@zamansizim84
|
Sabah ışıkları odaya dolarken Derya gözlerini araladığında, beline dolanmış kolun ağırlığını hissederek kımıldandı. Boran'ın kendini saran kolu ile karşılaştı. Yavaşça dönerek yüz yüze gelmelerini sağladı, böyle güzel sabahların hayalini kurarken şimdi anın gerçekliğini sorguluyordu. Eli Boran'ın yanağına gitti, sakallarını okşadı. Uyandırmamak için çok yavaş hareket ediyordu, kirli sakalına saklanmış gamzeleri, uzun kirpiklerini izlemek görsel bir şölen gibiydi. Dudaklarına düşen bakışları ile dün ki öpüşmeleri aklına düştü. Parmakları dudaklarına indiğinde dokunuşu bir tüy hafifliğindeydi. İlk defa birine bu kadar yakın olmuş, ilk defa birini öpmüştü. Korhanla nişanlı oldukları sürece onun bütün yaklaşma çabalarını karşılıksız bırakmış ona karşı içinde bi kıpırtı bulamamıştı. Boran'ı düşündüğünde bile hızlanan kalp ritmi, dün onun öpücüğüyle kıvranan bedeni, Boran onu öyle uç duygulara taşımıştı ki, yanan dudakları ondan koptuğunda, sanki bütün bedeni boşluğa düşüyordu. Daldığı düşüncelerden onu çıkaran, "Bence karar vermelisin" diyen Boran'ın sesi uykulu, gözleri ise hala kapalıydı. Derya yakalanmış olmanın verdiği mahcubiyetle ne diyeceğini bilemedi. "N-neyeee? Diye kekeledi. Boran'ın dudakları hafifçe kıvrıldı, " Yanağımdan mı? Yoksa dudağımdan mı öpeceğine." dediğinde gözleri hâlâ kapalıydı. Derya o bakmasa da utanarak Boran'ın göğsüne saklandı. Adamdan kaçıp ona saklanmak da aptal aşık olmanın kuralı olsa gerekti. "Yaaaaaa sen ne zaman uyandın?" Diyerek mırıldandı. Boran'ın gülüşü daha da belirginleşti, başı göğsünde olan Derya bu gülüşün bedenindeki kıpırtısını ilk elden şahitti. "Sen ilk kıpırdandığında, e hadi bekliyorum" dediğinde Derya olduğu yere biraz daha sokuldu. Şuan da kaybolmak istiyordu. Sadece uyurken biraz seyretmek istemişti. Utandırmaya gerek var mıydı? "Sen hakkını kaybettin sıra bana geçti" diyen Boran hızlı bi hamle ile Derya'nın sırtını yatakla buluşturduğunda kendiside tam üzerindeydi. Öyle ki ılık nefesleri birbirin yüzünü okşuyordu. Derya'nın yanakları kırmızının her tonunu tecrübe ederken, gözlerini hapsolduğu karalardan çekemiyordu. Kalbi göğüs kafesini zorlarken zorlukla yutkundu. Boran'ın gözleri tüm yüzünü tavaf etti usul usul hiç bir detayı kaçırmak istemez gibi acelesiz, yaklaşıp burnunun ucuna küçük bi öpücük bıraktı, sonra sağ yanağına, sol yanağına konulan öpücükle Derya gözlerini kapattı. Göz kapağında hissettiği dudaklarla tekrar açtı gözlerini. "Çok güzelsin Derya, aklımı başımdan alıyorsun" derken bakışları bu yakınlıkla dudaklarına ısıran kadının dudaklarına düştü. Aklından geçenler gözlerinden okunsa da ileti gitmekten korusuna dün tadını aldığı dudaklara sokulmadı adam. Fakat sabrı tükenen Derya sonrasında utanacağını bilsede kollarını Boran'ın boynuna sarıp dudaklarını buluşturduğunda ikiside içine düştükleri ateşten nasıl çıkacaklarını bilmez haldeydi. Boran'ın eli Derya'nın yanağında, Derya'nın parmakları onun saçlarında dolaştı. Giderek derinleşen öpücüğün yakıcılığı ile kıvranırken nefesi kesilen Derya kendini geri çekti. Alınları buluştuğunda sık nefesleri birbirine vuruyordu. Nefesini güçlükle toplayan Boran, "Bi daha ki sabah kararsız kalma Derya, sıra yine bana geçerse bu kadar ucuz atlatamayabiliriz." dediğinde ikisinin yüzünde ki gülümseme kahkahaya dönüştü. Boran kendini yana atarken Derya'yı göğsüne çekti. "Buldun yakışıklı kocayı gülersin tabiii" diyerek içine düştükleri ateşi dağıtmaya çalıştı. "Borannnn" diye adeta ismine aşk katan kadın buna izin vermeyince, "Deryammm" dedi aynı aşkla. "İyi ki geldim buraya, iyi ki tanıdım seni, iyi ki aşık oldum sana..." Diyerek içinden geçeni söylemekten her zaman olduğu gibi geri durmadı Derya.
Boran'ın gözlerine ise anlık bir sis indi, "Birgün pişman olursan diye ödüm kopuyor." dedi sesinde korkusunu saklayama çalışmayarak. Derya başını, Boran'ın göğsünden ayırdı, kolunan destek alarak ona döndü. "Neden pişman olayım Boran? Neden bu kadar korkuyorsun?" dedi gözlerinin en derinine bakarak, sanki korkularını gözlerinde arar gibiydi. "Hergün başka huzursuzluk, hergün yeni bi problem çıkaracaklar." dedi yılların verdiği yorgunluk ve umutsuzluk vardı tonlamasında. "Sen benim gönlümü kırmadıkça hiç bir problem bu odanın eşiğinden içeriye giremez. Herşeyi bu odanın kapısında bırakıp gireriz kendi dünyamıza." dedi kendinden ve sevgisinden emindi. Bu aşkın hergün kapısını çalmayacağını, ne kadar kıymetli olduğunu, insan denen yaratığın hele de erkeklerin ne kadar acımasız ve zalim olabildiklerini çok iyi biliyordu Derya. "Bilerek senin gönlünü kırarsam, iki cihanda yüzüm gülmesin." diyen Boran'ın gözlerinde ki saf aşka hayranlık eşlik ediyordu. "Bilmeden kırarsan da acısını senden çıkarırım, hiç merak etme kocacım" dedi cilveyle. Kocacım deyişi içini ısıttı Boran'ın, "Bırakıp gitme de ne hüküm versen razıyım." deyip sımsıkı sardı kollarını, saçlarının kokusunu içine çeke çeke öptü. "Hadi bakalım bu kadar yatak keyfi yeter, şu alman şirketin defterini bi dürelim de pasımız silinsin." Deyip hızlı bir konu geçişine imza atan Derya'ya uydu Boran, "Vayyyy avukat hanım iddialısın yine, bu hallerine ayrı hayranım." Dedi. Derya nazlandı bu iltifat karşısında, "Öyle bedavadan hayranlık olmuyo ağam eskiden 'dile benden ne dilersen' diyordun." Diyerek sözünü hatırlattı sevdiği adama. Boran sözünün arkasındaydı, hoş söze de gerek yoktu Derya istesin yeterdi, "Hakkın saklı hanım ağam, gerçi benim için her isteğin emirdir." Dedi karısını biraz daha şımartarak. Bu kadar şımartan Derya ne ister, tabii ki ailesini, "Bu işi çözersek Nevşehir'e gidelim mi? Çok özledim." dedi dudak bükerek. Boran'ın bu söze içi burkuldu , saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı kadının alnına dudaklarını bastırdı. "Ne zaman istersen gideriz, söyle yeter ki." Dedi vicdan azabıyla. Derya anın sevinciyle fark etmedi onun vicdan yükünü sevinçle banyoya geçip işlerini halletti. Petrol mavisi diz hizasında bir kalem elbise giydi. Kare yakasının açıkta bıraktığı boynuna uyumlu bulduğu bi kaç kolyeyi kombinleyerek taktı. Saçlarını at kuyruğu toplayıp mavi gözlerini öne çıkaracak şekilde makyajını tamamladı. Ekru ceketini de koluna alıp banyodan çıktığında, Önce bi ıslık sesi geldi, "Vazgeçtim Derya sen gelme, şirket batsın isterse." Deyip yaklaşıp yüzünü avucuna aldı. "Bu kadar güzel olmak zorunda mısın? Sen beni kıskanacaktın, bende durumun tadını çıkaracaktım." deyip küçücük bi öpücük bıraktı dudağına. Derya'nın dudağı memnuniyetle kıvrıldı. "Sana bu zevki tek taraflı yaşatıcağımı düşünmen büyük hata. Gerçi sen takım elbiseyi giyince beni gölgede bırakırsın ama..." Diyerek Boran'ın gönlünü aldı. Boran tek kaşını kaldırdı, "İnanayım mı?" dedi şımartılmak ister gibi.
"Acele et Boran ağa kahvaltıya geç kalıyoruz." diyen Derya'nın onu şımartmaya niyeti yoktu anlaşılan, Banyoya geçen Boran bi yandan da söyleniyordu. Beraberce kahvaltıya indiler. Boran'ın hazırlığı uzun sürünce geç kalmışlardı. Herkes sofrada yerini almıştı. Günaydın deyip yerlerine geçtiler. Derya'nın kıyafeti dikkat çekerken ilk atak Bayram ağadan geldi. "Derya kızım bu ne güzellik, yoksa şirkete mi?" Diye sordu Devran'dan aldığı istihbarata dayanarak. "İyi bi avukata ihtiyaçları varmış, çok yalvardılar kıramadım." derken göz kırpıyordu kayınpederine. Bayram Ağa'nın keyfi fazlaca yerindeydi, "Maaşını konuşsaydın baştan. Gerçi sen yine asgari ücret istersin" deyip küçük bir kahkaha attı. Masadakiler konuyu anlamazken Devran gülüyordu. "Hayırlı olsun Derya" duyduğu sesle şaşıran Derya sesin sahibine döndü şaşkınlığını saklamayarak, "Teşekkür ederim Şilan." Dedi. Peşi sıra Havva hala ve Dilber hanım da "Hayırlı olsun" deyince onlara da kibarca teşekkür etti. Bayram ağanın akşam ki çıkışı işe yaramış görünüyordu. Türkan Hanım, "Hayırlı olsun kızım, işini nasıl severek yaptığını Nevşehir'deyken teyzenler anlatmıştı. Mesleğini bırakmamana çok sevindim." Dedi içinden gelerek söylenen söz nasıl da yüreğe dokunuyordu. "Sağol yengecim, ne demişler sevdiğin işi yaparsan bi ömür yorulmazsın." Diyerek karşılık verdi Derya. Tuğra ise kendi derdindeydi, "Deyya keşke öyetmen olsaydın. Ben okuldayken seni çok öslüyoyum." Demesi masada herkesin yüzünü güldürdü. Boran ise eski rakibine takılmadan edemedi, "Ben özliyeceğime sen özle küçük ağa" dedi Tuğra'nın tabağına sevdiği börekten bi dilim bırakırken. Selma, "Aslında okulda meslek tanıtım günleri yapılıyor. Bizimkine sen gelsen Tuğra çok sevinir." Deyince ufaklığın gözleri ışıldadı. Derya, "Olur, Tuğra paşamın gönlü olsun yeterki." demesiyle. Boran, " Tuğra yetmiyordu, bütün sınıf peşine düşsün." diye söylenirken Derya onu duymazdan geldi. Devran, "İyi fikir Selma örnek alsınlar da avukat olsunlar. Bu Boran ağa yakında kıskançlıktan şirkete de getirmez Derya'yı . Bize avukat lazım."deyip ters ters bakan Boran'ı işaret edip güldü. Bütün sohbeti keyifle dinleyen Zeynep babanne, dün ki konuşmanın amacına ulaştığını düşünerek mutlu oldu. Boran'ın, Derya'ya aşkla baktığını bu yalanın hızla gerçeğe döndüğünü gördükçe onlar için seviniyordu. "Hayırlı olsun güzel kızım, kadın dediğin erkeğin arkasında durursa destek, yanında durursa güç olur." Ne güzel söz! Zeynep babanne kitap gibiydi, Derya'yı hergün başka bir sayfasıyla şaşırtıyor, yollarına ışık oluyordu. Öyle ya destek olmak kolaydı belki, peki ya güç olmak, güç verebilecek olmak herkesin harcı değildi. Güç verecek kadın önce kendi güçlü olacaktı. ✨✨✨✨✨ Konaktan ayrılıp şirkete geldiler. Arabadan iner inmez ellerini birbirine kenetlen Boran, bütün şirkete gücünü nereden aldığını göstermek ister gibiydi. Emin adımlarla ilerleyen ikiliyi kaçamak bakışlar takip ediyordu. Geçen sefer ki toplantıdan sonra Derya'nın güzelliğinin ayrı, cevval avukatlığının ayrı iki koldan dedikodusu yapılmış, üstüne bi de Çetin'i vurduğu duyulunca şirkette efsane olmuştu. 'Bu kadın mı vurmuş Çetin'i vallahi helal olsun' 'Çok güzel kadın Boran ağanın aklını aldığı kadar var.' 'Zeynep hanım için evlenmiş diyorlar, yoksa Boran beyin tipi değil bu kız.' 'Oğlum toplantıya bi girdi, Almanların ağzı açık kaldı.' 'İki senedir çözemediğimiz davayı 2 saatte çözdü, kaç avukat karışmak istemeyip kaçtı biliyor musun? ' Elini de bi tutmuş ki sanki çalacaklar Boran ağayı hıhhh.' Herkes içindeki aynasında ne varsa onu yansıtıyordu dışarı. Hani güzel bi söz vardır, Şarap haram, pekmez helal; ikisi de üzüm suyu. Kibir haram, vakar helal; ikisi de insan huyu. Kâbil zâlim, Hâbil mazlum; ikisi de insan soyu İçimizde her duygu vardı, biz hangisini parlatırsak diğeri köreliyordu. İnsan kibirli yada zalim olmayı kendisi seçiyordu. Derya ve Boran arkalarından konuşanlara kulak tıkayalı yıllar olmuştu. Biliyorlardı ki insan karşındakinde gördüğü aslında kendi kalbinin içidir. Kalbi kara olan herkese kara çalmaya yer ararken, kalbi nurlu olan herkeste bi ışık bulur. Boran'ın odasına geldiklerinde, Siyah camdan, oval kesilmiş büyük çalışma masasının başına geçen adam oldukça rahat görünen deri çalışma koltuğuna otururken sordu, "Ne içersin güzelim" diye sordu. Masanın hemen önünde oldukça konforlu görünen deri koltuğa yerleşen Derya, "Bi kahveni içelim de zihnimiz açılsın patron." Dedi onun güzelim deyişi içini hoş etsede belli etmeden. Az sonra gelen kahveleri yudumlarken Derya aklındakileri sıralamaya başladı, "Bu adamların Çetin'in durumundan haberi var mı?" Diye sordu. "Sanmıyorum, zaten o günün akşamı hapse düştü. Onla işleri bitti iletişim kuramazlar." Dedi Boran. Derya'nın hoşuna gitti bu durum, "Bak bu iyi haber, bu adamlar bizimle yaptıkları işi burda başka şirkete verdiler değil mi?" "Takip ediyorum, anlaşma sağlayamadılar. Ama görüştükleri bi kaç yer var." Dedi bilgisayarını açarak. "Önce bu şirketleri uyandıracağız ki işleri zorlaşsın. Sonra dava açacağız" diye plana geçti avukat hanım. "Elimizde Çetin'den başka delil yok Derya, herşeyi kitabına uydurmuşlar biliyorsun." "O en kolay kısmı" dedi kendinden fazlaca emin." "Nasıl?" dedi soru dolu gözlerle, "Cafe de Çetin'in vuruluşunu çekmişti bi garson, fotoğraflar duruyor mu?" Diye sordu, "Devran da olucaktı. Ne yapacaksın ki fotoğrafları?" Derken meraklıydı, "Şirketi aratıp görüntülü görüşme talep et? O iş bende. Devran da gelsin çok eğleneceğiz." Diyen Derya'nın aklında kırk tilki dolanıyordu. Saat farkından dolayı 2 saat sonrası için görüntülü görüşme kararı aldılar. Toplantı saati beklerken Boran'ın masasının sağ tarafında giriş kapısının tam karşısındaki kapı dikkatini çekti. " Bu kapı nereye açılıyor Boran? "dedi kapıyı işaret ederek. Önündeki dosyaya dalmış olan adam küçük bir bakış attı, "Mekan senin hanım ağam istediğin gibi dolaş, bak bakalım nereye açılıyormuş." Ayağa kalkan Derya odada dolaşmaya başladı. Oldukça büyük olan oda L şeklindeydi, girişteki geniş kısımda Boran'ın masası önünde 2 konforlu koltuk aralarında masaya uyumlu bir sehpa karşı duvarda oldukça büyük kitaplık vardı. İlerde daralan kısımda 12 kişilik bi toplantı masasını boydan boya olan camlar aydınlatıyordu. Boran'ın masasının arkası Mardin manzarasını gözler önüne seren camlarla kapalıydı. Merak ettiği kapıyı açığında, burası odanın içine gizli bir dinlenme alanıydı. Bir kanepe yanında ona uyumlu şık berjer ortada dikdörtgen şeklinde ki sehpa oldukça sade ve dinlendirici renklerde seçilmişti. Karşı duvarda bi TV yanında küçük bir tezgah, lavabo, mini buzdolabı, kahve makinası, su ısıtıcısı, çeşit çeşit kahve ve bitki çayları varken, üstteki açık sistem raflarda dörder tane olmak üzere tabak, fincan, kupa ve su bardakları oldukça düzenli ve sade duruyordu. Karşıdaki cam odayı aydınlatırken yorulunca dinlenmek için güzel bi sığınaktı. Arkasından sarılan kollarla irkilen Derya, boynuna bırakılan öpücükle başını geriye doğru attı. "Senden önceki sığınağım, konağa gitmek istemediğim geceler şu kanepede az sabahlamadım" dedi sesi buruktu. "Böyle sığınak mı olur? Kız bile atılmaz buraya." diyen Derya'nın amacı geçmişe yolculuğa çıkmak üzere olan Boran'ın dikkatini dağıtmaktı ve amacına da ulaştı. Erkeksi bi kahkaha atan Boran kapıyı kapattığı gibi, Derya'yı duvarla arasına aldı. "Bak hiç aklıma gelmemişti bu benim. Ama bu kadar güzel bi kızı da bulmuşum öpmeden bırakmam." Demesiyle göz göze kaldılar. Sırtı duvarda iki yanı Boran'ın kollarıyla kapalı olan Derya kaçmak istese ordan her türlü kaçardı, sonuçta bi tekmeye bakardı. Kaçmak istiyor muydu? İşte bunun cevabı netti, Boran'a yakın olacağı heryer onun için cennetti. Dudaklarına kapanan adamı memnuniyetle kabul etti. O kadar yumuşak o kadar şevkatli bi öpücüktü ki sabah yaşadıkları tutkulu öpücükten çok farklıydı. Sanki bu odada ki yalnızlığını yaşadığı acıları Derya ile paylaşır gibi, yaralarını sarmaya çalışır gibi öptü. Dudakları ayrıldığında yine boşlukta hissetti Derya, ama diyecek sözü vardı, "Senin sığınağın artık benim Boran, benim ki de sen. Biz birbirimize yeteriz." Deyip minik bir öpücük daha bıraktı, pişi sıra Boran'ın dudaklarına bulaşan ruju parmaklarıyla temizlemeye çalışırken, Boran da onun dağınlan ruju için aynını yapıyordu. Elini tutup parmak uçlarına öpücük bırakan adam, "Sanırım böyle olmayacak, peçete lazım" dedi halinden oldukça memnun çıkan sesiyle. Arkasındaki tezgahın çekmecesinden aldığı peçeteyi biraz ıslatıp Derya'nın dudaklarını sildi. Peçeteyi alan Derya da dikkatle onun dudaklarını temizledi. "Özür dilerim, tutamadım kendimi." derken biraz mahcuptu sanki. "Önemli değil rujum yanımda yenilerim." dedi şuan son düşündüğü şey rujuydu. Boran dokunduğu yeri yaktığını bilse bu kadar tedirgin olur muydu? Onunsa aklında bambaşka sorular geziyordu. "Sen hiç trip atmaz mısın? Hiç bişeyden şikayet etmez misin?" dediğinde sorguladığı şey aslında geçmişiydi. Böyle bir durumda Elif'in vereceği tepki, 'Offff Boran makyajımı bozdun. Her yerim ruj oldu. Sevmiyorum böyle ani hareketler bilmiyor musun? " diye uzayıp giderdi. Derya şaşırsa da ne hissediyorsa onu söyleyecekti, "Sevdiğim adamın ilgisinden neden şikayet edeyim. Sevildiğimi öyle güzel hissettiriyorsun ki benim ayaklarım yerden kesiliyor." derken Elifle istemeden karşılaştırıldığının farkındaydı. Konuşmayı uzatmak istemedi. Derya, "Toplantı saati yaklaştı son bi üzerinden geçelim" deyip toplantı masasında ki laptopun başına geçti. İstemese de yüzü düşmüştü. İllaki aklından geçecekti bu kıyaslamalar, ama dile dökülmesi gerekmezdi. Boran anlık bi merakla konuşmuş daha cümlesi bitmeden pişman olmuştu ama ağızdan çıkan söz onun efendisiydi artık. "Derya" dediğinde gözlerime bak diye yalvaran ses tonuna Derya'nın, "Efendim" diyerek yüzünü bilgisayardan çevirmeden verdiği cevap Boran'ı memnun etmemiş olacak ki. Yanında ki sandalyeyi çekip oturdu. Derya'yı oturduğu tekerlekli sandalyeden tutarak tam karşısına çekti. "Seni üzmek istememiştim. Düşünmeden konuştum, özür dilerim." Dedi gözlerinden gözlerine yol bulup akan pişmanlık Derya'nın yufka yüreğinde çabucak karşılık buldu, fakat açık konuşmakta fayda vardı, "Boran senin yaşanmışlıkların var, beynin istemsizce birbirine kıyaslayacak ikimizi." derin bi nefes alıp devam etti "Fakat bunu biliyor olmak beni rahatsız etmezken, duymak hiç iyi hissettirmedi." Dedi tek solukta. Boran da en az Derya kadar açık konuşmaya kararlıydı, birbirlerini en iyi onlar anlardı. Bu kısa zamanda bu hep öyle olmuştu. "Böyle hissettirdiğim için özür dilerim tekrar, ama benim yaptığım şey kıyaslamak değildi. Benim sorguladığım, güzel bi evlilik yaşadığımı sanarken aslında ne kadar ötekileştiğimdi. Sürekli suçlu hissettirildim, eşini mutlu etmeye yetemeyen bir adamdım ben Derya. Diyorsun ya neden korkuyorsun, neden herşey de kendinde suç arıyorsun? Başka türlüsünü yaşamadım ki." "Boran..." diyebildi sadece ne dese az gelecekti ne dese boştu sanki. Boran ise farkı fark ettikçe nefes alıyordu, "Şimdi seninle yaşadığımız çok farklı Derya, kıyas olamayacak kadar farklı... Çünkü sen bambaşkasın, seninle sohbet etmek, sana dokunmak, seni öpmek, sana güvenmek, sana sığınmak bambaşka..." Dedi bunu Derya da bilsin isteyerek. Birbirlerine bakışları fazla anlamlıydı, belki ilk defa bu kadar iyi anladı Derya, Boran'ın yaraları sandığından çok daha derindi. Mutlu edemediğini düşündüğü karısını bir de koruyamamış, öldüğünde hamile olduğunu da öğrenince dibe vurmuştu. Madem şimdi birşeyleri sorguluyordu, destek olmak gerekirdi. "Burdan vardığın bi sonuç daha olmalı... Başka yerden bakmaya çalış beni hiç tanımamış gibi." Boran gözlerini kıstı, tam konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki kapı tıkladı. Derya'yı bilgisayarın yanına tekrar sürüklerken, şakağına bi öpücük kondurdu. "Bunu mutlaka konuşalım." Gelen kadın iş yeri için fazlaca cüretkar giyinmiş olmasına rağmen dosyaları vermek için Boran'ın yerine geçip oturmasını bekledi. Derya'ya kaçamak bakışlar atarak, Boran önüne dosyaları bırakmak için eğildi. Kendisine soru soran adama cevap vermek için yanına geçip kağıtlardan bazı yerleri işaret ederek gösterdi. Boran kaşları çatık tüm ilgisini kağıtlara vermiş görünüyordu. Başı kağıtlarda teşekkür ederek kadını gönderdiğin de tekrar Derya'nın yanına geldi. Toplantı saatinin yaklaştığını fark eden Derya, "Herşey hazır hayatım, Devran gelsin başlayalım." Demesiyle, "Hayatım?" dedi ilk defa duyduğu hitapla. Derya ise yanına adımladı, "Hayatımınsın..." dedi sözünü tekrar ederek. Boran'ın kolları beline dolandı, "Hayatınım... Hayatımsın... Cennetinimsin... Kışımı bahar edensin..." Deyip şakağını öperken ikisinin de gözleri kapandı. Böyle kayıp iki puzzle parçası gibi birbirini tamamlayıp huzuru dinlediler birkaç dakika. Toplantı saati yaklaştığı için Boran ceketinin iç cebinden telefonunu çıkarıp Devran'ı aradı. "Devran geliyor musun?" .............. "Bekliyoruz." Deyip kapattı. Derya'ya, "5 dakika sonra burda olucak, çantan nerede?" Diye sordu "Sehpanın üzerindeydi." dedi şaşkınca, Boran çantayı eline aldığında tekrar seslendi. "açabilir miyim?" Dediğinde Derya ne yapmaya çalıştığını anlamasa da müsade etti. Küçük olan çantanın içine aradığını bulması uzun sürmemiş olacak ki çantayı kapatıp masanın üzerine bıraktı. Sandalyeye oturup biraz evvel yaptığı gibi Derya'yı önüne kadar çekti. " Gel bakalım, nasıl bozduysak öyle düzeltelim." dediğinde eline hiç yakışmayan ruju gören Derya koca bi kahkaha attı. "Eline hiç yakışmadı bana ver bence." deyip rujunu yenilerken konuştu, " Şirkete gelmek iyi bi fikir değilmiş sanırım." derken kıkırdıyordu. Boran gözlerinin mavisine dalarak cevap verdi. "Senin olmadığın heryer o kadar boş ki, beni bu boşlukta nefessiz bırakma." ✨✨✨✨✨✨ Devran da gelince görüntülü konuşma programı üzerinden toplantı başladı. Baştan normal bi süreç yürütmeye çalışan Derya karşı tarafın işi yokuşa süreceğine emin olunca B planına geçti. Çetin'in itirafçı olacağını, dava açmaya karar verdiklerini, söyleyen Derya. "Bizi bu karara siz mecbur bıraktınız, olumsuz referans vererek önümüzü kapatmanızın bi bedeli olacaktı. Tabii ki tek bedel ödeyen de siz değilsiniz" deyip Çetin'in vurulmuş halinin olduğu fotoğrafları ekrana yansıttı. İki yanın da oturan Boran ve Devran'a bakış atıp, "Beylerin daha çılgın fikirleri vardı ama bence bu kadarı ona yeterli olmuş ki davayı açarsak bize şahitlik etmeyi kabul etti." Karşı taraf da kafalar karışmışken Boran devam etti, "Burda iletişimde olduğunuz şirketlerden haberdarız olumsuz referansınızı geri çekmezseniz biz de bu şirketleri sizinle ilgili uyarmak zorunda kalacağız ve siz Hanoğlullarına rağmen sizinle iş yapacak kimseyi bulamazsınız." Devran sözü devralırken, " Yani sonuç olarak her iki tarafında çıkarı için size bi şans veriyoruz düşünüp bize kararınızı bildirirsiniz." Toplantı bittiğinde sonuçtan umutlulardı. Bayram ağa Çetin'in gözünü çoktan korkutmuştu. Derya, " Ben çıkıyorum bugünlük bu kadar iş yeter." derken çantasını eline almış ayaklanmıştı bile, Devran, " Sağol Derya işin içinden iyi çıktın. Muhtemellen geri adım atacaklar." Derya, "Atmazlarsa da kendileri bilir böyle bi davanın adı bile Almanya da onların itibarını sarsmaya yeter. Çok ciddiye alırlar böyle şeyleri." Boran, "Murat seni bıraksın, beklesin işiniz bitene kadar. Yanlız hareket etme lütfen." Derya, "tamam ağam merak etmeeee." derken yanağına bi öpücük bırakıp ayrıldı yanlarından. Selma ile buluşmalarına iki saat kadar zaman vardı. Derya bugüne dair bi plan daha yapmıştı. Vildan hanımı ziyarete geç bile kalmıştı. ✨✨✨✨✨ Sevgili okurlar, Kitap hakkındaki fikirlerinizi ve yorumlarınızı benimle paylaşır mısınız? Kısa da olsa yorumlarınızla destek olursanız sevinirim 💞 Parmağınızı yıldıza dokundurmayı unutmayın. |
0% |