Yeni Üyelik
30.
Bölüm

30. Bölüm

@zamansizim84

Derya'dan


Dilber hanımın çıkışı ile yaşadığım şaşkınlığı hayatımda sayılı kez yaşamıştım. Ne değişmişti de böyle savunulmayı hak eder olmuştum doğrusu merak ediyordum. Benimle birlikte bütün Konak ahalisi de şoktaydı ki bi süre kimseden ses çıkmadı.


"Sen el kızı için yiğenini mi çiğnersin Dilber?" diyen Havva hala sessizliği bozdu.


"Bu konakta bundan sonra ben neysem Derya da odur. Aşiretin ağası eninde sonunda Boran'dır. Sen de kızında buna göre hareket edesiniz." diyen Dilber hanımın eski ittifak dostlarına nasıl sırtını bu kadar sert dönmüştü?


Biz hastanedeyken mi bir şeyler değişmişti? Düşündükçe aslında Boran'ın kayboluşu ile başlamıştı değişim. Mesela bana, Elif'in ilk bebeğini aldırdığını bildiğini söylemişti. Başka şeyler de biliyor olabilir miydi? Elif'e bu yüzden kötü davranmış olabilir mi? Peki benimle sorunu neydi? Benim suçum büyük, ben Dilan'a benziyordum. Eeee hâla benziyorum, o zaman benimle ilgili sorun Dilan'a benzemem değil demekki.


Bişey daha dikkatimi çekti, 'aşiretin ağası Boran'dır' sözüyle eş zamanlı Selma'nın da yüzü düşmüştü.


Ben kendi içimde olanları çözmeye çalışırken Havva hala haklı isyanını dile getirdi.


"Daha düne kadar sen Derya'nın her açığının peşinde değil miydin? Ne değişti?"


Dilber hanımın bakışları beni bulduğunda şaşkınlığımı saklamakta geç kalmıştım. Bana belli belirsiz gülümsedikten sonra,


"Biz bu konakta Boran,Zeynep, Devran ve Şilan'ı kardeş gibi büyüttük. Bizim aramıza töreler, anlaşmazlıklar girse de onların kardeşliğinden bir şey eksilmesin diye uğraştık. Ama görüyorum ki senin kızın, benim oğluma kardeş olamamış ki şu halinden zevk alır, karısıyla uğraşır. Senin el kızı dediğin kız olmasaydı, Boran'ı o dağ başında kimse bulup getiremezdi." dediğinde Havva hanımdan ses çıkmadı.


Zeynep babannenin ve Bayram babanın da hali benden farklı değildi. Bu keskin dönüşü neye borçlu olduğumuzu bilmiyordum. Bu gerilimin içinde daha fazla kalmak istemeyerek sofradan kalktığımda,


" Size afiyet olsun, Boran'ı yanlız bırakmak istemiyorum." deyip cevap beklemeden odama çıktım.


Boran sessizliğini korurken kendimi iyice yanlız hissediyordum. Selma'nın yüz ifadesi ve soğuk tavrı da dikkatinden kaçmamıştı. Demek ki Devran ağa olsun istiyordu. Boran ve Devran'ı bu kavganın iki tarafı olarak hiç düşünmemiştim. İkisi de ağalık söz konusu olduğunda isteksiz görünüyordu. Boran'dan emindim de Devran bu kadar iyi bi oyuncu olabilir miydi? Yada Selma bu gücü içten içe istiyor olabilirdi. Konağa dair bildiğim bütün ezberler bir bir yıkılırken, kimseye sırtımı dönmemem gerektiğini bi kere daha kendime telkin ettim.


Benim düşünceli halim dikkatini çekmiş olacak ki başımı kaldırdığım da Boran'ın kara gözleri ile karşılaştım. Bakışlarımı çekmeden özlediğim karalara baktım uzunca. Aslında Boran'dan başka kimseye ihtiyacım yoktu. Bi bakışı bile bütün konağa meydan okumama yeter güçteydi. Dudakları araladığında merakla doldum, sesini duymak bile bizim için adımdı.


Sanki sesini bulmaya çalışır gibi boğazını temizledi. Gözlerimin içine bakarak,


"Yusuflar giderken gitmeliydin, ben yıkılmışken senin dik durmana müsade etmeyecekler. Bunlara katlanmak zorunda değilsin." dediğinde sesi dümdüzdü. Ne üzüntü, ne pişmanlık duygudan uzak durum tesbiti yapar gibi konuşması içimi daha çok acıttı,


"Onlar bana hiç birşey yapamaz" dediğimde kendimden oldukça emindim. Onların entrikaları, oyunları beni yıldıramazdı. Oturduğum yerden kalkıp aramızda mesafe bırakmadan yanına oturdum. Parmak uçlarımı dudaklarının üzerinde gezdirdim. Dokunuşum ona hissettirdi bilmiyorum ama beni şömine başında evlenme teklif ettiği âna götürdü. O içten bakışları tekrar bana değsin diye ne gerekiyorsa yapmaya razıydım. Gözlerinde çok derinlerde bi kıpırdanma olsada çabucak silindi.


"Yanında olmama izin vermezsen, onların topla tüfekle yapamadıklarını sen tek kurşun atmadan yapmış olursun." dedim gözlerinin derinlerinde kaybolak.


Bakışlarını kaçırdı, koltukta yana kayarak benden uzaklaştı.


Gözlerimi kapatıp içimden ona kadar saydım. Sakin olmalıydım, sabırlı olmazsam bu savaşı kazanamazdım. Bana yabancıymışım gibi davranmasına katlanmam çok zordu. Kalın hırkamı alıp terasa çıktım. Boran'ın sigarası sehpanın üzerindeydi. Bi tane alıp ucunu ateşe verdim. Dudaklarıma götürdüğüm de gecenin karanlığında nefesimle kızıllaşan ateşi beni düşüncelerinden uzaklaştırmaya yetmedi.


Aklım Dilber hanımın U dönüşündeydi. İlk fırsatta bu konuyu konuşmalıydık, Elif'in katilini bulmak, Boran için bi şey ifade etmeyecekti belki de ama ben yine de bu kadar yakında bu işi yapabilmiş olmalarından tedirgindim. Her kim bu işe kalkıştıysa başka birinin canını da yakabilirdi.


Sigaramın ucunu küllükte döndürürken çalan telefonum ile elim cebime gitti. Arayan babamdı, ismini telefonda görmek bile özlemle gözlerimin dolmasına yetmişti. Hızlıca telefonu kulağıma götürdüm.


"Babacımmmm" 


"Güzel kızımmm" dediğinde yutkunmama engel olamadım. Gözlerimdeki yaşlar firar etmek için fırsat kolluyor, onları tutmaya çalışırken oluşan sessizlik babamı tedirgin etmiş olacak ki,


"Deryam iyi misin? Boran'ın daha iyi olduğunu anlattı Zeynep ama keşke bende gelseydim."


Oldukça endişeli gelen sesi beni üzse de gerçekleri söylemem gerektiğini biliyordum,


"Boran sağlık olarak daha iyi babacım, psikolojik olarak toplanması için desteğe ihtiyacı var." dedim


Sesli bir nefes alıp verdikten sonra,


"Güzel kızım evlilik güzel başlayan bir yoldur, ama bu demek değil ki ilerde o yolu kar buz sınamayacak, sel tufan uğramayacak. Evlilik iyiyi de kötüyü de paylaşmayı gerektirir. Boran'a destek ol ama kendinden vazgeçme. Sen Derya'sın, Boran'ın sen de neyi bulup sevdiğini ona unutturma. Sen önce Derya Acar sonra Hanoğlusun."


Babamın sözlerini beynime kazırken bi kez daha ailem konusunda ne kadar şanslı olduğumu idrak ettim. Son günlerde kendimi tanıyamaz olmuştum. Güçlü olmadan güç veremezdim ama ben de yorulmuştum. Beynim yorulmaya hakkım olmadığını söylesede, kalbimin yorgun iniltilerini duyuyordum. Sevilip, sarılmaya ihtiyacım vardı. Eski Boran'ı yanımdayken özlemek ağırıma gidiyordu.


Bana ilk sözünün "git" olması çok canımı yakmıştı. İçim alev alevken dışarıdan soğuk kanlı durmaya çalışıyordum. Uzun süre terasta oturdum. Soğuk beni rahatsız etmeye başladığında içeri girdim. Televizyonun ışığıda olmayınca ortam karanlığa yakın bi hal almıştı. Kanepede, başında eski yastığı üzerinde pikesi ile Boran gözüme ilişti. Başa sarmıştık anlaşılan, nefesleri düzenliydi ama uyumuyor numara yapıyordu. Benim de onun oyununu bozacak enerjim yoktu. Pijamalarımı giyip kendimi uykunun kollarına bırakana kadar dua ettim. Bu çıkmaz beni aşmaya başlamıştı ve ne yapacağımı belki hayatımda ilk defa bilmiyordum.


Aradan geçen iki günde ne yapacağımı iyice şaşırmıştım, ne yapsam Boran'ın ördüğü duvarları aşamıyordum. İkinci günün akşam üstü Ayşe kapıyı çaldı.


"Derya abla, Karacahanlar geçmiş olsuna gelecekmiş, Bayram ağam da yemeğe davet etti."


Kaşlarım havalandı bi bomba gelecekti bunun sonunda belliydi Ayşe'nin kıvranmasından,


"Eeee" dedim sabırsızca,


Bakışlarını yere düşürdü,


"Zelal hanımda gelecekmiş, 'Derya meydanı boş bırakmasın, hazırlanıp insin' dedi Dilber hanım."


Yemekte olan tatsızlıktan sonra Şilanla karşılaşmamak için odam da yemiştim. Arada mutfağa kızların yanına iniyordum. Boran ölü taklidine devam ediyordu. Dün Sedat beyi arayıp durumu ile ilgili konuşmuştum. Sabır tavsiye etmekten başka çare söylememişti. İlaç destekli tedavi görmesi gerekiyordu fakat bunu reddediyordu.


"Dilber Hanım'a söyle ben meydanın derdinde değilim. Meydanın sahibi düşünsün. Aşağı inmeyeceğim"


Ayşe'nin şaşkın bakışları yüzümde dolaştı ciddi olup olmadığımı sorguluyordu sanırım.


"Ben bunu nasıl derim hanımım."


"Elçiye zeval olmaz gülüm." deyip kapıyı kapattım.


Kimseyi görecek, gelin ağalık yapacak halim yoktu. Boran balkonda sigara içiyordu. Elindeki sigarayı alıp derin bi nefes çektiğimde,


"Ciğerlerin iyileşmedi. Biraz dikkat mi etsen ağam."


Gözleri dudaklarımda ki sigaraya takılı kaldı. Bakışlarında bi an eski ışığı yakalar gibi oldum. Sigarayı tekrar dudaklarına uzattım. Gözlerimin içine bakarak derin bi nefes çekti. Nefeslerimiz birbirine karışırken uzun zamandır ilk defa bu kadar yakınımdaydı. Gamzesinin üzerine derin bi öpücük bıraktığım sırada odanın kapısı tıklatıldı. Onu kendi karmaşasında bırakıp kapıya yöneldim.


Kapıyı açtığımda karşımda Dilber hanımı bulmayı beklemiyordum.


Benim şaşkınlığım karşısında yüzünde alışık olmadığım bi gülümseme belirdi ama çabuk kayboldu.


"Seninle konuşmamız gereken şeyler var." dediğinde üzerimdeki halden kurtulup,


"Kapı önünde mi?" diyebildim,


"Odama gelirsen daha rahat konuşuruz."


Ne yani beni odasına çağırmak için kapıma mı gelmişti?


"Keşke buraya kadar yorulmasaydınız kızlarla haber yollarsanız ben gelirdim."


"Emrivaki yaptığımı düşünmeni istemedim."


Cevabı beni daha çok şaşırtırken,


"Hırkamı alıp geliyorum." dedim.


Odasının kapısına geldiğimde konuyu merak ederek kapıyı tıklattım. İçeri girince büyükçe bir pencerenin önüne konulmuş eski ama şık iki berjerden birinde oturan Dilber hanıma doğru yürüyüp boş olan koltuğa yöneldim. Karşıklı oturduğumuz da,


"Son dönem yaşananların seni yorduğunu, kafanın karıştığını biliyorum. Hepsini konuşacağız, merak ettiğin ne varsa, ancak bunun için geniş bi zaman ve salim bi kafa lazım. Akşam bu konağı dik gösteremezsek Zelal denen kıza aradığı fırsatı altın tepside sunmuş oluruz. Senden ricam bu akşamlık benim sözümü dinle, yanı başımda her zamanki Derya ol."


Demek istediğini anlasam da şansımı zorlayacaktım.


" Her zaman ki Derya derken",


"Akıllı, güzel ve en önemlisi lafı cebinde olan Derya" diye özetledi beni.


"O Derya'dan pek haz etmediğinizi düşünüyordum."


"Bunları yarın konuşalım, şimdi benim yemeklere bakmam lazım." dedi


Sonra yeterli bulmamış olacak ki devam etti.


Zelal'in, Boran'a ilgisini fark etmişsindir, burdan kendine malzeme çıkarmasına izin verme, eksiğini arayıp laf söylemek isteyecektir. Burda gördüğünü duyduğunu bire bin katıp etrafa yayarak, seni bertaraf etmek isteyecek. Sen dik durmazsan Boran yıkıldığı yerden kalkamaz, buralarda bi hatan yeter, telafi hakkı vermezler. Sen de hazırlanıp gel, dediklerimi kulak ardı etme."


Konuşmasının samimiyetine inanmıştım.


" Dediğinizi yapacağım Dilber hanım, ancak yarın bütün bildiklerinizi konuşacağız, özellikle bana karşı değişen tavrınızın nedenini."


" Uzununu yarın konuşuruz ama Boran'ı gerçekten sevdiğini anladım. Ben onlara anne sevgisi bile veremeyecek kadar hayattan soğumuştum. Bunlar derin konular konuşacağız. Benim mutfakla ilgilenmem lazım." deyip ayağa kalktı.


" Birazdan hazır bi şekilde aşağıda olurum." dediğimde omuzuma elini koyup aşağı yukarı hareket ettirerek bana gülümsedi.


Sanki onu bi tek ben anlayacakmışım gibi gözlerimin derinine bakıyordu.


Odaya geçtiğimde Boran'ın meraklı bakışlarına aldırmadan banyoya girdim. Sıcak bi duşun ardından saçlarımı at kuyruğu yapıp, siyah yüksek bel bi pantolon, üzerine krem tonlarında yakası hafif dekolteli bi gömlek giyip boynuma gözlerimin rengini ortaya çıkaracak mavinin bi çok tonunu barındıran ebru desenli fularımı bağladım. Rimel ve soft bi ruj ile makyajımı da tamamladığımda aynada ki görüntümü beğendim.


Koltuğun sırt kısmına kalçasını yaslayıp, kollarını bağlamış bi şekilde beni izleyen adama bakarak parfümümü boynuma ve bileklerime sıktım. Onu yok sayarcasına raharlığımla sabrının sonuna gelmiş olacak ki,


"Hayırdır bu hazırlığının sebebi ne?" diyerek merakına yenildiğinde istediğimi almış olmanın mutluluğuyla ona yaklaştım. Yakınlığımdan hoşlanmadığını hissediyordum. İşin aslı bana karşı koymak için yoğun çaba sarf ediyordu.


"Kayınvalidem rica etti bende kırmak istemedim. Karacahanlar akşam yemeğine geliyorlarmış."


Kendi etrafımda bi tur dönüm iyice yaklaştım.


"Güzel oldum bence."


"Bende aşağı ineyim" deyip dolabına yöneldi.


"Sen kalabalığa giremezsin, ciğerlerin daha toparlanamadı."


Eli açtığı dolabın kapağında bi kaç saniye bekledi. Sonra kapağı çarpıp banyoya geçti. O kapıyıda çarparak kapattığında tepki veriyor oluşuna sevinmiştim. Birisi yüzüme kapı çarpıldığına sevineceğimi söylese her halde gülerdim. Üzerime kalın bi hırka alıp odadan çıktım.


Bana git diyordu ama konağın içinde bile peşimden gelmeye çalışması kendiyle olan çatışmasını ele veriyordu.


Aşağı indiğim sırada avluda Selma ile göz göze geldik. Beni baştan ayağa süzdükten sonra yüzünde samimiyetini sorguladığım bir gülümseme ile,


"Oooo Deryam yakıyorsun."


Bende onu süzdüğüm de sıradan halini fark ederek,


"Bende odaya çıkıyordum" deyip tam ters istikamette ki odasına yöneldiğinde seslendim,


"Selma, Devran nerde?"


Yüzü gözle görülür şekilde düşerken,


"işleri varmış" dedi sonra toparlamaya çalışarak "Gelir bir kaç güne"


Bende ona samimiyetsiz bi gülümseme sunduğumda odasına doğru hızla hareket etti.


Ayşe'nin bana doğru geldiğini görünce ona yöneldim. Gözüyle odaya giren Selma yı takip ederek gittiğine emin olduktan sonra bana döndü.


"Siz hastanedeyken çok büyük kavga ettiler."


Fısıltılı sesi ile gözlerim Selma'nın odasını bulduğunda,


"Niye?" dedim şimdiye kadar birbirine sesini bile yükseltmeyen ikilinin kavgası merakımı celbetmişti.


"Niyesini bilmiyorum ama eşyalar hava da uçuştu. Tuğra'yı nereye saklıyacağımızı şaşırdık. Sonunda Devran ağam kapıyı çarpıp gitti. Daha da görmedik. Türkan Hanım da kaç gündür keyifsiz."


Boran'a o kadar yoğunlaşmıştım ki etrafımdaki olayları takip edemediğimi yeni fark ediyordum. Elim telefonuma gittiğin de, Selma'nın soğukluğu canımı yakmazken Devran'ı abim gibi sevdiğimi bi kere daha fark ettim. Onun sesinde de aynı soğukluğu bulmak korkusu ile telefonu kulağıma götürdüm. Mutfak tarafında ki avluya çıktığımda telefona cevap verdi,


"Buyur Derya bacım" sesi eski Devran'dı. Hatta aramamın onu endişenlendirdiği belliydi.


"Konağa geldik yoksun merak ettim. Nerelerdesin, kardeşlerini yanlız bırakmazdın?"


Sesli bi nefes alıp verdiğinde zaman kazanmaya çalıştığı belliydi.


"Selma ile biraz tartıştık, kafamı dinlemeye ihtiyacım vardı."


Bana yalan söylememesi güvenimi tazelerken,


"Misafirlerimiz olucak, Boran toparlanamadı daha, Bayram babamı yanlız bırakmasan mı?" dedim sonlara doğru kısılan sesimden tepkisinden çekindiğim belli olmuştu.


"Sen çağırıyorsan bi bildiğin vardır. Uğrarım merak etme."


"Görüşürüz"


Telefonu kapattığında Devran'dan gelecek ihanetin canımı çok yakacağını bi kere daha idrak ettim. Bununla sınanmamayı dileyerek mutfağa girdim.


Dilber hanım beni görünce gülümsedi. İstemsiz bi şekilde karşılık verdim. Kızların bakışları ikimizin arasında gidip gelirken Gülümser abla hızlı adımlarla içeri girdi,


"Hanımım misafirler geldi."


İkimiz de dış kapıya yöneldiğimizde, Hüseyin ağa bütün heybetiyle konağın kapısında göründü, bi adım arkasında Gülhan hanım, Cihan'ın yanında Zelal yılan bakışları ile etrafı süzerken, etrafımda bi hareketlilik hissettim, Şilan her zamanki halinden oldukça özenli ve heyecanlı bi şekilde yanımızda bittiğinde misafirler avluya girmişti. En sonda eşinin koluna nazikçe tutunmuş Hesna'yı gördüğümde onun sıcak gülümsemesine karşılık verdim.


Misafirleri büyük salona buyur ettiğimizde Zeynep babanne her zamanki yerinde oturuyordu. Misafirlerden sonra içeri geçerken Bayram babamın elini sırtımda hissettim.


Hanımlar babannemin elini öpüp oturduğunda Şilan, Zeynep babannenin yanına oturmak için hareketlenmişti ki,


"Derya yanıma gel kızım" diyerek elini yanındaki boşluğa iki kere vuran yaşlı kurtun hareketiyle bütün bakışlar bana döndü.


"Geldim sultanım" dedim tüm samimiyetimle.


Şilan'ın sofrada ki çıkışını afetmemişti anlaşırlan. Yanı başına oturduğumda Cihan'ın bakışının Şilan'ın üzerinde olduğunu gördüm. Ardından kısa süre beni bulan bakışlarından ateş çıkıyordu resmen. Hanımlarla hoş geldiniz ve hal hatır faslının ardından,


"Boran ağa yok mu?" diyen sesin sahibi Zelal'den başkası değildi. İşin ilginci utanıp çekinmiyordu da, onun yerine Gülhan hanım renk değiştirirken,


"Boran ağır bi hastalık geçirdi Zelal, ciğerleri toparlanana kadar çok dikkat ediyoruz, Derya ilgileniyor başka kimseyi sokmuyoruz yanına." diyen Dilber hanımı dinleyen Zelal bu sefer hedefine beni almıştı.


"Geçmiş olsun, dikkat edin de Derya'dan mikrop kapmasın" derken bana bakıp yüzünü buruşturdu.


İnsanın konuşurken zekasını ele vermesi kaçınılmazdı. Söylediği sözün cevabı da onun kalitesine uygun olacaktı elbet.


Boğazımı temizlediğimde dikkatler bana çevrildi. Erkekler sohbeti çoktan koyultmuş bizi duymuyorlardı.


"Merak etme Zelalcim mikrop kapabileceğim ortamlardan uzak duruyorum, fark ettiysen sana da oldukça mesafeli durdum."


İlk okul seviyesinde ki muhabbetimiz kızların sofraya buyur etmesiyle son bulurken, sofraya oturduğumuz sırada kapıda görünen Devran la, Bayram babamın neşesi yerine geldi.

Keyifle yenen yemeğin ardından sofrayı toparladık. Mutfaktan döndüğüm sırada Şilan ve Zelal'in üst terasa çıktığını fark ettim. Çaylar içilirken Bayram babam boşalan bardağını uzatıp,


"Elinden daha tatlı oluyor güzel kızım" dediğinde gülümseyerek aldım. Salondan çıktığımda üst katın merdivenlerinde eli kalbinin üstünde sendeleyerek korkuluklara tutunan Dilber hanımla olduğum yerde duraksadım. Peşim sıra çıkan Ayşe'ye elimdeki bardağı uzatıp hızlı adımlarla merdivenlere yöneldiğimde, son iki basamağı inemeyen kadının bedeni yere yığılırken başını yere vurmadan yakalayabilmiştim.


Ayşe'nin attığı çığlıkla salondakiler dışarı koşturduğunda, nabzının atmadığını fark ettim. Bakışlarım etrafı taradığında Şilan ve Zelal merdivenin başından korkulu gözlerle aşağı bakıyordu. Karşımdaki kalabalığın içinden Devran sıyrılıp yanıma koştu.


"Kalbi atmıyor ambulansı ara" deyip kalp masajına başladım. Yüzünün rengi bembeyazdı. Merdivenlerde ki yüzü sanki korkmuş yada aşırı üzülmüş gibiydi. Ben masaja devam ederken Boran sesleri duyup odadan çıkmış neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.


"Ambulansın gelmesi 20 dk~25dk sürebilir dediler" diyen Devran'ın sözlerinin muhatabı bendim.


"Benim arabamın arka koltuklarını yatırın, Murat nasıl yapıldığını biliyor. Çabuk ol Devran!" dediğimde hızla yanımdan ayrıldı.


"Ayşe koş battaniye getir!" diye bağırdım. Bu şekilde çok dayanamazdı. Ben yorulmadan hastaneye ulaşmamız lazımdı.


Etrafımda yoğun bi gürültü vardı, insanların sesleri birbirine karışırken, Boran yanımıza diz çöküp annesinin elini avucuna aldı. Gözlerimiz buluştuğunda,


" İyi olucak, hastaneye yetiştireceğiz" dedim. Ayşe'nin getirdiği battaniyenin üzerine aldığımız Dilber hanımı


Devran, Boran, Bekir ve Murat arabaya taşıdılar. Masaja devam ederken şöför koltuğuna Murat geçti. Çarpılan ikinci kapı ile başımı kaldırdığımda Boran olduğunu gördüm.


Hızla hastaneye doğru yola çıktık. Kollarım güçsüzleşirken bacaklarımdan kuvvet almaya çalışıyordum. Bi yandan dua ederken, Boran'ın çaresizce üzerimizde gezinen gözleri beni üzüyordu. Yıkım üstüne yıkım yaşıyorduk.


Acilin önüne ulaştığımızda Murat sedye getirmeleri için görevlilere koşturdu.


Gelen yardım ekibi Dilber hanımı sedyeye aktardı. Hızla içeri yöneldiklerinde dizlerimin beni taşımadığını fark ederek tutunacak bi yer ararken belimi kavrayan kollarla başımı çevirdim. Boranla göz göze geldiğimizde ağırlığımın çoğunu kendi üzerine aldı. Kollarım ve bacaklarım bana ait değildi sanki.


İçeriye beni taşıdığında bekleme alanındaki koltuklardan birine oturdum.


"Hemen geliyorum" deyip müdahale alanına girmeye çalışsa da görevliler izin vermedi.


Yanıma gelip oturduğunda kollarını dizlerine dayayıp başını ellerinin arasına aldı.


Bedenim kendini toparlamaya çalışırken, beynim çoktan düşüncelere dalmıştı. Dilber hanım gayet iyiydi, birden bire böyle bir kriz sebepsiz olamazdı. Yüzündeki ifade ve merdivenlerden yığılışı gözümün önünden gitmezsen, bugün ki konuşmamız aklımda dönüp duruyordu.


Loading...
0%