
Güzel bir bölüm yazdım ve sizlere bekletmeden yolluyorum.
Okunma oranları ile yorumlar arasında dağlar kadar fark var.
Kimseyi mecbur olmadığı bir işe mecbur tutamam ama güzel yorumlarınız ile motive olduğumu da biliyorsunuz.
Ne kadar çok motivasyon o kadar hızlı gelen yeni bölümler...
Yorum sınırı 500 ve bunu okunma sayılarına ek bölümün uzunluğu ile belirliyorum bilginize☺️❤️
Burdan sonra Ezelim'e dönelim o kitabı Eftelya okumadı henüz ondan yorumlar yerlerde. Bölüm bekleyenlere duyurulur.🤭😉
Hadi bakalım buyrun,
✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙
Saat akşam üzerini bulduğunda Firuze de çalmayacak telefonu beklemeyi bırakmış, evin içindeki sohbetlere kulak vermeye çalışır olmuştu.
Derya ablasının Zelfi ve Ayşe ile mutfağa girip sohbet ederek yemek yapıyor oluşuna hâlâ alışamamıştı.
"Ayşe, içli köfte yapmayı öğretecek misin bana?" Diyerek elindeki bulgurlu hamuru ustaca şekillendiren kadına laf atması ile dikkatini o yana verdi.
Zelfi gülüşünü saklamak için parmaklarını ağzına kapattı ama kıkırtısına mani olamadı,
"Yok Derya abla ben yaparım, sen yine kim bilir ne oyun kurup yüreğimi hoplatırsın." Deyince Yasemin'in ilgisini çekmeyi başarmıştı,
"Ne oyun etti ki kız? Anlat bakayım hele" dedi tam Kayserili şivesiyle.
"Yaaa sorma, bu eve ilk defa gelmiştik ben böyle hayran hayran etrafa bakıyorum. İçimde olanı da tutamıyorum tanıdın az çok 'Böyle evim olsa daha konağa gelmem' dedim." Diye anlatmaya başladı.
Yasemin,
"Eee..." Deyince elindeki köfteye son şeklini verip yenisine geçerken devam etti.
"Ee'si....Yok o da buraya taşınmaya karar vermiş, burası için yardımcı birilerini bulması lazımmış, yok şu bahçedeki evde yardımcılar içinmiş." Deyip şimdilerde ona yuva olmuş sevimli yeri işaret etti.
Zelfi karıştırdığı çorbanın başından,
"Sen de içli köfte yapamıyor diye neredeyse cadı görümceler gibi konuşup damarına bastın Derya ablanın." Diyerek o günü Ayşe'ye hatırlattı.
"Hiç de öyle bir niyetim yoktu." Diyen Ayşe'ye göz devirdi Zelfi.
"Aslında yan evin elinden gittiğine değil de, Murat'da bizimle buraya gelir dememe bozuldu o." Dedi Derya önündeki tavuk etlerini doğramaya devam ederken.
Bu kez kızların hepsi gülerken Ayşe de onlara katıldı.
Bahçeye giren jipin sesini duyan Derya telaşla ellerini yıkadı,
"Ay... Kızlar Boran erken geldi." Derken saçlarına bandana gibi bağladığı üçgen kumaştan sarıya çalan tutamlarını kurtardı. "Offf... Yemek kokuyorum ama yaa." Diyerek kapıya yürürken kızların hepsi peşinden bakakalmıştı.
"Bu kadının Boran Ağa'mı görünce aklının uçuyor olmasını bilim açıklayamaz bence." Diyen Ayşe'ye.
Yasemin,
"Sen birde Boran abi vurulduğunda görseydin, aklını oynatacak sandım. Neyse ki çabuk toparladı. Bu ikisini Bayram amcanın zorla evlendirdiğine inanamıyorum ben ya... Gidip Ağam beni de evlendir diyesim geliyor." Diyerek şakaya vurdu, Firuze olanları bilmediği için sessizce dinliyordu sadece.
"Baştan böyle değiller miydi?" Diye sordu Firuze...
Kızlar o zamanların tek şahidi Ayşe'ye döndüler.
" İlk geldiklerinde de görünüşte çok aşıklardı, kına da bir Reyhani oynadılar tüm Mardin kadınları bakıp kaldı ikisine. Ama sonradan anladım ki o zaman sadece rol yapıyorlarmış. Birbirlerine saygıları, sevgileri hep vardı ama şimdiki hallerini bilince, insan aşk neymiş anlıyor." Dedi mutfaktan görülebilen kapı önünde karısının kokusunu son nefesiymiş gibi içine çeken adamı işaret ederek.
Yasemin'in,
"Sanki önce arkadaş olabilmek gerek, insan arkadaş olamadığı, sohbet edecek konu bulamadığı biriyle ne kadar devam edebilir ki?" Dedi düşünceli bir tavırla.
Kulaklara dolan telefon melodisi ile herkesin bakışı Zelfi'ye döndüğünde pantolonunun arka cebinden çıkardığı telefonu gösterdi.
"Benim değil." Dedi suçsuzluğunu ispatlamak ister gibi.
"Ay ne bilelim geldin geleli susmadı ki hiç." Diye çıkıştı Ayşe.
Sesin salon tarafından geldiğini fark eden Yasemin,
"Firuze senin olabilir mi canım?" Dediğinde bunu beklemeyen dahası hiç çalmamış telefonunu melodisinden ayırt edemeyen genç kız heyecanını belli etmemeye çalışarak salona yürüdü.
Evet çalan onun telefonuydu...
Ve arama rehberde kayıtlı olan tek kişinin adını ekrana yansıtıyordu,
Miran Arıyor...
Anlık eli ayağına dolandı, sabahtan beri bekleyip tam ümidini kesmişken ne diye arıyordu ki...
Kızlardan kaçmak için kış bahçesine çıkıp kapıyı kapattı. Arama kapanmadan açıp kulağına götürdü,
"Efendim." Dedi biraz nefes nefese kalmış sesinden utanıp nefesini düzene sokmaya çalıştı.
"Merhaba Firuze nasılsın?" Diyen adamın sesiyle hızlı atan kalbi daha da hızlandı.
"İyiyim siz nasılsınız?" Deyip dudağının kıyısını ısırdı 'adam adımı seslen diyor sen siz diyorsun aferin sana' diye de kendini payladı.
Miran onun bu haline tebessüm etti ama Firuze göremedi bu gülüşü, zaten Miran da farkında değildi kıvrılan dudağının.
"Ben de iyiyim, geç oldu biliyorum ama yemeğe davet etmek için aradım." Dediğinde şaşkınlıkla,
"Bu akşam mı?" Dedi.
"Müsaitsen bu akşam, değilsen yarın da olur." Der demez,
"Bu akşam olur." Deyip parmakları ile ağzına vurdu hevesli gibi çıkmıştı sesi. Durumu kurtarmak için "Ben bir Derya ablaya da sorayım yinede." Diye ekledi.
Bu kez Miran'ın gülüşünün sesini duydu Firuze,
"Sor tabii, Mardin ağaları olarak Hanım ağadan izinsiz nişanlımız ile görüşemiyoruz ya, helal olsun Derya hanıma." Dedi.
Adamın rahat hâli Firuze'yi de biraz yatıştırdı,
"İzin gibi değilde, habersiz çıkmam hoş olmaz." Diyerek kendini açıkladı.
"O zaman ben senden haber bekliyorum." Deyip Firuze'nin onaylaması ile kapattı Miran.
Aynı saatlerde karşı evin kapısında elinde kırmızı güllerden hazırlanmış bir buket ile Bekir vardı.
Kapıyı iyiden iyiye belli olan göbeği ile Hesna açtı, her zamanki kocaman gülümsemesi yüzünde ışıl ışıl gözlerle baktı Bekir'e... Belki de her kadının ilk dakika da görüp fark edeceği buketi fark etmedi ama Bekir'in gözlerinde ki efkarı anında gördü.
"Bekir... Kötü bir haber mi aldın? Niye öyle bakıyor gözlerin." Dedi kaşlarını çatarak.
Sonra ise hasar tespiti yapmak ister gibi kocasının bedenine indi bakışları ancak o zaman fark etti elindeki buketi...
Bekir, Hesna'ya çiçek almamış değildi. Arada jest yapıp karısının çiçekleri kucağına çekip hevesle ona bakışına mest olurdu çünkü...
Fakat bu kez farklıydı, Bekir'in gözlerinde neşe yoktu. Elindeki buketi hevesle değilde suçlulukla getirmiş gibi kaldırıp karısına uzatacak gücü yoktu.
"Onlar benim için mi?" Dedi Hesna durumun garipliğinden dolayı emin olamayarak. Başıyla onayladı adam "E niye vermiyorsun?" Dedi şakaya vurarak.
Bekir çiçekleri uzattı karısına, alıp kucağına sardı Hesna, başını hafifçe eğip kokladı.
"Bu jestinizi neye borçluyuz Bekir Ağam?" Dedi tamamen takılmak amaçlı.
Hayranlıkla izlediği karısına bakıp derin bir iç çekti Bekir,
"Benim gibi bir odunu böylesi sevmen takdir edilmeli Hesna'm." Dedi açık açık.
Böyle bir cevap beklemeyen kadının sorgular gözleri kocasını buldu.
"Niye odun oluyormuşsun sen?"
Karısının kendisine toz kondurmayan tavrı karşısında içeriye adım atıp sevdiğinin alnına derin bir öpücük kondurdup merdivenlere yöneldi.
Hesna, Bekir'in peşinden merdivenleri tırmanıp odaya girdiğinde gömleğini çıkarmış duşa girmeye hazırlanan adama ancak yetişmişti.
Hamileliğin de etkisi ile merdivenleri çıkınca nefes nefese kalıyordu, haline aldırmadan kocasının yanına ulaşıp çıplak göğsüne ellerini koydu.
Bekir bir elini karısının beline atıp nefesini düzene sokmasını bekledi. Biraz nefeslenip,
"Eskiden babası nefesimi kesiyordu, şimdi oğlu kesiyor. Şu halime bak." Deyip kıkırdadı.
Bekir'in, Hesna'nın belindeki eli yavaşça göbeğinin üzerine geldi. Yine kaybettikleri can düştü aklına, Hesna'nın günlerce ağlayışı ama kendinden başka herkesi de teselli etmeye çalışışı...
Şakasına rağmen adamın gözlerinde ki hüznü silemeyince, göğsünde olan zarif parmaklarını teninde gezdirdi,
"Gerçi kocama bakmak bile nefesimi kesiyor ama..." Deyip elini teninde gezdirerek kemerine kadar indi. "Belki beni de banyoya davet eder diye uğraşıyorum ama pek niyeti yok gibi." Kemeri açıp pantolonu belinden düşürdü. "Acaba hamileyim diye beni çirkin mi buluyor artık?" Dedi nazlanarak.
Bekir belinden çektiği kadını göğsüne yasladı. Saçlarını öptü defalarca...
"Hesna'm..." Dedi öptü, "Benim asil kadınım..." Dedi öptü, "sabrımın selameti..." Öptü... "Annemin hediyesi sevgilim..."
Öpücüklerle süslenen sözler içini sıcacık etsede Bekir'in hali hiç hoşuna gitmedi Hesna'nın.
Adamın üzerinde sadece baksırı kalmasına aldırış etmeden berjere yönlendirip oturttu, kendide dizine oturup üstünlük kurdu,
"Kötü bir şey var Bekir?" Deyip aklına son kontrolde yapılan testler gelince elini göbeğine attı "Oğlumla mı ilgili?" Derken sesi titremişti.
Başını hemen iki yana salladı Bekir,yüzü nasıl görünüyordu bilmesede toparlanmaya çalıştı,
"Yok... Çok şükür sende oğlumda iyisiniz. Kurma kafanda öyle şeyler sağlıkla kucağımıza alacağız inşallah."
Hesna'nın sorgulayan bakışları biraz daha sürse de ikna oldu sonunda,
"Sen neye üzüldün o zaman?" Dedi bu kez omuzlarını düşürerek.
Bekir karısını tamamen kucağına çekti,
"Boşver beni, sen bu güne kadar neye üzüldün? Neye heves ettin de içinde kaldı onu konuşalım." Dedi içine sığmayan pişmanlıklarla.
Hesna'nın kaşları çatıldı,
"Nerden çıktı ki şimdi bu? Ben birşeye heves edersem söylerim kocam da en güzelini yapar zaten. Sen benim Bekir'imi ne sandın?" Dedi adamın içinde ki yangını bilir gibi.
Bekir, Hesna'nın gözlerinde sözlerinin aksine bir iz aradı,
"O Bekir senin için ayrı bir isteme töreni yapılması gerektiğini akıl edemedi ama. Bana tuzlu kahve pişirmek senin de hakkın değil miydi? Yüzüklerimiz takılırken bile ilk defa yüzünü gördüğün adamla fikrin sorulmadan yan yana gelmiş oldun. Biz sana hiç fikrini sormadık ki Hesna? Seni bana mecbur ettik..." Dediğinde Hesna'nın ağzı açık kaldı.
Evleneli seneyi geçmişti, şimdi bu eski mevzular nerden aklına düşmüştü,
Sağ elini havalandırıp Bekir'in yanağına koyduğunda adam yüzünü avucuna yasladı.
"Kocam nerden düştü bunlar aklına, o zaman öyle gerekti öyle oldu. Ben sana tuzlu kahve içirmek istesem bir yılı geçmiş zamanda pişirirdim. Eminim ki sende itirazsız içerdin." Dedi.
Yanağındaki zarif eli dudaklarına götürüp derince öptü Bekir,
"İçerim, zehir koy onu da içerim. Hesna düğünü bir haftaya kurdurdum, sadece seni bir an önce güvenli alana almayı düşündüm. O kolunda ki yanığı görünce hele de o Fatma'nın kolunu bile bile yaktığını öğrenince aklım başımdan gitti. Senin de illaki hayallerin vardı, düşünemedim ben özür dilerim."
Hesna hâlâ neden geriye sardıklarını sorgulasa da,
"Bekir seninle evli olmak hayallerimin bile üstünde bir mutluluk getirdi bana, ne hevesim içimde kaldı, nede kurduğum hayaller. Ben hayal kurmayı bile seninle öğrendim."
Bekir karısının sol elini tutup boş yüzük parmağını öptü,
"Evlenmede teklif etmedim ama..." Dedi 'bunda olsun hevesin kalmıştır' der gibi.
Hesna önce boş boş baktı sonra ise olaya aydınlandı,
"Haaa sen Zelfi'yi kıskanırım diye mi korktun?" Dedi küçük bir kahkaha atarak.
"Kıskanmazsın da, imrenirsin belki?" Dedi adam.
Hesna, Bekir'in başını kendi göğsüne çekip sıkı sıkı sarıldı, zerre aklında olmayan işleri bu adamın aklına kim sokmuştu ki?
"Bekir sen bana özel isteme töreni yapmayı düşünemedin ama, giderken geride adam bırakıp benim güvenliğimi sağlamayı düşündün. Dizlerinin üzerine çöküp evlenme teklifi etmedim ama şirket için çok önemli bir toplantıyı yarıda kesip bana gelinlik beğenmeye geldin. Belki nişanlıyken elimi tutup kahve içmeye götüremedin ama sene de bir gittiğim ailemin kabrine her hafta götürdün, kurumuş bakımsız mezarları çiçek bahçesine çevirdin." Dedi küçük bir oğlan çocuğunu sever gibi saçlarını okşayarak.
"Onlar zaten vazifemdi Hesna,çok geç kalmış bir pişmanlık belki ama telafi edeceğim gülüm." Diyen adamı sinesinden çıkarıp yüz yüze geldi Hesna.
"Bekir... Biz normal şartlar altında evlenmedik, ben de nişanlıyken Zelfi gibi Derya ablanın yanında olsam, güvende olsam aklın bende kalmasaydı. Sen de görüşmek için bahaneler arar, beni mutlu etmek için sürprizler hazırlardın. Bizim şartlarımız farklıydı, hikayemiz de farklı, evliliğimizde..." Dedi gözlerinin içine baktığı adamın dudaklarına aşk dolu bir öpücük kondurdu.
Bekir öpüşüne karşılık verdi ama ayrıldıklarında hâlâ Hesna'nın gözlerine, sözlerinin gerçekliğini sorgulayan bakışı ile bakıyordu.
"Önemli olan ne biliyor musun? Ben bir an bile seninle evlendiğinde pişman olmadım. O evde kimsesizdim, bu evde bir annem var." Deyip tek kaşını kaldırdı "Öz abisine karşı benim hakkımı savunan bir abim var. Seni o sıkıştırdı değil mi?"
Bekir üst dudağını dişleri arasına kıstırdı,
"Sıkıştırmak deneyelim de gözümü açtı diyelim." Dedi inkar etmeden.
Bu hâle kıkırdadı Hesna,
"Ben Zelfi'ye kendi içimde heves kalmış şeyleri yapmıyorum ki, Bekir onun geçtiği sınavlar çok ağır. Bir eksiği kalırda olur şeytan vesvese verir istenmediğini sanır. Bir şeye heves ederde söyleyemez içinde kalır diye koşturuyorum. Firuze desen ayrı mesele, adamı tanımıyor gönlü buruk bari adeti töresi tam olsun derdindeyim." Dedi kendini açıklayarak.
Bekir bu ince düşünceler karşısında hayranlığa karışık bir şaşkınlıkla baktı karısına,
"Hesna,ömrüm boyunca alnım secdeden kalkmasa senin benim oluşunun şükrünü eda edemem." Deyip alnını alanına yasladı.
Onun bu sözüyle içli bir nefes alıp verdi Hesna,
"Ben senden razıyım Bekir Ağa." Deyip kucağında biraz kayıp konumunu Bekir'i tahrik edecek şekilde değiştirdi. "Ama hamileyim biliyorsun aşeriyorum." Deyip kalçasını kıvırdı olduğu yerde.
Bekir'in gözlerinin kararışını an ne an izleyip boynuna ateş gibi bir öpücük kondurdu,
"Canım seni çekmiş olabilir, iyi bir koca olup beni sana kavuştur." Dediğinde Bekir'in kollarında havalanmıştı bile.
Yatağa doğru yürüyen adam,
"Aşk olsun karıcım emir adlederim." Dediğinde keyifle kıkırdadı.
🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙
. Firuze'nin küçük odasında her kafadan bir ses çıkıyordu,
Ayşe ve Zelfi giysi dolabının başında kıyafetleri incelerken, Derya ve Yasemin makyaj malzemelerinin olduğu tek çekmeceli tuvalet masasının önünde birşeyler konuşuyorlardı.
Firuze de bi o tarafa bir diğer tarafa bakarken kucağında ki Gülce kız kadar şaşkındı. Neyse ki çok geçmeden Derya gelip onu elinden tuttu ve ayağa kaldırdı. Kızını kendi kucağına alırken,
"Yeşil seçin Zelfi gözlere sessiz bir vurgu yapalım." Dedi.
Zelfi elinde yeşilin hoş bir tonunu taşıyan tutum ile döndü,
"Bu olur mu?" Dediğinde Derya'nın yumruk olmuş elinin baş parmağı yukarıyı işaret etti,
"Tam isabet." Deyip Firuze'ye döndü,
"Bunu giyse gel kuşum."
Firuze kodlanmış bir robot gibi elbiseyi alıp giyinmek odadan çıktı,
"Bak akşama kadar ses etmedi diye boşuna saydırdık adama bi düşündüğü varmış demek ki." Diyen Ayşe'ye umutsuz bir bakış attı Derya,
"Bir düşündüğü olan adam son dakika yemeğe davet etmez, sabahtan yapar planını. Bunu biri dürtmüş belli de, ses edip Firuze'nin kalbini ikilemeyin." Dedi kısık bir sesle.
Ayşe düşünürken, Yasemin,
"Doğru bak son dakika yemeğe mi çıkılır. Hesna mı dürttü ki?" Diye Derya'nın yarım bıraktığı teorisini destekledi.
Zelfi'nin dudakları memnuniyetle kıvrılırken kızlara çaktırmadan elbise dolabına dönüp kamufle olmayı başarmıştı.
"Neyse üzümü yiycez, bağını sonra da öğreniriz. Aklını alacak bu kız Miran Ağa'nın aklını." Dedi Derya.
Yasemin öyle adım şahım dekoltesi bile olmayan tulumu imâ ederek,
"Onunla akıl alınmaz, akıl verilir. Azıcık dişliğimizi mi kullansak." Diyerek dudak büktü.
"Karşında ergen oğlan yok dekolte giyip kafa bulandırasın, adamın kafası zaten bulanık bize netlik lazım." Dediği sırada içeri Firuze girdi.
Sade ama şık duruyordu, iddialı değil ama asil...
"Gel güzelim." Deyip aynanın karşısında ki pufa oturttuğu kızın başında elinde makyaj paleti ile bekleyen Yasemin'e döndü " Lise makyajı yap."
Yasemin'in gözleri kısıldı,
"Sen varya az fena değilsin sen..." Deyip Firuze'nin tenine uygun hafif bir kapatıcı sürerek başladı,
Ayşe,
"Lise makyajı ne Derya abla?" Dedi merakına yenilerek,
"Makyaj yapacaksın ama yapmamış gibi de doğal olacak. Hocalar makyaj var desede dokunmadan ispat edemeyecek." Deyip göz kırpan Yasemin ile Ayşe'nin kaşları havalandı.
Okul önemliydi işte, ilim de öğreniyordu insan böyle ince işleri de...
Yasemin makyajını yapıp, saçlarının uçlarınada belli belirsiz maşa ile şekil verdiğinde Firuze ilk bakışta sade, detaylarda ise baktıkça güzel bir kadın olmuştu.
"İşte bu..." Dedi Derya.
"Benan ablama benzedi sanki." Diye ekledi Yasemin. "O da böyle baktıkça güzeldir." Diye açıkladı kendini.
Firuze ise aynadan kendine baktı gördüğü kadın hem oydu, hem de bir o kadar yabancı geliyordu.
" Kızlar hadi siz inip sofrayı kuradurun biz geliyoruz." Diyen Derya Gülce'yi de öpüp Zelfi'nin kucağına verdi.
Onlar çıkınca heyecanlı olduğu her halinden belli kızın karşısına geçip,
"Kendin ol Firuze." Dedi. "Kendin ol, bir ömür oyun oynayarak, saklanıp suyuna giderek geçmez. İlk konuştuğunuz gün zaten çok güzel ifade etmişsin kendini. Aynen öyle devam et." Dediğinde dudaklarını birbirine bastırıp onayladı Firuze.
"Derya abla." Deyip iki eliyle elini kavrayan Firuze'ye anne şefkati ile baktı.
"Sevilmek istiyorsan aklını ve saygını belli et Firuze. Miran Ağa'nın akıllı ve güvenilir bir kadına ihtiyacı var." Diyen Derya tulumun yaka kısmından bir düğmesini daha açtı,
"Dozunda bir dikkat dağınıklığı arada iyidir." Deyip göz kırptı.
Çok sürmeden Miran, Firuze'yi almak için geldi, Boran kız babası gibi davranıp, arkadaşı olan adama ters bakışlar attı. Kızlar bu duruma gizliden güldüler derken ne ara evden çıktı, ne ara arabaya bindi anlayamadı genç kız.
Kendini lüks aracın sağ koltuğunda yanında nişanlısı yemeğiçe giderken buldu. Durum garibine gittiği için bakışını camdan dışarı çevirdi.
Akşam dışarı çıkan biri değildi, daha doğrusu dışarı çıkan biri değildi.
Şehrin akşam olunca ışıklarla bezenmiş hali ilk defa lunapark görmüş biri gibi seyre dalmasına sebep oldu.
Kızın camdan dışarıyı izleyişi Miran'a garip gelse de ses etmedi. Bir zaman öylece yol aldılar.
Konuşmaya bir başlangıç yapmak için bahane arayan Miran,
"Şehir akşam daha güzel oluyor." Diye bir durum tespiti yaptı.
Firuze de ancak o zaman dışarıyı seyre daldığını fark etti,
"Evet öyle oluyormuş." Diye mahcupca onayladı.
Dışarıya dönük yüzünü Miran'a çevirdi el mecbur.
Kaşındaki bantı çıkarmış ama yaranın izi duruyordu, yakışıklı bir adamdı doğrusu ama yüzüne uzun bakmaya da cesaret edemiyordu Firuze. Araba sürerken fırsat bu fırsattı... Kirli sakalı yine aynıydı... Dudaklarına değen bakışları geçen sefer pansuman yapmak için, kanayan dudağına dokunmak zorunda kalacağını sandığı ana götürdü kızı...
"Kaşım gözüm düzeldi, merak etme." Diyen Miran ile bu seferde adamı seyre daldığını fark etti.
Dudağını ısırarak önüne döndü,
"Şey evet düne göre geçmiş gibi." Diyerek de saçmaladı.
Miran kıvrılan dudağını zor toparladı, gülüp de Firuze'yi iyice utandırmak istemedi.
Çok uzak olmayan restorana geldiklerinde Miran arabadan inip anahtarı valeye uzattı, başka bir görevli Firuze'nin kapısını açtı ama o inmeden Miran yanında belirmişti bile, önden yürümesi için yolunu açtı elini hafifçe beline koyarak yönlendirdi ama bu teması beklemeyen Firuze'nin kalbi heyecanla çırpındı.
Bir kere böyle lüks bir yere geleceklerini hiç düşünmemişti, dahası Mardin'de böyle bir yerin olabileceğini bile sanmıyordu.
İçeri adım attıkça heryer ışıl ışıldı..
"Miran Bey masanız bu tarafta efendim buyrun." Diyen şık giyimli görevli tarafından yönlendirilip restoranın sakin ama manzarası güzel tarafında bir masaya yerleştiler.
Firuze yerinde tedirgince kıpırdandı, etrafında ki insanlara bakındı. Giyimi buraya göre sade mi kalmıştı acaba?
Miran ise karşısında ki kızı izliyordu, sadeydi ama giydiklerini kendine fazlasıyla yakıştırmıştı. Üzerindeki tulumun rengi gözlerini ortaya çıkarsa da makyajla bunu desteklememiş oldukça doğal görünüyordu.
"Nasılsın Firuze, günün nasıl geçti?" Diye sordu Miran.
Kız adamın parmağında ki nişan yüzüğüne bakıp gülümsedi belli belirsiz. Takacaktı demek ki...
"İyiyim." Deyip duraksadı Firuze adamın adını söylemeyi bir türlü diline yakıştıramıyordu. "Derya ablaya börek sözüm vardı, gün öyle başladı sonrası da kızlarla olunca insan vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor." Dedi gününü kısaca anlatarak.
"Bu işin sonunda Derya hanım bizi de iç güveyi almaya kalkmaz inşallah." Dedi Miran.
Bu sözle Firuze'nin biçimli dudakları kıvrıldı, dişleri görünecek kadar geniş bir tebessüm sundu Miran'a,
"Duyarsa çok iyi bir fikir diyeceğine eminim." Deyip kıkırdadı.
Miran,
Düşününce Aladağ konağından her türlü iyidir aslında." Dedi yarı şaka yarı gerçek.
Bu söz üzerine gülüşü duruldu ama yorum yapmadı genç kız.
Önlerine menü bırakıp biraz uzaklaşan garson ile ilgileri oraya yöneldi.
Yemekleri seçip sipariş verdikten sonra yine baş başa kaldılar.
"Liseyi dışarıdan okuyorum demiştin, bitti mi devam ediyor musun?" Diye sordu Miran biraz evvel ki konudan uzaklaşarak.
Firuze birbirlerinden ne derece habersiz olduklarını tekrar fark etti,
"Bitti ama üniversite sınavına girmeme müsade etmediler." Diyerek durumu özetlediğinde,
"Hangi bölüme devam etmeyi düşünüyorsun?" Diye soran Miran ile şaşkınca adamın yüzüne baktı.
"Burdan sonra bir önemi var mı?" Diye sordu.
Kaşları inceden çatıldı Miran'ın,
"Niye olmasın? Evlenmen okumana da, bir meslek edinmene de mani değil." Dedi.
"Ailen bu işlere pek sıcak bakmıyormuş duyduğum kadarıyla." Diyerek kartını açık oynadı Firuze "Ülkü hanıma sürekli işini, memleketini bırakıp Boran Ağa'nın peşine buralara gelen Derya abla örnek gösteriliyormuş." Dedi.
Miran da genişçe gülümsedi bu sözlere,
"Anlaşılan istihbarat sağlam." Dediğinde biraz utansada geri adım atmadı Firuze,
"İstihbarat deneyelim de, ön araştırma diyelim." Deyip suyundan bir yudum içti.
"Derya hanımın örnek gösterilecek pek çok yanı olabilir ama bu yanı benim için örnek değil, o mesleği olan ama artık yapmayan yada ara vermiş bir kadın. Ne zaman istese mesleğine dönebilir, evladını büyümeyi tercih etti ki bu da en az işi kadar kutsal bir görev. Ama bence her kadının kolunda altın bir bileziği olmalı..." Deyip kendi düşüncesini sakince anlattı Miran.
Firuze adamın bu konudaki ciddiyeti karşısında,
"Aslında ben mutfağı çok seviyorum, gastronomi okumak istedim ama ancak dalga konusu oldum." Dediğinde,
"El lezzetinin sebebi anlaşıldı." Diye mırıldandı Miran.
Genç kız,
"Efendim?" Dedi anlayamadığı için,
"Elin lezzetli olmalı öyleyse?" Diyerek bildiği gerçeği soruya dönüştürdü Miran.
"El lezzetim olduğunu söylerler ama yeterli değil elbette, ben şimdiye kadar sadece elimdeki malzemeleri iyi kullanmayı öğrendim. Ama mutfak derin bir deniz gibi... Yemek ayrı pasta dünyası ayrı, hatta salatalar ve soğuk mezeler bile kendi başına bir başlık..." Dedi bu ilgisini ilk defa merakla dinleyen birini bulmuştu çünkü.
Firuze'yi ciddiyetle dinledi Miran,
"Önce yemek üzerine mi, Pastacılık üzerine mi ilerleyeceğine karar vermelisin. Mardin'de Gastronomi bölümü var bildiğim kadarıyla ama esas ilerlemek istediğin alanda usta şeflerin kurslarına katılmak çok faydalı olur. Cihan geçen yıl otelin pasta şefini bile kendini geliştirsin diye İstanbul'da bir kursa yollamıştı.
Firuze'nin dudakları heyecanla aralandı, sonra sakince duruldu,
"Nasıl gideceğim ki ben o kurslara, üniversite bile sorun olacaktır. Yanlış anlama senin desteğin elbette çok önemli ama ben senin yokluğunda konak ahalisi ile baş başa olacağım. Sürekli zıtlaşarak mı ilerleyeceğiz?" Diye sordu.
Miran suyundan büyük bir yudum alıp arkasına yaslandı,
"Sen o konağa misafir değil hanım ağa olarak geleceksin Firuze, ben artık Aladağların ağasıyım. Babamı temsil etmiyorum tek karar merciiyim. Seninde derdini anlatmakla sorumlu olduğun tek kişi benim. Bak dikkat edersen hesap vermek demedim, haber vermek, istişare etmek, akıl almak istiyorsan ben varım. Ne kayınvalidene ne de Asım Ağa'ya hesap vermek zorunda değilsin." Dedi net bir dille.
Firuze bunu kabul ederdi de ya karşı taraf,
"Seni anlıyorum ama o konağın da süre gelen bir düzeni var, bir günde beni kabul edip hanım ağa olarak saymalarını beklemek çok mümkün değil sanki. Üstelik muhtemelen istenmeyen bir gelin olarak senin istediğin otoriteyi kurmak kolay olmayacaktır." Deyip gelen yemekler ile oluşan sessizliği dinledi.
Önünde sunumuna fazlaca özenilmiş tabağa bakış açısı bile değişmişti şimdi...
Tekrar yanlız kaldıkları masada,
"Bir söz vardır Firuze, 'mühür kimdeyse Süleyman odur' derler. Annem artık yönetimi devretmek zorunda ve bu onun için bir seçim değil zorunluluk. Senin kimsenin istemesine yada onayına ihtiyacın yok tek ihtiyacın dimdik bir duruş. Ben her zaman arkanda olacağım." Dediği sırada Firuze'nin gözündeki tereddütü gördü ve ekledi "Yanlış yapsan bile arkandayım. Bizim yanlışımızı da biz düzelteceğiz. Kimsenin üzerine gelmesine müsaade etmem." Deyince kızın gözlerinden bir ışık geçtiğini gördü.
"Bana bu kadar güvendiğin için teşekkür ederim. Seni hayal kırıklığına uğratmamak için elimden geleni yapacağım." Dediğinde,
"Ben sana güvenmeyi seçiyorum Firuze, bu demek değil ki yanlışın hatan olmayacak. Olur... İnsanız, benim de seninde hatan yanlışın olabilir yeter ki kasıtlı yapma. Bile bile lades deyip sonra merhamet bekleme."
İkisi birbirine baktılar bir süre, sonra Miran çekti bakışını,
"Soğutma yemeğini geleceğin şefi olarak yorumunu merak ediyorum." Deyip konuyu tırmandığı gerilimden çekip aldı.
Güzel bir tebessüm ile tabağına yöneldi genç kız, Miran beklediğinden de açık konuşuyor ve yine Firuze'nin güven damarına oynuyordu.
O babasına bile güvenememiş, beni korur zarar görmeme izin vermez diyememiş biriyken, şimdi hiç tanımadığı bir adamın peşine takılıp eski bir hanım ağaya kafa tutacaktı.
Hoş bir sohbet eşliğinde yemeklerini yediler, Firuze Miran'ın işletme mezunu olduğunu, artık burda ki şirketle ilgileneceğini, isterse arada İstanbul'da kalabilecek düzenlerinin olduğunu da bu sohbette öğrendi. O da babası ve annesinin durumunu bildiği kadarıyla anlattı Miran'a.
Gecenin sonunda tatlılarını da yeyip ayaklandılar. Miran çıkarken gördüğü kişi ile gerildi, en olmaması gereken kişi en olmayacak anda karşısına çıkmıştı.
"Ooo...Miran Ağam Sarışının adı, esmerin tadı dediydin anlaşılan o da kesmemiş." Deyip gözlerini Firuze'nin üzerinde gezdiren adam "Kızıl bir çıtır düşmüş bu kez kısmetine, ağzının tadını biliyorsun ha."
Narin'in abisi Davut Ağaydı karşılarında ki, en son Miran'ı öldüresiye dövmüş, Narin'in kendini ortaya atıp herşeyi itiraf etmesi ile ellerini üzerindem çekmişti. O günden sonra bir daha karşılaşmaları hastane koridorlarında bir denk gelişten ibaretti.
Miran adamın üzerine yürütecek oldu ama Firuze'nin iki eliyle birden koluna sarılmasını beklemiyordu.
"Ağzını topla yoksa fena olacak." Dedi dişlerinin arasından.
Firuze'nin Miran'ı tutuşundan cesaret alan Davut çirkin gülüşünü büyüttü,
"Fena mı olacak, kaşında ki yara iyileşmemiş daha bana caka satıyor." Dedi gevşekçe.
"Adamsan tekken çok karşıma, bi görelim kim kime caka satıyor." Dedi Firuze'nin elinden tutup arabaya yönlendirirken,
"İyi geceler Miran efendi, Asım bize emanet merak etme. Babası çiçekten çiçeğe koşsada dayısı var ona babalık edecek." Dediğinde bu da bardağı taşıran son damla oldu.
Firuze'nin bindiği kapıyı kapatıp Davut'a ilerlediği gibi yumruğunu gözüne geçirdi.
Sabır ettikçe insanların tepesine çıkmasından, alttan aldıkça yüzsüzleşmelerinden bıkmıştı.
Davut ise Miran'ın karşılık vereceğini hiç beklenediğinden ilk iki yumruk çtan sonra ancak kendini korumaya çalışmıştı. Bırak karşılık vermeyi kk yumrukla ters dönen algısını bile toparlayamıyordu.
Eee... Karşılık vermeyen Miran'ı dövmek kolaydı, diyeceğini değil de duyacağını düşünmezsen bir de üstüne dayak yiyordun demek ki,
Araya giren adamları Davut'u Miran'ın elinden güç bela aldı.
"Bir daha beni gördüğün yerde yolunu değiştir Davut, sen kimsin de benim oğluma babalık edeceksin." Deyip hırsıyla dönüp arabaya bindi.
Firuze daha iki gün önce 'ben bu kavga işlerinden anlamıyorum' diyen adamın gördüğü yeni yüzünü sindirmeye çalışıyordu.
Hırsla arabayı kullanan Miran konuşmak istiyordu ama ne diyebilirdi ki, geçmişinde iki kadın vardı ve bu gerçek bir şekilde önlerine çıkacaktı. Davut denen şerefsiz gibiler oldukça bu patavatsız sözleri çok duyacaklardı.
Firuze ise bambaşka bir boyuttaydı, Miran ile nişanlı iki kişiden çok iki arkadaş gibi sohbet etmişlerdi.
Kavga anına kadar birbirlerine temasları da yoktu.
Normalde kavgadan korkardı ama adamın ettiği laflara Miran'ın tepkisi çok normaldi.
Sanki adam daldan dala geziyormuş gibi konuşup duruyorlardı demek ki,
halbuki adamın ne elini tutmak gibi bir çabası vardı, ne de ufacık bir iltifat etmişti. Söylendiği gibi olsa hissetderdi Firuze.
Narin denen kadın güzel bir sarışındı, peki ya diğer kadın o da esmerdi demek ki...
Firuze'nin çilli yüzünü mü beğenecekti Miran?
Dolan gözlerini dışarı çevirip akmak için zorlayan damlaları zorla savuşturdu.
Bir an önce evine gidip, odasında ağlamak rahatlamak istiyordu.
Araba durunca "iyi geceler" deyip indi arabadan Miran'ın cevap vermesini beklemeden evi bildiği yere yürüdü dik durmaya çabalayarak.
Miran sıkıntılı bir nefes alıp verdi, ne dese teselli edebilirdi ki Firuze'yi.
Bilmiyordu...
Ama böyle gitmesini de istemiyordu, peşinden yürüyüp uzaklaşan kıza yetişti.
"Firuze." Dediğinde dimdik yürüyen kız önce durdu sonra omuzları düştü. "Özür dilerim bu yaşadığımız tatsızlığın önüne geçemediğim için."
Arkası dönük olarak "Sorun değil." Dedi ama titreyen sesine de mani olamadı. Zaten konuştuğu an da gözlerinin kontrolünü kaybetmişti.
Miran bileğinden tutup kendine çevirdiğinde ilk hıçkırık dudaklarından firar etti,
"Lütfen konuşmak istemiyorum." Dedi bileğini kurtarmak istedi ama Miran bırakmadı.
"Tamam konuşmayız o zaman." Deyip aralarında ki mesafeyi kapatan Miran, Firuze'nin belinden tutup kendine yasladığında kızın başı onun göğsüne düşmüştü. "Ağlıycaksan da benim yanımda, benim omzunda ağla."
Firuze ne kontrolünü kaybettiği göz yaşlarını durdurabiliyor, ne de Miran'ın yakınlığı ile çırpınan kalbine söz dinletebiliyordu...
O ağladı, göz yaşları Miran'ın omzunu ıslattı...
Miran sözünde durup hep destek olacağım dediği kadını kendiyle bile baş başa bırakmadı.
✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨🌙✨
Narin banyoda ki aynada gözlerinin şişmiş haline baktı. Ağla ağla nereye kadardı, oğlu için toparlanması gerekiyordı. Psikolojik destek aldığı İnci hanımdan randevu almaya karar verdi.
Eline yüzü yıkayıp günler sonra ilk defa pijamalarını çıkarıp kışlık bir elbise giydi, saçlarını at kuyruğu toplandığında kendini daha iyi hissetmişti.
Odadan çıkıp konağın büyük salonuna yürüdüğünde hiç duymak istemediği bir ses duydu annesi Hamide hanımın sesi, geri dönmek ile içeyi girmek arasında gidip gelsede,
"Elleri kırılsın o Miran'ın, yaptığı ayıba bakmadan bir de sana vurmuş ya ben bilirim ona edeceğimi..."
Bu sözler son damla oldu Narin için, kapıyı açıp salona girdiğinde,
babası hariç herkesin orada olduğunu gördü. Teyzesi Asım ile oynuyordu ama oğlunun uykusu geldiğinden omzuna başını yaslamaya çalışıyordu.
"Nermin Asım'ı al odama geç uyumak üzere zaten." Dediğinde ablası ile annesini bırakmak istemeyen kızın gözlerindeki tereddütü gördü, "Hadi ablacım, babasına beddua edilen yerde tutma oğlumu."
Nermin kılıçların çekileceğini anlasada el mecbur ayaklandı, çıkmadan Kerim abisi ve Cennet annesine bir bakış atmayı da ihmal etmedi.
Onun çıkışı ile annesi ve abisine döndü genç anne,
"Ne edeceksin daha Miran'a Hamide hanım? Aklında yine hangi tilkiler dolanıyor?" Dedi üstten bir tavırla.
Onun bu üstünlük kuran hali hoşuna gitmediği için oturduğu koltuktan kalkıp kızının karşısına dikildi mağrur bir tavırla,
"Ne o seni kucağında bir damla bebekle kapıya koyan Miran'ı mı savunacaksın bana?" dedi alaycı bir üslupla.
Kışkırtmaya çalışıyordu eski Narin olsa bu tuzaklara düşerdi ama yenisi...
"Yooo... Zorla evlendirildiği kadına bir gün sesini yükseltmeyen, oğlunun geleceği için kurulan tüm tuzakları sineye çekip." Derken tuzaklar kısmına ağır bir vurgu yaptı. "Kendi adını kötü ettiği halde bana tek söz getirmeyen Miran ağayı savunacağım" dedi.
Hamide hanım bu tuzak lafının Cennet Hanım'ın yanında açılmasından huzursuz kıpırdandı yerinde.
"O çok övdüğün Miran, abini bu hale getirmiş ona ne diyeceksin?" Dedi ağzı burnu kan içinde kalmış oğlunu öne sürerek.
Abisine göz ucuyla baktığı halde midesi bulandı Narin'in hakkaten iyi benzetilmişti.
"O da zamanın da Miran'ı dövmüştü ya, sen gerçekleri bildiğin halde susup babamla abimi kocamın üzerine salmıştın hani? Hatırlıyor musun o geceyi? Bu dayağı da o dayağa diyet sayalım. Hem kimbilir ne dedi de çileden çıkardı Miran'ı?" Dedi hiç geri adım atmadan.
Dayak yemek kanına dokunmuş Davut,
"Sen daha toz kondurma şerefsiz takmış koluna nişanlısını yemeklere çıkıyor. Sen keyfine bak oğluna ben babalık ederim dedim. Kızın yanında Asım'ı andım diye çıldırdı." Diyerek çarpıtabildiği kadar çarpıttı olayları.
Narin nişanlısı ile yemeğe gittiğini duyunca sarsılsa da belli etmedi, daha düğününü derneğini duyacaktı alışmalıydı bunlara...
Kaşlarını çattı inceden,
"Bir oğlumun babası hakkında düzgün konuşun bu ikinize de son uyarım, iki istediği ile istediği yere gider biz boşanalı neçe oldu, üç sen babalık yapacaksan karın erkem doğum yaptığı için oğluna şüpheli gözlerle bakan annemize ayar ver önce." Dedi hiç acımadan.
İşte bu son lafı Hamide hanım da beklemiyordu, Davut da bir köşeye sinmiş sessizce olanları dinleyen karısı Gönül'de.
Davut'un gözü karısına kayınca dolan gözlerini fark etti,
"Ana!" Diye çıkıştı asıl mevzuyu çoktan unutup "Bu lafın aslı var mı?" Deyince Narin kocaman bir kahkaha attı.
"Kadına değil de anana sor daha sen! Akıllanmazsın Davut Ağa ama ben akıllandım. Miran el oğluydu neler etti aman, senin karın da el kızı ona mı acıyacak. Şaşarım aklına." Deyip arkasına döndü.
"Kerim beni evime götürür müsün?" Deyince çatılmış kaşları ile olanları izleyen adam ayaklandı.
"Arabayı ısıtayım Asım üşümesin." Diyerek çıktı odadan.
Gönül'e döndü yavaşça, ağlayan genç kadına sarıldı sıkıca,
"Üzme kendini bu Davut Ağa arkanda olmazsa kapı gibi görüncen var, al paşamı bana gel." Dedi şakaya vurur gibi göz dağı vererek.
Ondan ayrılıp Cennet Hanıma yöneldi,
"Cici annem." Dedi Hamide hanımın hiç sevmediğini bildiği hitapla sarıldı kadına "En zor günümde yanımda olup annelik ettiğin için teşekkür ederim. Sen babamın başına gelmiş en güzel şeysin."
Hamide hanım elinden gelse bir kaşık suda boğacaktı Narin'i, durduk yere saf oğlunun da gözünü açmıştı.
Gönül evlendikten yedi ay sonra torunu Yiğit'i Dünya'ya getirmişti. Oğlunun nişanlıyken uslu durmadığını bilse de gelinini bu noktadan ezip elinin altında tutuyordu. Şimdi elindeki kozu öz kızı açık etmişti.
"Cennet Hanım babanın şansı olaydı, sen de bu hayatta olmazdın Ağa kızı." Diye çıkıştı zoruna giden gerçeklerle.
Narin bu çıkışı bekliyordu, anne dediği kadın babasının olmadığı her yerde bu eksiğinden vururdu Cennet hanımı...
Annesinin kendisini gibi mavi gözlerine baktı Narin, güzel kadındı Hamide hanım ama kalbi ziftleşmişti artık.
Hep mi böyleydi acaba?
Düşünmek istemedi Narin öz kızının mutluluğunu düşünmeyen,acısına ortak olmayan bu kadına acımayacaktı.
"Bir adamın şansı olmak için çocuğunu doğurmak yetmiyor be Hamide Sultan, aynı anne olmak için doğurmuş olmanın yetmediği gibi... Bana birşey olmaz günün sonunda Ağa kızı Narin'im ben. Sen kendi derdine yan..." Diyerek çıkıp gitti...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 119.98k Okunma |
11.73k Oy |
0 Takip |
79 Bölümlü Kitap |