Yeni Üyelik
34.
Bölüm

34. Bölüm

@zamansizim84

Boran'dan,


Dinleme odamda ki kanepede gözlerimi açtım, başım deli gibi ağrıyordu. Kapının tıklatılmasına uyanmıştım ama o ses bile fazla geliyordu bana. Kalkıp kapıyı açtım,


"Ağam Derya hanım aradı misafirler kahvaltıdan sonra yola çıkacakmış. Konağa gelsin dedi"


Gözlerimi kapattım kendime gelmeye çalışıyordum.


"Saat kaç?" 


"sekiz buçuk" 


"Bana ağrı kesici bul Murat."


Murat başıyla onaylayıp gitti. Koridorda ki lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Patlamış dudağım, açılmış kaşımla fazla iyi görünüyordum. Beynime doluşan düşüncelerle lavabonun mermerine ellerimi dayadım. Ya Derya ailesiyle giderse, nefesim kesildi sanki yutkunamadım. Git diyordum da, o gidince ben diye de bişey kalmayacaktı biliyordum. Odama girdiğimde Murat bi bardak çay ile bi kaç bisküvi olan tabağı işaret etti,


"Çayını içmezsen ilacını vermem ağam."


Dediğini yapmazsam ilacı vermeyeceğini adım gibi biliyordum. Devran'dan sonra en güvendiğim ikinci adamdır Murat her zaman yaptığı işten fazlası olmuştur benim için. Mesafesini korumayı bilir ama ne derdin olduğunu da ilk o anlar. Bugün bi tuhaflık var üzerinde ama kendisi istemezse asla anlatmayacağını bildiğinden ses etmedim. Dediğini yapıp çayımı içtim, bi kaç bisküvi attım ağzıma şuan tek istediğim bu baş ağrısından kurtulmaktı. İlacı içip konağa doğru yola çıktım.


Derya'ya söylediğim ağır sözler beynimde dönüp duruyordu.


Kimse vazgeçilmez değildir demiştim değil mi? Külliyen yalan ölürüm ben Derya olmazsa... Nasıl nefes alınır onu bile unutuyorum yokluğunda boğazım düğümleniyor.


Bazen istemesek de gitmek gerekir demiştim ona. Dün defterde yazanların üstüne doktordan da çocuğum olmayacağını öğrenince iyice ümidimi kesmiştim bizden. Deryam'ı abisinin kollarında eski neşesini bulmuş görünce onu bu oyuna çektiğim güne lanet ettim. Ben cehennemde yaşıyordum zaten, onu da cennetinden etmiştim bencilce. Nereden bilebilirdim ki iki adamı perişan ederek döven kızın, benim duvarlarımı da yerle bir edeceğini. Nerden bilebilirdim ki beni bu kadar sevmenin mümkün olduğunu,


"Seni bırakamam ben, ne olur bize bunu yapma. Kırıp dökme kalbimi, her kırığından aşkın sızıp kapatıyor yaralarımı." demişti.


Ben annesinin bile sevmediği Boran, çocukluğundan beri sevdiği kadının kandırdığı, canından öte canını aldığı adam. Böyle güzel seven bi kadını hak edecek ne sevap işlemiştim. Daha kötüsü ondan vazgeçmeye mecbur olacak kadar nasıl bi günahın ev sahibiydim.


Mantığım ile kalbim savaş veriyordu. Kalbim her atışında Derya'yı sayıklarken, aklım vazgeç Boran bırak belki o mutlu olur, seni unutup önüne bakar, güzel bi aile kurar... Sahiden unuturmuydu beni, düşüncesi bile canımı yakarken nasıl katlanırım onun başkasıyla olmasına. Kalbim deli gibi atmaya başladı, sözünü dinletmek ister gibi dövüyordu göğüs kafesimi.


Düşüncelerimin içinde boğulmuşken,


"Ağam geldik" diyen sesle arabanın durduğunu farkedebildim.


Arabanın kapısını açmamla korumalar da konağın kapısını açtı, içerde ki kargaşa ve gürültü konağın dışına kadar duyuluyordu. Muratla birbirimize baktık. Hızlı adımlarla içeriye yürüdüm. Misafir olmasına rağmen bu konakta yine neyin kavgası yapılıyordu.


Avluya girdiğim de gördüğüm ilk şey deli gibi sağa sola adımlayan Serdar oldu. Her zaman sakin ve efendi kişiliğini gördüğüm adam sanki delirmiş gibiydi.


"Serdar oğlum sakin ol" diyen babamın sesi ile bakışlarım ona döndüğünde onlarda beni fark etmişlerdi.


Seri adımlarla bana yaklaşan Serdar yakamdan tuttuğu gibi yumruğunu çenemde hissettim. Sendeleyerek geriye gittiğimde ceketimin yakasından tutarak tekrar yumruğunu havaya kaldırmıştı ki yüzümün zaten dağılmış olduğunu fark etti. Sinirle geriye itip işaret parmağını tehditkar bi şekilde bana doğrulttu,


"Ne dedin Derya'ya, ne söyledin de çekti gitti."


Boş gözlerle baktım, gitti demişti. Derya'ya ne dedin de gitti?

Kulaklarım uğulduyordu,


"Boran! Derya gitmiş, abisine mektup bırakmış sadece..." babamın söylediklerini etrafımda olup biteni algılayamıyordum.


Mektubu yüzüme fırlattı Serdar, bakışlarında ki hayal kırıklığı kurşunsuz ateş ediyordu.


Yere düşen kağıdı alıp odamıza çıkan merdivenin basamağına düşercesine oturdum. Ellerimin titrediğini kağıdı açamadığımda fark ettim.


Abiciğim, 

Sen benim canımsın, benim içimi en iyi görensin. Günlerdir oynadığım oyunun farkındasın. Ben üzülmeyeyim diye oyunuma dahil olacak kadar anlayışlı, bu duruma daha fazla dayanamayarak erken gidecek kadar üzgün olduğunu biliyorum.


Bende bu oyuna daha fazla dayanamayacağım. Boran için evliliğimizin sadece bir pişmanlık olduğunu, bana yaralarını asla açmayacak kadar uzak olduğunu kabul ettim. Günlerce deliler gibi aradığım adam bana defalarca git dese de direndim. Sevgimle onu yenerim sandım ama artık yenilgiyi kabul ediyorum. Ben iyi olacağım merak etmeyin. Sizi üzdüğüm için üzgünüm.

Derya


Gitmişti, bana veda bile etmeden, yüzüme bile bakmadan. Ailesini de bırakıp gitmişti ellerimdeki mektup düştü parmaklarımın arasından nefes alamadım bu kez gerçekten kesildi soluğum. Gömleğimin bi kaç düğmesini açmaya çalıştım titreyen ellerimle. Zeynep elinde bi bardak su ile yanıma koşturdu.


"Abiii! Biraz su iç"


Bardağı tutamayacağımı anlamış olacak ki dudaklarıma uzattı. İçmeye çalıştım ama yutamadım sanki refleks olarak yaptığım şeyler bile silinmişti beynimden.


Pınar, 

"Telefonu da kapalı" dedi çaresizce.


"Arabası yok ağam" dedi kapıdaki adamlardan biri.


"Kapıda ki araba gidiyor sizin nasıl haberiniz olmuyor!" diye kükredi babam.


"Ağam Derya hanımın anahtarı sadece Murat abi de durur biz de yok ki.


Bakışlar Murat'a döndüğün de cebinde ki anahtarı çıkarıp gösterdi.


Şilan'ın sesini duydum,


"Ben dedim size fazla dayanamaz gider diye. Ne oldu hala haklı çıktım?" diyerek anneme laf attı.


Dilber sultan sessiz kaldığında bakışları Şilan'ı susturmaya yetmemişti. Pınar'ın öldürücü bakışlarını da umursamadan devam etti.


"Hangi kadın yıkılmış bi adamın arkasında durur ki, Boran onun için hepimize kafa tuttu da ne oldu. İlk zorlukta bırakıp gitti. O kim bu konağa hanım ağa olmak kim?"


Babannem sabrını tüketmiş olacak ki,


"Şilan kes sesini yoksa ben kesmesini bilirim. Havva! Al şu edep bilmez kızını ortadan. Bir daha destursuz Derya'nın adını ağzına alırsa sürerim ikinizi de bu konaktan."


Ortalık bi anda sessizleşirken,


" Her yere sordurun. Otobüs, uçak, arabasını takip ettirin nereye gitmiş olabilir?" diyen Bayram babam, gelinini bulmak için elinden geleni yapacaktı belli ki.


" Siz Derya'yı hiç tanımamışsınız" dedi Serdar alaycı bi gülümsemeyle. "O gittiyse herşeyi ince ince planlanlamıştır, boşuna aramayın Bayram amca. Bulsan da geri gelmez, hoş bulabileceğimizi de sanmam."


Ters bi bakış attı bana doğru,


"Onu avucunuzdan kayıp gitmeden düşünecektiniz."


Ali bey'in sesini duydum bu kargaşaya rağmen oldukça soğuk kanlı duruyordu,


"Pınar, Derya'nın eşyalarını topla kızım bi saate yola çıkmış olalım." deyip Bayram babama döndü.


"Bayram ağa, inşallah bu yangın başka ormana sıçramaz. Bu evlilik olurken en büyük korkum buydu." dediğinde babam başını ellerinin içine almış kolları bacaklarının üzerinde olarak öne eğildi. Yaşadığı mahcubiyeti iliklerime kadar hissettim o an. Ali beyin Yusufla Zeynep'in arasında da gerginlik olmasın diye bu kadar sakin kaldığını anladım.


"Baba, ne demek eşyaları toplamak, barışır onlar. Derya abla çok seviyor abimi, abim de onu. Zor bi dönemden geçiyorlar sadece. Ne olur gemileri yakmayalım." diyerek yalvardı Zeynep.


"Derya umudunu tüketmese gitmezdi Zeynep. Onların hikayesi buraya kadarmış, siz kendi hikayenize sahip çıkın kızım." dediğin de Ali Bey olmayan umutlarımı da yeşermesin diye tüketmişti sanki.


Merdivenin taş korkuluğundan tutunarak kalktım. Derya'nın kokusuna ihtiyacım vardı. Başka türlü nefes alamayacağımı biliyordum. Yavaşça çıktım merdivenleri. Kimi zaman el ele indiğimiz, kimi zaman onu bi kaç saniye daha erken görebilmek için koşar adım çıktığım merdivenleri zor tükettim. Odanın kapısına geldiğimde usulca açtım kapıyı sanki yatağın ucunda oturmuş beni bekliyor olarak bulacaktım onu, bunların şaka olduğunu söyleyecekti, boynuma sarılıp 'gitmem ki ben, bırakmam ki seni' diyecekti.


Açılan kapıyla hayalet bi oda ile karşılaştı kara gözlerim. Kapının yanında üç büyük, iki küçük valiz, kapatılmamış boş çekmeceler ,açık dolap kapakları , boş askılar. Yatağın nevresimi bile yoktu yerinde, kendinden yana en ufak bi iz bile bırakmamıştı bana. Kokusunu bile...


Banyoya girip kapıyı kilitledim. Suyu açıp kıyafetlerimle altına girdiğimde bacaklarım beni taşımadı, sırtımı duvara yasladığımda yavaş yavaş aşağıya kaydı bedenim. Üzerimden akıp giden suya karıştı gözyaşlarım, yumruklarımı taş zemine vurdum defalarca. Küçük bi çocuk gibi bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Göğsümde ki ağırlık ne yaparsam yapayım hafiflemiyordu.


Böyle olmayacaktı ki, vedalaşmamıştı bile benimle. Kokusunu son kez de olsa içime çekememiştim. O ailesinin yanın da olacaktı, mutlu olacaktı. Ben onun iyi olduğunu bilecektim, kendimi o iyi diye teselli edecektim. Zeynep'ten gizli gizli haberini alacaktım. Belki de fotoğraflarını yollardı arada, gülen gözlerinin olduğu küçücük bi video yeterdi nefes almama. Suyun altında ne kadar kaldım bilmiyorum, sadece boş bir bakışla karşı duvarı seyrediyordum artık, başımdan akıp giden sulara kayıtsızdı bedenim.


Mutluluğun ne olduğunu bilmezken mutsuz olmak kolaydı. Derya bana mutluluğu öyle zirvede yaşatmıştı ki onsuz geçen her saniye azaptı artık. Kollarımın arasında olduğu her anın nasıl şükür sebebi olduğunu, yokluğunda bütün benliğimle idrak ediyordum.


Arasam bulur muydum Derya'yı? Bulsam ne diyecektim? Bu bilinmezlikten kurtulurdum en azından. O anki düşüncemin verdiği gayretle üstümdekilerden kurtuldum.

Bornozu üzerime geçirip banyodan çıktığımda karşımda Devran'ı bulmayı beklemiyordum. Sanki akşam birbirimizin ağzını burnunu kırmamışız gibi yine yanımdaydı.


"Üstünü giy hemen konuşmamız gereken şeyler var." dediğinde kaşlarım havalandı.


" Yine benim bilmediğim neyi biliyorsun acaba?" diye söylenerek üstümü değiştirip karşısına dikildim.


Derin bi nefes alıp verdi sanki güç toplamak ister gibi,


"Derya akşam şirkete gelmiş."

Gözlerimi kısıp ona baktığımda zor da olsa devam etti.


"Murat bizi ayıramayınca panikle Derya'yı aramış, o da şirkete geldiğinde..."


O devam edemeyince ben tamamladım.


"Sakladığım ne varsa duydu yani. Öğrendiği için gitti. Benimle konuşmadan veda bile etmeden gitti."


Kısa bi sessizlik oldu, Devran her zamanki gibi adildi,


"Niye konuşsun ki lan seninle, sen konuştun mu onunla, anlattın mı derdini? İzin verdin mi seni iyileştirmesine. Sen bu sonu kendin istedin Boran kusura bakma bunu çoktan hak ettin."


Koltuğa geçip oturdum. Biliyordu çocuğumuz olmayacağını, onun için gitsin istediğimi biliyordu. Benim tanıdığım Derya böyle bir durum da yüzleşmeden gitmezdi.


" Ne sanıyordun ailesi ile gidecek sende burda depresyondan depresyona rahat rahat bunalımını yaşayacaktın." Yüzüme baktığında beynimdekini görüyordu bu adam. Ve gerçekten sinir bozucuydu.


Devran üzerime doğru eğildi. Alaycı bi tavırla,


"Helal olsun Derya'ya bu kadar güzel ceza kesilir. Geber şimdi merakından, nerededir kiminledir diye."


" Ağam Ali Beyler yola çıkıyor" diyen Ayşe'nin sesine döndüğümde Murat'ın da kapıda olduğunu gördüm. Başı yerdeydi.


Devran, 

"Geliyoruz" deyip kolumdan tutup kaldırdı beni.


Kapıya geldiğimizde, 

"Ağam..." diyen Murat'ı elimi kaldırıp susturdum.


"Sonra konuşacağız Murat, sonra..."


Kapının önüne çıktık, Serdar Derya'nın valizlerini bağaja sığdırmaya çalışıyordu.


Zeynep, 


"Serdar abi sığmayanlar kalsın, ben gelirken getiririm." dediğinde hala bagajla uğraşan adamın bakışları beni buldu.


"Hiç birşeyi kalsın istememiş ki hepsini toplamış Zeynep, ne kadar erken gidersek yokluğunun acısı o kadar erken başlar." deyip sert bir hamleyle bağajın kapağını kapattı. Benim canımın acıması, onun acısını azaltıyordu sanki.


Arabanın yanında ki Ali Beyin yanına ulaştım. Ne diyeceğimi bilmesem de onun beni anlıyacağını düşünüyordum.


Kolumu tutup benimle kapıdan uzaklaşarak yürüdü.


"Sen Derya'ya çok değer veriyorsun bunu biliyorum Boran. Ama anlıyorum ki en çok da sen kırdın. Kızım nerede, ne halde bilmiyorum. Ben onu bugüne kadar gözünden sakınmaya çalıştıkça, mutlu olsun diye uğraştıkça Derya benim imtihanım oldu. Derdiniz ne diye sormayacağım, bil ki dermanı birbirinizi de arasanız asla seni bırakıp gitmezdi. Burdan sonra bişeyler düzelir mi? " dediğinde gözüne umutsuzca baktım. O da bi süre sessiz kaldı,


" Benim derdim bu iş Yusufla~Zeynep'e sıçramasın. İkisi de genç Zeynep sana, Yusuf ablasına çok düşkün. Öfkeyle kalkıp zararla oturmayalım oğlum. Serdar'ın da kusuruna bakma, Derya bizim göz bebeğimiz bunu iyi biliyorsun."


"Yaşattığım herşey için özür dilerim. Ben Derya zarar görmesin istedim sadece..." dedim ama devam edemedim.


"Sana oldukça kızgın olmalı" deyip imalı bi bakış ile devam etti. "Yoksa Serdar'ın seni döveceğini bile bile mektubu ona bırakmazdı." sırtımı sıvazlayayıp arabaya geri döndü.


Onlar arabaya binmeden Devran kulağındaki telefonu kapatmadan yanımıza geldi.


"İzmir'e uçak bileti almış bu sabah dokuzda ki uçuş için."


İzmir lafını duyan Zeynep ve Pınar'ın bakışları hızla birbirini bulduğunda Zeynep bişey söyleyecek oldu, Fakat Pınar sert bir bakış ile ağzından çıkmadan söyleyeceği şeyden vazgeçirdi sanki.


" Ne yapacak ki İzmir de tanıdığı yakını olacak kimse yok." diyen Serdar bizden çok kendisiyle konuşuyor gibiydi. Pınar konunun uzamasını istemez gibi,


"Baba araba da konuşuruz" deyip açtığı kapıdan Ali Bey'in binmesiyle kapıyı kapattı. Serdar da araca bindiğinde biz aşağı inmeden babamla vedalaşmış olduklarını anladım."


Arabaya yaklaşan Bayram ağa, 


" Hayırlı yolculuklar" diyerek vedalaşma faslını sona erdirdi.


Uzaklaşan arabanın ardından Murat'a döndü.


"Derya'nın arabasını havaalanından getir, belki bir iz buluruz."


Bu adamın kafası mı çok hızlı çalışıyordu? Yoksa ben mi iyice aptallaşmıştım?


Zeynep'in omzuna kolunu atıp içeriye yürüdüğünde Devranla birbirimize bakıp içeri girdik.


"Söyle bakalım, İzmir lafı geçince Pınarla ikinizin rengi niye değişti?"


Zeynep babamın sorusu karşısında afallarken,


"Bizim ev arkadaşımız vardı ya Benan."


"Hatırladım, ailesinin hastanesi mi vardı onların?"


"Evet, Benan'a mı gitti diye geçti kafamdan. İzmir de oturuyorlardı onlar."


Hiç duymadığım isimle şaşırsam da, bu kadar yakın oldukları kişi düğün de bile yoktu ki tanımıyordum. Arkadaşlarıyla tanışmıştık, o isimde birini hatırlamıyordum.


"Arar sorarsın onlara mı gitmiş? Hele bir kaç saat geçsin de." diyen babam tekrar konuşacaktı ki vazgeçti.


Zeynep kendi odasına geçtiğinde, yaşadığım şokun üzerimdeki aptallaştırıcı etkisinden sıyrılmam gerektiğini biliyordum. Derya akıllı kadındı, Serdar'ın dediği gibi onu bulmamızı istemiyorsa, bu kadar kolay bir ip ucu bırakması çok saçmaydı. İlk kontrol edilecek şey uçuş listeleri olacağını adı gibi bildiğine eminim.


Hızlı adımlarla Zeynep'in odasına çıktığımda kapıyı tıklatıp içeri daldım.

Elindeki telefonla öylece kala kaldığında ekranda gördüğüm isim Benan'dı.


Telefonu elinden alıp sesi dışarıya verdim. Tekrar ona uzattığımda açılmış olan telefondan ki ses,


"Zeynep" 


Kardeşim yakalanmış olmanın verdiği panikle bi an cevap veremese de çabuk toparladı.


"Benan, günaydın nasılsın?"


Karşı taraf uzun zamandır görüşmediklerini belli edercesine tonlamasıyla,


"Bu saatte hatrı mı sormak için aramadın sanırım. Kötü bişey mi oldu?"


Zeynep gözlerime bakarak devam etti,


"Derya ablayla yakınlarda görüştün mü?"


Karşıda sessizlik olurken, 


"Zeynep kötü bişey mi var? Bak korkutuyorsun beni. Açık açık söyler misin neler oluyor?"


"Bize mektup bırakıp gitmiş. Biraz evvel de İzmir için uçak bileti aldığını öğrendik. Muhtemelen sana gelicektir. Gelirse bana haber verir misin? En azından iyi olduğunu bilmeye ihtiyacımız var."


Karşı da ki sessizlik benim canımı sıkacak derecede uzarken onun da kendi içinde muhasebe yaptığını tahmin ediyordum. Derya'nın ilk aklına gelip gideceği kişi Benan'sa tabii ki de bize söylemeyeceğine emin olduğu kişi de Benan olmalıydı.


" Bak Zeynep, Derya İzmir'e gelmez. Umut'a rağmen benim yanıma geleceğini düşünüyor olamazsın. Ben iki gün önce görüştüm Derya ile asla abini bırakmak gibi bir düşüncesi yoktu. Ne yaşadınız, neler oluyor bilmiyorum ama ona çok yanlız hissettirmişsiniz. Abin onu bu kadar seven kadına nasıl bir yanlış yapıpda elinden kaçırdı çok merak ettim doğrusu."


Zeynep'in sessizliği uzarken,


" Abin yanın da değil mi? Beni duyuyor mu?"


İkimizin de sesi çıkmadığında emin olmuş olacak ki,


" Derya yanıma gelse de size söylemeyi düşünmüyorum. Başka bişey yoksa kapatmam lazım.


Onlar vedalaşıp kapatırken, aklım Benan'ın söylediklerinde geziyordu. İki gün önce konuştuk demişti. Gitmesi için kalbini kırmak pahasına söylediğim sözler aklıma gelince canım o gün ki gibi yandı. Arkadaşına yalnız olduğunu söyleyecek kadar bunaltmıştım onu. Yine de benden gitmeyi düşünmediğini Benan'dan duyduklarım olmasa da biliyordum.


Zeynep karşıma oturduğunda çekingen gözlerle yüzüme bakıyordu,


"Umut kim? Derya ile ne alakası var?"


Beklediği soruyu sorduğumda Pınarla sakladıkları sırrın bu olduğuna da emindim.


Derince nefes alıp verdi zaman kazanmak ister gibi,


"Benan bizim ev arkadaşımızdı, Umut da onun abisi. Sık sık kardeşini ziyarete gelirdi. Sonra okulun bahar şenliklerinde Derya abla ile karşılaştık." dedi gözlerini kaçırarak devam etti.


"Üç yıl koştu Derya ablanın peşinden ama o hiç karşılık vermedi. Benanla çok samimi olsalar da Umut'a mesafesini hep korudu."


Duyduklarım hiç hoşuma gitmese de, Derya'nın İzmir'e gidişinin onunla alakalı olmadığını bilecek kadar tanıyordum onu. Aklımın ucundan bile geçmeyecek bu ihtimali Pınarla Zeynep'in bana yakıştırması dışarıdan nasıl bir insan olarak göründüğümü tekrar sorgulatı.


"Zeynep benim Derya'ya asla yakıştırmayacağım şeyler var bu hayatta. Ben hata yaptım, o da beni bırakıp gitti. Bana ne kadar kızgın olsa da, o benim karım. Bu işi bitirmek istese izleyeceği yol farklı olurdu. Biz birbirimizden geçmedik. Sadece büyük bir çıkmaza girdik çıkışı bulamıyoruz."


"Abi..." deyip araya girmek istese de izin vermedim.


"Pınar beni tanımıyor olabilir ama sen beni tanıyorsun. Ben o kadar sığ bir adam mıyım?"


Çalan telefonu kulağıma götürdüğüm de karşımda ki Devran'dı,


"Boran, Derya uçağa binmemiş arabası da otopark da değil. Hedef şaşırtmak istedi muhtemelen, açıkçası gayette başarılı oldu. Konağın dışında ki kamera görüntülerini inceleyelim diyorum aşağı gel istersen."


Telefonu kapatıp ayağa kalktım,


"Abi özür dilerim. Ben Pınar ablanın etkisinde kaldım. Seni tekrar üzgün görmek benim için çok zor." deyip sarıldığında bende kollarımı ona sardım sımsıkı. Yıllardır benim dağılmış virane halim de ağabeylik yapmadığım kardeşimin mutluluğuna da zarar vermeden bu işin içinden çıkmalıydım.


" Belki seni ziyarete gelmiş olsam, ben de Derya'ya daha önce tutulurdum. Bak seni ziyarete gelmediğine daha çok pişman oldum şimdi."


"Bişey söyliycem ama kızma olur mu?"


Kollarımdan çıkıp karşıma geçtiğinde,


"Ben Derya ablayı Umut'a çok yakıştırırdım. Hatta geçenlerde ona da itiraf ettim. Bana ne dedi biliyor musun?"


Merakla kaşlarım havalandığında cevabını merak ettiğim bir gerçekti.


"Ben bilmeden hep Boran'ı beklemişim." dedi bir de "Abine fena yanığım diye ekledi." deyip kıkırdadı.


"Yandığı kadar da yaktı be Zeynep" deyip çıktım odadan. Benim içimin nasıl yandığını kimse bilmiyordu ki.


Aşağı inip güvenlik kameralarının olduğu odaya geçtim. Devran çoktan işe koyulmuştu. Beni görür görmez anlatmaya başladı.


"Onbir gibi çıkıyor konaktan, Murat aradıktan hemen sonra. Bir saat sonra dönüyor..." dediğinde durdurdum onu


"Görmek istiyorum."


Devran omuzunun üstünden bana baktı. Sonra 00.05 e getirdi kaydı. Derya arabayı diğer arabalardan uzağa en uca park ediyor. 00.15'e kadar arabada oturuyor. Sonra gayet dik ve sağlam adımlarla sanki hiç bişey olmamış gibi konağa giriyor.

Bu on dakika da bütün yapacaklarını planlamadıysa benim adım da Devran değil"


Belli ki bana kesilen ceza amca oğlumu oldukça keyiflendirmişti.


"Ben düşmanı uzağımda aramasam mı? Şu halimiz de bile keyfin yerinde maşallah."


"Sen kardeşimsen o da bacım. Hak ettin. Kusura bakma ben Derya'nın tarafındayım. Sürüm sürüm süründürsün seni."


Sessiz kaldığımda Devran'ın haklı olduğunu biliyordum da bana da hak verecek halimden anlayacak birine ihtiyacım vardı.


Saati 02.13 e alıp devam etti,


" Tahminim mutfak tarafında ki kapıdan çıkmış, arabayı uzağa park ettiği için korumaların dikkatinden kaçıyor. Belki de uyuyorlardı, etrafta kimse görünmüyor. Bu kız çok fena Boran, biz bunu zor buluruz." deyip kaydı ilerletti.


Derya arabaya gelip anahtarla kapıyı açıyor. Kumandayı kullanmadığı için açma sesi ve farlar devreye girmiyor. Bıraktığı yerdeki eğimden yararlanarak boşa aldığı arabayı iterek hareket ettiriyor. Neredeyse çıt çıkartmadan konaktan uzaklaşıyor.


"Eşya bile almamış yanına nereye gider Devran."


Biraz evvel ki keyifli halini kenara bırakarak,


"Seni telefon sinyalinden takip ettirmiştik. Kenan sağolsun çok yardımcı oldu o zaman. Biraz evvel aradım Derya için de yardımcı olur musun diye?"


"Eeeee" dedim sabırsız bir tonla.


"Eeeesi Devran'a selam söyle boşa uğraşmasın diye mesaj atmış Kenan'a. Saat 01.00 de hemde."


"Şaka bir yana seni süründürmeye kararlı ve umarım niyeti sadece süründürmektir."


"Ne demek istiyorsun Devran? Açık konuş."


"Derya geri dönecek olsa ailesi ile seni kördüğüm edip gitmezdi. Açık konuş diyorsun madem söyliyim. Gemileri yakmış olmasından korkuyorum. Kafa da bitirdiyse 3~5 güne mahkeme celbini elinde bulursun."


Dedikleri ile hiç düşünmediğim ihtimalin ağırlığı çöktü omuzlarıma. Hak etmiştim etmesine de Derya bize kıyar mıydı? Devran'a cevap vermeden çıktım. Ayaklarım beni yine odamıza götürdü. Terasa yöneldiğimde dolapta pikemi ve yastığımı gördüm. Dudaklarım kıvrıldı, elim yastığın altında Derya'nın fularını ararken onun yerine parmaklarıma bir zarf takıldı. Kaşlarım çatılırken hemen pikeyi indirdim dolaptan fular yerinde yoktu. Onun yerine bir mektup vardı. Boğazımda ki düğümle yutkunamadım o an. Bu bizim yüz yüze olmayan yüzleşmemizdi.


Elimdeki mektupla koltuğa oturdum. Zarfı yavaş yavaş açarken bu yüzleşmeye aslında hiç hazır olmadığımı fark ettim. Dörde katlanmış mektubu zarftan çektiğimde avucuma düşen yüzükle zaman durdu. Gözlerim kapandı sanki sonunu bildiğim bir filmi tekrar izlemek gibiydi, sonunu biliyordum ama içten içe hep farklı olmasını hayal ediyordum.


Avucumda ki tektaşa baktım; hayallerime, yeni evimize, gerçekten biz olduğumuz geceye, kollarımın arasında aşkıyla beni yakan kadına verdiğim hiç bir sözü tutamamıştım. Ne çok istemiştim onunla bir hayat, mutlu anılar biriktirmek. Her sabah onun gözlerinin denizinde kaybolmak. Mektubu okumak için yüzüm yoktu belki de. Yine de açtım mektubu,


Ben sanardım ki insan sevdiğine emin olur da sevildiğine emin olamaz. Oysa öyle olmadı Boran, sen beni öyle güzel sevdin ki hep kalbimin en derininde hissettim aşkını. Bulutların üzerinde gezdirdin beni, ayaklarımı yerden kestin. Bu kadar güzel seven adamı bu kadar inciten hayata kızgınım. Sana yaşattılan herşeyin acısı benim canımı da yaktı. Sen yandıkça ben kül oldum.


Ama gel gör ki benim canımı da en çok sen yaktın. Sen benim sevgimin gerçekliğine hiç inanmadın. Hep gitmeden korktuğunda anlamalıydım bunu, sevgimden emin olsan korkmazdın ki gitmemden. Bilirdin sensiz nefes alamayacağımı, sana baba demeyecek çocuklara anne olamayacağımı bilirdin.


Canın sağ olsun, ben seni sensizde severim

Loading...
0%