75. Bölüm

65. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Selam güzeller ben geldim...

Çok bekletmedim bu kez 👏🏻👏🏻

Kendi kendimi alkışlamayan da ne biliyim yani...😎

Bölüm güzel... Bundan sonra ki bölümler de daha güzel olacak...

Kalpler ısınıp aşkla çarpacak...

Bunu bitirdim Çıkmaz sokağa geldi sıra orayı da ilerleyelim biraz...

Yorum sınırı 550...

Herkes elini taşın altına koysun, Çıkmaz sokak sınırı geçmemiş bilginize ❤️

Seviliyorsunuz...

 

💥💥💥💥🙈

 

Alaylı ve memnuniyetsiz bir gülüş döküldü kadının dudaklarından,

 

"Günü otel odalarında aydırıp öğlen saati eve gelen gelinim mi söylüyor günaydını." Dedi.

 

Evliliklerinin ilk gecesini burada geçirmelerini mi istiyordu?

 

İyi de niye?

 

Düşüncesinin sonucuyla çillerinin kapladığı yüzü kıpkırmızı oldu Firuze'nin bu kadın hesap sormaya gelmişti.

 

Oğlunun karısının, konağına layık bir gelin olduğunu birkaç damla kanla ispat etmesini bekliyordu.

 

Zorlukla yutkundu Firuze, ne diyecekti? Dahası niye diyecekti...?

 

Kadının üstten tavrı ilk günden göz dağı vermek için geldiğine delildi.

 

Yıllarca bu şekilde aşağılanıp haddi bildirildiği için bu bakışı, o havaya dikilen burnun sergilediği kibri iyi bilirdi Firuze.

 

Arkasız oldun mu o havaya dikilen burun dağ olur altına alırdı seni...

 

İyi bilirdi...

 

Fakat bu kez duruşunu bozmadı, üstüne adım atılsa da geriye gitmeye niyeti yoktu. Dün Firuze'nin üzerine oynanacak en büyük koz Bedirhan tarafından oynanmıştı.

 

Miran'a bire bin katılarak anlatıldığına emin olduğu gerçekler Firuze'ye karşı oynayabilecekleri tek kozdu. Kocası arkasında dağ gibi durduktan sonra kimseye boyun eğecek değildi.

 

"Ne demek istediğinizi anlamadım Arjin Hanım." Dedi tek kaşını havalandırarak.

    

Bu özgüvenli çıkışı karşısında beğenmişcesine dudak büktü Arjin Hanım,

 

"Açık açık söyle aramızda hiç ar edep kalmasın diyorsun yani."

 

Firuze kuruyan dudaklarını ıslattı yavaşça,

 

"İki kişinin mahremini merak etmek bence yeterince ardan edepten uzak ama yinede siz bilirsiniz." Dediğinde Arjin hanımın gözlerinde kıvılcımlar çıktı,

 

"Arı edebi senden mi öğreneceğim

konak sığıntısı, Derya hanımın aklıyla geziyorsan ona güveniyorsan hiç güvenme burada benim dediğim olur." Diye kartlarını daha açık oynadı.

 

Burnundan derin bir nefes alıp verdi Firuze bu kadar erken başlayacaklarını düşünmemişti,

 

"Derya ablanın aklıyla gezmiyorum ki gezsem de vereceği tek akıl sadece kendime güvenmem olurdu." Deyip bir adım yaklaştı Arjin hanım'a "siz..." Diyerek bilerek duraksadı ve imalıca devam etti "Arı edebi çok iyi biliyorsunuz ya ondan mı hamile kızınızı, berdelle Civan Ağa'nın konağına güç bela yerleştirdiniz."

 

Bu kız bunu nereden biliyordu?

 

Kadının üstten ifadesinde kocaman bir çatlak oluştu, kızının hatasının bu şekilde yüzüne vurulacağını hiç hesap etmeden konuşmuştu. 'ah Rojda...' dedi içinden 'beni kimlere alt ettirdin.'

 

Yine de kuyruğu dik tuttu,

 

"Ne saçmalıyorsun sen yok öyle bir şey..."

  

Dudak büküp başını salladı Firuze,

 

"Yok diyorsanız yoktur, yedi ay sonra doğacak bebeğe de erken doğum der geçersiniz." Deyip kapıya doğru yürüdü. "Ama yine de Arjin Hanım, sırça sarayda oturuyorsanız kimsenin camına taş atmayın."

 

Niyeti kapıyı açıp Arjin hanım'ı odalarından nahoş bir şekilde uğurlamaktı ama kapıyı açtığı gibi kapı önünde bütün konuşulanları duyduğu yüzündeki gerilimden belli Miran Aladağ ile karşılaşmak ne Firuze'nin, ne de Arjin Hanım'ın beklediği bir şey değildi.

 

Gittiğinden emin olduğu oğlunu kapıda kendilerini dinlerken bulan Arjin hanımın eli ayağına dolaştı, Miran bu konuşmayı duymamalıydı dahası Rojda'nın hamile olduğu da ortaya çıkacaktı.

  

Miran kendisi için açılmamış olsa da kapıdan içeri girdi, iki elini de ceplerine koyup annesine aralarında çok mesafe bırakmayacak şekilde yaklaştı,

 

"Bir kere yanılt beni Arjin Hanım, bir kere sırtımı döndüğümde sırtımdan vurma." Dediğinde kadının gözlerinde titreşen korkuyu gördü.

 

Firuze'nin yanına gidip bir adım arkasında durdu,

 

"Ne istiyorsun karımdan, ben kapıdan çıktığım gibi soluğu burada alacak ne derdin olabilir? Bizim mahremizde olan biten seni ne ilgilendirir." Arjin araya girecek gibi toparlanmaya çalışsa da müsaade etmedi. "Benim buna müsaade edeceğimi sana ne düşündürttü, sen ne zamandan beri sınırını bu kadar aşacak cürrete eriştin." Diyerek üst üste saydı cümlelerini.

 

"Miran oğlum yanlış anladın!"diyerek kıvırmaya çalıştı ama bu topu buradan döndüremeyeceğini Arjin de biliyordu.

 

Tek elini havaya kaldırıp susturdu annesini Miran,

 

"Bak yakında anneanne oluyormuşsun, Hanım ağalık oynayacağına eline örgünü al, köşeye çekil torununa örgü ören tonton bir anneanne ol." Deyip annesine doğru yürüdü üzerine doğru biraz eğildi "Şimdi müsadenle, bilirsin yeni evliler çok rahatsız edilmez."

 

Az evvel Firuze'nin açtığı, Miran'ın ise içeri girdiğinde kapatmaya gerek duymadığı kapıyı başıyla işaret etti.

 

Arjin Hanım sertçe yutkundu, son zamanlarda alışık olmadığı kadar kaybeder olmuştu.

 

Firuze'ye yandan bir bakış atarak odadan çıkıp gitti...

 

Miran elini burun direğine atıp sertçe sıktı, Firuze ise açık kapıyı kapattı, dudak içlerini ısırarak adamın tepkisini bekliyordu,

 

"Rojda hamile mi Firuze?" Diye sordu bakışları karısına dönerken.

 

Firuze suçlu bir çocuk gibi başını salladı, az evvel Arjin hanıma kaplan kesilen kızdan eser yoktu.

 

Düşmana hır... Miran'a mır modu aktifti anlaşılan. Bu hali çok sevimli geliyordu adama...

 

"Sen nerden öğrendin? Dedi bu kez,

 

"Berdel için toplandıkları gün Kudret ağzından kaçırdı." Dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırdı.

 

Miran'ın ise karısıyla uğraşası vardı,

 

"Bunu başka kimseye söyledin mi Firuze." Deyince Firuze'nin etrafta çekingence gezen bakışları hızla Miran'ı buldu,

 

"Kimsenin mahremini konuşacak insan değilim Miran, annen aşmaması gereken çizgileri aşmasaydı ona da bu şekilde bel altı vurmak istemezdim." Dedi çekingen tavrını bir kenara bırakarak.

 

Attığı oltaya hemen gelen, tırnaklarını çıkarıp aslan kesilen karısına güldü Miran,

 

"Sakin ol hanım ağam, sadece sinirlenince tırnakların bana da çıkıyor mu onu merak ettim." Dedi eğlenerek.

 

"Ben..." Deyip duraksadı Firuze, sonra niye söylemiyorum ki deyip devam etti "Ben seninle o şekilde iletişim kurmak istemiyorum Miran, tırnaklarımın olduğunu bil ama sana çıkarmam için bana sebep verme." Dedi tüm netliğiyle...

 

Miran'ın gülüşü derinleşti,

 

"Emrin olur Firuze Hanım, şöyle bir düşündüm de zaten akıllı adam senin tırnaklarını çıkarmış halinle iletişim kurmayı tercih etmez."

 

Dediğinde ikisi de sustu odayı saran sessizlik rahatsız edici olmaya başlayınca,

 

"Sen neden geri döndün ki? Bir şey mi unuttun?"diye sordu Firuze.

 

Cıkladı Miran,

 

"Onun buraya damlayacağını biliyordum, ilk günden seni üzmek isteyecektir. Suç üstü yapıp karımın arkasında olduğumu belli edeyim demiştim ama maşallah karımın içinden beni bile koruyacak bir kaplan çıktı." Deyip dudak büktü "Şoktayım..."

 

Firuze kıvrılan dudaklarına mani olamadı, hayatında bu kadar güçlü hissettiği bir dönem hiç olmamıştı. Babasına bile güvenip sırtını dayamamış bir kız çocuğu vardı içinde. Kendi kendini büyüttüğü için güçlü, yine kendi kendine büyüttüğü için hiç büyüyememiş...

 

"Benimle dalga geçme." Diye sitemlendi.

 

Başını iki yana salladı adam,

 

"Dalga geçmiyorum, içinden güçlü bir kadın çıkacağını öngörmüştüm ama bu kadarını beklemiyordum Firuze. Ve bu kadarla kalmayacağına da eminim." Deyip yanağından bir makas alarak kapıya yöneldi. "Bu sefer gerçekten gidiyorum ve gözüm arkada değil. Keyfine bak Hanım Ağam." Deyip göz kırparak çıktı odadan.

 

Ardında eli makas alınmış yanağında, kalbi Miran'ın göz kırpışı ile ritmini şaşırmış bir Firuze bırakarak.

 

Merdivenleri ince bir ıslık tutturup indi Miran, Arjin Hanım ortaklarda görünmüyordu siperlere çekilmiş olmalıydı.

 

Daha da keyiflendi, arabasının direksiyonuna geçip radyoyu açarak yola koyuldu. Nice sonra radyoda çalan şarkıya ıslıkla eşlik ettiğini fark etti.

 

Kaşları çatıldı hafifçe, en son ne zaman böyle bir iç huzuruyla konaktan çıkmıştı hiç hatırlamıyordu. O konak her zaman kaosun, huzursuzluğun merkeziydi. Ayakları geri gitmeden evine gider gibi gittiği sayılı günler vardı. Onlar da çok uzun sürmemişti zaten...

 

Küçük hanım, beklediğinden de hızlı gelip oturmuştu hayatının merkezine...

 

Az evvel kediden kaplana döndüğü, tırnaklarını çıkarıp kendini savunduğu anları hatırlayınca istemsizce gülümsedi.

 

Gülümsediğini fark ettiğinde usulca duruldu, ne demişti bugün Firuze,

 

'tırnaklarımın olduğunu bil ama sana çıkarmam için bana sebep verme...'

 

Yine yaşından beklenmeyecek derinlikte bir sözle Miran'ı uğurlamıştı. Evim ol diyordu... Yuvam ol... Beni sana karşı kendimi savunacak duruma düşürme...

  

Ben bu yuva için herkese tırnaklarımı çıkarırım, yeter ki kalemiz içeriden sağlam olsun...

 

"Ah Bekir ah." Dedi Miran "Hayatımın golünü attın bana..."

 

Çok geçmeden Bedirhan itini tuttukları deponun önüne geldi.

 

Dün çok güzel benzetmişlerdi, Miran'ın başlattığı dayağı Bekir, Devran ve Boran sırayla devam ettirmişlerdi. Hepsinin de eli ağır olunca en son Miran ikinci tura geçtiğinde bayılmıştı pislik...

 

Dayağı yeyince aklı başına gelmiş, Firuze'ye dokunmadığını, sadece Miran'ı kışkırtmak için bu lafları ortaya attığını söylemiş, paçayı kurtarmaya çalışmıştı ama ne fayda...

 

Bedirhan'ın ne dediğinin hiçbir önemi yoktu Miran için, Miran'ın takılı kaldığı tek şey yolları kesildiğinde Firuze'nin gözlerinde gördüğü korkuydu.

 

Ne başta anlattığı gibi Firuze ile yaşanmış bir geçmişi vardı şerefsizin, ne de şimdi inkar ettiği kadar masumdu...

 

Belki de genç kıza yıllarca cehennemi yaşatacak kadar eziyet etmişti.

 

Depoya girince sandalyede bağlı ağzı yüzü yer değiştirmiş Bedirhan'ı görünce daha bir keyiflendi.

 

"Cengiz, paşanın kahvaltısını verdiniz mi? Yemediyse aç açına dayak atmak istemem, şekeri düşer bayılır falan şimdi hevesim kursağım da kalmasın..." Dedi kollarını sıvarken.

 

"Dün tahminimce Devran Ağa son vurduğunda dişini kırmış, yemek yiyecek gibi değil. Muzlu süt verdim pipetle içti." Dediğinde,

 

" Daha dur bununla işim bitsin ağzına pamukla su akıtacaklar." Deyince.

 

"Miran... Ben ettim sen etme... Yemin olsun dokunmadım Firuze'ye, sende anlamışsındır zaten gece..."

 

Yok bu akıllanmayacaktı...

 

Tam eceli gelen köpek misali, öldür beni diye sebep veriyordu insana...

 

Miran'ın yumruğu suratında patlayınca sandalye ile beraber yana devrildi.

 

Yakasını kavrayıp,

 

"Sen bir daha benim mahremimi diline dola, o dilini kesmezsen bana da Miran Aladağ demesinler." Deyip çuval gibi geri bıraktı.

 

Sinirini biraz bastırıp geri döndü,

 

"Bundan sonra..." dedi işaret parmağını yerdeki şerefsize sallayarak "Ne sen, ne baban, ne o Doğan denen sapkın pislik, karımın adını anmayacaksınız. Varlığını dahi unutacaksınız Firuze diye biri sizin için yaşamıyor. Anladın mı?" Dedi sonuna doğru sesini yükselterek.

 

Konuşacak hali kalmamıştı başını salladı ama,

 

"Anladın mı?" Deyip karnına tekme atan Miran ile,

 

"An-anladım..." Dedi zorla konuşarak.

 

"Aferin!" Deyip Cengiz'e döndü. "Bunu dinlenip dinlenip dövecektim ama..." Nefeslenip devam etti "Al götür at babasının kapısına, Civan Ağa'ya da selam söyle itine sahip çıkmayı öğrensin." Deyip çıktı havasız pis depodan.

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

Cihan sürücü kursunun önünde aracını durdurdu,

 

"Hadi Zelfi..." Deyince gönülsüz de olsa hak verdiği için arabadan indi genç kız.

 

Cihan'ın hızlı adımlarla yanına dolaşıp elini uzatmasına tebessüm etti, uzanan eli tuttu.

 

Soğuk havaya inat sıcaktı, aynı Cihan'ın kalbi gibi... Sevdası gibi...

 

Sahiplenici ama rahatsızlık vermeyen bir temastı...

 

Beraberce yürüyüp direksiyon kursuna girdiler.

 

Kurs dönemleri ile ilgili bilgi veren görevlinin karşısında ki ikili koltuğa çok da uzak olmayacak şekilde yerleştiklerinde,

 

"Şanslısınız iki hafta sonra yeni bir kursiyer grubu başlayacak. Zelfi hanımı o gruba dahil edelim. Teorik eğitimin ilk haftası bitince direksiyon çalışmaya başlarlar. Çok iyi hocalarımız var, hevesiniz de varsa kolayca trafiğe çıkar hale gelirsiniz."

 

Heves var mıydı?

 

Zelfi de hayır... Cihan da bol miktarda...

 

Başını onaylar bir şekilde sallayarak dinliyordu adamı,

 

"Çok iyi, hemen kaydımızı yapın o zaman. Evrak olarak neler gerekirsa yarına kadar temin ederiz." dedi.

 

"Hanım efendi biraz isteksiz sanki?" Derken tepki almaktan çekinir gibiydi genç çalışan.

 

Zelfi yakalanmışlığın verdiği utanma hissiyle dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Özel şöföre çok alıştı." Deyip gülümseyerek kendisine göz kırpan kocası ile kalbinin ritmi bozuldu.

 

Cihan bu kadar yakın oturmazdı, dolayısıyla gülüşünü de böylesi yakından ilk defa görmüştü.

 

Yutkunarak toparlanmaya çalıştı...

 

Yakışıklı bir adamdı Cihan, Zelfi öyle görüyordu herşeyden önce...

 

Sanki yıllarca kin gitmemiş gibi, en ufak bir kusuru, eksiği yakıştıramıyordu sevdiği adama.

 

Ama bir erkekten etkilenir gibi etkilenişi ilkti...

 

Bedenine yakın oturduğu için sıcaklığını hissettiği beden onu ürkütmeyecekti birgün... Şuan ürkmediği gibi...

 

Daha yakınken de ürkmeyecekti...

 

Adamın verdiği cevabı duymadığını ancak kendisine seslenilince fark edebildi.

 

Dalıp gitmişti Cihan'ın yan görebildiği yüzüne.

 

Cihan'a yakalanmadan toparlandı yada Zelfi öyle sandı...

 

Otelden aramalar artınca Zelfi'yi eve bırakıp işe geçti taze damat...

 

Kapıyı açan Songül karşısında gördüğü evin hanımına zoraki bir tebessüm sundu.

 

İçinde büyüyen öfkeye o da anlam veremiyordu, eskiden olsa umrunda olmazdı bu evlilik. Cihan Karacahan korkutucu ve soğuk bir adamdı çünkü...

 

Fakat bu eve geçtikleri günden beri hiç bilmediği yanlarını görüp, ince düşüncesine Hesna'ya ve annesine olan tavrına hayran olmuştu. Gönlü düşmüştü bir kere eskiden yan yana geçmemek için yolunu değiştirdiği adama.

 

Hesna çok tatlı bir kadındı, hanımlık taslamayan, geldiği yeri unutup burnunu büyütmeyen... Aylardır bir evin içinde iş veren~çalışan gibi değilde abla~kardeş gibi olmuşlardı.

 

Elti olsalar da böyle devam ederdi bilmiyordu Songül...

 

Gel gelelim ne yapsa Cihan Ağa için görünür olamamıştı, adamın gözlerinde perde vardı sanki etrafında dört dönse de ilgisini çekemiyordu.

 

Gidip süslenmiş, servis ettiği her şeyde ondan başlamış. Yakınında olduğu her anı değerlendirmiş fakat tek sonuç alamamıştı.

 

Daha da ileri gidemezdi ya... Hem edebi müsaade etmezdi. Hemde rahatı yerinde işinden olmak son isteyeceği şeydi.

 

Zamanla amacına ulaşacağını düşünürken bir anda ortaya Zelfi denen kız çıkmıştı.

 

Evet evet...

 

Şaka değildi onu görmeyen Cihan Ağa karşı evin hizmetçisini görmüştü. Üstelik kızın başından geçenleri tüm Mardin bilirken alıp başına taç etmişti.

 

Öfke damarlarında kl geziyordu, zapt etmek istiyordu fakat şeytan ince ince işliyordu aşık kalbinin tellerini...

 

"Hoş geldiniz Zelfi Hanım." Dedi tam da demesi gerektiği gibi.

 

Onun bu halinin Zelfi de farkındaydı ama sebebini çok masum yerlerde arıyordu.

 

Belki diyordu hakkımda yalan yanlış şeyler duydu, belki karşı evin hizmetini gören bir kızı evin beyine denk bulmuyor...

 

Kocasında gözü olacağı aklının ucuna uğramıyordu saf kalplinin...

 

"Hoş buldum Songül, annemle Hesna evde mi?" Diye sordu.

 

"Evdeler, mutfaktayız hepimiz akşam yemeği telaşesi başladı." Dedi düz bir tonda.

 

Yandan ev terliklerini alıp giydi Zelfi, normalde Songül tüm ahaliye terliğini uzatıyor ama onu seçiyordu. Fark etse de umursamadığı bir detaydı.

 

Hanımcılık oynayacak son kişiydi Zelfi, hanımlığı Derya'dan öğrenmişti. Yıllarca hanımlık edenlerin nasıl boş bir savaş da olduklarını onun doğal, mesafesiz, mütevazı haliyle anlamıştı.

 

Bu kızda anlardı elbet...

 

Muftağa girmeden ellerini yıkadı,

 

"Ben geldim..." Diyerek içeri girdiğinde kendi sesinde ki neşeye kendi de bir şaşırdı.

 

Gülhan hanımın ona sırtı dönük bedeni hemen ayaklandı. Sanki evin insanı değilde misafir gelmiş gibi,

 

"Hoş geldin kızım." Dediğinde içi sımsıcak oldu taze gelinin.

 

"Hoş buldum anne." Dedi en içten gülümsemesi ile.

 

Peşi sıra gelen olmayınca,

 

"Cihan nerede?" Dedi oğlunu merak ederek.

 

Elinde ki çantasını sandalyeye bırakırken,

 

"Otelden çok aradılar oraya geçti, gecikmem dedi ama iki saate gelirmiş." Diye kocasının dediklerini tekrar etti.

 

Cık cıkladı Gülhan hanım,

 

"Yeni evli adam işe mi çağırılırmış? Cihan'sız da bir işi beceremezler. Gençliğini yediler çocuğun." Dedi tatlı bir sinirle.

 

İşin aslı Hüseyin Karacahan'ın başına yıktığı sorumluluklardı ama dillendirmek istemedi. Cihan'a göz açtırmamak için değil miydi onca sorumluluk. İş başından aşınca babasının gerçek yüzünü geç görüp ayağına bağ olmamıştı Cihan.

 

Zelfi'nin kızaran yanakları ile geri vites yaptı,

 

"Aman neyse iyi oldu bende kızlarımla bir keyif kahvesi içerim." Dedi Hesna ile Zelfi'ye bakarak.

 

Hesna ben yaparım diyecek olmuştu ki Zelfi,

 

"Sen otur canım ben yaparım." diyerek sandalye yönlendirdi eltisini.

 

Elinde iş olmasına rağmen,

 

"Ben yapayım Zelfi hanım." Diyen Songül'e tatlı bir tebessüm sundu.

 

"Sen işinden olma canım." Dedi onun soğukluğuna inat.

 

Kahveyi yaptı servis etti, Songül kendine de yapılmış kahve ile ince bir mahcubiyet hissetti ama yine şeytanın ipine dolandı aklı.

 

Keyifli bir sohbet eşliğinde içilen kahveden sonra Gülhan hanım namaz için odasına çıkınca kızlar sohbete devam etti.

 

Hesna zaten etkisinin bu çatı altına gelişini dört gözle bekliyordu.

 

Masada lafı geçtiği için ehliyet işinden konuşmuşlardı,

 

"Hesna, yok diyemedim ama içimde huzursuz sende gelsen keşke." Dedi Zelfi.

 

Hesna iyiden iyiye belli olan göbeğini okşadı,

 

"Çok güzel olurdu canım arkadaşım ama bana yasak şimdilik." Dediğinde.

 

Haklı bir durum olduğu için dudak büktü Zelfi...

 

"Yeni evlendiğimiz sıra Bekir demişti ama araya başka olaylar girdi, sonrada hamilelik olunca geriye kaldı."

 

Başa gelen işler Zelfi'nin aklına düşmesin diye de hızla lafı değiştirdi,

 

"Ben biliyorsun açık lise sınavlarında bile heyecandan elim ayağım titriyor, direksiyona hiç izin vermedi Ülkü hanım." Dedi.

 

"Haklı senin heyecanlı bir yapın var." Dedi o da.

 

Hesna onaylayarak güldü,

 

"Doğumdan sonra senden öğrenirim artık, ne demişlet kocadan hoca olmazmış." Deyip takıldı.

 

Zelfi de tebessüm ediyordu ki,

 

"Belki Zelfi hanımda kursa devam edemez Hesna abla, o da evli bir kadın sonuçta. Bebek haberi yakında gelebilir." Dedi Songül.

 

Amacı Bebek düşünüp düşünmediklerini öğrenmekti ama Zelfi'nin kaçan rengi ile aklında ki tilkiler ayaklandı.

 

"Cihan Ağam pek seviyor çocukları, Nazlı ablanın kızı Duru'yu omuzundan indirmiyordu. Sen hamile olunca sevincinden ne adaklar dağıttı. Amcalığa böyle seviniyorsa babalığını düşünemiyorum." Dedi tuttuğu damarın hassalığını fark etse de üzerine üzerine giderek.

 

Bebek...

 

Zelfi ve Cihan'a ait bir bebek...

 

İstemez miydi Cihan?

 

Deli gibi isterdi?

 

Zelfi'nin aklına geldikçe geriye ittiği bir kurt vardı, şimdi ipinden kurtulmuş tüm bedenini kavuran.

 

Az değil beş yıl bir pisliğin elinde telef olmuştu tek şükrü hamile kalmamış olmaktı.

 

Peki ya şimdi...

 

O pis köy evinde ikigün adeti gecikse aklını kaçıracak gibi olurdu Zelfi.

 

Gebe olmak ölümden beter gelirdi, kendi mahkum olduğu hayata bir can getirmek fikri iliğini kemiğini titretirdi.

 

Yine aynı soru... Ya şimdi...

 

Yarın öbür gün bebek yok mu diye soracaktı insanlar, lafını sözünü bilmez çoktu.

 

Ne diyecekti...

 

Daha beteri bebek nasıl o rahme tutunuyordu, uçup gelecek değildi...

 

Midesi çalkalanmaya başlayınca zorla yutkundu ama bastıramadı.

 

Hesna ters bakışlar attığı Songül'den gözlerini çekince fark etti eltisinin halini,

 

"Zelfi iyi misin güzelim?" Dediğinde sandalyeyi sertçe iterek masadan ayaklanıp merdivenlere koşturan kızın peşinden gidemedi.

 

Gitse ne diyeceğini bilmiyordu çünkü ama Songül'e sağlam bir ayar verdi. Şu eve gelin geldiği ilk günden beri kinsenin kalbini kırmamıştı ama Zelfi için kırardı.

 

Kızın özrünü, düşünemedim laflarını duysada aldırmadı. Bir daha böyle patavatsızlık etmemesi için sertçe uyardı.

 

Bir papatya çayı demleyip, akşam yemeğinin tüm işini de Songül'ün üstüne yıkarak elindeki kupa ile yukarı çıktı.

 

Zelfi ise canını odaya dar atmıştı, midesi isyanını büyüttükçe büyüttüğünde banyoda klozete zor yetişti, içi dışına çıkana kadar kusarken romantik filmlerde ki gibi biri saçlarını tutmuyor, belinden kavrayıp kaldırmıyor, elini yüzünü yıkamoyordu.

 

Yalnızdı Zelfi...

 

İyi ki öyleydi Cihan bu halini görse kahrolurdu.

 

Herşey filmlerde izlendiği, romantik kitaplarda olduğu gibi toz pembe değildi çünkü...

 

Erkek teninden tiksintiyle kusan bir kadına yaklaşmaması gereken tek şey kim olursa olsun bir erkek bedeniydi.

 

Zar zor toparladığı bedenini yatağın kıyısına bırakıp yastığa başını koydu.

 

Şakakları zonkluyor, boşalmış midesinden yükselen asit boğazını yakıyordu.

 

Gözlerini yorgunca kapattı, bugün ilk defa Cihan'ın varlığını hissetmek içine bir sıcaklık bırakmışken günü böyle kapatmak canını yaktı.

 

Oysa bu yakınlık hissinin üzerine gitmek koltukta daha yakınına oturup, bir bahane ile yemek masasında azda olsa temas etmeyi denemek istiyordu.

 

Kapı tıklayılınca açmadı gözlerini Hesna'nın,

 

"Zelfi..." Dediği cılız sesini duydu.

 

Olaki Cihan'sa diye açmadığı gözlerini araladı... O gelene kadar toparlanmalıydı.

 

Yatakta baş ucuna bir kupa bırakıp şiş göbeğine aldırmadan yanında diz çökmeye çalışan kızı görünce yana kayıp oturması için yer açtı.

 

Bu davete icabet etti Hesna, bir abla gibi saçlarını okşayıp,

 

"Canım iyi misin?" Dedi içi acıyarak.

 

Zelfi'nin sesi çıkacak gibi değildi, başını iki yana salladı kendince.

 

İçi çekildi Hesna'nın, Zelfi bugüne kadar hiç güçsüz durmamıştı. Ne olursa olsun dik dururdu o...

 

"Sen Songül'ün lafına bakma, o da duracağı yeri bilmiyor tabii genç daha." Dedi ne diyeceğini bilemeyerek.

 

Uzun bir sessizlik oldu, Zelfi'nin gözleri açık ama sadece karşıda ki divana takılıydı bakışları...

 

Niçe sonra,

 

"Ben o zülmün içinde bir tek şeye şükür ettim Hesna, bir bebeği canıma tutundurup da..." Derken midesi yine bulandı kesti cümlesini. Biraz yatışınca devam etti "Bir çocuğun bana tutunmayışına şükür ettim. Ama şimdi daha birinci kata çıkamadan Gök delenin zirvesini soracaklar benden."

 

Zaman herşeyin ilacı mıydı gerçekten?

 

Öyle umuyordu Hesna?

 

"Abim kimseye ön vermez Zelfi, kimse laf edemez size." Dedi tek güvendiği dala tutunarak.

 

Acı bir tebessüm geldi oturdu Zelfi'nin yüzüne,

 

"Abin çocuk istemez mi sanıyorsun Hesna, senin karnındaki cana içi giden adam kendi canından bir can istemez mi?" Diye sordu.

 

Derin içli bir nefes aldı Hesna, bu sularda yüzmek hamile bir kadına göre değildi. Şimdi içi çıkana kadar ağlamak isteğini bastırıp arkadaşına destek olması gerekiyordu.

 

"Benim karnımda ki can çok kıymetli abim için, ama çocuk sevdiğinden sebep değil. Biz çok zor bir imtihan ile imtihan olduk Zelfi. Abim benim yüzüme bakamadı aylarca... Bizim karnında ki cana şükrümüz çok farklı bu evin içinde ki yas havasını ancak o can dağıttı çünkü." Deyip karnında onu anlamış gibi kıpırdanan oğlunu hissetti.

 

Zelfi'nin sedirden ayrılmayan bakışlarına rağmen devam etti,

 

"Abim bir seni ister, ne gelecekse senden gelsin ister. Gelene de gelmeyenede isyan ettiğini görmedim. Sen de düştüğün kuyudan çık, istersen Ülkü hanıma bir görünürsün." dediğinde kendine ok gibi saplanan bakışlarla duraksadı.

 

O kapılar için çok erkendi şimdi...

 

"Hazır hissettiğin zaman... Sen ne zaman istersen ben sana eşlik ederim." Deyip elinin üzerini okşadı usulca.

 

Zelfi'nin durulup gözlerini yumuşu ile devam etti,

 

"Papatya çayı getirdim, midene iyi gelir. Abim gelmeden toparlayalım mı seni biraz." Dedi elinden tutup kalkmasına destek vererek.

 

Ayaklarını yataktan sarkıttı Zelfi, kupada ki çaydan bir kaç yudum aldı. Midesi yatışmıştı... Ya ruhu... O nasıl yatışacaktı...

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

Aladağ konağında ise öğleden başlayan gerilim akşama kadar sessizce sürmüştü.

 

Firuze yorgun ve uykusuz olduğu için öğleden sonra biraz daha uyumuştu. Dün ki huzursuzluk, belirsizlik psikolojisi onu çok yormuştu.

 

Miran'ın olgun ve buna rağmen şakacı yaklaşımı kızın omzunda ki yükü çekip alsa da yaşadığı korku tüm enerjisini almıştı.

 

Arjin Hanım'ın kirli oynayacağını ön görmüş ama daha konumuna uygun bir strateji izleyeceğini düşünmüştü. Ama kadın kaçak dövüşmeyi değil açık açık meydan okumayı seçmişti.

 

Düşündükçe kendisini kolay lokma olarak gördüğünü fark etmişti Firuze. Gerektiğinde gayet stratejik biri oluyordu çünkü. Derya ablasının, Türkan hanımın karşısında ki tutumu bunu düşündürtmüştü kıza.

 

Ve bugün Miran'ın karşısında büründüğü hali gördüğünde elindeki en kıymetli taşın eşi olduğunu anlamıştı.

 

İnsanın konakta ki tek müttefiki eşiydi...

 

Derya ablasının evinde ilk kulağına bu fısıldanmıştı ve bu eve geldiği ilk dakikadan bunu tecrübe etmişti.

 

Bu düşünceler ile daldığı uykudan sıyrıldığında alacalanmış gökyüzünden odalarına sızan kızıl ışıklarla karşılaştı. Kurumuş dudaklarını ıslatıp üzerinde ki yorganı üşümüş omzuna çekerek yerinde döndüğünde yanında ki yastığa misafir olmuş Miran ile karşılaştı.

 

Ne zaman gelmişti ki?

 

Bir an kendi kendine utandı...

 

Hiç duymamıştı geldiğini...

 

Yine uyuyor numarası yaptığını düşünmezdi inşallah.

 

İşin kötüsü uyuyup uyumadığını anlayana kadar yüzünü incelemiş miydi?

 

Offf....

 

Uyurken nasıl göründüğünü bilemezdi ki insan...

 

Düşünceleri ile açılan uykusu onu da karşısında ki manzarayı seyretmeye itti.

 

Adamın kızın tecrübesiz kalbinin hızını artırdığı doğruydu. Bunun sonunun ne olacağı da ama Firuze'nin gideceği yol Miran'dan karşılık bulamazsa ne olacaktı?

 

Zorla yutkundu Firuze, bu düşünce boğazına bir taş gibi oturuyordu her defasında...

 

Parmak uçları Miran'ın kirli sakalı ile süslü çehresinde dolaşmak istiyordu. Yorganın altında yumruk oldu avucu, amacına ulaşmadan zaptolması gerekiyordu.

 

Kendini geriye çekti yatakta yavaş hareket etmediği için Miran'ın gözleri aralanınca kendine sövdü...

 

Elini gözlerine atan adamın yüzünde dolaşan kızıl ışıklardan rahatsız olduğu belliydi.

 

"Perdeyi kapatayım mı?" Dedi Firuze.

 

Belki daha uykusunu alamamıştı.

 

"Kendin az parlıyormuşsun gibi birde güneşi mi arkana aldın hanım ağam?" Diyen Miran sırt üstü dönerek kolunu gözlerine siper etmişti.

 

Bir dakika....

 

O ne demişti öyle?

 

Hem de daha uyku sersemi bir haldeyken...

 

Ağzında atan kalbi ile dudaklarının içini ısırdı Firuze...

 

Güzelliği parlayacak kadar göze batar seviyede miydi Miran için...

 

Şaka mı yapmıştı?

 

Uykudan uyanır uyanmaz ince bir espri düşünmüş olamazdı. Sanki bilinçsizce söylenmiş bir sözdü.

 

İnsan düşünmeden konuşunca içindekini en saf haliyle söylemez miydi?

 

Kendini mi kandırıyordu...

 

Tekrar uyuduğunu düşündüğü Miran,

 

"Yemeğe inmemiz lazım..." Deyip duraksadı "Hiç o sofraya oturasım yok..." Dedi kendi kendine konuşur gibiydi.

 

Sessiz kaldı Firuze, o korkuyordu ama Miran'ın duygusu başkaydı. Yılmış bir ses tonu vardı, aynı filmi defalarca izlemiş bir seyircinin hevessiz hali...

 

Öyle ya o sofraya iki kişiyi daha eşi diye oturmuştu adam...

 

Kalbini bir el sıktı kızın, bu korku değildi ama yeni tanıştığı bir histi...

 

Kıskançlık...

 

Ne yaparsa yapsın geçmiş değişmezdi ama çok isterdi Miran'ın kalbi bir tek onun için atmış olsun. Bu şekilde zorla değilde isteyerek bir yola girseler. Eşinin sevgisinden emin olsa...

 

Gözleri dolunca usulca çıktı yataktan,

 

"Hazırlanayım ben..." Deyip duraksadı "Sana da kıyafet hazırlayayım mı?" Diye sordu.

 

Miran yatağın diğer yanına geçmiş kıza döndü, gözünde yaramaz bir bakışıyla,

 

"Hazırlarsan giyerim, kocanı zevkine göre giydirmek senin de hakkın karıcım."

 

Firuze gözlerini kaçırdı, çünkü tespiti doğruydu. Miran'a kendince yakıştırdığı kıyafetleri seçiyordu. Bu sabah ki kazağı çantanın en dibinden çıkarmıştı. Belli ki adamın ilk tercih edeceği renk o değildi ama çok yakışmıştı.

 

Mavinin tonlarını severdi genç kız, bir de ikisi aynı rengi giyen çiftlere özenirdi.

 

Uyumlu kıyafetler seçse giyer miydi Miran?

 

Düşüncesi ile dolaba dönüp dudağının içini ısırdı, aynadan izleniyor olduğunu fark etmeden de azıcık tebessüm etti.

 

O dolabı karıştırırken aklı karışık bir Miran vardı geride bıraktığı...

 

Firuze'nin gözlerinde ki heyecanı gören ayak uydurmaya çalışan, espiriler yapan ama içinde ki viraneyi de toparlayıp ayağa kalkamayan...

 

Karşısında ki kadın büyüydü, kızıl kahve saçları, yeşil gözleri ama en çok da gücüne hayran olunması gereken bir büyü...

 

Cadı kazanlarında kaynamış Miran için büyüye kapılmak korkutucuydu...

 

Haksız değildi ama suçlu Firuze de değildi işte... En büyük korkusu da bu evliliğine haksızlık etmekti...

 

Kendisi için çıkarılan yeşil kazağa ve koyu renk kota baktı ev için yerinde bir seçimdi. Firuze giyinmek için banyoya geçtiğinden üzerindekilerden kurtulup eşinin hazırladıklarınu giydi.

 

Aynada saçlarına eliyle şekil verirken banyodan kendi üzerinde ki ile neredeyse aynı ton bir elbise ile çıkan kıza anlık bakakaldı.

 

Biraz evvel bu seçimin heyecanı ile gülümsüyordu demek ki Firuze hanım.

 

Onun heyecanı şimdiye kadar korkutuyordu Miran'ı ama aynada ki yan yana uyumlu görüntüleri içine sımsıcak bir hisle kaplattı.

 

Sanki eksik olan herşey tamamlanmış gibi... Yanında duran kadın hayatımdaki tüm boşlukları doldurabilirmiş gibi...

 

Miran'dan kıyafetlerle ilgili yorum bekledi Firuze ama beklediğinin aksine eline uzanan bir el vardı.

 

Şimdiye kadar elini çok defa tutmuştu Miran ama ilk defa parmaklar birbirine kilitlendi. Avuç içleri birbirine temas ettiğinde bir tamamlanma hissi sardı bedenlerini...

 

Odalarından çıkıp yine el ele merdivenleri indiler yemek yenilen büyük salona geldiklerinde kapıyı açıp Firuze'ye yol verdi Miran.

 

"Hayırlı akşamlar."diyerek içeri admlayan adamın belinde hissettiği parmakları ile verdiği destek sayesinde ilerledi genç kız.

 

Üzerinde dolanan delici bakışları hissediyordu ama karışılık vermedi.

 

İkili koltuğa yan yana oturduklarında Ülkü ve Mirza da solana girmişlerdi.

 

Onlarda selam verip koltuklara yerleştiklerinde Asım Aladağ,

 

"Yemeğe geçmeden annenizin sizinle konuşmak istediği bir konu var." Diyerek eşine yol açan bir giriş yaptı.

 

Gözler bugün odalarında ne yenilgi ile çıkan kadına döndüğünde yeşil gözlerini herkesin üzerinde bir bir gezdirdi Arjin Hanım,

 

"Bu konuşmayı daha önce yapmamız gerekirdi ama Miran'ın evine ocağına dönmesini bekledim." Dedi sanki ev ocak hissi vermiş gibi.

"Rojda, kız kardeşiniz bir hata yaptı ama siz onun ağabeysiniz. Hataya hata ile karşılık vermek size yakışmaz. Gelinimiz de gelip evimize yerleştiğine göre, nasıl ki onun çeyizi onun şanını yüceltti. Kızımın da çeyizini göndermek istiyorum."

 

Miran ve Mirza anlık birbirine baktılar, Arjin Hanım ne zamandan beri böyle konularda fikir sorar olmuştu.

 

"Gönder anne, bir tanecik kız evladım düğününü derneğini görmek nasip olmadı bari çeyizini gönder." Dedi Miran.

   

Mirza yorum yapmayı bile gerek duymadı... Usulen sorulduğu her haliyle belliydi bu sorunun.

 

"Ağa benim dedin ya oğlum, seni çiğneyip bir iş yapmak istemedim." Diyen kadınla Miran'ın yüzünde alaylı bir gülümseme büyüdü.

 

"Bu aklına keşke sabahtan sahip çıksaydın ana." Dedi alay eder gibi.

 

Şimdiye kadar sessiz kaldı ne varsa, görmedi duymadı sanılan ne varsa hepsinin farkında olduğunu bilsin istiyordu Miran.

 

Sabahki ayı bunu bu şekil de kapatacağını mı zannediyordu.

 

Yemezlerdi...

 

Kadının bozulan yüzüne ve ülkü'nün meraklı bakışlarına aldırmadan,

 

"Haydi sofraya buyurun." Deyip her zaman babasının oturduğu yere yani Ağa koltuğuna yerleşti Miran.

 

Asım Aladağ bir oğluna Bir de yıllardan beri alıştığı koltuğa baktı kaldı, Miran'ın bir anlık sinirle konuşup geri adım atacağını düşünmüştü ama şimdi görüyordu ki büyük yanılmıştı.

 

Olanı biteni bir film gibi izliyordu Firuze... Deryaların şenlikli sofralarından sonra buradaki gerilim yemeklerin lezzetinin bile önüne geçiyordu.

 

Ağzının tadı yoksa yemeğinde tadı yoktu demek ki...

 

Çorbasından birkaç kaşık almıştı ki,

 

"Nasılsın Firuze nasıl geçti günün?" Diyen sesle başını Ülke'ye çevirdi.

 

Karısına yöneltilen soruyla Miran da kaşının altından bir bakış attı Ülkü'ye.

 

Beyaz bayrak mı sallıyordu şimdi aklınca...

 

O konaktan hiçbir kızı burada istemem dememiş gibi...

 

Daha on gün önce Narin'e umutlar vermemiş gibi...

 

"İyiyim Ülkü abla, sen nasılsın?" Dedi Firuze.

 

"İyiyim ben de iş yorgunluğu var sadece, yoğun bir gündü." Dedi normal bir sohbeti sürdürerek.

 

Aynı evin içinde iki kardeşin hanımıydı onlar, olması gereken buydu ama Firuze her zaman tedbirli olacaktı Ülke'ye karşı...

 

Zarif bir tebessüm ile sohbeti orda kesti Firuze... Arjin Hanım'ın bakışları etini kesiyordu sanki...

 

Her akşam bu gerilimde yemek yiyeceğini düşünce içine bir taş oturdu. Bir hafta da huzura bu kadar alışmış olamazdı.

 

Derya'nın kanatları altında savunmada kalmaya alışmış bedeni huzuru tatmış şimdi tekrar gerilimi kabul etmek istemez gibi taş olup midesine oturuyordu.

 

Şimdi akşam sofrasını kurmuş güle eğlene yemek yiyen, arada kocasını hayranlıkla izleyip iç çeken. Evin çalışanlarına bile abla gibi yaklaşan kadının sofrasında olmak vardı.

 

Firuze tabağına bırakılan börek dilimi ile daldığı düşünceden çıktı,

 

"Hiç birşey yemesin." Dedi Miran'ın kısık sesi...

 

Aslında kendisi de yememişti ama düşüncelere dalan karısı önceliğiydi.

 

Rahat davranmalı yerlerini yadırgadıklarını karşıya sezdirmemelilerdi ama olmuyordu işte...

 

Miran'da misafir edildiği evde ki sıcaklığa alışmıştı Firuze gibi...

 

Bekir'in Cihan'a sataşması, Cihan'ın her sıkıştığında Hesna kozunu oynayıp abisini sinir etmesi. Hesna'nın her durumda elini değil abisini arkalaması. Bekir'in yalandan sitemli çokça bu durumdan memnun hali...

 

Başını kaldırıp Mirza'ya baktı göz ucuyla tabağında ki yemekle oyalanıyor ama pek de iştahla yaklaştığı söylenemezdi.

 

Halbuki Miran yıllar sonra da olsa bir bağ kurduklarını sanmış, kendisi yüzünden mağdur oldu diye bir ağabey olarak kardeşine her konuda destek olmuştu.

 

Aynı karşılığı Mirza'dan göremediği gibi, Berdel kararına sessiz kalmaları sindiremeyeceği bir hata olmuştu.

 

Bekir ile Cihan'ın anneleri ayrı kadınlardı ama kardeştiler...

 

Miran ile Mirza ise aynı ana babanın çocuğu olsalarda kardeş olamamış iki kişi...

 

Aynı karından doğmak kardeş yapmazdı insanları, adalet ve şefkat ile aradaki kardeş bağını örecek bilinçli ebeveynler gerekirdi.

 

Gülhan hanım üveyi öz gibi büyütürken, Arjin Hanım özü öze düşman etmeyi marifet sanmıştı.

 

Kimsenin lezzet almadığı yemek bitince o ağır havaya tahammül edemedi Miran karısı alıp odalarına çekildi.

 

Elindeki bilgisayar ile uğraşan adamı izledi Firuze, sanki o bu eve Firuze'den de yabancıydı.

 

Kendi anasız, babası olsa da yuvasız bir kuştu itilip katılmıştı ama Miran niye böyleydi.

 

Bu adama ne olmuştu da gözlerinde ki ışık çalınmıştı.

 

Karşı evde misafirken bile daha çok evinde gibiydi Miran...

 

Üzerine bir şal alıp odadan çıktı, Miran elinde ki işe o kadar dalmıştı ki fark etmedi bile...

 

Muftağa inecekti yavaş yavaş konağın sessizliğini dinleyerek, şu taş duvarlar neler duyup görmüştü acaba...

 

Avluya diğer yandan inen merdivenlerin başında bir yer çekti dikkatini... Kapısında minik bir süs asılıydı M&N harfleri vardı kurdelaların ucunda. Dikkatli bakmayan biri fark etmezdi bile ama Firuze iyi bir gözlemciydi, hayata böyle tutunmuştu.

 

Işığı yanmayan odaya karşı merakı ayaklarını o yana döndürdü.

 

M&N...

 

Mirza olsa Ülkü olurdu onlar değildi.

 

Miran~ Narin... Aklına yıldırım gibi düştü bu ihtimal... Gözleri kapandı anlık...

 

Ne hissedeceğini bilemedi...

 

Olmuş bitmiş bir işti... Aylar olmuştu evlilikleri biteli. Peki ya bu oda neyin nesiydi...

 

O kadın odasını muhafaza mı ediyorlardı, bu konakta dönüp gelirse diye dokunulmayan bir yeri mi vardı?

 

Miran buna nasıl müsade ederdi?

 

Şeytan vesvesesini dört koldan veredursun Firuze'nin zarif parmakları odanın kapısını açıp içeri girdi. Yatağın başında ki abajurun düğmesene dokundu. Şık ve şatafatlı bir odaydı. Firuze'nin seçtiği sadeliğin yanında göz alıcı duruyordu her detay... Loş ışıkta bile ne kadar özenle düzenlendiği belliydi.

 

Yatağın karşısında ki duvarda asılı onlarca çerçeveyi görünce ilgisi o yana çekildi. Yaklaştıkça canı yandı...

 

Bu oda Miran ve Narin'in odasıydı doğru tahmin etmişti. Fotoğraflardaki adam Miran'dı. Kadın ise adını çokça duyduğu Narin. Sarışın oluşunu biliyordu mavi gözlerini anlık görmüştü o gün ki kahvaltıda...

 

Bir el boğazını sıktı sanki, fotoğraflar sadece birer silüet oldu anlık bulandı görüntü.

 

Ancak o zaman anladı gözlerinin dolduğunu...

 

Kapanan gözleri ile yanağına iki damla süzüldü ama görüntü de netleşti. Narin'in gülen gözleri, ışıl ışıl sarı saçları, her fotoğrafta ayrı dikkat çeken şık giyimi...

 

Sanki fotoğraftan Miran onu görecekmiş gibi ondan kaçtı bakışları ilk anlarda. Burada olması yanlış geldi Firuze'ye...

 

Sanki kocasının başkasıyla aşk yuvasını bulmuştu, eski de kalmış olması huzursuzluğundan birşey eksiltmedi.

 

Sonra içinde ki güçlü yan ayaklandı, esas bu odanın böyle muhafaza edilmesi ayıp dedi aklı. Eve yeni bir gelin gelmiş, yeni bir sayfa açılmış eskiye bunca değer vermek Firuze'ye saygısızlık değil miydi?

 

Hesap sormak ister gibi başını kaldırıp fotoğraflarda ki Miran'a dikti gözlerini...

 

Bir fotoğraf, iki fotoğraf, üç fotoğraf... Ve tüm diğerleri... Adamın gülümsediği yanında ki kadına yakınlık gösterdiği tek bir kare yoktu. Sanki kadın Miran ile değil de bal mumumdan bir heykel ile fotoğraf çekilmişti.

 

Buz tutmuş elleri ağzına kapandı hayret ile...

 

Narin'in tabağına bıraktığı bir dilim böreği ötelemiyor diye niye sevindiğini anladı. Adam her karede vardı ama bir o kadar da yoktu. Yok sayıyordu yanındaki kadını...

 

'Ben bana kurulan tuzakları sana anlatmadım' deyişi geldi çınladı kulağında.

 

Nasıl bir tuzaktı ki içine çekildiği...

 

Miran, ilk günden düşününce sıcak bir adam değildi ama bu başka bir boyuttu. Sanki o fotoğraflarda ki Miran bile değildi. Tıpa tıp ona benzeyen bir başkasıydı.

 

Bu odanın burada bu şekilde durmaya devam ettiğini Miran biliyor muydu?

 

Uzun süredir İstanbul'da yaşayıp ailesi ile görülmediğini anlatmıştı Bekir abisi...

 

İçinde hem huzursuzluk hem de Miran'ın bu saygısızlığı yapmayacağına dair bir güven vardı...

 

Abajurdan yayılan ışığı kapatıp çıktı odadan, aklındaki ilk fikirden şaşmayarak mutfağa indi. Biraz aranarak malzemeleri bulup sıcak çikolata pişirdi.

 

Civan Ağa'nın konağında Kudret hanım için yapar cezvenin dibinde kalan da lütüf olarak önüne bırakılırdı.

 

Boğazının zevkine çok düşkündü şimdilerde Doğan Ağa'nın konağında olan kuzeni...

 

Nazına dönüldüğünü hiç mi hiç sanmıyordu.

 

Kadının en değersiz olduğu yere düşmüştü Kudret...

 

Elindeki kupaları bir tepsiye koyup merdivenlere yöneldi. O odanın önünden tekrar geçmemak için Miran'ın kullandığı tarafı kullarak yukarı çıktı.

 

Kapıya yaklaşmıştı ki Miran odalarından çıktı, anlaşılan o ki karısının yokluğunu ancak fark etmişti.

 

"Firuze!" Dedi tatlı bir telaşla ama elindeki tepsiyi görünce devam etti "Mutfağa mı inmiştin? Niye haber vermedin? Acıktım tabii yemeyince yemeğini..." Diye bir çıkarım yaptı hatta.

 

Acıkmak mı? Çok bile yemişti Firuze, alışıktı sofradan ne kalırsa onu yeyip yarı karın uyumaya.

 

"Yok acıkmadım." Deyip odaya doğru yürüdü hava soğuktu. İçeri girince tepsiyi komidinin üzerine bıraktı. " Senin de pek keyfin yok gibiydi sıcak çikolata yapayım dedim." Derken kupalardan birini uzattı.

 

Kendine uzatılan mis kokulu içecekle kısa bir şaşkınlık yaşadı Miran.

 

Morali bozuktu, Firuze'nin odadan çıkıp gittiğini fark etmeyecek kadar dalmıştı hatta ama ilk defa biri yarasını deşmek yerine keyfini yerine getirmeye çalışıyordu. Üstelik Firuze'nin de keyifli bir akşam geçirdiği söylenemezdi.

 

"Güzelim söyleseydin ben de gelirdim, ilk günden bilmediğin mutfakta niye uğraştın? Bulabildim mi malzemeleri?" Dedi kupayı alıp burnuna götürürken.

 

Güzelim deyişi Firuze'nin içini ısıttı hemencecik...

 

Sonra aklına aşağıdaki oda düştü, Firuze akıllı ol dedi kendi kendine ağzından laf alıp içimizi rahatlatacağız ama adamın da huzurunu kaçırmayacağız...

 

' Derya ablanla Yasemin'in elinden ekmek yedin sen...' diye de gaz verdi birde...

 

O da kupasını alıp Miran'ın karşısında ki berjere oturdu, sessizce bir kaç yudum aldı elindeki sıcak içeceğinden,

 

"Sen bu şeflik işinin hakkından gelirsin Hanım Ağam. Böylesini İstanbul'da bile içmemiştim." Dedi Miran.

 

Derin bir tebessüm etti Firuze, Miran'dan gelecek sıcak bir adımın ne kadar kıymetli olduğunu o fotoğraflarda daha iyi anlamıştı.

 

"Afiyet olsun Miran ağam." Dedi onun gibi şakaya vurarak.

 

"Şu okul işine en kısa zamanda bir el atalım Firuze, bu yıl sınava girmen için başvuru yapalım. Sonra bir deneme sınavına girip durum tespiti yaparız." Dedikten sonra keyifli bir yudum daha aldı elindeki kupadan.

 

"Olur hiç deneme sınavına girmedim, güzel olur benim için." deyip duraksadı. Sonra aşağıdayken bir ara aklına gelip savuşturduğu fikri Allah'ım günah yazma diyerek dile döktü. "Aslında Ülkü ablaya da bir kupa götüreyim demiştim ama odaları ne tarafta bilemedim." Dedi zarf atarak.

 

Dudak büktü Miran,

 

"Onlar bu katta kalıyordu eskiden, ben İstanbul'dayken kendilerine yeni bir düzen kurmuşlar ama karşı kanatta sanırım. O tarafa geçmedim geldim geleli. Ben de seninle döndüm konağa." Deyip güldü gülmekten uzak. " Kendimi senin kadar yabancı hissediyorum."

 

Derin bir nefesi içine çekti Firuze, Miran'ın o odanın muhafaza edildiğinden haberi bile yoktu.

 

Peki ya diğer oda? Esas eşiyle kaldığı...

 

Dürtmekten hiç usanmayan şeytana uymadı Firuze. Deşmenin kimseye faydası yoktu. Adam çifte nikahlı kocasıydı sonuca bakmak lazımdı. Hem konağı Firuze'ye verdiğine göre istediği odayı istediği şekle sokardı kafası atarsa.

 

Son düşündüğü pek onluk olmasa da hırslanan nefsine bir ferahlık da vermedi değil...

 

Biraz daha sohbet edip uyku saatini getirdiler. İkidir beraber uyuyorlardı ama ilk defa yatağa aynı anda girecek olmak faklı geliyordu Firuze'ye.

 

Yatağa uzanıp yüzünü Miran'a bakacak şekilde uzandı yorganın altında. Miran da banyodan çıkıp yatağa adımladı, yüzü kendine dönük kızı görünce gül

ümsedi farkında olmadan. Dün yataktan düşecek kadar köşeye sığınmış sırtı dönük kız o değildi sanki.

 

Yatağa uzanıp konulu başının altına alarak tavanı izledi biraz, sonra o da Firuze'ye döndü yüzünü...

Kızın yerinde kıpırdanışını fark etti, ondan bir yakınlık bekliyordu Firuze. Göz göze kaldılar kısa sayılmayacak bir zaman... Sol eli yastığının altında yanağına destek veriyordu Firuze'nin, sağ eli ise yastığının yanında duruyordu öylece...

 

Miran elimi elinin altına uzattı usulca ve kenetledi usulca... Yerinde hafifçe eğilip elinin üzerine derin bir öpücük kondurdu,

 

"Ben bir zindandaydım Firuze, duvarlarını insanların bana verdiği tuğlarla ördüğüm bir zindan da ışıksızdım. Sen hayatıma girmeden bir gün önce Bekir'e o zindanı anlatmıştım." Deyip gülümsedi. "Öylesine dardı ki o zindan nefes bile alamıyordum. Dahası o nefesi kendime de hak görmüyordum." Dediğinde avuçları içindeki zarif elin elini tutuşu sıkılaştı.

 

Ben burdayım artık diyordu Firuze.

 

Miran'da tutuşunu sıkılaştırdı,

 

"Ertesi gün senin haberin geldi, gecenin en karanlık yerinde küçük bir delikten içeri girmeye çalışan güneş ışığı gibi bir haber. Önce karanlığa alışkın ışığı kendine hak görmeyen yanım direndi ama sonra kaderime teslim oldum Firuze. Seni görmeden seninle evlenmeyi kabul etmiştim. Bu kez herşeyi doğru yapacağım dedim kendi kendime... Sen benim kendime verdiğim en kıymetli sözsün... Seni üzer kırarsam kendi yeşeren dallarımı da kırarım." Deyip yine derin bir nefes ile soluklandı.

 

"Bu sabah bana söylediklerin çok kıymetli benim için, sana söz bana karşı tırnaklarını çıkarmak zorunda kalmayacaksın. Güzel bir evliliği beraber inşa edeceğiz seninle yavaş yavaş, ince ince işleyip pişireceğiz. İkimizin de sarılacak yaraları var sarıp yolumuza bakacağız." Dediğinde Firuze'nin gözünden bir damla kurtulup altı.

 

Miran yaklaşıp öptü o izi...

 

Dudakları tenindeyken fısıldadı,

 

"İyi geceler gün ışığım..."

 

 

Vavvv parmaklarım alev aldı bebeğim 5500 kelime...

Adile Naşit tonlaması ile çınlat kulağında 5500...

Firuze...?

Miran....?

Zelfi...?

     

 

    

    

 

    

 

Bölüm : 02.10.2025 20:16 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...