Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@zamansizim84

Boran kolundan tuttuğu gibi arkasına aldı Derya'yı.


" Sakın arkamdan ayrılma Derya sakın! " Derken sesinde ki kırılmayı bilmeyen anlamazdı ama Devran çok iyi anlamıştı.


" Neyse seni aynı acıyla bir kere daha yakmayalım Boran ağa" diyen adam alaycıydı. Silahını tekrar Devran'a doğrultu.


Korumalar Çetinle ilgili sıkıntıyı bilmediğinden olanlardan habersiz dışarıda ki güvenliği sağlamakla meşgulken. İçerde can pazarı kurulmuştu.


"Eeeee Devran ağa seni elimden kim kurtaracak şimdi. Siz para ile oynarken ben maaşla çalışayım öyle mi? Ne farkım var lan benim sizden. Nasıl beni rezil ettiyseniz şimdi de bedelini ödeyeceksiniz." Derken sarhoştu ama dikkati dağınık değildi.


Derya'nın eli destek olmak istercesine Boran'ın sırtına gittiğinde bel boşluğundaki silahı fark etti. Çetin silahın emniyetini açıp Devran'a iyice yaklaşırken durum fazlasıyla ciddiydi.


Boran yapacağı hamlenin Devran'ın canını tehlikeye atacağını bildiğinden, silahını çekmek için Çetin'in bir boşluğunu kolluyordu. O sırada sırtında hissettiği hareketlilikle tedirgin olsa da dikkat çekmemek için hareket etmedi.


Derya, Boran'ın silahını belinden yavaşça çekti. Sessiz olmaya özen göstererek emniyetini açtı. Boran önüne kale gibi dikildiğinden Çetin'in onun hareketlerini fark etmesi oldukça zordu. Yine de çok yavaş hareket ediyordu.


Selma ağlayıp yalvarıyor. Devran onu arkasında tutmakta oldukça zorlanıyordu.


Çetin silahını Devran'ın kalbine hizaladığında işin ciddiyetini hepsi iliklerinde hissetmişti.


Yapacağı tek yanlış hamlenin onları dönülmez yollara sokabileceğinin farkında olan Derya, elinde gittikçe ağırlaşan silahı Çetin'e doğrulttuğu gibi silahı tutan elinden nişan alarak tetiğe bastı.


Patlayan silahla çığlık atan Selma'nın sesi bütün Mardin'i doldurmuştu sanki. Silah sesini duyan korumalar içeri doluşurken. Çetin elinin acısıyla kıvranıyordu. Derya'nın gördüğü manzara midesini bulandırırken ilk defa bir insana zarar vermişti. Elindeki ağır demiri yavaşça yere düşerken, adamın eline öylece bakakaldı.


Boran, 


"Derya! Derya!" deyip sarssa da O gözlerini adamın yaralı elinden çekemiyordu.


"Alın şu şerefsizi şuradan! " diye adeta kükredi Boran.


Derya'nın şokta olduğu belliydi. Omuzlarından tutarak kendine çevirdi. Gözleri kesiştiğinde tek ihtiyacı Boran'ın onu saracak kollarıydı. Derya'nın başını göğsüne yaslayıp sım sıkı sarıldı.


"Geçti..., sen yapman gerekeni yaptın, kötü bişey yapmadın!" Derya'nın tam da bunları duymaya ihtiyacı vardı.


Selma, Devran'ın vurulduğunu sanmış adeta o dakika da kıyameti yaşamıştı. Dünya da ki tek desteği, tek varlığıydı Devran, onsuz nasıl nefes alırdı ki. Attığı çığlık halaa kulağında yankılanırken, Devran da Selma'yı sakinleştirmeye çalışıyordu. Polisler olay yerine ulaştığında herkesin ifadesi alınmak üzere karakola gidildi. Geç saatte konağa dönerken çok yorgun ve moralsizlerdi.


Konağa girdiklerinde Selma, Derya'ya sımsıkı sarıldı.


"Sen bundan sonra benim kardeşimsin, bana dünyaları bağışladın. Sen olmasan..."deyip tekrar ağlamaya başladı.


Devran onu göğsüne basarken,


" Derya, sana can borcum var. Bundan sonra yoluna çıkacak taşın bile bana verecek hesabı var. Sen benim hep keşke olsa dediğim bacımsın. "


" Sende olsa aynısını yapardın Devran, benim de burda iki kardeşe ihtiyacım vardı. Sayenizde yanlız değiliz." dedi sesi oldukça yorgun çıkıyordu.


"Hadi bakalım hepimiz çok yorulduk. İyi geceler" diyen Boran, Derya'yı elinden tutup merdivenlere yönlendirdi.


Boran elini tutmasa merdivenlerden çıkacak gücü bile kalmamıştı.


Odaya çıktıklarında pijamalarını alıp banyoya geçti. Hızlıca üzerini değişip elini yüzünü yıkadı. Makyajını temizleme çalıştı ama çok bitkin hissediyordu. Banyodan çıktığında endişeli bir çift göz yatağın ucunda oturmuş kendisini bekliyordu.


"Derya iyi misin?" 


"Bilmiyorum Boran, Selma'nın çığlığı kulağımdan gitmiyor, burnum da kan kokusu var sadece. Elinin hali..." deyip başını iki yana salladı. "Üzerime defalarca silah doğrulttular, tehdit ettiler. Ama bugün o silahı tutan el olmak çok ağır geldi."


"Hadi gel seni yatıralım. Biraz uyumaya çalış. Sabah olaya daha uzak hissedeceksin." yatağın örtüsünü açıp Derya'nın uzanmasını bekledi. Üzerini örttü.


Banyoda pijamalarını giydi, pike ve yastığını alıp kanepesine geçti. Yastığını her zamankinin aksine kanepenin diğer ucuna Derya'yı görecek şekilde yerleştirip uzandı.


Boran yattığı yerden uyumaya çalışan Derya'yı izledi. Zorlukla uykuya teslim olan kadın, bugün Devran'ın hayatını kurtarmıştı. Belindeki silahı çektiğinde Derya'nın yanlış bi hamle yapmayacağını bildiği için koşulsuz güvenmişti. İki insanın konuşmadan anlaşabilmesi yıllar almaz mıydı? Oysa ki Derya ile Boran bu yolları çok hızlı katetmişlerdi.


Huzursuz bir uykuya zorla dalan Derya, kısa bir süre sonra çığlık çığlığa uyandı. Boran hemen fırlayıp yanına geldi.


"Derya, rüya gördün güzelim, sakin ol, Derya." derken bi yandan saçlarını okşuyordu.


Nerede olduğunu fark eden Derya rüya gördüğünü anlayarak sakinleşmeye çalışırken. Boran'ın uzattığı suyu içti. Biraz sakinleşince,


"Ne gördün anlatmak ister misin?"


Halaa elleri titreyen Derya, 


"Çetin, Devran'ı vurdu. Selma ağlayarak üstüne kapandı." Elindeki sudan bir yudum daha içti. "Sonra senle ben Selma'yı uzaklaştırmaya çalıştık. Tekrar arkamı döndüğümde Devran'ın yerinde abim yatıyordu. Kanlar içindeydi." gözünden akan yaşları elinin tersiyle sildi. "Sana döndüğümde yanında Selma yerine Pınar vardı. Çok kötüydü Boran."


"Hava alalım ister misin?" Derya başıyla onaylayınca, elinden tutup yataktan kalkmasına yardım etti. Kanepeden kendi pikesini alıp Derya'nın omuzlarına bıraktı. Terasa çıktılar.


Derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışıyordu.


"Senin ortadan kaybolduğun akşam Devran senin kuzenin değilde benim abim gibiydi. Selma ile beraber o kadar destek oldular ki. Konakta varlıkları gerçekten çok kıymetli Boran."


"Bana da öyle bir çıkıştı ki, gerçekten Serdar olsa o kadar kızardı."


Birbirlerine acı birer gülümseme sundular.


"Daha iyi misin?" 


"Sanırım" 


"Hadi gel seni yatıralım. Üşüyeceksin."


Derya tekrar yatağa girdi. Boran ışıkları kapatıp yerine geçti.


Gözlerini kapattığı anda rüyasından kesitler görüyordu, uyumaya zorlasa da beyni buna müsade etmiyordu. Kalkıp yatak başlığına sırtını dayadı. Ayaklarını kendine çekip kollarını bacaklarına sardı.


Onun bu halini gören Boran, yastığını ve pikesini alıp Derya'nın yanına geldi.


" Hani Mardin'e gelirken sen benim uyumama yardım etmiştin."


Boran'ın dizlerinde uyuması geldi aklına,


"Evet, hatırlıyorum." dese de Derya, Boran'ın ne yapmak istediğini anlayamamıştı.


Yastığını Derya'nın yanına bırakan adam örtünün üzerinden yatağa uzandı.


"Şimdi sıra bende gel bakalım diyerek kolunu açtı."


Derya'nın şaşkın bakışları Boran'ı bulurken aslında o kollarda uyumak için can attığı da bir gerçekti.


" Sabaha kadar uykusuz kalmak istemeyiz hanım ağam lütfen." dedi.


Derya yavaşça kendine açılan kollara sığındı. Sanki huzurun merkezine bir adımda ulaşmıştı. Kulağına dolan kalp atışı dünyanın en güzel melodisiyken, kokusunu içine çekerek gözlerini huzura yumdu. Kendini saran kollarda hayatının en unutulmaz uykusuna yelken açtı.


Derya'nın nefes alışları düzene girdiğinde Boran, kollarının arasında uyuyan kadını seyretti. Saçlarının kokusu onu mest ederken aslında onun da bugünün stresinden uzaklaşmak için Derya'ya ihtiyacı vardı.


Uykunun derinlerine dalan Derya kollarını Boran'a daha da sardıkça, Boran yıllardır kendini uzak tuttuğu duygularla imtihan oluyordu. Kollarındaki kadını bütün korkularından uzaklaştırdığından habersiz.


Cevabından korktuğu o soruyu kendine sormanın vakti gelmişte geçiyordu. Derya ya olan hisleri arkadaşça bir hayranlık mıydı? Yoksa çok daha fazlası mı?


Avukat kimliğine büründüğünde akıllı güçlü, ailenin annesiyken şevkatli fedakar, arkadaşı için düzenini değiştiren, bir konak ahalisine kafa tutan, silahlı bir adama korkmadan karşı koyan, tetiğe basmaktan çekinmeyen bir kadın. Bunların hepsi Boran'ı karşı konulmaz şekilde Derya'ya çekiyordu. Boran hiç bir zaman fiziki bir çekimin kölesi olmamıştı. Elif gittiğinden beri kimseyi hayatına sokmamıştı. Onu mutlu edemediği için kendini suçlamıştı.


Elif'i Konak ahalisine karşı hep korumuş olsada o hiç bir zaman savaşmayı seçmemişti. Dilber hanıma teslim olmuş her dediğini yapmış, sonunda da burdan kurtuluşu atanıp kaçmak olarak görmüştü. Boran'ın sevgisi, ilgisi ve fedakarlığı onu güçlü tutmaya yetmemişti. Boran onu bütün zor yanlarına rağmen çok sevmiş, mutlu etmek için çırpınmışsada arzu ettikleri huzuru hiç yakalayamamışlardı. Elif kavuşamadığı hayallerinden içten içe Boran'ı sorumlu tutmuş, dışarıdan mutlu bir çift gibi görünselerde aslında hiç bir zaman gerçekten beraber adım atamamışlardı.


Boran sevmişti Elif'i hemde çok; artısıyla, eksisiyle sevmişti. Ona göre sevmek böyle birşey olmalıydı. Koşulsuz amasız.


Peki ya Elif, Boran'ı onun gibi sevebilmiş miydi?


İki kadın birbirinden o kadar farklıydı ki, Elif mutlu olmak için hep kendi isteklerinin olmasını, kafasında kurduğu hayata kavuşmayı beklerken. Derya içine düştüğü çölleri gül bahçesine çeviriyordu. Hayatındaki herkesi özel hissettiren bu kadın, sevdiği adama da cenneti vaad edebilirdi.


Sabahın ışıklarıyla gözlerini açan Derya, rüyada gibiydi. Başı Boran'ın göğsünde, kendini saran kollarının sıcağında en huzurlu uykusunu uyumuştu. Yavaşça kollarından sıyrıldı, kolunda destek alarak bi süre Boran'ı izledi, şimdi gamzelerinden öperek uyandırsa, el ele kahvaltıya inseler ne güzel olurdu. Yavaşça yataktan kalkıp saate baktı. Kahvaltı için biraz daha zaman vardı. Duşunu alıp giyindi. Boran hâlâ uyuyordu.


"Boran hadi uyan artık..."


Yavaşça açılan kara gözler önce neden bu yatakta olduğunu algılayamasa da, sonra huzuru Derya'nın saçlarından kokladığı anlar zihnine doldu.


"Günaydın Derya" diyerek kalkıp ayaklarını yataktan sarkıttı. "İyi misin? Gece çok huzursuzdun." dedi gözlerini kaçırarak.


"İyiyim, uyku arkadaşlığın için teşekkür ederim. Yanımda olman huzur verdi." dedi Boran'ın aksine gözlerinin içine bakarak.


Boran'ın gözleri Derya'nın dudaklarına kayarken, bu ateşte yanmaya kararlıydı. Ona nasıl kapıldığını dün gece anlamıştı. Keşke ondan bir ışık yakalayabilseydi. Bu kadını mutlu etmek için ömür vermeye değerdi.


Boran'ın halinde tuhaflık olduğunu fark eden Derya, onu harekete geçirmek için,


"Hadi bakalım Boran ağam avizeli salondan beklerler."


Kendine gelen adam kafasındaki düşüncelerle banyoya giderken, Derya onun yastığını alıp burnuna götürdü, aklına gelen anlık fikirle kendi yastığını Boran'ın yastığıyla değiştirip dolaptaki yerine yerleştirdi.


Beraberce aşağı inerken merdivenlerde elleri birleşti ikiside içlerini sıcacık yapan aşkın karşılıksız olduğunu düşünüp iç geçirirken salona vardılar.


Herkes masadaydı, geç kalmış olmanın verdiği mahcubiyetle hızla yerlerine geçip oturdular.


"Günaydın. Geciktik kusura bakmayın" diyen Boran'a cevap Dilber hanımdan geldi,


"Gelin hanımı gezdirceksiniz diye uykusuz kaldınız demek! Devranlarda sofraya zor yetişti. Eeee bu kadar yüzverilince olacağı buydu." Dedi yapışan restleşmeden hiç ders almadığını belli edercesine.


Boran cevap verecekti ki elinin üzerinde Derya'nın elini hissetti.


"Hayatım Tuğra burda." dedi usulca. "Bence cevap vermeye gerek yok, nasıl olsa herkes herşeyi öğrenir yakında" deyip Bayram ağaya döndü.


"Afiyet olsun" demesiyle kahvaltı faslı başladı.


Zeynep babanne,

" Boran oğlum, gelinimi de al, Karacahanlara hayırlı olsuna gidin. Düğüne gidemediniz müsasip olur." Deyince,


"Olur babanne gideriz." dedi Derya'ya bakarak.


"Hediyeleriniz bende Ayşe ile yollarım." Dedi memnun olarak.


Selma ile göz göze gelince yukarıda konuşuruz diye işaretleştiler.


Kahvaltının ardından giyinmek için odalarına çıktılar. Boran hazırlanıp terasa çıktı. Derya da hazırlandı fakat takı takmak gerekir mi? Karar veremedi. Sonuçta yeni gelin olarak ilk defa burda bir ziyarete katılacaktı.


En iyisi Boran'a sorayım diye terasa yöneldiğinde, duydukları ile duraksadı,


"Cihan ağa ben evliyim, ne demek yanlız gel, eşimin olmadığı yerde benim de işim yok. Bir saat sonra oradayız, ben kimseye bana bu hesabı sordurucak ümit vermedim." Derken bugüne kadar görmediği kadar sert bir tavrı vardı Boran'ın.


Gerisin geri içeri giren Derya konuyu anlayamamıştı. Neden Boran'ın yanlız gitmesi isteniyordu. O sırada içeri gelen adamın yüzü düşmüştü.


" Takı falan takmaya gerek var mı? " diye sordu nabız ölçmek için.


" Nasıl rahat hissediyorsan öyle hareket et Derya kimsenin usulüne uymak zorunda değiliz." deyip 'sanki usul adap bilen kaldı' diye fısıltı şeklinde konuştu.


"Senin birşeye canın mı sıkıldı?" Diyerek tekrar şansını denedi. Belli ki sorun Derya idi. Nedenini bilip ona göre davransa iyi olurdu.


"Önemli bişey değil. Sen iyi misin? Keyifsizsen erteleyebiliriz. Kolay bi akşam yaşamadık." Diyen Boran'ın anlatmayacağına emin oldu Derya.


"İyiyim, uyanınca daha uzak hissedersin demiştin ya gerçekten öyle oldu." Dedi.


Senle uyuyunca aklım başımdan gitti diyemezdi yaaa.


Aşağıya inip arabanın yanına geldiler. O sıra da Ayşe elinde iki takı kutusu ile geldi.


" Hanımım, Zeynep babanne yolladı. "

Derya kutuları aldı. 


" Sağol Ayşem vallahi ben unutmuştum." deyip gülümsedi, Ayşe de ona gülümseyerek bakıp eve yöneldi.


"Murat anahtarları verir misin?" diyen Boran'ın sesine başını çevirdiğinde Ayşe'nin gidişini izleyen Murat kendisine seslenildiğinin farkında bile değildi.


"Murattt!" ikinci seslenişle kendine gelen adam,


"Buyur ağam." dedi kendini toparlamaya çalışarak.


Boran gülmemek için dudaklarını birbirine bastırarak anahtarı istedi.


Derya hızlıca arabaya geçti.


Araba biraz uzaklaklaşınca Derya tutamadı kendini bir kahkaha attı. Boran da ona eşlik edince uzun süre güldüler.


Derya yaşaran gözünü parmak uçlarıyla silerken,


"Murat'ı bu hale getiren aşk sen nelere kadirsin." Diyerek sakinleşmeye çalıştı.


Boran yan bi bakış attı Derya'ya.


Murat çok sert görünen mesafeli bi adamdı. Ayşe'nin arkasından çocuk gibi bakakalması Derya'ya çok komik gelirken, Boran'ın da dikkatinden kaçmamıştı.


Merkezden uzaklaştılarını fark eden Derya,


"Nereye gidiyoruz?" Diye sordu.


" Bağ evindelermiş oraya davet ettiler." dedi. Sesinde ki tedirginlik belliydi.


Büyükçe bir çiftliğin önünde durdular. Oldukça yüksek duvarlarla çevrelenen araziye iki kanatlı yüksek kapının açılmasıyla girdiler.


Bayram ağa yaşlarında ki Hüseyin Karacahan, yanında Boran'a akran sayılacak iki gençle kendilerini karşıladı.


"Hoş geldin Boran" deyip elini uzatan adamın elini öptükten sonra gençlerle tokalaştı.


"Eşim Derya" diyerek elini sırtına koyan Boranla, beyleri başıyla selamladı Derya.


"Hayırlı uğurlu olsun kızım. Boran'ın yüzünü sayende gülerken gördük." dedi.


"Sağolun."deyip gülümsedi adamın babacan tavrı karşısında.


Bir adım arkada ki ellili yaşlarındaki kadın,


" Hoş geldiniz yavrum, sedirlere geçelim buyurun."dedi.


Beyler bir tarafa yönelirken,

Hanımlar onların az uzağına oturdular. Az evvelki kadın,


" Ben Gülhan, yavrum hayırlı uğurlu olsun tekrardan, pek yakışmışsınız." Derken çok samimi gelmişti.


"Sağolun, biz de düğüne katılamadık. Hayırlı olsun demek istedik." deyip karşısında ki güler güzlü kadına tebessüm etti. O sırada üzerinde küçük çaplı bi kuyumcu da bulunabilecek kadar altınla yirmili yaşlarının başında bir kız elleri önünde parmakları ile oynayarak yaklaştı.


" Hoş geldiniz." dedi titrek bi sesle,


"Hoş bulduk" diyen Derya elini uzatınca kızın gözleri ışıldayarak elini sıktı.


" Bekir'imin hanımı Hesnam." diyerek Gülhan hanım gelinini tanıttı. "Darısı Cihan'ıma inşallah" derken kadının sesi öyle içtendi ki.


İçerden gelen, yaşının Hesna'dan büyük olduğu belli olan kadın hoş geldin demeden sedire yerleştiren. Emir vererek konuştu,


" Hesna kahveleri yap, getir. Boran ağa orta içer ona göre yapasın." Dediğinde Derya'nın kaşları havalandı.


Gülhan hanım ortamın gerilimini hissettirmemek için,


"Kızım Zelal" diyerek tanıştırdı.


Zoraki bir tonda "Hoş geldin" diyen kadın Derya'yı baştan aşağı süzerken, bakışları oldukça rahatsız ediciydi.


"Siz kahvenizi nasıl içersiniz?" diyen Hesna'ya döndü Derya,


"Boran nasıl seviyorsa bende öyle seviyorum" dedi ima dolu bir sesle.


Buraya yanlız gel denmesinin sebebi belli ki bu kızdı. Hareketleri oldukça rahatsız ediciydi.


"Zeynep kızımın düğünü de keyifli olmuştur inşallah?" dedi Gülhan hanım.


" Çok keyifli bir düğün oldu. Mutlulukları daim olur inşallah" dedi Derya.


"Zeynep'in sayesinde sende konak gelini olmuşsun, nasıl kandırdın Boran ağayı." diyerek kartlarını açık oynayan Zelal iyice sinir bozucu olmuştu.


"Boran'ın kandırılacak yaş ve akılda bir adam değil Zelalcim. Öyle olsa bana kalmadan buralarda kendini akıllı sanan birine kapılıp giderdi." dediğinde Zelal de taşın kendine olduğunu anlamıştı.


Gelen kahvelerden sonra Hesna'ya düğün hediyelerini takan Derya bu kızı çok sevmişti, Zelal'e bu evde dur diyen var mıydı? Hesna'ya emir vererek konuşması çok rahatsız ediciydi.


Derya'nın çalan telefonu sohbeti bölerken.


" Efendim" 

.......... 

"Ben şu ara dava kabul etmiyorum"

......... 

"Size Kenan beyin numarasını yolluyorum, kendisine güvenebilirsiniz."

............

"rica ederim. İyi günler."


Telefonu kapatan Derya, 


"Kusura bakmayın, açmam gerekiyordu." dedi kibarca.


"Ben hanım ağa oldum uğraşamam deseydin keşke" diyen Zelal şansını zorlamaya kararlı görünüyordu.


"Bir daha ki arayana öyle derim Zelalcim. Yada sen konuş istersen benim yerime." dedi sesinin en sakin ve tatlı tonuyla. Bu kadınla tartışmak ona istediğini vermek olurdu.


O sırada Boran'ın ayağa kalktığını gören Derya çantasını alıp ayağa kalkarken, Gülhan hanım samimiyetle kendisine sarıldı.


"Ayağınıza sağlık kızım, huzurunuz daim olsun." Derken özür diker gibi mahcuptu bakışları.


"Hesna'cım tanıştığımıza memnun oldum" deyip Boran'ın yanına geçti. Zelal sanki orda yokmuş gibi davranmıştı.


Beyler misafirleri yolcu ederken, Zelal'in de gözleri uzaktan da olsa onları takip ediyordu.


Arabaya binip bağ evinden biraz uzaklaşınca.


Derya, 


"Bu kız ne zamandır sana aşık Boran ağa!"


Boran sorunun sertliği karşısında afallarken.


"Derya, canını sıkacak bişey mi oldu?" Diyebildi .


"Canımı sıkan, beni böyle bir ortama getirirken, bunu bana söylememiş olman." diyerek iyice yükselen kadının alev alev yanan mavi gözleri ile Boran bir süre ne yapacağını bilemezken,


"Haklısın ama ne diyeceğimi bilemedim." dedi ensesine götürdüğü eli ile köşeye sıkışmış küçük bir çocuğa benziyordu.


Derya'nın ise sabır çizgisi bir kere aşılmış, kıskançlık olduğunu bile fark edemediği duygu tüm aklını ele geçirmişti.


"Orda bana takık bir manyak var deseydin yada Cihan ağanın da dediği gibi tek gitseydin." diyerek dinlediği telefon konuşmasını dahi açık etmekten geri durmadı.


Boran arabayı sağa çekip durduğunda,


"Sen bunu nereden biliyorsun?" diyebildi şaşkınlıkla,


    Derya,

"Terastaki konuşmana kulak misafiri oldum." dedi dürüstçe.


Boran sıkıntılı bir nefes alıp verdi,


"Derya bu kadar büyütülecek bişey değil." dedi gördüğü en güzel mavilere bakarak. Umuyordu ki biraz sakinleşsin...


Umduğunu bulamadığı gibi daha da yükselen kadını ilk defa böyle görüyordu.


"Öyle mi? Ben seni böyle bir ortama soksaydım. Karşı da ki kendini akıllı zanneden kişi seninle dalga geçmeye, laf sokmaya çalışsaydı da büyütülecek bir şey yok dermiydin acaba?" diyerek çıkıştı haklılığından emin ve dik tavrıyla.


Boran burun kemerini sıkarak,


"Haklısın, özür dilerim." demekten başka çıkar yol bulamadı. Kendini o konumda düşünmek bile istemiyordu.


Derya ise kendi derdindeydi, bünyesinin alışık olmadığı kıskançlık duygusunu sindiremediği için söylenmeye devam etti,


"Haklıyım tabii, bu evlilik yalanda olsa kimse benim kocama yürüyemez! Yok nasıl kandırdın, yok hanım ağa oldun çalışmazsın artık, terbiyesiz." derken burnundan soluyordu.


Boran gülmeye başlayınca, Derya ileri gittiğini fark ederek sustu.


"Gerçek olsa daha ne kadar kızacaktın merak ettim doğrusu. Seni hiç böyle sinirli görmemiştim." diyen Bor

Loading...
0%