@zamansizim84
|
On ay önce
Miran Aladağ'dan,
Kampüsün kapısında her Cuma olduğu gibi güzeller güzelimi bekliyordum, içim içime sığmıyordu.
Konaktan, Narin'den ve Urfa'ya ait herşeyden uzakta Canan'ım ile bir hafta sonu, özgürlüğü tek tattığımız yer burasıydı. Bizi birbirimize nasıl yasak ettiklerini hatırladıkça delirecek gibi oluyorum.
Tunikeden elinde laptop çantası ile çıkan kadını görünce kalbim depara kalktı, anlatacaklarım onu da sevindirecekti, kot pantolonun üzerine giydiği spor gömleği ile dışardan bakan bir göz için öylesine sıradan, fakat benim için göz alıcıydı...
Arabayı fark ettiği gibi tebessümle bana yürüdü, sağ tarafımda yerini alınca başımı boynuna gömdüm sanki onsuz nefes alamıyormuş gibi derin üç nefesi peş peşe içime çektim,
"Miran çok özledim Miran..." deyip boynuma sardı kollarını,
"Bitecek bu hasret Canan'ım çok az kaldı." dedim saçlarından öperken.
Kollarını boynumdan çözdü, soru dolu gözlerle baktı yüzüme,
"Evimize gidelim anlatacağım güzelim az daha sabret." deyip arabayı çalıştırdım.
Eli elimde onun tabiriyle öğrenci evine, benim tabirimle yuvamıza geldik.
Kapıdan girdiğimiz gibi, tüm yol boyunca ısrar ettiği ama benden cevap alamadığı sorularının derdine düştü.
"Miran ama söyle artık sevgilim çok merak ettim." Dediğinde kollarım beline dolandı.
"Bu evcilik oyunu bitiyor, çok yakında kavuşacağız Canan. Telinle duvağınla gelinim olacaksın." Diyerek dilimin altındaki baklayı çıkardım.
"N-nasıl yani?"
"Narin çocuğumuz olmuyor diye tedavi görüyor biliyorsun. Annemlere karşı durumu kurtarmak için başka çare bulamadı." Diye anlatıyordum ki,
"Eee... Oğlunuz bana el sürmüyor diyemeyeceğine göre!" diye yükseldi birden, Narin'e olan öfkesi hiç sönmeyen bir kor gibi hâlâ yakıcıydı. "Nasıl bir yılanmış, yıllarca koynumda beslemişim..." diyerek bu kez kendine öfkelendi.
"Bunları boşver şimdi, iki yılı geçti bir sonuç alamadı. Annemi ikna etmiş beni teste götürmek için, aklınca testin sonucuna göre ihaleyi bana yıkacak yada bu işten vazgeçecek."
"Olmaz ya, sende kusur çıkarsa ne olacak Miran?" dedi çekinerek.
"O zaman ağa falan olamam başına kalırım güzelim..." dedim takılarak.
"Yaa iki dakika ciddi ol, Narin tüm Urfa'ya seni reklam eder!" dedi sitemle.
"Ben test yaptırdım güzelim, merak etme tüm planları elinde patlayacak." dedim saçlarını omzundan geriye atarken daha da sokuldu bana,
"Biz yine de kendimiz bir test edelim Miran Ağam ne dersin?" dediğinde göğüslerini hissedeceğim kadar dibimdeydi.
Doğrusu irademin ırzına geçmekte üstüne yoktu.
"Evlenmeden olmaz Canan hanım, beni kirli emellerine alet edemezsin." dedim şakayla karışık.
Burnunu boynuma sürttü,
"Biz evleneli yıllar oluyor Miran Bey, esas siz beni oyalıyorsunuz." deyip bizi göz göze getirecek kadar uzaklaştı, aşağılara bir bakış attı "Çalışmıyorsa söylede bilelim ağam?"
"Sen görürsün şimdi çalışıyor mu? Çalışmıyor mu?" deyip kalçalarından tutup kucağıma aldığımda,
"Hep vaat, hep vaat... İcraat bekliyorum artık Miran." dedi halinden memnun.
Dudaklarına kapanan dudaklarımla ikimizi yakan ateş harlandı. Odasına geldiğimizde bedenimin isyanıyla aklım çoktan devreden çıkmıştı ama kalbim Canan'a haksızlık yaptığımı biliyordu.
Güç bela uzaklaştım,
"Mirannn..." diye adımı inledi arzuyla.
Soluk soluğa konuştum,
"Şimdi değil Canan, böyle gizli saklı, yasaklı değil. Helalimsin... Tek sevdamsın ama olmaz. Gelinim olmadan dokunmam sana." Deyip alnına yasladım dudaklarımı. "Az kaldı, çok az kaldı güzelim, biraz daha sabır..." Deyip kendimi yana atıp uzandım.
Canan kuş gibi gelip kalbimin üstüne kondu. Dakikalarca o benim kalp ritmimi, ben onun nefes sesini dinledik. Sardık sarmaladık birbirimizi, özlemimizi hasretimizi dindirmeye çalıştık.
✨✨✨✨✨
Aradan geçen haftalar boyunca uzun zamandır olmadığım kader huzurluydum, Narin'in bize kurduğu tuzak kendi ayağına dolanmış testin sonucunda benim çocuk sahibi olmama mâni bir durum olmadığı ortaya çıkmıştı. En büyük destekçisi annem bile kuma arayışlarına el altından başlamış, çok sevdiği gelininin biletini kesmişti. Beklenmedik olansa Narin'in fazlasıyla sakin süreci uzatmaya, sorun yokmuş gibi yaşamaya çalışmasıydı.
Her sabah özenle giyinip makyajını yapıyor, konağın yeni gelini Ülkü'yü yok sayarak bildiği gibi at koşturuyordu. Mirza'nın eşi zaten konakta, hanımağalıkta gözü olan biri olmadığı için rakip görüp bulaşmıyordu. Ama annemle kızın kuyusunu inceden kazdıklarının bende kardeşimde farkındaydık.
Mirza yıllarca işlerin İstanbul ayağını yürüttüğü için memleket ile bağlarını iyice koparmıştı. Onu tekrar Mardin'e ve konağa bağlayan Ülkü'nün mecburi hizmetini tamamlamak zorunda olmasıydı. İkisi de bu düzenin insanı değillerdi. Keşke bende olmasaydım.
Kardeşim ile aramıza giren soğukluk önce çocukluktan bu tarafa benim ağa ilan edilişim ile başlamış olsa da Mirza'nın büyükşehir de sürdüğü yaşam ve konaktan iyice kopması sonucu derinleşmişti.
İlişkimiz abi kardeşten çok iki iş arkadaşına benziyordu. Canan meselesini bilse de hiç sormamış, dertleşmemiş bilmezden gelmeyi tercih etmişti. Bu Mirza'nın savunma mekanizmasıydı, bilmezse karışmak, fikir yürütmek, sorumluluk almak zorunda olmazdı. Mardin ve konak ahalisi ile ilişkisi, geçiştirmek üzerine kurulu.
Önündeki ihale dosyasını incelerken kapı çaldı, içeri giren sekreterim,
"Miran Bey, Bekir Karacahan geldi." dediğinde daimi dostumun adını duymamla ayaklanmıştım,
"İçeri alın hemen."
Bekir'i karşılaşıp kucaklaştıktan sonra masamın önündeki koltuklara karşılıklı oturduk.
Halindeki durgunluk dikkatimi çeksede anlatacağını bildiğimden,
"Ne içersin?" Diye sordum.
"Birşey içmeyeceğim Miran, çok vaktim yok zaten." dediğinde bir an önce konuya girmek istediğini anlayıp sekretere çıkması için işaret ettim.
"Bekir hayırdır? Senin bir derdin var belli." dedim dirseklerimi dizlerime dayayarak aranızda ki mesafeyi biraz azalttım.
"Dert benim değil dostum, senin... Sadece daha haberin yok!" dedi benim gibi öne eğilerek.
Kaşlarım istemsiz çatılırken,
"Ne diyorsun oğlum sen açık konuş." dedim.
"Sizin konakta kurbanlar kesilmiş, davullar dövülüyor senin birşeyden haberin yok burda oturuyorsun." Deyip omzumdan geriye itti beni, gözlerinde keskin bir öfke vardı.
"Ne kurbanı, ne davulu Bekir? Deli etme beni açık konuş!" diyerek bende yükseldim.
Sinirle ayağa kalktı,
"Nasıl yaptın lan bunu Canan'a, bu mu senin sevdan? Hani dokunmuyordun Narin'e?" diye dişlerinin arasında tısladı.
"Ben kimseye dokunmadım, tek helalim Canan, hepde öyle kalacak!" diye aynı tonda meydan okudum.
"Bekle öyle kalacak, Narin hamileymiş. Arjin hanım tüm Urfa'ya ilan ediyor. Sen duymadan herkes duysun ki geri dönüş olmasın tabii!" dedi küfreder gibi.
Küfretseydi keşke... Bu kadar ağır gelmezdi.
"İmkânsız..." dedim ama sesim fısıltıdan ibaretti.
"Ne imkansız, yediğin b*ku inkar etme bari." diyerek geçip sandalyeye oturdu.
"İmkânsız Bekir, yemin olsun dokunmadım Narin'e. Odasının önünden geçmemek için avluyu turluyorum lan ben!" Deyip bende yıkılır gibi düştüm sandalyeye.
Bekir sıkıntıyla sakallarını sıvazladı,
"Başkasından mı?"
"Bitmiyor, tuzağı düzeni bitmiyor. Başkasından olsa ne yazar bu saaten sonra tüm Urfa duymuş. Kan davası mı çıkaracağız?" dedim sıkıntıyla.
"Bu kadın hasta Miran bu kadar ileri gittiyse tımarhanelik." dedi ama bende cevap verecek kuvvet kalmamıştı.
"Canan bana inanmazsa ölürüm ben Bekir!" Dedim sadece.
"Offff... Onunki de ne bitmez imtihanmış. Bitti dediğimiz yerde yeniden başlıyor." Diyen Bekir, Canan'ı bir ağabey gibi sahiplenirdi.
Hışımla ayağa kalktım,
"Bir hesap versin bakalım Narin hanım kimden peydahlamış o çocuğu, belki yalan söylüyor üç gün sonra düşürdüm deyip adının kısıra çıkmasını engelleyecek." dedim aklım yavaş yavaş çalışmaya başlamışken.
"Her şeytanlık beklenir ondan..." dediğinde ikimiz beraber çıktık odadan.
"Canan'ı ara senden duysun." demesiyle başımı salladım.
İkimizde arabalarımıza binmeden omzuma vurdu Bekir. Allah yardımcın olsun der gibi...
Direksiyonun başına geçtiğimde, elim Canan'ım yazısı üstünde bekledi dakikalarca. Korkum beni terk etmesi yada bana lanet okuması değildi, bana inanmazsa işte o zaman kıyametim kopardı. Benim hayatımın miladı Canan... Canan'dan öncesi var, birde Canan'dan sonrası. Onsuz olmayı düşünmemiş bir akla bana inanmadığını nasıl anlatırım.
Gözlerimi kapatıp bir cesaret dokundum ismini üzerine, iki çalma sesinden sonra meftun olduğum sesi duydum,
"Efendim hayatımın en güzel hasreti..." diye yalnız olduğu çoğu zaman yaptığı gibi açtı telefonu, üst dudağım dişlerimin arasında ezildi, gözlerim istemsiz kapandı. Nasıl söyleyeceğim, böyle bir şey nasıl söylenir?
"Canan..." deyip sustum içimde devrilip yıkılan umudumuzu dik tutmaya çalışsamda artık imkânsız olduğumuzu biliyordum. "İmkansızların en güzeli Canan'ım..." dediğim de gözümden kurtulup sakallarıma sızan bir damlaya mâni olamadım.
"Miran..." Dedi biraz evvelki neşesi toz bulutlu gibi dağıldı. "Sesin çok kötü, birşey olmuş..."
"Senden birşey isteyeceğim, şimdi telefonu kapatıyorsun ve ben senin yanına gelene kadar kimseyle iletişime geçmiyorsun." dediğimde itiraz edecekken "Belki son defa birşey istiyorum senden, ne olur sorgulama."
"Tamam..." dedi vurguluca "ama çabuk gel olur mu? Beni sorularla başbaşa bırakma."
"Soracağın sorulara cevap bulup hemen geleceğim, yeter ki bana inan, güven..." dedim korkularıma yenilerek.
"Bekliyorum..." dediğinde el mecbur kapattım telefonu.
Arabayı hareket ettirdim, yola baksam da görmüyordum. Sıktığım çenemi dişlerimin ağrısıyla fark ettim, direksiyonu parmaklarımın arasında öyle sıkmıştım ki parmak boğularım bembeyaz olmuştu. Konağın önünde acı bir fren sesiyle arabayı durdurup indim. Toplanan kalabalık tebrik etmek için yeltense de, gözlerimi gören önümden sessizce çekiliyordu. Davulcu tek bakışımla tokmağı durdurdu.
"Eğlence bitti! Dağılın!" deyip konağa girdim.
Kadınlar avluda toplanmış susan davul sesi ile kulaklarını kapıya vermişlerdi.
Gözlerim sedirde baş köşeye oturtulmuş Narin'in, korku dolu ama buna rağmen kaçırmadığı gözleri ile kesişti.
Annemin,
"Oğlum Allah dualarımı kabul etti çok şükür..." diyerek kollarını açmış bana gelişini,
"Aynı duayı etmemişiz ana, sevincinde yanlızsın her zaman olduğu gibi!" demem durdurdu.
Etrafındaki insanlara baktı, durumu kurtarması zordu,
"Beben olacak Miran aklını başına al artık." dedi sessiz olmaya çalışarak.
Annemin laf anlayamayacağını bildiğim için hedef değiştirdim.
"Narin! Odana çık!" dedim sesimin en sert tonuyla.
Yanıbaşındaki annesi kızının elini tutsa da, sinirimi iyi bilen Narin elini kurtarıp usulca merdivenlere yöneldi.
Annesi,
"Bu ne terbiyesizliktir Arjin hanım, kızımı asla bu konakta bırakmam. Alıp gideceğim baba evine, zaten adını kısıra çıkardınız yok yere!"
Dalga geçer gibi bir gülüş döküldü dudaklarımdan, ister istemez ilgi tekrar bana döndü,
"Keşke en başından kızınızı bu cehenneme vermeseydiniz, seyretmesi sizin için zor olsa gerek!" diyerek merdivenlere yöneldim.
Narin bana iftira ettiğinde bu kadının eline ayağına kapanmıştım, kızının dediğinden bir adım geri atmamıştı. Ağız birliği ettikleri belliydi, dahası Canan'ı da ona olan sevdamıda bile bile yaktılar başımızı.
Bizim için döşenen ama bir gün olsun kapısından girmediğim odanın kapısından girip tüm konağı inletecek derecede gürültüyle çarpıp kapattım.
Yatağın önünde dikilen Narin'in yerinden sıçradığını görünce ince bir vicdan azabı kalbimi yoklasa da çabuk savuşturdum.
Ağır adımlarla aramızda mesafe kalmayacak kadar yaklaştım, biraz evvel ki o dik duruşundan eser kalmadı. Heyecandan kızaran yüzünü, hızlanan nabzını hissedebiliyordum. İki yıl önce düğün günü olan mecburi yan yana gelmelerden sonra ilk defa bana bu denli yakındı.
"Gerçekten hamile misin?" Dedim her kelimenin üstüne basarak.
Yutkundu gözlerini kaçırdı ama başını salladı yavaşça.
Dudak büktüm alaycı bir ifadeyle,
"Hayırlı olsun, peki babası kim?" dediğimde sanki küfretmişm gibi gözleri gözlerimi buldu. "Çocuk sahibi olmak için iki kişi lazım ya Narin ve bu insanların belli sınırları aşamaları gerekir ya... Ben o sınırlara bile yaklaşmadığıma göre bu soruları sormak hakkım." dedim sinirine sahip çıkmaya çalışarak.
"Babası sensin..." dedi sadece.
Niyeti beni delirtmekti belli ki ama ben ısrarla onun hamile olduğunu unutmamaya çalışıyordum.
"Öyle mi? Peki nasıl olduğunu da anlatta bende aydınlanayım. Yoksa bütün konağa bu çocuğun benden olmadığını haykırmamak için engelim kalmayacak."
Çenesini dikleştirdi, korkusuzca baktı gözlerime,
"Doktor ile anlaşıp test için verdiğin numüneden aşılama yaptırdım." dedi şeytanı kendine hayran bırakan aklına bir kere daha hayret ettim.
Şeytan el pençe divan hizmet ederdi bu kadına...
Eli karnına gitti,
"O ikimizden bir parça, sen ve ben istemesende bir aileyiz artık. Ellerini göğsüme koymak için havalandırsa da kolları boşlukta kaldı. Aramızdaki mesafeyi hızlıca açtığımda hâlâ şaşkındım.
Arkamı dönünce ikimizin fotoğrafları ile doldurulmuş koca bir duvar karşıladı beni. Onun ışıldayan gözlerine karşın benim buz gibi bakışlarım yansımıştı her kareye.
Geçen iki yılda yan yana gelmek zorunda kaldığımız her anı çerçeveletmiş, normalde görsem hayran olacağım bir dekorasyon ile odanın duvarını bir aşk portresine çevirmişti. Tek eksik onun gözlerinde aşk varken benim gözlerim de ruhu çekilmiş buz bakışlar var...
Bu fotoğraflara baktığında beni nasıl mahkum ettiğini, mutsuzluğumu görmüyor mu? Belki de gerçekten tımarhanelik bir kadın...
Uzun süren sessizliği ben bozdum,
"Bazen düşünüyorum acaba senin bana sevgin mi daha büyük, yoksa benim Canan'a olan sevgim mi?" Dedim fotoğraflara bakarak.
"Bence cevap tam karşında duruyor, yanında olmak için herşeyi yapan benim ve sende eninde sonunda bu odadasın bak! Sen benimsin Miran bitti bu savaş." Dedi mağrur bir komutan edasıyla.
Yavaşça döndüm yüz yüze geldik,
"Sen beni mutsuzluğa mahkum ettin Narin, bense şimdi gidip Canan'ı azat edeceğim." Dediğimde gözlerinden bir ışıltı geçti. "Ben onu mutsuz etmeye kıyamayacak kadar çok seviyorum çünkü."
"Beni seveceksin Miran, bir gün beni seveceksin..." Dediğinde buruk bir tebessüm yüzüme yerleşti.
"Senin benden çaldığın evlattan başka kimsen olmayacak Narin, karnında ki cana sahip çık çünkü bu hayatta sana aile olacak tek can o, ben bu odaya ilk ve son kez girdim. Bu konakta kalacaksın ama asla karım olmayacaksın." deyip kapıyı bu kez usulca kapatıp çıktım o odadan.
Kendi odama girdiğim de omuzlarım çöktü, Canan'a ne diyecektim. Bana inanmazsa... İnansa da artık vazgeçmek zorundayız. Narin'i bırakmam kan davası demek, bırakmasam Canan'ıma nasıl kıyıp gölgede yaşatırım. Kuma getirip nasıl gururunu ayakaltı ederim.
Elimi yüzümü soğuk su ile yıkayıp kendime gelmeye çalıştım.
Üzerim değişip küçük bir çanta yaparak çıktım konaktan, dört duvar üstüme geliyordu.
Bana dönen gözlere aldırmadan kapıya adımladım. Arabama binip nefesim olan kadına sürdüm.
Belki de son defa...
Canan ne tepki verecek?
Miran ne yapmalı?
Narin'e sövmek isteyenler buraya buyursun...
Kitabın gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz.
Kimleri daha çok yazmamı istersiniz?
⭐⭐⭐ Dokunmayı unutmayın arkadaşlar sizi seviyorum ❤️ 🥰 😍
|
0% |