Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@zamansizim84

Kendi evlerinden çıkıp konağa geldiler. Boran odaya çıkarken, Derya hemen Ayşe'yi aramaya başladı. Genç kızı odasında bulduğunda,


"Ayşe öldüm meraktan, nasıl geçti dün ki konuşmanız." Diye sordu heyecanla.


Ayşe utangaç bakışlarını önünde birleştirdiği ellerine indirdi.


"Hanımım, o çok iyi biri beni de seviyor gözünde ki değerimi anladım. Ağam da müsade ederse benimle bi yuva kurmak istiyor." Dedi.


Ayşe'nin başını yukarı kaldıran Derya,


"İyi maşallah artık abi demezsin adamcağıza."deyip göz kırptı. "Sevindim Ayşem, hep mutlu ol."


"Derya abla, sen bu konağa huzur getirdin. İyi ki geldin." deyip sarıldı.


Biraz daha sohbet edip odaya çıktığında Boran telefon ile konuşuyordu.


"Tamam biz geliyoruz" deyip kapattı.


Derya'yı fark edince,


"Vildan anne aradı, doktor hanım müsaitmiş hemen gidelim." dediğinde yüzünü avuçlarının içine aldığı Derya'nın saçlarını kulağının arkasına atarken, "Bugün bu işi çözecekmişiz gibi hissediyorum." deyip dolaptan aldığı ince kazağı üzerine geçirdi.


"İnşallah hayatım, üstümü değiştireyim çıkalım." desede içine oturan tuhaf sıkıntıyı yok saymaya çalışıyordu.


Yaklaşık yarım saat sonunda doktor hanımın muayenehanesin de ki bekleme salonundaydılar.


Vildan hanım onlardan önce gelmişti. Kısa bi sohbetten sonra içini günlerdir kemiren meseleyi konuşmak istedi,


" Boran oğlum" deyip duraksadı.

"Sana haksızlık ettim. Derya hanım bana herşeyi anlattı. Senin mutlu olmanı çok isterim. Bi anlık öfkeyle hareket ettim." Derken samimi bir pişmanlık içindeydi.


Boran kadının gözlerinde ki samimiyeti görüyordu. Derya, Vildan hanımın insanların konuşmalarından etkilenerek çıkıştığını anlatmıştı.


"Vildan anne, Derya o gün ne söylediyse doğruydu. Ama değişen şeylerde var." deyip Derya elini tuttu.

"O benim karım, ömrümün sonuna kadar yanımda olsun istediğim kadın." dediğinde Vildan hanım birleşen ellere baktı. Gözündeki hüzne katılan mutlulukla,


"Çok yakışmışsınız, seni sevdiği gözlerinden belliydi zaten anlamıştım." deyip elini Boran'ın dizine koyduğunda "Onu kaybetme Boran, gözlerin bu kadar ışıldıyorsa onu kaybetme." dedi.


O sırada doktorun sekreteri Vildan hanıma seslendi. Beraber içeri geçtiler.


Vildan hanım yaşlarında ki kadın, kısa boylu kıvırcık saçlıydı. Yuvarlak yüzündeki gözlükleri ile sevimli bi hali vardı.


" Hoş geldiniz. Bunca zaman sonra sizi buraya getiren nedir?" dediğinde konuya en kestirmeden girmek istediği belliydi.


Derya,


"Sevgi hanım, ben Boran beyin avukatı Derya Hanoğlu, Elif hanımın dosyasını başka bir açıdan tekrar inceliyorum. O zaman için önemsiz görülen ayrıntılar bugün ki teorimizde çok önemli. Sizden hatırladığınız bütün detayları bizimle paylaşmanızı rica ediyoruz."


Doktor hanım dikkatle dinledi Derya'yı,


" Ne bilmek istiyorsanız sorun yardımcı olmaya çalışırım." dedi samimiyetle.


" Hamile olduğunu bilmesine rağmen sakladığını düşünüyoruz. Size gelmiş sanırım. O zaman ki ruh hali nasıldı?" Diye sorduğunda,


" Onu kaybetmeden on gün kadar önce geldi. Yanlızdı ve endişeliydi. Bana gelmeden test yaptırmıştı zaten. Muayene edip hamile olduğunu söylediğimde pek sevindiğini söyleyemeyeceğim." dedi düz bir sesle.


Boran'ın yüzünde ki ifade sertleşirken konuşacak cesareti yok gibiydi. Durumun farkında olan Derya,


" Siz aile dostu sayılırsınız bunun nedenini sormadınız mı? "


Gözleri anlık Boran'ı bulan kadın söyleyeceklerinden tedirgin gibiydi.


" Bebeği aldırmak istediğini söyledi." dediğinde Boran'ın elleri yumruk olsa da sakinliğini korumaya çalışıyordu.


"Sebebi ile ilgili bir şey söylemedi mi? Yani ilk bebeğini neden aldırmak istesin?" Diye sorduğunda doktorun gözlerini kaçırması ile durumun daha farklı boyutu olmasından şüphelenen Derya. Güzel başladıkları günün kötü bitmesinden oldukça endişeliydi.


" Avukat hanım, Elif'e bu bebeği aldırırsa tekrar anne olmasının zor olduğunu söyledim. Bunun tek başına verebileceği bi karar olmadığını da." derken gözleri bir anlığına Boran'a değsede hızla kaçırdı bakışlarını. "Bunu ona yaptıran neydi bilmiyorum fakat aynı yanlışa tekrar düşmesini istemedim." dediğinde Derya'nın beyninde yankılanan tek şey "aynı yanlış" sözü oldu.


Derya ve Boran göz göze geldiklerinde, Derya duyduğu şeyi doğrulatmak istese de sevdiğinin canının çok yanacağını bildiği için bir süre sessiz kaldı.


Sessizlik uzayıp giderken bu kez Vildan hanım araya girdi,


" Sevgi, aynı yanlış ne demek oluyor?" dediğinde ikilinin soramadığı soruya ses oldu.


Doktor Sevgi hanımla uzun yıllardır arkadaşlığı olan Vildan hanım kendinden gizlenen şeyin kızgınlığı yaşıyordu.


"Vildan bunu sana söylemeliydim ama yapamadım. Sonuçta yasal olarak buna hakkı vardı. Hastam olduğu için özelini sana anlatamazdım."


Ortam da ki sessizlik ve Boran'ın karanlıklaşan gözleri gidişatın iyi olmadığına delilken, Sevgi hanım devam etti,


"Evliliğinin başında ilk bebeğini aldırmasına da mâni olamadım malesef." dediğinde oldukça üzgündü.


Boran'ın gözleri duydukları ile yavaşça kapanıp bi süre öylece kaldı. Çenesinin kasılması ile Derya uzanıp elini tutmaya çalıştı fakat yumruk olan elleri, kitlenen bakışları ile Boran artık başka bir boyuttaydı. İfadesiz yüzü ile tek bir soru sordu.


"İlkinde yanlız mı geldi?" dedi dümdüz bir sesle,


Vildan hanımda duyduklarını sindirmek için sessizleşirken.


Sevgi Hanım,


"Hayır yanlız değildi, Filiz yanındaydı. Yapmaması için çok dil döktü ama..." deyip sustu.


Boran birden ayaklanıp odayı terk ederken, Derya peşinden koştu fakat zırhını kuşanan adam bir duvardan farksızdı. Hızlı adımlarla arabaya ulaştıklarında,


"Derya konağa dön, benim yüzleşmem gereken biri var." dediğinde kulağına tuttuğu telefondan cevap gelmiş olacak ki,


"Filiz! Neredesin?" 


................... 


"Konum at ve beni bekle!" deyip kapattı.


Arabaya binip son sürat oradan uzaklaşırken, Vildan hanım da Derya'nın yanına gelmişti.


"Filiz'e gidiyor" dedi Derya,


"Evini biliyorum, yanlız bırakmasan iyi olur." diyen Vildan hanım gözünden süzülen yaşlara mani olmaya çalışıyordu.


Derya hemen çantasında telefonu buldu,


"Murat hemen konum attığım yere gelebilir misin? Çok acil."


Kısa bi bekleyişin ardından Murat'ın gelişi ile Boran'ın peşine düştüler. Vildan hanım evin yerini tarif etmeye çalışıyordu.


Boran'ın arabasını gören Murat hemen park ederken, Vildan hanımı takip ederek Filiz'in kapısına geldiklerinde, elinde ciltli eski bir defterle çıkan Boran fazlaca dağılmış görünüyordu.


Derya önüne geçip yüzünü avuçlarına alsa da boş bakışları odaksızdı. Sevdiği adam bu bedeni terk etmiş gibi yabancı hissetti Derya. Boran'ın bakışları ile buz kesti.


Yüzünü Derya'nın ellerinden kurtaran Boran, arabasına binip uzaklaşırken ardından baka kalan maviler artık bulutluydu.


Uzun boylu, zayıf kadın kısa saçlarını kulağının ardına sıkıştırarak kapıda göründüğünden yüzünde ki üzgün ifade ile,


"Bunu atlatması kolay olmayacak, yanlız bırakmasanız iyi olur" dedi.


"Neler oluyor, onu bu hale getirecek ne söyledin." dediğinde öfkeliydi Derya.


"Bunu anlatmak isterse Boran anlatır. Ben bu güne kadar sakladığıma çok pişmanım." Derya ya dönüp "Çok kötü dibe vuracak umarım toparlanabilir ama ne olursa olsun bilmek hakkıydı." Dedi.


Neler olduğunu çözmekte zorlanan Derya, Filiz'in daha fazlasını anlatmayacağını anlamıştı. Neler olduğuna dair en ufak bi fikri yoktu.


Vildan hanımı evine bırakıp konağa döndüklerinde, akşam olmak üzereydi. Boran'ın arabası yoktu, korumalar konağa uğramadığını söylediklerinde Murat olabileceği her yerde onu aramaya başlamıştı bile.


Derya, Devran'ı aradı, olanları kısaca özetlerken, onun bu hallerini ne yapabileceğini en iyi onun bileceğini düşünüyordu.


Saatler akıp giderken Boran'a bi türlü ulaşamayan Derya delirmek üzereydi.

Devran olabileceği her yerde aramış fakat bi iz bulamamıştı. Bi ümit yeni evlerine gidip baktıktan sonra umutsuzca konağa döndü.


Bayram ağa, Selma ve Devran destek olsalarda en az onun kadar endişeli oldukları da bi gerçekti. Zeynep babanne bağ evinde olduğundan olaylardan habersizdi.


Derya telefonunu kaçıncı defa olduğunu bilmeden yine kulağına götürdü. Merak edeceklerini düşünüp bir ses verirdi belki fakat yine kapalı olan telefonla omuzları iyice düştü.


Dün kollarının sıcağında uyuduğu adamın yokluğunu kabullenemiyordu. Sabah hayaller kurarken şimdi bu halde olmaları içini acıttı.


Sabaha kadar bekledi. Çaresizce beklemek çok canını yakıyordu. Filiz'in evinden çıkan adam bambaşka biriydi. Gözlerindeki yabancıyı görmüştü Derya. Sabaha karşı koltuğun üzerine sızdı.


Açılan kapının sesiyle "Boran" diyerek uyansa da gelen Selma'dan başkası değildi.


"Benim gülüm. Orda mı uyudun sen?" dediğinde sesi şefkat doluydu.


"Bi haber var mı Selma?" dedi çaresizce,


"Devran seni bekliyor çalışma odasında."


Hızla odadan çıkan Derya, nasıl gittiğini bile anlamadan Devran'ın çalışma odasında buldu kendini.


Karşısındaki adamın uykusuzluktan kızarmış gözlerine baktı bi umut,


"Devran buldum de nolur?"


Devran başını iki yana salladığında, önündeki sandalyeye bıraktı kendini.

Göz yaşları ondan izinsiz akarken,


"Sınırdan Irak'a geçmiş Derya, onu bulmamı istemiyor. Peşinden gitmeyeyim diye yapıyor." dediğinde bakışları kesişti.


"Benim sınırı çıkmam yasak. Devam eden bir dava sürecinden dolayı. Nerde olsa bulup getirirdim sana ama bulunmak istemiyor." dediğinde o da çaresizdi.


"Siniri geçsin gelir, değil mi Devran?" dediğinde teselli aradığı bir gerçekti.


"Neler oldu Derya, bu hale gelecek ne öğrenmiş olabilir. Geçen akşam sen gideceksin diye aklını kaybedecekti. Şimdi nasıl herşeyi bırakıp gider?"


Derya doktorda yaşadıklarını ve sonrasını özetledi kısaca.


"Düğümün ucu Filiz de belli ki. Ama asla anlatmaz. Çok iyi tanırım onu."


Karşısında ki bitkin kadın tanıdığı Derya'dan çok uzaktı.


"Güçlü ol Derya. Boran seni çok seviyor. Belli ki çok sarsılmış. Durulunca ilk sana gelecek ben eminim."


Acı bi gülümseme sunarak odadan çıktığın da Dilber hanım ile karşılaştı.

Göz göze geldiklerinde Dilber hanımın bakışı çok farklıydı. İlk defa onun gözlerinde acılı bir anne gördü Derya.


" O kız için üzülmeye değmeyeceğini anladığında sana dönecektir. Sabredeceksin!" dediğinde kafasında bir soru işaretine daha yer olmayan Derya sinirle konuştu,


"Ne biliyorsanız anlattın Dilber hanım, daha fazla bilinmezlik istemiyorum."


"O bebeği aldırdığını biliyordum." dedi hüzünlü bir sesle.


"Biliyordunuz da neden bugüne kadar sustunuz? Ben sizi anlamıyorum." deyip ellerini şakaklarına koyup başını sağa sola salladı.


"Onun gerçek yüzünü göstermek için çabaladıkça, kötü olan ben oldum." dedi. "Senin de onun gibi Boran'ı sevmediğini düşündüm. Kardeşin için evlendiğini sandım. Bu yüzden gitmen için elimden geleni yaptım. Seni göndermek istedikçe de ben kötü oldum ama sen mertçe karşıma dikildin. Oğlumdan sevgini, saygını esirgemedin. Benim yüzümden onun huzurunu kaçırmadın." dediğinde devam edecekti ki.


"Bunları şimdi konuşuyor olmamız benim için o kadar anlamsız ki." diyen Derya hızla odasına geçti.


Bomboş gelen oda da saatlerce oturdu. Yapabileceği hiç birşey yokken zaman akmak bilmiyordu. Dünden beri ne yemek yemiş ne de uyuyabilmişti. Sabaha karşı koltukta ki sızışını saymazsak tabii.


Elif'e karşı içinde büyüyen öfke ile soludu. Bu kadın Boran'a ne yapmıştı. Nasıl bir evlilik yaşatıp sonunda nasıl bir vicdan azabına mahkum etmişti. Peki ya o defter, ne yazıyordu da bu kadar kayboldu Boran. İçindeki yangın daha da büyürken hayatında ilk defa bu kadar çaresizdi.


Kenan'ı arayıp Boran'ın telefon sinyali için takip ettirmesini rica etti.


Çalan kapı ile yerinden kımıldamadan seslendi. "Gelebilirsin"


"Derya abla yemek getirdim" diyen Ayşe odaya girip elindeki tepsiyi masaya bıraktı.


"Sağol Ayşem, hiç yiyesim yok."


"Ama yemen gerek, sen dik durmazsan bu cendereden çıkamazsın."


"Nasıl gider Ayşe, meraktan öleceğimi bildiği halde bi haberi bile çok görüyor bana." dedi gözlerini silerek.


"Boran ağam çok devrildi ama yıkılmadı, bunu da atlatıp gelecek ama sen güçlü olmalısın. Nolur biraz ye."


İsteksiz bir iki lokma alan Derya, yatağa uzandı. Ayşe üzerini örtüp odadan çıktı. Artık düşünme yetisini kaybetmek üzereydi. Açlık, uykusuzluk ve yorgunluk tüm bedenini esir alırken uykuya teslim oldu.


◾◾◾◾◾◾◾◾◾


Aradan geçen onbeş günün sonunda artık en kötü ihtimaller bile göz ardı edilmeden Boran aranıyordu. Telefonundan bi kez bile sinyal alınamamıştı.


Derya aklını yitirmek üzereydi. Aldığı nefes kendine yük olmuşken, yaşayacak kadar yeyip, kötü rüyaları müsade ettiği ölçüde uyuyordu.


Zeynep ve Yusuf da bu arada Mardin'e gelmişti. Kimsenin desteği kimseyi ayağa kaldırmaya yetmiyor olsa da en azından bir arada olmak iyi geliyordu Derya ya.


Bu süreçte değişen tek şey Dilber hanım olmuştu. İletişime geçmeselerde gözü Derya'nın üzerindeydi. Yemeğini tepsi ile odasına yollatıyor, hatta yemezse Ayşe ve Rojda'yı başında bekletiyordu.


O gün ki konuşmayı devam ettirseler belki bi kapı açılırdı aralarında ama Derya bu gücü kendinde bulamıyordu.


Elindeki tek taşa bakarak hayatının en mutlu gününün nasıl bi kabusa bağlandığını düşünürken Zeynep'in sesi ile irkildi,


"Yüzüğün çok güzel " dedi dikkatini çekmek için.


"Gitmeden bi gün önce evlenme teklif etmişti bana." dediğinde Zeynep anlamaz gözlerle ona bakıyordu.


"Evliliğimiz hızlı geliştiği için edemediği teklif ve bu yüzük." Deyip gülümsedi. Hemen ardı sıra gözleri doldu.


" Biz çok mutluyduk Zeynep, şimdi bu kabustan bi türlü uyanamıyorum."


Gözyaşlarını serbest bırakan Derya,


"İyi olduğunu bilsem hiç birşeyi sorgulamayacağım. Bu belirsizlik beni çok yoruyor."


Zeynep de onunla beraber ağladığında yapabildiği tek şey sarılarak birbirlerine güç vermeye çalışmaktan öteye gidemiyordu.


Bayram ağa onların bu halini gördükçe kahroluyordu. Sınırı geçtiğini öğrendiğinden beri aratıyor olsa da bi iz bulamamıştı.


Derya'nın çalan telefonu sessizliği bozarken, göz yaşlarını silip telefona baktı. Arayanın Kenan olduğunu görünce hızla açıp kulağına götürdü.


"Kenan buldun mu? Bi iz, bi ip ucu bulmuş ol lütfen!" dedi ümidini kaybetmemek için sarılacağı küçücük bir iz arıyordu.


"Derya önce sakin ol. Bulduğumuz şeye çok anlam yüklemek bizi yanıltabilir. Sadece çok kısa bi süre telefonundan sinyal aldık. Dediğim gibi telefon başka birinin elinde de olabilir onun için sadece bilgi vermek istedim. Sinyalin geldiği yer Irak da. Konumu Devran'ın telefonuna attım. "


" Anladım Kenan sağol herşey için sen çok iyi bir arkadaşsın."


"Ne demek Derya keşke elimizden daha fazlası gelse."


Telefonu kapattığında salona Devran girdi.


"Boran'ın telefonu sinyal vermiş, güvendiğim bi kaç adamla sınıra gidiyorum. Haber gelene kadar orada bekleyeceğim. İnşallah buluruz."


Bayram ağa gelip Derya'nın elini tutsa da yüzü Devran'a dönüktü.


Bayram ağa, 


"Neredeymiş?" 


Devran, 


"Roj aşiretinin bölgesinde görünüyor."


"Karacahanlar'dan Bekir'i de alın onların ticareti var Rojlarla faydası olur."


"Tamam amca Bekir'e güvenirim. İyi akıl ettin." Derya'ya dönüp,


"Benim sana can borcum var Derya, gördüm ki senin canın Boran olmuş onu bulup sana getireceğim merak etme." Dedi tam bir ağabey tavrıyla.


"Bul Devran canım çok yanıyor, onu bana bul." Diyen Derya'nın o güçlü kadından çok uzak çıkan sesi hepsinin içini cız ettirdi.


Yusuf, 


"Devran abi ben de geleyim." Dese de,


"Sen burda kal koçum buralar sana emanet . Aklımız burda kalmasın." dediğinde Yusuf'un gözleri de ablasını ve eşini buldu.


"Merak etme abi, habersiz bırakmayın."


Sınıra doğru yola çıktılar. Bekir ve Murat güvendikleri bi kaç adamla sınırı geçti Devran'ın elinden onları beklemekten öte birşey gelmiyordu.


İki saatlik yolculuğun ardından Roj aşiretinin topraklarına ayak bastılar. Bekir'in önceden haber vermesiyle Hazar ağa onları karşıladı. Aşiretin başına yeni geçmiş olan adam genç yaşına rağmen sözü dinlenir bi ağaydı. Büyük salona geçtiklerinde,


"Hoş geldiniz Bekir, evlilik nasıl gidiyor?" Diye sordu çiçeği burnunda damada.


"Hoş gördük Hazar ağa, yolumuzu gözleyenimiz var çok şükür." Diyen Bekir hiç bir zaman boş sohbeti sevmezdi. Çok yakın arkadaşları hariç bu ciddi yanını hiç bozmazdı.


"Yol gözleyeni bekletmek olmaz, mesele nedir kardeşim. Sizi buralara getiren ne?" Dedi Hazar ağa da kısadan.


"Hanoğlullarından Boran ağayı bilirsin. Sınırı geçtiğinin haberini aldık onbeş gündür izini bulamadık." Deyince Hazar ağa elini sakalında dolaştırdı,


"O gelmez ki buralara kaç kere iş yapalım dedik hiç yanaşmadılar." Dedi düşünceli düşünceli.


"Karısı avukat telefon sinyalini takip ettirmiş, bu bölgede görünüyor." deyip elindeki telefonu gösterdi.


"Hemen baktırırız siz geçip istirahat edin, arabasının rengi modeli plakası yazın bana bir sorduralım." deyip yanına iki adamını çağırdı. Murat hemen istenilenleri yazıp Hazar ağaya verdi.


Sıkıntılı bir bekleyiş başladı. Murat eli boş dönmekten korkuyordu. Derya'nın o neşeli, kendinden emin, dik hali gitmiş yerine sanki yürüyen bir ölü gelmişti. Sevdasına merhem olan, ona kapı açan kadına eli boş dönmek istemiyordu.


Devran sınırdan öteye geçememenin hırsıyla volta atıyor. Zaman bir türlü geçmiyordu. Boran neden sınırı geçmişti ki, Devran'ın onu her yerde bulacağını bildiği için mi? İyi de nereye kadar kaçacaktı. Bu gidişin sebebi korktuğundan da derinse, Boran ve Derya'nın yeni çıktıkları yolda bu dikenleri aşacak gücü olacak mıydı?


Derya sarar sarmalardı Boran'ı ne olursa olsun bırakmazdı. Çıkıp gelse karşısından hiçbir şey olmamış gibi açardı kollarını. Tek duası eli boş dönmemekti ama beklemekten başka yapabileceği birşeyin olmayışı çok canını yakıyordu.


Hazar ağanın etrafa haber salmasının üzerine her yerde Boran'dan bi iz aranmaya başlandı. Geçen iki saatin ardından ağanın kahyası Osman, Bekir ve Murat'ın yanına gelip Hazar ağanın yanına beklediğini söyledi.


Hazar ağanın olduğu büyük salona geldiklerinde yanında üstü başı çamurlu, çoban abasına benzer kıyafetiyle bir adamın oturduğunu gördüler.


"Gelin şöyle oturun" diyen Hazar ağa düşünceli görünüyordu.


Anlat bakalım Azat dedi,


Adam bir Bekir'e bir Murat'a baktı,


"Ağam on günü geçmiştir, bizim hayvan otlattığımız meraya yakın yabancı arabayı gördüm. İçinde kimse yoktu. Sonra merada ki kulübede duman görünce gidip baktım. Giyimi düzgün ama dağınık genç bir adam vardı içerde."


Murat hemen telefonunu açıp fotoğrafı gösterdi.


"Gördüğün adam bu mu?" dedi heyecanla.


Fotoğrafta gördüğüne dikkatle baktı adam.


"Bu adamdır ağam" dedi.


Bu sefer Bekir söze girdi,


"Halâ orada mı?" Dedi sabırsızlıkla,


"Ağam iki gün önce çıktım en son oradaydı, yemek götürdüm kaç kere ama yemedi. Hali beni korkuttu, ne konuşuyor ne de insanın yüzüne bakıyor. Bende kenarda telefonunu görünce fark ettirmeden aldım. Baktım kapalı açtım." merakla dinleyen adamların gözlerine baktı.


" Bi bekleyeni vardır,ulaşırım belki diye açtım ama fark etti aldı elimden, kapattı hemen." Dedi.


Murat daha fazlasına gerek görmedi.


" Hemen gidelim Bekir ağam" dediğinde Bekir de onunla aynı fikirdeydi.


Hızla adamı da alıp dediği meraya doğru yola çıktılar.


Kulübeye geldiklerinde Murat öne geçerek hızlı adımlarla kapıya ulaşıp açtı. Gözleri küçücük alanı tararken, aradığını bulamanın üzüntüsüyle omuzları düştü.


"Burda yok Bekir ağam" dedi merakla kendisine bakan adama. Sobaya yaklaştı halâ yanıyordu.


"Araba! Arabası neredeydi? Azat çabuk geldiğimizi görüp çıktıysa yakalarız." diyen Murat eli boş dönmek istemiyordu. Hemde bu kadar yaklaşmışken...


Azat arabasını gördüğü yeri göstermek için ilerlerken, işaret etti.


"Arkada yolun başındaydı."


Murat ve Bekir o yöne koşmaya başladı.


"Bekir ağam araba burda." Biraz daha yaklaşınca "İçinde! Arabanın içinde! çok şükür bulduk onu..."


Bekir de koşup ona yetiştiğinde arabanın içinde baygın haldeki Boran'ı buldular. Arabanın kilitli kapılarını zorlasalarda onları duymuyordu.


Murat, 


"Yedek anahtarı yanımda getirmiştim. Geldiğimiz arabada" deyip kulübenin altında kalan yola koştu.


Anahtarı alıp hızla geri döndü. O sırada çalan telefonu eline aldığında arayan Devran'dı. Arabanın kapılarını açıp Boran'ın omuzuna dokundu,


"Ağam! Boran ağam!" desede Boran kendinde değildi.

Loading...
0%