuma gitti Firuze, onun kapıyı ayak basabilmesinin tek sebebi zaten Bekir Ağa'nın ona kefil oluşu. Ben şimdiye kadar hiçbir yanlış hareketini görmedim, kaldı ki Hesna'nın da kafasına yatmasa o da işlerin asla bu noktaya gelmesini istemezdi." Dedi kızın içini rahatlatmak için.
"Bunlar tamam da Derya abla ben dönüp dolaşıp kuma olayında takılıyorum, hiç öyle birine benzemiyor ama yaptığında inkar etmiyor." Diyerek kafasındaki en büyük soru işaretini ortaya döktü Firuze.
Derya içinde Hesna ile konuştuklarını ölçüp tarttı bunları Firuze'ye Miran'ın anlatması doğruydu ama Firuze'nin doğru karar verebilmesi için de en azından bir kısmını bilmesi gerekiyordu,
"Hesna'dan öğrendiğime göre ilk eşiyle onu korumak için evleniyor, hatta gizli bir nikahmış sadece kızı korumak için ailesine karşı gerçekleştirilmiş bir nikah, e nikahta keramet vardır sonradan birbirlerine aşık olmuşlar demek ki. Narin o kızın arkadaşıymış. Firuze, bir şekilde istemediği halde Miran onunla evlenmek zorunda kalmış. Oradan sonra ne oldu ne bitti, ne yaşandı İşler bu noktaya nasıl geldi onları zamanla sana kendisi anlatacaktır. Ama keyfi olarak kuma getirmiş bir adam değil onu bil. Ne kadar ona sinirli olsam da, bu yaptığın o onaylamasam da, hiçbir mazeret bunu haklı çıkartmasa da sebepler de önemli bence.
Konuşma Firuze'yi tekrar derin düşüncelerim kuyusuna attığında Derya'da ayaklanıp çıktı odadan. Her ne olursa olsun bir karar verilecekse bu Firuze'ye ait olmalıydı etki etmek istemezdi.
O saatlerde yan odada bu düşünceli günleri geride bırakmış artık kafasındaki netliğin tadını çıkaran Zelfi vardı, karşı evin balkonunda da yaşadıklarının gerçekliğine inanmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Cihan...
Dakikalardır açıktı telefon, konuşmasalarda bir birine bakmak gülümsemek bile iyi geliyordu bunca bekledikten sonra.
"Bence artık içeri girmelisin hava çok soğuk" dedi Zelfi konuşmanın başından beri bilmem kaçıncı kez bunu tekrar ediyordu ama karşıdaki adamın onu bırakıp eve girmek gibi bir niyeti yoktu.
"Üşümüyorum ben güzelim neden ısrar ediyorsun?" Dedi Cihan biraz huysuz bir tonda. "Uykun geldiyse girebilirim, kapatabiliriz." Dedi sonra anlayışla.
"Yoook..." diye itiraz etti hemen Zelfi" Uykum yok ama öyle soğukta durmana da gönlüm razı olmuyor. İçeri gir içeriden konuşalım."
Cihan'ın yüzüne yayılan gülümsemeyi buradan görebiliyordu,
"Çok yakında karşı karşıya oturup konuşacağız Zelfi'm, sen anlatacaksın ben dinleyeceğim ben anlatacağım sen dinleyeceksin. Aynı evin havasını sulayacağız ikimiz" dedi aslında söylemek istediği aynı oda belki aynı yastıktı ama karşısındaki ürkek kuşu ürkütmek istemedi.
Belki aynı odada bile kalmak istemeyecekti Zelfi, Cihan bunları hazırlıklı olsa da bu kadar mesafeyi razı olmak çok zordu.
Aynı düşünceler Zelfi'nin de kafasında dolaşıyordu. Evleniyorlardı, tamam birçok şeyi kendi içlerinde aşacaklarına emindi, ama onları konuşacak cesareti de bulamıyorlardı.
Cihan odaya bir köşe koltuk almanın doğru bir karar olacağını düşündü en azından alternatif olarak ben burada yatarım sen orada uyursun diyecek bir alan olursa belki başka odaya gitmesini istemezdi Zelfi.
Uyurken belki onu izleyebilirdi...
İkisini de içine düştükleri düşüncelerden Zelfi'nin konuyu değiştirmesi kurtardı,
"Sence Miran Ağa ile Firuze mutlu olabilirler mi?" Diye sordu.
Değişen konuyla içli bir nefes aldı Cihan,
"Miran abi kötü biri değildir, tamam büyük hatalar yaptı. İllaki sebepleri vardır ama hata hatadır işte insanın üstünden silinip atılmıyor, en iyi ben biliyorum." Demekten de geri durmadı.
"Öyle deme." diyebildi Zelfi.
"Ben Derya hanımı kaçırdım, hem de hamileydi." Deyince onun devam etmesine fırsat vermeden,
"Bilmiyormuşsun ama." Diye onu rahatlatmaya çalıştı kadın.
"Bilmeliydim ama..." Dedi Cihan "Yanlış insanlara sorgusuz güvenirsen düşeceğin kuyular çok derin oluyormuş." Diye de tamamladı sözünü.
Bu kez sessiz kaldı Zelfi, yine kafasında döndü durdu bunlar yaşanmadan karşılaşsak nasıl olurdu diye...
Hayatında en çok bunu merak edecekti herhalde...
Onlar konuşmaya dalmış sohbet ederken birden Zelfi'nin odasının kapısı açıldı,
"Zelfi...". Diyerek sessiz telaşla içeriye giren Derya'nın sesi duyuldu.
Odadan ses geldiğini duyunca Zelfi'nin yine uykusunda sayıkladığını zannetmişti.
Telefonu hızla kapatıp kulağından indirse de pencerenin önünde oturuyor oluşuyor elindeki telefon Derya'nın meseleye çabuk ayrılmasını sağladı.
Birkaç adım ilerlediğinde karşı balkondaki Cihan'la denk geldiler. Yavaşça açık olan perdeyi kapattı Derya. Zelfi için sorun olmayabilirdi ama ev kıyafetleri ile başkasına görünmek istemezdi.
" Derya abla sadece konuşuyorduk" diye saçma bir açıklama yaptı genç kadın.
Derya'da kocaman bir tebessüme sebep oldu bu açıklama,
" Konuşun tabii kuzum ben üstüm müsait değil diye perdeyi çektim." dedi kendisini yanlış anlayan kıza.
Zelfi dudaklarını birbirine bastırdı mahçupça...
Derya'da onu daha fazla utandırmadan konuyu değiştirdi,
"Firuze'nin kafası çok karışık biraz onun yanına uğramıştım da ses duyunca uykunda sayıklıyorsun zannettim onun için geldim. Kusura bakma teklifsiz daldım odana." Dedi esas kendisi özür dileyerek.
" Kafası karışmaz mı Derya abla kızcağız iki arada bir derede kaldı, babasının onu bırakıp gitmesini hiç beklemiyordu." diye fikrini söyledi Zelfi.
" Baba bu ardında dağ olması gerekirken Firuze ona dağ olmuş. Anne desen varlığını yeni öğrendi. Miran desen kapalı kutu... Ne yapacağını bilmez oturmuş halının üzerinde bir ileri bir geri sallanarak düşünüp duruyordu." Diye üzüntüsünü paylaştı.
" Konuşup biraz rahatlatmak istedim Derya abla ama ne kadar işe yaradı bilmiyorum." Diye olanı söylendi. Konuşmasının Firuze'nin ne kadar işine yaradığını bilmeden.
" Senin şu yaşadığın heyecanı onunla yaşamasını isterdim Zelfi" diye açıkça konuştu Derya. "Ama bana kalırsa Miran'ı kafasında benimsemiş, ben onu sevmezsem değil de o beni sevmezse diye sorguluyor." Dedi.
Bunu duyunca Zelfi'nin de bir kaşı havalanıp, dudağının kenarı kıvrıldı,
"Yasemin yok yakışıklıymış, yok boylu posluymuş diye gazı verdi de verdi." Deyip kıkırdadı "İşe yaramış demek ki." Deyince Derya da güldü.
"O Yasemin var ya o Yasemin tam bir cadı." Diye söylendi. Sonra karşı balkona baktı anlık. "Niyetin adamı soğukta hasta edip çorba yapmaksa, doğru yoldasın." Diye takıldı.
Mahçupça dudaklarını birinine bastırdı Zelfi,
"Ya ben diyorum içeri gir diye ama o dinlemiyor Derya abla." Dedi içine kaçmış sesiyle.
Derya kapıya doğru yürürken,
"Düğünü çabuk yapalım bari, yazıktır zorla haline acındırıyor bu Cihan Ağa beni. Odanı taşıyıp iyi mi ettik kötü mü ettik." Diye söylene söylene çıktı odadan.
Zelfi onun odayı bilerek taşıdığını anlayıp gülümsedi. Bu kadından korkulurdu.
Derya ise koridorda Firuze ile karşılaştı,
"Derya abla." Dedi genç kız gözlerini kaçırıp yutkundu. Bir sağa bir sola baktı zaman kazanmak için.
"Karar mı verdin Firuze? "Diyerek ona yol açtı Derya.
Başını sallarken tekrar yutkundu,
"Ben o konaktan çıkıp Bekir Ağa'nın ayağı dibine sığırken kaderime razı olacağım demiştim. Onun kefilliğine de güvenip bu yola çıkacağım. Ama senin hep arkamda olacağını bilmesem buna cesaret edemezdim." Dedi buruk bir gülümseme ile.
Derya kollarını açtı Firuze bir kuş gibi oraya sığındı.
Sarılıp saçlarını okşadı...
"Yarın sabah Gülhan ablaya haber verelim, akşama senin için de bir isteme töreni organize ederiz." Dedi.
"Derya abla beni hiç bırakmayacaksın değil mi? Ne zaman yalnız hissetsem bu kapı bana açık olacak?" Diye sordu Firuze.
Derya'nın içinin kıyım kıyım kıyıldığını bilmedi.
"Hep burdayım, ne zaman istersen bu kapı sana ardına kadar açık." Dediğinde ikisi birbirine daha sıkı sarıldı.
Ertesi sabah Firuze'nin kararından habersiz Miran, Bekir'i de alarak çıktı evden, önce hastaneye gidip Asım ve Narin'i görecek ordan da Mirza'nın laf olsun diye başında durduğu şirkete bir çeki düzen vereceklerdi. En azından niyetleri bu yöndeydi.
Kerim'in isteği ile bir gece daha hastanede tutulmuştu Narin ama bundan da çokça rahatsızdı. Bir an önce evine gidip yası ile baş başa kalmak istiyordu.
Miran'ın geldiğini duyunca Asım'ı Nermin'e vererek babasına yolladı. Miran'ın yolu bir kez daha ona çıkmamıştı ama bunu bu kez olgunlukla karşılayacak. Kendine yakışanı yapacaktı. Artık sadece Asım'ın anne ve babası olarak görüşeceklerdi ama şuan aklının kabul ettiğini kalbine kabul ettirmekte zorlanıyordu. Onun için de Miran'ı görmek hiç iyi bir fikir değildi.
Oğlu ile hastane koridorunda hasret giderip Nermin'den Narin'in durumunu sordu Miran.
Aklı burda kalmıştı ama elinden gelen birşey de yoktu. Narin'in kendi içinde ki savaşını bitirip karşısına çıkmasını bekliyordu.
Asım'ı teyzesine teslim edip, Bekir ile hastaneden çıkmak için koridor boyunca ilerlediler. Ta ki karşıdan gelen Kerim, Miran'ı bir hışımla yangın merdivenlerinin olduğu kullanılmayan boşluğa çekene kadar.
Ardı ardına indirdiği yumrukları Bekir ancak üçüncüden sonra araya girip engelleyebilmişti.
"Lan oğlum manyak mısın? DUR!"dedi hâlâ aklı yapmadıklarında olan Kerim'in havada ki yumruğunu zar zor zaptetti Bekir.
"Bırak! Hak etti Bekir bırak!" Diye çırpınsa da bu ekibin içinde en cüsseli olan Bekir'di, Miran ile aralarında bir dağ gibi dikilmişti.
Miran ilk yumruktan sonrası istese çok kolay savuştururdu ama asla kendini savunmamıştı.
"Bırak adam davasında haklı Bekir! Bırak hırsını alsın." Dedi hatta.
Şimdi Kerim'i bırakıp kendi iki tane çakacaktı Bekir. Gerizekalıydı bu adam...
Ortalığı karıştıran Narin'di, eski iki dostu yüz yüze bakamaz hale getiren de Narin'di.
"Kimse kusura bakmasın ben böyle işin gelmişine geçmişine söverim." Diye Kerim'e döndü yüzünü ama onun gözü hırsını alamadığı Miran'daydı.
"Hani gönlün Narin'e düşmedikçe dokunmayacaktın lan şerefsiz!"diye çıkıştı Kerim. Yerinde öfke ile bir tur döndü elleri saçlarını çekiştirdi. "Hadi Narin'e kıydın bir damla çocuğu niye ser sefil ettin. Görmeye gelince iyi baba mı oluyorsun? Lan ben seni adam sandım da... Lan şerefsiz madem sevmiyordun..."
Kerim'in yarım cümlelerini tamamlamaya dili varmıyordu. O Miran'ı tanırdı, ona güvenmiş fena yanılmıştı.
Miran sadece susuyordu ama Bekir susmadı.
" Yettin Kerim... Duracağın yeri bil! Her oyunu çeviren Narin, her suçun mesulü Miran öyle mi? Sen git önce bu hesabı Narin'e sor. Sor bakalım o bebek nasıl olmuş." Diyerek göğsünden geriye itti.
Kerim'in gözleri acı ile kapandı,
"Bebeğin nasıl olacağını hepimiz bilecek yaştayız Bekir. Ne o Miran'ın gazozuna ilaç mı kattı Narin? Yoksa sarhoşken mi faydalandı?" Dedi aklına gelen komplo teorilerini sıralayarak.
"Bekir sakın!" Dedi Miran arkadan.
"Ne sakın, hayatının içine ettiler hâlâ sakın diyor!" Deyip bu kez dinlemedi Miran'ı.
"Sperm örneğinden bebek yapacak doktor bulmuş senin o toz konduramadığın Narin! Sen de doktorum diye gez ortada... Hepimizi suya götürüp susuz getirir o kadın, madem bu kadar seviyorsun sahip çık! Uzaktan uzağa aşk olmuyor. O kız sevgisizlikten yaptı ne yaptıysa."deyip şoka uğramış Kerim'in yanından Miran'ı çekeleyerek çıkardı.
"Ağzını açarsan iki tane de ben çakarım Miran. Bilsin olanı biteni ki onlar da yoluna baksın. Kerim'den sır çıkmaz. Hatta şu dakikadan sonra bunu başkası duymasın diye kendi kendine bile konuşmaz." Deyip kapıya yürüdü Bekir.
Miran iyi bilirdi Bekir'in sinirini hakkaten iki tane de o çakardı, onun çaktığı doktorcuğun vurduğuna benzemez musallaya yollardı adamı. Sessizce gitti peşinden...
Arabaya yaklaşmışlardı ki Bekir'in telefonu çaldı,
"Buyur ana hayır olsun?" Dedi daha yarım saat önce kahvaltı masasında gördüğü kadına.
Dinledi, dinledikçe kaşları havalandı,
"Heee... Öyle diyon..." Dedi şaşırınca gün yüzübe çıkan şivesiyle. Biraz daha dinledi karşıyı gözü Miran'ın kanayan kaşına patlamış dudağına değdi. "Ana ben sana Cengiz'i yollayayım... Miran pek müsait değil şuan."
Karşıdan nasıl bir tepki aldıysa yüzünü buruşturdu,
"Tamam kızma Sultanım geliyoruz hemen." Dedi alttan alarak.
Miran'a açıklama gereği duymadan arabaya binip,
"Atla damat bey." Dedi sadece.
Miran sıkıntılı bir nefes verip arabaya bindi, yan koltuğun güneş perdesini indirip aynadan kanayan kaşına baktı,
"Müstehak sana, ben olmayacaktım ki o Kerim seni bir güzel sevecekti." Diye söylenen Bekir'e aldırış etmedi.
İki kere evlenmiş adamdı ama Bekir'den yediği tribi ömrü hayatında kimseden yememişti.
"Hesna'ya benim kadar trip atmamışsındır ha Bekir Ağa?" Dedi düşündüğünden yola çıkarak.
Bekir'in sinirli yüzü gevşedi hemen,
"Hesna trip bilmezdi ki... Kim nazını çekmiş de trip atacak be Miran. O öyle olunca ben hiç kıyamadım zaten. Son sıra Cihan için az yüz çevirmedi gerçi, karımın huyunu bozdu hayırsız." Diye söylendi.
"Çok mu çekmiş evlenmeden önce?" Diye sordu Miran?
İçli bir nefes verdi Bekir,
"Sığıntı etmişler kızı Miran, hizmetçi niyetine kullanmışlar yıllarca. Firuze'nin gözlerinde de o bakış var, o kız da Civan Ağa'nın konağında az çekmemiş bana kalırsa." Deyince sessizce dinledi Miran gözünün önüne yıpranmış elleri, kurumuş parmakları geldi.
"Kız kabul etmiş evliliği, annem getir Miran'ı alışverişe gidilecek dedi." Diyerek konuyu aslına döndürdü.
Eli kaşında ki kana gitti adamın,
"Bu sıfatla mı gideceğim çarşıya Bekir." Dedi durum tespiti yaparak.
"Vallahi duydun Cengiz'i yollıyayım dedim ama yüzük seçilecek gelmesi lazım dedi. Derya hanımda gelecekmiş kız tarafı olarak."
"Offf..." Dedi Miran.
"Offff... Ki ne offf....Kardeşim şimdi anlat bakalım hanım ağaya bu suratının hali nedir?" Dedi Bekir de dertlenerek.
Onlar yoldayken Derya ve Firuze de Gülhan hanımın sabah kahvesi daveti ile karşı evdeydiler.
Songül kahveleri ikram ederken Hesna çalan kapıyı açmaya gitti. Peşi sıra da,
"Hiii... Ne oldu sana Miran abi?" Diye hayret ve korku dolu sesi salonu doldurdu.
En azından pansuman yapıp öyle karşılarına çıkmayı planlayan Miran ve Bekir salonda oturan Derya ve Firuze ile karşı karşıya kaldılar.
"Bişey yok güzelim, kapı çarptı." Dedi Bekir kendinin bile inanmadığı yalana sığınarak.
Derya'nın dudağı imalıca kıvrıldı,
"Bir kerede üç ayrı noktaya çarpmış olamaz ki Bekir Ağa, hale bakarsak kapı en az üç kere çarpmış Miran Ağa'ya." Dedi kapı kısmını bolca vurgulayarak.
Bu yalanın yenmeyeceğinin farkındaydı Bekir ama böyle bir yüze vuruş da beklemiyordu.
Kurtuluşu Hesna'da buldu yine,
"Güzelim bir ilk yardım çantasını veriversen." Deyince alt banyoda ki dolaptan çantayı alıp gelen Hesna son anda ayağını kanepeye çarptı.
Yüksek perdeden bir,
"Ahh..." Döküldü dudaklarından. Bekir hemen karısına koştu, Derya, Gülhan hanım ve Firuze de panikle ayaklandı.
"Ayy... Serçe parmağımı vurdum Bekir çok acıyor..." Diyerek suratını buluşturan karısı ile aynı mimikleri sergilediğinden habersiz,
"Dur güzelim buz koyalım." deyince Songül hemen mutfağa koşturdu.
Hesna elinde ki ilk yardım çantasını Firuze'ye uzattı,
"Firuze sen Miran abi ile ilgileniver, bak kaşı açılmış adamın." Deyince Firuze bir Miran'a, bir Hesna'ya, bir de son hedef Derya'ya baktı.
Miran sadece olanı biteni izliyordu, çünkü Hesna'nın ayağını vurmadığını herkesin aksine görmüştü...
Arabada gelirken Hesna ile benzetilen Firuze'ye döndü bakışları, bakalım bu küçük hanımda böyle oyunlar edecek kadar güçlenecek miydi? Büyük bir şaşkınlıkla elindeki ilk yardım çantasına bakıp kalmış hali çok izlenilesi bir saflıktaydı.
Bekir,
"Çalışma odası müsait Miran." Deyince biri önde diğeri el mecbur arkasında ilerlediler odaya.
Miran ikili koltuğa oturunca Firuze de yanına ilişti.
İlk yardım çantasından yarayı temizleyecek malzemeleri çıkaran kız kaşına uzandığında istemsiz yüzünü inceledi.
Yüzünde ki çiller dünde dikkatini çekmişti ama bu kadar yakından bakmak her detayı fark ettiriyordu.
Tabii o sıra da Firuze'nin teklemek üzere olan kalbinden de, yutkunmayacak kadar kuruyan boğazından haberi yoktu.
Karşında ki kanı silen genç kızın titreyen elleriyle farkına vardı yakınlığın, onu rahatlatacak bir çift söz edeyim dedi ama ne diyebilirdi ki.
Kaşına küçük bir bant yapıştırdı Firuze, bunu atlatmıştı da dudağına nasıl dokunacaktı, hiç bilmiyordu.
Yanağının içini kemirerek temiz bir pamuğa oksijenli su döktüğünde Miran uzanıp elinden aldı.
"Şu krem morarmaması için mi bakabilir misin?" Diyerek kıza oyalanacak bir iş çıkardıktan sonra dudağında ki kanı kendisi temizledi.
Miran'ın bu hareketi rahatlattı Firuze'yi,
Kremin içindeki prospektüste hızlıca dolandı gözleri,
"Sanırım öyle." Deyip kâğıdı Miran'a uzattı.
Adam zaten biliyordu kremin ne işe yaradığını göz ucuyla bir bakındı uzatılan kağıda.
Sağ elmecık kemiğini işaret etti,
"Şuraya sürer misin? En sağlam yumruğu oraya yedim." Diyerek biraz da şakaya vurdu.
Genç kız parmak ucuna aldığı kremi Miran'ın dediği noktaya sürüp hafifçe parmağını gezdirdi yüzünde.
Kalbi ağzından çıkacaktı şimdi ama karşısındaki adamda yaprak kımıldamıyordu.
O senin gibi toy mu Firuze diye payladı kendini.
Miran ise kızın artık dışardan duyulacak derecede hızlanan kalbinin farkındaydı, sessizliğin onu gerdiğinin de,
"Bir şey sormayacak mısın Firuze?" Dedi ona kapı açarak.
Bunu beklemiyordu ki Firuze ne güzel kremi de sürmüş işi bitmişti işte, tam kaçacakken bu soru da nerden çıkmıştı.
"Ne sorayım ki ağam?" Dedi zar zor bulduğu sesiyle
"Ağam değil Firuze, Miran benim adım. Adımla seslen olur mu?" Diye sordu ilk önce. Oldu olası sevmezdi bu hitabı hele de eşler arasında hiç yakışmıyordu. Dün kızın kararını bilmediği için ses et etmişti ama madem bir yola çıkılacaktı. Artık ipleri ele almak zamanıydı.
Firuze sadece başını salladı, adının sonuna birşey eklemeden söyleyebilir miydi? İnşallah...
Hem yengesi hâlâ ağam diyordu kocasına, ilk günden adımı seslen demesini hiç beklemiyordu.
"Kimden dayak yedin demez mi insan? Hiç mi merak etmiyorsun?" Diyerek takıldı kızın iyice içine kaçan sesi belki çıkar diye.
Telaşla reddetti Firuze,
"Estağfurullah ne dayak yemesi, bilmem gerekse sen söylersin zaten. Erkek adamın işine o kadar karışılmaz." Dediğinde kaşı havalandı Miran'ın.
'Bilmem gerekse saklamazsın' diyecek kadar güven vermişdi demek ki Firuze'ye.
Bu duyduğu hoşuna gitti...
"Erkek adam dayak yer mi?" Diyerek takıldı kıza.
Firuze'nin şaşkın ama utangaç bakışları Miran'ın koyu kahveleri ile buluştu. Onun şakacı halini fark edince biraz yatıştı.
"Genelde bu durumlarda sen bir de karşıdakini gör denmiyor muydu? Dizilerde, filmlerde hep öyle oluyordu." Diyerek adamın şakasına uydu.
"Karşıda ki hayatına tek darbe almadan devam etti, ben bu kavga işini pek beceremiyorum galiba." Deyince Firuze'nin şaşkınlığı daha da arttı.
Nasıl beceremiyordu, bu cüsseyle bir tane vursa yarısı boşa giderdi.
Kızın şaşkın hali sevimli gelse de uzatmadı Miran,
"Alışverişe çıkılacakmış ne zaman hazır olursanız çıkabiliriz." Dedi konuyu kaparatak.
Bir kaşındaki bantta, bir elmacık kemiğinde ki kızarıklıkta dolandı yeşil gözler,
"Bence biz sen olmadan halledebiliriz. Çarşı da bu halde görülmen hoş olmaz. Kendini mecbur hissetme." Dedi anlayışla.
Miran'ın dikkatli bakışlarının üzerinde dolandığını görünce bakışlarını kaçırdı.
"Alyans alınacak Firuze bensiz nasıl alacaksın, esas yalnız bırakmam hoş olmaz. Önce Gülhan annemin, sonra Derya hanımın gazabına uğrarım." Diyerek takıldı.
"Derya abla anlayışsız biri değil, sadece dışarıya karşı biraz sert duruşu. Gülhan anneyi de ben ikna ederim. Ortalık zaten laf söz etmek isteyen insanlar ile dolu... Olmadık bir laf dolanır ortada canımız sıkılmasın." Dediğinde Miran bir kez daha şaşırarak gözlerini kıstı.
Kaşı, dudağı patlamış bir halde çarşıda dolanmak istemezdi ama Firuze'nin yanlız kalmak istemeyeceğini düşünmüştü. Ama yirmi yaşında bir genç kızın böylesi ince düşünmesine de için için şaşırıyordu.
Miran'ın ikna olduğunu düşünen Firuze,
"Kullandığın bir yüzük varsa onun ölçüsünde alabiliriz, yada ölçüsü varsa ben bilmiyorum pek bu işleri." dedi genç kız.
Miran güldü içinde bulunduğu hale,
"Bende bilmiyorum Firuze ilk defa Alyans takacağım." Deyince içinde ki kıpırtıya mani olamayıp yeşil gözlerini kaçırdı. Belki yaşanacak evlilikte, ikisi içinde ilk olacak tek şey buydu.
Önündeki ilk yardım setinin içinde gördüğü ipi alıp Firuze'ye uzattı Miran, sonra ise sol elinin yüzük parmağına bağlayıp ölçü almasını bekledi.
Elindeki ip ile küçük bir tebessüm sunup yanından kalktı Firuze.
Miran,
"Firuze." Deyince iki adım ilerlemişti ki geriye çevirdi bedenini. Kendine uzatılan telefona baktı anlık "Numaranı yaz kaydedeyim, bana ihtiyacın olursa ararsın gelirim." Dedi gelmene gerek yok demesine rağmen.
Bu küçük jest hoşuna gitsede,
"Telefonun yok ki benim. Bir şey olursa Gülhan anneden ararız." Deyip içeri geçti.
Miran giden kızın ardından baktı, dünden beri aklını kurcalayacak kadar şaşırtmıştı onu. Dün ne konuştularsa gece başını yastığa koyduğunda aklında dönüp durmuştu.
Gülhan hanım, Derya ve Firuze alışveriş için çarşıya indiler. İkisi iki yandan gardrop düzen kadınlara şaşkın gözlerle baktı genç kız onun iki kat kıyafeti olurdu, en fazla üç... Onlarda Kudret'in eskisinden öte değildi zaten. Dağhan ve Sevinç ne zaman onun için alışveriş yapsalar, onlardan iki gün sonra kaybolurdu o kıyafetler de.
Ne olduğunu da kimin yaptığını da bildirdi de elinden birşey gelmezdi Firuze'nin.
Kıyafet işi bitince iç çamaşırı ve gecelik için başka bir mağaza geçildi. Yine Derya ayrı, Gülhan hanım ayrı birer sepet doldururken kulaklarına kadar kızardı.
Miran'ın yanında bunları giyebileceğini hiç sanmıyordu. Hatta yalnızken bile giyip kendine bakamazdı.
Ordan çıkıp kuyumcuya geçtikleri sırada Bekir'in sağ kolu Cengiz bir telefon uzattı Firuze'ye.
"Yenge Miran Ağam yolladı, numarasını kaydettim. İhtiyacın olursa arayacakmışsın." Dediğinde bunca alınan eşyadan yüreği kıpırdamayan genç kızın gözlerinden bir ışık geçti.
Cengiz'e teşekkür edip telefonu alarak çantasına koydu.
Alyans seçmek için girdikleri kuyumcuda beğendiği modelin Miran'ın eline göre olanını da buldukları için şanslıydı.
" İsim tarih yazılacak mı?" diye soran çalışana anlık bakakaldı.
Alyans bile takmamış bir adama içinde adı yazılı bir yüzük götürmek ne kadar mantıklıydı.
Tam gerek yok diyeceği sırada hem Derya, hem Gülhan hanım girdi araya. Biri isimleri söyledi biri günün tarihini...
Dudağının kıyısını ısırmaktan öteye gidemedi genç kız. Ama usulünce olması da içine sinmişti.
Belki takmaz yüzüğü... Diye geçti içinden. Bir köşeye koyup unutacak belki... Sevdiği kadın için takmamış şimdi niye taksın...
Eline tutuşturulan yüzük kutusu ile ancak çıktı daldığı düşüncelerden.
Gülhan hanım, Miran'ın talimatıyla altın alışverişini de yapınca çıkıp eve döndüler.
Firuze'nin odası alışveriş çantaları ile doluyken Yasemin büyük bir zevkle alınanları kurcalıyordu.
"Yok ben karar verdim ağa koca bulacağım kendime. Ağırlığımca altında takarlar mı Derya abla?" Dedi ciddi mi şaka mı ayırt edilemeyen bir sesle.
"Gönlü zengin olsun Yasemin." Dedi Derya. "Dua saatine denk gelir Allah korusun, her zaman ilk huy güzelliği dile." Diye de ekledi.
Dudaklarını büzdü genç kız, işin şakasındaydı ama Derya ablasının doğru söylediğini de inkar edemezdi,
"Yine haklısın hanım ağam." Deyip öpücük attı.
" Deli kız deyip güldü." Derya.
O sırada alışveriş poşetinden oldukça iddalı bir geceliği askısından tutarak çıkaran Yasemin ile önce Firuze, sonra Zelfi göz göze geldi.
"Yalnız kızın kendisi ateş Derya abla bir de kırmızı almasa mıydınız acaba?" Dediğinde Firuze gecelikle aynı renge dönerken, Zelfi o yana bakmadı bile.
"Kızları utandırmaktan vazgeç Yasemin, bunlar da aynı diğer elbiseler, pantolon, gömlek gibi kişisel ihtiyaçların içinde. Bir kadın önce kendini beğenmek için giyinmeli. Dahası Firuze'nin bunları ne zaman giyeceğini hepinizden iyi bileceğine eminim. Ve artı olarak eşinin kalbinde bunlarla yer edinmeye gerek duymayacak kadar akıllı bir kadın o." Dediğinde laf arasında öğüdünü de vermişti.
Ama Yasemin illa ki açıklık getirme gereği duydu,
"Yani diyorsun ki ilk zamanlar pamuklu hanım kız pijamalarınla gez, ne zaman adamın aklı sana kaymaya başladı, kafası karıştı. Giy bunları devreleri komple yansın." Dedi tek kaşını kaldırarak.
Derya onun bu açıklık getirme çabasına göz devirdi,
"Alt yazı gibi beni açıkladığın için teşekkürler Yasemin." Dediğinde kızlar kıkırdadı.
Zelfi ise bambaşka diyarlarda geziyordu, onlar aralarında ki duvarları nasıl aşacaklardı. Böyle camdan cama sohbet iyiydi hoşdu da, zamanla illa yol almak gerekecekti. Burnuna dolan pis koku ve göğsüne çöken ağırlık ile kalkıp odadan çıktı.
Akşam için Zelfi, Ayşe ve Yasemin'in yoğun uğraşları ile güzel ikram tabakları hazırlanmıştı.
Cihan öğleden sonra işten çıkıp çiçeğinin, çikolatasının peşine düşerken Miran da onunla beraber hazırlık yapmıştı. Bir kız isteme yapılacakken iki kız istemeye dönen ortamda herkesin derdi heyecanı başkaydı.
Cihan ve Miran takım elbiseleri ile salondaki koltuklara oturmuş önlerindeki sehpalarda ki çiçek ve çikolatalar ile bakışıyorlardı. Bekir üst katın merdivenlerinden inerken kardeşine seslendi,
" Cihan! Oğlum sende kaşına bir yara bandı yapıştırsaydın böyle pek janti oldun, Miran Ağa gölgende kaldı abim ayıptır." Diyerek ikiliye laf attı.
"Hay beni senin diline düşüren Kerim'in elinin ayarına..." Diyerek söyledi Miran.
Bekir takmadı onun homurdanmasını,
"Senin çete arkadaşın nerede Cihan, en son elti bohçası diye birşey uydurmuş onu süslüyordu?" Diye karısını sordu.
Cihan annesinin odasını işaret etti,
"Aynı bohçadan Firuze yengeye de hazırlıyorlar." Dediğinde Miran'ın içi acıyla buruldu. Hadi Arjin hanımın ne olduğu belliydi de, Ülkü ve Mirza ile biraz olsun yol aldıklarını düşünmüştü.
Ellerinde iki süslü bohça ile gelen Hesna ve Gülhan hanım,
"Hadi bakalım biz hazırız." Deyince ayaklandılar.
Tam kapıdan çıkmak üzereyken çalan zil ile duraksadılar. En eli boş Bekir olunca kapıyı açmak da ona düştü haliyle, fakat karşısında Mirza ve Ülkü'yü görmeyi beklemiyordu.
"Mirza!" Diye şaşkın bir sevinç döküldü dudaklarından.
Anılan isimle Miran öne doğru çıktı ve az evvel aklına gelen kardeşini görünce duraksadı.
"İyi akşamlar, geç kalmadık inşallah." Dedi Mirza.
Düşünüp taşınıp yola düşmüşlerdi, tabii bunda Ülkü'yü arayıp konunun neden bu kadar dışında durduğunu soran Derya'nın da payı vardı.
Firuze'yi o konağa yollayacaksa, ya Ülkü eltisinin arkasında duracaktı. Yada Ülkü bilecekti ki Firuze'nin arkasında Derya var.
Bu aslında sunulan bir seçimdi ve Ülkü'yle eşi Miran'ın ailesi olarak bu gece yanında olmayı seçmişlerdi.
Miran'ın sessizliği bozulmağında Bekir,
"Yok Mirza tam zamanında geldiniz. Bizde şimdi çıkıyorduk." Deyince ahali bu sözü bekler gibi kapının dışına çıktı.
Ülkü, Miran'ın elindeki çikolataya uzandı,
"Ben alayım Miran abi." Dedi ilk adımı atarak.
Sessiz bir kabullenişle uzanan eli boş çevirmedi Miran.
Hesna,
"Hoşgeldiniz, ay çok heyecanlıyım ben Ülkü abla. Vallahi hop oturup hop kalkıyorum sabahtan beri." Diyerek ortamı yumuşattı.
Ülkü samimi bir gülümseme sundu Hesna'ya ve hekim kimliğine geçiş yaptı.
"Sakin oluyoruz Hesna'cım, bize fazla heyecan ve stres yasak biliyorsun." Dedi hastası olan arkadaşını sarılıp öperken.
Beraberce karşı eve doğru yürüdüler, Cihan usulca en arkaya çekti kendini... Çiçeğini sevdiğine verip, gözlerine olabildiğince uzun bakmak istiyordu.
Çalınan kapı açıldı ilk Zelfi ve bir adım gerisinde ki Firuze göründü. Onların yanında sanki evlilikleri daha ikinci yılını tamamlamış genç bir çift gibi değilde iki kızları olan yaş almış iki insan gibi Derya ve Boran karşıladı misafirleri.
Gülhan hanım, Mirza ve Ülkü ile önden girdi içeri. Firuze gözlerinin yeşilini ortaya çıkaran elbisesi, kızıl kahve saçlarının zarif bir topuz ile toplanmasıyla ortaya çıkmış alımlı fiziği ile karşıladı onları.
Gülhan hanımın elini öptü kızlar, Mirza küçük bir baş selamı verip ilerlerken Ülkü de Zelfi'ye samimiyetle sarılıp öptü, Firuze'ye gelince bir bocaladı ama belli etmeden onu da öpüp devam etti.
'Bu kız bu kadar güzel miydi?' diye de düşünmeden edemedi. O gün ayaklara kapanan kız gitmiş tüm öz güveni ile misafirlerine hoş geldiniz diyen alımlı bir kadın gelmişti sanki.
Derya kız annesi gibi onları buyur ederken bir elini Firuze'nin sırtından hiç çekmedi özellikle Ülkü'ye göstermek ister gibi.
Derya çikolatayı alıp geride duran Yasemin'e uzattı,
"Hoş geldin Ülkü'cüm. Kısmette akraba olmak da varmış." Diyerek de takıldı.
Karşısında ki kadının samimi hâlini iyi bilen Ülkü, soğukluğu fark etti tabii. Telefonda da demişti 'Ben seni değil, sen beni aramalıydın.' diye.
Bu kadına artık gıcık olmuyordu Ülkü ama böyle doğdu doğalı bu topraklarda büyümüş gibi her duruma uyum sağlayıp, durumu yönetişine de şaşırmadan edemiyordu. Ülkü öyle değildi ki ilk krizde dağılıyordu. Derya üstüne kuma gelmeye çalışan kadının da aşiretin de karşısına dikilip meydan okumuştu ama aynı iş başına geldiğinde ağlamaktan öteye bir kelam edememişti Ülkü.
Bu noktada kendine kızıyordu, bu topraklarda yaşayacaksa mecburen bu töre denen illeti de, onu nasıl punduna getireceğini de bilmeliydi.
Bekir Karacahan araya girmese şuan üstüne kuma gelmiş bir kadın olacaktı, işin kötüsü bunu engellemek için ne yapacağını bile bilememiş sadece ağlayıp aciz bir kadın gibi Mirza'nın koluna yapışmıştı.
Salim kafayla düşününce Firuze bile kendini kurtarmak için daha çok çabalamıştı, bencil yanı günlerdir bunu kabul etmek istemediği için kızın yaptığını küçük görse de aslında siniri kendineydi Ülkü'nün.
Ya bu diyardan gidecekti ya bu deveyi güdecekti... Artık başka yol olmadığını kabul etmek zorundaydı.
Miran içeri adım atarken hiç tatmadığı duygular içindeydi, kız istemeye gitmemiş, tuzlu kahve içmemiş, parmağına bir alyans takmamış ama başından iki evlilik geçmişti. Trajikomik diye birşey varsa bu yaşanan tam oydu...
Kendine çekinerek bakan yeşil gözlere küçük bir tebessüm sundu, elindeki çiçeği uzattığında,
"Hoşgeldiniz." Diyen zarif ses kulağına ilişti.
Firuze ile ilgili en büyük artı belki de bu duru sesiyle, sakin, aklı selim konuşmalarıydı. Huzur veren bir sesi vardı kızın, hem de dinlemeyi ve dinletmeyi bilen bir konuşma tarzı...
"Hoş buldum Firuze." Deyip ilerledi.
Kucağında ki kırmızı gül buketini sahiplenirce tuttu genç kız, belki gönülden gelerek alınmamıştı ama ona alınan ilk çiçekti.
Kıymetliydi...
Çok kıymetli...
Bekir ve Hesna da içeri geçince Cihan'ın bal rengi gözleri Zelfi'nin Çikolata kahve gözleri ile buluştu...
Bir kalp çarparken ağızdan çıkacakmış gibi hızlanır mıydı?
Nabzı şah damarında bir devrim yapmak ister gibi duvarlara isyankarca çarpıyordu.
Elinde ki beyaz güller Zelfi'ydi, tertemiz ve masum. Ortada bir tane kırmızı gül vardı, Cihan'ın cılız umudu gibi ıssız ama masumiyetin içinde çok anlamlı...
Zelfi ise bu akşam bir kilidi kırmıştı, yıllar sonra ilk defa üzerinde bir elbise vardı. Dizlerinin az altında biten bordo kalem bir elbiseydi, çok zarif bir tülden balon kolları vardı. Saçlarını toplamamış dalga dalga omuzuna dökmüştü.
Uzatılan çiçeği gözlerini ona meftun bakan gözlerden çekmeden aldı.
"Hoşgeldin." Dedi zor bulduğu sesiyle.
Cihan konuşamadı, çiçeği tutan zarif parmaklara dokundu anın gerçekliğinden emin olmak için,
"Zelfi..." Deyip yutkundu zorla.
İkisinin de gözleri birbirinin içindekini görmek ister gibi karşısında ki harelerin en derinine daldı.
Zelfi bir kaç gün öncesi gibi Cihan'ın iki parmağını parmakları arasına alıp hafifçe sıktı.
'Burdayım, hayal değil.' demekti bu.
Cihan toparlanabildiği kadar toparladı kendini,
"Güller çok sönük kaldı..." Dediğinde dudaklarını birbirine bastırdı Zelfi.
Kalbi lap diye ağzından çıkacaktı yoksa.
Boran'ın küçük öksürüğü onları anâ döndürdüğünde el mecbur ilerledi Cihan.
Salonda Bayram Ağa ve Dilber hanımın yanı sıra Türkan hanım, Ela ve Devran başta olmak üzere kalabalık bir kız evi ahalisi karşıladı misafirleri.
Sohbetler edildi, hal hatır faslı oldukça uzun tutuldu. Derya'nın işareti ile kızlar kahvelerin başına geçti.
Zelfi hazırladığı karanfilli şerbetten küçük bir bardağa koyup Cihan'ın tepsisinde yerleştirdi. Bir bardak daha doldurup Firuze'ye uzattı.
"Sen koy Zelfi, ben şerbet eklemeyeceğim." Dediğinde burukça elindeki bardağı geri çekti. Derya ablasının Firuze'de seninle aynı heyecanı paylaşsa derken ne demek istediğini daha iyi anladı.
Firuze, Miran'a atacağı her adımı beş kere düşünüp bir kere yürüyecekti. Bir kere reddedilirse on adım geri kaçacak kadar omurgalı bir kızdı çünkü.
Cihan'ın ballı kahvesine karanfil şerbeti eşlik ederken, Miran'a sevdiği gibi sade kahve pişirdi Firuze.
Yanına koyduğu suya tuz atan Yasemin'i fark etmedi heyecandan.
Kahveler ikram edildi, Cihan ilk yudumu aldı biraz çekince, bolca merakla. Ağzına yayılan bal tadı, uzun zaman bir lokma yemek yemeyi bile kendine hak görmeyecek kadar dibe düşmüş, ümitsizliğe kapılmış Cihan Karacahan için devrim değildi de neydi.
Hele yanında gelen şerbet...
Sanki 'Zorla değil gönlümle sana geliyorum' deyip altını kalın iki çizgi ile çiziyordu Zelfi...
Gözler anlık kenetlendi birbirine, ne demişti Cihan gönlü akarak bana gelsin...
Duası kabul mü olmuştu şimdi?
Bunun şükrü nasıl eda edilirdi ki?
Miran, Cihan'ın heyecanını izledi önce rol çalmak istemedi, zaten insanların en özel günlerine yama olmuşlardı.
Gözler kendine döndüğünde ilkin tedbirli bir yudum aldı, bu kızlar Derya Hanoğlu'nun tedrisatından geçtiğine göre tuzdan, karabibere herşeyi beklerdi. Sorun edeceğinden değil, gelene hazırlıklı olmaktı niyeti.
Korktuğuna uğramadı, fincanda ki aşinası olduğu sade kahveydi. Bekletmemek adına hızlıca bitirdi ki Cihan kalpten gitmeden kız isteme faslına geçilsin. Ama sıcak kahve biraz yaktı gittiği yolu... Gözler üzerinden çekilince eli küçük bardaktaki suya gitti. Tek dikişte içip yerine bırakmaktı niyeti ama yoğun tuz tadı genzine kadar yaktı. Öksürmeye refleksine engel olamadı.
Firuze ne olduğunu anlamaya çalışırken, köşede bu hâle gülüşen Yasemin ve Ayşe'yi görüp anladı olan biteni. Usulca ayaklanıp bir bardak suyu Miran'ın sehpasına bıraktı.
Gülhan hanım biten kahveler ile kız isteme faslına geçti fakat karşıda Bayram Hanoğlu vardı, kolay mıydı ondan kız almak.
Eee... Cihan da heyecanlı olunca ipe un serdi, öyle dedi, böyle dedi... Uzattı da uzattı...
En son Derya'ya döndü,
"Bizden kız almak kolay mı kızım? Hemen olur diyecek değiliz ya hele bir daha gelsinler diyorum ben. Sen ne dersin?" Dediğinde Derya bu zulme ortak olmak niyetinde değildi.
Ama bu pası gören Cihan'ın yüreğine de inmek üzereydi...
"Bence hayırlı işler uzatmaya gelmez babacım ama sen bilirsin." Diyerek topu taca attı Derya.
"Olur mu şimdi sen yarın öbür gün sitem edersin, madem kız vermek bu kadar kolaydı da Yusuf'u niye üzdün diye... Biz bu işi bir daha düşünelim." Dedi damadının ablası olan gelinini bahane ederek.
Şu dakikaya kadar sessiz kalan Dilan hanım, Bayram Ağa'nın niyetini anladı, süründürecekti gençleri.
İpe un seren adamın yanından kalktı Gülhan hanımın yanına oturdu,
"Bir daha düşün istersen Bayram Ağa, sen bu kızları verene kadar bende biraz Karacahan olduğum günleri yadedeyim madem, ne dersin?" Dediğinde bu bozgunu beklemiyordu yaşlı kurt ama bu kadının meydan okumalarına hep hayrandı...
Bekir Karacahan'ın da arayıp bulamadığı pas ayağına gelmişti.
"Hala bence Bayram Ağa'nın seni tekrar istemesi lazımdı, eski nişanın üzerine yatıp nikah kıydı. Bence zaman aşımı var sizin dosya da. Sen daha iyi bilirsin ama madem bu isteme işleri kolay olmuyor Bayram Ağa'nın da seni benden istemesi lazım." Dediğinde Derya küçük bir kahkaha attı.
"Bekir Ağa'ya sonuna kadar katılıyorum, hem hanım ağa, hemde hukukçu kimliğimle." Dedi ava giderken avlanan kayınpederine.
"Derya!" Diye hayret içeren bir tonda şaşırdı Bayram Hanoğlu. "Kızım biz aynı taraftayız ya seninle." Dedi kaş göz ederek.
Derya gayet rahat kocasının yanına yerleşti,
"Ben karşı evde bu ekip toplandığınız gün tarafımı seçmiştim babacım, Cihan Ağa'nın tarafındayım hiç kusura bakma. Zelfi benim evimin kızı, ha eziyet edilecekse ben ederim ama ilk damadımı da sen dahil kimseye ezdirmem." Diye meydan okuyunca Cihan'ın buruk tebessümü büyüdü.
"Eyvallah hanım ağam." Dedi ta yürekten.
Dilan hanım,
"Gülhan bir daha iste bakalım, vermezse bana da bir oda açarsınız artık." Deyince.
"Allah mesut bahtiyar etsin" deyip önce kızları verdi. Sonra ekledi "Canım size de hiç şaka yapılmıyor."
Devran dayanamadı,
"Tarihte ki en iyi geri vites amca, vallahi helal olsun." Deyince herkes bıyık altından güldü bu haline, Boran ise gözdevirdi.
Ortam şenlense de Firuze'nin ve Miran'ın içten içe gerilmesine pek faydası olmadı.
Gecenin sonunda gençler yüzüklerin takılması için ayaklandı...
Bayram Ağa'nın bu süre zarfında derdi, Dilan hanımı az evvel ki tribinden vazgeçirmekti.
Zaten Ağalığı Boran'a satmış rahata ermişken ne demeye bu toplara gitmişti ki şimdi...
Cihan ve Zelfi'nin yüzüklerini Derya ve Boran takarken, Miran ve Firuze'nin ilk defa yan yana gelişini tebessüm ile izleyen Gülhan hanım da onların yüzüklerini taktı.
Kurdeleler kesildi, hiç kopmaması umulan bağlar kuruldu.
Dört kişinin de parmağında evliliğe bir adım olan alyanslar ışıldadı. Dışardan aynı olan halkaların her biri için anlamı farklı farklı derinliklerdeydi...
Evet sevgili okurlar yüzükleri de taktık çok şükür.
Diğer bölüme de düğün mü kursak 🤫🤭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.96k Okunma |
11.72k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |