@zamansizim84
|
Sabah gözlerimi araladığım da Boran odada yoktu. Yastığı ve pikesini de kaldırmadan gitmiyordu. Bu hali bana komik gelirken, ağlanacak halimize gülemiyordum. Gece geç vakit geldiğini duysam da ses çıkarmamıştım. Benim uyuduğumu sanarak uzun süre basamakta oturup beni seyretmişti. Uyurken izlemesinin yeni bi alışkanlık olmadığını dün bilgisayar ekranında ki fotoğrafımla anlamıştım zaten. Kalkıp giyindim, kahvaltıya inmek için can atıyordum. Ailem buradaydı, babamla aynı sofraya oturmayı bile özlemiştim. Üzerimde ki ölü toprağı sıyrılmış eski neşemi bulmaya çalışır olmuştu ruhum. Aşağı inerken babamın kaldığı odanın kapısını tıklattım, "Günaydın babacım" derken sesim oldukça neşeli çıkmıştı yada ben öyle sandım. Bana açılan kollarını görünce hemen kollarına sığındım. Yanında küçük bir kız çocuğuna dönüşüyordum. "Otur bakalım hanım ağa konuşalım seninle biraz" Odada ki iki berjere karşılıklı yerleştik. "Boran iyi görünmüyor, sen iyiyim diyorsun ama değilsin. Böyle ne kadar devam edeceksin?" dedi sakin ve çözüm arayıcı uslübü ile huzur veriyordu. Ayakta tutmaya çalıştığım neşem yüzümde solarken, "Gitmemi istiyor, hatta sizinle dönemi" dedim gözlerimi kaçırarak. O ise gözlerimi kaçırmama müsade etmeden elini çeneme yerleştirip bizi gözgöze getirdi. "Sen ne istiyorsun?" İşte kimsenin sormadığı soru buydu? Ben ne istiyorum. İnsanlar gitme Boran sensiz yapamaz diyordu yada Pınar gibi bırak git ne hali varsa görsün. Benim fikrimin bi önemi yokmuş gibiydi, babam yine farkını ortaya koymuş bambaşka bi yerden elimi tutmuştu. "Ben onu bırakmak istemiyorum baba, ama kalışımın bizi daha büyük bir girdaba çektiğinin de farkındayım. Kendince iyiliğim için uğraşıyor ama kalbimi çok acıtıyor." Düşünceli bi şekilde söylediklerimi dinledi, "Kimse sevdiğinin yanında yıkılmak istemez Derya, Boran da senin gözünde düşmemek, acınası bi adam olmamak için direniyor. Gidersen dağılır. Gitmezsen de siz dağılacaksınız. Başka bir yol olmalı." Evet başka bir yol olmalıydı ama ne? İkimizin de sessiz kaldığı noktada onun da başka bir yol aradığını ama bulamadığını gördüm. " Hadi kahvaltıya inelim babacım, bana düşünmem için bi kapı açtın, o başka yolu ben arayıp bulmalıyım." Beraberce sofraya indiğimizde bu kez Devran hariç herkes sofradaydı. Selma ve Devran arasında ki durum canımı sıkmaya başlamıştı. Tuğra'nın etkileneceğini bile bile bu gerginliği devam ettirmeleri ikisinin de yapacağı iş değildi. Baba kız sohbete dalınca en sona biz kalmıştık. "Oooo babam kızını buldu bizi unuttu, Zeynep bak görüyor musun?" Pınar'ın bu kıskançlıklarına artık alışmış olan Zeynep de ona uydu. "Ali babam bizi unuttu da Bayram babamın da gözü gelininden başka kimseyi görmüyor. Deryam nerde? Niye inmedi daha? Hiç kızım gelmiş onu şımartayım yok." İkisinin bu haline gülerek yerime oturdum. Boran yine oldukça sessizdi. Benim yerime cevap Zeynep babanneden geldi. " Bence Ali Bey çok iyi bi kayınpeder, ikinizi de çok şımartmış ki bu kadar rahat konuşursunuz. Bayram'a gelince, onun için Derya deyince akan sular durur, Zeynep'ten önce kıskananı çok" deyip Şilan'a laf atarken Zeynep'e de göz kırparak gönlünü alıyordu. Sofrada ki tatlı atışma hoşuma gitmişti doğrusu paylaşılamamak güzeldi de, azcık da Boran'ın umrumda olsaydım iyiydi. Gerçi dün kendine ne kadar zor hakim olduğunu yakinen görmüştüm, dudaklarım öpüşünü hatırladıkça onun ateşininden tekrar tekrar geçmek istiyordu. Dilber hanımla göz göze gelmeden bitirmiştik kahvaltıyı, bi katille aynı çatı altındayım ve bu beni tedirgin ediyordu. Katili hep dışarda aradığını düşününce Dilber hanım için üzüldüm. Yiğeni oğlunun hayatı üzerine fütursuzca oynuyordu. Havva halanın zamanında kurduğu plan ne kadar bencilceyse, şimdilerde Şilan da bi o kadar bencildi. Üstüne elini kana bulmaktan ve ölüme meydan okumaktan da korkmuyordu. Onun bu korkusuzluğu tüylerimi diken diken etse de umursamaz tavrımı ısrarla sürdürüyordum. Kahvaltıdan sonra Zeynep ve Pınar Mardin'i gezmek için hazırlanıyorlardı. Bu benim için iyi bahaneydi, onlara takılıp bi şekilde Ela savcıyla görüşmeliydim. Kızlarla çıktıktan sonra şirketten aradıklarını söyleyerek onlardan ayrıldım. Sonuçta ben bu şirketin avukatıydım. Boran şirkete uğramadığına göre beni ele verecek tek kişi Devran oluyordu ki o da konağın yolunu unutalı çok olmuştu. Adliyeye geldiğimde gerçekten mesleğimi yaptığım, davadan davaya koştuğum günleri ve avukat cüppemi çok özlediğimi hissettim. Ela'nın adını arayarak koridoru tamamladığımda en sonda ki odanın kapısını tıklayarak 'gel' sesini duymamla içeri girdim. Ela bütün samimiyeti ve naifliğiyle elimi sıktığında onun bu yüzü ile çok insanı kandırdığını biliyordum. Bu onun savunma kalkanıydı, onu böyle naif gören insanlar rahatlıkla üstüne oynuyor ve kolaylıkla açık veriyorlardı. İşte o zaman buz dağının görünmeyen kısmı yani Ela'nın gerçek karakterine çarpıp titanik gibi dibi boyluyorlardı. Çok akıllı bi kadındı ve ben güçlü kadınları çok seviyordum. "Derya hoş geldin arkadaşım" deyip makam koltuğundan kalkıp yanına gelerek sarıldı. Sıcak karşılaması beni mutlu ederken, aşiret gelini olarak anılmamın onu etkilememiş olmasına sevindim. "Hoş buldum Elacım, burda olduğunu bilsem daha önce ziyaret ederdim." Gülümseyerek makam koltuğuna geçerken bana karşısındaki koltuğu işaret etti. "Otur lütfen, sen geleli başından bela eksilmemiş canım, asıl ben burda olduğunu bilsem seni yanlız bırakmazdım." dediğinde gülümsemen büyüdü. "Aşiret geliniyle uğraşamam deyip kapıyı gösterirsin diye çekinmiştim" dediğimde tüm ciddiyetiyle, "Açıkçası sen gelmeden sağlam bi araştırma yaptım. Bayram ağa ve oğulları buralarda çok sayılan insanlar. Özellikle Bayram ağanın törelerle verdiği savaş adliyede bile çok insanın dilinde." Bayram babanın hak ettiği gibi anılıyor olmasına sevinmiştim. Boranla Devran'ı kardeş biliyorlardı. Bunu düşününce şimdi ki halleri canımı yaktı. Devran'ın kötülük yapacağına kalbim inanmak istemiyordu. Ela'ya, Dilber hanımın anlattıklarını Elif'in ölümü ile ilgili bildiğim herşeyi anlattım. Beni dikkatle dinledi, arada not aldığı yerler oldu. Sonunda bana dönüp kafasında ki yol haritasını anlatmaya başladı, "Ben sen aradıktan sonra arşivden dosyayı isteyip inceledim. O dönem en çok Devran Bey üzerin de durulmuş, kardeş gibi anılsalar da amca çocukları olduklarından iktidar savaşı olabileceğinin şüphe edilmiş. Elif hanımın hamile oluşu da buna etken tabii. Buralarda erkek çocuğun olmazsa ağa olamıyorsun" derken göz devirmeden edememişti. "Fakat senin anlattığın şeyler olayın seyrini tamamen değiştirir, hamileliği değil de atanmış olması ölümüne sebep olmuş olabilir. Açıkçası senin avukatlığı seçmen beni şaşırmıştı. Her zaman savcı olarak çok olayı aydınlatabileceğini düşünmüştüm. İşin de çok iyisin." derken oldukça samimiydi. " Teşekkür ederim. Bu evlilik olmasa asla ailemden uzağa gitmeyi düşünmemiştim. Onun için sınavlara bile girmedim. Gel gör ki gurbet yine peşimi bırakmadı." " Evlilik mevzu olunca biz kadınlar yapmam dediğimiz çok şeyi yapıyoruz. Melesef ki karşımıza da ki adam her zaman buna değmiyor" dediğin de gözlerim parmaklarını taradı. Alyansını göremediğim de meraklı sesime engel olamayarak, "Siz Çetinle ayrıldınız mı?" Gözünde bir çok hissi bir anda gördüm, hayal kırıklığı ise en net göze çarpanıydı. "İstediğinin ben değil Savcı Ela olduğunu anlamak çok acı bi tecrübe oldu benim için." "Çok üzüldüm canım, Korhanla olan süreci biliyorsun, evliliği hepimiz aynı algılamıyoruz malesef. Kimi statü peşinde, kimi ipinde oynatacağı bi kukla." Gözleri merakla gözlerime değdi bu kez, "Nasıl başardın Derya, tekrar birine güvenmeyi, kalbini açmayı" Aslında başaramamıştım, Boranla evliliğimiz tiyatroyken gerçek olmuştu. Tanıdıkça hayran olduğum adamı şu günlerde tanıyamıyor olsamda bi kere yüreğinin güzelliğini görmüştüm, vazgeçemiyordum. "Ela nasıl kırıldın ne yaşadın bilmiyorum ama kadere inan ve sana sunduklarına şans ver. Mutluluğun seni bulmasına izin ver." dedim açık yüreklilikle. Gözlerinden bi umut parıltısı geçti ama Savcı kimliğine hızla geri büründü. "Kısmet Derya." deyip elindeki kalemle oynayarak gözlerini benden kaçırdı. "Konumuza dönersek ilk önce Dilber hanımın yazılı ifadesini alalım. Sonra Zelfi kızımızı devlet korumasına aldırıp ifadesine başvuralım. Bir de Devran beyle tekrar görüşmemiz lazım, bu anlatılanların yanıltmaca olmadığını bilemeyiz. Buralarda ağalık söz konusu ise kimseye güvenmeyeceksin." "Dilber hanım rahatsız buraya getiremem, hem yorucu olur hemde dikkat çeker." Kalemi elinde çevirirken düşünüyordu. "İfadesini evde alayım, madem hasta doktor gibi girelim yanına." Aklıma yatan planıyla gülümsedim. "Çok iyi bi fikir" "Şu kuma olayı delil elde etmeden başımıza dolanmamalı Derya yoksa seni hukuk kurtaramaz malesef. Hemen harekete geçelim." "Farkındayım canım. Hemen çıkalım senin için uygunsa" Katibini arayıp hazırlanmasını söyledi. Beraber çıkıp konağa geldik. Hastaneden kontrol için geldiklerini söyleyerek Dilber hanım odasına çıkardım. Etrafta kimse görünmüyordu kolay olmuştu. Dilber hanımın ifadesini alıp kimseye görünmeden konakta ayrılmak üzereyken Türkan yengenin sesiyle arkama döndüm. "Derya dışarı çıkıyorsan Tuğra'yı Devran'a götürür müsün? Çok özledi, babanın işi var diyorum ama artık oyalayamıyorum" Tanıdığım en hanım efendi insandı Türkan yenge, çok üzgün olduğu her halinden belliyken onu kıramazdım. "Götürürüm tabii ki yenge nerde Tuğra" " Hemen getireyim kızım bilgisayarı açtık oyalansın diye" Ela ve katibi Adnan'ı arabaya yollayıp Tuğra'yı beklemeye başladım. Babasına gideceği için merdivenleri uçarcasına indiğini görmek beni üzmüştü. Hızla şirketin yolunu tuttuğumuzda Ela ve Tuğra sohbeti ilerletmişlerdi. Ağzından kaçırması ihtimaline karşı Ela'nın doktor olduğunu söylediğimizden yol boyu merak ettiği soruları sormuş hatta Ela'yı bayaa zorlamıştı. Şirkete vardığımızda Tuğra'yı Devran'ın yanına yollayıp onlar biraz hasret giderene kadar toplantı odasında birer kahve içmiştik. Devran bizi bekletmemek adına odasına davet ettiğinde Tuğra'ya fark ettirmeden işin gerçeğini anlatmıştım. Duydukları ile şaşkınlığını gizleyemeyen Devran'ın soğuk kanlılığını kaybetmemesi ondan beklediğim bi hareketti. Odasına geçip koltuklara oturduğumuzda, "Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim size?" diyerek Ela'ya çevirdi bakışlarını. "Devran bey, Dilber hanımın anlattıkları yıllardır çözülemeyen dosyaya yeni bi boyut kazandırdı. Önce ki süreçte bu durum üzerinden oldukça suçlanmışsınız. Bahsi geçen kişilerin sizin suçlanmanız sayesinde çıkar elde edip konudan sıyrıldıklarını göz önüne alarak olayı tekrar düşünmenizi istiyorum dikkatinizi çeken bi durum olmuş muydu? " Devran derin bi nefes alıp bıraktı. "Buraları bilirsiniz savcı hanım, ben ağa olmak istemesemde kraldan kralcılar her zaman etrafımızda bulunur. Boran ve ben hiç bir zaman bu kavganın tarafları olmadık. O Elif'i alıp gitmek için çok çabaladı. Ben o dönemde bekardım hatta evliliği düşünmeyecek kadar uçarı olduğum zamanlardı." Devran devam edeceği sırada Ela sözünü kesti. "Öyle söylüyorsunuz ama Elif hanım ölümden kısa süre evlenmişsiniz ve buraların ağalarının olmazsa olmazı birde oğlunuz var" dedi kaşlarını kaldırarak meydan okurcasına kurduğu cümle beni bile tedirgin ederken Ela'nın rahatlığı işini ne kadar iyi yaptığının kanıtıydı. Devran arkasına yaslanırken, gözleri beni buldu. Ondan şüphelenip şüphelenmediğimi anlamaya çalışıyor gibiydi. Benim güven vermek istercesine gözlerimi kapatmamla devam etti. "Ordan bakılınca nasıl görünüyor bilmiyorum savcı hanım ama bu işler kısmet işidir. Ben de hiç aklımda yokken evlilik yolunda buldum kendimi." Selma'ya olan aşkı ile gözleri parlayan adam yoktu karşımda aralarında ne geçtiyse Devran'ı sandığımdan da çok kırmıştı. O sırada kapıdan giren Tuğra ve peşinden giren sekreter kız dikkatimizi dağıttı. "Özür dilerim Devran Bey bi anda içeri koştu tutamadım." dedi mahcup çıkan sesiyle "Önemli değil Hacer Hanım siz çıkabilirsiniz." deyip Tuğra'yı dizine oturttu. "Babacım sana yesmimi gösteymek istedim, Hacey abla izin veymedi. Bende kaçtım ondan kıjmadın di mi?" Tuğra'nın yarım yamalak konuşması gergin ortamı yumuşatırken, "Kızmadım babacım, göster bakalım resmini ne çizdin?" Heyecanla elindeki kağıdı gösterdi. "Bak bu Deyya bu da ben evleniyoj bij." Hepimizi gülümseten haline Devran da kayıtsız kalamayarak oğlunun yanağından sağlam bi öpücük aldı. "Oğlum Derya, Boran amcanın karısı seninle evlenemez." "Ben ağa olsam evleniy misin benle Deyya?" Bu kez gözler bana dönmüştü. "Yakışıklım ben zaten Boran ağayla evliyim ya." dedim daha fazla ümit etmemesi adına. "Ama Boyan amcam ağa olamajmış, sen de onu bıyakıp didcekmişsin." Şaşkınlığımı gizlemeye çalışıyordum ki devam etti. "Gitme Deyya, Havva halam dedi ki annem akıllı oluysa babam ağa olcakmış. O jaman bende ağa oluyum. Sen de benimle evlen." Devranla birbirimize bakakaldığımız kısa bi süre de gözlerinde ki hayal kırıklığını içimde hissettim. Oda da çıt çıkmazken, Devran'ın eli masada ki telefona gitti ahizeyi kulağına götürdüğün de, "Hacer Hanım Tuğra'yı dondurma yemeye götürür müsünüz? " Tuğra dondurma lafını duymasıyla uçarak gittiğin de, "Devran üzülme o daha çok küçük" diye bildim. Teselli etmek istiyordum ama ne diyeceğimi bilememiştim. "O küçük Derya da bunları aklına sokanlar ne olacak. Ben karımı tanıyamıyorum artık." deyip iki elini de saçlarının için de geçirip sıkıntılı bi nefes aldı. Başını tekrar kaldırdığında sözlerinin muhatabı Ela'ydı. "Savcı hanım, duyduklarınızdan sonra ne düşünürsünüz bilmiyorum. Ben kendimi ispat etmek için çaba gösteremeyecek kadar yorgunum. Eşim deyip bi yastığa baş koyduğum kadına bile güvenemiyorum artık. Sizin bana güvenmenizi bekleyemem." Ela'nın dikkatli bakışları ikimiz üzerinde dolandı. Kafasından geçenleri bize sezdirmemesi işinin gereğiydi. "Biz soruşturmayı çok yönlü ilerleteceğiz Devran Bey. Ben sizin Derya ile kurmuş olduğunuz dostluğa itimat ediyorum, samimiyetinize de inanmak istiyorum. Fakat işim gereği her olasılığı değerlendirmek zorundayım. Konakta ki herkesin dikkatli olması lazım, her detay önemli. Şüphelendiğinizi anlamamaları lazım." deyip bi kaç uyarı daha yaparak ayağa kalktı. Devran'a elini uzatırken, "Oğlunuzu bu süreçten uzak tutmaya çalışıyorsunuz belli ki ama şahit olduğu şeyler olacaklarının yanın da basit kalacak gibi." Bi savcıdan çok Tuğra ile kurdukları yakınlıktan kaynaklı sözleri ile, "Merak etmeyin savcı hanım daha dikkatli olurum." diyen adam onun söylediklerinin yeni farkına varıyor gibiydi. Selma ile o kadar dağılmışlardı ki, her zaman gözlerinden sakındıkları oğullarının yanın da neler konuşuluyor fark etmez olmuşlardı. Bunda Selma'nın gözünü kör eden bi şeylerin etkisi olduğunu düşünüyordum. Ela ve katibi ayrılınca Devranla ikimiz kaldık. "Anlat bakalım Devran ağa neler oluyor." "Terasa çıkalım mı?" dediğinde çekmeceden sigara paketini aldı. İçtiğine hiç şahit olmamıştım. Peşinden odadan açılan kapıyla terasa çıktım. Bi sigara yakıp paketi bana uzattı. "Sen sigara içermiydin?" dedim şakacı bi tonlamayla. "Selma'ya söz vermiştim evlenmeden önce, Tuğra doğunca bırakmıştım." Sigarasından derin bi nefes çekti. "Bütün dengeler alt üst oldu Derya, farkında olmadan sen yaptın bunu." Anlamaz bakışlarım onu bulduğunda, "Selma senin gelişinle değişti, önceleri bu değişim benim de hoşuma gitmişti. Senin dik duruşun, kendi düzenini kuruşun onda da bi heves oluşturdu. Sana olan olan hayranlığını dillendirmekten çekinmiyordu." Gözlerini küllüğe çevirdi. Sigarasının küllerini şekillendirme çalışırken sanki söyleyeceklerini toparlamaya çalışıyordu. "Boran'ın bulunuşu ve senin ona odaklanıp Konak ahalisi ile alakanı kesmen onu ümitlendirdi." deyip alay edercesine güldü. "Hanım ağacılık oynamak istiyor, beni de pasif olmakla suçladı. Boran kadar olamıyormuşum, Boran'ın ne çukurlardan çıktığını unuttu hanım efendi. Ben onun yaşadıklarını yaşasam sıkardım kafama." Söylediği her sözle biraz daha şaşırırken, Selma'nın bu kadar içten pazarlıklı olabileceğine hiç ihtimal vermemiştim. Gerçi Havva hanımın gazına gelip, akılsızca hamlelerle Devranla arasını bozarak kapasitesini ortaya koymuştu. Yine de yapıcı olmakta fayda vardı. "Boran toparlanamadığı için böyle düşünmüş olabilir Devran, Bayram babanın gözünde ikinizin farkı olduğunu düşünmüyorum. Belki de senin ağa olman daha iyi olacaktır. Boran'ın psikolojisi yaşadıklarının etkisiyle çabuk dağılıyor." dediğim de samimiydim. Yüzüme sen gerçek misin? der gibi baktı. "Ben Selma ile evlenirken ağalık defterini kapattım Derya." "O ne demek Devran? " "Selma bilmiyor, biz evlenmeye karar verince ailesini bulup getireyim istedim. Ona sürpriz yapmaktı niyetim." Gözlerini gözlerime dikti. "Ailesi malesef ki yüz kızartıcı ne varsa bulaşmış. Bunu öğrendiğimde ona söyliyemedim. Bayram amcama anlattım. 'Oğlum aşiret bunu duyarsa etmediğini bırakmaz, yarın öbür gün sen ağa olacaksın illaki soyu sopu araştırılıp önünüze serilecek. Amma velakin sen seviyorum dersen ben her daim arkandayım' dedi. Bayram babama bi kere daha hayran olurken Devran devam etti. "Selma ile evlenmeye karar verdiğim gün ağalık defterini kapatmış oldum. Doğrusunu istersen yakın zamana kadar pişman olacağım aklımın ucundan geçmezdi." Ahhh Selma nasıl yanlış bi işe soyunduğunu bilse... "Aşiret senin şirketin avukatı olduğundan haberdar. İşler eskisi gibi ilerlemiyor Derya. Şirket güçlü olmazsa aşirette güçlü olmaz. Başarı~güç~para her zaman kol koladır. Boran'ın toparlanması, senin aklının ve cesaretinin nam salması ile aşiret sizi ister oldu. Burda tek yerde kadını güçlü görmek isterler." Gözlerimi kısarak bakarken kadının güçlü istendiği yeri merak etmiştim doğrusu. " Hanım ağanın soylu bi aileden, akıllı ve güçlü bir kadın olması. " 💠💠💠💠 Devran'ın yanından ayrılıp konağa dönerken, aklım hala söylediklerinde takılı kalmıştı. Aşiretin beni bu kadar çabuk kabullenmesi kuma meselesinde için işime gelse de bu törelere tabii olmamı bekleyeceklerini bildiğimden içten içe de tedirgindim. Babamlarla daha gönlümce vakit geçirememişken bu işlerin peşinde koşturmak canımı sıkıyordu ama kaybedecek vakit yoktu. Konağa geldiğimde iki babam karşılıklı tavla oynarken, abim de çekişmeli geçtiği belli olan oyunun seyircisi olmuştu. Onları es geçerek abimin kolunun altına girdim. Burada ki huzur bambaşkaydı. Saçlarıma öpücükler kondurup beni göğsüne bastırdı, sanki bunu bekliyormuşum gibi gözlerim kapanırken, gözlerimi açtığımda merdivenlerden inen Boranla göz göze geldik. Neşeli halimi görünce gözlerine çöken hüzün derinleşti, kendini toparlamaya çalışarak yüzüne 'ben sana bunun için git diyorum' bakışı yerleştirdi. Doğrusu abimin kollarında uzun zamandır olmadığım kadar mutluydum. Aileme ayıp olmasın diye herşey normalmiş gibi davranmaya çalışıyordu. Fakat kimse kral çıplak demesede herkes herşeyin farkındaydı. Abimle Boran sohbete başlamışken, kapıda kızlar göründü. Zeynep, Bayram babanın kolunun altına girerken Pınar abimin yanında ki yerini almıştı. Bende abimin kolunun altından çıktım. Normalde Pınar bizi gördüğü gibi kıskançlık edip beni Boran'ın yanına postalardı ama şimdi sadece öldürücü bakışlarını layık görüyor olacak ki ses etmedi. "Aşk olsun Derya abla, şirketen çağırdılar diye gittin, ne aradın ne sordun. Biz senin misafirin sayılırız artık hanım ağam böyle olmaz" diyen Zeynep şakayla karışık sistemini sunarken, söylediğim yalan ayağıma çabuk dolanmıştı. Boran'ın dik bakışları beni bulurken, "Sen şirkette mi gittin?" İnanmamış hali ile ne işler çeviriyorsun bakışı atarken Pınar araya girdi. "Ne o Boran ağa gidemez mi?" Pınar'ın imalı sorusu karşısında ondan daha imalı bi ses tonuyla cevap verdi. "Yooo istediği yere gidebilir." deyip ayağa kalktı. "Hatta bazen istemesek de gitmek gerekir." Gözlerimiz buluştuğunda, "Benim aklım takılır şimdi, sorun neymiş bi de ben gideyim şirkete" deyip kapıya yöneldi. Geride kaldığımda bu konunun kapanmadığını hissediyordum. Benim aklımı da peşinde götürmüştü ama ilgilenmem gereken misafirlerim vardı. Babam ve abimle kısa bi gezintiye çıktık. Tarihi yerleri ve çarşıları dolaştık. Gerginliğin farkında olsalarda ses etmediler ki bu bana yapacakları en büyük iyilikti. Keyifle yenen akşam yemeğine Boran'ın gelmemesine açıkçası sevinmiştim. Bayram babamın gözü hep üzerindeydi. Ailemle mutlu olduğum anları seyrederek içini rahatlatıyordu sanki. Kendini suçlu hissettiğinden emindim, ben de eski Derya'yı göremiyor olmak onun canını da çok yakıyordu. Çaylar içilip sohbetler edilirken, "Yarın sizi çiftliğe götürelim Ali bey, Derya da daha gidemedi ama çok seveceğine eminim." Benim bişey söylememe fırsat kalmadan abimin hiç de hoşuma gitmeyen cevabını işittim. "Bayram amca bizim yarın sabah yola çıkmamız lazım." Ne kadar ısrar etsek de ikna edemeyeceğimiz açıktı. Akıllarının bende kalacağını bilerek onları yolcu etmek istemezdim, "Derya, kızım sen de babanlarla git istersen. Son sıra çok bunaldın değişiklik iyi gelir." diyen Bayram babam ile bakışlar bana dönerken, "Bu hafta şirkette işlerim var ama sonra gelirim." diyerek konuyu kapatmaya çalıştım, şükür ki kimse ısrar etmedi. Herkes odalarına dağıldığında Pınarla benim odama çıktık. "Senin şirkete gitmenden niye rahatsız oldu ki beyefendi? Derya bak bunun böyle tuhaf kıskançlık huyları falan mı var yoksa? Sen bize gerçeği söylemiyorsun farkındayım." Ne diyeceğimi bilemedim, Boran'ın kısıtlayıcı kıskançlıkları yoktu. Aksine şaka ile kıskandığını belli eder ama ötesine geçmezdi. Şirkete gitmediğimi düşünmüş olabilirdi yada Devran ile görüşmemden mi rahatsızdı bende bilmiyordum. İmdadıma yetişen çalan telefonumun sesi oldu. Ekrana baktığımda gördüğüm isimle anormal bişeyler olduğu belliydi. Murat'ın beni bu saatte araması içime kurt düşürmeye yetmişti. "Derya hanım, Boran ağam şirkete gelmek için ısrar etti. İçkili de biraz karşı duramadım. Devran ağam da burda, birbirlerine girdiler." deyip sıkıntılı bi nefes verdi. "Bayram ağam onları böyle görmeye dayanamaz ne yapacağımı bilemedim sizi aradım." Telaşlı gelen sesine arkadan gelen gürültü ve kavga sesleri eşlik ediyordu. İçim sıkıntıyla dolarken, bu gerginliğin bi yerde patlayacağı belliydi. Boran sanki benim gitmemi bekliyor yaşanacak her neyse ertelemeye çalışıyordu. Buna Devran'ın konağa gelmiyor olmuşu da kolaylık sağlamış bu güne gelmiştik. "Hemen geliyorum Murat yanlarından ayrılma!" deyip hızlıca üzerime bişeyler aldığımda kapıya yönelirken, "Pınar benim çıkmam lazım sakın kimseye bişey belli etme!" deyip cevabını beklemeden çıktım odadan. Hızla arabama ulaştığımda şirkete doğru sürdüm. Bu ikilinin derdi neyse bu akşam öğrenemeye kararlıydım. Arabayı acı bi frenle durdurduğumda binanın ışıklarının çoğu sönüktü. Devran'ın odasının ışığı yanıyordu, bugün sohbet ettiğimiz terasa çıkılan kapı açık olacak ki sesleri aşağıya kadar geliyordu. Seri adımlarla asansöre binip kata çıktım. Murat telaşlı bi o kadar da şok olmuş ifadesiyle bana baktığın da başıyla odayı işaret etti. Duyacaklarımın merakımı celbetse de iki gündür üst üste yaşadığım şoklara yenilerinin eklenmesinden deli gibi korkuyordum. Önce Devran'ın sesi ilişti kulağıma, "Bırak lan artık geçmişi, değmeyecek bi kadın için ömrünü heba ettin, şimdi Derya da seni bırakıp gitsin diye uğraşıyorsun. Seviyor oğlum kız seni, almıyor mu şu kalın kafan" Öfkeden kükreyen sesi bağırdıkça ara ara kısılıyordu, nefesleri düzensiz ara da burnunu çekmesinden ağız burun bir birlerine daldıklarını tahmin etmek zor değildi. "Pişman olacaksın Boran, doktora mı gidersin, kendini hocalara mı okutursun ne halt edersen et bi an önce toparlan yuvana sahip çık!" Boran'dan sadece histerik bi gülme sesi geldi. Kapı aralığına yaklaştığımda duvardaki kitaplığı camından yansımalarını gördüm. Devran, Boran'ın yakasına yapışıp olduğu yerden kaldırdı, "Başlarım lan senin depresyondan, kızın ne suçu var? Ya kendine gelirsin yada ben döve döve getiririm." deyip kaldırdığı koltuğa fırlattı. "Öldü gitti pezevenk, layığını buldu işte. Başkasının karısında gözü olan adi bi şerefsiz için ömründen çaldığına değer mi?" Boran'ın sesini duydum bu kez acıdan kavrulur gibi çıkan sesiyle yerinde doğrulup Devran'a bi yumruk attığında, "Bilmeden konuşuyorsun Devran, bil de konuş o zaman. Elif öldüğünde hamileydi ya ben yıllarca evladımı koruyamadım diye ölü gibi yaşadım." Derin bi nefes aldı en zor kısma gelmiş olacak ki kendine zaman veriyordu, "O bebek benden değilmiş! Neden biliyor musun?" Devran'ın bakışları ne duyacağının korkusunu yaşayarak Boran'ı buldu. "Hani beni defalarca acile yetiştirdiğin halde ateşimi düşüremiyordunuz, havale geçirecek kadar bilincimi kaybediyordum. Başını ellerinin arasına alıp öne eğildiğinde de sesi iyice kısılmıştı. "İlaç vermişler oğlum bana, bizim soyumuzu kurutmak için. O defter de okudum hepsini. Karım dediğim kadının beni zehirlerken yaşadığı gel gitleri, pişmanlıklarını ve Harun denen pisliğin aşkı için beni yakışını. Benim çocuğum olmayacak Devran kısır bi adamım ben." Devran'ın ayaklarının gücü bi anda çekilmiş gibi koltuğa yığılışını gördüm. Kapıdan tutunarak ayakta kalmaya çalışıyordum fakat duyduklarım çok çok ağırdı. Benden önce gücünü toplamış olacak ki kardeş bildiğim adamın sesini duydum tekrar, bi çıkış arar gibiydi. "Olur mu oğlum öyle şey? Hemen inanıp teslim olmuşsun..." Devran devam edecekti ki sözünün kesilmesi ile sustu, "Doktora gittim Devran, çocuğumun olması mümkün değil." Bu kez gözlerini Devran'a dikerek konuştu, "Şimdi sen söyle Derya'nın ne suçu var? Onu böyle bi cehenneme çekmeye ne hakkım var?" "Bu kararı tek başına veremezsin Derya'nın bunları bilmesi lazım" dedi Devran. "Niye bana daha çok acısın diye mi? Kimsenin yalancı cennetini istemiyorum Devran. Bu gün olmasa yarın pişman olacak, o pişman olmasa aşiret yakamıza yapışacak. Bunları bilmeyenler Derya'nın üzerine gidecek. Ben onu bu cehennemde yakamayacak kadar çok seviyorum." "BEN ONU BU CEHENNEM DE YAKAMAYACAK KADAR ÇOK SEVİYORUM" Boran'ın derdini öğrendik... Derya şimdi ne yapmalı? Boran Derya'yı uzaklaştırmaya çalışmakta haklı mı? Selma ve Devran evliliği çatırdıyor mu? Derya'nın ailesinin yerinde olsanız tavrınız nasıl olurdu? SON OLARAK ⭐'A DOKUNMAYI UNUTMAYIN ✨💞 |
0% |