@zamansizim84
|
Düğün bitmiş, Derya ve ailesi otele dönmüş, herkes odasına çekilmişti. Bayram ağanın daveti moralleri yükseltmiş, umut ışığı yakmıştı. Derya makyajını temizledi, güzel bir duş aldı. Pijamalarını giyip saçına sardığı havluyla balkona çıktı. Mardin ışıl ışıl bütün ihtişamıyla dolunayı selamlıyordu. Sanki yaşanan acıları güzelliğiyle saklamak istiyor gibi. Töreler, kan davaları, berdeller... Ne çok acı saklıydı bu taş duvarların ardında. Yorgun bedeni onu uykuya davet ederken bu şehirde yaşayacaklarından habersizdi. Kahvaltıda buluşan aile gecenin kritiğini yapıyor, Bayram ağanın fikir değişikliğinin sebebini merak ediliyoryordu. Daha düne kadar kızımı uzaklara gelin edemem diyen adam. Gecenin sonunda onları konağına davet etmişti. Üretilen fikirlerin gerçekle alakasız olduğundan bi haber hazırlanıp yola çıktılar. Beyaz yazlık elbisesi, beyaz sandaletleri ile Mardin sıcağına uyumlu olmaya çalışıyordu Derya. Beyler tatlı ve çiçek işini hallederken hanımlar konağı merak ediyordu. "Ayyy Derya sanki filmlerdeki konaklara misafir gidiyoruz" dedi abisinin eşi Pınar. Derya ise bambaşka alemlerdeydi, dün Bayram Ağa'nın eşi Dilber hanımın onlardan hiç hoşlanmadığını fark etmişti, annesini hayatta olsa ortamı tatlı sert idare eder. Tatlı diliyle her gönüle girerdi, fakat hayat Nurgül hanımı onlardan çok erken koparmıştı. "Keşke annem hayatta olsaydı, biz ne konuşucaz kendimizden kaç yaş büyük insanlarla, inşallah Yusuf'u üzecek bir ortam oluşmaz. Elimizden geldiğince alttan alalım. " dese de bugünün zor geçeceğini hissediyordu Derya. "Canım merak etme hallederiz. Acaba sen konağın oğlanlarından birini kafaya mı alsan işimiz kolaylaşırdı." dedi Pınar. Karşılığında sağlam bir çimdik yeyince cırladı "Kızım elinin az ayarı olsun çürüttün yaaa" derken bir yandan da kolunu ovalıyordu. "Okulun en güzel kızıydın nasıl evde kaldın bilmem" diye söylendi. Pınar ile Derya okul arkadaşıydı. Pınar yıllarca Serdar'a karşı platonik bir aşk beslenmiş. Hiç kavuşamayacağını düşünürken, Derya ona umut olmuş, destek olmuş. Kader onları sonunda gelin~görümce yapmıştı. "Abimle aranı yapmasaydım da görseydik kim evde kalıyordu. Şu karşıdan gelen yakışıklı şimdi senin kocansa sayemde unutma" " Canım görücem benim" derken, Pınar, Derya'nın yanaklarını sıkmaya çalışıyordu. Arabaya binen beylerle konağa doğru yola çıktılar, konağın önüne geldiklerinde Serdar arabayı durdurdu. " Hanımlar buraların adetlerini az çok biliyorsunuz. Beylerin sohbetine çok dahil olmayın. Hanımların gönlünü kazanmaya çalışın, kanımca akşam sizden pek hoşlanmadılar. Hadi abicim hakkında hayırlısı" derken eli Yusuf'a kuvvet vermek için sırtınandaydı. Serdar iyi gözlemciydi, ortamı güzel analiz eder her ortamda kendini saydırmayı bilirdi. Bugün de Bayram ağa ya karşı kardeşinin arkasında bir kale gibi kuvvetli durması gerektiğini iyi biliyordu. Arabadan inen misafirler ile konağın kapıları aralandı. Bayram ağa misafirlerini avlu da karşıladı yanında Dilber hanımda vardı. Hep beraber merdivenlerden üst kata çıktılar. Konak adeta kale gibiydi. Burda yaşayan insanın dış dünya ile ilişkisi kesilir diye düşündü Derya. Büyükçe bir salona buyur edildiler. Girişte kocaman bir masa devanımda u şeklinde bütün solonu dönen halı yastıkları ve minderileriyle bezenmiş sedirler. Beyler bi tarafa geçti, hanımlar diğer tarafa yöneldi. Köşe de oturan yaşlı hanım elini uzattı kızlara. Elini öptüler yanına oturdular. Dilber hanımda yanlarına oturdu. "Kayınvalidem Zeynep hanım" dedi. "Zeynep'e babaannesinin adını koymuştuk" diye ekledi. O arada kapıdan Dilber hanım yaşlarında iki hanım daha girdi. Biri Zeyneb'in halası Havva diğeri ise ölen amcasının eşi Türkan Hanım. Onlarda kızlarla tanışıp sedirlere oturdular. Zeynep babanne, "Eeeee güzel kızlarım hoş geldiniz sefalar getirdiniz. Nasılsıniz? Zeynep babannenin açtığı sohbet uzarken herkes birbirine hal hatır sormuş kaynaşmışlardı. Bi zaman sonra Zeynep ile şilan da gelip hoş geldiniz dediler. Arkasından Dilber hanım misafirlerini sofraya buyur etti. Herkes sofraya oturmuştu ki kapıda Boran göründü. Hoş geldiniz deyip Bayram ağanın yanına oturdu. Yemekler yenilirken, sohbet devam ediyordu ama herkes biraz gergindi. Yusufla Zeynep'in başları önünden kalkmazken, Şilan masadaki tüm konuşmalara merakla kulak kabartıyordu. Derken sessizlik oldu. Masada ki sessizlik büyüyüp giderken, Serdar sohbet açmak adına, "Düğünde çok keyifli oldu, Allah mesut etsin gençler birbirine çok yakıştı." dediğinde, Bayram ağa dan karşılık geldi, "Keyifliydi özellikle sonlara doğru gençler güzel eğlendi" Boran'ın beklediği fırsat ayağına gelmişti, "Ben en çok düğünün başında eğlendim" dedi. Derya'ya ufak bir bakış atarak. Şilan, "İyi de sen düğünün başında yoktun ki, sen geldiğinde düğünün yarısı bitmişti" dedi şaşırarak. Boran devam etti, niyeti akşam kendisini tersleyen Derya'yı biraz utandırmaktı, "Kızın biri kapıda iki oğlanı dövüyordu, öyle ki elinden zor aldım çocukları ondan geciktim." Tabii ki o kızın Derya olduğunu söylemiyecekti. Ama Derya kulaklarına kadar kızarmıştı bile. Serdar hemen Derya'ya döndü, "Seninle bunu sonra konuşucaz." derken sesinin kızgın tonu kendini belli ediyordu. Derya, "Abi inan ki ben kavga çıkmasın diye çok uğraştım" deyip açıklamaya çalışsa da işe yaramış görünmüyordu. Boran şaşırmış, Serdar'ın olayı nasıl bu kadar çabuk çözdüğünü anlamaya çalışıyordu. Derya'nın öldürücü bakışları çoktan ona yönelmişti. Serdar ise burnundan soluyordu, "Maden sorun var, beni ara, Yusuf'u ara bu kaçıncı!" dedi daha devam edicekti ama insanların şaşkın bakışlarıyla kendine geldi. "Bunu sonra konuşalım." deyip açıklama yapmak isteyen Deryayı susturdu. Bayram ağa, "Derya kızımın suçu yok. Terbiyesizlik ettiler o da hadlerini bildirdi. Hem öyle güzel bildirdi ki, bizim bile müdahale etmemize gerek kalmadı." dedi takdir ederek. Derya, Bayram ağanın olaydan nasıl haberdar olduğuna şaşırırken bu kez Zeynep babanne, " Aferin kızım" dedi beylere dönerek devam etti "Kadın dediğin hep sizin gölgenize saklansın istersiniz, gölgenizin olmadığı yerde bastığı yeri şaşıran kadından yiğit yetiştiren ana olmaz." deyip elini Derya'nın elinin üstüne koydu. Serdar yanlış anlaşıldığının farkındaydı, "Derya'ya kendini savunmayı ben öğrettim, ordunun içine girse gözüm arkada kalmaz ama benim korkumu da anlayın, onlar bana annemin emaneti." Masada sessizlik olurken, Dilber hanım konuyu değiştirdi. "Kahvelerimizi terasta içelim isterseniz. Kızlar tatlıları da oraya getirin" derken Zeynep ayaklanıp mutfağa gitti. Yardımcı kızlar sofrayı toplarken beraber terasa çıkıldı. Derya elinden gelse Boran'ı bir kaşık suda boğacaktı. Gıcık rezil etmişti onu. Abisinin burdan çıkınca tepkisini biliyordu. Kendini savunabileceğini en iyi o bilirdi ama yine de üzerine titrerdi. Yıllarca beraber tekvandoya gitmişlerdi. Hatta Pınar bile peşlerine takılmıştı tabii onun derdi başkaydı o zamanlar... Kahveleri beklerken Boran devirdiği çamın farkındaydı. Olay istemediği yerlere gitmişti. 'Demek ki bu ilk kavga değil daha kaç kişiyi dövdü ki bu kız?' diye aklından geçerken göz ucuyla Derya'ya baktı Zeynep hanım ile sohbet ediyorlardı. Babannesi çok severdi böyle cevval kızları. Şimdi arkalarından başlıycaktı Derya'ya tam sana göre diye 'elimle başımı yaktım' dedi içinden. Zeynep ve Şilan içerden kahvelerle geldi, peşinden tatlılar ikram edildi. Normalde susmayan Yusuf'u süt dökmüş kedi gibi görmek Zeynep'i gülümsetse de kendini engellemeye çalışıyordu. Serdar, "Bayram amca davetiniz için teşekkür ederiz. Bizim için çok keyifli bir gün oldu. Siz bizim niyetimizi, biz de az çok sizin fikrinizi biliriz. Kimse istemez kızından uzak düşmek ama hayatta kısmetten ötesi de olmuyor." Bi yandan da Bayram ağanın tepkisini ölçmeye çalışıyordu. "Biz de sizi memlekete davet edelim. Hem Narin'in düğününe de katılmış olursunuz, babamla tanışmış olun, sizleri misafir edelim. Bizi daha yakından tanıyın." Zeynep'in gözleri ışıldadı. Yusuf Bayram ağanın ağzından çıkıcak sözlere kilitlenmişti. "Doğru dersin delikanlı tek kızım var ondanda ayrı düşmek istemem. Amma velakin davete de icap etmek gerekir. Uygundur, geliriz Narin'in Nevşehir'e ki düğününe." Dilber hanım bu durumdan pek hoşlanmadı, "Biz gideceğimiz düğüne gittik, kız peşine oğlan evine gitmek de nereden çıktı. İlla gideceksek sonra gidelim." derken, Bayram ağa'dan çekindiği belliydi ama diyeceğin de geri kalmamıştı. Zeynep babanne sadece yanındakilerin duyacağı tonda söylendi. "Bu da teyze olacak" belli ki gelininin töre, adet diye tutturuşlarından memnun değildi. Derya konuşulanlara anlam veremiyordu. Bir teyze neden yiğeninin düğününe gitmek istemezdi ki. Annesi öleli teyzelerinin hepsi anne olmuştu onlar için. Kendi evlatlarından ayırmamışlardı. Bayram ağa sözünün üstüne konuşulmasından hoşlanmamıştı, "Dilber hanım da fikrini söylediğine göre, ben de son sözümü söyliyim davetinize icabet edeceğiz. Dilber hanım istemiyorsa düğüne katılmaz, ben oraya kadar gelmişken Narin kızımı görmekten, ailesine destek olmaktan mutlu olurum." Dilber hanımın renginde ki değişim dışarıdan görülebilir haldeyken, bu işe en çok sevinen şüphesiz Yusuf ile Zeynepti. Bu sohbetten sonra misafirler müsade istedi. Bayram ağa misafirlerini kapıya kadar yolcu etti. İki gün sonra Nevşehir de görüşmek üzere ayrıldılar. ❇️ Arabaya binip yola çıkantıların da Yusuf, "Abi herşey için çok teşekkür ederim. Bayram babanın fikri değişmiş gibi. Yoksa Nevşehir'e gelmeyi kabul etmezdi." dedi sevinçle, Derya, "Bence sen bayram babandan değil de Dilber hanımdan kork." dediğinde Serdar aradığı fırsatı bulmuştu, "Senin milleti dövdüğünü duyunca korkmuştur kadıncağaz. Sonuçta kızının görümcesi olacaksın ya." diye laf dokundurdu. Derya, "Haaah ben de diyordum ne zaman başlıycaz." Serdar, "Yok başlamıycaz, seni ilk isteyene vericem artık kocan uğraşsın." "Yaaa abii..." diye sitem etti Derya. Serdar, "Kızım Mardin gibi yerde iki erkeği dövmek nedir?" dedi şaşkınlığını saklamayarak, "Şanslarını çok zorladılar, ayrıca o ispiyoncu Boran ağa da ben adamları pert edene kadar ortada yoktu. Elimden kurtarmak için geldi. Bir de dalga geçti 'yardıma ihtiyaçları vardı diye' deyip suratını astı. "Neyse kapatalım bu konuyu, iki günümüz var. Hazırlığınızı yapın kızlar. Düğün arası iyi olmadı ama bu bahaneyle işi hızlandırmış oldum. En güzel şekilde ağırlayıp kız isteme törenine gün almamız lazım." Yusuf heyecanlıydı, "İnşallah abi babamla tanışsınlar bakalım. Ondan kaçmaz" 2 gün sonra Ali bey çiftlik evindeki kamelya da çayını yudumlarken gelecek misafirlerini bekliyordu. En çokda böyle zamanlarda eşinin yokluğunu daha derinden hissediyordu, içini buruk heyecan sarmıştı. Derya babasının dalgın halini hemen fark etti. Gelip kolunun altına girdi ellerini buluşturdu. "Babacığım gözlerin yine bulutlanmış, bak yanlız değilsin ben burdayım. Sana eşlik edeceğim" Ali bey kızının şakağına öpücük kondururken saçlarını kokladı. "Aynı annen gibi kokuyorsun Deryam. İyi ki yanımdasın güzel kızım ama artık seninde yuva kurmanın zamanıdır. Daha ne zamana kadar bizleri toparlıycaksın. İllaki sende uçup gidiceksin." dedi hüzenle. "Ben sizinle çok mutluyum babacım sen bunlara takılma Yusuf paşamı evlendirmeden benden kurtuluş yok." "İnşallah yavrum onunda yuvasını kurayım dünya gözüyle annene karşı boynum bükük olmak istemem. Yusuf onun için başkaydı. Her nazını çeker, her dediğini yapardı. Şımartma deyince de değişik bir hüzün gelirdi gözüne. Doyamayacağını hissetmiş gibi" İkisininde gözleri dolmuştu. Derya babasının göğüsüne koydu başını. Annenin eksikliği ne yapsan dolmaycak bir boşluktu. Ne kadar doldurmaya çalışsa da en çok kendisi özlüyordu onu. ❇️ Bu arada Bayram ağa, Dilber hanım ve Zeynep, Boran'ın kullandığı araba ile Nevşehir'e iyice yaklaşmışlardı. Korumaların olduğu araba onları takip ediyordu. "Boran şu ilerideki dinlenme tesisinde durda bi çay içelim" dedi Bayram ağa. "Çok az yolumuz kaldı baba" diyen Boran bu molanın gerekliliğini sorguluyordu. "Dur dedim oğlum oraya varmadan konuşacaklarımız var." dedi kendinden emin sesiyle. Boran dinlenme tesisinde durduğunda Bayram ağa, "Dilber hanım sen arabada kal. Boran camları aç, korumalara da söyle annene çay getirsinler." deyip emirlerini ardı ardına sıraladı. Dilber hanımın sorgulayıcı bakışları Bayram ağayı bulunca, "Çocuklarla konuşmam gereken şeyler var, çok uzun sürmez çayın bitmeden geliriz" dedi daha ılımlı bir tonda konuşarak. Arabalardan uzak da bi masaya oturdular. Çayları da gelince Bayram bey, "Şimdi konuşacaklarımızı anneniz dahil kimse bilmeyecek. Ben üç gündür çok düşündüm. Buralara kadar geldik ama bu evliliğe rızam yoktur." deyip arkasına yaslandı. Zeynep'in gözlerinde yaşlar ışıldarken, Boran babasına kızıyordu. Madem niyeti yoktu işi neden buralara vardırmıştı. Zeynep'i daha çok üzmek için mi? Boran, "Baba madem rızan yok, bizim burda ne işimiz var? Yarım saatlik yolumuz kaldı. İnsanlar bizi bekler, ne yapmaya çalışıyorsun?" dedi kendini tutamayarak. Bayram ağa ağzındaki baklayı çıkardı sonunda, "Tek bir şartla bu evliliğe rıza gösteririm."deyip duraksadı. Merakla kendisine bakan çocuklarına dönüp, "Boran sen Derya ile evleneceksin. O kız benim konağıma gelin gelecek." dedi. Boran duyduklarını algılayamazken, Zeynep ağzı açık bir abisine bir babasına bakıyordu. Boran, "Baba sen ne dersin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Bu nasıl bi şart bacımın mutluluğla beni nasıl köşeye sıkıştırırsın." dedi sitem dolu sesiyle, "Baba Yusuf bunu asla kabul etmez zaten ablası onun için zamanında nişanlısından ayrılmış diye hala vicdan azabı çeker durur." dedi Zeynep başını kaldırmadan göz yaşlarını silerek kurduğu bu cümleler Bayram ağayı hiç de etkilemiş gibi değildi. Boran, "Nişanlısından mı ayrılmış? Baba bunu annem duyarsa o kıza etmediğini bırakmaz. Bu iş olmaz bunu en iyi sen biliyorsun" dedi. Cebinden çıkardığı kağıtları Boran'ın önüne doğru itti Bayram ağa, "Müstakbel nişanlın ile ilgili merak edebileceğin herşey burda yazıyor. Bu nişan meselesini bilmediğimi mi sanıyorsunuz? Ben Derya ile ilgili herşeyi araştırdım. Sizde bilmediklerinizi burdan okursunuz." dediğinde kendinden emindi. Boran ve Zeynep adeta yerlerine çivilenmişti. Zaman donmuşdu. "Ben diyeceğimi dedim. Son sözümde budur. Derya benim gelinim olacak yada bu iş olmayacak. Gerisini siz iki kardeş aranızda çözersiniz." deyip kalkıp arabaya doğru yürüdü Bayram ağa. İkiside ne diyeceklerini bilmez halde bir zaman daha oturdular masada. Zeynep ağlıyor, o ağladıkça Boran yumruklarını sıkıyordu. Babası onu hayatta en zayıf olduğu yerden vurmuştu. Kız kardeşi, Boran'ın göz bebeğiydi. Ona asla kıyamayacağını biliyordu Bayram ağa, güzellikle yola getiremediği hayata bağlayamadığı oğlunu bu kez zorla hayata katmak derdindeydi. Derya'nın ve Boran'ın kardeşlerine olan zaafları onları bir araya getirmeye yetecek miydi? "Güzelim ağlama, bak babam şansını deniyor. Yıllardır bana Elif'in acısını unutturmak için çabalar durur. Şimdi de seninle tehdit edip kendince doğru bişey yapmaya çalışıyor. Sen Derya'yı benden iyi tanıyorsun, o kız böyle bişeye asla boyun eğmez. Bu konuştuklarımızı Yusuf 'a söyleme ben uygun bir dille Derya'ya durumu anlatırım. İstemediğini babama söyler. Beraberce bir çözüm yolu buluruz." "İnşallah abi." diyen Zeynep abisine sarıldı. Boran bunları Zeynep'i rahatlatmak için söylemişti. Babasının dediğinden caymıyacağını en iyi kendi biliyordu. Derya istemiyor diye geri adım atar belki diye ümit ediyordu. Arabaya bindiler, hareket ettiler. Aslında yol boyunca kapadokya bütün güzelliğiyle kendini sergiliyordu ama kimsede görecek göz kalmamıştı. Bayram ağa hariç onun keyfi yerindeydi. Bir şekilde istediğini alacaktı, emindi. Yarım saat sonra Ali beyin çiftlik evindeydiler. Misafirlerinin niyetinden habersiz bütün aile kapıda karşıladılar Hanoğlullarını. Beyler kamelya ya hanımlar verandadaki divanlara yerleştiler. Pınar'ın annesi Meryem hanım kızları yanlız bırakmamıştı. İkramlara yardım etmişti, şimdi de Dilber hanımla sohbet ediyordu. Dilber hanım bir terslik olduğunun farkındaydı, arabada kimsenin ağzını bıçak açmamıştı. Zeynep'in gözünde ki neşe solmuş, Boran dalgınlaşmıştı. Bayram beyde ise çözemediği bir hal vardı. Ali beyle, Bayram ağa tanışmış koyu sohbete dalmıştı bile. Boranla Serdar yolculukla ilgili konuşuyorlardı. Yusuf'un gözü Zeynepteydi, bir tuhaflık vardı sevdiğinde. O içi içine sığmayan kız gitmiş, başı önünden kalkmayan durgun Zeynep gelmişti yerine. Boran telefonunun sesiyle müsade isteyip biraz uzaklaştı. Arayan amca oğlu Devrandı. Eşi Selma ve oğlu Tuğra ile tatildeydiler. Bugün Mardin'e döneceklerdi. "Boran vardınınız mı?" "Evet Nevşehir deyiz az önce geldik. Ama babam belli ki işi yokuşa sürecek. Zeynep'in morali çok bozuk. Yarın Narin'in düğününe katılalım döneriz." dedi sıkıntılı bir nefes verdi. "Anladım kardeşim. Açıkçası bu kadar kolay razı olmasına şaşırmıştım. Biz bir saatlik mesafedeyiz mola verdik isterseniz gelelim. Selma da Narin'in düğününde olmadım diye üzülüyordu. Zeynep'e de destek olur. Ne dersin?" "Gelin kardeşim öyle dara düştüm ki çıksam ancak senle çıkarım. Gel de bana akıl ver. " "Orda anlamadığım işler dönüyor belli ki, konum at kardeşim Allah'ın izniyle bir saate yanındayız. " Derya ise Zeynep'in halini fark etmiş onla yanlız kalmak için atak yapması gerektiğini düşünerek, "Zeynep, sana atımı gösterecektim hatırladın mı? İstersen yemekten önce dolaşalım biraz." Boran, Derya ile konuşmak için bundan iyi fırsat olmaz deyip, "Atlar mı var? Sakıncası yoksa bende görmek isterim." Derya bundan hiç hoşlanmasa da misafiri geri çeviremezdi. "Tabii ki sizde buyurun." dedi istemeye istemeye... Beraberce haraya doğru yürüdüler. Derya açık renk kot pantolon, üzerine omuzları dantel detaylı gri tişört giymiş. Dalgalı saçlarını at kuyruğu toplamıştı. Bu haliyle duru güzelliği daha da dikkat çekici olmuştu. Boran yolculukta rahat etmek için kot ve beyaz keten bir gömlek tercih etmişti. Haraya vardıklarında Yusuf'da atlarla ilgileniyordu. Aslında Derya gençleri bir araya getirmek istemişti ama Boran'da peşlerine takılınca plan bozulmuştu. "Zeynepcim bak bu benim atım GECE" deyip gösterdiği simsiyah at ışıl ışıl yanıyordu. Derya elini uzatınca hemen yaklaştı. Boran'da ata yaklaşıp sevdi. Gece, önce yabancılar gibi oldu. Sonra müsade etti Boran'a. "Gece kimseye yaklaşmaz kolay kolay sizi sevdi" dedi Derya. "İsmi çok yakışmış, çok asil bir hayvan. Ne zamandır at biniyorsun?" diyen genç adam Derya'nın siz diyerek çizdiği resmi çizgiyi pek takmıyordu. Onlar sohbet ederken Yusuf ile Zeynep'ten ses çıkmıyordu. Derya kolay vazgeçmezdi bu iş güzar Boran ağa madem peşlerine takılmıştı. Buna da çözüm bulurdu. "Çocukluğumdan beri at binerim, isterseniz yarışalım." dedi meydan okuyarak. Boran'ın kaşları havalandı. Böyle bir teklif beklemiyordu. Derya'nın amacını anlasa da ses etmedi, "Bana uyar yenilince mızmızlanacak birine benzemiyorsun" dedi damarına basarak. Atları hazırlayıp haradan çıktılar. Derya biraz ilerde ki ağaçlığı gösterdi, "Şu ağaçlığı geçince küçük bir gölet var ilk varan kazanır Boran ağa." Boran başıyla onayladı. Güzel bi Arap atına binmişti. Derya ise Gece'nin üstünde şimşek gibi gidiyordu. Sonlara, doğru yavaşlayan Derya, Boran'ın kendisini geçmesine müsade etti. Göletin yanına varan Boran attan indi. Atı ağaca bağladı. Derya da geceyi bağlayıp Boran'ın biraz uzağında durdu. "Evet... Derya hanım" dedi kinayeli sesiyle "Zeynep ile Yusuf'u yanlız bırakmak için bana bile bile yenilmen sana yakışmadı." dedi mavi gözlerine diktiği kara gözleriyle, Derya açık konuşan adama karşı açıkça konuşacaktı, "Amacımı bilerek peşimize düştüğüne göre burda olmanın da bir amacı olmalı, anlat bakalım Boran ağa dün konuştuğum da sesi cıvıldayan Zeynep bugün neden bu halde." İkili kartlarını bir bir açarken, Boran, "Duyacakların pek hoşuna gitmeyecek." dedi bakışlarını kaçırarak, "Orası belli daha açık konuşursan sevinirim" diyen Derya'nın yüzü düştü, "Buraya yarım saatlik yolumuz kalmıştı ki babam bizimle konuşmak istediğini söyledi. Bu kadar kolay ikna olmasına şaşırmıştım açıkçası ama aklında dolanan tilkiler sandığımdan da büyük.Bu evliliğe rızasının olmadığını tek bir şartla kabul edeceğini söyledi" deyip sustu Boran. Sanki esas söyleyeceğini geciktirmek için bu detayları anlatır gibiydi. Tekrar Derya'nın merakla bakan gözlerine baktı. Sonra başını göle çevirdip devam etti. "Şartı seninle benim evlenmemiz." |
0% |