@zamansizim84
|
Merhabalar arkadaşlar
Öncelikle belirtmek istiyorum ki,
‼️Kitabım töre kitabı değildir‼️
Mağdur kadın okumak isteyen arkadaşlar için yanlış adres😎
Önce deli gibi zulüm edip sonra aşk böceğine dönüşen Ağa klişesi okumak isteyenler için de yanlış adres.
Adalet sembolü olmuş bir Bayram ağa, ölen karısının katili bulmak için yıllarca savaş veren oğlu Boran ve bu savaşın ortasına Mardin'in tüm ezberlerini bozacak şekilde düşen Avukat Derya.
Bol ters köşe, bol eğlence, gerçek aşk isteyenlerle yola devam edelim.
Buyrun hikayeme...🧿
Bir baba için en zor şey nedir bilir misiniz? Tahtını yapıp bahtını yapamamak... Bayram ağa işte tamda bunu yaşıyordu, Mardin'de töre kan dökmesin canlar yanmasın diye ömrü boyunca verdiği savaş dillere destan olsada, kos koca aşiretlere sözü geçse de oğlunun gönül yangınına bir damla su olamamak çaresizliğin en koyu rengiydi işte...
Oğlu Boran yine zırhını giymiş, duvarlarını örmüş, dışarıdan bakan gözlerin acısını göremeyeceği bir mesafeden hayata mecburen karışmaya çalışıyordu.
"Oğlum, acına saygım sonsuz, bunu biliyorsun ama kaç yıl oldu? Daha ne kadar kendini yok sayacaksın? Tamam yanımızdasın ama bir o kadarda uzaktasın, sözüm erişmiyor sana. Bu yaşamak değil. Hayatın kıyısında sürükleniyorsun, yeni bir başlangıç yap." dedi oğlunun hâline içi yanarken elinden gelen ne varsa yapmış fakat derman olamamış bir babanın acılı yüreğinin sesiydi söyledikleri,
Bayram ağa hiç bu kadar açık konuşmamıştı Boranla, oğlunun acısını anlıyordu. Sevdiğini, daha varlığını bile öğrenemeden evladını yitirmek kolay değildi elbet. Sevdiğini yitirmek ne demek en iyi o bilirdi...
Boran dışarıdan iyi görünüyordu belki ama Elif'in gittiği gün gözündeki ışık sönmüştü. Bi daha da o ışık gözlerinde hiç yanmadı. Önceden öyle miydi ya oğlu, tam bir deli kandı Boran. Öfkesinide, sevgisinide, sevincinide doyasıya yaşardı. Elif ise durgun bi su gibiydi. Sessiz sakin, nazıyla dediğini yaptıran. Öyle tezattılar ki birbirlerine biri suyken, biri ateşti. Ama Boran'ın deli gönlüne bir tek o iyi gelmişti. Onun limanında duruluyor hayat buluyordu.
Boran derin bir nefes aldı. Babasının kendisi için çabasına şahit oldukça daha da üzülüyordu.
"Ne yapayım baba! Elif'e kıyanları bulamadan. Evladımın katiline hesap sormadan bişey olmamış gibi mi yaşayayım?" dedi sonlara doğru iyice kısılan sesiyle,
"Oğlum bu cinayeti çözmeden bize huzur yok, evet buralarda ağa olmak için evlat istenir, benim gelinime de sen ağa olma diye kıyıldı sanıyor insanlar. Ne senin ne de Devran'ın hiç bir zaman ağalıkta gözünüz olmadı." deyip parmaklarını sakalında dolaştırarak devam etti.
"Bu işi Devran, ağa olmak için yapmış gibi göstermek istediler. Gerçeği sen de bende biliyoruz ki bu amca oğlunun işi değil. İkiniz her zaman kardeşten ileri oldunuz."
Boran etrafına baktı, bir düğün salonunun önünde, arabanın içinde bu konuyu konuşuyor olmanın ne yeri ne de zamanıydı. Fakat babasının ısrarıyla son dakika da katılmak zorunda kaldığı düğün teyze kızının düğünüydü.
"Baba bunları konuşmanın ne yeri ne de zamanı, dediklerini bilmek beş yıldır bizi sonuca götürmedi malesef. Müsade var mı? " dedi daha fazla bu konuda konuşmak istemediğini belli ederek. Babasının başını eğmesiyle indi arabadan.
Biraz uzaklaşıp bi sigara yaktı. Düşünüyordu olanı biteni ama sonuca varamıyordu. Bu işi çözmeden nasıl önüne bakar nasıl yeniden yuva kurardı ki. Sigaranın yarısına gelmişti ki arkadan müzik sesine inat telefonla konuşmaya çalışan kadının sesi ile yüzünü salonun girişine çevirdi.
Derya düğün salonun dışına çıkmış telefonla konuşmaya çalışıyordu. Her zamanki gibi davalar peşini bırakmıyor, burdan telefonla çözüm üretmeye, ortağına dert anlatmaya çalışıyordu.
"Evet Kenan ben de aptal değilim. O evin bizim avukatlık ücretimizi bile karşılamıycağını biliyorum. Ama Halide teyzeye söz verdim o evi, o adamdan alacağım. Kız kardeşten mal kaçırmak neymiş görecek o adam müsveddesi. Cebimden harcarım yine vazgeçmem." dediğinde bir yandan Bayram ağanın arabasına yaslanmış çantasını karıştırıyordu.
Yanına yaklaşan iki genç Derya'nın yakınlarında durdular. Biri uzun boylu esmer, diğeri ona göre daha kısa boylu ve kilolu olan gençlerin derdi belliydi. O arada Derya telefonu kapattı. İçeri gitmek için hareketlendi ama gençlerden uzun olan önüne geçti.
"Nereye güzelim, biraz sohbet etseydik." dedi Derya'nın yolunu kesen.
Boran sesinden tanıdı gençleri, bela arayan tiplerdi. Belli ki kızın peşinden çıkmışlar, sarkıntılık edip rahatsız edeceklerdi. Boran onları görse de onlar karanlıkta kalan Boran'ı görmüyordu. Ama o konuşulanları duymak için biraz yaklaştı.
Karşıdakini baştan aşağı süzen Derya,
" Sohbet için çok uygun bir yer seçmişsiniz" dedi imâlı bir ses tonuyla,
Bu kez daha kısa boylu olan, "Nereye istiyorsan oraya gidelim" diye lafa girdi.
Tatsızlık çıkmasını istemeyen Derya kibarca derdini anlatmaya çalıştı
"Müsadenizle içeri gideceğim. Mardinlilerin misafir perverliğini bütün memleket bilir zaten. Sizinle bu algımı yıkmak istemem."
Gençler birbirine baktı, kısa olan diğerine dönüp,
"Ne dedi lan bu bize" dediğinde,
Öbürü biraz bozulmuş,
"laf soktu aklınca" diye açıklama gereği duydu.
Derya istemsizce gülümsedi.
"Bak sen daha akıllısın sanki, al şu ekürini de git bela aramayın akşam akşam" deyip tekrar yoluna gitmeye çalıştı.
Fakat karşıda ki yine anlamak istediği gibi anladı,
"Vayyyy güzelim demek beni beğendin" dedi pis bir sırıtışla,
Derya tekrar içeri geçmek için hamle yaptı ama tekrar yolu kesildi.
"Sen içerde Bayram ağanın kızıyla dans eden yakışıklının ablası değil misin?"
Derya gözlerini devirdi, artık sinirlenmeye başladığı da ayrı bir gerçekti,
"Hayırdır erkeklerden mi hoşlanıyorsun? Bak ben sana söyliyim o Zeynebi seviyor sana bakmaz"
Bu sözle kilolu olan kahkaha atarken diğeri Derya ya bir adım daha yaklaştı. Tehditkar tavırla;
"Bana bak güzel kız sen buraların töresini bilmezsin belli. Siz bu kızı kolay aldınız diye koca ağa kızını size yedirirler mi sandınız? Madem kız istiyorsunuz kız vereceksiniz. BERDEL duydun mu sen?" dedi çok mattah birşeyden bahseder gibi.
Derya bir anda aydınlanmışçasına konuştu,
"Ayyy... şimdi anladım. Ben de diyorum bu töreler nereden, nasıl çıktı? Demek ki sizin gibi gereksizleri berdel diyip diyip evlendiriyorlar. Eeee normal, hangi aklı başında kız size bakar ki? " deyip sinirlerini iyice bozduğunda, aldığı her cevapla biraz daha madara olan genç yumruğunu sıktı. Tam şurda bu kıza haddini bildirirdi de Bayram ağanın şerrinden korkuyordu işte.
O sırada Derya,
"Geçebilir miyim içerden merak edicekler. Emin ol abimin gazabıyla karşılaşmak istemezsin."diyerek tekrar şansını denesede,
"Demirden korksak trene binmezdik güzelim. Bi dans sözü ver çekileyim önünden." deyip iyice önünü kesen gencin son çıkışıyla anladı bu işin böyle olmayacağını, madem kendileri istedi yapacak bişey yoktu,
"Sen bayaaa inatçısın hoşuma gitti" dediğinde gülümseyerek bakıyordu, "Bir sigara verde içelim o zaman" deyip eliyle yolunu kesen gencin gömlek cebindeki paketi işaret etti.
"Haaa şöyle, istediğin sigara olsun güzellik " diyerek paketti uzattı sonun da istediğine geri adımı attırdığını zanneden akıl yoksunu.
Derya elindeki çantasını diğer gence uzattı.
"Tutabilir misin?" deyip göz kırptı.
Sigarayı alıp dudağına götürürken, karşıda zafer sevinci vardı adeta. Nasılsa yola getirdim diyordu içinden. Arkadaşına rezil olucakken şimdi bu güzel kız gülümseyerek ona bakıyordu.
"Eeee yakmıycak mısın?" dedi Derya karşıdakinin olmayan beyninin iyice yandığına emin olarak.
Elinde çakmak kendisine yaklaşan adamın sadece gözlerine baktı. Bundan cesaretle iyice yaklaşan adam tam sigarayı yakmak için çakmağa odaklanmıştı ki kasıklarına gelen diz darbesiyle ile iki büklüm oldu. Aynı dizi suratında hissetti bu kez.
Yandaki genç önce ufak bir şok geçirdi sonra kızın kolunu tutup çevirmeye çalıştı fakat onunda akibeti arkadaşı gibi acılı oldu. Derya'nın sabrı taşmıştı birkere, ikisini de iyice benzetiyordu ki araya giren adam gençleri alıp kenara savurdu.
Gidişatın iyi olmadığını anlayan Boran, "Tamam hak ettiler ama bence bu kadar yeter" diyerek inleyen gençlerin önüne geçti.
Derya burnundan soluyordu. Zaten sinirliydi bir de bu gereksizler iyice tuz biber olmuştu.
"Sen ne karışıyorsun acaba? " diye çıkıştı tüm siniriyle.
Kızın sinirli çıkışına,
"Yardım etmeye çalışıyorum müsade edersen? " dedi Boran.
Saçlarını sinirle geriye savurdu genç kadın,
"Sence yardıma ihtiyacım var mı?" dedi tüm öz güveniyle.
Boran sinirden gözleri kızarmış kıza daha dikkatli baktı. Uzun karamel rengi saçları derin mavi gözleri vardı. Oldukça uzun boyluydu ve iki adamı parişan edecek kadar güzel dövüşüyordu.
"Senin değil ama bunların yardıma ihtiyacı vardı." dedi yerde acıyla kıvranan tipleri göstererek.
Derya önce yerdeki adamlara sonra Boran'a baktı. Çok şık bir takım vardı üzerinde, buğday teni simsiyah gözleri, uzun boyuyla oldukça heybetli duruyordu. Adeta gece gibiydi adamın bakışları, yıldızsız bir gece gibi...
"İyi madem al senin olsun. Ama söyle bir daha karşıma çıkmasınlar kötü olur."
Boran oldukça eğleniyordu,
"Ben bir daha sana görüneceklerini sanmam." dedi arkasındaki tabloya gülerek.
Derya yerden çantasını alıp içeri geçtiğinde Bayram ağa indi arabadan. Başından beri onları dinliyordu. Derya'nın attığı dayakla şaşkına dönmüşlerdi. Arabanın camları filmli olduğu için gençler onların farkında bile değildi.
"Boran bunları bağ evine yollat, üç gün aç susuz kalsınlar da akılları başlarına gelsin. Bir kadına, hele de misafirimizken bunu yaptılar ya daha benden çekecekleri var." dedi otoriter sesiyle,
"Sen niye baştan müdahale etmedin baba. Burda olduğunu bilseler cesaret ederler miydi?" diye sormadan duramadı Boran.
Bayram ağa, kızın cevapları ile gençleri madara edişine hayran kalmış, müdahale etmek için tetikte olmasına rağmen karışmamıştı.
"Sen niye beklediysen bende ondan bekledim Boran ağa" dedi gülerek, "Yanlız kıza bayıldım, çok isterdim böyle kızım olsun. Kendi işini kendi çözdü bak. Kimseye eyvallahı yok" Dedi hayranlığını gizlemeden.
"Evet kimseye eyvallahı yok belli karıştım diye fırça yedim bir de. Allah bu kızın kocası olacağa sabır versin." deyip korumaları aradı. Adamları bağ evine yollayıp beraber salona geçtiler.
İçerde kimsenin bişeyden haberi yok eğlence devam ediyordu.
Boran ve Bayram ağa masalarındaki yerlerini aldıklarında herkesin gözü sahnedeki hazırlıktaydı.
Başta gelin damat olarak Narin~Yağız sağlarında Derya~Yusuf sol taraflarında Serdar~Pınar onların arkasında Yasemin~Gökhan dört çift olarak sahneye geldiler. Başlayan müzikle beyler ceketlerini çıkarıp hanımlara uzattı, görkemli bir harmandalı oynayan beyler heybetli duruşlarıyla oyunun hakkını verirken. Oyunun sonunda eşlerinin önünde diz çöküp ellerini kalplerinin üzerinden alıp öperek onları selamladılar.
Salondakilerin alkışları eşliğinde bu kez kızlar beylere kaşıkları uzattı. Ceketleri yandaki bekleyenlere verip şahane kaşık oyununa başladılar. Bayram ağanın gözü Derya'nın üzerindeydi. Biraz evvel kapıda iki erkeği döven kendisi değilmiş gibi salına salına oyununu oynarken hayran olmamak elde değildi.
O kızda başka bişey vardı. Bayram ağayı alıp gençlik yıllarına götürdü. Bacısının canı için sevdiğinden vazgeçtiği o yıllara. Aslında o da oğlu gibi sevdiğinin acısını hep yüreğinde taşımıştı. Hemde kimseye belli edemeden. Berdel hükmünün çıktığı gün kaymıştı canına Dilanı. Acısına bile istediği gibi kanamamıştı. Şimdi Derya'nın halinde tavrında onu görünce yine aynı acı yakmıştı kalbini. Bu acı hiç mi azalmaz ki dedi içinden. Sonra düşündü acısı azalsın istiyor muydu ki. Oğluna dedikleri geldi aklına kendi ne kadar tutunmuştu ki hayata. Gönlü hep Dilanı onun asiliklerini, aklıyla kendine hayran bırakan konuşmalarını aramıştı.
Dilber hanım ona hayat arkadaşı olmuştu elinden geldiğince, onu sevememişti. Ama hep saymıştı, el üstünde tutmuştu. Bir daha berdel hükmü çıkmasın diye didinmişti yıllarca.
Narin ve Yağız üniversitede öğrencilerken onları Derya tanıştırmıştı. Bunun için ikisinde de yeri çok ayrıydı. Zeynep de babasına nazını geçirip teyze kızı Narin'in de olmasından kuvvet bularak aynı üniversiteye gelmişti. Yusufla da yolları böyle kesişmişti. Narin'in babası Mardin törelerinin tersine hep kızına destek olmuş kendi ayaklarının üstünde durması için elinden geleni yapmıştı. Şimdi de sevdiğiyle düğününü yapıp telli duvaklı gelin oluşunu seyrediyordu.
Dışarıdaki gereksizlerin kolay kız aldınız derken kastı buydu. Babası töre diye tutturup kızına zulüm etmedi diye rahatsız olanlar düğün boyunca kendini belli etmişlerdi.
Düğün devam ederken Derya'nın gözü Boran'a takıldı, düğünün eğlencesine bakıyor ama görmüyordu sanki. Orda olması gerektiği için oradaymış, kendi gönlüne kalsa buraya asla gelmezmiş gibi. Acaba 'Zeynep'in abisi mi?' diye geçirdi aklından. Zeynep anlatmıştı abisini, yengesini, birbirlerini ne çok sevdiklerini, bebek haberi vereceği gün zehirlenip öldüğünü... O zaman dinlerken çok uzağında olsada içten üzülmüştü Derya. O acının sahibi tam karşısında oturuyordu işte.
Kim bu kadar zalim olabilirki diye geçirdi içinden. Derya dalmış bunları düşünürken Bayram ağayla göz göze geldiler. Nazikçe baş selamı verip başka yöne döndürdü başını. Ama aklı takılmıştı bir kere koca aşiret nasıl çözemediler ki bu işi, katil yakından olmasa bu kadar kolay olur muydu? Avukat damarı tutmuştu yine. Merak etmişti işin aslını.
Düğünün sonlarına doğru gençler tek masaya toplanmış, çoğu gelin ve damadın ortak arkadaşlarından oluşan grup koyu sohbete dalmıştı. Şüphesiz bu gecenin en sessizi Derya'nın erkek kardeşi Yusuf'tu. Normalde konuşkan neşeli biri olsada şuan işler hiçte istediği gibi gitmiyordu. Zeynep ile üniversite de tanışmış, kuzenler de sevgili olunca ilişkileri ilerlemişti. Narin ile Yağız'ın düğününü vesile edip, Bayram ağa'dan Zeyneb'i istemeye gelmek için izin koparma hayalleri suya düşmüş gibiydi. Babası biricik kızını Mardin dışına gelin etmek istemiyordu.
Derya ile gözleri kesişen Zeynep babasından müsade alarak arkadaşlarının olduğu masaya geldi. Yusuf'un gözlerindeki ışıltı kendini belli ederken Derya'nın yanındaki sandalyeye yerleşen genç kız,
"Derya abla babam bu işe hiç sıcak bakmıyor, ne dediysem yumuşatamadım." dediğinde çaresizliği sesine yansımıştı.
"Serdar abim de büyüklerle haber yollamış ama istediğimiz cevabı alamadık melesef." dediğinde o da oldukça üzgündü. Birbirini bu kadar seven iki kişinin sadece uzaklığı bahane ederek koparılmaya çalışılması en hafif tabirle acımasızlıktı. Sanki aşk sevda hergün insanı buluyormuş gibi kolay vazgeçilmesini nasıl isterlerdi.
Zeynep'in buğulanan gözlerini gördüğünde elini tuttu,
"Sen kendini üzme bi tanem, gerçekten kararlı olduğunu gördüklerinde yumuşayacaklardır. Baban sana kıyamaz." deyip güven vermek istercesine gözlerini kapatıp açtığı sırada yanına oturan kız ile sohbetleri bölündü.
"Merhaba ben Şilan"diyerek elini uzatan kıza sıcak gülümsemesini sundu Derya, " Zeynep'in kuzeniyim, biz beraber büyüdük ama sizi görünce beni unuttu." deyip kaprisle karışık sistemini dile getiren kız yaş olarak büyük olsada hareketleri çocuksu şımarıklığını ele veriyordu.
"Memnun oldum canım, Zeynep ile Narin senden çok bahsetti. Nasılsın?" dediğinde aslında bu kızla ilgili hiç iyi şeyler duymadığı gerçekti. Fakat iyi görümce olmak bunu gerektirdiğinden Şilan'a yakın davranmıştı.
"Esas biz sizi ne çok dinledik bilemezsiniz. Kızlar Derya abla diyor başka bişey demiyor. Ne yalan söyleyeyim anlattıklarından da güzelmişiniz."
"Teşekkür ederim canım. Senin güzel bakışın" deyip başını eğlenen gençlere çevirdi Derya.
Yöreye özgü halay için yan yana dizilen gençlere, Narin'in çekiştirmesiyle Zeynep ve Derya'da dahil olduğunda, bütün gözleri üzerinde hissetti Derya. Kızların ısrarıyla öğrendiği halaya ustalıkla uyum sağlarken, Bayram ağanın aklında dolaşmaya başlayan tilkilerden habersizdi.
Yıllardır hasretini çektiği Dilan sanki karşısında gibiydi. Sadece yüzü değil, konuşması, dik duruşu, asaleti herşeyiyle Dilan'ın kopyasıydı bu kız. Bi türlü kabuk bağlanmayan yarasına tuz basmıştı adeta.
Bu aileye bir kız verecekse bir kızda isteyecekti. Boran'ın yaralarına merhem olabilecek kadın Derya'dan başkası olamazdı.
Halayın bitişiyle Serdar'ın yanına gelen Bayram ağa yarın için konağa yemeğe beklediklerini söyledi. Yusuf'un gözleri parlarken, Derya bu daveti duyduğunda başına geleceklerden habersiz kardeşi için mutluydu.
İlk bölümü bitirdik, bakalım bizi konakta neler bekliyor?
⭐⭐⭐⭐Yıldıza dokunmayı unutmayın😍❤️🥰
|
0% |