77. Bölüm

67. Bölüm

Zaman Sızım
zamansizim84

Selamlar❤️

Çok merakla beklediğiniz için erken geldim.

Zelfi~Cihan mutlu olsun istiyorsunuz... Olacaklar da... Ama yaşananlar malesef kolay olmayacaktı...

Bu arada Cihan~Zelfi deyip de Firuze~Miran çiftinin minnoşluğunu kaçırmayın🥰

Bölüm 6000 kelime tek nefeste okuyup sitem etmeyin diye yazayım dedim. 10 000 de yazsam sizi kesmez farkındayım.

Yorum sınırı 500 😱🎊🎉💥

Hadi buyrun...

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

Çığlık...

 

Zelfi hayatında ilk defa kendi çığlığının sesini duyuyordu...

 

Oysa sessiz ağlardı Zelfi... İçinde kabarıp taşmak isteyen her duyguyu bastırır, ağlarken bile dudakları birbirine mühürlenir sesi çıkmazdı...

 

Bu yaptığını bilinçli yapmıyordu aslında sesli ağlayıp da beş yılını hiç eden pisliğe o zevki yaşatmak istememişti... Çığlıkları ise hep ağzına kapanan ele takılmış kalmış, kabuslarında bile sesini kesen elin varlığı eksilmemişti...

 

Oysa şimdi boğazı yırtılana kadar bağırıp haykırmak istiyordu, içinde bugüne kadar tuttuğu tüm yükü sesine yükleyip boşaltmak...

 

Öyle de yaptı bedeni kendi kontrolünden çıkmış nerede olduğunu, etrafında kimler olduğunu umursamadan çırpınıp, olmayan bir saldırıya karşı direniyordu. Çığlıkları Zelfi için, içindeki isyanı dışa vurmuştu ama Cihan'ın kulaklarına alev topu gibi düşüyordu.

 

Tutmaya çalışmadı... O bakışa bir daha muhatap olursa ölürdü Cihan...

 

Ellerini havaya kaldırdı zararsız olduğunu ispat etmek ister gibi, geriye adımladı sırtı duvarı bulana kadar...

 

Merdivenleri üçer beşer çıkan Bekir odaya ilk ulaşan oldu ama kapı ağzında Cihan'ın tek hareketi ile durdu. O durdurmasa zaten Zelfi'nin halini gördüğünde adım atamazdı. Peşi sıra Hesna ulaştı odaya soluk soluğa kalmış haline aldırmadan,

 

"ZELFİ!" deyip ileri atılacak oldu ama Bekir'in bedenine dolanan kolları durdurdu onu... "Bırak Bekir..." Diye çırpındı ama kurtulamadı kocasının kollarından...

 

Onun ardından Gülhan hanım yetişti, biri kapıda diğeri kapı yanında çaresizliği iliklerine kadar yaşayan oğullarına aldırmadan Zelfi'ye ulaştı. Onun çırpınışlarından bir iki darbe aldı ama durmadı.

 

"Kızım... Dur yavrum... Zelfi'm annem benim bak Gülhan annen... Dur güzel kızım..." Dedi ama dakikalar sonra ancak Zelfi'yi bir parça durultup bağrına basabildi.

 

Çığlıklar dindi fakat bu kez haykırış şeklinde bir ağlama krizine sürüklendi Zelfi...

 

Gülhan hanım saçını okşayarak sakinleştirmeye çalışıyordu ama geriye doğru seslendi,

 

"Derya'yı arayın o ne yapılacağını bilir." Dedi.

 

Bekir göğsünde ağlayan karısını zorla çıkardı odadan, telefonu kulağına götürüp Boran'ı aradı. Dili döndüğünce durumu izah etti...

 

Dakikalar sonra pijamalarının üzerine geçirdiği kalın hırkası, tepesinde özensiz ev topuzu ile Derya göründü merdivenlerde.

 

Hesna'nın,

 

"Derya abla..." Diyerek içli içli ağlaması ile duraksadı Derya.

 

"Bekir Ağa götür Hesna'yı burdan, bir su falan içsin." Deyip omzunu okşadı hamile kızın.

 

Onları aşıp Zelfi'nin yanına geçti hızlıca Gülhan hanımın yanına geçti hemen, biraz durulan Zelfi Derya'yı gördüğünde daha çok ağlamaya başladı.

 

"Derya abla olmuyor, bitmiyor Derya abla... Ben... Yapamıyorum..."

 

Ağlamasının arasında söylediklerinden bir tek bunu anladı Cihan... Duvara dayalı bedenini daha fazla taşıyamadı usulca çöktü olduğu yere kolları dizlerinde ağlayan karısını izledi...

 

Yaşadıkları son on günün, Zelfi'nin gördüğü kabusları ona belli etmemek için ne kadar içinde biriktirdiğinin muhasebesini yaptı.

 

Bu evlilik doğru bir karar mıydı? Tamam Zelfi de Cihan'ı seviyordu ama bu aynı odayı paylaşmak için yeterli miydi? Nişanlı oldukları dönem ki iletişimlerini evliliğe taşıyamamış her geçen gün daha da uzaklaşmışlardı.

 

Derya'nın getirdiği ilacı zar zor Zelfi'ye içerdiğini başını dizilerine gelecek şekilde yatırıp saçlarını okşayarak uyutmaya çalıştığını bomboş gözlerle izledi...

 

Boran ve Bekir'in kollarından destek vererek odadan çıkarmasına, taşınan kendi bedeni değilmiş gibi tepkisizce izin verdi.

 

Bekir'in çalışma odasına geçtiklerinde hiç birinden ses çıkmıyordu.

 

Boran kızları Gülce'yi yanlız bırakmamak ve durumu Ayşe'ye usulünce anlatmak için evlerine dönerken abi kardeş kaldılar.

Gülce kızı Ayşe'ye emanet etmişlerdi, ablasının yanına gelmek isteyen kız evde beklemeye zar zor ikna olmuştu. Ayşe Zelfi gibi güçlü değildi, olayların etkisinden günlerce belki haftalarca çıkamıyordu.

 

Taştan ses çıktı, her gece farklı bir mesele bulup atışan, birbirlerini sinir etmek için fırsat kollayan abi kardeşten ses çıkmadı.

 

Zelfi niye bu haldeydi?

 

Kız kardeşleri Zelal'in hırsları ve babalarının basiretsizliği yüzünden...

 

Neçe zaman sonra kendini bir parça toparlayan Cihan, çekmeceden aldığı sigara paketleri ile odanın balkonuna çıkıp yere oturdu. Sırtını duvara yaslayıp buz gibi havaya tezat ucunu ateşe verdiği sigarasını içti, sonra bir tane daha, sonra bir tane daha...

 

Sabahın ilk ışıkları yüzüne vurduğunda yanında tepeleme dolu bir kül tablası, boş kağıtları buruşturulmuş üç sigara paketi vardı. Bir de soğuk iliğine kadar işlese de yerinden kımıldamayan Cihan...

 

Evin içinde ne olup bittiğinden habersiz bundan sonra ne olacak sorusuna cevap arayıp bulamayan bir Cihan...

 

Derya, Zelfi'nin içtiği ilaçla derin bir uykuya dalacağını bildiğinden dizlerinde uyuttuğu kızın başının altına bir yastık koydu. Gülhan hanım ve Hesna geceleri Cihan'a yatak olan sedirde oturmuş gücünü tüketip uykuya dalan Zelfi'yi izliyorlardı.

 

Derya ayaklanınca onlarda ayaklandılar, odanın kapısından çıkınca Hesna,

 

"Derya abla şimdi ne olacak, Zelfi'yi nasıl toparlayacağız." Dedi yeniden akmaya başlayan gözleriyle.

 

Derya bu kez Hesna'yı kendine çekip sarıldı,

 

"Sen önce bir kendini toparla küçük hanım, hamilesin sen. Yazık değil mi karnında ki bir lokma cana?" Dedi yalandan kızarak.

 

Gülhan hanım,

 

"Derya ablan doğru söylüyor Hesna, sen biraz dinlen annem ben kalırım Zelfi'nin yanında." Dedi.

 

"Nasıl uyuyayım anne çığlıkları kulağımdan gitmiyor, ne yapacağız? Ben tekrar psikoloğa gitmeye ikna etmiştim, iyi değildi kaç gündür..." Dedi göz yaşlarını silerek.

 

"Hesna..." Deyip yanağını okşadı Derya "Zelfi küllerinden doğmayı iyi bilir, ne zaman dibe vursa ayağını zemine çok sert vurup daha yükseğe sıçrar. Bu süreçte hep böyle oldu, bütün büyük adımları böyle şiddetli krizlerden sonra attı. Zehrini böyle atıyor gibi düşün, bu akşam ki en büyük patlamaydı. Burdan sonrası yokuş aşağı..." Deyip içli bir nefes çekti "Zelfi toparlanır da Cihan'ın halini hiç beğenmedim. Siz onu toparlamaya bakın."

 

Derya evden çıkarken balkonda karşı ki cama dalıp gitmiş sigara içen Cihan'ı görünce tespitinin doğruluğundan emin oldu. Bu gece Cihan'ın durumu Zelfi'den de zordu...

 

Hesna çalışma odasında Bekir'in dizinde, Gülhan hanım Zelfi'nin yanı başında yatağın bir köşesine kıvrılmış olarak sabaha karşı uyuyakalmışlardı.

 

Bekir ise gözünü kırpmadan balkonda sigara içen kardeşini izlemişti, kendini suçluyordu... Cihan'a daha iyi ağabeylik edemediği için, babası ve kız kardeşi Zelfi'nin hayatını karartırken mevzuya daha erken uyanamadığı için...

 

Ve onun da kafasında bundan sonra ne olacak sorusu vardı...

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

Aladağ konağında ise huzurla dalınmış bir uykudan ilk Miran uyandı, oda fazlasıyla sıcaktı ama yatakta bedeni bedenine yapışık, başı boyun girintisinde uyuyan karısına bakılırsa hâlâ üşüyor olmalıydı.

 

Firuze'nin kızıl kahve saçları dört yana dağılmış, mis kokusunu esirgemeden kuşatmıştı Miran'ı...

 

Sırt üstü yattığı yatakta yan döndü yavaşça örtüyü Firuze'nin omuzlarına kadar çekti. Kolunu bedenine sarıp kendine doğru çektiğinde mesafelerini iyice azalttı, o kadar düşünmeden sanki günlük bir rutiniymiş gibi hareket etmişti ki saçlarının kokusunu içine çekerken fark etti yaptığını...

 

Anlık farkındalık ile duraksadı önce... Yüzünde ki huzur silindi düz bir hal aldı... Çok kolay olmuştu Firuze'yi hayatına almak, hemde hiç yapamam deyip tüm kapıları kapattığı anda.

 

Ama sanki yer bile tutmuyordu Firuze, bir insan bu kadar yüksüz olabilir miydi? Kimsenin gözüne batmamak için mi görünmez olmuştu Firuze...

 

Mesafelerini azalttığı bedenini iyice kendine çekti saklamak ister gibi...

 

Aklına Masal'ı düştü... Doyasıya sevmediği kızı...

 

Onun kadar savunmasızdı kollarında ki beden. Baba güçsüz, anne yok... İnsaf merhamet bilmeyen bir konakta nasıl yaşamış, nasıl bu kadar masum kalmıştı Firuze...

 

Hele o Bedirhan itinin söyledikleri, Firuze'nin korkudan titreyişi...

 

Öfke damarlarında kol gezmeye başlamıştı ki Firuze'nin de kolları Miran'ın bedenine sarıldı. Mırıl mırıl sesler çıkardı hatta küçük bir bebek gibi başını boynuna yerleştirdi iyice...

 

Kıvrılan dudaklarına mani olamadı Miran...

 

"Kedi..." Diye fısıldadı kendi kendine...

 

Bacağını bacağının üzerine arttığında ise olaylar masumiyet çizgisinden çıkmaya başladı. Kasılan bedeni ile o an ne yapacağını bilemedi adam...

 

Kollarında kedi diyerek saçlarını okşadığı kadın karısıydı... Genç, güzel... İşin kötüsü dikkat çekiciydi Firuze... Yanından geçen insanı dönüp bir daha baktıracak kadar dikkat çekici bir ışığı vardı...

 

Sanki görecek gözlerden sakınabilirmiş gibi örtüyü biraz daha çekti Firuze'nin omuzlarına...

 

İçli bir de nefes alıp verdi, sen bunları düşünecek adam mıydın Miran... Hani yanlız ölüyordun? Diye de payladı kendini.

 

Üşümüş ayağını bacaklarının arasında ısıtmaya çalıştı...

 

Bu kadar üşümek normal değildi, Firuze bugün ki kadar yakınına gelmediğinden ancak fark ediyordu Miran... Elleri hep soğuktu, demek ki ayakları da soğuktu...

 

Kan değerlerine bir baktırmak lazım diye not etti aklına, tahmini bünyesi çabuk düşerdi. Üzerine titrenerek büyütülmüş bir çocuk değildi Firuze. Bağışıklığı da zayıftı yüksek ihtimal...

 

Asım'a aldığı takviyelerin büyükler için olanını da bu kediye almak lazımdı...

 

Başını biraz geriye çekip uyuyan yüzünü izledi genç kızın ve o an bir soru gelip yerleşti aklının ucuna...

 

Firuze ile bir kızları olsa...

 

Bu güzelliğin bir küçük kopyası...

 

Burnunun direği sızladı Miran'ın, Masal'ı küçük kabrine yerleştidikleri gün ki toprak kokusunu duydu yine...

 

Bu hayatta her yarasını sarmış, sırtından vurulan bıçakları bile çekip çıkarmıştı ama kapanmayacak tek yarası Masal'dı...

 

Pijamasının yakasıyla oynamaya başlayan parmaklarla düştüğü düşünce kuyusundan çıktı...

 

Minik kedi uyanmıştı anlaşılan... Kendince Miran'ın uyuyup uyumadığını ölçüyordu küçük hanım.

 

Gözlerini kapattı hemen, usulca boynundan uzaklaşan bedenin bakışlarını hissetse de renk vermedi.

 

Ama uyuduğunu düşünen Firuze'nin rahatlayıp verdiği derin nefesi de fark etti.

 

Bacaklarının arasında ki bacağını çekmeye çalışması ile uzaklaşacağını anlayıp uykusunda dönüyormuş gibi hamle yapıp bu kez kendisi Firuze'nin boynuna yerleştirdi başını, ağırlığını ne kadar vermesede kapana kısılmıştı genç kız.

    

Hızlanan nabzı dudaklarının ucundaydı Miran'ın... Deli gibi atan kalbinin sesini duyuyordu. Muhtemelen yanakları da al al olmuştu şimdi... Gözünün önüne gelen manzara ile dudakları kıvrıldı adamın...

 

Altında hafifçe kıpırdanmaya çalıştı Firuze... Uyandığı hale utanırken daha beterine nasıl düşmüştü. Miran'ın başı neredeyse göğüsleri üzerindeydi ama boynuna değen burnunu tenini kokladığını da fark etmişti.

 

Ellerini kurtarabilse yüzüne yelpaze yapacaktı... Kulaklıklarına kadar kızarmıştı... Miran zaten haliyle çok eğleniyordu, şimdi bu halde yakalanıp dalga konusu olmak istemiyordu.

 

Kalkmak için bir hamle daha yaptı ama faydası olmadı... Daha kötüsü şuan Miran'ın dudaklarını teninde hissediyordu. Kalbi duracaktı... Kalbi ağzından fırlayıp çıkacaktı...

 

Offf...

 

Ne girdin ki adamın dibine o kadar, böyle kalırsın işte altında...

 

On gündür aynı yatakta uyuyorlardı ama sınırını geçen olmamıştı, Miran elini tutuyor, yanaklarını okşuyordu ama o kadar...

 

Yani üşümenin de bir adabı olurdu değil mi? Sadece üşüdüğünden de yapılmamıştı orası ayrı mesele tabii de, minarenin kılıfı oydu...

 

Yasemin üzerinde ki bulutlu pijama takımını görse, havada bulut sen Miran'ı unut diye dalga geçerdi kesin...

   

Yani... Aralarında cinsel bir temas yoktu ama olsa da o ipekli geceliklerle donardı Firuze...

 

Adamın bir eli saçlarına karışıp, boynunda hissettiği dudaklarını tenine yaslaması ile karnına kadar bir elektrik akımı geçti bedeninden...

 

Zorlukla yutkundu...

 

İlkini takip eden bir kaç öpücüğün ardından burnunu teninde gezdirerek kokusunu içine çekti Miran...

 

Bu konuma gelirken işin şakasındaydı ama boynundan ciğerlerine dolan koku, dudakları altında heyecanla çırpınan nabız onun da aklını karıştırmıştı.

 

Kulağına kadar teniyle temasını kesmeden ilerledi,

 

"Günaydın gün ışığım..." Diye fısıldadığında Firuze'nin zaten titrek aldığı nefesi tekledi.

 

Miran'ın ilk aitlik ekiydi bu... Güzelim diyordu ama onu lafın gelişi kullanıyordu sanki, bu kadar özel hissettirmiyordu.

 

Sonuçta Derya ablası bile güzelim diye başlıyordu cümleye...

 

Gün ışığı değil... Gün ışığım...

 

"G-günaydın..." Dedi zar zor bulduğu sesiyle... Kekelediği için yüzünü ekşitti hafifçe...

 

Miran'ın başını boynuna gömerek gülüşünü duyduğunda,

 

"Ya Mirann... Gülme yaa..." Dedi siteme karışık nazlanarak. Hafifçe de omzundan itti ama fazlaca yalandan bir itişti...

 

Yine güldü adam ama bu kez Firuze de gülüyordu...

 

Dirseğini yatağa dayayıp elini de başına destek yaparak Firuze'ye nefes alacak kadar alan açtı Miran.

 

Karısının sabah mahmuru gözlerini, kızıla bulanmış tenini izledi biraz,

 

"Gülüp utandırmazsam hanımım bana Velibah yapar mı?" Dedi ikisini de ortamın çekiminden çekip alarak.

 

Hele şu kıskaçtan kurtulsun velibah ne ki su böreği bile açardı Firuze...

 

Önce rahat bir nefes aldı sonra ise mutfaktakilerin kendine uzaylı gibi davrandıklarını hatırladı.

 

Günler sonra huzur içinde uyanmışken ortamı bozmak istemedi, hem Miran, o Rukiye denen kadına haddini güzel bildirmişti. Böyle odada otura otura hanım ağa olacak değildi ya...

 

"İstediğin velibah olsun." Dedi gülümseyerek.

 

"Hımmm..." Dedi çapkın bir eda ile Miran... "Becerikli bir hanımağa, tam da konumuna yakışır şekilde..."

 

Akşam Arjin hanımı eleştirdiği yerden şimdi Firuze'yi övüyordu.

 

Miran'ın yataktan kalkıp elini uzatması ile zarif parmaklarını kocasının ellerine bırakarak ondan güç alarak yataktan kalktı.

 

Aralarında ki boy farkının etkisiyle başını geriye atıp Miran'a baktı küçük bir kız gibi...

 

O bulutlu pijamalarla çocuktan farklı hissetmiyordu zaten...

 

"O zaman ben elimi yüzümü yıkayıp mutfağa iniyorum." Dedi bilgi verir gibi.

 

Başına usulca sallayarak onayladı Miran,

 

"O zaman seni gün yüzünü yıkayıp mutfağa in Hanım Ağam." Dedi onu tekrar ederek.

    

Bu adamın bu kadar boylu poslu olması haksızlık değil miydi? Ne yapacağını şaşırıyordu Firuze.

 

Gözlerini sağa sola kaçırıp bir adım geri attı, yakınında olunca etkisi altına giriyordu sanki.

 

Gerisin geri dönüp banyonun yolunu tuttu.

 

Miran yüzünde ki tebessüm ile peşi sıra baktı, başını iki yana salladı. Böylesi temiz, yapmacıklıktan, oyundan tuzaktan uzak bir hayat arkadaşı olduğuna inanmakta güçlük çekiyordu.

 

Yatağı düzeltip Firuze'nin hevesle aldığı ama tüm erkeklerin gereksiz bulduğu örtüyü serdi. Yastıkları da onun yerleştirdiği gibi dizdi...

 

Odadaki ısıtıcıların ve kendine sokulan kedinin etkisiyle terlemişti ama kapatmadı sobaları. Hatta dolabı açıp Firuze için kalın bir hırka çıkardı.

 

O sırada banyodan çıkan genç kız toparlanmış odaya baktı şaşkınlıkla, dudakları 'o' biçimini aldı ama ne diyeceğini bilemeyerek kapandı geri.

 

Banyonun kapısında kalmış karısının bakışlarını fark eden adam tebessüm etti, far görmüş tavşan gibi kapıda kalmış karısına biraz daha şok yaşatmak isteyerek üzerinde ki tişörtü çıkararak ona doğru ilerledi.

 

Odada dolanan gözleri kendisine doğru gelen Miran'ı bulunca üst bedeni çıplak adamla gözleri irice açıldı Firuze'nin...

 

Yanına gelip duran bedenden yayılan ısıyı hissederken yanakları kızarmış, kulaklarına tırmanan alevi hissediyordu.

 

"Geçebilir miyim?" Diyen Miran ile geniş göğsünde takılı kalmış bakışlarını kaçırdı,

 

"T-tabiii..." Dedi yolu açarken ama bu kekeleme işinden bir an önce vazgeçmeliydi. Rezil oluyordu ikidir...

 

"Kalın hırkanı çıkardım onu giy istersen." Diyen Miran'ın banyoya girmesi ile kalınca giyindi.

 

Miran'a da kıyafet hazırlayıp yatağın üzerine bıraktı ve aşağı indi.

 

Mutfağın kapısında derin bir nefes alıp gücünü topladı. Derya ablası gibi güler yüzle yaklaşmak işe yaramıyordu. Burnunu havaya dikip kibir sergilemek de Firuze'nin yapacağı iş değildi. Onlar Firuze'yi yok sayoyorsa Firuze'de onları yok sayacaktı.

 

Kapıdan girip ortaya bir Günaydın dedi.

 

İlk günler mutfağa sık sık gelen, samimi şekilde konuşan kızın aradığını bulamayınca geri çekildiğini düşünen muftak ahalisi birbirine baktı kısa bir an.

 

Rukiye hanım,

 

"Buyur gelin hanım ne istemiştin?" Dedi.

 

Daha burda ne arıyorsun der gibi...

 

Günaydını karşılıksız bırakılan genç kız ya sabır çekti.

 

"Sizden bir şey istemiyorum Rukiye hanım, canım mutfağa gelmek istedi geldim. Şimdi de kahvaltı için hamur işi yapmak istiyorum yapacağım..." Dedi dolapları karıştırıp malzemeleri ortadaki boş tezgaha bırakarak.

 

Kızın hep sevecen haline alışık kadın bir bocaladı,

 

"Biz yapardık..." Dediğinde Firuze'nin tek kaşını hafifçe kaldırarak kendine dönmesi ile daha bir şaşırdı.

 

"Siz kendi yapacağınızı yapın... İşiniz sonuçta..." Deyip sağa sola bakındı "Patatesler nerede?" Dedi sanki tek derdi buymuş gibi.

 

Karşısında ki kızı çözememenin verdiği gerginlik ile kızı Aleyna'ya işaret etti patates getirmesi için.

 

Plastik bir legenin içinde yanına bırakılan patatesler ile,

 

"Yeter mi gelin hanım?" Diyen Aleyna'nın alaylı çıkan sesine döndü bu kez,

 

"Yeterli çekilebilirsin..." Dedi hiç kendine yakıştırmasa da hak ettiği uslüpla.

 

Geldiği günden beri Firuze'ye beğenmez bakışlar atan kız bunu çoktan hak etmişti.

 

Aleyna'nın şaşkın ve sinirli bakışları annesini buldu ama sus işareti ile dişini sıkarak uzaklaştı.

 

Hamuru yoğurmak için ılık su hazırlayan Firuze'nin yanına, adının Hediye olduğunu bildiği Aleyna'dan yaşı daha büyükçe olan çalışan yaklaştı,

 

"Patatesler haşlanacak mı hanım ağam?" Dedi sesini kısık tutan genç kız.

 

Ara ara denk geldiklerinde saygı ve güler yüzle konuşan bu kıza içi ısınıyordu Firuze'nin ama epitopu bir kişiydi işte...

 

"Evet canım." Dedi ılıman bir sesle.

 

Kızın çekingen yüzünde oluşan gülümseme ile tebessüm etti. Tavrı hak edeneydi, herkese değil ..

 

Hamuru yoğurup etrafını sarması için Hediye'ye vermişti ki mutfak kapısında Miran göründü.

 

"Günaydın hanımlar." Dedi otoriter sesiyle.

 

Az evvel Firuze'ye burun kıvıran ekip ellerindeki işleri bırakıp hemen el pençe divan durdular.

 

"Buyur ağam bir emrin mi vardı?" Dedi Rukiye Hanım.

 

Elleri cebinde etrafta gözlerini dolaştırdı Miran,

 

"Hanım ağanız velibah yapacaktı da onu izlemeye geldim." Dedi.

 

Firuze'ye doğru yürüyüp şakağına bir öpücük kondurdu,

 

"Kolay gelsin Firuze Hanım." Diyerek daha yumuşak tuttuğu sesiyle konuştu.

 

Mutfağa girişini bir az evvel ki öpücüğü beklemeyen Firuze'ye anlık kal gelirken,

 

"Teşekkür ederim Ağam." dedi ona uyarak.

 

"Yetiştim mi?" Deyip elini hâlâ ıslak olan saçlarından geçirdi adam. "Çabuk gelmeye çalıştım ama." Dedi imalı bir sesle.

 

Firuze safım anlamasa da yılların fesatları anlamıştı adamın duştan çıkışını ima ettiğini. Zaten Miran'ın mesajı da onlaraydı, utangaç karısı ne yaptığını anlasa kulağına kadar kızarırdı yine.

 

"Hamur mayalanıyor, içi yapacağım şimdi." Dedi masum masum.

 

"Desene tam zamanda geldim, Derya hanımlarda yediğimin tadı damağımda kalmıştı." Dedi yüksek taburelerden bir tane çekip oturarak.

 

Hediye sıcak patatesleri soyarken Firuze soğanları doğrayıp kavurdu, patatesi üzerine ekleyip baharatları tek tek eklerken Miran her eline aldığı baharatı soruşu ve ilgi ile izleyişi elini ayağına dolandırsa da bir sakarlık yapmadan içi hazır etti.

 

Hediye'nin açtığı hamurların içine patates toplarını koyup tekrar beze haline getirip açtı genç kız,

"Oooo... Patatesler bunun içine nasıl konuyor diyordum bende... Vallahi ince işçilik." Diyerek beğeniyle dudak büken Miran'ın sözüne Hediye kendini tutamayıp kıkırdadı.

 

"Sen nasıl yapıldığını sanıyordum ki?" Diye sordu Firuze.

 

Dudaklarını düşünür gibi büken adamla gözleri anlık dudaklarına kaysa da fark ettirmeden toparladı,

 

"İki yuvarlak hamur açıp içine harç koyacaksın sandım ama kenarları nasıl kapatacağını da merak ediyordum." Dediğinde güldüler ikisi de.

 

"Pişireyim mi bir tane? Sıcak sıcak güzel olur." Diye sordu Miran'ın gelişi ile tamamen rahata erip keyifle iş yaptığı mutfakta.

 

"Senin elin değmiş güzel olmaması mümkün mü hanım ağam." Dedi Miran, gözlerini kıstı biraz önemli birşey söyleyecek gibi "Üstüne tereyağı da sürecek misin?"

 

Küçük ama içten bir kahkaha attı Firuze,

 

"Sen bu işi biliyorsun Miran." Dediğinde mutfak ahalisi şaşkınlıkla yeni evli çifti izliyordu.

 

Velibah pişti, üzerine tereyağı sürüldü.

 

Miran'ın mest olarak yediği, her lokmada karısını övdüğü dakikalarda Hediye ve Firuze'nin maharetli parmakları kalanları yapıp hızlıca pişirdiler...

 

Son hamuru da patatesli harçla buluşturup açtıktan sonra kurumasınlar diye arasına koydukları örtünün içine bıraktı Firuze.

 

Hediye'nin,

 

"Ben pişiririm hanım ağam, siz yorulmayın." Deyişi ile Miran ayaklandı.

 

Karısının boynundaki önlüğü çıkarıp bir adım geride bekleyen Aleyna'ya uzattı.

 

Hâlâ hamurla olan elinin üzerinden öpüp,

 

"Eline sağlık güzelim yoruldun sabah sabah." Dediğinde.

 

"Afiyet olsun." Derken kendilerini dinleyen ama iş yapar görünen kadınlar olmasa kocasını kocaman sarılıp öperdi.

 

Yüzüne bakmayan ahaliye patronun kim olduğunu daha iyi nasıl anlatabilirdi ki... Karısını mutfakta izleyen bir Ağa nerede görülmüştü?

 

"Sen çık güzelim benim Rukiye hanıma diyeceklerim var." Dediğinde ellerini yıkayıp çıktı genç kız.

 

Firuze'nin gidişinden emin olunca az evvel ki sıcak tavrını sildi Miran,

 

"Dün yaşanların bir daha tekrar etmeyeceğini umuyorum." Dedi tek kaşı havada.

 

"Etmez ağam, biz bilemedik." Dedi kadın başını öne eğerek.

 

"Biz kahvaltıdan sonra konakta olmayacağız. Bu konakta yaşamayan kimsenin tek iğnesi dahi kalmayacak şekilde toplayıp kurtuluyorsunuz. Narin Hanım'ın eşyalarını kız kardeşi gelip gözden geçirecek. Kalanları depoya kaldırırsınız." Dediğinde kadın bir an dün gece konuşulanları duydu mu diye tartmak için başını kaldırdı ama adamın yüzü duvar gibiydi.

 

"Olur ağam." Dedi başını yine eğerek.

 

"Canan hanımın özel eşyası varsa kolileyin onlarda vereceğim adrese kargolanacak." Diye ekledi.

 

Tüm mutfak ahalisinin dinlediği konuşmasına,

 

" Bundan sonra akşam ne pişeceği, gelen misafirin kabul edilip edilmeyeceği, konakta çakılacak tek bir çivinin yeri dahi Firuze hanıma sorulacak. Hanım ağanızın kim olduğunu bilin ona göre davranın, yapılacak en ufak saygısızlığa tahammülüm yok bilesiniz." Dedi ve dumur olmuş güruhu geride bırakıp çıktı...

 

Çıkan adamın arkasından yanındaki sandalyeye düşer gibi oturdu Rukiye hanım,

 

"Yandık ki ne yandık..." Dediğinde Aleyna annesinin yanına gelip dizlerini kırarak göz göze geldi.

 

"Gerçekten her işi o kıza mı soracağız anne? Kaç yaşında ki konak yönetsin?" Dedi sinirle.

 

"Konak yönetmeye ne var a kızım oğlanı nasıl almış eline görmedin mi? Baban dediydi ama Miran'ın şirkette işi çok ondan ortaklık durgun bu yaptığınızı fark ederse kötü olur dediydi."

 

Kendi kendine söylenirken etraftaki kızların kulaklarını tilki gibi dikip kendilerini dinlediğini fark etti,

 

"Laf dinleyeceğinize sofrayı kurun haydi..." Diye yükseldi.

 

Kalan hamurişlerini pişiren Hediye dışında herkes çil yavrusu gibi dağılırken,

 

"Şu kız kadar aklım yokmuş ya benim." Dedi düştüğü konuma üzülerek.

    

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

Başında keskin bir ağrıyla gözlerini araladı Zelfi...

 

Güneşin yükseldiği noktaya bakarsa saat epey ilerlemiş olmalıydı. Kurumuş boğazını yutkunarak yumuşatmaya çalıştı ama canını daha çok yakmaktan başka işe yaramadığını da çabucak fark etti.

 

Gözlerini kapatıp bu ağrının sebebi çığlıkları hatırladı...

 

Tekrar yutkunmaya çalıştı ama bu kez düğüm daha da büyüdü.

 

Gözlerini tekrar kapatıp içine kulak verdi, günlerdir süren debdebe son bulmuş yerinde kocaman bir boşluk bırakmıştı sanki...

 

Aklı da içide yükünü atıp fırtınadan çıkmış bir gemi güvertesi gibi tertemiz olmuştu.

 

Bu yükü yıllardır içinde taşıdığını o zaman anladı. İnci hanım ağla dediğinde boş gözlerle ona bakardı Zelfi...

 

'İçinde ki zehri atmıyorsun Zelfi, yaranın üzerini örtmek onu iyileştirmez.' derken ne demek istediğini de...

 

Hep olayları anlatmıştı Zelfi, sen ne hissettin sorusunu hep geçiştirmişti. Çünkü açarsa kapatamayacağı bi defterdi o, doğduğundan beri acı kayıtlar ile dolmuş...

 

Annesinin kaybı, abla değil anne olmak zorunda kalışı... Okuyacağım diye çıktığı yolun başına yıkılışı... Baba dediği adamın kendini satması... Yıllarca gördüğü zulüm... Kapanmayan yaraları...

 

Hepsi içine zor sığdırdığı yükletmiş de dün akşam o çuvalın dibi silkelenenek kadar boşaltılmıştı...

 

Gözlerini açtığında derin bir nefes alıp verdi, Cihan yoktu...

 

Odada kimse yoktu ama kapı aralık bırakılmıştı...

 

Yavaşça doğruldu yattığı yerden üzerinde pijamaları vardı ama ne ara kim giydirdi bilmiyordu. İhtiyaçlarını giderip kot pantolon ve salaş bir kazak giydi...

 

Merdivenleri inmeye başladığında salonda oturan Gülhan hanım ve Hesna'yı gördü.

 

Merdivenlerde ki hareketi fark eden ilk anne dediği kadın olurken,

 

"Zelfi kızım iyi misin?" Dedi anında ayarlanarak.

 

"İyiyim anne." Dedi ama çıkan ses oldukça vahim durumdaydı.

 

Hesna bakışlarını başka yöne çevirirken, Gülhan hanım,

 

"Gel kızım ıhlamur kaynatım sabah boğazına iyi gelir." Diyerek mutfağa yönlendirdi Zelfi'yi.

 

Songül omzunun üzerinden kaçamak bir bakış attı, bu kadın sandığından da kötü durumdaydı. Cihan Ağa gibi bir adama kadınlık edemeyen birini mi layık görmüşlerdi. Düne kadar şüpheleri vardı ama dün gece yaşananlardan sonra emin olmuştu.

 

Vicdanı arada yoklasa da o sadece uyusunda yakınlıkları olmasın istemişti... Kadının kriz geçireceğini nereden bilebilirdi. Hesna hanımı düşük riski varken içiyordu o ilacı, başı yastıktan kalkmıyordu...

 

Gülhan hanımın kızın uzun saçlarını seve okşaya önüne çayını koyuşunu elleriyle yemek yedirmeye çalışmasını görüp göz devirdi. Oğlu geceden bu yana heder olmuştu kadın burda daha bu kızı eyliyordu...

 

Onlar mutfaktayken Derya ve Ayşe geldiler.

 

Ablasını beklediğinden iyi gören Ayşe'nin içine su serpilirken Derya,

 

"Yarın öğleden sonraya İnci hanımla randevun var Zelfi. Murat'ı yolladım pastil alacak sana, sesini yorma ki çabuk düzelsin." Dediğinde başını salladı sadece.

 

Hesna yüzüne bakamıyor, Gülhan hanım kırılacak bir vazo gibi etrafında korkarak dolaşıyordu.

 

Bir tek Derya her zamanki gibiydi...

 

Cihan neredeydi?

 

Halini merak edip aramamıştı da...

 

Onun da kötü etkilediğini biliyordu ama gözleri illaki onu arıyordu...

 

İçtiği çayla biraz yumuşayan boğazının ağrısı hafiflese de sabah ki boşluk hissinin yerini Cihan'ın yokluğunun huzursuzluğu kaplıyordu.

 

Ayşe sıkı sıkı sarılıp öperken dolmadı o boşluk, Derya sırtını sıvazlarken de dolmadı...

 

Oysa şimdiye kadar ki tüm krizleri onlarla aşmıştı...

 

Gülhan hanım misafirlerini yolcu ederken Hesna ile bugün ilk defa göz göze geldiler. Yerinden kalkıp onun yanına oturdu ve kollarını Hesna'ya doladı...

 

Ne kadar korkup çaresiz kaldığını tahmin edebiliyordu,

 

"Seni korkuttuğum için özür dilerim." Dediğinde Hesna'nın hıçkırıkları odayı doldurdu.

 

Daha sıkı sarıldı Zelfi'ye,

 

"Ben özür dilerim, biz özür dileriz Zelfi..." Dedi içini çeke çeke.

 

Sırtını sıvazladı Zelfi,

 

"Sen sadece bebeğini düşün, senin üzülmen yasak söyliyelim Bekir abiye seni tatile götürsün. Bebek gelmeden iki üç gün kafanızı dinleyin." Dedi tüm samimiyetiyle.

 

Cevap vermedi Hesna, Bekir saatlerdir Cihan'a ulaşmaya çalışıyor demedi. O korkusu da yüreğinin ortasında oturuyordu ya...

 

Derya yine haklıydı Zelfi olayın sabahına toparlanmış ama Cihan ölümüne dağılmıştı...

 

"Hesna, abinden haberin var mı?" Diye sorduğunda ne diyeceğini bilemedi o yüzden.

 

Ama sorudan da kaçamadı,

 

"Onun da dengesi bozuldu biraz, kafasını dinliyordur az durulsun gelir yanına."diyebildi.

 

Akşam olanlar kopuk kopuktu Zelfi'nin zihninde ama bir kare vardı ki mıh gibi çakılıydı...

 

Derya'nın saçlarını okşadığı o sakinleştirmek için dil döktüğü anlarda duvar dibine çökmüş kırılı dizlerine öylece düşmüş kolları ile yıkılmış Cihan...

 

Bu anı yaşamamaları gerekiyordu, günlerdir bastırdığı kabuslarının bu şekilde patlayacağı aklına bile gelmemişti Zelfi'nin...

 

Cihan duymasın diye ağlarken bile yuttuğu sesinin bu kadar gür çıkıp onu paramparça edeceğini düşünememişti.

 

"Ben odama çıkıp dinlemeyim biraz" dediğinde anlayışla başını salladı Hesna.

 

"Dinlen sen biz burdayız." Dedi yanlız değilsin demek yerine.

 

Odaya çıkıp yatağa uzandı Zelfi... Gözleri Cihan uyuduğu sedirde takılı kaldı... Eli telefonuna gitti, hatta aramak istedi ama ne diyecekti...

 

'Gel sana ihtiyacım var...'

 

Diyemezdi ki...

 

Gelse ne yapacaklardı ki birinin çığlıklarının diğerini diri diri gömdüğü şu odada bir arada olmanın ne faydası vardı.

 

Kalkıp dolaptan Cihan'ın uyuduğu yastığı aldı, tekrar yatağa uzanıp kocasının kokusuna bulanmış yastığa sarılıp yumdu gözlerini...

 

Uyu Zelfi diyordu zihni... Uyu ki akşam olsun, uyu ki Cihan gelsin... Uyu...

 

Akşamın karanlığında açtı bu kez gözlerini... Karşısında ki sedirde Cihan'ı bulmayı hayal etmişti ama o boşluk yerli yerindeydi. Uykunun uyuşturduğu Zihni karanlığın etkisiyle küçük bir dejavu ile aydınlandı. Çığlığı ile çınlayan bu oda ve Zelfi'nin gözlerinde gördüğü korku ile iki eli havada geriye giden bir Cihan...

 

Gözlerinde kıyametler kopan bir Cihan...

 

Aralık kapıdan salonun ışığını görüyordu ayaklanıp alt katı gören korkuluklardan aşağı baktı. Hesna kocasının dizine uzanmış Bekir abisi de bir eli onun saçlarında, diğer eli başına destek olmuş annesiyle karşılıklı derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi.

 

Cihan yoktu...

 

Cihan aşağıda da yoktu...

 

Baş ucunda ki su ile uyku ilacından bir tane yutup tekrar yattı.

 

Kollarında yine Cihan'ın yastığı...

 

Ertesi sabah uyandığında sesi daha iyi ama psikolojisi daha kötüydü.

 

Cihan'ın ne olursa olsun geleceğini düşünmüştü... Bırakmaz sanmıştı...

 

Belki bırakmamıştı, tutan kolları yorulmuş biraz dinlenmek için geriye çekilmişti ama aklı kabul etsede kalbi kabul etmiyordu ondan uzak olmayı...

 

Derya ablasının eşlik etmesi ile İnci hanımın kliniğine geldiler, şimdi oturduğu koltuğa defalarca oturmuştu Zelfi ama hiç birinde iyileşmeyi bu kadar istememişti.

 

"Cihan'ın yokluğu sana ne hissettiriyor Zelfi?" Diye sordu ilerleyen sohbetle İnci hanım.

 

Derin bir nefes aldı genç kadın, ne hissettiriyordu yokluğu...

 

"Öksüz, yetim, yapayalnız..." Diye özetledi duygularını.

 

İlk defa hissettiği duygu ile bu kadar açık yüzleşen danışmanına hafifçe kaşları havalanarak baktı İnci.

 

"Bu geçtiğimiz on gün içinde Cihan'ın yanında olmasının seni rahatsız ettiği bir an oldu mu?" Diye sordu bu kez.

 

Bir an bile düşünmeden başını iki yana salladı Zelfi,

 

"O kabuslardan uyandığımda korkarım normalde, yani önceden korkardım ama o varken... Korkmadım ben İnci hanım ne ondan ne de kabuslarımın peşinden gelen kulağıma oda da bir erkek var diye fısıldayan seslerden..." Dedi.

 

Önündeki deftere küçük notlar alan İnci,

 

"Peki Cihan'a en çok ne zaman ihtiyaç hissettin, varlığı yanında olsun istediğin bir an oldu mu?" Derken her sorusunda adamın ismini bilerek anıyor Zelfi'nin tavrını ölçüyordu.

 

İsmine bile tepki veren bilinç altı bugün sanki boşalmış gibiydi.

 

"Hep yanımda olsun istiyorum ki... Hep göreyim onu hatta bazen cesaretimi toplayıp dokunmak istiyorum... Sarılmak mesela... Bunun ihtiyacını hissediyorum ama cesaretim yok... Belki de ondan bir adım bekliyorum ama..." Deyip gülümsedi burukça. "Muhtemelen o da benden bekliyor..." Dedi.

 

İnci içi acıyarak dinliyordu Zelfi'yi profesyonellik de bir yere kadardı... Sessiz kaldı o anlık ama karşısında ki kadın bugün farklıydı susmadı,

 

"İnci hanım en çok ne zaman yanımda olmasını istedim biliyor musunuz?" Deyip Ülkü'nün kliniğinde muayene olurken yaşadıklarını anlattığında gözlerinde derin bir şaşkınlıkla dinledi onu İnci.

 

"Zelfi... Sen gerçekten iyileşmek istiyorsun..." Dedi inançla, fakat Zelfi'nin çatılan kaşları ile devam etti "Bunu hep istiyordun ama içten içe de iyileşeceğine, bu eşiği aşacağına inanmıyordun? Ne zaman duygularını sorsam etrafından dolandığın şeyleri kendin anlatmak istiyor, yaralarının kabuklarını kendin söküp atıyorsun." Dedi mutlulukla.

 

"İyileşmek istiyorum İnci hanım, kocamla mutlu olmak, normal bir çift gibi yaşamak istiyorum. Çocuklarımız olsun, aile olalım..." Derken gözleri doldu.

 

"Bunları Cihan bey duysa eminim çok mutlu olur..." Dedi İnci.

 

"Söyleyebilsem keşke..." Dediğinde.

 

Elindeki kalemi defterinin arasına bırakıp masaya kollarını dayayarak öne eğildi İnci,

 

"Söylemek sizi ileri götürmez Zelfi, bazen konuşmak mesafeleri artırır. Adım atmalısınız... Özellikle sen... Bu son yaşanandan sonra Cihan Bey'in sana temas etmek, yakınlık göstermek için adım atacağını hiç sanmıyorum." Dedi kendini açıkça ifade etmekte mahsur görmeyerek.

 

Derince yutkundu Zelfi boğazı hâlâ acıyordu çığlıklarının onda bıraktığı hasar buydu... Ya Cihan'da...

 

Zaten adam o kadar ince eleyip sık dokuyordu ki bundan sonra kafasında kuracaklarını incitmeyeyim derken kendini yiyip bitireceğini tahmin etmek hiç zor değildi.

 

"Artık elini taşın altına koyması gereken benim yani..." Diye bir çıkarım yaptığında İnci dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı.

 

Eve dönüş yolunda Derya ile biraz sohbet ettiler, hayatın normal akışı devam ediyormuş gibi davranan bir tek o vardı zaten. Hesna, Bekir abisi, Gülhan annesi üzerine düştükçe o gece olanların etkisinden çıkamıyordu genç kız. Derya'nın Nevşehir'e gidecekleri için olan heyecanını anlatması, Gülce hanımın ilk uçak deneyimi olacağı için yaşadığı tedirginlik yolculuklarının konusuydu. Hatta bir ara burdan ne hediye götürsem deyip Zelfi'yi bu konuda beyin fırtınası yaptırmıştı.

 

Ama yol bitti karşılıklı evlere dağıldılar mecburen...

 

Zelfi, Cihan ile evli olmaktan çok mutluydu ama Derya ablasının çatısı altındaki huzuru asla unutmayacağı da biliyordu. Tıpkı Firuze gibi...

 

Eve ilk defa anahtarını kullanarak girdi amacı kimsenin üzgün, endişeli bakışlarına muhatap olmamaktı ama duyman gereken şeyler olunca bahaneler seni bir şekilde oraya sessizce ulaştırırdı. Evde ki sessizlik hoşuna giderken bir bardak su içmek için mutfağa yöneldi. Suyunu içip uyuyacaktı seans bedenini ve ruhunu çokça yormuştu.

 

Fakat mutfağa girmeden Songül'ün attığı kahkaha ile duraksadı,

 

"Yok kız kimseye yok evde Hesna çok üzüldü, Zelfi yokken bir kontrole gittiler kaynana gelin." Dedi kısa bir sessizliğin ardından,

 

"Çok yufka yüreklidir ama akıllıdır da, bak bir hareketime çizgi çekti bana. Daha açıktan konuşamıyorum Zelfi hanımla. Halbuki saf ayağına yatıp ne can sıkıcı laflar çakacaktm ben o karşı evin hizmetçisine...

 

Şaşkınlıkla kaşları havalandı Zelfi'nin karşı evin hizmetçisi diye kendi hakkında konuşuyordu...

 

"Aman Gülnur ne evin gelini Allah aşkına şüphe ettim ikidir bunlar kahvaltıya inince odalarına çıktım. Yatak bile bozulmamış doğru düzgün. Dolapta çarşaf, yastık, battaniye var hergün katlanışı değişiyor. Koskoca Cihan Ağa'yı koynuna almayıp koltukta yatırıyor haspam." Dedi kinini bileyerek.

 

Zelfi dudaklarını kanatacak kadar ısırdı, elleri yumruk oldu duyduklarıyla...

 

"Kim nereye kovuyor kızım, bu dediklerimi aşirete bir anlatsam varya ne evlilik kalır ne de Zelfi... Öldüreceklerdş zaten Cihan Ağa'nın karısı diye duruldu ortalık."

 

İnsanoğlu ne zalimdi, zulüm kendine olmayınca ne kadar kolay biçiyordu herşeyi...

 

Gerisin geri dış kapıya adımladı Zelfi, sessizce açıp gürültülü bir şekilde kapattı, sinirine hakim olmaya çalışarak,

 

"Ben geldim." Diye seslendi.

 

Mutfaktan çıkan kızın ekmeğini yediği evin kuyusunu kazmıyormuş gibi karşısına geçişini, dil ucuyla hoşgeldiniz deyişini gözledi.

 

Sözde Hesna ve Gülhan hanımın nereye gittiğini bilmiyordu.

 

Ya sabır ya selâmet diyerek ifadesini bozmadan odasına çıktı Zelfi...

 

Bir cesaret Cihan'ı aradı...

 

Çaldı... Çaldı... Açan olmadı...

 

Ama Cihan hep açardı Zelfi'nin telefonunu çoğu zaman ikinci çalışa bile kalmazdı...

 

Neredeydi Cihan, niye gelmiyordu, telefonu bile açmayacak kadatçr mı genişti aradaki uçurum.

 

"Sana ihtiyacım var..." Diye bir mesaj yazıp yolladı.

 

Ne okundu, ne cevap geldi...

 

Başını yastığa koyup, kocasının kokusuna bulanmış diğer yastığa sarıldı Zelfi...

 

İnci hanımın da verdiği ilaçların etkisiyle uykuya daldı...

 

O gece Bekir de eve gelmezken, herşey normalmiş gibi davranmaya çalışan hanımların inandırıcılığı yoktu. Ama mesajına bile karşılık alamayan Zelfi de daha yüzsüzlük edip de olan biteni deşeliyemiyordu.

 

Evin içinde kuyusunu kazan bir kadın vardı, kocasına ulaşamıyor dahası kimse de Cihan'ın yokluğunu anormalmiş gibi davramıyordu.

 

Sadece Gülhan hanım,

 

"Biraz zaman ver kızım, çok dağıldı toparlansın gelecek." Demişti.

 

Sabrı o zamanı vermeye yetmemiş, telefonda ismini üzerine titreyen parmağı ile dokunup kulağına götürmüştü ama 'aradığınız kişiye ulaşılamıyor' deyince omuzları ile beraber telefonu da yatağa düşürmüştü.

 

Ertesi gün akşam saatlerinde eve ancak gelen Bekir Ağa ile artık sabrının sonuna gelmişti Zelfi.

 

İster azsız desinler, ister yüzsüz Cihan'ı görmesi lazımdı. Onsuzluğun bu kadar ağır olduğunu bilmiyordu Zelfi... Oksijen gibi dört yanını sarıp yokluğu ile sınamayınca onsuz yaşayamadığını fark edememişti. Şimdi sanki bir yudum nefes gibi yüzünü görmeye, sesini duymaya ihtiyacı vardı.

 

"Dediklerimi hazır ettiniz mi?"diyerek kapıdan giren adamın ateş almaya gelmiş hali ile kaşları çatıldı Zelfi'nin.

 

"Abi geri mi gideceksin?" Diye sordu. Bekir'in kaçırdığı gözleri ile Zelfi nereye gideceğini anlamış oldu. "Kardeşinin nerede olduğunu biliyor musun? Telefonu dahi kapalı, o beni habersiz bırakmazdı." Dedi dolan gözlerine mani olamadan.

 

Aslında aklına çok daha kötü teoriler geliyordu ama Hesna ve Gülhan hanımın sakinliğinden kötüyü düşünmemeye çalışıyordu.

 

"Yarın getireceğim Cihan'ı Zelfi, bir gün daha müsaade et abicim." Diyen adama,

 

"Telefonu niye kapalı?" Diye sordu bu kez.

 

"Çaldırdı mı bir yerde mi bıraktı bilmiyorum. Ben aratacağım seni merak etme." Dedi geçiştirmek ister gibi...

 

Bekir mutfaktan getirilen torbayı alıp gidecekti ki,

 

"Bende geliyorum seninle." Diyerek ev kıyafetlerinin üzerine askıda ki şişme montunu giydi. "Ne dönüyor bir anlayalım." Dediğinde botlarını giyiyordu.

 

"Zelfi senlik bir durum yok abim, söz yarın getireceğim Cihan'ı." Deyince iyice işkillendi.

 

"Niye engel oluyorsun abi, yaralımı, hasta mı, yoksa beni görmek dahi istemiyor mu? Neyse açıkça söyle." Dedi kendinden epeyce uzun adama diklenerek.

 

Bekir'in bu ısrar üzerine omuzları düştü,

 

" İki gecenin ayazını yemiş ateşi yüksek kendinde değil. Dün eski konakta bulmasam haberimiz olmayacak, aramadığım yer kalmadı. Aklımı kaçıracaktım ama iyi olacak az zaman ver toparlayacak." Dedi ikna etmek için.

 

Elindeki poşeti işaret etti Zelfi,

 

"O ne? Ne götürüyorsun" diye sordu bu kez.

 

"Birşey yediremedim de çorba yaptırdım anama, bir de Hesna'yı göreyim diye geldim. Gitmem lazım ateşi düşmüyor ilacı zorla içeriyorum." Deyip yine kapıya yönelmişti ki Zelfi elindeki torbayı alıp ondan önce dışarı çıktı.

"Sen burda karının yanında kalıyorsun abi, herkes kendi eşiyle ilgilensin. Hamile halinde çokça üzüldü bizim yüzümüzden." Deyince Bekir önce şaşırsa da sonra memnuniyetle yüzü güldü,

 

"Ben kocama bakarım diyorsun yani?" Dedi keyifle.

 

"Şüphen olmasın." Diyen kıza gülümsedi, cebinden çıkarttığı oda kartını uzattı.

 

"Muhtemelen kapıyı açmaz, yanında bulunsun."deyip göz kırptı.

 

Buruk bir tebessüm sunup Cengiz'in direksiyonda beklediği araca bindi Zelfi.

 

Elinde çorba termosu aklında hasta Cihan ile ilgilenebilir mi soruları ile yol boyu dudaklarını kemirdi. Kendinde değilse nasıl iletişim kuracaktı ki illaki temas etmesi gerekecekti.

 

Otelin önüne gelip durduklarında,

 

"Ben burada kalacağım Zelfi hanım, saat kaçta ne ihtiyaç olursa arayabilirsiniz." Dediğinde teşekkür edip indi araçtan.

 

Buraya en son gelinliği içinde gelmişti, şimdi iki hafta sonra hasta ettiği kocası yüzünden geliyordu.

 

Resepsiyonda ki çalışanlar şükür ki kim olduğunu biliyorlardı da rahatça yukarı çıkabildi.

 

Kapının önünde durduğunda kalbi ağzında atıyordu...

 

Alt dudağını dişleri ile eze eze kapıyı tıklattı. Bekledi... İçeriyi dinledi... Ne ses vardı, ne soluk...

 

Tekrar ve daha güçlü darbeler vurdu kapıya...

 

Sessizlik...

 

Bekir'in verdiği kartı çıkartıp kapının üzerinde ki okuyucuya tuttuğunda çıkan mekanik sesle açıldığını anlayıp kolu indirerek içeri girdi.

 

Kendisini karşılayan oturma alanı boştu, sertçe yutkunup yatak odası olan kısma adımladı.

 

Ve gördü...

 

Cihan buradaydı işte, sevinçli bir tebessüm gelip oturdu yüzüne.

 

Fakat yatağa yaklaştıkça gülen yüzü soldu, yataktaki ince pikeyi neredeyse başına kadar çekmiş beri benzi küle dönmüş bir Cihan beklemiyordu.

Rengi kaçmış tenine tezat yanaklarına yayılmış pembelik ile ateşi olduğunu, Zelfi'nin karışmış aklı ön plana aldı.

 

Parmaklarını uzatıp ateşi var mı diye bakmak istedi ama dışarıdan geldiği için elleri çok soğuktu...

 

Uykusundan irkilerek sıyrılsın istemezdi. Elindekileri yandaki konsolun üzerine bırakıp banyoya geçti. Ellerini ılık suyla yıkayıp kuruladığında artık Cihan'ın yanına gidebilirdi.

 

Usul adımlarla gelip elini yavaşça alnına dokundurdu ama ateşe değmiş gibi çekti parmaklarını...

 

Ateşi çok yüksekti ve dokunduğunda tepki dahi vermemişti. Cihan kuş uykusu uyur, en ufak seste uyanırdı bunu fark edecek kadar zaman geçirmişlerdi. Kabuslarını saklamak için ne kadar çaba verdiğini bir Zelfi biliyordu...

 

Öyle sanıyordu...

 

Panikle çektiği elini yavaşça alnına tekrar yasladı... Korku tüm bedenini sararken panikle banyoya geçip küçük el havlularını ıslatıp geri döndü.

 

İlk bezi alnına koydu ve üzerinde ki pikeyi açmak için biraz çekiştirince Cihan'ın üst bedeninin çıplak olması ile anlık duraksadı. Ateşi sabahtan beri yüksekse Bekir abisi soymuş olmalıydı...

 

Açılan pike ile daha da tortop olmaya çalışan adamı durdurmak için panikle elini tutup,

 

"Cihan dur ateşin çok yüksek düşürmemiz lazım... Cihan duyur musun beni?" Dedi...

 

Evet bir cümlede iki kez Cihan dedi...

 

Duyur musun Cihan?

 

Duymadı... Duysa sırf adını sevdiğinin dudakları andı diye ne şükür adaklar adardı, ama duymadı.

 

Islak havlunun birini kol altından boynuna doğru yerleştirdi Zelfi...

 

Soğuğun etkisiyle ürperip tepki vermişti ve genç kız buna şükür edecek haldeydi.

 

Odanın sürgülü balkon kapısını açtı içeriye dolan hava buz gibiydi ama aldırmadı.

 

Dönüp yatağın kıyısına oturduğunda adamın havludan ıslanan saçlarını parmakları ile geriye taradı ve dudaklarından az evvel bilinçsizce dökülen isim ilk defa canını yakmadan, kendi isteğiyle tekrar düştü dilinden,

 

"Cihan... Cihan ben geldim aç gözünü hadi... Ne olur?"

 

Yalvarış mıydı? Yakarış mı?

 

Umrunda değildi, o bal gözlerde kendine bakarken yanan ışığa ihtiyacı vardı.

 

Ağrısı olduğu fazlaca belli bir inleme döküldü sadece Cihan'ın dudaklarından...

 

Tereddüt eden parmakları iki günde içe çökmüş yanağını okşadı usulca... Bunu çok hayal etmişti Zelfi ama hayalinde Cihan'ın gözlerinin içine bakıyordu. Onun mutluluğunu kendi zaferine katıyordu...

 

Elini tuttu burda olduğunu hissetsin diye...

 

Parmaklarını kavradı sıkıca... Yanağını, kirli sakallarını sevdi... kendine olan hayretinin anı yaşamasına engel olmasına müsaade etmeden...

 

Zorlu bir yutkunuşla yutkundu Cihan, bunca ateşi olduğuna göre boğaz ağrısı çektiği muhakkaktı...

 

Odada ki soğuk hava tenine batsada umursamadan sevdiği adamın biraz olsun kendine gelmesini bekledi. Çok değil beş dakika daha bekleyecekti, Cengiz'i çağırıp duşa sokmak için yardım istemek en doğrusuydu belki de...

 

Tek başına bilinci bu kadar kapalıyken taşıyamazdı ki...

 

Tenine temas etmek bu kadar kolay mıydı? Bilinci kapalıyken öyleydi belki de...

 

Aklında paniğine rağmen dolanan 'Dokunuyorsun Zelfi korkmadın, tiksinmedin, irkilmedin...' diyen sesi duymazdan gelemiyordu.

 

Balkondan gelen soğuk hava işe yaramış olacak ki titremeleri artmıştı...

 

Alnında ki ve boynundaki bezi alıp tekrar yıkayarak yerine bıraktı,

 

"Cihan..." Dedi sanki söyleyemediği zamanların acısını çıkarmak ister gibi. "Cihan ben geldim..."

 

Burnundan derin bir nefes çekti adam, gözlerini açmak ister gibi kirpiklerini zorladı ama gücü yetmedi hastalığın şiddetiyle...

 

"Cihan güzeli..." hem bedeni hem sesi titrese de "Bana mı geldin?" Dedi sayıklar gibi... Huysuzca yana dönüp Zelfi'nin tuttuğu elinin üzerine diğer elini kapattı.

 

Heybetli bedenini saran titremeyle baş etmeye çalışırken dişleri birbirine vuracak gibi oluyor, buna engel olmak için kendisini sıktıkça sıkıyordu adam...

 

Bu titreme korkuttu genç kızı, elini kavrayan elin üzerine o da sol elini kapattı,

 

"Benim Cihan... Sana geldim..." Dedi gözünden düşen tek damlayı silerek...

 

Cihan güzeli olmak için, Cihan demek yetiyordu meğerse... Buruk bir sevinçti Zelfi için...

 

Sevdasıyla, sabrıyla destan yazmış adamın dudaklar aralandı, ateşin etkisiyle gerçek hayale karışmıştı,

 

"Hayalsin yine..." Dedi titreyen nefesiyle... "Cihan demez ki Zelfi..."

 

 

 

 

Geldim canolar...

 

Zelfi~Cihan?

 

Zelfi'nin yerinde olsanız, Songül'e karşı tutumunuz ne olurdu?

 

Miran'ın yaptığı çıkışı beğendiniz mi?

 

Arjin Hanım bu darbeye karşı ne yapar?

 

Narin bekleyenler buraya emoji atsın, ona göre yazayım bakalım isteklisi çok mu?

  

 

Bölüm aralarını uzatmıyorum...

 

Sizde yorumlarda gereğini yapın😉

Bölüm : 21.10.2025 21:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...