@zamansizim84
|
Başını kaldırıp gözlerinin içine baktı bu kez. "Sen değil miydin kendine yeni kapılar aç diyen. Şimdi neden bizi sahte bi evliliğin içine hapsettin?" Soru zordu, Derya böyle düşünmemişti ki, "Boran ben sadece Vildan hanımla daha sağlıklı iletişim kurmak istedim. Aranızda boş yere kırgınlık olsun istemedim." dediğinde, Boran, "Boş yere derken? deyip duraksadı "Sahte bi evliliğe devam etmek istiyorsun yani." dedi gözlerindeki kırgınlıkla. " Boran mevzuyu bilmeden yanlış yerlere taşıyorsun." Dese de, " Derya oraya gideceğini bana söylemeden gidip tanışıyorsun, sonra fikrimi bile sormadan bu evliliğin sahte olduğunu söylüyorsun. Bu yaptığımız buralarda duyulursa nasıl bi duruma düşerim hiç düşündün mü?" Diye sordu. Düşünmemişti, Vildan hanıma hesap sormaya gitmiş ama hiç beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmıştı, " Ben konuşmanın buraya geleceğini düşünmüyordum, Vildan hanım çok yakın davranınca..." diyerek anlatmaya çalışıyordu ki sözü tamamlanmadan Boran ayaklandı. Terastan odaya giren Boran telefonunu ve cüzdanını alıp çıktı odadan. Derya peşinden baka kalırken bu işin bu kadar büyüyeceğini hiç düşünmemişti. Neden bu kadar tepki vermişti çözemiyordu? 'Sahte bi evliliğe bizi hapsettin' bu söze takılmıştı beyni, sürekli kulağında çınlıyordu. Aralarında ki ilişki bu evliliğe karar verdikleri zamandan çok farklı değil miydi? Konuşup çözmek varken gitmesi anlamsızdı. Boran hızlı adımlarla merdivenleri indiğinde, güvenlikleri kontrol etmek için dışarı çıkmış olan Devran içeri giriyordu. Boran konuşmadan yanından bir hışımla geçince peşinden tekrar dışarı çıktı. "Murat arabanın anahtarını ver!" dediğinde oldukça sert çıkan sesi bi terslik olduğunu belli ediyordu. Uzatılan anahtarı aldığı gibi arabaya bindiğinde yan koltuğa yerleşen Devran'a ters bi bakış attı. Bir anda gaza basmasıyla lastiklerden gelen rahatsız edici ses alaca karanlığa karıştı. Hiç konuşmadan devam ettiler. Boran hızlandıkça hızlanıyor, direksiyonu sıktıkça parmaklarını beyazlaşıyordu. Sonun da Mardini tepeden gören bir uçurumun başında durdular. "Boran ne oldu kardeşim?" dedi Devran artık sabrını tüketmişti. Boran konuşmamak için radyoyu açıp sesi oldukça yükseltti. Fakat bu yaptığı yarasına tuz basmaktan farksızdı. (Medya) Bir yol var ama her yerde tuzak Bir yol daha var, dönmek de yasak Deryaya yakın, dünyadan uzak Deryaya yakın, dünyadan uzak Gel vazgeçelim hiç zorlamadan Sen aklı selim, ben yorgun adam Bir yer bulalım, dünyadan uzak Bir yer bulalım, dünyadan uzak Yine gözümüz yükseklerde Hayat geçiyor perde perde Doydum artık bana müsaade Bir yer bulalım, dünyadan uzak Yine gözümüz yükseklerde Hayat geçiyor perde perde Doydum artık bana müsaade Bir yer bulalım, dünyadan uzak Bir yol var ama her yerde tuzak Bir yol daha var, dönmek de yasak Deryaya yakın, dünyadan uzak Deryaya yakın, dünyadan uzak Yapamadığım birçok şey var Hem tatminsizim, hem günahkar Sen beni bu şehirden kurtar Bir yer bulalım, dünyadan uzak Yine gözümüz yükseklerde Hayat geçiyor perde perde Doydum artık bana müsaade Bir yer bulalım, dünyadan uzak Bir yer bulalım, dünyadan uzak Boran radyoda çalan şarkıya eşlik etmeye başladı. Şarkı sanki onun yerine tüm derdini anlatır gibiydi, Yine gözümüz yükseklerde... Gözünü yükseğe dikmişti değil mi? Derya ile yeniden mutlu olmayı istemişti. Hayatında ki hangi güzel şey kalıcı olmuştu ki... Ya güzelliğini kaybetmiş yada ellerinden uçup gitmişti. Bir yer bulalım dünyadan uzak, Bir yol daha var heryer de tuzak. Derya ya yakın, dünyadan uzak Keşke öyle bi yer olsaydı, Derya ya yakın, ama Dünya'nın çirkinliklerinden uzak. Devamı sanki Derya ile Boran'ı anlatıyordu. Gel vazgeçelim hiç zorlamadan sen aklı selim, ben yorgun adam... Devran sessizce dinledi Boran'ı sanki söylediği şarkıyı yaşıyor gibiydi. Biten şarkı ile radyonun sesini kesen adam arabadan inip kapıyı çarparcasına kapattı. Devran da onu taklit ettiğinde. İkisine arabanın önünde kaputa yaslanmış, kararan hava ile ışıltısını artıran Mardin'i izliyorlardı. "Derya ile kavga mı ettiniz?" dedi aklına gelen ilk olasılığı dillendirerek. Boran önce sessiz kaldı, sonra derin bi nefes alıp, "Ne deyip kavga edeyim Derya ile, aileni bırakıp benim peşime niye takıldın diye mi?" dedi elindeki sigarayı yakıp bi nefes çekti. Devran'dan ses çıkmazken devam etti "Bu konağa, içinde hergün daha saçması yaşanan olaylara tahammül ettiği için mi?" Karşı tarafın sessizliği ile kendince en zor olanı söylemeye karar verdi. "Vildan hanıma evliliğinizin sahte olduğunu söyledi diye mi?" deyip başını Devran'a çevirdi. Devran gözlerini kısıp başını geri çekerken, duydugu şeyin doğruluğu sorguluyordu. "Ne diyorsun oğlum sen ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne sahte evliliği? Vildan hanım ne alaka?" "Biz gerçekten evli değiliz Devran, babam şart koştu Zeynebi Yusuf'a vermemekle tehdit etti. Bizde baktık kararlı, çocuklar için kabul ettik. Elif'in katilini aramak için geldi buraya." diye özetledi bi çırpıda. Devran bi süre sessiz kaldı. Amcasının bunu yapmasına şaşırsada, Boran'ın Derya'dan sonraki halini görünce ne doğru bi karar olduğunu kabul etmek gerekirdi. "Ne yani şimdi siz evcilik mi oynadınız bunca zaman?" dediğinde sesinde en ufak bi espiri kırıntısı yoktu. Boran sessiz kalınca devam etti. "Şimdi de aşık oldun gidecek diye ödün kopuyor." Dedi nokta atışı bir tespitle. "Derya giderse benden geriye bişey kalmaz Devran. Nefesim oldu o benim." Dedi korkusunu saklamadan. "Niye gitsin oğlum, roldü~oyundu bilmem ben. Kızın gözleri ışıldıyor sana bakarken. O da sana tutuldu belli ki." Diyen Devran her zaman ki gibi iyi gözlemciydi. "Vildan anneye evliliğin sahte olduğunu niye söyledi o zaman?" Diye sordu, kafasını kemiren kurt tamda buydu. "Niye yanlız yolladın ki kızı. Ne oldu da söyledi sordun mu?" Boran elini saçlarına daldırdı sinirle, " Haberim olsa yanlız bırakmazdım zaten kafamı karıştıran da bu ya benden habersiz gitmiş. Boş yere aramıza soğukluk girsin istememiş." Dedi hâlâ bu olanlara inanamıyordu. "Ee kötü bi niyeti yokmuş demek ki." Dese de Devran da bu kadar basit olmadığının farkındaydı. "Devran beni sakinleştirmek için konuşma. Gitmeye niyeti olmasa niye söylesin. Tam da birbirimize açılmışken." Diye yükseldi Boran. Devran sessiz kalınca, "Oğlum bu kız işini, ailesini, memleketini herşeyi geride bırakıp bu konakta benimle ömür çürütür mü? Ya da benim bunu istemeye hakkım var mı? Bugün istemese yarın gitmek isteyecek." Diyerek esas korkularının kilidini açtı. "Selma da bu konakta yaşıyo kardeşim, seni seviyorsa niye gitsin?" Diye teselli etmeye çalıştı kardeşim dediğini adam ama Boran gerçekçiydi, "Selma'nın da Derya'nın ailesi gibi ailesi olsa Dilber hanımı gibi bi kayınvalideyi çeker mi?" Diye sordu. Devran da kendi ilişkisini sorguladı bi an. Derya iyi mücadele ediyordu. Bu kadar huzursuzluğu Selma ya çıkarsalar o da başka bir hayat isteyebilirdi. "Ne oldu sustun? Seni seviyorsa gitmez diyordun?" dedi karşısındaki bocalamılş adama. "Derya seni seviyorsa gitmez Boran, bi orta yol bulursunuz. Gel gidip iki tek atalım biraz kafan dağılsın." Diyerek konuyu dağıttı Devran zira kendisi de içinden çıkamamıştı. Konağa gitmektense bu teklif cazip geldi. Derya ile tekrar bu konuyu konuşmak istemiyordu. İki kuzen geç vakit konağa döndüklerinde odanın ışıkları yanmıyordu. Yavaşça kapıyı açıp girdiğinde yatağın boş olduğunu görünce etejerin üzerinde ki abajurun düğmesine dokundu. Kanepenin köşesinde yüzü kapıya dönük beklerken uyuyakalmış bir Derya beklemiyordu. Bi sinir çıkıp gitmiş haber bile vermemişti. Hatta aramadığı için onun da kızgın olduğunu düşünmüştü. Yataktaki yorganı aralayıp Derya'ya yöneldi. Başını kanepenin kenarına yaslamış telefonu hala elindeydi. Telefonu elinden almak için usulca çekti ama Derya, Boran'ın gelmeyişinin huzursuzluğla uyuya kalmış olduğu için hemen araladı mavilerini. "Boran... Nerde kaldın çok merak ettim seni." dedi uykulu sesiyle. İçine yaptığının pişmanlığı çöktü, geç geleceğini haber vermediği için kızdı kendine. "Geldim güzelim, gel yerine yatıralım seni" dediğinde elini tutan Derya'yı yatağına yatırıp üzerini örttü. Burnuna gelen alkol kokusuyla yatağına kıvrılan Derya gözlerini yanlız bir uykuya kapattı. Koltuğa uzanan Boran pişmanlıkla yumdu gözlerini. Biliyordu Derya'nın onu sevdiğini ama içini kemiren düşüncelere istese de mani olamıyordu. Bu hastalık gibiydi, Elif ölse de bıraktığı güvensizlik ve yetersizlik hissi yakasını bırakmıyordu. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan Derya, koltukta üzeri açık olarak uyuya kalmış Boran'ı gördüğü gibi yataktan çıktı. İçkinin etkisiyle üşüdüğünü fark etmemiş olacak ki yanındaki battaniyeyi bile üzerine almamıştı. Fakat artık kendini iyiden iyiye hissettiren Ekim ayıyla sabahları oldukça soğuk oluyordu. Üzerine battaniyeyi örtüp saçlarını okşadı. Kırgındı ama kendine de kızıyordu, düşünmeden hareket etmiş Boran'ın güvenini sarsmıştı. Kalkıp üzerini giyindi. Mutfağa inip annesinin pazar sabahları yaptığı pişilerden yaptı. Kızlar Derya'nın mutfakta olmasına şaşırsalarda iş yapışını ilgiyle izlediler. Ne Selma ne de Şilan yemek yapmak için mutfağa gelmezlerdi. Bütün kahvaltıyı kendi sevdiği gibi hazırlayan Derya, üzerini değiştirmek için odaya çıktı. Zira kızartma falan derken yağ kokmuştu. Odaya geldiğinde Boran duştan çıkmış pantolonunu giymiş üst bedeni çıplak gardıroptan tişört seçiyordu. Kapı sesini duyunca omuzunun üzerinden bakıp tekrar işine döndü. Derya nasıl davranması gerektiğini bilemiyordu. Akşam konuşurken çıkıp gitmesi hiç beklediği bi hareket değilken bi de habersiz geç gelince oldukça üzülmüştü. "Günaydın" dedi tepki ölçmek için. "Günaydın" dedi aynadan bakarak tişörtünün yakasını düzeltirken. "Biraz konuşalım mı?" dedi, Boran tam karşısına gelip durduğunda devam etti, "Özür dilerim. Yaptığım yanlıştı ama asla planlı değildi." dedi inandığını görmek isteyerek gözlerinin içine bakıyordu. "Gitmek istesem izin vermezsin diye düşündüm. Yanlız konuşmak istedim. Söylememem gerekirdi, ama yalanımın altında ezildim." Boran karısının gözlerinde ki samimiyeti görüyordu, zaten alışık olmadığı da buydu ya saklanmayan bir samimiyet apaçık bir sevgi, "Derya izin vermek değil mevzu, sadece haberim olsun isterdim. Ben her zaman en kötüyü düşünüyorum, bu elimde olmadan yaptığım bişey." Dedi kendini açıklamaya çalıştı, "Niyetim bizi sahte bir evliliğe hapsetmek falan değildi." bir adım yaklaşıp ellerini Boran'ın göğsüne koydu. "Ben dolaylı konuşmayı sevmem, neyi isteyip istemediğimi sana her zaman açık yüreklilikle söylerim. Ne olur biz'den şüphe etme." Boran, Derya'nın gözlerinde pişmanlığı gördü. 'Biz' diye tekrar etti içinden. Yokluğunu düşündüğünde nefes alamıyordu. Kendini toparlayıp Derya'ya yaklaştı. "O zaman bundan sonra habersiz iş yapmak yok hanım ağam anlaştık mı?" deyip işaret parmağını burnunun ucuna dokundurdu. "Bi daha dinlemeden gitmekte yok, seninle kırgın olmaya katlanamıyorum." Diye nazlandı Derya, Boran da suçunu biliyordu. "Özür dilerim dinlemeden gittiğim için, habersiz geç kaldığım için."dedi hemen kabullenerek. "Öyle kuru kuru özür olmaz ağam, bak ben sana aşağıda mükellef bi kahvaltı hazırladım." deyip burnunu burnuna dokundurdu. " Hımmm akşam yemeğine ne dersin baş başa?" dedi kollarını beline dolayıp. " Vildan hanıma davetliyiz." derken nefesleri birbirine değiyordu. " Başka zaman gideriz" diyen Boran'ın gözleri tutkulu sesi boğultu. Dudakları özlemle buluştuğunda sanki aylardır ayrı kalmış gibi özlemle tattılar birbirlerini, işte Boran'ı korkutan da buydu. Derya hiç tatmadığı duygulara sürüklüyordu onu. Erkeklik egosunu okşuyordu onun istekle karşılık verdiği her öpücük. Boran'ın sonsuza kadar devam ettirebileceği öpüşmeyi Derya sonlandırdı. "Acilen duş almalıyım, çok kötü yağ koktum."deyip sıyrıldı kollarının arasından. "Mutfak kokusu hiç bir kadına bu kadar yakışmamıştır güzelim." dedi tekrar sırtını göğsüne yaslayıp boynunu doyasıya koklarken. Derya kollarından zor kaçtığı Boranla arasını düzeltmiş olmanın huzuru ile kısa bir duş aldı. Saçlarını hızlıca kurutup üzerine siyah dar jean pantolon, önü kısa arkası daha uzun açık mavi bir kazak giyip bi köşesini pantolonun içine sıkıştırdı. Boynuna metalik uzun bir kolye takıp,dalgalı saçlarını yarıdan kıskaçlı bi toka yardımıyla topladı. Makyaja gerek duymadan çıktığında kendisini bekleyen Boran'ın elini sıkıca tutup odadan çıktı. El ele merdivenlerden inen ikiliyi gören Devran alt avludan neşeyle laf attı, "Oooo yılın çifti günaydın." Dedi onları böyle görmek ne güzeldi. Derya, "Günaydın Devran bu neşeni neye borçluyuz? " Diye sordu. Devran, "Masada efsane bi kahvaltı var esas onu neye borçluyuz?" Diye cevap aldı. Derya, "Çok sevdiğim birinden özür dilemem lazımdı, siz de nasiplenin istedim." dedi Boran'ın tuttuğu elini biraz yukarı kaldırarak. Devran, "Sen bunu çok şımartıyorsun demedi deme." Desede en az onlar kadar keyifliydi. Boran, "Bence biraz şımartılmayı hakediyorum." derken merdivenler bitti Devranla göz göze geldiler. Devran, Boran'ın omzuna küçük bi yumruk vurduğunda, "En çok sen hakkediyorsun kardeşim" dedi. Aralarında ki tatsızlığın son bulmuş olmasına, Derya'nın alttan alan tavrına sevindi. Boran'ın bu güvensiz şüpheci hallerinden ancak anlayış ve gerçek sevgi ile kurtulacağını emindi. Derya onun yaralarını sarabilecek tek kişiydi. "Hadi bakalım kahvaltı soğuk güzel olmaz."diyen Derya elini hiç bırakmadığı adamla salona girdi. Akşamdan beri o kadar olay olmuştu ki Dilber hanımın dün yaptıklarını onu görene kadar unutmuştu. Güzel başladığı günü berbat etmeye niyeti yoktu en iyisi görmezden gelmekti. Ev halkı sofrada yerini almış kızlar çayları dolduruyordu. Bir tek Selma ile Tuğra eksikti. Herkese günaydın deyip yerlerine oturdular. Bayram ağa, "Derya kızım bu ne güzel sofra ellerine sağlık, karnımızdan önce gözümüz doydu." Dedi sofrada gözlerini gezdirerek. Derya, "Afiyet olsun, beğenmenize sevindim." Dilber hanım, "Evin hanımları mutfağa girecek ki evin bereketi eksilmesin." Diye konuya dahil oldu. Derya çözemedi onu övüyor muydu? Yoksa bu zamana kadar yapmadığı için yeriyor muydu? Çokta kafaya takmaya değmezdi. Övse de, yerse de onun için önemsizdi. Türkan Hanım, "Ellerine sağlık Derya kızım." Demesiyle kocaman gülümsediler birbirlerine. Bu kadının hanım efendiliğine hayrandı Derya, böyle bi konakta bunca yılı yaşayıp nezaketle hayatını sürdürmek için sağlam bir karakter ve çok güzel bir yürek gerekirdi. Zeynep babanne, "Ellerine sağlık güzel kızım, elinin değdiği yer gül açıyor maşallah." Deyince yanakları kızardı Derya'nın. "Afiyet olsun" dedi gülümseyerek. Ayşe'nin başı yerden kalkmazken yüzündeki morluklardan utandığı belliydi. Derya, "Ayşe'cim biz Rojda ile sofrayı idare ederiz. Sen bugün istirahat et. Olur mu Rojda?" Diye sordu onun da gönlünü almak için. Rojda, "Tabii ki Derya Hanım" Ayşe, Rojda'nın cevabı üzerine, "Peki hanımım" deyip çıktı salondan. Dilber hanım, Derya'nın hakimiyetinden rahatsız olsada ses etmedi. Mutfağa girmesi hoşuna gitmişti. Herkes keyifle tabaklarını doldurmuş sohbet neşe ile devam ediyordu ki Selma ve Tuğra kapıda göründü. "Günaydın, Tuğra son dk üzerini kirletti geciktik kusura bakmayın."deyip yerine geçip Tuğra'yı da oturttu. " Ooo bu ne güzel sofra hayırdır? " dedi şaşkınlıkla. Konakta sofralar hep çeşit çeşit ve bolluk içindeydi ama hiç bir zaman sunuma bu kadar özenilmezdi. Başka bir el değdiği belliydi. Havva hala bu fırsatı tabii ki kaçırmadı, "Avukat gelinimiz hazırlamış Selma, senden görmediğimiz hareketler bunlar." Diyerek fitnesini saldı. Selma ile Derya göz göze gelirken, ikisinin üzerine oynanan oyunu görmeyecek kadar cahil değillerdi. Selma, "Deryacım ellerine sağlık, sofra şahane. Ben Şilan da hiç mutfağa girmeyince düzen bu sanıp bozmak istememiştim. Bundan sonra beraber hazırlayalım elticim." Derya, Selma'nın cevabından hayli memnun, "Ne zaman istersen canım" dedi Devran karısının cevabına şaşırsa da bu çıkışı hoşuna gitmişti. Biten kahvaltının ardından, Boran sessizce "Kahvemizi odamızda içelim mi hanım ağam?" Diye sordu Boran, "Emriniz olur Boran ağam" cevabını aldı. Odalarına çıkan ikili kahvelerle terasa geçti. "Derya ben Vildan annenin evine gitmek istemiyorum. Orası bize iyi gelmeyecek buna emin ol. Şu doktor arkadaşı kimmiş öğrenebildin mi? Onunla görüşmeye gidelim yada dışarda falan yeriz. O eve girmek istemiyorum." Dedi Boran. "Tamam canım seni bu kadar gerecekse dışarda buluşmak istediğimizi söyleriz." Dedi anlayışla, o fotoğrafları tekrar görmdk istemezdi zaten. "Ne konuştunuz Derya dün?" Diye sordu Boran içini kemiren kurtlar vardı. Vildan hanımın söyledikleri aklına gelince ne diyeceğini bilemedi Derya, nasıl derdi ki, 'Elif'in aslında seni değil ilgini, sabrını sevdiğini söyledi' diye. Elif'in tavrının sonucu Boran bu kadar kendini suçlayan ve tedirgin bi insan olmuştu demekki. Kimseyi mutlu edemeyeceğine inandırmıştı kendini. "Kendisi konuşmak istiyor seninle, ben daha fazla dahil olmak istemiyorum." dedi açık olmak en iyisiydi. Her sözümüz doğru olmalıydı ama her doğruyu söylemek de bizim hakkımız değildi. Vildan hanımı arayan Derya münasip bir dille Boran'ın isteğini iletti. Başka bir akşam yemek yemek üzere tekrar sözleştiler. Doktor arkadaşıyla görüşme ayarlamasını rica edip tatlıya bağlayarak kapattı telefonu. Başını Boran'ın omzuna koyup huzurun tadını çıkardı gelen günlerin huzurunu kaçıracağını bilmeden. |
0% |