@zamansizim84
|
Murat, endişeli şekilde kendisine bakan Derya'ya kaçamak bir bakış atıp Devran'a iyice yaklaştı. "Bağ evinde ağam, kör kütük sarhoş" Derya duyduklarına inanamamıştı. Kafasında kurduğu onlarca felaket senaryosuyla başa çıkmaya çalışırken, Boran'ın bu yaptığının anlamı neydi. Bi haber verme gereği duymadan, içki içip kendini bağ evine yani Elif'in hatıralarına mı kapatmıştı. Bu yaptığı şeyle Derya'nın düşeceği durumu hiç mi düşünmemişti. İşte bu tam anlamıyla HAYAL KIRIKLIĞI ydı. Yıllar sonra Boranla ayağa kaldırdığını sandığı güven duygusu bir tek kurşunla tuzla buz olmuştu. Derya, Devranla göz göze geldiğinde fazlasıyla tepkisizdi. Hiç bir şey söylemeden odasına çıkıp kapıyı kapattı. Bu yaşadığı ilk hayal kırıklığı değildi ama canı hiç bu kadar acımamıştı. Terasa çıkıp sigarasını yaktı. Şimdi ne yapacaktı, çıkıp Nevşehir'e gitse sorulacak sorulara cevabı yoktu. Daha bir haftalık evli çiftin nasıl bir sorunu olabilirdi ki. İçinden çıkamadığı düşüncelerle Mardin'i seyretti durdu. ✨✨✨✨✨✨ Devran hemen bağ evine gitti. Boran, bağ evine taşıttığı eşyalarla dolu oda da elinde Elif'in fotoğrafı boş boş önündeki içki şişesini seyrediyordu. "Kardeşim! İyi misin?" Dedi endişeyle, Boran başını yavaşça Devran'a çevirdi. Sonra aynı duruma geri döndü. Devran onun bu hallerini iyi bilirdi. Elif'in öldüğü ilk yıl Boran'ı bu halde meyhanelerden az toplamamıştı. Tam toparlandı yuva kurdu derken onu bu hale geri döndüren şey neydi? Sert bir kahve yapıp Boran'a içirdi. Alıp soğuk suyun altına soktu. Biraz kendine gelen Boran durumu algılamaya çalışırken, "Sen ne yaptığını sanıyorsun Boran. Şu hale gelirken hiç mi Derya'yı düşünmedin?" kendisini anlayacak kadar açılmış olduğunu düşündüğü adama çok sinirliydi Devran. "Derya.... Ben onu Nevşehir'e götürecektim, saat kaç?" derken ayaklanmaya çalıştı fakat hâlâ kanındaki alkolün etkisi altındaydı. Geri düştü oturduğu koltuğa. "Nasıl bakıcaksın acaba kızın yüzüne? Bu defteri kapatmadığını bu gece tüm konağa ilan ettin." deyip içki şişesini alıp duvara fırlattı. "Murat burdan ayrılma, ben gidip konağı toparlamaya çalışayım. Burdan sonra nasıl toparlanacaksa?" deyip kapıyı çarpıp çıktı. Konağa geldiğinde hâlâ Derya'ya ne diyeceğini kestiremez haldeydi. Avlunun ortasında volta atıp duruyordu. Selma endişeyle yanına geldi. " Selma, Derya'ya ne diyeceğiz. Ben anlamıyorum . Tam toparlandı, mutlu dediğimiz anda nasıl bu hale geldi bu adam. " Dedi çaresizce. "Derya çok akıllı anlayışlı bir kız Devran, onlar aralarında çözeceklerdir. Esas önceliğimiz yarın ki düğün. Derya o düğüne gidemezse işte o zaman Boranla aralarında kapanmaz uçurumlar açılır." Deyip çözüm odaklı olmaya çalıştı. "Onu çözdük, Karacahanlarla konuştu ikna etti. O kadar dil döktü Nevşehir'e gidebilmek için ki şu halini aklım almıyor." Diye söylendi Devran. "Bişey olmuş belli ki, durduk yere içmedi yaa. Anlarız nasıl olsa buna takılmayalım. Yarın akşama düğün nasıl yollıycaz bunları. " Diye sordu karısı. "O iş bende merak etme. Çıkıp baksan Derya müsaitse onunla konuşmam lazım." Dedi aklınsakileri toparlanmaya çalışarak. Selma yukarı çıktığında Derya'yı basamakta otururken buldu. Düşüncelere dalmış gitmişti 'Ne iyi ettinde geldin Derya, meğer ben çok yanlızmışım' Bu basamakta böyle demişti değil mi? Halbuki kendisi ne çabuk yanlız bırakmıştı Derya'yı. " Canım Devran'ın konuşacakları varmış müsade edersen gelsin?" Dediğinde çıktı düşünce kuyusundan. Başıyla onaylayınca Devran geldi, Derya'nın halini görünce burun kemerini sıkarak derin bi nefes aldı. Ne söyleyeceğini kafasında toparlamaya çalışarak, "Ne desem boş biliyorum. Canının yangınını geçirmez. Onun adına özür dilemek de hiç bişey ifade etmez."deyip derince bir nefes alıp puflarcasına verdi." Ben kendi adıma konuşayım en iyisi. Yarın sabah hazır ol seni düğüne yetiştiriceğim. Yanında Boran olmazsa çok soru sorarlar onun için müsaden varsa oda gelsin. Bu yaptığının hesabını ayrıca verecek ama şimdi günü kurtarma zamanı. " Dedi Deryadan onay bekleyerek. Bakışlarını kaldırmadan dinleyen Derya yavaşça yerinden kalktı. Devran'ın ne kadar üzgün olduğu yüzünden okunuyordu. " Sağol Devran ben sabah hazır olurum. Boran'a söylersin ben onunla konuşana kadar benimle konuşmasın. Kalbini kırmak istemiyorum." Dediğinde, kısa ve net konuşan Derya'nın yaşadığı hayal kırıklığı sesinden anlaşılıyordu. " Ben onun ağzını, burnunu....." diyen Devran kendini zorda olsa sakinleştirdi. "Allah rahatlık versin, nasıl olacaksa.." deyip söylenerek çıktı odadan. Selma da Derya'ya sarılıp çıktı. Diyecek söz bulamamıştı. Onlar çıkınca yatağa oturdu, şimdiye kadar bu oyun kimi zaman zor, kimi zaman neşeli, kimi zaman hüzünlü olmuştu. Ama yarın bu oyuna nasıl devam edecekti işte bunu hiç bilmiyordu Derya. Oyunun temel taşı Boran'a olan güveniyken, şimdi ki yaşadıkları depremi yıkılmadan atlatabilecekler miydi? Sabaha kadar uykuya geçmek için çok çaba harcayan Derya pek de başarılı olamamıştı. Sabah Selma gelip arabanın hazır olduğunu söyledi. Derya aşağı indi. Murat'ın açtığı kapıdan arabaya bindiğinde Boran'ın da araçta olduğunu gördü. "Günaydın" dese de karşılık alamadı Boran. Murat da şöför koltuğuna geçince yolculuk başladı. Derya düğüne yetişmelerinin mümkün olmadığını biliyordu. Tarifeli uçaklar akşam üstüydü. Arabayla 10 saat ten fazla süren yolculukla düğüne yabancı bir misafir gibi belki yetişirlerdi. Üstelik daha ortada kıyafet bile yoktu. Havaalanına geldiklerini gören Derya şaşkınkındı ama Boran'a soru sormak istemiyordu. Boran'ın inişiyle, "Ne oluyor Murat bey niye alana geldik." Diye sordu. "Boran ağam arkadaşının özel uçağını getirtmiş Derya hanım." Dedi genç adam Derya da arabadan indi. Boranla iletişim kurmadan arkadan ilerledi. Uçağa bindiklerinde Boran'a en uzaktaki koltuğa oturdu. Küçük olan uçakta ne kadar uzağa oturabilirse işte. Uçak havalanınca bir süre sessizlik oldu. Sonra Boran, " Derya, özür dile..." sözü bitmeden Derya nın başını bile ona çevirmeden kaldırdığı eliyle susmak zorunda kaldı. Çantasından çıkardığı kulaklıkları takan Derya kendini müziğin sakinleştiren kollarına bıraktı. Al bu dünya, al senin olsun Benim hiç gözüm yok, hepsi senin olsun Ama son bir dileğim var senden şu gaybana dünyada Varını, yoğunu al, hepsini al da Beni benimle bırak Beni benimle bu cehennemde Ruhum senden çok uzak Yabancıyım senin cennetine Al bu dünya, al senin olsun Ne olur benden artık uzak dur Bir günahım varsa işlediğim, o benim borcumdur Sen varını yoğunu al, hepsini al da Beni benimle bırak Beni benimle bu cehennemde Ruhum senden çok uzak Yabancıyım senin cennetine Beni benimle bırak Beni benimle bu cehennemde Ruhum senden çok uzak Yabancıyım senin cennetine Derya yabancısı olduğu bu cennetten ne çabuk kovulmuştu. Bu kadar ince ince örülmüş arkadaşlık bir yanlışla heba mı olacaktı. Boran'ın bunu yapmasının illaki sebebi vardı ama Derya düşürüldüğü durumu bi türlü sindiremiyordu. Gelse anlatsa sorun neyse yine beraber çözemezler miydi? Ne zaman ona sırtını dönmüştü? Hep destek olmamış mıydı? Bi yanı onu dinle deyip kıyamazken, bi yanı çok kırgındı. Yolculuk böylece devam ederken. Boran başka girişimde bulunmaya cesaret edememişti. Zaten pişmanlığını ne dese anlatamazdı. Öyle bir dağılmıştı ki ne yer, ne zaman, ne mekan kavramı kalmamıştı. Derya onu yine düştüğü çukurdan çeker çıkarır mıydı? Ona yaptığı yanlış çok büyüktü. Koyduğu tek şartı çiğneyip geçmiş, şimdi telafi etmek için deli gibi çırpınsada faydası yok gibiydi. İnsan kızgınken bu kadar naif ve asil olabilir miydi? 'Ben onunla konuşana kadar benimle konuşmasın. Kalbini kırmak istemiyorum' Devranla yollanan bu haber kırgınken bile kırmamanın hesabını yapacak incelikte ki kalbinin güzelliğini bir kere daha tokat gibi Boran'ın yüzüne vurmuştu. Sessizlik gittikçe büyürken, uçak Kayseri havaalanına iniş yaptı. Neden Nevşehir'e değilde Kayseri'ye geldik diyemeyen Derya uçaktan indi. Çıkışa geldiklerin de Boran'ın yaşlarında bir adam onlara el sallıyordu. O tarafa doğru yönelen Boran'ı sessizce takip etti Derya. Beyler birbirine sımsıkı sarılıp ayrılınca, "Hoş geldiniz" diyen adama Boran, "Hoş bulduk Tuncay, eşim Derya" diyerek Derya'yı tanıştırdı. "Memnun oldum Derya hanım." Diyen adam hiç de memnun olmuş gibi değildi zira Derya'nın ifadesi buz tutturur cinstendi. "Bende memnun oldum." Dedi mecburen. "Arabada konuşalım istersen bildiğim kadarıyla aceleniz var." Diyen adam gerginliğin farkında olsa gerekki ortamı toparlamıştı. "Evet ne kadar hızlı hareket edersek o kadar iyi." Dedi Boran. "O zaman buyurun arabaya." Demesiyle Boran arka kapıyı açarak Derya'ya yol gösterdi. Kendisi öne arkadaşının yanına bindi. Hal hatır faslından sonra Boran, "Kusura bakma kardeşim seni de rahatsız ettim ama samimiyetine sığınıyorum." Dedi demek ki eski bir arkadaşıydı, nazı geçiyor dşte düşündü Derya. "Ne rahatsızlığı insan gece 4 te arandığı için rahatsız olur mu?" deyip kahkaha attı Tuncay. "Senden başka biri olsaydı Sevda kesin öldürmüştü. Gerçi hala bi hesabın var görülecek, özletiyorsun kendini" dedi havaalanında ki gerilim unutulurken. Boran gece dörtten beri bunları mı planlanmıştı yaniii? Derya şaşırsa da belli etmedi. Sessizliğini korurken Boran konuştu bu kez, "Şu günü atlatalım, hesabını görürüz kardeşim. Boynum kıldan ince." Dedi sıkıntılı bir nefes vererek. Araba büyük bir mağazanın önünde durdu. Beraberce içeri girdiklerinde "Tuncay Bey hoş geldiniz" diyen mağaza görevlisine, "Hoş bulduk Meryem hanım. Misafirlerimizle ilgilenelim işleri oldukça acil." Demesiyle herkes seferber olurken, Derya, "Ben Meryem hanımla bakarım, siz hasret giderin isterseniz" deyip Boran'ı saf dışı bırakmıştı. "Abiye bakıyoruz sanırım?" Diyen genç hanıma, "Evet sade ve şık olursa sevinirim." Dedi kısadan. Meryem hanımla uzaklaşırken, Derya aradığını çabucak bulduğunda, bu kadar hızlı karar vermesine Meryem hanım oldukça şaşırmıştı. Boran da kıyafet işini Derya'nın beğendiği elbiseye uygun olarak seçip arabaya yollamıştı bile. Ayakkabı ve çantayı da halleden ikili Boran ve Tuncay'ın yanına geldiğinde, "Derya hanımın hazırlıkları tamam Tuncay Bey," deyip Boran'a dönerek "Açıkçası hiç bu kadar hızlı karar veren bir bayanla karşılaşmamıştım. Hanımların alışverişi genel de saatler süren kararsızlıklarla beyleri çıldırtır. Hayatınızı bu kadar kolaylaştırıran bir eşiniz olduğu için çok şanslısınız." dedi. "Çok teşekkür ederiz Meryem hanım. Umarım bu şansa layık olabilirim." derken Derya sanki konu onunla alakasızmışcasına ilgisizdi. Meryem hanım uzaklaşınca "Biz hemen yola çıkalım kardeşim. Her şey için teşekkürler. Bize araba ayarlıycaktın?" Dedi sorarca. Tuncay elindeki kendi arabasının anahtarını uzatırken" Dönüşte bırakırsınız bereberce de bir yemek yeriz. Sevda da gelin hanımla tanışmak istiyor." Dedi çekimser bir sesle. Boran, Derya'yı yanlış zamanda tanıştırdığı arkadaşına zoraki gülümsedi, "İnşallah geliriz kardeşim. Selam söyle Sevda ya. " deyip sarılıp ayrıldılar. Derya teşekkür edip arabaya geçti. Dikkat çekmemek için ön koltuğa geçti mecburen. Boran şöför koltuğuna geçtiğinde, yaklaşık bir saatlik yolları vardı. Derya başını cama yasladığında gözlerini uyuyormuş gibi kapattı. Aslında kısacık da olsa uyumaya çok ihtiyacı vardı. İki günün uykusuzluğu ve yorgunluğu, moral bozukluğu ile birleşip göz altlarına çökmüştü. Acıyan gözleri uykunun davetini kırmazken. Boran sessizce yola devam ediyordu. Nihayet Nevşehir'e yaklaştıklarında Boran benzinlikte durdu. Aracın durmasıyla uyanan Derya yaklaştıklarını fark etti. "Elini yüzünü yıka istersen." diyen Boran arabadan indi. Derya da inip lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkayıp. Biraz makyajla toparlama çalıştı, arabaya döndüğünde, Servis tepsisi gibi açılmış olan torpido gözünde bir sandviç ve sevdiği kahveden vardı. Boran ileri de arkası dönük bir şekilde sigarasını içiyordu Ne kadar acıktığını sandviçi görünce almamıştı Derya. Hızlıca kanını doyurup kahvesini içti. Kendini biraz daha iyi hissediyordu. Dün akşam yaşananlar olmasa Boran yine aynıydı. Düşünceli, detaycı ama bu yaptıkları Derya'ya dünü unuttutamıyordu. Tekrar yola çıkan ikili saat 2 civarı çiftliğe varmıştı bile, Bütün aile sevinçle kavuştuğunda Derya yine hiç bişey olmamış gibi güler yüzlüydü. İstediği zaman bu maskeyi nasıl takabiliyordu. Boran'ı her seferinde şaşırtmayı başarıyordu. Çiftlik çok kalabalıktı. Bütün akrabalar toparlanmış. Teyzelerinin her biri evin annesinin yokluğunu fark ettirmemek için adeta çırpınıyordu. Tepsilerle baklavalar, börekler sarmalar misafirler için hazırlanmıştı. Bi yandan da yemek veriliyordu. Derya babasıyla kamelya da hasret giderirken Boran nasıl davranacağını kestiremiyordu. 'Keşke Derya kadar iyi oyuncu olsaydım' diye geçti içinden. "Otursana Boran oğlum, iyi görünmüyorsun" diyen Ali beyin sesiyle ayakta beklediğini fark etti. "Yolculuk yordu biraz baba nasılsın?" Dedi kamelyaya oturdu. "Sizi gördüm daha iyi oldun. Çok özlemişim Deryamı." derken göğsüne yatırdığı kızının saçlarına öpücükler konduruyordu. Derya huzurun merkezini bulmuştu. Babasının kolları hep şevkatli, hep sevgi doluydu. O arada yanlarına gelen Derya'nın teyzesi Songül Hanımdı. "Damat bey kalk iki işin ucundan tut. Oturmaya mı geldin?" dedi Boran sadece düğünde gördüğü kadının bu çıkışına nasıl tepki vereceğini bilemezken o devam etti. "Ağalık Mardin de kaldı Boran ağa buranın ağası benim. Ordan bir sigara ver bakalım." Boran'ın şaşkınca uzattığı paketi alırken. " Bunlar sana kızı kolay verdi. Bırakmadılar ki iyice bir süründürelim." deyip sigarasını yaktı. Derya gülmemek için dudaklarını birbirine bastırırken. Boran'ın şaşkın hali çok sevimliydi. " Teyzecim yol yorgunluğu çıksın da öyle uğraş istersen." dedi Derya. " Genç adam yol yorgunu mu olurmuş? Sen şimdiden şımartmışsın damat beyi." Diye onu da payladı. Derya'nın kurtarma çabasıda fayda etmese de Boran'ı sevindirdi. Kendi yüklense de kimseye laf ettirmemesi hoşuna gitmişti. " Hadi bakalım düş peşime bir de bizim aşiret senin ifadeni alsın." deyip ayağa kalktı. Boran çaresiz peşinden eve doğru yürürken içeriden çıkan Pınar gülerek, " Ooo Boran ifadeye mi gidiyorsun? Yardıma ihtiyacın olursa seslenirsin. Kolay gelsin" deyip yollarından çekildi. Pınar gelince onunla koyu bir sohbete koyulan Derya'nın aklı Boran da kalsa da kurtarmaya gitmeyecekti. O sıra da Zeynep ve Yusuf kuaför ve dış çekim işlerini bitirmiş olarak çiftliğe döndü. "Zeynep çok güzel olmuşsun."deyip sıkıca sarıldı. Sonunda sevenler kavuşmuştu. Gözleri dolu dolu olan Derya bu kez Yusuf'u kucakladı. " Ablasının bir tanesi " derken gözlerinden dökülen yaşlara mani olamıyordu. Aslında o kadar kolay ağlamazdı. "Küçük annem" diye karşılık veren Yusufla beraber avludaki herkes ağlıyordu. Gelinle damadın gelişini duyan teyzeler de bahçeye çıkarken. Boran da Songül hanımın dağılan dikkatinden faydalanarak kapıya gelmişti. Biraz evvel buraların ağasıyım diyen kadın hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kapıda abisini gören Zeynep hızlı adımlarla yaklaşırken, "Abimmmm" "Dünya güzelimmmm " "iyi ki geldiniz. Gelemiyceksiniz diye korkuyordum." "Geldik abim geldik" dedi. 'Bilsen nasıl geldik' der gibiydi. Tekrar kamelya ya geçtiklerinde Ali beyinde elini öptüler. Yaşlı adam çoktan ağlamaya başlamıştı. Boran yorgunluğunda verdiği etkiyle ellerini dizine koymuş. Baş parmağı ve işaret parmağıyla göz çukurlarına baskı yapıyordu. Onun bu halini iyi bilen Derya uyumaya ihtiyacı olduğunu biliyordu. Ama gardını da düşürmek istemiyordu. Herkesin ağladığı ortamın duygusallığını dağıtan yine Songül teyze oldu. "Derya al ağanı yukarı çıkar dinlensin. Akşam çok işim var onunla kalburla su taşıyacak daha." Dedi. Herkesin yüzünde gülümseme belirirken. Derya önde Boran arkada yukarı çıktılar. Merdivenleri bitirdiklerinde katta 3 oda ve bir banyo bulunuyordu. Merdivenin hemen karşısındaki odanın kapısını açan Derya içeri girdi. Boran da onu takip ediyordu. Yatağın üzerine havlu bıraktı. Odanın içinde ki banyonun kapısını açtı. Yan odadan Yusufun pijamalarından getirip onlarıda yatağa bıraktı. Kapıya yöneldiğinde, "Teşekkür ederim" diyen sese, "Burda misafir sayılırsın" dedi arkasını dönmeden. Misafire hürmette kusur olmazdı. Boran, Derya'nın sinirli olmadığını görüyordu. Sinirlense kızsa, bağırsa hatta bir tokat atsa bu kadar canını yakamazdı. Asaletiyle dövüyordu Boran'ı. Aşağı inen Derya bi süre misafirlerle sohbet etti. Saat 3 gibi çalan telefonuna baktı. Arayan Devrandı. Geldiklerini haber vermeyi unutmuşlardı, merak ettiklerini düşünerek açtı telefonu, "Devran aramayı unuttum kusura bakma ne olur." "Ne kusuru Derya sağ salim vardınız ya önemli olan bu." "Geldik bir saat kadar oluyor." "Müsaitsen anlatacakların var. Önemli!" dedi sesi oldukça üzgündü. Derya bahçenin sessiz kısmına ilerlerken, "Dinliyorum" "Dün şirkete Elif'in annesi Vildan hanım gelmiş." Flash back "Boran bey Vildan hanım burda, sizinle görüşmek istiyor. Vildan hanım, Elif'in annesi ve Boran'ın ilk okul öğretmeniydi. Şimdi ne yapacağını bilmez halde bir süre sessiz kalan Boran, " içeri buyur edin hemen." İçeri giren kadın. Boran'ı baştan aşağı süzdü. "Anne hoş geldin." diyen Boran elini öpmek için hamle yapsa da Vildan hanım müsade etmedi. "Annelik bitti Boran. Bundan sonra Vildan hanım dersen sevinirim. Bu arada evlilik yaramış iyi gördüm seni." diyen kadın belli ki eteğindeki taşları dökmeye gelmişti. Boran ne diyeceğini bilemedi. Bu oyundan bir evlilik diyemezdi. Kimse bilmeyecek diye Derya'ya söz vermişti. Sessizlik devam ederken Vildan hanım devam etti. " Keşke düğüne davet etseydin, ettiğin yeminleri unutturacak kadar güzel olan gelin hanımı görmek isterdim." "Anne ben yeminlerimin arkasındayım." Sinirlenen kadının sesi yükseldi. Hem bağırıyor hem ağlamasına engel olmaya çalışıyordu. "Bana anne deme Boran. Biz seninle aynı yarayı sardığımız günlerde anne oğulduk. Şimdi sen yaralarını iyileştirdiğine göre yollarımız ayrıldı. Bundan sonra ne ben senin annenim ne de sen benim oğlumsun." "Anne lütfen dinle" diyen Boran çok çaresizdi. Sinirlerine hakim olamayan kadın daha da çok bağırarak "Ben size en başından birbirinizden uzak durun dedim. Elif bu adet töre düzenine gelemez dedim. Beni en başta kızım dinlemedi. Allah var sen beni bu güne kadar beni hiç hayal kırıklığına uğratmamıştın. Ama bugün sen de beni ve verdiğin sözleri yarı yolda bıraktın Boran ağa. Bundan sonra kızımın mezarında bile görmeyeceğim seni." deyip kapıyı kırarcasına çarpıp çıktı. " Bunları biraz evvel sekreteri anlattı. Bütün şirket duymuş kadının sesini. Arkasından Boran da oda da ne var yok kırıp dışarı çıkmış. " " Ne diyorsun Devran sen? Boran bunları haketmiyor." dedi bi anda bütün siniri öfkesi üzüntüsü silinmiş sadece Boran'ı teselli etmek ister olmuştu. " Sana yaptığını haklı çıkarmaz biliyorum ama bunları da bilmen gerekir diye düşündüm. Derya o seninle iyileşiyor, biliyorum kırgınsın ama onun elini bırakma. O çok yanlız bir adam. Sen de bırakırsan toparlayamaz." Diyerek kardeşim dediği adamın derdine ortak aradı. "Devran aradığın için sağol. Hiç bişey olmamış gibi Mardin'e döneceğiz merak etme." Derken beklediği cevabı vermişti Devran'a. "Derya sen Boran'ın üzüntülerinin mükafatısın. Sağol iyi ki varsın." Dedi büyük bir minnetle. "Görüşürüz Devran." Diyen Derya ise çok başka duygular içindeydi. Nasıl bir kadındı ki bu, hiç anlamadan dinlemeden yakıp yıkmıştı. Düşünceleri karma karışıkken ayakları onu Boran'a götürdü... |
0% |