Yeni Üyelik
32.
Bölüm

32. Bölüm

@zamansizim84

"Kim kuma olmak için böyle bi tuzağı kuracak kadar düşebilir ki? Bu çok saçma"


Dilber hanım esas bombayı kucağıma bıraktığında aradığım düğümün ucunu bulmuştum.


"Elif'i el birliği edip öldüren de bunlar Derya. Katil olmuşlar, kuma olmak ne ki."


Söylediği şeyi duyuyordum ama anlamlandıramıyordum. Kimle el birliği yapılmıştı. Zelal'in bu kadar tehlikeli olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim. Gerçi abisinin Şilan'ı kaçırmasını planlayan insandan herşey beklenir. Kuma kararı kabul edilmese ikisini de öldüreceklerini biliyor. Boran'ın merhametine güveniyor olmalılar. Zamanın da Bayram ağayı yaktıkları tuzağı şimdi bize kuruyorlar. Ben düşüncelerimle savaşırken,


"Zelal zehir vermiş, Şilan da kahvesine katmış. Atandığını duyunca Boran'ı alıp gidecek diye panikle bu planı kurmuşlar. Şilan, Elif'in sırdaşı gibi dururdu ama mezarını kazanda oymuş meğer."


Sesli düşünüyor gibiydi,


"Ben şüphelenmiştim ama dışarıdan biri Zelfi'nin aklını çeldi diye düşünmüştüm." dedi.


Zelfi? Ayşe'nin ablası olan Zelfi'den mi bahsediyordu ki,


"Zelfi kim Dilber hanım?" dedim emin olmak için.


"Bizim Konak çalışanlarından biriydi. Elif ölünce babası cenaze arası apar topar yaşlı biriyle evlendirdi. Kendi derdimizdeydik ses edemedik. Ayşe'nin ablasıydı yazık oldu kızcağıza."


Bu kadın benimle dalga mı geçiyordu?


"Dilber hanım" dediğimde sesim yüksek çıkmasına mani olamamıştım,


"Siz daha geçen ay bu adamın Ayşe'yi konağın avlusunda döverek götürmesini seyretmediniz mi? Ablası için olan üzüntümüzü sorguluyorum kusura bakmayın!"


Her anlattığı tamam ama bu olayın nasıl bi açıklaması olabilirdi ki? O gün ki sinirim yine damarlarımda dolaşmaya başladı.


" Ayşe'yi verecekleri adamı ben ayarlamıştım gerçek bi evlilik yoktu ortada Zelfi'yi alana kadar o adama mecburdum, babası da Ayşe'ye iyi bi talip çıktığını sanınca götürmek istedi. Bende Zelfi'yi getirmesi karşılığında kabul ettim."


"Ablasını kurtarayım derken Ayşe'yi yakacaktınız yani."


Başını iki yana salladı. 


"Zelfi, beni bu adamdan kurtarırsanız katili söylerim diye bana haber saldı. Babası olacak para göz satmış kızı, e buralarda baban arkanda durmazsa, gittiğin kapıdan kefensiz çıkamazsın. Bende Zelfi'yi getirirse Ayşe'yi evlendirmesi için izin vereceğimi söyleyip bi de üstüne para teklif edince kabul etti. Ayşe'ye söylesem gitmezdi, mecbur bu yola başvurdum."


Kendince bi çözüm bulmuştu ama Ayşe'yi çok üzmüştü.


" Kızın yerini söyleyin yeter ben kurtarırım."


"Bu işin tamamını sana bırakıyorum Derya. Benim bu işi çözdüğümü anlarlarsa sonum Elifle aynı olur. "


Benden şimdiye kadar kurtulmadıklarına şaşkındım. Açık açık meydan okumuştum üstelik.


"Yarın savcıyla görüşüp dosyayı tekrar açtıracağım, ifadeniz gerekebilir. Bu yola çıktığımızı ikimizden başka kimse bilmesin Dilber hanım. Telefonlarını da dinlemeye aldıracağım. Sizde bana mesafeli olmaya devam edin, en azından bir süre. Şüphe duymamaları lazım."


Dilber hanımın odasından ayrıldıktan sonra avluya indim. Derin bi nefes aldım. Duyduklarım oldukça ağır gelmişti. Üstelik buraya gelmeden Boran tarafından oldukça sert bi şekilde kovulmuştum. Vazgeçilmez olmadığımı söylemişti, oysa ben vazgeçmemek istiyordum herşeye rağmen o benden geçse de ben ondan geçemezdim ki. Odaya tekrar gidip onunla muhatap olmak istemediğimden konağın büyük kapısından çıktım. Köşede ki sandalyede sigara içen Murat elindeki izmariti söndürüp ayağa kalktı. Korumalar kendine çeki düzen verdiğinde,


"Murat bey işiniz var mı?" diye sordum.


"Estağfurullah hanım ağam buyurun" dedi arabanın kapısını açıp ben yerleşince kapattı. Hızla şöför koltuğuna geçtiğinde,


"Nereye gidiyoruz hanım ağam?"


"Beni nefes alabileceğim bi yere götürür müsün? Boğulmak üzereyim" dediğimde göz yaşlarımın akışına mani olamıyordum.


Başını iki yana sallayıp, hızlı manevralarla beni Konağın önünden uzaklaştırdı. Ağlamam hıçkırıklara dönüştüğünde ara ara bana bakarak yoluna devam etti.


Şehrin tamamını ayaklar altına seren tepeye ulaştığımızda, arabayı durdurup gelip kapımı açtı. Elindeki su şişesini bana uzatırken endişeli gözleri benim gibi çaresizdi.


Suyu alıp illerdeki ağacın altına geçip oturdum. Biraz yanlız kalmaya düşünmeye ihtiyacım vardı. Ağlamam iç çekişlere dönüştüğünde başımı çevirip Murat'a baktım. Arabanın sağ koltuğuna yan oturmuş benim sakinleşmemi bekliyordu.


"Biraz dertleşelim mi?" dedim


Yanıma gelip mesafe bırakarak benim gibi bağdaş kurarak oturdu.


"Çok yoruldum" dedim içimden geldiği gibi.


Bakışları manzarada olarak konuştu,


"Siz çok güçlüsünüz Derya hanım ama bizim buralar sizin için bile kolay değil."


Elindeki sigara paketini uzattığında alıp yaktım. O da bi tane yakıp sessizce içmeye başladı.


"Onu bulduğunuzda defterden iz yok muydu?" dedim.


"Kulübeye dikkatli bakmadık. Boran ağanın içerde olmadığını anlayınca hemen etrafı aradık, arabanın içinde bulduğumuzda baygın haldeydi."


Elif'in bahsettiği adamın kim olduğunu öğrensek Boran'ın derdine çare bulabilir miydik? Herşeyi denemeye değer görüyordum.


" Benim gitmemi istiyor, bugün neredeyse kovdu." dediğimde alaylıca güldü.


" Ateşini düşürmeye çalıştığımızda sayıklıyordu. Aynı cümleyi sürekli olarak sayıkladı durdu"


Merakla yüzümü ona döndüğümde bakışlarımız çakıştı.


'Derya gitme! Beni bırakma!'


Gözümden tekrar akmaya başlayan yaşlara engel olamadım. Bunu bize neden yapıyordu? Canımın ne kadar yandığını görmüyor muydu?


"Kovsa da gitme hanım ağam. Derdi ne bilmiyorum ama dermanı sensin."


Sigarası bittiğinde tekrar arabaya geçti.


Beni bıraktığı girdapta çırpınan düşüncelerimden telefonumun sesiyle sıyrıldım.


"Benanımmm" dedim ihtiyaç dolu tonlamamla. Zeynep ve Narin sayesinde tanıştığım İzmir güzeli, parası olan ama evlatlarına sevgi verememiş, doktor olmuş amma anne baba olamamış iki kişinin elinde harap olan fakat yıkılmayıp küllerinden doğmayı bilen güçlü kız.


"Deryammm" dedi sıcacık sesiyle. "Sesin çok kötü bir şey mi oldu?"


Onun sesini duymamla tekrar dolan gözlerimi parmak uçlarımla silerken,


" Yalnızım."


Tek kelime ile özetlemişti dilim. İçimde büyüyen yalnızlık bu kadar can yakıcıyken dile dökülen kelime çok basit geldi birden.


İçli bi nefes aldı, 


" Bende yalnızım Derya hemde yıllardır. Tam gerçek bi aile buldum dedim. Sıcacık kocaman bi aile. Onu da çok gördüler. Derdine dert katayım diye söylemiyorum. Şunun farkında olman lazım. Senin dönüp dolaşıp kollarına sığınabileceğin gerçek bi ailen var. Yanlız değilsin sadece ilk defa onlardan bu kadar uzaksın."


Doğru söylüyordu, ailem varken yalnızlık geçici bi kavramdı. İstesem onların yanına gider evin göz bebeği olur, el üstünde tutulurdum. Boran'ın yokluğunu doldurur muydu? Sanmam ama bana güç vermişti,


"Tek bir cümle de bütün derdimi anlayıp şifa oldun deli kız." dedim biraz toparlanarak.


Benan'a yalnızım demem, kanser hastasına grip olup dertlenmek gibiydi. Yalnızlığın kitabını yazardı. Sesi ile tekrar ona odaklandım,


"Kocanı seviyor musun Derya? Bunu bi daha sormayacağım."


Dudaklarımı birbirine bastırdım. Canımı yakanda buydu yaaa çok seviyordum onun için bu kadar zordu herşey.


"Sevmesem canım yanmazdı değil mi?" dedim kendi halime gülerek.


"Yıllardır kimseye açmadığım kapılarımı ona da açmasaydım keşke. Benan, aşık olduğunu anladığın zaman arkana bakmadan kaç güzelim"


"Kızım kime aşık olacağım, sevdasının arkasında duran adam mı kaldı?" deyip bi kahkaha attı "Kız Derya, seni abimin ahı mı tuttu ki acaba?"


"Offf Benan iki dakika ciddi ol da derdimi yanayım."


"Çok ciddiyim, evlendiğini duyduğundan beri mecnun gibi. Şu halini duysa o konağı başlarına yıkar."


Umut ve yıllardır vazgeçmediği karşılıksız aşkı.


"Sakın Benan, ben Boran'ı çok seviyorum. Umut'un boş hayaller kurmasına sebep olma."


Bi anda ciddileşti. 


"Biliyorum Derya. Sen ona hiç umut vermedin ama gönül ferman dinlemiyor işte. Kendisi kalp doktoru ama kendi kalbine hükmü geçmiyor sen de onu anla."


"Alıştın mı Kayseri'ye?" dedim konuyu değiştirmek için.


"Alıştım canım. Yıllardır kurduğum hayal gerçek oldu. Kendi ayaklarımın üzerinde durabiliyor olmak çok güzel."


"İlk fırsatta seni ziyarete geleceğim."


Vedalaşıp telefonu kapattık. Hayat ne tuhaftı. Umut üç yıl peşimden koşmuş fakat ben üç ay içinde alel acele Boranla evlenmiştim. Peşimde koşan insanlar her zaman olmuştu. Fakat kimse gönlüme çalamamıştı. Belki en çok çabalayan da Umut olmuştu. Kimbilir kafasında nasıl bir ağa canlandırmıştı. Boran'ı tanımasam bu hikaye de olmam bana bile anlamsız gelirdi.


Söylediği sözler aklıma gelince kalbimdeki ince sızı içimi yaktı. Dibe vuruşuna şahit olmamı istemiyordu belli ki. Her erkek eşinin gözünde güçlü olmak, yıkılmaz olmak ister. Hele de Doğu kültüründe büyümüşse kadının sığınağı olmak ister. Boran'ın yıkılışına şahit olmam canını yakıyordu. Ben gitsem gönül rahatlığıyla depresyonunu yaşayacak, istediği gibi dağılacaktı. Benim gözümde ki yerini koruma çabasıyla konuşuyordu kendince ama gitmem için söylediği sözler bizi başka bir açmaza sürüklüyordu.


Konağa döndüğümde yatma saati gelene kadar mutfakta, çalışma odasında orada burada oyalanmaya karar verdim. Odaya gittiğimde sadece yatıp uyumak istiyordum. Karşılaşırsak gözlerimin dolmasına mani olamayacak kadar dağılmıştım. Dilber hanıma gerçekten üzüldüm. Birbirine mecbur bırakılmak, istemeyerek bi yatağa girmek düşündükçe tüylerim diken diken oldu. Kimse bununla sınanmasın diye dua ederken, bu topraklarda bunun zulüm olarak bile algılanmıyor olması içimi sızlattı.


Boran'a çalışma odasında ki bilgisayarın başına geçtim. Açma tuşuna dokundum ekran açıldı. Şifre istemesiyle yüzüm buruştu, onu arayıp soramazdım. Mecburen şansımı denedim ilk olarak Boran'ın doğum gününü, sonra benimkini denedim ikisi de değil. Derin bi nefes alıp bıraktım, Derya yazdım bi ümit açılmayınca yüzüm düştü. Parmaklarım titreyerek Elif yazdım enter tuşuna basacak cesareti bulmam sandığımdan uzun sürdü. Açılmadığına sevindim de, neydi bu makinanın şifresi... Son bi umut Deryam yazdım beklentisizce onaylamamla gözlerim büyüdü. Ekran açılmıştı ve şu an ekran resmi olarak uyurken çekilmiş bi fotoğrafımla karşı karşıyaydım. Kalbim sıcacık olurken bilgisayarı neden açmaya çalıştığım bile aklımdan uçup gitmişti.


Kafamı toparlayıp işime odaklanmalıydım, bu planı devreye sokarlarsa Zelal'in üstüme kuma gelmesini engellemek imkansıza yakındı. Ne kadar hukukçu olsam da, buralarda töre kanunlarının önünde duramazdım. Bu davaya adanmışça inanan insanlar oldukça bu düzenin değişmeyeceği aşikardı. Mardin adliyesinde ki savcıları incelemek için uyap'a girdim. Yarın bu işin peşine düşmem, Elif'in cinayet dosyasını tekrar incelemeye aldırmam lazımdı. İsimleri tek tek incelerken Ela Demirel ismini görmemle yüzüme bi gülümseme yayıldı. Okul döneminden tanıdığım bi arkadaşımdı. Çok samimi bi ilişkimiz olmasa da iyi anlaşırdık, dişli bi savcı olduğu benim kulağıma bile çalınmıştı. Kenan'ı arayıp numarasını bulmasını rica ettim. Kısa süre sonra numarası telefonumun ekranına düşmüştü bile. Hemen arayıp durumu kısaca özetledim. Yarın için müsait olduğunu ve beni beklediğini söylediğinde dosyanın ilgisini çekmesinden memnun olarak telefonu kapattım.


Kısa süre de bu işin failinin Şilan ve azmedtiricisinin Zelal olduğunu ortaya çıkarmazsam, başımda ki dertler azmış gibi bi de kuma belası çıkacaktı. Boran'ın bu durumda ki tavrına önceden olsa fikir yürütürdüm ama şu anda hiç sağlıklı karar verecek durumda değildi. Sayfayı kapattığımda ekranda ki uyuyan fotoğrafıma bakıp gülümsedim. Başımı kaldırdığımda karşımda beni izleyen adamla göz göze geldik.


"Odamı kullanmak için izin almalıydın hanım ağam."


Kapıyı kapattı, yanındaki duvara sırtını yasarken kollarını önünde bağlayıp bi ayağını diğerinin önüne attığında, karşımda seyirlik bi manzara sunduğundan habersiz hesap soruyordu.


"Bugün seninle görüşmek istediğimi sanmıyorum Boran ağam." diyerek yerimden kalktım.


Ekranı ona doğru çevirirken,


"Benden vazgeçmeye ekran da ki fotoğraftan başla istersen. Sen mi silersin? Ben mi sileyim?


Gözü ekranda takılı kaldığında, o fotoğrafı çektiği güne yolculuk ettiği belliydi.


Tam karşısına gelip durduğumda oda kollarını çözüp dik bi konum aldı.


"Şifreyi de değiştirmen lazım ama" deyip dudaklarına uzandım. Kaskatı olan bedenini hissederken, kendiyle savaştığı çok açıktı.


Dudağımın sıcağını hissettiğinde sertçe yutkundu. Ben onu usul usul öperken, bi eli belimi buldu. Karşılık vermeye başladığında öpüşmemiz derinleşirken, günlerdir susuz kalmışım gibi Boran'a kanamıyordum. Diğer eli boynumun üst kısmına yerleştiğinde dudaklarımız güçlükle ayrıldı.


"Bunu yapma Derya, bu hiç bişeyi düzeltmeyecek."dedi soluklarımız birbirine karışırken. Hayal kırıklığı ile baktım gözlerine, bu kez kaçırmadı bakışlarını yüzümü ezberlemek ister gibi her detayına değdirdi karalarını. Tekrar göz göze geldiğimizde bu kez o birleştirdi dudaklarımızı, benim susuzluğumdan da istekli öpüşüne karşılık vermekte zorlanıyordum. Nefeslerimizin bize yetmediği noktada alınlarımızı birbirine yasladı.


"Gidemem senden, ben sen olmuşken bunu isteme." dedim yalvarırcasına çıkan sesimle.


"Beni toparlayamazsın, bundan sonra acıdan başka bişey veremem sana. Mutlu olduğun yere git Derya. Ailenin yanına git, huzura git."dedi boğuklaşan sesiyle.


" Seni bırakamam ben, ne olur bize bunu yapma. Kırıp dökme kalbimi, her kırığından aşkın sızıp kapatıyor yaralarımı."


Yüzümü avuçlarının içine aldı, sıcaklığına olan hasretimle sığındım parmaklarının hapsine.


" Sırtımda ki hançerlerle ayağa kalkmam mümkün değil. Ben artık eski Boran olamam Derya. Beni iyi edemezsin, seni mutlu edemem. Sen benim mucizemsin, kutup yıldızımsın sönüp gidişine seyirci olamam."


Gözümden damlayan yaşı hızla silip dudaklarını göz kapağıma bastırdı usulca. Sımsıkı göğsüne sarıp uzun uzun kokumu içine çekti. Bende onun kokusunda soluklanırken, günler sonra ilk defa nefes aldığımı hissettim. Fakat uzun sürmedi,


"Ben havlu attım. Sen de boş yere zorlama" deyip beni odada bırakıp kaçarcasına çıkıp gitti.


Bana yine git demişti ama ben şuan mutluydum. Teyzem aşık kadınlar aptal olur derdi. Sanırım haklıymış. O kadar hasretim ki yanındayken uzak olmak beni nefessiz bırakmıştı.


Masaya geçip bilgisayarı kapatmadan önce Boran için bi not bıraktım. Aşağı indiğim sırada kapıda ki hareketlilik dikkatimi çekti. Az sonra kapıdan içeri giren ailemi gördüğümde nutkum tutuldu. Daha iyi bi zamanlama olamazdı. Onlara ne kadar çok ihtiyacım olduğunu hissetmişlerdi sanki. Merdivenleri hızla inerek babamın boynuna sarıldım.


"Babacım, çok özledimmmm."


Baba kokusu diye bişey var güven kokuyor, koşulsuz sevgi kokuyor. En azından benim babam böyle kokuyor.


"Deryam, güzelim bende seni çok özledim yavrum." derken o da benim kokumu içine çekiyordu. Hep annem gibi korktuğumu söyler, o da benim kokumda hasretini gideriyor.


Babamdan ayrılıp abimin kollarına koştum. Yakın zamanda görmüş olsam bile çok özlemiştim.


Pınar'ın geldiğine ise ayrıca sevinmiştim. Gözümden ne derdim olduğunu anlayan bi dosta çok ihtiyacım vardı.


Zeyneple sarıldığımız da, 


"Annem nasıl Derya abla?" dedi telaşla.


"Bugün daha iyi canım küçük bir spazm geçirdi. Korkulacak bişey kalmadı çok şükür, beslenmesine dikkat ediyoruz. Stresten uzak durması gerekiyor."


"Bu konakta stresten uzak durmak ne kadar mümkünse" diyerek gözlerini devirdi. Haklıydı.


" Yusufla Duru nerde?" dedim merakla.


"Onlar amca yeğen çiftlikteler, Duru'nun okulu var Yusuf'a yeni döndü malum, bu sefer biz gelelim dedik" diyerek izah etti Pınar.


Bayram babam hızlı adımlarla merdivenleri bitirip yanımıza ulaştığında babamla sarıldılar.


"Hoş geldiniz! Bu ne güzel sürpriz oldu. Serdar oğlum, Pınar kızım sizde hoş geldiniz"


Zeyneple de sarıldıktan sonra, o annesinin odasının yolunu tutmuştu. Bizde büyük salona geçtik.


Zeynep babanne, Dilber hanımın olayından çok etkilendiği için tansiyonu yüksekti odasında dinleniyordu. Havva hala ve Şilan da ortalıkta gözükmediklerin de baş başa kalmıştık. Babamlar güzel bi sohbete daldığında, Pınar beni köşeye çekti.


"Derya, çok zayıflamışsın. Gözlerin uykusuz bakıyor. Herşey yolunda diyorsunuz ama Boran ortada yok."


Olanları üstün körü çok detay vermeden anlattım. Benim gitmemi istediğini söylediğimde Pınar her zamanki gibi gerçekçiydi,


"Bırak dön kızım bizimle, vursun dibe ne kadar vuracaksa." dedi sinirle. "Aklı başına gelince 'Derya' diye meleye meleye kapımıza gelir nasıl olsa. Bak o zaman nasıl kurban ediyorum onu senin saçının tek teline"


O bi sinir söylenirken düşündüm aynen dediği gibi olacaktı belki de. Benim yokluğumda dağılıp toparlanacak sonra emanete bıraktığı beni eliyle koymuş gibi bulup hayatına devam edecekti. Ben konu mankeni oluyordum bu durumda, fikirlerimin önemi olmadığına göre. Evlilik bu muydu? Bende dağılacağım vakit o da beni bırakıp gidecek miydi? Böylesine anlamsız ve bencilce bir birlikteliğin adı aşk olamazdı ki olsa olsa mantık evliliği olurdu.


Akşam sofrasında bütün aile bi aradaydı. Uzun zamandır yan yana gelmemek için savaşan Devran ve Selma, iki gündür doğru düzgün ortada görünmeyen Havva hala ve Şilan yerlerini almıştı. Dilber hanım ve Zeynep babannenin eksikliği belli olsa da Boran bile sofradaydı. Pınar'ın onu öldürmek istercesine bakışlarının farkında olmadan sessizce yemeğini yiyordu.


Çay faslının ardından misafirlerimi odalarına yerleştirip odamıza geçtim. Boran ortalarda yoktu. Şimdi de o benden kaçıyordu. Pijamalarımı giyip yatağıma geçeceğim sırada Boran'ın yastığı ile pikesi gözüme takıldı. Saklasam mecbur yanıma gelirdi, yüzümde sinsi bi gülümseme ile elim yastığa uzandığında yastık ve pikenin arasına sakladığı fuarım boşlukta salınarak ayaklarımın dibine düştü.


Hastane de çıkarıp sehpaya bıraktığım mavi fulardı. Sabah yerinde olmayınca aklıma bile gelmemişti. Beni kovarken kokumda mı uyuyordu? Burnuma götürdüğüm de hala parfümümün kokusunu alabiliyordum. Fuları yine yastıkla pikenin arasına koyup yatağa geçtim. Işıkları ka

pattım, kanepeye doğru dönüp yattım. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.


Gelde şimdi bu adamı bırak git! Of Boran bu kadar zor olmak zorunda mısın?


✨✨✨✨✨✨


Sizce Boran'ın derdi ne?


Derya gider mi? 


Dilber hanıma üzüldünüz mü?


Loading...
0%