@zamansizim84
|
Bedenim kendini toparlamaya çalışırken, beynim çoktan düşüncelere dalmıştı. Dilber hanım gayet iyiydi, birden bire böyle bir kriz sebepsiz olamaz. Yüzündeki ifade ve merdivenlerden yığılışı gözümün önünden gitmezken, bugün ki konuşmamız aklımda dönüp duruyordu. Az sonra acilin kapısından Devran, Selma ve Bayram babanın girdiğini gördüm. Hızla yanımıza ulaştıkların da gergin bi bekleyişi paylaşmaya başladık. Boran yine sessizliğe gömülmüştü. Tam toparlancak derken bu yaşadığımız hiç iyi olmamıştı. Bedenim biraz toparlandığında elimi dizinin üzerine yerleştirdim. Ellerinin arasındaki başını bana doğru çevirdi. Yılgın bi nefes vererek geriye yaslandı. Omuzlarında ki yorgunluğu öyle yakından hissediyordım ki aslında beraber taşıyorduk. Sadece o, beni saklamaya çalıştığı sırrından habersiz sanıyordu. Başımı omuzuna yasladım, o bilmese de yükümüz birdi. Onu bununla baş başa bırakmazdım. Geçen dakikalar içinde yorgun bedenim gözlerimdeki ağırlığı artırmaya başlamıştı ki kapı aralandı. İçerden çıkan doktorun etrafında toparlandığımızda, "Dilber hanım spazm geçirmiş, tıkalı olan damarları var anjio ile rahatlama sağladık. Şimdilik bay-pass'a gerek görünmüyor. Hastaneye hızlı ulaştırmanız ve doğru uygulanan ilk yardım olmasaydı beyni oksijensiz kalmış olurdu ki, şuan çok farklı şeyleri konuşuyor olabilirdik." Bayram babamın gözleri minnetle bana ışıldarken doktor devam etti, " Bilinci açık birazdan normal odaya alacağız, kendini oldukça yorgun hissedecektir lütfen sizde yormayın. Bolca dinlenecek ve beslenmesine özen gösterilecek. " "Merak etmeyin doktor bey en güzel şekilde bakarız" diyen Bayram ağanın sözü bitmişti ki. Kapıda Havva hanım ve Şilan göründü. Farklı bi telaş içinde oldukları belliydi ama anlam vermekte zorlanıyordum. Olaylar algılama hızımın bile üstünde gelişiyordu. Boran ile Devran arasında da tuhaf bir gerilim vardı sanki özellikle Boran'ın, Devran'dan uzak durmak için özel çaba gösterdiğini düşünür olmuştum. Geçen yarım saatin sonunda Dilber hanım odaya alınmış, hepimiz başına toplanmıştık. Yorgunluğu yüzünden okunuyordu. Bayram baba elini hiç bırakmazken, Boran sessizce uzak bir köşeden izliyordu. Devran ve Selma birbirinden uzak köşelerde durmayı tercih ederken, Havva hala ve Şilan, Dilber hanımın dibinden ayrılmıyordu. Bu kadar kalabalığa daha fazla göz yummayan hemşire refakatçisi dışında kimse kalmasın diyerek uyarısını yapıp çıktı. Şilan, "Ben kalırım halamın yanında" dediğinde Dilber hanımın irkildiğini hissettim. "Aaaa tabiii sen kal annem, anne yarın Dilber senin kimseler bunu değiştiremez." Havva halanın beni hedef alan sözlerine gözleride eşlik ediyordu. Devran ve Selma geçmiş olsun deyip çıktılar. Bayram baba, "Ben kalayım ister misin?" diyerek Dilber hanıma fikir sorduğunda başıyla reddetti. Konuşacak gücü yok gibiydi. Vedalaşmak için yaklaştığımda elini tutup geçmiş olsun dileğimi ilettim. Soğuk parmakları elimi sıkıca tuttu. Dudaklarını güçlükle araladığında, " gitme " dedi zor çıkan sesiyle. Bayram babamın ve Boran'ın şaşkın bakışları beni bulurken, yüzlerini görmesem de anne kızın da şokta olduğunu tahmin edebiliyordum. Gözlerimin içine bakan kadına ne diyeceğimi bilemezken, "Baba, Dilber hanımla ben kalayım bu gece" dememle rahat bir nefes aldığını fark ettim. "Biz Derya ile kalırız siz konağa dönün" Boran'ın son sözü söylemesi ile ahali dağılırken, Dilber hanım ilaçların etkisiyle yorgun bedenini uykuya teslim etti. "Annemle ne ara bu aşamaya geldiniz?" Boran merakına yenik düştüğünde, ona verecek net bir cevabım yoktu. "Aslını istersen ben de anlamış değilim, senden haber alamadığımız dönemden beri bana karşı çok ilgili, Yemeğimi bile yeyip yemediğimi takip edecek kadar. Fakat sebebini çözemedim." Boran'ın kaşları havalandı, şaşkınlığını belli eden sesiyle, "Derya bunun başka sebebi var mı? Benden sakladığın bir şey yok değil mi?" Ne demek istediğini anlamadım ama ondan sakladığım şeyleri de ona söyleyecek değildim. Özellikle şu aşamada. Boynum da ki fuları çıkarıp koltuğun yanında ki sehpaya bıraktım. Başımı iki yana sallayarak olmadığını belli eden yüz ifademle bana inanmış görünüyordu. Oturduğum koltukta uyuklamaya başladığımda Boran refakatçi için olan kanepeye örtü serip yastığı yerleştirdi. Kanepeye uzandığımda gözlerim yavaşça kapanırken karşımdaki koltukta beni izleyen adam hafızama kazınan son kare oldu. Uykunun huzurlu kollarıyla buluştuğumda gün boyu yaşadığım gerginliğin beni ne kadar yorduğunu daha iyi anladım. Uzun geçen gecenin sabahında yorgun hissediyordum. Dilber hanım huzursuz bir uykuya teslim olmuş sabaha kadar sayıklamalarını duysak da içinde ne yaşadığını anlayamamıştık. Sabah taburcu olabileceğimizi söyleyen doktor nelere dikkat edeceğimizi uzun uzun anlattıktan sonra, Murat'ın kullandığı araba bizi konağa giden dar sokaklardan geçiriyordu. Dilber hanım düne göre daha iyiydi, "Öğleden sonra odama gelirsen, söz verdiğim konuşmayı yapabiliriz." Sessizce fısıldadığında, "Biraz toparlanın, konuşuruz." "İşler benim sandığımdan da karışık Derya, kaybedecek zaman yok" Uzaklaşıp kaşlarımı çatarak yüzüne baktığım da, gözlerini yavaşça kapatıp açtı. Sanırım düğümlerin ucu bugün elime geçecekti. Konağa vardığımızda, Ayşe'ye Dilber hanımın yemek listesini verdim. Bütün detayları anlattıktan sonra odaya geçip duş alıp üzerimi giyindim. Odaya giren Boran'ı görünce dünden beri kafamı kurcalayan soruyu sormadan edemedim, "Devranla aranızda bi sorun mu var?" Sert bakışlarının hedefi olduğumda neden bu kadar sinirlendiği çözmeye çalışıyordum. "Artık kimseyle fazla yakın olmak istemiyorum. Kimin sırtından vuracağı belli olmuyor." dediğin de sonunu duymamamı istemez gibi sessiz söylemişti. "Boran, Devran'dan bahsediyoruz, seni deli gibi arayan, sınırda yollunu gözleyen adamdan. Şimdi sen söyle o zaman benim bilmediğim bir şey mi var?" Bakışları karanlıklaştı, "Bilmediğin değil, bilmeni istemediğim şeyler var. Gözünde şu halimden daha acınası bi adam olmak istemiyorum. Kayınvalidenle de aranı düzeltip üstüne bir de hayatını kurtardın. Ben git dedikçe sen daha da kalıcı olmaya çalışıyorsun. Bu konağı da sırlarını da bırakıp git burdan. Bırak herkes kendi pisliğinde boğulsun. Ailenin yanına dönüp huzurlu hayatına devam et." Söylediği şeyin kırıcılığından bi habermiş gibi ifadesiz yüzü ile canımı ne kadar yaktığının farkında değil miydi? " Bu kadar kolay yani? " deyip iki adımda yanına geldiğimde elimi kalbinin üstüne koydum. " Sen beni burdan atmak için elinden geleni ardına koyma, gittiğimde oluşacak boşlukla nasıl baş edeceğini de hesap ediyor musun?" dediğimde gözlerini kaçırıp arkasını döndü. " Kimse vazgeçilmez değildir hanım ağam. Sen de, ben de." Sözleri kalbime bıçak gibi saplanırken kapı çaldı. Boğazımda ki yumru nefesimi keserken 'gel' demek için sesimi bulamadım. Adımlarım beni kapıya ulaştırdığında, gözlerimden akmak için fırsat kollayan yaşları geri yollamak için büyük çaba harcıyordum. Karşım da Ayşe'yi görmemle bi nebze olsun rahatlamıştım. "Derya abla ne oldu sana yüzün bembeyaz olmuş?" Panikli sesi oldukça yüksek çıktığında, "Önemli bir şey değil Ayşe yoruldum sadece." Boran'ın içerden, durumu kurtarma çabamı küçümsercesine homurtulu gülüşü kulaklarımı bulduğunda gözlerimi kapatıp derin bi nefes çektim ciğerlerime. " Dilber hanım seni odasında bekliyor." deyip elimi tutup gözlerini kapatıp açarak bana güç vermeye çalıştı. Ben de onu taklit ettim, Ayşe de olmasa hatrımı soranım kalmayacaktı galiba, herkes kendi derdine düşmüştü. İçeriye girdiğim de Boran'ın yüzüne bakmadım. Böyle belden aşağı vurarak beni kaçırmak için elinden geleni yapacaktı belli ki. İyi de Devranla derdi neydi. Elif'in sevdiği kişiyi bilip Boran'dan saklamış olabilir miydi? Aklımda ki sorularla üzerime hırkamı alıp kuruttuğum saçlarımı gevşek bi örgü ile topladım. Sanki o odada yokmuş gibi rahat hareketlerle hazırlanıp çıktım. Kapıyı kapattığımda omuzlarım çöktü. "Kimse vazgeçilmez değildir." Sözü kulaklarımda çın çın çınlarken, Elif gibi bi kadının yasını beş yıl tutan adamın bizi bu kadar kolay harcamış olması zoruma gitmişti. Gerçekten beni kalbinden silip atması onun için bu kadar kolay mıydı? Ya benim için gönlümün en derinine sinmiş adama kızamıyordum bile... Her yaptığına bi kılıf bulup, yoluma devam etmeye çalışıyordum. Gözlerimdeki yaşları silip Dilber hanımın odasına yöneldim. Kapıdan içeriye müsade isteyerek girdiğimde, yatağında uzanmış olan kadın sırtında ki bi kaç yastığın yardımıyla yarı oturur haldeydi. Hala oldukça yorgun görünüyordu. Beni görünce, "Gel kızım" dedi evet evet bana dedi kızım dedi. Gözlerimin büyüdüğüne eminim. Benim şoka karşı esnekliğimin de bi sınırı vardı ki, bunu Dilber hanım bu aralar oldukça zorluyordu. Kendimi toparlayıp, "Yorgun görünüyorsunuz, sizi bugün yormasak mı?" Yüzünde alaycı bi gülümseme belirdi. Her zaman taktığı siyah şalı başında yoktu. Şakaklarında daha yoğun olan beyazlamış saçları yılların izlerini belli ediyordu. "Yarın belki beni bulamazsın belli mi olur?" Gözlerimi kısarak başımı yan yatırdım, sorgulayan ifademle devam etti. "Yıllardır aradığım katili dün buldum, gel gör ki gerçeği yüreğim kaldırmadı." Konuya ortadan girişiyle kafamı toplamaya çalışıyordum. "Anlamadım kimin katilini buldunuz?" "Elif'in" dedi dümdüz bir sesle. Beklemediğim cevabı karşısında bi süre sessizlik oldu. "Şimdi benim bu işi çözdüğümü anlarlarsa sonum Elifle aynı olur. Onun için senden başka güveneceğim kimse yok Derya." "Kimden bahsediyoruz Dilber hanım bilmece gibi konuşuyorsunuz." Derin bi nefes almaya çalıştı, "Dün yemekten sonra babannenin ilacını getirmek için üst terasa çıktım, babannenin odasına yöneldiğim sırada,Şilan'ın odasının açık kalan penceresinin önündeyken ikisinin hararetli konuşmasını duyup duraksadım. Şilan'ın senden nefreti belli buna Zelal'i alet edip ortalığı karıştıracağını düşünerek dinlemeye başladım. Şilan ve Zelal benden habersiz planlarını yaparken duyduklarım şeytanın aklına gelmeyecek planlardı." "Ne planlamış olabilirler ki, onlardan korkacak son kişi bile değilim." dedim kendimden emin çıkan sesimle. Dik duruşum hoşuna gitse de tedirginliğini belli eden sesiyle konuştu. "Sen gerçekten Dilan'a çok benziyorsun. Aslında onun için bu kadar çok yıprattım seni. Dilan gibi olamayacağını ispat etmeye çalıştıkça sen alt ettin beni." Kaşlarım hayretle havalandı. Bilmiyormuşum gibi sordum, "Dilan kim Dilber hanım?" "Benim çocukluk arkadaşım, bu dünya da ki tek dostum." Ağzımın bi karış açık kalmaması için harcadığım çaba insan üstüyken, rolüme güçte olsa devam ettim, "Benimle alakasını anlayamadım." "Dilan, güzeller güzeli, akıllı Dilan. Öyle bi oyuna kurban gitti ki..." deyip içini çekti dolan gözlerini gizleme gereği duymadı bu kez. "Bayram ağanın tek sevdası Dilan" yüzüme baktı uzunca ilk defa Dilber hanım için ne hissedeceğimi bilemedim. Kim kocasının ilk sevdasını bu kadar içli anardı ki. Seninde safi hüzün vardı. "Havva halanın bi oyununa kurban gittik biz. Bayram, Dilan ve ben. Kendi istediğine kavuşmak için harcadı hepimizi. Şimdi de kızı seni harcayacak Derya, onları hafife alma. Buraların düzeni seni de yutar kızım, beni bu ateşte tekrar yakacaklar." "Ne oldu Dilan'a Dilber hanım. Bana kurdukları tuzak ne?" dedim tükenen sabrımla. "Havva halan, abim Mustafa'ya sevdalıydı. Büyük ağa kabul etmedi vermek istemedi kızını. Kendi narına yaktı hepimizi, kaçıp gittiler önce" öksürmeye başlayınca yanında ki sehpadan suyu uzattım. Gerçekten hasta halinde fazla yoruyordu kendini. "Sonra devam edelim isterseniz, çok yoruldunuz." dedim sesim ilk defa bu kadar yumuşak çıkmıştı ona karşı. "Hepsini anlatacağım, son nefesim de olsa..." Bi yudum daha içip bardağı bana uzattığında yakınımdaki sehpaya bırakıp ona döndüm. "Kaçtılar, hepimizi yakacaklarını bile bile. Bayram'ın merhametine güvenip kaçtılar. İki gün sonra yakalanıp bu konağın avlusuna geldiklerinde Bayram kıyamadı bacısına berdele boyun eğdi. Dilan'dan vazgeçti sandı herkes ama o kendinden de vazgeçti. Berdel haberi duyulunca Dilan canına kıydı." kesilen nefesini toplamaya çalıştı. Canının bu kadar yandığına şahit olmasam babannemin Boran'a anlattıklarına inanırdım. Belli ki onlarda bir yalana inandırılmışlardı. Elimi elinin üstüne koydum, akan göz yaşları yanağını ıslatıyordu. " O gün bir tabutta üç kişi gömüldük biz. Tek kurşunla harcadılar hepimizi. Berdelle gelin geldim bu konağa, bir de ardımızda dedikodular başladı, bu tuzağı Havva ile ben kurmuşum." histerik bi gülümseme geçti yüzünden. "Bu hayatı yaşayacağıma Dilan'ın yerine ölsem daha iyiydi ama kimseyi inandıracak gücüm yoktu." Başını kaldırıp gözlerimin içine baktı, "Dilan'ın yasını bile beraber tuttuk biz. Ne o bana dokunma bildi, ne de ben ona eş olabildim. Aylarca aynı odada iki yabancı olduk. Gel gör ki hayatın bize kurduğu tuzaklar bitmemişti. Adil ağa ölünce Türkan yengen dul kaldı. Devran kucağında kırkı çıkmamış bebekti." Bende gözümden akan yaşlara mani olamıyordum artık, nasıl zalimlikti bu töre diye zulüm etmişlerdi, gencecik yaşında ölmekten beter etmişlerdi insanları. " Bu sefer Dilber kısır, Türkan'ı kuma alacaksın diye üstümüze gelmeye başladılar. Bayram direniyordu ama aramızda ki duvarlar bu gün olmasa yarın bizim başımıza kuma belasını saracaktı." En zor kısmına gelmiş gibi güç toplamaya çalıştı. Aslında bi sinir boşalması yaşıyordu, torbası o kadar doluydu ki bunca yıl bunları içinden taşırmadan, taşımak her insanın harcı değildi. " Bir birimize mecbur olduğumuzu kabul ettiğimiz geceyi ikimizde sabaha kadar ağlayarak tamamladık. Kendimden tiksindim, Bayram'da benden farksız değildi. Birbirimizi teselli bile edemeyecek kadar uzakken..." Dayanamayıp sımsıkı sarıldım ona, aslında sarıldığım gencecik yaşında törelere kurban edilen Dilberdi. Kendini biraz toparlayınca devam etti. Bende durdurmak istemedim belli ki anlatmak ona da iyi geliyordu. " O günden sonra bi daha Dilan'ın adını anmadık. İkimizde öyle kirli hissediyorduk ki onu da kirletmek istemedik aslında. Bayram baban beni hep el üstünde tuttu, kimse bilmese de biz gerçeği biliyorduk. Hiç bir zaman sevgiyle bakmadı yüzüme, ben onu zamanla sevdim" Ben onu sevdim derken bile suçlu hissediyordu hala. "Hayran olunmayacak gibi değildi, o da beni sevsin diye hayal bile kurmadan bu günlere geldik. Ona sevgim arttıkça kendime nefretim büyüdü. Beni yakan törelerin acımazsızlığına sakladım dertlerimi. Çocuklarıma bile sevgimi gösteremedim. Sevmeye de sevilmeye de hakkım yoktu bana göre." Sadece dinliyordum ama içim kavrulmuştu adeta, bunları yaşayan birinin ızdırabını anlamam mümkün değildi. Dilber hanım acılarını, acımasızlık maskesinin altına saklamıştı belli ki. Katili olan törelere karşı çıkamadıkça, katilinin ardına sığınmayı tercih etmek zorunda hissetmişti belki de. "Şimdilerde olsa depresyon der tedavi ederlerdi ama bana kimse ne derdin var demedi. Benim ördüğüm duvarlarda buna sebepti illaki. Sen gelip de karşımıza çıkana kadar Dilan'ın adını anmadık bir daha" Evet sadede geldik bakalım benimle neden bu kadar uğraşmıştı. "Seni Narin'in düğünün de gördüğü gibi Bayram yıllar öncesine gitti. Sana nasıl hayranlıkla baktığını gördüğümde üzülmeye bile hakkım yoktu. Sizi konağa davet edince niyetini anlamıştım aslında ama senin boyun eğmeyeceğinden fazla emindim niyeyse." İkimizde güldük. " Burda ikimizde yanıldık sanırım." dedim gülerek. " Bayram ağa bu elinden kaçamazsın. Kardeşlerinizle tehdit edilince nasıl kuzu kuzu evlendiniz." dediğinde kaşlarım havalandı. Şaşkınlığını fark ederek, " Şu hayattın bana öğrettiği ve en iyi bildiğim şey ne biliyor musun? " Merakla gözlerimi kıstım. " İnsan sevmediğine, seviyormuş gibi bakamaz ve sevdiğine nasıl yanarak bakar. İkisini de o kadar yakından tattım ki. Bayram hep bana severek bakmaya çalıştı ama başaramadı, belki Dilan'a bakışını görmemiş olsam inanırdım da... Ona nasıl yandığını şimdi sana bakışında bile görüyorum." Acılı bi gülümsemeydi yüzünde ki. Sevdiği adamı kıskanmayı bile kendine hak görememek nasıl bi imtihandı. "Beni Dilan'a benzediğim için mi istemediniz?" dedim açıkça. "Ben senin Boran'a bakışından anlamıştım onu sevmediğini, Elif de hiç sevmedi Boran'ı. Onu ilk gördüğüm andan itibaren bunu biliyordum. Hamile olduğunu fark ettim, bize sezdirmeyince takip ettirdim. En son doktordan çıkarken yakaladım ama geç kalmıştım. Kıymıştı bile torunumun canına. Gitmesi için çok çabaladım yalan yok, koca konağı dar ettim. Bi kere elime koz verdiği için kuyruğu sıkıştırıp ne dersem yapıyordu." "Acısını Boran'dan fazlasıyla çıkarmış bu durumun. Dilber hanım Boran'ın psikolojisi çok bozuk, geri de bi en kaz bırakmış Elif. Bu son haber de tuzu biberi oldu. Buraya gelmeden yine kovdu beni, gitmemi istiyor." Birden telaşla yerinden doğruldu, "Sakın Derya, sen gidersen bi daha iflah olmaz. Boran seni çok seviyor, sende onu çok seviyorsun, bütün yaralarını sardın ayağa kaldırdın. Pırıl pırıl bakan eski Boran geri gelmişti. Bu yıkıntıdan da senden başkası çıkaramaz onu. Sakın bırakıp gitme." Gitme demesi kolaydı da o kadar lafı sindirmek hiç kolay değildi. Ben direndikçe dozu artıracağını anlamıştım artık. Boran kendine gelse de, bende açtığı yaraları sarabilir miydi? Ben buna dayanabilecek miydim? Konuyu özüne döndürerek kendimden uzaklaştırdım, "Bana kurdukları tuzak ne?" Diye sordum. "Şilan, Cihan'a kaçacak. Zelal'i bu konağa kuma olarak sokmaya çalışıyorlar." Gözlerim kocaman açıldığında bir günde almam gereken dozun çok üstündeydi duyduklarım. "Kim kuma olmak için böyle bi tuzağı kuracak kadar düşebilir ki? Bu çok saçma" Dilber hanım esas bombayı kucağıma bıraktığında aradığım düğümün ucunu bulmuştum. "Elif'i el birliği edip öldüren de bunlar Derya. Katil olmuşlar, kuma olmak ne ki." |
0% |