Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@zamansizim84

"Sen gel yeter" dediğinde gözlerini gözlerinden hiç ayırmadan dökülmüştü bu söz Derya'nın dudaklarından.


Boran kara gözlerin de kendi yansımasını gördü ilk defa perdesiz ışıl ışıl bakıyordu.


Yutkunduğunu fark etti, sonra aralandı dudakları,


"Sen, gel de yeter ki" deyip saklamak ister gibi göğsüne sakladığı Derya'nın şakağına bi öpücük kondurdu.


Birbirine sarılı iki beden asırlık konağın kapısında sanki dünyayı unutmuş gibiydi. Boran sırtında Derya'nın zarif elleri, kollarının içinde uzun boyuna rağmen kaybolan bedeniyle bir bütünün iki yarım parçasının tamamlandığını hissetti.


Bu neydi bu güne kadar sevmişti, sevdiğine de kavuşmuştu belki ama böyle eksiksiz hissetmemişti.


" Hemen konağa girsen iyi olucak, yoksa ben gidemeyebilirim." derken hâlâ kokusunu içine çekişi bu yüzdendi.


Derya ise beklemediği yakınlaşmanın şaşkınlığı içindeydi, fakat Boran'ın kollarından çıkmak istemediği de gerçekti. Boran'a çekildiğini fark ettiği gübden beri hiç inkar etmemişti. Kendine dürüst olacak kadar cesur bir kadındı Derya. Sadece karşılık bulamamaktan deli gibi korkuyordu. Şimdiyse ikisininde korkuları geri çekilmiş ortaya duygular saçılmıştı, üstelik kimsede bundan rahatsızlık duymuyordu.


Tek sorun kapı önünde olmaları gerçeğiydi.


Derya, Murat'ın bekliyor oluşundan sebep mecburen bi adım geri çekti kendini ama uzaklaşır uzaklaşmaz eli ondan izin beklemeden Boran'ın kirli sakallarına uzandı, yüzünü avuç içine yaslayan adamla, hep dokunmak istediği gamzelerine gitti başparmağı, Boran'ın eli Derya'nın elinin üstüne geldiğinde yavaşça dudaklarına götürüp avuç içine öpücük bıraktı.


Avuç içinde hissettiği dudakların sıcaklığı kalbine kadar ince bir sızı olarak yayıldı. Dudaklarından kopan el avuç içinde bu kez Boran'ın kalbinin ritmini hissetti. Avucunun içinde kaybolan eli kalp atışını hissettirmek ister gibi bastı göğüs kafesine genç adam ,kalbinin ritmi o kadar hızlıydı ki, Derya'nın gözleri tekrar Boran'ın gözlerini buldu.


"Öyle bi ışık oldun ki hayatıma, sende gördüğümü görecekler diye aklım çıkıyor." Deyip tekrar dudaklarına çıkardığı avuç içine kondurduğu öpücük ile ayakları iyice yerden kesilen Derya donup kalmıştı. Göz temasını kesmeden arabaya binen Boran'ın aklı ardında kalan mavilerdeydi.


Derya uzaklaşan arabanın arkasından baktı gözden kaybolana kadar. İçi içine sığmazken, yüzündeki gülümsemeyi fark edip kendine çeki düzen verdi. Kalbinde çırpınan kelebeklere inat yüz ifadesini normale döndürmeye çalıştı. Hızlı adımlarla odasına çıktığında sırt üstü yatağına bıraktı bedenini.


İkisinin itiraf edemediğini değişen bir çift yastık gün yüzüne sermişti. Akşamı düşündükçe içi içine sığmayan Derya'nın yüzünde sersem bi gülümse istemsiz yer ediniyordu.


Çalan telefonu açtığında Selma'nın sesiyle ile kendine geldi.


"Derya müsaitsen bi kahve içelim mi?"


"İçelim canım gelsene odadayım" demesiyle şaşıran Selma


"Tamam geliyorum" desede neden odaya gel dediğini anlayamazken, iki dakika kadar sonra kapıyı tıkladı.


Derya kapıyı açıp misafirini içeri kabul etti.


"Hoş geldin." 


"Hoş buldum da sen iyi misin? Ayrı bir güzellik var sende. Aşk mı tazelediniz? Hayırdır?"


Bizim aşkımız daha çok taze diyemedi.


"Keyifli bir sabahtı diyelim."


"Öpücükler masaya kadar taştığına göre öyle olmuş belli ki. İyi ki geldin Boran'ı mutlu görmek çok güzel. Adam alışmıştı tabii herşeye surat asılmasına, senin güler yüzün güçlü duruşun bambaşka bi Boran çıkardı ortaya " deyip kıkırdadı Selma.


"Selma bana biraz Elif'i anlatsana"


"Öyle kuru kuru istihbarat vermem. Hani kahveler söyledin mi Ayşe'ye?"


"Ayşe'yi yormaya gerek yok burda herşey var canım." dedi başıyla illerdeki konsolu işaret ederek. "Türk kahvesi mi? Filtre kahve mi?"


"Hatuna bak iki günde odasına düzen kurmuş. Kaç senedir aklıma bile gelmedi ya. Süpersin vallahi hayranınım. Türk kahvesi rica ediciğim canım az şekerli" dedi sona doğru incelttiği sesiyle.


"Eeeee anlat bakalım o zaman seni dinliyorum."dedi makinaya kahveyi suyu ve şekeri ekleyip çalıştırırken.


" Biz yeni başladığımız dönemdi. Devran, tanışmamızı çok istedi."


" Dur o zaman en baştan alalım mı?Siz nasıl tanıştınız?"


" Uzun hikaye şimdi dinlemek istediğine emin misin? "


" Mini bi özet alabilirim mümkünse" dedi göz kırparken.


"Ben öğrenciyken burda bir otelin restoranın da çalışıyordum. Devran bey de hergün başka bir hatunla yemeğe geliyordu."


"Şaka yapıyorsun." elini ağzına kapatarak "Devran'dan hiç beklemezdim."


"Dedim ya uzun hikaye, sonra tek gelmeye başladı. Çok uzun bi süre her akşam yanlız gelip yemek yeyip fark ettirmeden beni seyretmiş meğerse."


" Bak sennnn" 


"Bi akşam restoranı özel bir müşteri kapattı dediler, Servis işi için iki kişi kaldık, servisi sen yapacaksın diye özellikle de belirttiler. Nasıl sinir oldum ama bir ben çalışıyorum diye. Romantik masa hazırlanıyor, mumlar~güller falan. Etrafta yabancı iki adam bunları ayarlayıp gitti."


" İyice merak ettim şimdi."


Devran geldi gayet şık, kendinden emin geçip oturdu masaya. Yanına gittim,


'Servise ne zaman başlıyalım efendim' dedim


Ayağa kalktı geçip karşıdaki sandalyeyi çekti,


'Bu akşam bana eşlik edersen çok mutlu olurum.' demez mi?


" Ooooo Devran'a bak sen"


"Sorma kala kaldım öyle şok oldum."


"Eee ne yaptın oturdun mu?"


"Oturur muyum? Sinirden gözüm döndü resmen, onun kalktığı sandalyeye ellerimi koyup ona doğru eğildim.


'Bu akşam ben eşlik edeyim, yarın akşam başkası eşlik etsin, öbür gün başkası. Kusura bakmayın ama ben sizin oyununuz da oyuncak olacak değilim. Size bu cesareti verecek ne yapmış olabilirim merak ediyorum doğrusu?' dedim.


Yüzü bembeyaz oldu. Karşımda cevapsız kaldı öylece.


" 'Bende öyle düşünmüştüm' deyip çıkıp gittim oradan. Ama nasıl ağlıyorum tutamıyorum göz yaşlarımı bi türlü. Kendimi çok ucuz hissettim Derya. Zaten annem yok, babam yok özgüven sıfır. O akşam ki cevapsızlığı çok ağır geldi bana." derken yine gözleri dolmuştu.


Derya, 

"Sen çok güçlü bi kadınsın Selma o günler geçmişte kalmış." deyip ellerini ellerinin içine aldı.


Makinadan gelen sesle, gözleri dolan kadına bi peçete uzatıp kalktı.


"Hemen geliyorum canım"


Kahveleri fincanlara paylaştırdı, yanına çikolata ve su ile tepsiye alarak Selma'nın yanına döndü. Önündeki büyük sehpaya kahveleri bırakırken,


"Ordan buralara nasıl geldiniz çok merak ediyorum?" deyip gözlerini silen kadının devam etmesi için elini dizine koydu.


"Sonra ki bir ay Devran'ı hiç görmedim. Sonra bi gece iş çıkışı tesadüfen beni takip ettiğini fark ettim. Eve girdim. Balkondan baktım arabası sokağın başındaydı. Ne zamandır takip ediyorsa artık, bi gün de böyle beni takip etti. Eve girip ışığı yakınca biraz daha bekleyip gidiyor. "


"Ayyy çok heyecanlı, dersini almış ama cesareti de kırılmış Selma. Çıkamadı mı karşına?"


"Aynen öyle oldu. Bu şekilde geçen dördüncü akşamın sonunda yine Devran peşimde eve geldim, o fark ettiğimi bilmiyor tabii. Apartmana girdim ama eve girmedim, üst katın merdivenine kendi kapımı görecek şekilde oturdum. Evin ışıkları yanmayınca telaşa düşecek mi diye merak ettim."


"Sen de az değilsin haaa, hoşuna gitmiş bu durum."


" Hoşuma gidiyordu ama korkuyordum da Derya"


"Haklısın çapkınlık sabıkadan kolay silinecek bi suç değil"


"Çapkın, zengin, yakışıklı bir ağa arkana bakmadan kaçmalık." deyip kıkırdadı.


Derya da onunla gülerken Selma devam etti.


" Bi kaç dakika sonra Devran kapımın önündeydi. İçerden ses geliyor mu diye kapıya yaklaşıp dinledi. Ellerini kirli sakallarında kapının önünde bi sağa bi sola turladı. Eli kaç kez zile gitse de cesaret edemedi. Üst katın merdiven boşluğundan sessizce onu izledim. Gerçekten benim için endişe ediyordu. Sonra bi cesaret zile bastı. Bekledi bi daha bastı. Açılmayınca iyice panik oldu. Geriye doğru gidip kapıya omuz attı ama açılmadı. Baktım kapıyı kıracak yukarıdan inmek için hareketlenince üst katın ışıkları yandı, beni gördüğü gibi endişeli yüzü bi anda aydınlandı. Gözlerinin içi ışıldadı, merdivenleri ikişer üçer çıkıp öyle sarıldı ki, kımıldayamadım, o kadar şevkatli o kadar sıcaktı ki bütün duvarlarım yıkıldı, öylece kalakaldım."


Derya dinlediği hikayeye kendini kaptırmıştı, Devran'ın Selma'ya olan aşkı hala gözlerinden okunuyordu. Kapıda Boran'ın kendini sardığı dakikalar geldi aklına, dalıp gitti bi anda. Yüzündeki gülümseme kendini ele verirken, Selma onun bu halini görüp gülümsedi.


"Sizin hikayeniniz de az değil Derya, nasıl tanıştığınızı az çok biliyorum" deyip kıkırdadı.


"Yani kaç kişi ilk tanışmada karısının elinden dövdüğü gençleri kurtarır ki?" dediğinde ikiside gülüyordu.


Selma devam etti, 


"O akşamdan sonra ikimize bi şans verdik, Devran beni hiç pişman etmedi. Türkan Anne kızı gibi bağrına bastı, hayatıma şansız başlasamda Allah bütün eksiklerimi tamamlayıp bana güzel bi aile kurmayı nasip etti."


"Türkan yenge gerçekten çok güçlü bir kadın, fedakar, şevkatli bu konuda çok şanslısın. Özellikle bana kıyasla"


İkiside gülerken, konu başladığı yere döndü nihayetinde,


"işte biz birbirimizi tanımaya karar verince, Devran beni Elif ve Boranla tanıştırdı. Beraber yemek yedik. Yani nasıl anlatsam özellikle insanlardan uzak durmaya çalışan bi hali vardı. Boran'ın ona bakışında ki ışık onda yoktu. Üzerine titrenmesine alışmış hatta bundan sıkılmıştı sanki. Muhtemelen biz tanıştığımızda hamileydi ve bunu biliyordu. Bir hafta sonra da o tatsız olay yaşandı vefat etti."


"Neden hamile olduğunu bildiğini düşünüyorsun?"


"Açıkçası o zaman anlayamamıştım. Tuğra'ya hamile kalınca fark ettim. O gün başım ağrıyor dedi. İlaç teklif ettim istemedi. Yemeklerden bahsederken bile yüzü buruşuyordu. Bi de bunları Boran fark etmesin diye bayaa çabaladı. Bence hamile olduğunu biliyordu ama söylemedi."


"İyi de niye? Esas soru bu."


"Senin avukat damarın tuttu yine."deyip kahvesinden bi yudum daha aldı,


" Tayin sonucuna göre hareket edecekti belki de aldıracaktı, bilmiyorum ama o kızda bi tuhaflık vardı. Beyler sigara için yanımızdan ayrılınca 'İyi düşün o Konak sadece dışarıdan güzel, bi zaman sonra Devran'ın ilgisi bile seni boğar nefes alamazsın' dedi. "


Selma'nın bildikleri bu kadardı belli ki, düğümün ucunun kimin elinde olduğunu biliyordu Derya,


" Şilan'a yakındı dedi Boran, ama sen o zaman konakta değildin tabii" diye sesli düşündü.


"Boşver gülüm sen. Kendi evliliğinin tadını çıkar. Sen çok güçlü bir karaktersin Derya, Boran'ın sana nasıl hayran olduğunu, nasıl aşkla baktığını dışarıdan bi gözle görüyorum. Çok zor zamanlardan geçti, beş yıldır çektiği acıyı bilince, o kadın buna değer miydi diye düşünmeden edemiyorum."


İki kadın biraz daha sohbet etti.Tuğra'nın kreş saati gelince Selma ayaklandı.


Derya duyduklarını tahminleriyle birleştirmeye çalışıyordu. Teorisinde haklı olabilirdi. Belki de hamileliği bilerek saklamıştı Elif. Bu konakta mutsuz olduğu çok belliydi. Buna şaşırmadı Derya ama Boran'ın ilgisinden sıkılmış olması, bunu arkasından, üstelik yeni tanıştığı birine ima etmesine oldukça şaşkındı.


İnsan sevdiğinin ilgisinden şikayet eder miydi? Hele de Boran gibi ince düşünen, suçu ilk kendisinde arayan, fedakar bi insandan.


Sabah ki halleri aklına geldi. Kokusunu içine çeken adamın sıcaklığı, sanki elinden kayıp gidecek gibi göğsüne saklayışı. İçi kıpır kıpır sıcacık oldu. Keşke bugün erken gelse diye geçti içinden akşam çok uzak geldi Derya'ya.


Telefonuna gelen mesaj sesiyle içine daldığı düşüncelerden uyandı. Hemen tuş kilidini açıp mesaja baktı.


BORAN:

"Dünya mı yavaş dönüyor? Yoksa saatin yelkovanı mı? Bugün neden akşam olmuyor?


Sanki içini okumuştu Derya'nın. Bi süre ne yazacağını bilemedi.


DERYA:

Onların bekleyeni yok ki yavaş dönüyorlar. Senin yolunu gözleyenin var, erken mi gelsen?


Boran titreten telefonu bir ergen gibi hızla açtığında bu açık daveti geri çevirecek değildi.


BORAN:

Yolumu gözleyen maviler, karanlığımın tek ışığı...


Yazıp yollarken çoktan ceketini giymiş arabasının anahtarını cebine atmıştı bile...


Telefonu tekrar titretince duraksayıp açtı.


DERYA:

Mavi en çok senin kara gözlerine yakıştı.


Yıllardır ışık görmemiş zindan karası ışık saçtı okudukları ile, Derya'ya pervane gibi çekiliyordu. Bunu ne yapsa engelleyememiş, direnmeyi bırakmıştı fakat içinde kendini ona yakıştıramayan. Bu ilişkinin daha doğrusu içinde olduklarını şartların Derya'yı yıpratacağına olan korkusu yerli yerinde duruyordu.


Karşı tarafta ise sular çok farklı akıyordu.


Aşk ne güzel şeydi, kıymet bilenin, güzel bakanın gül bahçesiyken, kıymet bilmeyenin elinde ne çabuk solup gitmişti. Derya ilk defa ömrüne misafir olan aşkın kıymetini bilecek kadar yokluğunu çekmişti. Belki de Elif yokluğunu hiç yaşamadığı için bu kadar hoyratça savurmuş hatta sıkılmıştı Boran'ın aşkından.


Saate baktığında üç civarıydı, kalkıp kahve içtikleri fincanları toparladı. Terasta ki küçük tezgahlı lavabo da yıkayıp yerleştirdi. Dolabının karşısına geçip bi elbise seçmek için kapakları kaydırdı. Eli hangisine gitse bilemedi. İlk defa Boran için hazırlanmak, özenle her parçayı seçmek istiyordu.


Sonunda saks mavisi tulumunu giymeye karar verdi. Tulumun zarif göğüs dekoltesi ve dizin bi karış üzerinde bitiyor oluşu daha önce Boranlayken tercih etmeyeceği kadar cüretkardı. Saçlarında ki at kuyruğunu açıp, hafif dalgalı olacak şekilde maşaladı. Mavi gözlerini ortaya çıkaran abartısız bi makyaj yaptığında hazırdı.


Heyecanlı bekleyişi çok sürmedi. Tıklanan kapıyı araladığında özlediği kara gözler karşısındaydı.


"Hoş geldin" dedi kendisini baştan aşağı süzen adama.


"Çok hoş buldum" dedi arkasında olan elini yavaş hareketlerle öne alırken, mavi ağırlıklı şakayık güllerinden oluşan buketi uzattı.


Bunu beklemeyen Derya çiçek buketini kollarının arasına alıp burnuna götürdüğünde çiçeklerin kokusuyla gözleri kapandı. Rüya da gibiydi.


"Çok güzeller" dedi fısıltı gibi çıkan sesiyle, Derya'nın yanına iki adımda ulaşan Boran,

"Kendi getirdiğim çiçek buketini kıskanıyorum şuanda." Dediğinde beklediğinden yakında gelen sesle bocaladı genç kadın.


Sonra bir adım da o yaklaşarak, "Sen bu kadar kıskanç mıydın Boran ağa?" Dedi.


Derya'nın yüzüne dökülen saçlarını kulağının arkasına sıkıştıtırken,


" Konu sen olunca kendimi tanıyamıyorum." Diyen adam fazla açık sözlüydü.


Derya kucağındaki şakayık buketiyle geriye dönüp odanın ilerisindeki basamakları aştı. Masanın üzerine elindeki çiçeği son kez koklayarak bırakıp döndüğünde, peşi sıra gelmiş olan Boran ile göz göze geldi, uzun bir bakışma geçti aralarında sözsüz itirafların olduğunu,


Çok direndim diyordu bakışlar, kaçmadım bu sevgiden...


Seni kıskanıyorum diyordu ikisinin de gözleri, kimsenin gözü gözüne değmesin.


Bir tek bana gül, bir tek bana ışıl ışıl bak...


Boran kollarını açtı Derya'ya açık bir davette bulunarak. Sabah kendini bir anda kıskacında bulduğu kollara gönüllü bir şekilde gitmesi gerekiyordu. Dudağının içini ısırdı Derya, sanki görünmez bir iple Boran'ın kollarına çekiliyordu.


İşin garibi sanki yüz yıllardan beri onun göğsünde nefeslenmiş gibi ne bir utanma duygusu vardı kalbinde, ne de aklında bşr tereddüt.


Onun bu kısacık bekleyişi Boran'ın gönlünde ne fırtınalar estirdi bilse... Bilse ki adam onun pişman olmasından, geri adım atmasından deli gibi korkuyor. Kuş gibi uçar yine Boran'a o korkuyu yaşatmazdı.


Davete icabet edip Boran'ın güçlü kolları arasındaki yerini alınca gözleri kapalı kollarındaki kadının eşsiz çiçek kokusunu içine çekti adam,


"Gerçekten kollarımdasın... Derya ah Derya..." dedi içli içli. "Sen her gideceğim dediğinde içimde ne dağlar devrildi bir bilsen. Şu kadarcık zamanda beni nasıl kuşatıp teslim aldın. Tek kurşun atmadan yıktın devirdin beni."


Derya sadece saklandığı boyun girintisinden derin bir nefes çekti içine,


"Senin kokun bile işgal girişimi Boran ağam, bana mı diyorsun." Diyerek daha da sığındı olduğu yere.


Boran bir adım geri atsa da belindeki eli gevşetmeden koltuğa oturmalarını sağlayıp sol göğsüne çekti Derya'yı saçlarında dolaşan parmakların incitmekten korkan dokunuşları, sevgiye doymuş bir kadın olan Derya için bile aşık tatafından sevilmenin güzelliği başkaymış dedirten cinstendi.


" Çok direndim, senden uzak durmak için çok uğraştım." dediği sıra da Derya başını yasladığı yerden doğrulup göz hizasına geldi. Anlamaz gözlerle Boran'a bakıyordu.


" Sen güzel bi ailede sevgiyle büyümüşsün, Nevşehir'e her gelişimde aile bağlarınıza hayran oldum. Seni oradan koparıp burada kalmanı istemek için ya çok bencil olmak lazım, ya da çok aşık. Ben bencil bi adam değilim Derya... " derin bi nefes alıp devam etti. "ama sana çok aşığım." sözlerini bitirip Derya'nın gözlerinde tekrar kayboldu.


Boran'ın korkularını iyi biliyordu. Bu oyunu teklif ettiği günde korkuyordu ona zarar gelmesinden.

Böyle bir anda bile yine kendinden önce Derya'yı düşünüyordu. Ona bunun için aşık olmamış mıydı? İnce düşüncesine, dik duruşuna, sevdiğinin intikamını almak için tutuşan yüreğine.


" Ben de sana kapılmamak için çok çabaladım, kalbinde kendime yer bulamamaktan deli gibi korktum." Diye itiraf ettiğin de içli birer nefes çektiler aynı anda. Boran'ın parmakları yüzünü okşarken devam etti. " Mutlu olmak bulunduğun yerle alakalı değil ki Boran, biz seninle bi göz odamızın içinde de kendimize mutlu bir dünya kurabiliriz."


Boran dudakları bu kez Derya'nın alnıyla buluştu. Kokusunu içine çekerken, saçlarına da öpücükler konduruyordu. Birbirlerinin yanında ama birbirlerine hasret oldukları günlerin acısını çıkarmak ister gibiydiler.


Derya gülümseyen adamın gamzelerini izledi. Nasıl yakışıyordu sevdiğine. Tüm cesaretini toplayarak yavaşça uzanıp derin bi öpücük bıraktı tamda gamzesinin üzerine.


Boran'ın beklemediği hamle ile kalbi hızlanırken, Derya açıklama yapmak derdindeydi.


"Beraber uyuduğumuz gecenin sabahı seni böyle uyandırmak istemiştim, içimde kalmasın" dedi bahanesini kendince makul buldu.


Boran'ın kaşları havalandı bu bahaneyle,


"Demek beni öperek uyandıracağın sabahların hayalini kurdun hanım ağam. Bundan sonra her sabah bu hayalini gerçekleştirebilirsin." Derken ukalaca bi gülümseme vardı yüzünde ama ona çok yakışıyordu.


" Uykucusun Boran ağa, seni o kadar şımartmaya hiç niyetim yok." dedi nazlanarak.


Bu naz Boran'ın yüreğini kuş gibi hafifletti.


"Sen beni şımartma, ben seni şımartayım Deryam. Yanlız benim hayallerim senin ki kadar masum olmayabilir." deyip belini kavradığı kadını göz hizasına getirdi, bakışları dudaklarına düştüğünde içinde ki ateşe karşı koymadı Derya.


Boran'ın dudaklarını hissettiğinde yavaşça araladı dudaklarını, kapanan gözleriyle ustaca hüküm süren adamın ateşine bıraktı kendini. Sıcacık dudaklarda aşkı hissetti, tutkuyu ve hasreti, acemiliğine siper ettiği cesaretiyle karşılık verdiğinde, giderek derinleşen öpüşmeleri nefessiz kalana kadar sürdü. Tükenen nefesleriyle ayrıldıklarında alınları birbirine yaslı nefeslerini düzene sokmaya çalışırken inip kalkan göğüs kafesleri birbirine değiyordu. Boran'ın parmakları az önce talan ettiği dudaklarda gezerken, Derya büyülenmiş gibiydi. Gözleri hala kapalı, yanakları adeta alev almıştı . Dudaklarına konan minik buseyle gözlerini açtığında kara gözlerin esiri oldu yeniden.


Loading...
0%