Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@zamansizim84

Aladağ konağı

 

Ülkü'den

 

     

Aşağıdaki saçma gösteriden kendimi kurtardığım gibi, yorgun bedenimi sıcak suyun altına attım.

Duşun sakinleştirici etkisi ile eltim ve kayınvalidemin cahillikte yarışan tavırları biraz olsun zihnimde gerilere itildi.

 

Yastığıma başını koyup, Mirza'nın yastığına sarılarak uykuya daldım. Kokusunun huzuruna ihtiyacım vardı.

 

Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama, dudaklarıma bırakılan minik ama etkili öpücükler Mirza'nın geldiğinin kanıtıydı. Dudaklarım kıvrıldı,

 

"Mirza..." dedim uykulu sesimle.

 

"Çiğdem çiçeğim..." diyen sesi tutkuya bulanmıştı. Sırt üstü uzandığım anda onu üzerimde, kendimi öpüşüne karşılık verirken buldum.

 

Nefeslenmek için alnını alanıma dayandığında,

 

"Şu konağa koşa koşa geleceksin deseler asla inanmazdım..."

 

"Bir konağa gelin olacaksın deseler saatlerce gülerdim..." dedim burnumu kedi gibi yanağına sürterek boynundan kokusunu alacak kadar aşağı indim.

 

Dudaklarım tenine değdiğinde bedeni kısıldı,

 

"Annemi yine delirtmişsin, kapılarda karşılayıp dert yandı yine." dediğinde parmaklarım gömleğinin düğmelerini açıyordu.

 

"Hımm..." dedim işime devam ederken, "Sen ne dedin?"

 

"Ben onunla konuşurum dedim"

   

Tutkuyla kararmış gözlerimiz çakıştı,

 

"Konuş hayatım." dediğim anda dudakları açlıkla dudaklarımı tüketmeye başladı.

 

"Seni öyle yoracağım ki, kimseye cevap verecek halin kalmayacak." dedi üzerimdeki pijamadan kurtulurken.

 

Bende gömleğini geniş omuzlarından sıyırdım,

 

"Duyduğum en etkili ikna planı." dedim oyununa uyarak.

 

Birbirimizi tutkuyla sardığımız dakikardan sonra, kendini nefes nefese yanıma bıraktı,

 

"Sanırım benim konuşacak halim kalmadı, plan ters tepti." dediğinde kıkırdayarak göğsündeki yerimi aldım.

  

"Ben dersimi aldım ağam, hanımağamdan özür diler gönlünü alırım." dediğimde gür kahkahası odayı doldurdu.

 

"Sen ve haklıyken özür dilemek... Komikmiş." deyip saçlarımdan öptü.

 

Beni bu kadar iyi tanıyor olması hoşuma gidiyordu. Kalbinin üzerine öpücük kondurduğum anda odanın kapısı tıklatıldı.

 

"Ağam Arjin hanım yemeğe gelsinler dedi." diyen Hediye'nin sesini duydum.

 

Mirza önce derin bir of çeksede,

 

"Geliyoruz Hediye!" diye cevap verdi.

 

Onun bu haline gülüp yanağına sıkı bir öpücük kondurup banyoya geçtim.

 

Sofraya geç kaldığımız için surat asan Arjin hanıma aldırmadan yerlerimizde oturduğumuz da, önüme konulan çorbamı yemeye başladım.

  

Kayınvalidem,

 

"Ah Asım Bey, bugün mevlide Karacahanların gelini de geldi. Nasıl hanım, nasıl saygılı bir kız. Ağzı var dili yok." diyerek her zaman olduğu gibi başkalarını övmeye başladı.

 

Sevgili görümcem hemen onu destekledi tabii,

 

"Ayyy Zelal ile bile nasıl güzel anlaşıyorlar insan imreniyor vallahi." dediğinde taşın bana olduğunu çok iyi bilsem de yemeğime devam ettim.

 

"Allah dirlik düzen versin, Hanoğulları gelmedi mi? Boran'ın karısını konuşuyor tüm aşiret. Böyle giderse yakındır Bayram Ağa, Boran'a devreder ağalığı." dedi kayınpederim konuyu kendi istediği yere çekerek.

 

"Geldiler ama Selma vardı, yeni gelin yoktu." dedi kayınvalidem.

 

"Narin Hanım bebek ağlıyor susturamadık, bir gelsen..." diyen kız o kadar çekinerek konuşuyordu ki, sanki Asım bebeğin annesi Narin değil de lütfedip ilgilenen bir yabancıdan yardım ister gibi.

 

Rahatsız edildiğinden memnuniyetsizliğini belli ederek kalktı masadan.

 

"Arjin bu kız torunuma iyi bakmıyor sanki, süt anne mi bulsak?"

 

Benim yanımda bu şekilde konuşulmasından hoşlanmasa da kocasına cevap verdi,

    

"Miran geç geliyor diye onun huysuzluğu, yoksa güzel bakıyoruz torunumuza." dedi kibirle.

 

Gözlerimi devirsem de Mirza'nın elini elimde hissedince ifademi düzelttim.

 

"Eee gençler siz bizi ne zaman torun haberiyle sevindireceksiniz?" diyen Asım Bey ile kaşığın elimde kalakaldım.

 

"Bizde istiyoruz baba, yakındır inşallah." diyen adamla bakışlarım onu buldu.

 

Kimseye çaktırmadan bana göz kırptığında geçiştirmek için söylediğini anladım. Zira bu konakta ne hamilelik geçirmek, nede çocuk büyütmek istemem.

 

Sofra toplanıp çaylar içildi, ben sessizce varlığımı unutturup telefonuma gömülmüşken kahya tatsız birşey olduğu yüzünden okunur halde büyük salona girdi.

 

"Asım ağam bir gelsen?" dedi ezile büzüle.

 

"Hayırdır kahya rengin atmış? " dedi yerinde hafif doğrulan kayınpederim.

 

"Pek hayır değildir ağam." dediğinde karşısında ki adamı ayaklandırmayı başarmıştı. Başım yanımda oturan Mirza'ya döndü,

 

"Ne olmuş olabilir?" dedim çokta meraklı olmayan ama gündemden habersiz kalmamak için soran tavrımla.

 

"Miran Ağa bu belli olmaz sağı solu." dedi telefonuna döndü en az benim kadar umursamazca.

 

Avludan bir kadın çığlığı yükselince refleksif bir hareketle tekrardan göz göze geldik. Arkadan Miran abinin ve Asım Beyin sesleri de yükselince avluyu gören koridora çıktık hızlıca.

 

Aşağıda ki manzara şöyleydi, tokat yediği için yere savrulmuş bir Miran Ağa, sinirden avluda volta atan Asım Bey ve Miran Ağa'nın yanına çökmüş karnı burnunda bir kadın.

 

"Hassi...." Diyen Mirza'dan nadir duyduğum küfürle anladım ki ortalık fena karışacak.

 

Kadının desteği ile ayağa kalkan Miran abi parmağını babasına salladı,

 

"Sen istiyorsun diye ben sevmediğim bir kadınla evlendim. Ayaklarım bu konağa gelirken geri geri gidiyor niye?" diye bağırdı isyanla iki adım daha yaklaştı babasına, "Benim kapısını açtığım odada niye beni sevdiğim kadın beklemiyor baba!"

 

Bir adım daha yaklaştı, parmağını babasının kalbinin üstüne bastırdı,

 

"Sen istiyorsun diye ben sevdamı gömmedim, gömmeyeceğim." Deyip kadının yanına adımladı "Karımda burda kalacak çocuğumda burda büyüyecek."

 

Elim ağzıma gitti, bu ne demekti? Narin'in üstüne kuma mı getirmişti?

 

Avlunun karşıdındaki koridorda Narin'in odasının önünden bir hıçkırık sesi duyuldu, peşi sıra bugün tüm Mardin'e erkek doğurduğu için başının dik olduğunu ispat etmeye çalışan kadın yerle bir oldu, o kadar ki çöküşü gözlerimin önünde yıkılan bir binaymışta kırılan camlar tenimi kesmiş gibi yaralandım.

 

"Koş Mirza!" deyip deyip aradaki mesafeyi ne kadar hızlı kapatabiliyorsam o kadar hızlı kapatıp Narin'i kucakladım. Dişleri kitlenmiş nefes almakta zorlanıyordu. Bayılmak üzere olduğunu anlayınca Mirza'ya,

 

"Kucağına al odasına taşıyalım." dedim. İster istemez aşağıdaki insanlara değdi bakışlarım, bir pişmanlık, belki üzüntü yada ufak bir vicdan azabı görürüm gözlerinde diye. Bunların hiç birini Miran abide görmedim ama yanında ki kadında hepsi mevcuttu.

 

Mirza'nın peşinden odaya girdiğim de Hediye'de peşim sıra içeri girmişti.

 

"Sen çık Mirza" Dedim yatakta yatan kadın daha bir haftalık lohusaydı bu nasıl vicdandı.

 

"Hediye, ayaklarını bir karış kadar yüksekte tut!" dediğinde hemen yaptı. Gözlerine baktım, refleksleri normaldi. Düşerken başını çarpmış olmasından korkmuştum ama sinir krizi geçirdiği için bayılmıştı.

 

Biraz kendine gelir gibi olduğunda odadan çıkıp kendi odama koştum. Tansiyon aletini alıp tekrar dönerken Miran abi aşağıda tek başına oturuyordu.

 

Göz göze geldik ama ben çektim hemen bakışlarımı Narin'in odasına girdiğimde biraz daha kendine gelmişti. Beni görünce şaşırsa da kendi hali önceliğiydi, toparlanmaya çalıştığın da kolundan tutup destek oldum. Yatak başlığına sırtını verdiğinde boş bakışları karşı duvardaydı, gözlerim onu takip ettiğinde düğün resimlerinin asılı olduğu duvarla karşılaştım. Daha önce hiç girmediğim oda oldukça lüks ve zevkli döşenmişti. Benim nasıl olsa gideceğiz diye umursamadığım pek çok detay bu odada mevcuttu. Kocaman bir giyinme odası, manzaraya bakan Fransız balkonun önüne yerleştirilen iki şık berjer, gösterişli aplikler... Ve fotoğraflardan oluşturulmuş koca bir duvar.

 

Narin'in mutluluktan gözlerinin parladığı ama yanında ki adamın mutluluktan zerre nasip almadığını açıkça belli ettiği bir sürü çerçeve...

 

İnsan kendini nasıl kandırır, Narin nasıl bu kadar kör olur sevilmediğine... Hiç saklanmadığı halde?

 

Tansiyonunu ölçtüm düşük çıkınca Hediye'yi tuzlu ayran getirmesi için yollayıp yatağın kenarına oturdum.

 

O duvara baktı ben ona, niye benden başka kimse yoktu? Bugün Narin'i yere göğe sığdıramayan kayınvalidesi nerdeydi?

 

"Ben bunu kendim ettim..." dediğinde boş bakışlarım hâlâ üzerindeydi.

 

"Narin..." dedim ama devamı gelmedi. Ne denirdi ki?

 

"Sevdiği olduğunu bile bile ikimizin adını çıkardım, ailemi çiğneyemeyeceklerini bildiğim için onların sevdasını yok saydım. Ben Narin, Ağa babasının her istediğini yaptığı Ağa kızı Narin, o kimdi ki benim yanımda? Öyle kolay harcadım ki Canan'ı... Oluruz sandım bende ki sevda Miran'a da yeter sandım. Olmadı..." dedi gözlerini resimlerden hiç çekmeden.

 

Birşey diyemedim, hikayelerinin bu tarafını hiç bilmiyordum. Zaten çalışmaktan konakta dönen olayları takip edecek zamanım da olmuyordu. Narin bana ne yansıtıyorsa onu doğru varsayıyordum. Beynim terslikleri fark etse de üstüme vazife olmayan işe kafa yormuyordum.

 

Narin'in her sabah şıkır şıkır giyinmiş makyajı yapılmış odasından çıkışını, eşini uğurlamak için peşine takılışını izliyordum ama Miran abide ki soğukluğu sorgulamıyordum.

Ben bu eve gelin geldiğimden beri aynı soğuk adamdı sonuçta.

 

Benden ses çıkmayınca,

 

"Bana Asım'ı getirir misin? " diyerek ilk defa duvardan gözlerini ayırdı.

 

Başımla onayladım sadece, sanki kelimelerim beni terk etmişti.

 

Yan odadan Asım bebeği alıp yanına getirdim. Göğsünü açıp emzirmeye başladığında, açlıkla emen bebekle beraber Narin'in göz yaşlarının da donmuş musluğu çözüldü. Hem ağladı hem bebeğini emzirdi. Ben seyrettim...

 

Hergün defalarca kez şahit olduğum anne bebek bağına bir kez daha hayran oldum. Narin'i iyileştirirse Asım bebek iyileştirirdi.

 

Çıkmak için ayaklandığımda,

 

"Ülkü." dedi çekingen bir sesle.

 

"Efendim" Dedim gülümsemeye çalışarak.

 

"Bu gece yanımda kalır mısın? Ben hiç Asım'a tek başıma bakmadım. Sadece bu gecelik kalır mısın?" dediğinde şaşırdım. O bu şaşkınlığımı yanlış anladı. "Mirza abi izin vermezse git tabii, benim için ayrı kalmayın."

 

"Ay ne izni Narin, izin isteyen kim? Haber veririm ben ona sadece, bi pijama alıp gelirim hemen, siz bu yakışıklı ile takılın." deyip çıktım odasından.

 

Avluda oturup kalmış Miran abinin yanına indim, bunu niye yaptım bilmiyorum ama yalnızlığı canımı yakmıştı.

 

Karşısına oturdum hiç konuşmadan, sessizlik uzar sandım ama,

 

"Benden nefret ediyorsun değil mi?" Diye sordu.

 

"Hayır." dedim hemen niye nefret edeyim ki doğru düzgün tanımıyorum adamı. Sadece sabah kahvaltıda yada akşam yemekte gördüğüm sessiz bir insan.

 

Belki Narin'in anlattıkları olmasa öfkem bu kadar hızlı sönmezdi ama nefret değildi içinde ki.

 

"Sadece iki kadına bunu yaşattığın için kızgınım." Dedim.

 

"Benim kadar olamazsın." dedi burukça.

 

"O nerde?" diye sordum ismini anımsayamadım.

 

"Canan..." dedi usulca "onun suçu yok Ülkü ona yüklenmeyin." Derken bütün herşeyi tek başına omuzlamaya çalışmışta altında kalmış gibiydi.

 

"Abi... Ben kimseye yüklenmem, haddim olmayan işlere karışmam. Ne yaşadığınızı bilemem ki. Sadece keşke böyle olmasaydı diyorum. Onu da sen benden daha çok diliyorsun belli."

 

Öne eğdiği başını salladı sadece.

 

"Hamile ya Canan, üzülmüştür bir kontrol edeyim bir ihtiyacı vardır belki." deyince gözlerinde bir ışıkla başını kaldırdı.

 

"Sen tavır almıyorsun bize" Dediğinde başımı iki yana salladım "Narin'in yanına koşup gidince..." dedi duraksadı. "O nasıl?"

 

"Sanki ne olursa olsun ilk bunu sormalıydın?" dedim kendimi tutamayarak. Başını salladı yine öne eğildi başı.

 

"İyi değil, nasıl iyi olur bilmiyorum. Sonra aranızda konuşursunuz. Bu gece ben ilgileneceğim, aklın kalıyorsa kalmasın." Dedim inceden laf sokarak.

 

"Kalbim kalmasa da aklım kalıyor Ülkü..." dedi.

 

"Hadi Canan'a da bakayım bu gece çok işim var, kaynım kendiyle beraber beni de yaktı. Bir elti bir görünce yetmiyordu, bi elti daha çıktı başıma." dedim espiriye vurarak.

 

"Sen esas Arjin hanıma dikkat et, bak düne kadar ölüyordu Narin diye. Kapısını senden başka açan olmadı." dediğinde omuz silktim.

 

Benimle beraber kalktı, üst katta Narin'in odasının çaprazında bir odanın kapısını açtı.

 

Yatağın kıyısına, nerdeyse düşecek kadar uca cenin pozisyonunda kıvrılmış, hamile olmasına rağmen ufacık kalmış kadına baktım. Sırtı bize dönüktü,

 

"Miran, biz ne yaptık Miran?" dedi geleni yanlız sanarak.

 

"Canan'ım konuştuk bunları, hem bak misafirimiz var." deyip kalkması için elinden tutup destek oldu.

 

Başını kaldırıp beni gören genç kadın yine eğdi başını,

 

"Kimselerin yüzüne bakamıyorum. Miran götür beni burdan!" deyip hıçkırarak ağlamaya başladı.

 

Miran abi kadının başının üzerinden öptü, sarıldı sımsıkı,

 

"Bak Ülkü kadın doğum uzmanı, halini merak etti, onun için geldi." Dediğinde başını kaldırıp sevdiği adamın gözlerine baktı, gözleriyle soru sordu,

 

"Güzelim vallahi kendisi gelmek istedi, eltisini merak etmiş." diyerek sonunu biraz şakaya vurdu aşağıdaki tavrımdan cesaret alarak.

 

Nihayet Canan'ın bakışları beni bulduğunda gülümsedim ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerine,

 

"Hoş geldin Canan, ben Ülkü Mirza'nın eşiyim." dedim kendimi tanıtmak için.

 

"Hiç hoş gelmedim, hoş da buldurmayacaklar biliyorum ama halimi merak edip geldiğin için teşekkür ederim." Dedi.

 

"Sen bebeğini düşün konaktakiler Miran abinin sorunu, o çözecek değil mi Miran abi?" dedim.

 

"Zor olacak ama çözülecek Canan yıpratma kendini." Dedi beni onaylayarak.

 

"Bebiş kaç haftalık kız mı erkek mi?" Diye sordum aklını dağıtmak için.

 

"30 haftalık, kızımız olacak inşallah." Dedi ilk defa küçük bir ışık geçti gözlerinden.

 

"O zaman babası kızına bir bardak ballı süt ısmarlasın ki annemiz de rahat uyusun." dediğim de Miran abi hemen onayladı.

 

"Harika fikir hemen getiriyorum." Deyip çıktı.

 

"Narin nasıl?" diyen kadın ile duraksadım.

 

"Tahmin edebileceğin gibi..." dedim.

 

Başını iki yana salladı,

 

"Benim bildiğim Narin bu konağı hepimiz içindeyken yakar, fazla sessiz kalması iyi mi kötü mü bilmiyorum." Diyerek kuma olarak geldiği kadını ne kadar iyi tanıdığını belli etti.

 

Hakkaten benimde beklentim buydu, konağı başımıza yıkar demiştim ama çok sessiz karşılamıştı.

 

"Ben bu gece yanında kalacağım iyi olduğuna emin olmadan yanlız bırakmam merak etme. Yatağa uzan bakalım, ağrın sızın var mı?" Diyerek uzanmasına yardım ettim.

 

Başını iki yana salladı. Elimi göbeğine koyup bebeğin hareketlerini yakalamaya çalıştım.

 

"Yarın hastane de daha detaylı konuşuruz, doktorun kim?"

 

"Hayriye hanım."

 

"Çok iyi doktordur, güzel seçim." deyip bebeğin kıpırtısını hissederek rahatsız etmemek için elimi karnından çektim.

 

Gülümsedi,

 

"Artık senin hastan olabilir miyim?" diye sordu.

 

" Önceden de olabilirdin, hastalarımın özel hayatını irdelemem. Ama doktorunla devam etmen daha iyi olmaz mı?" diye sordum.

 

"Hayriye hanım iyi bir doktor olsa senin gibi davranır, her gelen hastaya seni kötülemez." dediğinde kaşlarım havalandı.

 

"Desene sayesinde iş yüküm azalıyor, bi ara teşekkür edeyim kendisine." dediğimde kıkırdadı.

 

"Geldiğin için teşekkür ederim, yoksa bütün gece ağlayacaktım. Bana, bize iyi geldin." deyip elini göbeğine koydu.

 

Bende elimi elinin üzerine koydum,

 

"Rica ederim, bir eltiden daha iyi birşey varsa iki eltidir." deyip göz kırptım.

 

Miran abi kapıyı çalıp içeri girdiğinde elindeki tepsi çok güzel hazırlanmıştı. Halbuki dün bana sorsalar, mutfağın yerini bile bilmediğini söyleyebilirdim.

 

Onları baş başa bırakıp çıkarken elindeki ballı sütü ışıl ışıl gözlerle Canan'a içirmeye çalışan sevgi dolu bir adam bıraktım arkamda.

 

Odama gitmek için koridora çıktığımda avluda sağa sola adımlayan Mirza beni gördü,

 

"Ülkü nerdesin güzelim? Aramadığım yer kalmadı." diye sitem etti. O merdivenlerden yukarıya çıkarken bende ona seslendim.

 

"Niye arıyorsun ki yatıp uyusaydın?" Merdivenlerin kuytusuna beni çektiğin de,

 

"Sensiz uyumayı sevmiyorum." Deyip küçük bir öpücük bıraktı dudaklarıma "Hem bi kritik yapalım bu geceyi."

 

Ben önde o arkamda konağın en üst katındaki odaya tırmandık.

 

"Üzgünüm hayatım bu gece yanlız uyuyacaksın, Narinle kalacağım bu gece" dedim dolaptan pijamalarımı alırken,

 

"Yok artık, sen ne alaka annem kalsın yanında pek sevgili gelininin. Zaten başından ayrılmıyordur." dedi elimdeki pijamaları bıraktırmaya çalışırken.

 

"Miran abi anneni senden iyi tanıyor olabilir" deyip elinden geri aldım pijamalarımı.

 

"Gelmedi mi yanına?" dediğinde başımı iki yana salladım.

 

"Gelmedi, ne o, ne de kız kardeşin." Deyip yanağına uzun bir öpücük bıraktım. "Gecenin kritiğini yarın yaparız olmaz mı? "

 

"Seni çok seviyorum Ülkü, en çok da güzel kalbini seviyorum." deyip şakağımdan öptü.

 

Odadan kendimi zor dışarı attım, Mirza'yı bırakmak hiç kolay değildi.

 

Gelecek günlerin bize neler getireceğinden bi haber Narin'in odasına yürüdüm.

 

 

 

 

Mirza?

 

Ülkü?

 

Narin?

 

Miran?

 

Canan?

 

Aladağ konağını nasıl buldunuz?

 

⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️🥰😍

 

       

 

    

 

    

    

     

 

    

 

   

 

     

 

     

 

     

 

    

 

    

 

    

 

   

 

    

    

 

Loading...
0%